Ikura Joaryu

Oyunda aktif olarak bulunan karakterler.
Post Reply
User avatar
Ikura Joaryu
Kusagakure
Kusagakure
Posts: 7
Joined: March 20th, 2025, 6:12 pm
Künye:

Ikura Joaryu

Post by Ikura Joaryu » April 2nd, 2025, 4:16 pm

Künye
İsim: Ikura Joaryu
Yaş: 18
Cinsiyet: Erkek
Boy: 183
Kilo: 76
Köy: Kusagakure

Rank: C - Rank
Rütbe: Chuunin
Başlangıç Statları:
  • Güç: D - Rank - 2 Puan
  • Çeviklik: C - Rank - 4 Puan
  • Potansiyel: B - Rank - 6 Puan
  • Kondisyon: D - Rank - 2 Puan
  • Zihin: D - Rank - 2 Puan
  • Varlık: E - Rank - 0 Puan



Portre
Görünüm
  • Soru: Çehresi nasıl görünüyor? Saçları ne renk ve hangi boyda? Suratında dikkat çeken özellikler mevcut mu?
    Cevap: Ensesine düşen patlıcan moru saçların altında parıldayan eflatun gözler; silüetine dışarıdan bakan birinin fark edeceği ilk detay bunlar. Ciddi ve ifadesini bozmayan bir surat ve çatık kaşlar; suratına bir süre bakan birinin çok geçmeden anlayabileceği kadar. Bazen tertemiz pirü-pak, bazen ise kendi mürekkep ile ıslatılmış fırça darbeleri zuhur ediyor suratına. Göreve gidecekse genelde gözlerinin altından gözlerine paralel şekilde çektiği siyah savaş boyaları.
  • Soru: Vücut şekli, rengi ve ten yapısı nasıl? Vücudunda kalıcı bir yara, doğum izi veya dövme mevcut mu?
    Cevap: Uzaktan bakınca uzun gözüken ama aslında normal boylarda olan insanlardan. İnce ve atletik yapısı yüzünden ortaya çıkıyor bu illüzyon. Göğsünde, sağ kolunun altında kalacak şekilde bir parmak ile kolayca kapatabileceği büyüklükte bir çember ve çemberin içinde köşeleri çembere teğet olan bir üçgen bulunuyor.
  • Soru: Günlük hayatta ne giymeyi tercih ediyor? Bu tercihlerin sebepleri neler?
    Cevap: Görevlere giderken giydiklerinden pek farklı olmamak ile birlikte, tek farkı daha az ağırlık taşıdığı bir ekipman çantası almak oluyor yanına. Rutin hayatında günlük işlere ayırdığı vakit oldukça kısıtlı olduğundan buna özel farklı bir kıyafeti yok.
  • Soru: Görevlerde ne giymeyi tercih ediyor? Bu tercihlerin sebepleri neler?
    Cevap: Bağrı nispeten açık, üzerine hafifçe bol gelen; bazen kapüşonlu, bazen dik yakalı bir cüppe üzerine shinobi yeleği hariç tam tekmil shinobi ekipmanı giyer. Bel çantası, üst baldırına bağlı kunai çantası, alın bandı, siyah renkli shinobi kazağı ve siyah renkli pantolonu, ayak bileği sargıları ve shinobi sandaletleriyle görevleri yerine getirmeye hazır bir şekildedir. Buna ek olarak belinin sağında ve solunda minik mürekkep şişelerini yerleştirebileceği kemere bağlı cepler bulunmaktadır.
  • Soru: Giyilmesi zorunlu kılınan alın bandını nasıl kullanmayı tercih ediyor? Alnına mı takıyor yoksa giysisine mi iliştirmiş?
    Cevap: Köyünün sembolünü alnında taşımaktan gurur duyuyor.
  • Soru: Nasıl kokuyor? Bu kokusu için spesifik bir şey yapıyor mu yoksa umrunda değil mi?
    Cevap: Kurumuş mürekkep ve eski kitap kokusu… biraz da yeni açılmış bir tomar parşömenin tozlu havası gibi. Yanına yaklaşan biri, derin bir nefes alırsa taze çam reçinesi ile karışmış hafif bir kül aroması da alabilir. Mürekkep ile yaptığı deneylerde kullandığı çinko sülfür, stronsiyum alüminat, stronsiyum nitrat veya alüminyum nitrat gibi çok zorlanmadan bulduğu kimyasallar bazı günlerde üzerinde taşıdığı koku oluyordu. Joaryu'nun burnundaki reseptörler bu kokuları alamayacak kadar aşina ve yorulmuştur; kendinin nasıl koktuğu hakkında hiçbir fikri yoktur.
