Yeşil Takım - Gün Sonu
- Kita Usagi
- Ishigakure
- Posts: 286
- Joined: September 11th, 2018, 3:23 am
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
Suta'nın yardımıyla hızla gitmişlerdi yemek kampına. Etrafta kimseler de yoktu, sanki hiçbirisi acıkmayacakmış gibi. Biraz düşününce, yemeğin ileriki günlerde gerçekten sıkıntı olacağını biliyordu. Bu sebeple iki kişi yemek kampına gittikleri için mutluydu. Yemek kampında başka bir takımla karşılaşmamış olmaları da onların sıkıntısız bir şekilde üsse dönebilmelerini sağlamıştı. Gerçi dönüş yolunda da aklını kurcalamıştı diğer yemek kampı. O kampı da boşaltabilirlerdi. Böylelikle ellerinde üç yerine dört gün yetecek yemek bulunabilirdi. O zaman da avlanarak sınav sonuna kadar yemek konusunda sıkıntı çekmezlerdi. Aklından yemek ile ilgili bu kadar şey geçirince acıktığını fark etmişti. Midesinin gurultusuna çok fazla aldırış etmeden ayaklanıp, bugün aldıkları yemekler ile herkesin yemeğini hazırlamaya başlamıştı. Hazırlamak için efor sarf etmesi gerekmese bile, bu tarz küçük jestlerin takım ilişkisini güçlendireceğini düşünmüştü.
Şu an için ellerinde bir avantaj vardı. Buldukları gıdalar ile üç gün daha yiyecekleri vardı ve bu sebeple, önlerindeki bir kaç gün yemek kampı yerine diğer kamplara ağırlık verebilirlerdi. Medikal olarak bir sıkıntıları yoktu. Herhangi bir yara almamışlardı sonuçta. Teçhizat olarak bir kaç tane tuzağa ihtiyaçları vardı ama Haru'nun bugün bir tuzak çantası getireceğini umuyordu.
Tam Haru'yu düşündüğü sırada Haru'nun kapıdan içeri girmesi biraz şaşırtmıştı Usagi'yi. Tabi bunda takım arkadaşının burnundan solumasının da etkisi vardı. Tam ne olduğunu soracağı sırada anlatmaya başlamıştı derdini. Dört Ishigakure shinobisi tarafından saldırıya uğramıştı. "Hey! Sakin ol!" Ağzından çıkartmaya çalıştığı cümleler Haru'nun azarlamaya devam etmesiyle ortamda yitip gitmişti, sanki hiç var olmamışlar gibi. Takım arkadaşı gerçekten sinirlenmiş olmalıydı ki Usagi'den bile şüphelenmeye başlamıştı. Ishigakure shinobilerinin hepsinin anlaştığını düşünüyordu Haru. Tam olayı açıklamaya çalışacağı sırada göğsüne bir çanta yedi Usagi. Haru'nun teçhizat tentesinden tırnaklarıyla kopartıp aldığı çantayı.
O andan sonra Haru uyuyacağı yere doğru ilerlemeye başlamıştı söylenerek. Usagi'nin sinir katsayısı da kurduğu her cümle ile artmıştı. Nasıl böyle bir şeyi düşünebilirdi ki? Ne olursa olsun, kendi takım arkadaşını satmazdı. Ishigakureli shinobiler için bile olsa. Zaten bir Kusagakure Shinobisine dört kişi saldıracak kadar küçüldülerse, onlara Ishigakure shinobisi bile demezdi Usagi. "Sen bi sakin olsana." Ağzından çıkan kelimelerin sinirli bir şekilde mi, yoksa sakin bir şekilde mi çıktığını o an anlayamamıştı Usagi. "Sen beni neyle itham ettiğinin farkındasın değil mi? Takım arkadaşlarımı satmam ben Haru. Söz konusu Ishigakure shinobileri bile olsa. Hem bir düşmana DÖRT kişi saldırdılarsa, onlara Ishigakure shinobisi de demem zaten." Sözlerini bitirdikten sonra biraz beklemişti sözlerinin sindirilebilmesi için. Ardından sırayı başka birisine savmadan devam etti.
"Hem ben seni öldürmeye oynayacak olsam bunu gizli saklı yollardan mı yapardım? Seni öldürmeye oynayacak olsam, özel yeteneğimi, Suta'yı sana söyler miydim? Ciğerlerimin sıkıntılı olduğunu sana söyler miydim? Eğer düşman olsak benim hakkımda bilmeni istemeyeceğim her şeyi sana kendi ağzımla mı söylerdim?"
Bu anda bekleyecekti. Haru'nun gidip yatmış olması bir şey değiştirmeyecekti. O gün aldıkları yemekleri hazırlamışlardı bile. Haru'nun hakkını alıp, gidip Haru'nun yanına bırakacaktı. "Buyur, senin için de aldığımız yemek. Gerçi seni ölürsün diye bekliyormuşuz ya biz. O yüzden üç tane hazırlamıştım."
Şu an için ellerinde bir avantaj vardı. Buldukları gıdalar ile üç gün daha yiyecekleri vardı ve bu sebeple, önlerindeki bir kaç gün yemek kampı yerine diğer kamplara ağırlık verebilirlerdi. Medikal olarak bir sıkıntıları yoktu. Herhangi bir yara almamışlardı sonuçta. Teçhizat olarak bir kaç tane tuzağa ihtiyaçları vardı ama Haru'nun bugün bir tuzak çantası getireceğini umuyordu.
Tam Haru'yu düşündüğü sırada Haru'nun kapıdan içeri girmesi biraz şaşırtmıştı Usagi'yi. Tabi bunda takım arkadaşının burnundan solumasının da etkisi vardı. Tam ne olduğunu soracağı sırada anlatmaya başlamıştı derdini. Dört Ishigakure shinobisi tarafından saldırıya uğramıştı. "Hey! Sakin ol!" Ağzından çıkartmaya çalıştığı cümleler Haru'nun azarlamaya devam etmesiyle ortamda yitip gitmişti, sanki hiç var olmamışlar gibi. Takım arkadaşı gerçekten sinirlenmiş olmalıydı ki Usagi'den bile şüphelenmeye başlamıştı. Ishigakure shinobilerinin hepsinin anlaştığını düşünüyordu Haru. Tam olayı açıklamaya çalışacağı sırada göğsüne bir çanta yedi Usagi. Haru'nun teçhizat tentesinden tırnaklarıyla kopartıp aldığı çantayı.
O andan sonra Haru uyuyacağı yere doğru ilerlemeye başlamıştı söylenerek. Usagi'nin sinir katsayısı da kurduğu her cümle ile artmıştı. Nasıl böyle bir şeyi düşünebilirdi ki? Ne olursa olsun, kendi takım arkadaşını satmazdı. Ishigakureli shinobiler için bile olsa. Zaten bir Kusagakure Shinobisine dört kişi saldıracak kadar küçüldülerse, onlara Ishigakure shinobisi bile demezdi Usagi. "Sen bi sakin olsana." Ağzından çıkan kelimelerin sinirli bir şekilde mi, yoksa sakin bir şekilde mi çıktığını o an anlayamamıştı Usagi. "Sen beni neyle itham ettiğinin farkındasın değil mi? Takım arkadaşlarımı satmam ben Haru. Söz konusu Ishigakure shinobileri bile olsa. Hem bir düşmana DÖRT kişi saldırdılarsa, onlara Ishigakure shinobisi de demem zaten." Sözlerini bitirdikten sonra biraz beklemişti sözlerinin sindirilebilmesi için. Ardından sırayı başka birisine savmadan devam etti.
"Hem ben seni öldürmeye oynayacak olsam bunu gizli saklı yollardan mı yapardım? Seni öldürmeye oynayacak olsam, özel yeteneğimi, Suta'yı sana söyler miydim? Ciğerlerimin sıkıntılı olduğunu sana söyler miydim? Eğer düşman olsak benim hakkımda bilmeni istemeyeceğim her şeyi sana kendi ağzımla mı söylerdim?"
