Page 1 of 1
[Lejant] Komaeda Togami
Posted: April 11th, 2025, 10:34 pm
by Komaeda Togami
Ishigakure Takım 13
- Hagakure Goku
- Komaeda Amami
- Komaeda Togami
- Tsumiki Mio
Hayatımın ‘masum ve hevesli’ hissettiğim sayılı yıllarında birlikte olduğum takımım.
Her bir üyesinin zihnimde ettiği yer bambaşka. Goku-sensei, sert mizaçlı olsa da espriden anlayan akıllı bir adamdı. Genç sayılabilecek bir jounindi. Çalıştırdığı ilk takım olduğumuz için disiplin ayarını tutturamamıştı hala. Katı olmaya çalışıyor, ancak bizi sevdiği her halinden belli olduğu için pek beceremiyordu. Her zaman ciddi görünmeye çalışsa da, bizimle uğraşırken istemsizce ortaya çıkan bıyıkaltı sırıtmalarını farkedebilirdiniz. Özellikle benden çok daha tezcanlı olan Amami'yle uğraşmaktan, ona takılmaktan büyük keyif alırdı. Gerçi Amami de sinirleniyormuş gibi yapsa da alttan alta hoşuna gittiğini biliyordum. Amami her zaman en hareketlimizdi. Her şeye ilk koşmaya çalışır, antrenmanlarda ilk o saldırır -ve ilk o savruşturulup yere yapıştırılır-, ilk o konuşurdu. Ancak her zaman, bakışlarıyla kendince benden onay aldığını farkederdim. Bende eksik olan neredeyse her şey Amami'deydi. Ama kafası pek çalışmıyordu işte. Kafası çalışıyor olsaydı kendisinden gözlerini alamayan, her zaman masum bir hayranlıkla izliyor olan Mio'yu farketmesi gerekirdi. Mio, sakar olmasını bir tarafa koyarsak dünyanın en tatlı insanıydı. Her zaman iyi niyetli ve düşünceliydi. Asıl ilgisinin her zaman shinobi olmaktansa pastane açmak olduğunu söylerdi. Ailesinde güçlü shinobiler olduğu için biraz baskıyla gitmişti akademiye anlayacağınız. Üç günde bir antrenmanlara getirdiği hamur işlerini yemekten hastalığım dolayısıyla yaşadığım kilo kayıpları bile gidecekti neredeyse bir ara.
Onları seviyordum.
İkisi, gözlerimin önünde öldü. Birini ise ben terkettim. Bu, sonsuz karanlığa dalışımın ilk adımıydı.
Re: [Lejant] Komaeda Togami
Posted: April 11th, 2025, 10:35 pm
by Komaeda Togami
Kotsuki-Sho
Toplum, dünyayı farkında olarak yahut olmayarak daima kendisine dayatılan pencereden görmeye zorlanmıştır tarih boyunca. Bu zorlama; ‘herkes için en yüksek iyi’ olarak sözedilen sonuca ulaşmak için yapılan bir provokasyondan ibarettir. Ancak sözkonusu ‘herkes için en yüksek iyi’ tarihte pek çok kez tekerrür etmiş olduğu üzere ‘bir kısım için çok iyi, bir diğer kısım için kabul edilebilir, bir kısım için ise mecburen’ olmaktan öteye geçmemiştir. Gücü elinde tutan zümrenin istediği şey, ‘herkes için en yüksek iyi’ olarak kabul görür ve bunun dışındaki tüm opsiyonlar kötü olarak addedilir. Toplumun tüm fertlerine ince ince işlenen yazılı yahut sözlü kurallar silsilesinin nihai amacı mutluluk olarak vaadedilir. Ancak bu yolla herkes için aynı anda mutluluğun söz konusu olması yalnızca fantastik bir hayalden ibarettir. Ütopya, gerçek dışı bir kavramdır. Çünkü dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi algılarız. ‘İyi’ ve ‘kötü’ terimleri yalnızca subjektiftir, genelgeçer bir mana taşımazlar. Ancak toplumun varolan halinde birtakım kavramlar bu subjektif terimlerle özleşteştirilmiştir. Yönetici zümrenin ‘iyi’ olduğuna hüküm verdiği her şey iyi olmak zorundadır, ‘kötü’ ise kötü.