  • Soru:Aynaya baktığında gördüğü şeyden hoşnut mu? Onun canını sıkan bir tarafı var mı?
    Cevap: Aynaya baktığında kendi suretini değil, cevapsız kalmış sorularını görür. Aynadaki yansıması net değildir, çünkü zihninde çözülmemiş bir denklem gibi daima bulanıktır. Suratındaki soğuk ifade ona ait midir, yoksa zamanla kazandığı bir maske midir; bunu bile ayırt edemez. Hoşnutluk ya da hoşnutsuzluk değil, belirsizlik içinde yüzer yüzü. En çok gözüne takılan şey, sağ gözünün seğirmesi. Belki de bir lanet gibi peşine takılmış tek fiziksel alamet bu.
  • Soru:Bir alerjisi mevcut mu? Bu alerjiyle baş edebiliyor mu?
    Cevap: Güherçileye alerjisi vardır. Potasyum nitrattan uzak durarak bu alerji ile baş edebiliyor.
Geçmiş
  • Soru: Akademi öncesi yaşamı nasıldı? Arkadaşları var mıydı, yoksa yalnız bir küçüklük mü geçirdi?
    Cevap: Shinobi olmayan bir anne ile birlikte olabildiğince sıradan bir çocukluk geçirmişti Joaryu. Aynı sokaklarda onunla birlikte büyüyen çocuklar ile taş sektirip top oynamıştı. Diğer çocuklar ile birlikte köyü koruyan shinobileri izleyip onların taklitlerini yaparlardı zaman zaman. Çok belirgin bir anısı veya çok yakın bir arkadaşı olmadı bu dönemde, her şey olması gerektiği gibiydi. Zaman zaman babasının olmamasının yarattığı küçük çaplı krizler yaşansa da, annesi durumu kotarıp kıvrak zekasıyla yaptığı açıklamalar ile Joaryu'yu bu duruma alıştırmış ve bunun bir problem olmasını engellemişti. Akademiye başlama yaşları geldiğinde ise annesi çok gönüllü olmasa da Joaryu'nun babasının yolundan yürüme isteğine karşı çıkmadan onu akademiye yazdırmıştı.
  • Soru: Akademi hayatı nasıl geçti? Favori dersi veya favori hocası var mıydı? Performansı nasıldı?
    Cevap: Hatırlayabildiği en eski anılarının çoğu akademiye başladığı günlerle örtüşüyordu. Akademi öncesi imrenerek baktığı alın bantlı adamlar gibi olabilmenin tek yolunun burada başarılı olmak olduğu bildiğinden elinden gelenin en iyisini burada yapmalıydı. Temelde aldığı ninshuu eğitimini çok kolayca kavramıştı, hatta akademideki diğer öğrencilerden daha da parlaktı bu konuda. El mühürleri ile birlikte şekillenen çakra akışlarını rahatça sezebiliyordu, diğerlerinin vücudundan yayılan çakra parçacıklarının nasıl da eğilip bükülüp bir şekle girdiğini hissedebiliyordu. Ama bir sorun vardı. Ellerine kağıt parçaları verildiğinde onu yakabilen veya ıslatabilen çocukların aksine Joaryu'nun eline verdikleri kağıtta hiçbir değişiklik olmuyordu. Çakra damarlarından akan o enerji hiçbir şekilde kağıda etki etmiyor, aksine sanki o kağıt parçası defterinden koparılmamışçasına sabit bir şekilde bekliyordu Joaryu'nun minik avuçlarında. Sınıfındaki diğer çocukların tümü çakralarını şekillendirip tahta düşmanlara gönderirken, Joaryu onları izlemek ile yetinebiliyordu sadece. Bir süre sonra bu konu diğer arkadaşları tarafından aşağılanması ile başlayan bir süreci beraberinde getirdi. Babasından kalma fırça-mürekkep setiyle o zamanlar tanıştı. Annesi Joaryu'nun bu durumuna üzülmüş olsa gerek ki ona babasının nasıl bir shinobi olduğu ile ilgili çok kısıtlı bir bilgi ve yanında bu emaneti vermişti. Akademideki yükselişi fuinjutsu öğretilerinin temellerini buradaki hocalarına danışarak öğrenmeye başladığı dönemde gerçekleşti. Yürümesi gereken yoldaki ilk adımı attığının farkında bile olmadan herkesin çakrasıyla yoğurduğu kağıt parçasını o mürekkep ile yoğurmaya başlamıştı.
