Yetimhane

Imai Arata

Kaneko Ayame

Miyajima Hideki
Akademi

Nakahara Ichiro
Benim sınıfımdan sorumlu öğretmenimiz Ichiro-san. Yirmili yaşlarının sonlarındaydı. İlk görüştüğümüzde açıkçası öğretmen olarak daha yaşlı birini görmeyi umuyordum. Demek ki başarılı bir shinobiydi. Biz başarılı olduğumuz zamanlarda da bütün köyün duyacağı kadar yüksek sesle kahkaha atardı. Başarısız olduğumuzda suratını asar ve daha sıkı çalışmamız gerektiğini söylerdi. Gitgelli biriydi ama sosyal hayatında keyifli sohbetler ettiğine şahit olmuştum.

Okamura Hana
Akademideki ilk arkadaşım Hana-chan’dı. Diğerleri neyse de, Hideki’yi akademiye yazılmaya ikna edemediğim için kimseyle yakınlaşma niyetim yokken o bana gelip sert ve zorlu olmasına alıştığım yaşamın yumuşak ve katlanılır olduğunu öğretmişti. Gerçekten sevgiyle yoğrulmuş biriydi, antrenmanlarda bile olsa yaralanmamız onun üzülmesine sebep oluyordu. Akademinin son dönemlerinde biraz daha sertleşmiş olsa da hep aynı sıcak gülümsemesiyle insanlara yaşamın güzelliklerini hatırlatıyordu. Savaşta öldüğünü duyduğumda yıkılmıştım.

Aikawa Fumiko
Fumiko-chan, akademide dönemimizin birincisi ve en güçlü shinobisiydi.Hep birlikte antrenman yapardık, her seferinde o kazanırdı. Her şeyi çok hızlı öğreniyordu. Ben de hiçbir konuda başarısız olmamıştım ama Fumiko hep farklı bir seviyedeydi. Çok havalı biriydi, rahatsız edici derecede yüksek özgüvene sahipti. Kendisi hakkında çok köklü bir shinobi ailesinden geldiği söylentisi bile yayılmıştı. Ona sorduğumda yalan olduğunu söylese de sarkastik konuşmasından şaka yapıp yapmadığını anlayamamıştım.

Hamaguchi Junpei
Sınıfın haylaz çocuğuydu Junpei-kun. Sabrı çatlayana kadar öğretmenleri kızdırır ve en sonunda hep ceza alırdı. Böyle giderse akademiyi asla bitiremeyeceğini düşünüyorduk ama Hana-chan sayesinde son dönemde yola girip derslerini düzeltmeyi başarmıştı. Her zaman iyi niyetli olmasa da kötü biri değildi. Savaş sırasında öldüğünü duyduktan sonra çok üzülmüştüm.

Ikeda Ichiro & Ikeda Jiro
Akademi sınıfımızın ikizleri Ichirou ve Jirou. Birbirleriyle hep kavga eder ama kimsenin, öğretmenlerin bile kavgalarına karışmasına izin vermezlerdi. Böyle bir durumda adeta tek vücut olur, sanki hiç kavga etmemiş gibi aynı safta buluşurlardı. Aralarına kimseyi sokmadıkları için kimse onlarla samimi olmak istemezdi. Onlar da benim gibi zamanla yumuşadılar ama onlarınki epey uzun sürdü. Ancak mezun olduktan sonra onları biraz tanımayı başarmıştım ki savaşta Ichirou’nun öldüğünü duymak canımı çok yakmıştı.

Kuroki Miyu
Miyu-chan çok konuşmazdı ama uzun sessizliklerin ardından çok komik şakalar yapardı. Junpei’nin tutarsız şakalarının aksine Miyu-chan’ın şakalarında hep bağlam olurdu. Bu da onun şakalarını kat kat daha komik yapardı. Yakınımda bulunmasından keyif aldığım biriydi. Sevdiğim arkadaşlarımdan olarak kalmasını ümit ediyorum.
Genin Takımı

Fujiwara Hikari
Hayatımı doğru ve güzel bir yola sokan o kadın, Hikari-sensei. Otuzlu yaşlarının başındaydı. Yetişkin erkeklerden nefret ediyordu. Geri kalan herkese karşı muhteşem bir ilgi, sıcaklık, şefkat ve tolerans sahibiydi. Başta ben de bu nefretin hedefiyim sanıyordum ama konuştukça çoğunu aklımda tutamadığım mantıklı şeyler söylemişti ve beni sevdiğine inanmıştım. İnsanlarla arkadaşlık kurmanın ne kadar önemli olduğunu ondan öğrenmiştim. Dört yana dağılmış hayatıma nasıl yeniden odaklanacağımı ve her şeyi yoluna sokacağımı bana gösteren kişiydi. Kendi söylediği kadarıyla ortalama altı taijutsu ve ninjutsu, iyi seviyede genjutsu kullanıcısıydı. Artık takımının bir parçası olmamak üzücüydü. Belki biraz daha güçlendiğimde ben de kendi takımımı kurup ondan öğrendiklerimi yeni shinobilere aktarırdım.

Sanada Yuki
Hikari-sensei’nin takımından önce akademiden tanıştığım Yuki-chan’ın olayı tamamen ninjutsu. Genellikle durgun bir karakteri vardı. Kendisini heyecanlandıran tek şey yemekti. Yemeğe düşkünlüğüne rağmen köyün hiçbir zaman yeterli stoğu olmadığından kilo almıyordu. İyi mi oluyordu kötü mü bilmiyordum açıkçası ama bu onun vereceği karardı. Birlikte çok şey atlatmıştık, en sonucusunda da Yuki-chan’ın hayatını kurtarmak için düşman bir shinobiye ölümcül saldırıda bulunmuştum. Bu konuda kendimle baş başa kalmam gereken düşüncelerim doğmuştu.

Chiba Daigo
Daigo-kun akademiden tanıştığım ama pek muhabbetimiz olmayan biriydi. Birlikte Hikari-sensei’nin takımına seçildikten sonra epey yakınlaşmıştık. Çok iri ve biraz da şişman bir çocuktu. Aynı yaşlarda olmamıza rağmen benden üç tane gibi cüssesi vardı. Benim ufak tefek olmamın da etkisi vardı bunda tabi ama Daigo-kun büyük büyük adamları bile yanında küçük bırakıyordu. Bu da onu çok güçlü yapıyordu ama hızdan dezavantaj veriyordu. Zaten hiç göründüğü gibi biri değildi. Antrenman yapmak yerine çiçek toplamakla vakit geçirmeyi seviyor, dev vücuduna rağmen taijutsu yerine genjutsu ile daha çok ilgileniyordu. Bunlar tabi ki beni ilgilendirmiyordu, kendisi neyi seçtiyse öyle biriydi ve onu olduğu gibi seviyordum.