Bu anda bekleyecekti. Haru'nun gidip yatmış olması bir şey değiştirmeyecekti. O gün aldıkları yemekleri hazırlamışlardı bile. Haru'nun hakkını alıp, gidip Haru'nun yanına bırakacaktı. "Buyur, senin için de aldığımız yemek. Gerçi seni ölürsün diye bekliyormuşuz ya biz. O yüzden üç tane hazırlamıştım."
► Show Spoiler
- Okawa Ringo
- Ishigakure
- Posts: 309
- Joined: February 25th, 2019, 1:04 am
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
Sorunsuzluk, rahatlatıcı ve endişe vericiydi. Sorunsuzca, problemlerden en uzak şekilde ulaştığımız tenteden alabildiğimiz tüm gıda paketleriyle tekrardan kampa dönmüştük. Ne birilerini gördük, ne tuzaklarla karşılaştık ne de bir belayla uğraştık. Kamp alanına döndüğümüz gibi Haru'yu beklemeye koyulduk. Endişelensem bile ne de olsa yetenekleri sayesinde ne sorun ile karşılaşırsa karşılaşsın ezip geçebilirdi. Ne kadar savaşmamış olsak da, ne kadar birbirimizi tanımasak da ona güveniyordum. Aynı köyden olmamamız bir sorun muydu? Evet, belki. Ishigakure için kalbimi parçalayabilir, en ufak parçalarıma ayrılabilir ve her şeyimden vazgeçebilirdim. Lakin bu zamanda düşünülebilecek bir şey değildi bu. Aptallık yapmamaya gayret ediyordum nihayetinde. Haru geldiğinde, tüm bu düşüncelerimin aksine kendi kendine kurduklarını söylediği anda bir şey dank etti. Ben aptal mıydım?
Pantolonumun fermuarını çektim. İşemek rahatlatıcı, Haru'nun sözlerinin kulaklarımda yankılanması çok da rahatsızlık vericiydi aslında. Her şeyi dinledim. Sindiremedim gibi hala pek. Ben yanlarına yaklaştığımda Usagi de sözlerini sıralamış, hararetli bir konuşmanın ortasına dalmıştı. Ringo ne yapar? Ishigakurelileri küçümseyen bu garip görünümlü kıza gününü gösterir mi? Evet, gösterir. Durdum. Yumruğumu sıkmaktan elim kaskatı kesildi. Ne yapacağım? Burada birbirimize dalıp birbirimizi mi eleyeceğiz? Yoksa bu anlamsız tartışmayı büyütüp moral olarak çökecek miyiz? Hayır... İkisi de değil. İyi ki Haru bunları benim yüzüme karşı söylemedi. İşemek beni kurtardı. Hem rahatlattı, hem de anın şokunu üzerimden attım. Söyleyeceklerim var. Birikmiş bir alev gibi patlayacak olanlar var. Ama patlamasına izin veremem. Haru'ya bunu yapamam. Yaşadığı şok üstüne bir şok daha yaşatamayız. Patlamanın içimde kalmasına izin vereceğim. Ama dumanını üzerine salabilirim. Kendimden ödün vermeyi çok sevmiyorum.
"Usagi-san.." diye başladım. Usagi'nin sinirini yatıştırabilirsem, Haru'ya açık çek verebilirim. Devam etmeden önce gergin görünümümü ve dik postürümü bir miktar bozdum. Oyun hamuru gibiydim, ama ciddiyetim yüzümden okunabilirdi. "Bölmek istemedim çünkü kızınca yüzü de saçları kadar tatlı olabiliyor... Şu an Haru-chan'ı anlayabiliyorum. Suçlu olduğumuz bir konu var. Kendi köyümüzden olan shinobilerin neler yapabildiklerini, kapasitelerini ve kişilikleri hakkında yeterli bilgiyi ona sağlamadık."
Bu sözlerim, Haru'nun onun için empati yapabildiğimizi, onun tarafında olduğumuzu ve hatta onun için endişelendiğimizi anlamasını sağlayabilirdi. Ama fazlası lazımdı. Usagi, benim şımarık bir velet olduğumu düşünmemeliydi de. Bu takımda herkes eşit konumda. Kimse lider değil, kimse paşa da değil. Ağırlığımı bırakamam. Omzuma binen tuğla sayısı her geçen dakika zaten artıyor, bir de Kusalı kızın bize attığı yersiz triplerle uğraşamam. Ama lanet olsun ki, haklı olduğu noktalar var. Düşüncemi anlamasını sağlayacağım. Ama gözdağı vermek gibi bir niyetim yok. Açık koz, her zaman iyidir. İçimdeki karanlık yönü ona gösterecek, bu karanlığın içinde onun için bir art niyet olmadığını anlamasını sağlayacağım. Kaderin bana verdiği tiksinç hediyeyi, karanlığın içinde parlatacağım. Sağ gözümdeki hediye kendini gösterirken, kararlı cümleler ile konuşmama devam edeceğim.
"Benim için Ryu, Ryoken veya Usagi'den farkın yok şu an. Hatta ve hatta senin bu sınavı kazanmam için en iyi şanslardan biri olduğunu düşünüyorum. Kendini topla Haru. Ne kadar güçlü olursan ol; bu düşünce tarzınla kendine ve bize zarar verirsin."
Usagi ile göz göze gelmeye çalıştım. Olayın uzamasını istemiyorum. Ama kendimi tutmak gibi bir niyetim de yok. Ben düz birisiyim, köyüme bir daha laf edecek olursa onu yere yapıştırmakta tereddüt etmem. Sonucu ne olursa olsun, topuğuma sıkacak da olsam bunu yaparım. Haru'yu kaybetmek istemiyordum. Usagi'nin tonlarca açıklamasından sonra, onun da bu düşüncede olduğunu biliyorum. Haru'nun beni anladığını düşünüyorum. Umarım anlar, bize güvenir ve artık bu saçma konuşmaları bitiririz. Stratejimizi oluşturmalı ve gücümüzü toplamalıyız. Fakat, tüm bunlar sözlerimi nasıl karşılayacağına bağlı. Şaşırt beni kar saçlı kız.
"Bir de... Ben o ödlek tavuklara benzemem." dedim. Tehditkardım. Hakarete uğramak istemiyordum. Bir daha olmaz, bu kez olmaz. Zifiri karanlığı bir hançer gibi yaran gözümün parıltısı, ciddiyetle dolu yüreğimin üzerine yağmurlar yağdırmıştı. Ancak yine de bu kasvet, bir an önce bitmeliydi.
"Bir daha köyümü aşağılamaya kalkarsan sana gerçek Ishigakure'linin neye benzediğini memnuniyetle gösteririm." dedim. Haru'nun cevaplarını beklemeli miyim? Peh, fazlasına gelemem ben zaten. Pek beklemeden auramın yumuşamaya başlamasını izledim. Hissettim ve içimdeki öfkeyi dindirdim. Haru için empati yapmıştım ve Usagi'nin sözlerinden sonra düşüncelerini değiştirip değiştirmeyeceği onun problemiydi. Bir an önce havayı değiştirmeliydim.
"Kalk da yemek yiyelim. Konuşacak daha önemli konular var zaten."