  • Soru: Mezun olduktan sonra Genin hayatını nasıl geçirdi? Chuunin olana kadarki dönemde nasıl bir takımdaydı? Takım hocasını benimsedi mi yoksa kendi yolunu mu çizdi?
    Cevap: Düşmana doğru hızla hareket eden bir alev topunun üzerinden, bacakları ve göğsü önde olacak şekilde atlayan bir Joaryu; aynı alev topunun biraz daha solunda salto atan bir Joaryu daha ve aynı alev topunun biraz sağında alevlerin içine doğru göğsü önde kolları ve bacakları geride olacak şekilde düşen üçüncü bir Joaryu. Biraz sis bulutu, havada çarpışan metal sesleri... Klonlar ortadan kaybolurken elinde tek elinde kunaisi ile rakibine arka arkaya sağlı sollu hamleler yapan tek bir Joaryu. İlk görevinden hatırladığı tek sahne buydu Joaryu'nun. Takım arkadaşları elementleri havada sallarken, kendisi ön safta birebir çatışıyordu düşmanları ile. Basit bir hırsızı yakalamak için orantısız güç kullanmışlardı belki de. Kunai tamam da, ateş topu gereksiz olmuş olabilirdi. Genin olmanın verdiği heves ile sorumlu Jouninlerine hünerlerini göstermek istiyordu tabi herkes. Ne özel biri vardı takımında, ne de özel bir hocaları. Olabildiğince disiplinli, görev odaklı 3 shinobiden oluşan bir takımın içindeydi. Böyle olması Joaryu'nun çok hoşuna gidiyordu, gerçek birer asker gibi köyün kendilerine verdikleri görevleri drama yaratmadan sonlandırabiliyorlardı. Bu dönemde hayatında yaşadığı asıl önemli gelişme annesinin kendisinden saklamaya çalıştığı bir mektubu bulmasıyla olmuştu. Oldukça sıradan gibi gözüken bu mektubun babası ölmeden önce eve gelen son mektup olduğunu annesini biraz zorladıktan sonra öğrenebilmişti. İşin ilginci tamamen normal bir zarf, üstünde babasının ismi "Ikura Artaru" ve içinde de oldukça sıradan bir mektup vardı. "Sevgili Artaru, bu mektubu sana Chibu Kasabası'ndan yolluyorum. Umarım iyisindir ve her şey yolundadır. Buranın havası kuru ve sıcak. Eşin nasıl, bir çocuğun olduğunu duydum. Umarım sağlıklıdır. Kendine iyi bak. Sevgilerimle, Arata Mitsuko." Notun sonunda yazan kişinin isminin yazdığı yerin altında ise bir çember ve içine çizilmiş bir üçgen bulunuyordu. Bu mektubu annesinin saklama sebebinin, babasının bu mektup geldikten sonraki şafakta evden ayrıldığını ve aradan geçen haftalar sonra ölüm haberinin geldiğini öğrenmişti Joaryu. Temelde bildiği öğretiler, hem kağıdın hem üzerindeki mürekkebin bir şeyler gizlediğini söylüyordu kendisine ve fakat genin olduğu süre boyunca bu kağıttaki kriptoyu kırmayı başaramamıştı.
  • Soru: Hayatından minik bir kesit sunması istenseydi, ne anlatırdı?
