RPGTürk

Gin ve Haru, üsten ayrılarak teçhizat tentesine doğru yola çıkıyorlar. Haru, kartal tarafından taşındığı için olası normal hızından birkaç tık daha hızlı ilerlemeyi başarıyor. Bir süre sonra, koruluğun içinde yarıçapı yaklaşık 15-20 metre olan ağaçsız bir bölgeye ulaşıyorlar. Hedefledikleri tente bu genişçe alanın ortasına kurulmuş durumda. Oldukça basit bir yapı, kare şeklinde yere dikilmiş dört adet ahşap direğin üzerine basit ve solmuş bir bezin çekilmesiyle oluşturulmuş. Tentenin kenar uzunlukları 5 metre kadar.

Gin, hedefledikleri tenteye ulaştığı için yere doğru süzülüyor ve Haru'yu tentenin 10 metre kadar ilerisine bırakıyor. Haru, tenteye baktığında karmaşık bir yığın oluyor gördüğü ilk şey. Hepsi yaklaşık yarım metreküp hacminde yüz küsur tahta kutu, tentenin altına garip, piramitimsi bir şekilde istiflenmiş durumda.

Haru manzaraya bakarken, az ileride yere konmuş olan devasa kartalın sesi geliyor kulaklarına: "Uzun bir yolculuktu, insan. Seni taşıdığım için yorulduğumu da söylemem gerek. Kısa bir süre sonra geri dönmem gerekecek, haberin olsun. Pek zamanım kalmadı."

Gin, söylediklerini dinledikten sonra başıyla hafifçe onaylıyor ve kanatlarını açtığı gibi yeniden göğe doğru yükseliyor. Tenteye doğru ilerlerken, yerden 5-6 metre yükseklikte çember şeklinde turlar atmaya başladığını farkediyorsun.

Tek hamlede piramitin üst kısmına zıplıyorsun. En üstteki kutuyu eline alıyorsun. Kutuyu kaldırmaya çalıştığında ağır olduğunu fark ediyorsun. İlk kutudan şansının yaver gitmesi pek gerçekçi gelmediği için, birkaç kutuyu da aynı şekilde kontrol ediyorsun hızlıca. Aşağı yukarı hepsi aynı ağırlıkta gibi görünüyor denediklerinin. İçerisinde ekipman olma ihtimaline karşılık kapağını açmaya çalışıyorsun. Bunu bir kunai ile daha rahat yapabileceğini fark edince kunaiyi levye olarak kullanarak kısa çivilerle çakılmış kapağı kutudan ayırıyorsun. Kutunun içinde taşlar görüyorsun.

Taşlar bir işine yaramayacağı için bir kenarı atıyor ve hemen altındaki kutuya girişiyorsun. Bir altındaki de taş çıkıyor. Piramit yukarıdan aşağı indikçe daha fazla kutu çıkartıyor karşına. İlk başta katları hızlıca geçebilirken piramitin aşağılarına geldikçe daha fazla vakit kaybetmeye başlıyorsun her bir katta, zira her bir kat bir öncekinden daha çok kutuya sahip.

Üç beş kat kutu kurcalıyorsun. Hepsi taş dolu. 20 küsür tane kutu açmış olabilirsin şimdiye kadar. Piramidin hala hatırı sayılır bir kısmı duruyor. Bu sırada, Gin gök yüzünden aşağı süzülerek geliyor. "İnsan. Artık gitmeliyim. Bundan sonra tek başınasın." diyor, ardından bir sis bulutu ile yok oluyor.

Bundan sonra ne yapacağına karar vermen gerekli.

Kutuları hızlıca açıp aşağı yuvarlıyorsun taşları teker teker çıkartıp kutunun içini incelemek yerine. Yuvarlanan kutulardan bir şey çıkacak olursa eğer şayet göreceğini düşünüyorsun. Her seferinde, sadece taş çıkıyor. Kimisi büyükçe, kimisi küçük küçük. Fakat istisnasız her kutunun içerisinde taş buluyorsun.

Bu süreç bir 10-15 dakika kadar daha sürüyor. Sinirlerin artmaya başlıyor piramidin dibinde biriken taş ve boş kutular gibi.

Tam sinirin tavan yapmışken, açtığın bir kutunun içerisinde taş yerine bir çanta görüyorsun. Kabaca bir Shinobi ekipman çantası boyutunda fakat ona benzemiyor. Standart küçük bir bel çantası gibi daha çok. Sırtta taşımak için bir tane de askısı var. Askısından tutup kutunun içinden çıkartıyorsun.

Onu kutunun içinden çıkardığın gibi de, sağ tarafındaki ağaçların arasından koşarak biri fırlıyor. Aşırı hızlı, muhtemelen fırlamadan önce de son sürat koşuyordu. 1-2 metre havada ilerledikten sonra ayaklarını sertçe yere vurarak iniyor ve 1 metre kadar da yerde kayıyor. Göz göze geliyorsunuz.

Buradan devam : viewtopic.php?f=110&p=6827#p6827