
Kitamura Tanezaki | Anne
Annem hepinizin annesiyle kapışabilir. Shinobi olmadığı halde hem de. Tuttuğunu koparan, tartışmayı iyi bilen ve her zaman kazanan bir kadındı. Mesleği ise umrumda değil; o dünyanın en iyi annesiydi. Elinden her işin geldiğini hatırlıyorum. Bazen yoktan kocaman bir pasta yapabiliyor, bazen elinde matkapla evin dolaplarını sağlamlaştırabiliyordu.
Bir tane bile aile üyesi yok. Bize kim olduklarından, nerede kaldıklarından hiçbir zaman bahsetmedi. Biz hep annemle başbaşaydık, her şeye yetişebilen hali bize fazlasıyla yetiyordu. Bizi hiçbir zaman shinobi yapmak istemediğini hatırlıyorum, bu fikre anlamlandıramadığım bir garez besliyordu. Hayallerimizin peşinden koşmamız gerektiğini söylerdi hep: Annem hayallerinin peşinden mi koşmuştu? Alışılmadık bir hayal gücü olmalıydı o zaman.
Anneme dair anılarım yıllar geçtikçe daha da bulanıklaşıyor. Fotoğraf albümleri bu anıları tazelememe bir nebze yardımcı olsa da zaman zaman yüz hatlarını detaylıca hatırlayamadığım oluyor. Hastalanıp, gözlerimizin önünde yavaş yavaş ölmesi de, asla canlılığını kaybetmeyecek olan tek anım. Neden yardım almadı bilmiyorum. Neden tek başına bir kadındı? Kimdi, nereden gelmişti nereye gidiyordu? Bunlar ben büyüdükçe zihnimi kurcalamaya başlamış olan sorular.
Bir tane bile aile üyesi yok. Bize kim olduklarından, nerede kaldıklarından hiçbir zaman bahsetmedi. Biz hep annemle başbaşaydık, her şeye yetişebilen hali bize fazlasıyla yetiyordu. Bizi hiçbir zaman shinobi yapmak istemediğini hatırlıyorum, bu fikre anlamlandıramadığım bir garez besliyordu. Hayallerimizin peşinden koşmamız gerektiğini söylerdi hep: Annem hayallerinin peşinden mi koşmuştu? Alışılmadık bir hayal gücü olmalıydı o zaman.
Anneme dair anılarım yıllar geçtikçe daha da bulanıklaşıyor. Fotoğraf albümleri bu anıları tazelememe bir nebze yardımcı olsa da zaman zaman yüz hatlarını detaylıca hatırlayamadığım oluyor. Hastalanıp, gözlerimizin önünde yavaş yavaş ölmesi de, asla canlılığını kaybetmeyecek olan tek anım. Neden yardım almadı bilmiyorum. Neden tek başına bir kadındı? Kimdi, nereden gelmişti nereye gidiyordu? Bunlar ben büyüdükçe zihnimi kurcalamaya başlamış olan sorular.

Kitamura Fuu | Kız Kardeş
Fuu benden iki yaş küçüktü. Babalarımız farklı olduğu için birbirimize görüntü olarak hiç benzemesek de huylarımız, onun arsız bir çapkın olması dışında, aynıydı. Çabuk sinirlenip çabuk söner, köyün pirinç stoklarını bitirmeye ant içmişçesine yer, keyfine bakmayı, beladan uzak durmayı severdi. Pek kavga etmezdik etrafında pervane olan erkekler yüzünden çıkan kavgalar haricinde. Onlarda da ciddi olmadığımı ve kendisine güvendiğimi bilirdi zaten. Yine de, bazen üç dört çocuğu aynı anda idare edebilmesini etkileyici bulsam da, laf edip cıngar çıkarmadan edemezdim her seferinde.
Annemiz ölünce gönderildiğimiz yetimhanede ayrı düştüğümüz birkaç yıl olmuştu. Fakat genin olduğumuzda tekrar aynı evde yaşamaya başlamıştık. Ev işleri konusunda hiç sıkıntı yaşamazdık. O yemek yapmayı severdi, ben de temizliği. Bulaşıklara dokununca içi gıcık olurdu, ben ise problem etmezdim. Keyfine düşkün olsa da gamsız biri değildi, düzenliydi. Çöpünü ortada bırakmaz, yaşadığı yeri temiz tutar, çamaşırları asmaktan erinmezdi. Shinobi sanatlarında da evdeki yaşamı kadar düzenli ve başarılıydı. Ok ve yayı büyük bir ustalıkla kullanır, havayı istediği gibi şekillendirebilirdi. Fiziksel olarak benden kat kat üstündü; bir keresinde dizimi, sivilcesini izinsiz patlattığım için kırmıştı.