    Cevap: Chuunin olmasının üzerinden 6 ay kadar geçtiğinde annesini kaybetmişti zamansızca. Zavallı kadın, çok sevdiği eşini kaybettikten sonra gerçek manada hiç mutlu olamamıştı ve belki de bu yüzden erken vedalaşmıştı fani dünya ile. Joaryu ise sayısız göreve gitmiş, hayatını köyünün ona verdiği görevler ile geçiriyordu annesini kaybettiği gerçeğinden uzaklaşmak için. Bazen çevre yerleşkelere gidiyor, bazen ise daha uzun soluklu ülkelere giden kafilelerin görevlerine gönüllü oluyordu. Annesinin miras bıraktığı evde yaşamaya devam ediyor, babasından kalan mektubun gizemini çözmeye çalışıyordu. Hayatı oldukça monoton bir hale dönüşüyordu ve bu Joaryu'nun mantıklı karar verme süreçlerine zarar vermeye başlamıştı. Sabah kalk, anneye dua et, üzerine çakra aktardığında etrafına dengesiz bir şekilde enerji yayan mektubu incele, en uzaktaki göreve gönüllü ol, göreve git, görevden gel, gece uyu, sabah kalk, anneye dua et... 1 seneden uzun bir süre boyunca bunu yaşamıştı Joaryu. Mektuba olan takıntısı gün geçtikçe büyümüş, gittiği her yerde aradığı tek şey o sembol olmuştu. Çemberin içindeki üçgen. Gözleri kapalıyken tek gördüğü şey bu sembol olmaya başlamıştı. Babasından kalan bir miras gibi adım attığı her yerde sembolün kırıntılarını arıyor ama hiçbir şey bulamıyordu. Böylesine basit bir sembolü, hiçbir yerde bulamamak her gün kafasının daha da dumanlanmasına sebep oluyordu. Gözlerini açık tutmanın, gözlerini kapalı tutmaktan farklı olmadığı noktaya gelmesi aşağı yukarı bu kadar sürmüştü işte. Etrafta, olmayan semboller görmeye başlamıştı. Her gördüğü sembolün peşinden gidip araştırma yapıyordu. Bazen bir ağaç kovuğunda, bazen ise kunai satan dükkanda arka kapıdan içeriye girmeye çalışarak cevap arıyordu çemberin içindeki üçgen sembolüne. Bu takıntısı onu sosyal hayatta bireyselleşen ve hızlıca toplumdan uzaklaşan bir hale getirmişti.
  • Soru: Birisinin canını aldı ise, bu nasıl gerçekleşti?
    Cevap: Joaryu ilk canını aldığında, bu bir savaşın kargaşasında değil, bir sessizliğin tam ortasında gerçekleşmişti. Tetikleyici bir emir ya da hayatta kalma içgüdüsünden çok, içsel bir zorunlulukla. Belki de bir karar anının ağırlığıyla. Önemli biri miydi? Joaryu mu yoksa ölen mi? İkisi de değildi, hür iradelerini bir kenara bırakıp şah tarafından ileriye sürülmüş e4 e5 piyonları gibi karşı karşıya gelmişti öldürdüğü rakibi ile. Sürüsünden ayrılan kuzuyu takip etmiş, en sonunda ormanın karanlığında ensesine binmeyi başarmıştı. Keskin kunai, oda sıcaklığındaki tereyağını dilimleyen bir kahvaltı bıçağının tereyağı üzerindeki ilerleyişi gibi girmişti rakibinin boynunda içeri. Dikine ilerleyişi o kadar kolaydı ki kunainin, Joaryu ne yaptığı biliyor olmasına rağmen birkaç saniyeliğine irkilmişti can almanın kolaylığından. Birini öldürmenin verdiği yükü üzerinden atmaya çalışırken ise onu rahatlatan şey ile karşılaşmıştı. Köyü tarafından kendisinden doldurulması beklenen raporlar. Raporlara öldürdüğü kişiyi, nerede öldürdüğünü, nasıl öldürdürdüğünü ve vücudunun neresinde nasıl bir yara açtığını yazarken rahatlamış hissetti kendisini. Çünkü bu kesiği açan eller kendinin olsa bile kesim emri kendisine yukarıdan iletilmişti. Vicdani rahatlamasını; mürekkep ile rapora işleyerek yaşamıştı ve aldığı canlar ve pişmanlık arasında herhangi bir bağlantı kuramaz hale gelmişti.
  • Soru: Köyünün hangi kısmında yaşıyor? Buradan memnun mu? Taşınmayı düşünüyor mu?
    Cevap: Ailesinden kendisine miras kalan Kusagakure'nin merkezinde bulunan tek katlı konutta yaşıyor. Annesini de kaybettiğinden beri burada yalnız başına. Bu evin kendisinin tek başına yaşaması için büyük bir ev olduğunu düşünüyor ve fakat kısa veya uzun vadede buradan başka bir yere taşınmak ile ilgili bir kaygısı veya isteği yok.