Pantolonumun fermuarını çektim. İşemek rahatlatıcı, Haru'nun sözlerinin kulaklarımda yankılanması çok da rahatsızlık vericiydi aslında. Her şeyi dinledim. Sindiremedim gibi hala pek. Ben yanlarına yaklaştığımda Usagi de sözlerini sıralamış, hararetli bir konuşmanın ortasına dalmıştı. Ringo ne yapar? Ishigakurelileri küçümseyen bu garip görünümlü kıza gününü gösterir mi? Evet, gösterir. Durdum. Yumruğumu sıkmaktan elim kaskatı kesildi. Ne yapacağım? Burada birbirimize dalıp birbirimizi mi eleyeceğiz? Yoksa bu anlamsız tartışmayı büyütüp moral olarak çökecek miyiz? Hayır... İkisi de değil. İyi ki Haru bunları benim yüzüme karşı söylemedi. İşemek beni kurtardı. Hem rahatlattı, hem de anın şokunu üzerimden attım. Söyleyeceklerim var. Birikmiş bir alev gibi patlayacak olanlar var. Ama patlamasına izin veremem. Haru'ya bunu yapamam. Yaşadığı şok üstüne bir şok daha yaşatamayız. Patlamanın içimde kalmasına izin vereceğim. Ama dumanını üzerine salabilirim. Kendimden ödün vermeyi çok sevmiyorum.
"Usagi-san.." diye başladım. Usagi'nin sinirini yatıştırabilirsem, Haru'ya açık çek verebilirim. Devam etmeden önce gergin görünümümü ve dik postürümü bir miktar bozdum. Oyun hamuru gibiydim, ama ciddiyetim yüzümden okunabilirdi. "Bölmek istemedim çünkü kızınca yüzü de saçları kadar tatlı olabiliyor... Şu an Haru-chan'ı anlayabiliyorum. Suçlu olduğumuz bir konu var. Kendi köyümüzden olan shinobilerin neler yapabildiklerini, kapasitelerini ve kişilikleri hakkında yeterli bilgiyi ona sağlamadık."
Bu sözlerim, Haru'nun onun için empati yapabildiğimizi, onun tarafında olduğumuzu ve hatta onun için endişelendiğimizi anlamasını sağlayabilirdi. Ama fazlası lazımdı. Usagi, benim şımarık bir velet olduğumu düşünmemeliydi de. Bu takımda herkes eşit konumda. Kimse lider değil, kimse paşa da değil. Ağırlığımı bırakamam. Omzuma binen tuğla sayısı her geçen dakika zaten artıyor, bir de Kusalı kızın bize attığı yersiz triplerle uğraşamam. Ama lanet olsun ki, haklı olduğu noktalar var. Düşüncemi anlamasını sağlayacağım. Ama gözdağı vermek gibi bir niyetim yok. Açık koz, her zaman iyidir. İçimdeki karanlık yönü ona gösterecek, bu karanlığın içinde onun için bir art niyet olmadığını anlamasını sağlayacağım. Kaderin bana verdiği tiksinç hediyeyi, karanlığın içinde parlatacağım. Sağ gözümdeki hediye kendini gösterirken, kararlı cümleler ile konuşmama devam edeceğim.
"Benim için Ryu, Ryoken veya Usagi'den farkın yok şu an. Hatta ve hatta senin bu sınavı kazanmam için en iyi şanslardan biri olduğunu düşünüyorum. Kendini topla Haru. Ne kadar güçlü olursan ol; bu düşünce tarzınla kendine ve bize zarar verirsin."
Usagi ile göz göze gelmeye çalıştım. Olayın uzamasını istemiyorum. Ama kendimi tutmak gibi bir niyetim de yok. Ben düz birisiyim, köyüme bir daha laf edecek olursa onu yere yapıştırmakta tereddüt etmem. Sonucu ne olursa olsun, topuğuma sıkacak da olsam bunu yaparım. Haru'yu kaybetmek istemiyordum. Usagi'nin tonlarca açıklamasından sonra, onun da bu düşüncede olduğunu biliyorum. Haru'nun beni anladığını düşünüyorum. Umarım anlar, bize güvenir ve artık bu saçma konuşmaları bitiririz. Stratejimizi oluşturmalı ve gücümüzü toplamalıyız. Fakat, tüm bunlar sözlerimi nasıl karşılayacağına bağlı. Şaşırt beni kar saçlı kız.
"Bir de... Ben o ödlek tavuklara benzemem." dedim. Tehditkardım. Hakarete uğramak istemiyordum. Bir daha olmaz, bu kez olmaz. Zifiri karanlığı bir hançer gibi yaran gözümün parıltısı, ciddiyetle dolu yüreğimin üzerine yağmurlar yağdırmıştı. Ancak yine de bu kasvet, bir an önce bitmeliydi.
"Bir daha köyümü aşağılamaya kalkarsan sana gerçek Ishigakure'linin neye benzediğini memnuniyetle gösteririm." dedim. Haru'nun cevaplarını beklemeli miyim? Peh, fazlasına gelemem ben zaten. Pek beklemeden auramın yumuşamaya başlamasını izledim. Hissettim ve içimdeki öfkeyi dindirdim. Haru için empati yapmıştım ve Usagi'nin sözlerinden sonra düşüncelerini değiştirip değiştirmeyeceği onun problemiydi. Bir an önce havayı değiştirmeliydim.
"Kalk da yemek yiyelim. Konuşacak daha önemli konular var zaten."

- Kurosawa Haru
- Kusagakure
- Posts: 340
- Joined: October 12th, 2018, 9:09 pm
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
Duydukları onu sinirlendirmiyor, fakat yatıştırmıyordu da. Onlara hiç bakmadan dinledi söyleyeceklerini. Sindirdi yavaşça, ama siniri dinmedi. “Madem öyle diyorsunuz ve madem sınav bitene kadar size güvenmek zorundayım, planımızı buna göre yapmak durumundayız. Bize karşı dünya. Üçe karşı on iki. Acıyamayız, hafife alamayız. Korkamayız da. Madem öyle diyorsunuz, korkmak, kaçmak, acımak gibi lükslerimiz yok artık.”
"Çantayı aldıktan sonra ilk aşırı kaslı ve çok hızlı Ishigakure’li çocuk ile savaştım. Benim için kolay bir savaştı, bir dakika kadar daha bölünmeseydi muhtemelen birinin takımı 2 kişi kalmış olacaktı. Tam üstünlüğü ele geçirip ikinci çantaya doğru yönelecektim ki, pembe saçlı ve sarı saçlı diğer iki Ishigakure’li geldi. Farklı takımlarda olduklarını biliyorum, çünkü kaslı çocuğun Kasumikage Teki ile aynı takımda olduğunu biliyorum. İkisi de ben kaçmaya çalışırken bana saldırdılar, eminim ki boşluk bulabilseydi kaslı çocuk da saldırırdı. Kaçtıktan sonra içeri baktığımda pembe saçlının takımından diğer çocuğu da gördüm, başka birine sataşıyordu.”
Sakin olmaya çalışırcasına derince bir nefes verdi. “Sınav için değil, şımarıklık yapmaya gelmişler. Çok uzak da olsak hiçbir sebep olmadan saldırıldı bana, bundan sonra da buna göre davranmak zorundayız. Üst üste Genjutsular uygulayabiliyor sarı saçlı olan. Pembe saçlı olan ise bir kundakçı olmalı. Hiçbir şey söylemeden üzerime ve tenteye ateş bombası gibi bir teknik attı. İlginç olan ise, ateş bana zarar vermedi. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım, salak bir tekniğe benziyor.”
Hala çatıktı kaşları, hala delici bakıyordu gözleri. “Size sırtımı yaslayabileceğimi bana kanıtlamanız gerek. Başka bir çıkış yolu göremiyorum bu konuşmadan. Bunu nasıl yaparsınız, hiçbir fikrim yok. Ötün bakalım.” Dedi sinirli sinirli. Bir yandan Usagi ve Ringo’nun sözlerine inanmak istiyordu, bir yandan da boyunlarını kırıp tek başına devam etmek istiyordu. Bu durumun nasıl devam edeceği ise onlara bağlıydı, yine de duymak istediği bir söz yoktu. “Şunu” söyleseler bana yeter, diyebileceği hiçbir şey yoktu. “Yaralı değilim ama başım ağrıyor. Çok bağırmayın o yüzden konuşacaksanız. Bağırılacaksa ben bağırırım.”