Fuu, aile namına sahip olduğum, sevgimin tamamını ona ayırmak istediğim tek varlığımdı. Ve ben onu koruyamadım. Doushi'nin güneyinde Riaru'nun adamları tarafından öldürüldü.
Bir buçuk sene önce, bir başka Chuunin ile beraber devriye görevine gönderilmişti. Ancakk ertesi gün arkalarından bir Jounin daha yollandı. Aslında bu noktada bir şeylerin ters gittiği barizdi ve bana söylenilen önlem safsatalarıı dinlemeden arkalarından ben de gitmeliydim. Belki bir şeyleri değiştirebilir, ölümlerine engel olabilirdim.
Ekibin dönmesi gereken gün geldiğinde köy kapısında kimse belirmedi. Saatler geçti, gün akşam oldu, Artık dayanamayıp kontrol amaçlı gitmek istediğimde ise haber geldi. Fuu, yanındaki Chuunin ve arkalarından gönderilen Jounin, hepsi Riaru adamlarının kurduğu bir pusuda öldürülmüştü.
O günden beri her şeyi baştan sona düşünüp duruyorum. Hangi anı değiştirseydim Fuu'yu koruyabilirdim? Neler yapsaydım sonucu değişitirebilirdim? Cenazesinde bile yas tutamadım. Gözyaşı akıtmak yerine aklımda hep aynı muhtemel senaryoları düşünüp duruyor, naaşı yakılırken bile düşüncelerimi susturamayıp, kapıdan çıkıp peşlerine düştüğümde, saldırıya ben de denk geldiğimde neler yapabileceğimi hayal edip duruyordum. Cevaplarını bulamayacağım bu sorular zihnimde sürekli dönüp duruyor. Bu sessiz yakınmalar biraz daha dinginleşmiş olsa da, bir kor gibi varlıklarını hala hissettirmeye de devam ediyorlar.
Annemiz ölünce gönderildiğimiz yetimhanede ayrı düştüğümüz birkaç yıl olmuştu. Fakat genin olduğumuzda tekrar aynı evde yaşamaya başlamıştık. Ev işleri konusunda hiç sıkıntı yaşamazdık. O yemek yapmayı severdi, ben de temizliği. Bulaşıklara dokununca içi gıcık olurdu, ben ise problem etmezdim. Keyfine düşkün olsa da gamsız biri değildi, düzenliydi. Çöpünü ortada bırakmaz, yaşadığı yeri temiz tutar, çamaşırları asmaktan erinmezdi. Shinobi sanatlarında da evdeki yaşamı kadar düzenli ve başarılıydı. Ok ve yayı büyük bir ustalıkla kullanır, havayı istediği gibi şekillendirebilirdi. Fiziksel olarak benden kat kat üstündü; bir keresinde dizimi, sivilcesini izinsiz patlattığım için kırmıştı.
Fuu, aile namına sahip olduğum, sevgimin tamamını ona ayırmak istediğim tek varlığımdı. Ve ben onu koruyamadım. Doushi'nin güneyinde Riaru'nun adamları tarafından öldürüldü.
Bir buçuk sene önce, bir başka Chuunin ile beraber devriye görevine gönderilmişti. Ancakk ertesi gün arkalarından bir Jounin daha yollandı. Aslında bu noktada bir şeylerin ters gittiği barizdi ve bana söylenilen önlem safsatalarıı dinlemeden arkalarından ben de gitmeliydim. Belki bir şeyleri değiştirebilir, ölümlerine engel olabilirdim.
Ekibin dönmesi gereken gün geldiğinde köy kapısında kimse belirmedi. Saatler geçti, gün akşam oldu, Artık dayanamayıp kontrol amaçlı gitmek istediğimde ise haber geldi. Fuu, yanındaki Chuunin ve arkalarından gönderilen Jounin, hepsi Riaru adamlarının kurduğu bir pusuda öldürülmüştü.
O günden beri her şeyi baştan sona düşünüp duruyorum. Hangi anı değiştirseydim Fuu'yu koruyabilirdim? Neler yapsaydım sonucu değişitirebilirdim? Cenazesinde bile yas tutamadım. Gözyaşı akıtmak yerine aklımda hep aynı muhtemel senaryoları düşünüp duruyor, naaşı yakılırken bile düşüncelerimi susturamayıp, kapıdan çıkıp peşlerine düştüğümde, saldırıya ben de denk geldiğimde neler yapabileceğimi hayal edip duruyordum. Cevaplarını bulamayacağım bu sorular zihnimde sürekli dönüp duruyor. Bu sessiz yakınmalar biraz daha dinginleşmiş olsa da, bir kor gibi varlıklarını hala hissettirmeye de devam ediyorlar.