  • Soru: Ailesi nasıldı? Annesi ve babası birer Shinobi'miydi yoksa sivil mi?
    Cevap: Shinobi bir baba, sivil bir annenin çocuğuydu Joaryu. Babası ile ilgili hiçbir anısı olmamasına karşın, annesinden ve geçmişten kalanlardan öğrendiği kadarıyla babası mühürleme sanatı ile ilgilenmiş ve shinobilik yolunu bunun üzerine kurmuştu. Joaryu'nun göğsünün yanındaki çember içine çizilmiş üçgen dövmesini de babasının oraya yaptığını biliyordu ve fakat ne anlama geldiği ile ilgili arayışı hala sürmekteydi. Bu sembolün veya mührün hiçbir anlamı olmadan orada olması gerçek dışı olurdu çünkü Joaryu'ya göre. Annesi ise çok konusunu çok açmasa da eşini kaybetmesinin ardından çok zor zamanlar geçirmiş ve Joaryu'yu yalnız başına büyütmek zorunda kalmıştı. Artaru, miras olarak sadece cevaplanmamış sorular değil aynı zamanda hatırı sayılır bir miktarda para bırakmıştı gerisinde. O yüzden para ile ilgili bir problemleri olmadı hiçbir zaman ve çok uzunca bir süre annesinin çalışmasına bile gerek kalmadı. Joaryu büyüyüp kendi başına akademiye gidebilecek yaşa geldiğinde çok yalnız hissetmiş ve o zaman çalışmaya başlamıştı. Anlam arayışından belki de, annesinin ömrü de çok uzun olmamıştı.
Kişilik
  • Soru: Dışarıdan nasıl bir benlik çiziyor? Başkaları onu ilk görüşte nasıl tanımlar? Onu tanıyanlar için bu tanım değişir mi, yoksa ilk görüldüğü anda neyse hep o mu?
    Cevap: Oldukça soğuk. Tanımaya devam ettiğinde ise hala soğuk. Bir şeyler aradığı, anlam çıkarmaya çalıştığı ise oldukça belli. Aynı anda hem ifadesiz hem anlam arayan biri nasıl bakıyorsa öyle bakıyor gözleri. Tek gözü seğiriyor bazen aynı noktaya uzunca kilitlenip düşüncelere daldığında. Sosyal bağları olabildiğince zayıf, görev bilinci olabildiğince yüksek biri. Bir görev sırasında olayları yaşayan canlılar üzerinden değil, görevin sonucuna ulaşması ile tartıyor. Görev dışında ise dışarıya kapalı, kafasına taktıklarıyla uğraşıyor. Kuşku ve şüphe kafasında bir tilki gibi dolanıyor, kendine hakim olamadığı zamanlarda bu hisler mimiklerini etkiliyor. Uzun süredir aynı rutini devam ettirmek onun yaşayan ve hür iradesi olan bir canlıdan daha çok bir makineymiş gibi hissetmesine yol açıyor. Ya da kendisi bir makine olduğuna inandırmaya çalışıyor zihnini, aksi takdirde yaşadığı takıntıların kendisini ele geçirebileceğinin farkında. Veyahut çoktan takıntılarının esiri olan bir makineye dönüşmüş durumda. *Sağ gözü seğirir*. Hayır rutinini bozmamak ona iyi geliyor. Bu rutinden çıkarsa, aradığı cevapları asla bulamayacak muhtemelen.
  • Soru: İnsan ilişkileri nasıl? Başkalarına kolay açılabiliyor mu, yoksa kendini kapatmayı mı tercih ediyor? Başkalarına karşı tahamülü ne seviyede?
    Cevap: Durgun, derin ve çok zor erişilebilir. On yıl önce ölen babaannenin köydeki evindeki su kuyusunun en dibindeki taşlar gibi. Etrafı yosun ve balçıkla kaplanmış, dışarıya neredeyse tamamen kapalı. Konuşurken ağzından çıkan kelimeleri hissetmek ile, hissettiklerini kelimelere dökmek arasındaki mesafe dünyanın en derin çukuruyla en yüksek dağı arasındaki mesafeye denk. Ağzından çıkan kelimeler, ses telleri üzerinde yaşayan başka birine ait gibi adeta. Bu denli uzak iken sosyal olabilmekten, tahamül sınırları tartışılabilir düzeyde gerçek dışı bir düzleme oturuyor ve fakat bu sabırla ilgili değil insani sosyallik becerilerinin takıntıları yüzünden çoktan tükenmiş olması ile ilgilidir. İlişkiler, duygular ile değil; görevler ile tanımlanıyor hale gelmiştir.