"Çantayı aldıktan sonra ilk aşırı kaslı ve çok hızlı Ishigakure’li çocuk ile savaştım. Benim için kolay bir savaştı, bir dakika kadar daha bölünmeseydi muhtemelen birinin takımı 2 kişi kalmış olacaktı. Tam üstünlüğü ele geçirip ikinci çantaya doğru yönelecektim ki, pembe saçlı ve sarı saçlı diğer iki Ishigakure’li geldi. Farklı takımlarda olduklarını biliyorum, çünkü kaslı çocuğun Kasumikage Teki ile aynı takımda olduğunu biliyorum. İkisi de ben kaçmaya çalışırken bana saldırdılar, eminim ki boşluk bulabilseydi kaslı çocuk da saldırırdı. Kaçtıktan sonra içeri baktığımda pembe saçlının takımından diğer çocuğu da gördüm, başka birine sataşıyordu.”
Sakin olmaya çalışırcasına derince bir nefes verdi. “Sınav için değil, şımarıklık yapmaya gelmişler. Çok uzak da olsak hiçbir sebep olmadan saldırıldı bana, bundan sonra da buna göre davranmak zorundayız. Üst üste Genjutsular uygulayabiliyor sarı saçlı olan. Pembe saçlı olan ise bir kundakçı olmalı. Hiçbir şey söylemeden üzerime ve tenteye ateş bombası gibi bir teknik attı. İlginç olan ise, ateş bana zarar vermedi. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım, salak bir tekniğe benziyor.”
Hala çatıktı kaşları, hala delici bakıyordu gözleri. “Size sırtımı yaslayabileceğimi bana kanıtlamanız gerek. Başka bir çıkış yolu göremiyorum bu konuşmadan. Bunu nasıl yaparsınız, hiçbir fikrim yok. Ötün bakalım.” Dedi sinirli sinirli. Bir yandan Usagi ve Ringo’nun sözlerine inanmak istiyordu, bir yandan da boyunlarını kırıp tek başına devam etmek istiyordu. Bu durumun nasıl devam edeceği ise onlara bağlıydı, yine de duymak istediği bir söz yoktu. “Şunu” söyleseler bana yeter, diyebileceği hiçbir şey yoktu. “Yaralı değilim ama başım ağrıyor. Çok bağırmayın o yüzden konuşacaksanız. Bağırılacaksa ben bağırırım.”
- Okawa Ringo
- Ishigakure
- Posts: 309
- Joined: February 25th, 2019, 1:04 am
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
Haru'nun sözlerime karşılık hala dinmeyen bir öfkesi, sinik bir alevi ve tüm yaşadıklarını sindirememiş bir yüreği olduğuna emindim. Ama gerçek bir profesyonel gibi, gerçek bir savaşçı gibi özlüğündeki tüm şuursal takıntıları bir kenara atmıştı. Bir olmak, güven içinde olmak amacıyla ortak paydada buluşabilmemiz ziyadesiyle beni mutlu ediyordu. Haru'nun bu tutumu sayesinde yüzüm bir miktar güldü. Tüm söylediklerini onaylayıcı, güven verici bir ifade ile karşıladım. Anlattıklarından yola çıkarsam, bu alanın içinde yer alan shinobileri düşünerek ona saldıranları aklıma getirebiliyordum. Haru benim aksime açık çek vermeyi sevmiyordu sanırım. Fakat güven arayışında ve bunu dile getiriş tarzında nedense sıkıntı görmüyorum. Zaten takım arkadaşı olarak ona yapmamız gereken bir iyilik sadece bu. Konuşmaya girişmeden önce Haru'nun son uyarısına uymaya çalıştım. Bağırmamaya çalışacaktım. Boğazımı temizleyip derin bir nefes aldım. Diyaframımdan gelen sert ve kısık tını ile konuşmaya girdim.
"Kaslı çocuk, Butsuo-kun olmalı. Tanımam ben pek açıkcası. Köyde bayağı ünlüdür, ona üstün gelebilmene acayip sevindim." dedikten sonra Usagi'ye baktım. Usagi, Butsuo-kun hakkında benden daha fazlasını biliyorsa tam da şu an anlatabilirdi. Onun sözlerini bekleyecek, ardından devam edecektim.
"Sana saldıran sarışın eleman yakın arkadaşım. İsmi Jin Ryoken. Genjutsu konusunda oldukça iyi, tanıdığım herkesten daha iyi ve oldukça zekidir. Pembe saçlı kız ise Chisa-chan. Biraz iyi, biraz da saf görünür. Ancak tehlikelidir. Kılıç çekme tekniği yüzünden yanına bir planın olmadan yaklaşmamalısın. Dediğin gibi zarar vermez, kafanı bir hayli ağrıtır ama."
Diyeceklerimi demiştim açıkcası. Alanda bulunan insanlar hakkındaki tüm bildiklerim, gerçekten buydu. Yer yer aklıma gelen şeyler olursa tamamlardım zaten. Bu bilgileri verirken hiç tereddüt etmedim. Bir Kusa shinobisine kendi köyümden shinobiler hakkında bilgiler veriyordum. İçim burkuluyordu. Benim gibi bir adamın yapabileceği son şey! Aklıma gelse, güle güle bir hal olurdum. Ama gerçek oluyordu. Shinobi dünyası çok farklı. Canım kadar çok sevdiğim yoldaşlarım ile artık aynı şeyi hedefleyen ayrı rakiplerdik. Ve Haru'nun güvenini kazanmak da en az bu onlara olan sevgim kadar elzemdi.
"Eğer bir çatışmanın ortasında kalırsak, seni tüm gücümle destekleyeceğim. Hattın gerisinde durma konusunda iyiyimdir. Ama endişelenmeyin, beni savunmak durumunda bırakmam sizi." dedikten sonra kendimin olası bir dövüşte nasıl bir strateji izleyeceğine de karar vermiş, ardından bunu onlara aktarmıştım. Haru'ya karşı taktiksel bir kaç şey söyleyebilirdim. Usagi için de bu söyleyeceklerim geçerliydi. Her ikisi için.
"Eğer siz zor bir durumda kalırsanız, kaçamayacağınız bir saldırı ile yüzleşirseniz bana seslenin. Kısa bir bakış dahi olur. Göz tekniğimi ve Shurikenjutsumu kullanarak size avantaj sağlarım." Bugün için yapabileceklerimiz zaten kısıtlıydı. Fakat gün doğduğu gibi yapacak işlerimiz karmaşıklaştığı gibi, çoğalacaktı da. Aklımda parşömenden başka bir şey de yoktu. Bir parşömen elde etmeliydik. Diğer takımlarda nispeten tanımadığım shinobiler varken, tanıdığım shinobilerin olduğu takımlar karşısında şansımızın olabileceğini de düşünüyordum.
"Bir de parşömen meselesi var... Diğer parşömenleri almayı ve elimde tutmayı ben de çok istiyorum. Ama sakın o sikik kağıt parçaları ile hayatlarınız arasında tercih yapmak zorunda bırakmayın beni. Tercihim belli çünkü."
"Kaslı çocuk, Butsuo-kun olmalı. Tanımam ben pek açıkcası. Köyde bayağı ünlüdür, ona üstün gelebilmene acayip sevindim." dedikten sonra Usagi'ye baktım. Usagi, Butsuo-kun hakkında benden daha fazlasını biliyorsa tam da şu an anlatabilirdi. Onun sözlerini bekleyecek, ardından devam edecektim.
"Sana saldıran sarışın eleman yakın arkadaşım. İsmi Jin Ryoken. Genjutsu konusunda oldukça iyi, tanıdığım herkesten daha iyi ve oldukça zekidir. Pembe saçlı kız ise Chisa-chan. Biraz iyi, biraz da saf görünür. Ancak tehlikelidir. Kılıç çekme tekniği yüzünden yanına bir planın olmadan yaklaşmamalısın. Dediğin gibi zarar vermez, kafanı bir hayli ağrıtır ama."
Diyeceklerimi demiştim açıkcası. Alanda bulunan insanlar hakkındaki tüm bildiklerim, gerçekten buydu. Yer yer aklıma gelen şeyler olursa tamamlardım zaten. Bu bilgileri verirken hiç tereddüt etmedim. Bir Kusa shinobisine kendi köyümden shinobiler hakkında bilgiler veriyordum. İçim burkuluyordu. Benim gibi bir adamın yapabileceği son şey! Aklıma gelse, güle güle bir hal olurdum. Ama gerçek oluyordu. Shinobi dünyası çok farklı. Canım kadar çok sevdiğim yoldaşlarım ile artık aynı şeyi hedefleyen ayrı rakiplerdik. Ve Haru'nun güvenini kazanmak da en az bu onlara olan sevgim kadar elzemdi.
"Eğer bir çatışmanın ortasında kalırsak, seni tüm gücümle destekleyeceğim. Hattın gerisinde durma konusunda iyiyimdir. Ama endişelenmeyin, beni savunmak durumunda bırakmam sizi." dedikten sonra kendimin olası bir dövüşte nasıl bir strateji izleyeceğine de karar vermiş, ardından bunu onlara aktarmıştım. Haru'ya karşı taktiksel bir kaç şey söyleyebilirdim. Usagi için de bu söyleyeceklerim geçerliydi. Her ikisi için.
"Eğer siz zor bir durumda kalırsanız, kaçamayacağınız bir saldırı ile yüzleşirseniz bana seslenin. Kısa bir bakış dahi olur. Göz tekniğimi ve Shurikenjutsumu kullanarak size avantaj sağlarım." Bugün için yapabileceklerimiz zaten kısıtlıydı. Fakat gün doğduğu gibi yapacak işlerimiz karmaşıklaştığı gibi, çoğalacaktı da. Aklımda parşömenden başka bir şey de yoktu. Bir parşömen elde etmeliydik. Diğer takımlarda nispeten tanımadığım shinobiler varken, tanıdığım shinobilerin olduğu takımlar karşısında şansımızın olabileceğini de düşünüyordum.
"Bir de parşömen meselesi var... Diğer parşömenleri almayı ve elimde tutmayı ben de çok istiyorum. Ama sakın o sikik kağıt parçaları ile hayatlarınız arasında tercih yapmak zorunda bırakmayın beni. Tercihim belli çünkü."

- Kita Usagi
- Ishigakure
- Posts: 286
- Joined: September 11th, 2018, 3:23 am
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
Takım arkadaşına kurduğu cümleler sanki havada asılı kalmış gibiydi. Söylediği şeyler hiçbir şekilde Haru'nun sinirini yatıştırmaya, ya da onun güvenini tazelemeye yetmemişti. Bu durumda yapabileceği çok bir şey yoktu. Sadece takım arkadaşının, Usagi'nin sözlerine güvenmesini bekleyebilirdi.
Ringo konuşmaya başlamıştı. Butsuo hakkında bir şey bilmediğinden bahsetmişti. O zaman bu ekip içinde Butsuo hakkında tek bilgiye sahip kişi Usagi'ydi. Ringo'nun es verdiği anda Usagi girmişti konuşmaya. "Butsuo'yu tanırım. Riaru ile olan savaşta omuz omuza çarpışmıştım onunla. Ninjutsu yeteneği yok denecek kadar az. Ama çok güçlü ve hızlı birisidir. Şu sınavda onun haricinde korktuğum tek bir kişi bile yok."
Sözlerini bitirdiği anda Ringo'nun konuşmasını beklemişti tekrardan. Haru'nun karşı karşıya geldiği diğer köydaşları hakkında bilgiler uçuşmuştu havada. Her ne kadar kendi köyünden birilerinin bilgilerini paylaşmaktan hoşlanmasa da, işin ucunda yine kendi köyü vardı. Diğer hiç kimseyi tanımıyordu. Daha önceden Iori ile bir göreve çıkmıştı. Ve bu görevden memnun ayrılmıştı sonuçta. Şu an içinde bulunduğu durumda, rakiplerini köyüne ihanet eden insanlar olarak görebiliyordu. Kendi düşüncesine göre, her ne kadar aynı köyden bile olsalar bir kişiye birden fazla kişi olarak saldırmak ters düşüyordu Usagi'ye. Ama diğerlerini de anlayabiliyordu. Sonuçta Ishigakure alınbandı taşıyan birisine karşı Kusagakure alınbandı taşıyan birisi. Bu durumda Usagi'nin de yapacağı şey belliydi.
Ringo'nun konuşmasını komple bitirmesi ile birlikte sıranın kendisine geldiğini anladığı anda başlamıştı sözlerine. "Diğerlerinin hem suçlu oldukları noktalar var. Ama aynı zamanda onları da anlayabiliyorum Haru. Sen düşün, Teki isimli shinobi ile Butsuo karşı karşıya gelmiş olsaydı. Ve sen olaya sonradan dahil olsaydın, Teki'ye mi saldırırdın? Yoksa Butsuo'ya mı?"
Bu soru çok cevap beklediği bir soru değildi. Sonuçta bu sorudan "İkisine de saldırmazdım." diyerek kurtulabilirdi. Ne var ki, içten içe Haru'nun da ne yapacağını bileceğinden, Usagi ve Ringo'ya hak vereceğini düşünüyordu. "Seni satmak gibi bir durumumuz olmaz. Aynı şekilde herhangi bir işbirliği de yok." Sözlerini bitirdikten sonra ise içinde kalan son sözlerini de söyleyip bitirecekti konuşmasını.
"Dediklerinin hepsine uyarım ben. Ama sakın bu takımın kaptanıymışsın gibi bana emirler vermeye kalkışma. İş Ringo ile senin aranda bir seçim yapmaya geldiği zaman oyumu Ringo'dan yana kullanacağımı bil. Butsuo'yu öldürmeye oynamayacağımı da bil. Bu durumların dışında, ben senin takım arkadaşınım. Her türlü, diğer Ishigakure shinobilerine karşı bile senin yanında savaşacağım. Bu açıklamalardan sonra da güvenmeyeceksen diyebileceğim çok bir şey yok. Ama şunu unutma. Sen ne kadar bize güvenirsen, biz de sana o kadar güveniriz."
Ringo konuşmaya başlamıştı. Butsuo hakkında bir şey bilmediğinden bahsetmişti. O zaman bu ekip içinde Butsuo hakkında tek bilgiye sahip kişi Usagi'ydi. Ringo'nun es verdiği anda Usagi girmişti konuşmaya. "Butsuo'yu tanırım. Riaru ile olan savaşta omuz omuza çarpışmıştım onunla. Ninjutsu yeteneği yok denecek kadar az. Ama çok güçlü ve hızlı birisidir. Şu sınavda onun haricinde korktuğum tek bir kişi bile yok."
Sözlerini bitirdiği anda Ringo'nun konuşmasını beklemişti tekrardan. Haru'nun karşı karşıya geldiği diğer köydaşları hakkında bilgiler uçuşmuştu havada. Her ne kadar kendi köyünden birilerinin bilgilerini paylaşmaktan hoşlanmasa da, işin ucunda yine kendi köyü vardı. Diğer hiç kimseyi tanımıyordu. Daha önceden Iori ile bir göreve çıkmıştı. Ve bu görevden memnun ayrılmıştı sonuçta. Şu an içinde bulunduğu durumda, rakiplerini köyüne ihanet eden insanlar olarak görebiliyordu. Kendi düşüncesine göre, her ne kadar aynı köyden bile olsalar bir kişiye birden fazla kişi olarak saldırmak ters düşüyordu Usagi'ye. Ama diğerlerini de anlayabiliyordu. Sonuçta Ishigakure alınbandı taşıyan birisine karşı Kusagakure alınbandı taşıyan birisi. Bu durumda Usagi'nin de yapacağı şey belliydi.