  • Soru: En büyük zaafı nedir? Bu zaafı hakkında neler düşünüyor?
    Cevap: Joaryu'nun en büyük zaafı anlam arayışıdır. Her şeyin bir kodeksin parçası olduğuna kendi kendin inandırması, en küçük mimikten veya ses tonundan kuşkulanması, gördüğü minik bir sembolün peşine düşüp günlerce araştırma yapması onu bugün olduğu kişi haline getirmiştir. Bu zaafı, bazen onu diri tutar bazen de içinde çürütür. Kendi aklının labirentlerinde kaybolurken, gerçekliği unutur. Ona göre bu zaaf, bir lanettir ve aynı zamanda tek dürüst arkadaşıdır. Kaçmak istemez ondan. Çünkü o arayış olmazsa, Joaryu kim olurdu?
  • Soru: En güçlü tarafı nedir? Hangi özelliğinden gurur duyar?
    Cevap: En güçlü yönü, disiplinidir. Geceleri uyanık tutan iç sesi ne kadar boğucuysa, sabahları onu yatağından kaldıran irade de o denli sağlamdır. Rutinleri, onun içsel sığınağıdır. Joaryu, kendinden gurur duymayı öğrenememiş biri olabilir. Rutini bozmadan yaşamaya devam etmek, her gün aynı şeyleri defalarca kez tekrar tekrar yapmak hayatını idame ettirebilmek ve hatta başarılı olabilmek için tutunabildiği tek daldır. Disiplini sağlandığında bir sükunet dalgası içinde yüzmeye başaldığını hisseder. Belki de gururun en sessiz halidir onun için.
  • Soru: Kendini nasıl ifade etmeyi tercih ediyor? Kendi fikirlerini ortaya atarken baskın bir kişilik mi sergiliyor, yoksa karşıt bir argüman duyduğunda çabucak sönüyor mu?
    Cevap: Joaryu’nun dili, bir bıçağın sırt kısmı gibidir; kesmez ama dokunduğunda acıtır. Sessizdir, ama konuştuğunda her kelime ölçülmüştür. Tartışmaya girmez; çünkü haklı çıkmak gibi bir arzusu yoktur. Ancak inandığı bir konuya temas edilirse, fikrini ortaya koyar; yavaş, fakat net. Karşısında bir argüman duyduğunda hemen sönmez; ama gerek duyarsa geri çekilir. Bu, yenilgiden değil, yersiz gürültüye karşı duyduğu tiksintidendir. Joaryu’nun sesi, bağırarak değil, sustuğunda yankılanır.
  • Soru: Önem verdiği değerler neler? Bunlar onun için ne kadar katı? Başkalarına bu değerleri empoze etmeye çalışıyor mu?
    Cevap: Joaryu'nun hayatı bir bozuk paranın iki yüzünden oluşuyor. Yazı; Kusagakure'nin kendisine ve diğer sakinlerine sunduğu özgürce ve huzurlu bir şekilde yaşama ayrıcalığını sürdürebilmek için akademiye adımını attığı ilk günden beri askeri bilinç ile köyünün kendisine verdiği her türlü görevi en iyi şekilde yerine getiren Joaryu. Tura; Rutinlerine sıkı sıkıya bağlı, rutininden çıkarsa bir şeylerin bozulacağına inanan, kendince cevaplanmayı bekleyen soruları cevapsız veya çözülmemiş gizemleri olduğu gibi bırakırsa dünyası başına yıkılacakmış gibi hisseden Joaryu. Bozuk paranın yere düşerken hangi yüzünün yukarıya bakacağından ne kadar eminsek Joaryu'nun da bu ikisi arasında kaldığında hangisi için yaşamaya devam edeceği o kadar keskinlik kazanıyor.
  • Soru: Başkarının hisleri hakkında neler düşünüyor? Empati yapabiliyor mu? Yapabiliyorsa bile, karşı tarafın hislerini önemsiyor mu?