Ringo'nun konuşmasını komple bitirmesi ile birlikte sıranın kendisine geldiğini anladığı anda başlamıştı sözlerine. "Diğerlerinin hem suçlu oldukları noktalar var. Ama aynı zamanda onları da anlayabiliyorum Haru. Sen düşün, Teki isimli shinobi ile Butsuo karşı karşıya gelmiş olsaydı. Ve sen olaya sonradan dahil olsaydın, Teki'ye mi saldırırdın? Yoksa Butsuo'ya mı?"
Bu soru çok cevap beklediği bir soru değildi. Sonuçta bu sorudan "İkisine de saldırmazdım." diyerek kurtulabilirdi. Ne var ki, içten içe Haru'nun da ne yapacağını bileceğinden, Usagi ve Ringo'ya hak vereceğini düşünüyordu. "Seni satmak gibi bir durumumuz olmaz. Aynı şekilde herhangi bir işbirliği de yok." Sözlerini bitirdikten sonra ise içinde kalan son sözlerini de söyleyip bitirecekti konuşmasını.
"Dediklerinin hepsine uyarım ben. Ama sakın bu takımın kaptanıymışsın gibi bana emirler vermeye kalkışma. İş Ringo ile senin aranda bir seçim yapmaya geldiği zaman oyumu Ringo'dan yana kullanacağımı bil. Butsuo'yu öldürmeye oynamayacağımı da bil. Bu durumların dışında, ben senin takım arkadaşınım. Her türlü, diğer Ishigakure shinobilerine karşı bile senin yanında savaşacağım. Bu açıklamalardan sonra da güvenmeyeceksen diyebileceğim çok bir şey yok. Ama şunu unutma. Sen ne kadar bize güvenirsen, biz de sana o kadar güveniriz."
► Show Spoiler
- Kurosawa Haru
- Kusagakure
- Posts: 340
- Joined: October 12th, 2018, 9:09 pm
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
"Kimseye saldırmazdım, Usagi. Kimse ölmüyorsa müdahale etmezdim. Onurlu dövüş sadece tek kişiye birden fazla kişiyle saldırmamak değil, aynı zamanda sürmekte olan dövüşe karışmamaktır. Her neyse, zaten Butsuo denen çocuk artık bana kolay kolay sataşmayacaktır. Ama bir rövanş istediğine de emin gibiyim. Muhtemelen onunla oyuncak gibi oynadığım için bana kızgındır. Daha önce hiç matador diye bir şey duydunuz mu? Onunla sabaha kadar oynarım, bir kere bile parmağını süremez bana." Sinirlerinin yatıştığını onların da anlayabilmesi için daha sakince konuşmaya başlamıştı. İkisiyle de göz kontağı kurdu, artık çatık olmayan kaşlarını görmelerini sağladı. Gözlerini kapatıp oturabileceği bir yere oturdu. Şakaklarını ovmaya başladı iki eliyle de. "Daha sessiz konuşun ya. Ne çok konuştunuz... Kafam sikildi resmen." diye tısladı.
"Neyse. Size güvenmek zorundayım, o yüzden size güvenmeyi seçiyorum. Madem konuşmanın burasına geldik, yarınki plan için bir önerim var. Sabahın rövanşı yaşanacak, başka bir yolu yok. O Butsuo oğlanla kozlarımızı paylaşmamız gerek. Kesin kendi sığınağında sinirden kuduruyordur şu an. Sinirlenmesi işime gelir." şakaklarını ovalamaya devam etti. Derince bir nefes aldı, baş ağrısına yardım edeceğini umarak. "Direkt Teki'lere, Kaslı Oğlan'lara gidebiliriz. Kaldı ki ben kaslı oğlanın yerinde duracağını falan düşünmüyorum. Sabah orada olmayacaktır. Kolay bir parşömen." dedi dudaklarını barizliği anlatan şekle büründürürken.
Masajına tek eliyle devam etmeye devam etti birkaç saniyelik sessizliğin ardından. Elini yumruk yaptı, her isim söyleyişinde ise bir parmağını açtı."Ryoken, Chisa, Ryu, Butsuo, sen..." parmağıyla Usagi'nin olması gereken yeri göstererek, gözleri kapalı şekilde; "ve sen..." Sonra Ringo'ya döndürdü parmağını, "Altı ediyor. Dokuzuncu alandaki yedi Ishigakure'li yok mu? Yedinci Ishigakure'li kim? Onun hakkında anlatacağınız hiçbir şey yok mu?" dedi
"Neyse. Size güvenmek zorundayım, o yüzden size güvenmeyi seçiyorum. Madem konuşmanın burasına geldik, yarınki plan için bir önerim var. Sabahın rövanşı yaşanacak, başka bir yolu yok. O Butsuo oğlanla kozlarımızı paylaşmamız gerek. Kesin kendi sığınağında sinirden kuduruyordur şu an. Sinirlenmesi işime gelir." şakaklarını ovalamaya devam etti. Derince bir nefes aldı, baş ağrısına yardım edeceğini umarak. "Direkt Teki'lere, Kaslı Oğlan'lara gidebiliriz. Kaldı ki ben kaslı oğlanın yerinde duracağını falan düşünmüyorum. Sabah orada olmayacaktır. Kolay bir parşömen." dedi dudaklarını barizliği anlatan şekle büründürürken.
Masajına tek eliyle devam etmeye devam etti birkaç saniyelik sessizliğin ardından. Elini yumruk yaptı, her isim söyleyişinde ise bir parmağını açtı."Ryoken, Chisa, Ryu, Butsuo, sen..." parmağıyla Usagi'nin olması gereken yeri göstererek, gözleri kapalı şekilde; "ve sen..." Sonra Ringo'ya döndürdü parmağını, "Altı ediyor. Dokuzuncu alandaki yedi Ishigakure'li yok mu? Yedinci Ishigakure'li kim? Onun hakkında anlatacağınız hiçbir şey yok mu?" dedi
- Kita Usagi
- Ishigakure
- Posts: 286
- Joined: September 11th, 2018, 3:23 am
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
Usagi beklediği cevabı almıştı. Dışarıda kalmanın, müdahale etmemenin her zaman için çözüm olabileceğini düşünüyordu Haru. Lakin bu her durumda farklılık gösterebilirdi. Aynı şekilde herkes için de farklılık gösterebilirdi. Turuncu takım ise bunun en iyi örneklerinden birisiydi. Her ne kadar durum biraz farklı olsa da, Haru'nun bir dövüşe karışmayacak olması, başkalarının da karışmayacağı anlamına gelmiyordu. Shinobi hayatı onurlu ya da adil değildi. Güçlü olan, avantajlarını kullanan hayatta kalırdı. Bunun aksi durumda kalanlarda sevdikleri insanlara acılı yıllar bırakırdı. Usagi ikinci durumda kalmamak için elinden geleni yapacaktı. Kimsenin bir daha ikinci duruma düşmemesi için çabalayacaktı her zaman. Dokunabildiği her hayata bir iz bırakacaktı. Bırakmalıydı.
Haru bütün konuşmasını bitirdiğinde öncelik olarak son kurduğu cümleler dikkatini çekmişti Usagi'nin. Sonuncu kişi hakkında bilgi istemişti. Usagi net bir şekilde verecekti cevabını. "İsmini bile ilk defa duyuyorum." Ringo'nun da konuşmasını bekleyecekti. Ardından önceki cümlelere geri dönerek kafasında kurduğu bütün planları ortaya atacaktı.
"Bence de mantıklı bir hareket olur. En kötü ihtimalle oturup konuşma ihtimalimiz bile olur. Sen Teki'nin bu sınavdaki tek köydaşısın. Butsuo'yla benim de güzel bir geçmişimiz var. Birlikte çok kan akıttık. Belki bu sınavdan çıkmak için farklı yollar bile bulabiliriz."
Lafını bitirdikten sonra biraz düşünmeye başladı. Bu fikir hiç fena gelmemişti Usagi'ye. Ama ortada büyük bir sıkıntı vardı. Sadece beş parşömen vardı ve iki takım olarak birleşseler bile bir kişinin kendi hakkından feragat etmesi gerekecekti. Bu kişi olabilirdi Usagi. Hiçbir zaman için rütbede gözü olmamıştı. Bu sınava da Ishichou önerdiği için katılmıştı. Hatır meselesi gibi bir durum vardı yani ortada. Bir jounin için yeterince güçlü olduğunu da düşünmüyordu. Hele ki ciğerlerinde böyle bir sıkıntı varken, köyüne Jounin olarak yardımcı olabileceğini düşünmüyordu. Sınavdan çekilmeyi ise hiçbir zaman düşünmemişti. Bu hareketi Ishichou'nun emrine karşı gelmek olarak düşünüyordu Usagi. Bu ise yapmayacağı bir hareketti.
"Shinobilik hayatı zordur. Bize korumamız için parşömenler verildi. En nihayetinde diğer takımlardan da çalmamızı istedikleri parşömenler. Ben derim ki herkesin ortak paydada buluşabileceği bir ittifak kurabiliriz. Mavi takım ile. Tabi bunu o takıma da sormamız lazım lakin, şu an için en iyi adaylar olarak onları görüyorum." Biraz duraksadıktan sonra bu ittifakı düşünmesinin nedenlerini kurdu kafasında. Cümlelerinin tane tane, sırayla dökülmesine izin verdi dudaklarından.
"Bize içeride hayatta kalmamız, ve parşömenleri toplamamız gerektiği söylendi. İttifak kurmamak ile ilgili bir şey söylenmedi. Hayatta kalma ihtimalimizi arttırmak için bir ittifak kurabileceğimizi düşünüyorum. Böylelikle sınav sırasında uğraşmamız gereken düşmanlarımızın sayısını azaltabiliriz. Burada tek sıkıntı parşömen sayısı oluyor maalesef. Bu durumda benim söyleyeceğim şey ise... Benim için bir parşömen götürmesek de olur. Zaten Jouninlikte pek gözüm yok ve şu an için en önemli şey hayatta kalmak. Hepimizin hayatta kalabilmesi adına böyle bir fedakarlığı yapabilirim. Ki dediğim gibi, benim için bu fedakarlıkta sayılmaz."
Sözlerini bitirdikten sonra ayağa kalkıp geceyi geçireceği yere doğru ilerlemeye başlayacaktı. "İlk gecenin günahı olur falan, ben bu gece nöbet tutacağım. Biriniz de aldığımız tuzağı kursun parşömeni sakladığımız yere. Diğeri de yarın için kendini hazırlayıp istirahate çekilsin. Her gün birimiz nöbete durursak eğer sıkıntısız bir şekilde çevirebiliriz nöbetleri."
Haru bütün konuşmasını bitirdiğinde öncelik olarak son kurduğu cümleler dikkatini çekmişti Usagi'nin. Sonuncu kişi hakkında bilgi istemişti. Usagi net bir şekilde verecekti cevabını. "İsmini bile ilk defa duyuyorum." Ringo'nun da konuşmasını bekleyecekti. Ardından önceki cümlelere geri dönerek kafasında kurduğu bütün planları ortaya atacaktı.
"Bence de mantıklı bir hareket olur. En kötü ihtimalle oturup konuşma ihtimalimiz bile olur. Sen Teki'nin bu sınavdaki tek köydaşısın. Butsuo'yla benim de güzel bir geçmişimiz var. Birlikte çok kan akıttık. Belki bu sınavdan çıkmak için farklı yollar bile bulabiliriz."
Lafını bitirdikten sonra biraz düşünmeye başladı. Bu fikir hiç fena gelmemişti Usagi'ye. Ama ortada büyük bir sıkıntı vardı. Sadece beş parşömen vardı ve iki takım olarak birleşseler bile bir kişinin kendi hakkından feragat etmesi gerekecekti. Bu kişi olabilirdi Usagi. Hiçbir zaman için rütbede gözü olmamıştı. Bu sınava da Ishichou önerdiği için katılmıştı. Hatır meselesi gibi bir durum vardı yani ortada. Bir jounin için yeterince güçlü olduğunu da düşünmüyordu. Hele ki ciğerlerinde böyle bir sıkıntı varken, köyüne Jounin olarak yardımcı olabileceğini düşünmüyordu. Sınavdan çekilmeyi ise hiçbir zaman düşünmemişti. Bu hareketi Ishichou'nun emrine karşı gelmek olarak düşünüyordu Usagi. Bu ise yapmayacağı bir hareketti.
"Shinobilik hayatı zordur. Bize korumamız için parşömenler verildi. En nihayetinde diğer takımlardan da çalmamızı istedikleri parşömenler. Ben derim ki herkesin ortak paydada buluşabileceği bir ittifak kurabiliriz. Mavi takım ile. Tabi bunu o takıma da sormamız lazım lakin, şu an için en iyi adaylar olarak onları görüyorum." Biraz duraksadıktan sonra bu ittifakı düşünmesinin nedenlerini kurdu kafasında. Cümlelerinin tane tane, sırayla dökülmesine izin verdi dudaklarından.
"Bize içeride hayatta kalmamız, ve parşömenleri toplamamız gerektiği söylendi. İttifak kurmamak ile ilgili bir şey söylenmedi. Hayatta kalma ihtimalimizi arttırmak için bir ittifak kurabileceğimizi düşünüyorum. Böylelikle sınav sırasında uğraşmamız gereken düşmanlarımızın sayısını azaltabiliriz. Burada tek sıkıntı parşömen sayısı oluyor maalesef. Bu durumda benim söyleyeceğim şey ise... Benim için bir parşömen götürmesek de olur. Zaten Jouninlikte pek gözüm yok ve şu an için en önemli şey hayatta kalmak. Hepimizin hayatta kalabilmesi adına böyle bir fedakarlığı yapabilirim. Ki dediğim gibi, benim için bu fedakarlıkta sayılmaz."
Sözlerini bitirdikten sonra ayağa kalkıp geceyi geçireceği yere doğru ilerlemeye başlayacaktı. "İlk gecenin günahı olur falan, ben bu gece nöbet tutacağım. Biriniz de aldığımız tuzağı kursun parşömeni sakladığımız yere. Diğeri de yarın için kendini hazırlayıp istirahate çekilsin. Her gün birimiz nöbete durursak eğer sıkıntısız bir şekilde çevirebiliriz nöbetleri."