    Cevap: Joaryu, başkalarının hislerini sezebilir; hatta bu sezgisi, bazen kendi duygularını bastıracak denli güçlü olabilir. Ama o, bu hissedişi bir lütuf değil, bir yük olarak görür. Empatiktir; ama bu empati, bir başkasını anlamaktan çok, kendisinden bir şey daha kaybetmemek içindir. Duygulara kapı aralamaz; çünkü her aralık, geçmişinden bir fısıltı sızdırır. Karşı tarafın hislerini önemsemesi, faydacı bir düzleme oturur. O his, görevi etkiler mi? Zihinsel bir hata yaratır mı? Kısaca, Joaryu hisleri okur, ama saygı duymaz. Anlar, ama bağ kurmaz. Çünkü bağlar, çözülemeyecek kadar karmaşık düğümler doğurur.
  • Soru: Kısa dönemdeki amaçları neler? Uzun dönemde başarmak istedikleri nedir?
    Cevap: Joaryu'nun her şeyden önce tek bir amacı vardır. Elindeki tek ip ucu olan sembolün anlamını çözebilmek. Babasını ölüm görevine gönderen mektuptan elinde kalan tek şey bu. Bu Joaryu için sadece kişisel bir arayış değil, aynı zamanda bir mirasın, bir görevin devamıdır. Uzun vadede ise mühürlemelerde kullandığı mürekkep karışımları ile ilgili çalışmalarını tamamlamak var. Yaptığı deneyler şu an herhangi bir sonuç vermese de, mürekkep ile birleştirdiği kimyasal bileşenlerin bir işe yaraması için düzenli olarak çalışmalarına devam ediyor.
  • Soru: Daha önce bir can aldıysa; bu olay gerçekleşirken ve gerçekleştikten sonra neler düşündü? (Karakteriniz bir can almadıysa bu soruyu cevaplamayınız.)
    Cevap: Birincisinde hiçbir şey, ikincisinde hiçbir şey, üçüncüsünde hiçbir şey.... Onlarca defa gerçekleşmesi hissettiklerinde hiçbir şey değiştirmedi. Buna görev derler görev. Vatan kardeşim, vatansız olan anlamaz. Vatan sana öldür diyorsa öldüreceksin. Biraz bir şeyler bile hissediyorsan işin yok shinobilik ile. Çok daha güzel işler var sana göre, git mesela raf diz kunai dükkanında. *Sol gözü seğirir*. Gerekmedikçe de can almanın bir anlamı yok, çünkü her canlının en temel hakkı yaşamaya devam etmek. Üzerine bastığın çimenlerin bile üzerinden akan çakrayı görmüyor musun. Gerektiğinde onu bile koruması gerekir bilinçli bir shinobinin.
  • Soru: Shinobi olmasaydı nasıl bir kariyere sahip olurdu?
    Cevap: Eğer rüzgâr farklı bir yönden esseydi, Joaryu büyük ihtimalle bir araştırmacı olurdu, savaşla ilgisi olmayan bir şekilde. Belki eski metinleri inceleyen bir arşiv görevlisi, ya da unutulmuş teknikleri tozlu raflarda arşivleyen bir akademisyen. Yine sessiz, yine yalnız olurdu. Ama o yalnızlık, savaşın ağırlığından değil; düşüncelerin derinliğinden olurdu. Belki de hiç kimseyle konuşmadan bir ömür geçirebilirdi, ama elinden geçen her parşömende bir evren taşırdı.
  • Soru: Saplantısı nedir? Ne düzeyde? Bu durumu düzeltmeye mi çalışıyor yoksa içten içe bunu benimsiyor mu? Gizlemeye çalışıyor mu?
    Cevap: Joaryu’nun saplantısı çember-üçgen sembolüdür ama bu yalnızca bir sembol değil, onun için bir kozmik kilittir. Bu simge, hem geçmişin kapısını tutar hem de geleceğin pusulasıdır. Bu saplantı öyle bir noktadadır ki, günlük rutinlerine bile sızar. Antrenmanlarında, yazdığı mühürlerde, çizdiği rasgele şekillerde hep bir çemberin içine doğan üçgen vardır. Onu düzeltmeye çalışmaz, çünkü o saplantının parçası olduğunu bilir. Gizlemeye de ihtiyaç duymaz, çünkü etrafındaki insanlar onun neye saplandığını fark etmez bile; o kadar içine gömmüştür ki, dışarıdan yalnızca soğuk bir kararlılık gibi görünür.