► Show Spoiler
- Okawa Ringo
- Ishigakure
- Posts: 309
- Joined: February 25th, 2019, 1:04 am
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
"Ah ah... Sinirlerin yatıştığını görmek çok güzel. Siz kızlar... Sizin evleneceğiniz adamların haline şimdiden acıyorum." demiş ve minik bir tebessümle göğü selamlamıştım. Gözlerim zifiri karanlığı aralayan yıldızların parıltılarıyla doluyken kulaklarım Haru ve Usagi'nin söylediklerini kelimesi kelimesine kaydetmekteydi. Haru, Butsuo'ya karşı aldığı zaferi büyük bir keyifle anlatıyordu. Güven sorununu ve yarın ki hedefimizi halletmeye başlamıştık bile. Haru'nun sözlerine tekrar tebessümle karşılık verdim. Fakat shinobileri saydıktan sonra, onun ne kadar pazarlıkçı ve beynindeki şüpheleri temizlemek adına, kesinlikten hoşlanan biri olduğunu da öğrenmiştim. Herkesin dışında, Butsuo'ların takımındaki Teijo'yu saymamıştım elbet. Galiba o pısırığın bir ishi shinobisi olduğunu dahi unuttum. Hala gıcığım ona. Kişisel bir garezim olsa dahi, onun kötülüğünü istemek için bir nedenim yok. Sonuçta o alın bandını taktığı sürece ona karşı sorumluluklarım var. Yine de Haru için fazladan bir bilgiyi aradan çıkartabilirim. Hem ne biliyorum ki hakkında? Neyse, ne biliyorsam söyleyeyim bari.
"Ben tanıyorum o adamı. İsmi Teijo. Birlikte görev almıştık. Pek hoşlandığım biri değil. O da benden hoşlanmaz, arkamdan saçma sapan konuşup bir kamyon fırça yememe neden olmuştu. Yeteneklerini çok iyi bilmiyorum. İki kılıç taşıdığını gördüm. Oraya gidersek ve yolumuza çıkacak olursa onu bana bırakın yeter."
Dedikten sonra kendi kendime biraz gerilmiş ve iki kolumu tekrardan iki yanıma açarken Usagi-san'ı dinlemeye koyulmuştum. Hatun o kadar güzel ki, bazen ağzına dudaklarına bakmaktan ne söylediğini unutuyorum. Kurumi-sama'yı andırıyor bana. Kimse onun kadar güçlü, onun kadar alımlı olamaz belki ama Usagi gerçekten o hissiyatı veriyor bana. Haru da öyle aslında. Ama Haru'nun mizacı çok daha farklı. Onun içindeki bitmek bilmeyen savaşı, buraya kadar; içimize kadar taşıması da bana Zaeru'yu hatırlatıyor. Ne kadar çok anı, ne kadar çok hatıra... Hayat, hep geçmişimdeki insanların çehreleriyle dolu.
"Nihayetinde biz ne istersek isteyelim, bir lafımıza bile kunai sallayacak tipte adamlar var. Kime güveniriz, kimle işbirliği yapabiliriz ben bilmiyorum. Ama eğer siz ikiniz böyle bir karar alırsanız, arkanızı kollamaktan başka çarem yok."
Demiş ve Usagi'ye dönmüştüm. Bulunduğumuz havayı soğutan, buz yüzlü kızın da biraz yüzünün gülmesi adına tekrar devam ettim.
"Buzluyum, soğuğum diyorsun ama benim içimi ısıtıyorsun be hatun! Herkesten net ve mantıklı fikirler çıktı aslında." Haru'ya dönerek konuşmamı sürdürdüm. "Eh, ben de tuzağı kurayım madem. Becerikli ve haşin erkeğiniz olaraktan."
Hala ne yapacağımız ve tam olarak hedefimiz hakkında net planımız olmasa dahi, gün doğduğunda içimizde bir şeylerin netleşeceği konusunda hepimizin hemfikir olduğu hissine kapılıyordum. En doğru hamleyi yapmak yerine, en rastgele hamlenin bazen daha iyi olduğu zamanlar vardır aslında. Ne yaparsak yapalım şans ve doğru zamanda doğru yerde olmak, bizi başarıya ulaştıracaktı. Bu yüzden çok kasmamalıyız. En azından ikincil planlarımız ve genel stratejilerimiz hazırda bekliyor. Bir takım olabileceğimize inanıyorum. Bu yüzden bu gece içim rahat olacak.
"Ben tanıyorum o adamı. İsmi Teijo. Birlikte görev almıştık. Pek hoşlandığım biri değil. O da benden hoşlanmaz, arkamdan saçma sapan konuşup bir kamyon fırça yememe neden olmuştu. Yeteneklerini çok iyi bilmiyorum. İki kılıç taşıdığını gördüm. Oraya gidersek ve yolumuza çıkacak olursa onu bana bırakın yeter."
Dedikten sonra kendi kendime biraz gerilmiş ve iki kolumu tekrardan iki yanıma açarken Usagi-san'ı dinlemeye koyulmuştum. Hatun o kadar güzel ki, bazen ağzına dudaklarına bakmaktan ne söylediğini unutuyorum. Kurumi-sama'yı andırıyor bana. Kimse onun kadar güçlü, onun kadar alımlı olamaz belki ama Usagi gerçekten o hissiyatı veriyor bana. Haru da öyle aslında. Ama Haru'nun mizacı çok daha farklı. Onun içindeki bitmek bilmeyen savaşı, buraya kadar; içimize kadar taşıması da bana Zaeru'yu hatırlatıyor. Ne kadar çok anı, ne kadar çok hatıra... Hayat, hep geçmişimdeki insanların çehreleriyle dolu.
"Nihayetinde biz ne istersek isteyelim, bir lafımıza bile kunai sallayacak tipte adamlar var. Kime güveniriz, kimle işbirliği yapabiliriz ben bilmiyorum. Ama eğer siz ikiniz böyle bir karar alırsanız, arkanızı kollamaktan başka çarem yok."
Demiş ve Usagi'ye dönmüştüm. Bulunduğumuz havayı soğutan, buz yüzlü kızın da biraz yüzünün gülmesi adına tekrar devam ettim.
"Buzluyum, soğuğum diyorsun ama benim içimi ısıtıyorsun be hatun! Herkesten net ve mantıklı fikirler çıktı aslında." Haru'ya dönerek konuşmamı sürdürdüm. "Eh, ben de tuzağı kurayım madem. Becerikli ve haşin erkeğiniz olaraktan."
Hala ne yapacağımız ve tam olarak hedefimiz hakkında net planımız olmasa dahi, gün doğduğunda içimizde bir şeylerin netleşeceği konusunda hepimizin hemfikir olduğu hissine kapılıyordum. En doğru hamleyi yapmak yerine, en rastgele hamlenin bazen daha iyi olduğu zamanlar vardır aslında. Ne yaparsak yapalım şans ve doğru zamanda doğru yerde olmak, bizi başarıya ulaştıracaktı. Bu yüzden çok kasmamalıyız. En azından ikincil planlarımız ve genel stratejilerimiz hazırda bekliyor. Bir takım olabileceğimize inanıyorum. Bu yüzden bu gece içim rahat olacak.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: Yeşil Takım - Gün Sonu
'Hamleler' başlığı gece safhası için açılmış, burası kilitlenmiştir. Hamlelerinizi girmek için 12 saatiniz bulunmaktadır. 12 saat sonra başlık kilitlenecektir.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Yeşil Takım - Gün Sonu
1. GÜN
- Takım parşomeni, Haru’nun sakladığı yerde durmaya devam ediyor.
- Usagi ve Ringo, gündüz safhasında birlikte 2. Gıda Tentesi’ne gidiyorlar. Alana ulaştıklarında, onları büyükçe bir tente ve altında piramit şeklinde istiflenmiş çok sayıda tahta kutu karşılıyor. Kutuların her birini teker teker arayıp, kendilerine vaat edilen gıda çantalarını bulmaları oldukça uzun sürüyor. Aradıklarını bulana kadar içi taşla doldurulmuş onlarca kutu açmak zorunda kalıyorlar. Topluca bir yıkım yapmaları halinde gıdaların zarar görebileceğini düşündükleri için yavaş ve dikkatli hareket ediyorlar. 3 adet gıda çantası buluyorlar. Her bir çantanın içinden 1’er birim gıda çıkıyor. İşlerini bitirdikten sonra, üsse dönüyorlar.
- Usagi gece safhasında tuzakları istediği lokasyonlara kurmayı başarıyor.
Gün Sonu Raporu:
► Show Spoiler
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.