  • Soru: Yeniliklere ne kadar açıktır? Kabul edici ve toleranslı bir tavır mı sergiler, yoksa gelenekçi midir?
    Cevap: Eğer bir yenilik, kendi rutinine entegre edilebilecek denli anlamlıysa, ona yer açar. Ama bu yenilik gürültülü, dağınık ya da temelsizse; onu görmezden gelir. Gelenekten anladığı şey kendi rutinleridir. Disiplinini ve rutinin bozmadan yaşayabilmesi onun geleneklerine sahip çıkışı anlamına gelir. Toplumun kabul ettiği gelenekçilik ile kendi yaşamındaki gelenekçilik birbirinden tamamen ayrılır. Toplumun geleneklerine göre yaşamak ise tamamen safsatadan ibarettir Joaryu için. Aklı başında veya tahtası eksik olmanın sınırlarında; geleneklere bağlı kalarak bir hayat yaşamanın anlamını kavrayamamaktadır. Değişim için değişime ihtiyacı vardır toplumun.
  • Soru: Kendi minik ritüelleri var mıdır?
    Cevap: Joaryu annesini kaybettiği dönemki buhranla mücadele ederken kendisini ritüeller zincirine bağlayarak hayata tutunabilmişti. Sabah kalk, anneye dua et, üzerine çakra aktardığında etrafına dengesiz bir şekilde enerji yayan mektubu incele, en uzaktaki göreve gönüllü ol, göreve git, görevden gel, gece uyu, sabah kalk, anneye dua et... Bu rutin düzen Joaryu'nun bugün olduğu kişi ile ilgili en temel ritüel haline dönüşmüştü. Ne kadardır böyle olduğunu kendi de bilemiyordu veya bu rutini kendi isteğiyle mi başlattığını. Sadece yapıyordu, bir makineymiş gibi her gün aynı saatte uyanıyor her gün aynı şeyleri yapıyordu.
  • Soru: Bu ritüelleri ne sıklıkla tekrarlar? Bu ritüeller onun için ne kadar önemlidir?
    Cevap: Bilinmeyeni ararken Joaryu'yu hayata bağlayan ve hatta sağlıklı düşünme becerilerini ayakta tutan şey kendi zihin evreninde kurmuş olduğu bu düzendi. Her günü aynı şekilde programlı. Görevde olmadığı zamanlarda yaptıkları, yapacakları belli bir şekilde yaşamaya devam ediyordu. Arayışını bir adım daha ileri götürene kadar, belki bir umut her gün olması gerektiği kadar çalışıyor, olması gerektiği kadar uyuyor ve olması gereken saatte uyanıyordu. Yalnızca ve yalnızca bu disiplinin kendisinin cevaplamaya çalıştığı sorulara bir çözüm yolu getirebileceğine inanıyordu.
  • Soru: Favori sözü, deyimi veya atasözü nedir? Bu sözü kimden duymuştur? Ona göre ne anlama gelmektedir?
    Cevap: "Geçme namert köprüsünden, koy aparsın sel seni. Yatma tilki gölgesinde koy yesin aslan seni.". Sınırdışı bir görevde gittiği ücra köyde istihbarat görevi yaparken köyün girişinde bulunan hanın duvarına yazılı bir yazıydı bu. Joaryu'nun çok hoşuna gitmiştir.
Last edited by Ikura Joaryu on May 2nd, 2025, 10:36 am, edited 1 time in total.
Image
User avatar
Cynic
Laplace
Laplace
Posts: 678
Joined: August 24th, 2018, 10:41 pm

Re: Ikura Joaryu

Post by Cynic » May 1st, 2025, 12:15 am

Erken onaylamış bulunduk, lakin ufak bir pürüz var. Şu ana kadar yazılanlarda bir problem yok ancak geçmişte 2 havuz sorusu eksik. Eklendiğinde onay süreci tamamlanacaktır.
User avatar
Ikura Joaryu
Kusagakure
Kusagakure
Posts: 7
Joined: March 20th, 2025, 6:12 pm
Künye:

Re: Ikura Joaryu

Post by Ikura Joaryu » May 2nd, 2025, 10:36 am

Düzenlenmiştir.
Image
User avatar
Cynic
Laplace
Laplace
Posts: 678
Joined: August 24th, 2018, 10:41 pm

Re: Ikura Joaryu

Post by Cynic » May 3rd, 2025, 11:20 pm

Onaylandı.
Post Reply

Return to “Aktif Karakterler”