Toplum sözkonusu iyinin mutluluk getireceğine, kötünün ise mutsuzlukla sonuçlanacağına inandırılır. Ancak hiçbir birey, insan olmanın sonucu olarak gelen fıtratından dolayı toplum mutlu olduğu için mutlu olmaz. Yalnızca toplum dinamiklerini kontrol eden merkezi politik yapıların dikkatini çekip ‘tehlike’ olarak nitelendirilmemek için mutlu taklidi yapar ve bir makine gibi dayatılan kurallara uymaya devam eder. Bu, ‘düzen’ adı altındaki kaosun başlangıcıdır. Hiyerarşik ve kontrolcü düzende insan iradesi en basit ifadeyle yoksayılmaktadır. Kişinin kendini bulması, kendine ‘kuraldışı’ hayat hedefleri koyması, kendi inanışlarına uygun yaşaması hiyerarşinin tepesinde yer alan zümrelerin varolan iyilik hallerini tehdit ettiğinden mütevellit bu bireylerin kötü ve zararlı kimseler olduğu empoze edilir. Kendi düşüncelerini ve arzularını hiçbir dayatmaya maruz kalmadan özgürce ifade etmek isteyen ve buna yönelik eyleme geçen kişiler toplum tarafından damgalanır, karanlığa sürüklenir ve nihayetinde avlanır.
Tarihe göz gezdirildiğinde rahatlıkla farkedileceği üzere, shinobi dünyasındaki gelmiş geçmiş tüm savaşlar basit çıkar çatışmaları üzerine gerçekleşmiştir. Ve bu çıkarlar, daima toplumun yöneticisi sıfatında olan kişilerin şahsi hırslarının tezahürüdür. Taraflar, birbirleri için kati suretle kötüdür. Haklı olan ise daima tarafın kendisidir. Kimse, kendisine inandırılan ‘doğru’ları sorgulamaz ve herkes kimi zaman milliyetçilik adı altında, kimi zaman başka sıfatlarla kudurmuş bir hayvan misali kendisine gösterilen hedefe saldırır. Uğruna savaşılan tek şey, emir-komuta zincirinin tepesindeki kişi ya da kişilerin isteğidir. Geride kalan herkese bu istek farklı bir maskeyle tanıtılıp benimsemeleri sağlanır. Sonuca bakıldığındaysa, emirlere itaat edenlerin özgür iradesinin esamesi okunmaz. En yakın tarihli örnekler incelendiğinde, Yağmur Ülkesi’nin içinde bulunduğu durum buna çok bariz bir örnek oluşturmaktadır. Birden fazla oluşumun, yalnızca tepedeki insanların hevesleri uğruna ülkeyi paramparça edişini tüm shinobi dünyası ve özellikle muhteşem ‘shinobi birliği’ yalnızca izlemekle yetinmiştir. Ülke halkı iç savaşın sıkıntılarını dibine kadar yaşamaktayken ortaya çıkan fırsatçı gruplar halka ait her şeyi talan etmekte, güvenlik boşluğundan sonuna kadar faydalanmaktadır. Yalnızca bu örnek bile, herkes için barış ve huzur vadettiği öne süren shinobi birliği ve büyük ülke yönetimlerinin asıl yüzüğünü açığa çıkartmaktadır.
Ayın karanlık yüzü, kendi özgür iradelerinin peşinden gitmek istedikleri için toplumun dayattığı sahte kuralları ve etik ilkeleri yoksayan insanları temsil eden bir topluluktur. Çünkü ay ne kadar parlak görünse de, yaydığı ışık yalnızca basit bir yanılsamadır. İnsanların görmediği yüzü karanlık olan ay, toplum için ‘iyi ve ‘doğru’ olarak tanıtılan her şeyin sahteliğini ve arkasındaki gerçeği ifade eder. Örgüt, bu farkındalığa sahip olan üyelerden oluşur. Üyelerine gerçek özgür iradeyi getirmek ve bireysel hedeflerine yürümeleri konusunda destek olmak amacını taşır. Çünkü bilinmelidir ki, ‘özgürlük’ ‘iyi’den önce gelir.
Re: [Lejant] Komaeda Togami
Posted: April 11th, 2025, 10:47 pm
by Komaeda Togami
Kotsuki-Sho Üyeleri
Kanzaki Rikuya

Rikuya, boş zamanlarının çoğunu kendi varlığını sorgulayan bir düşünür gibi geçirir. Yavaş konuşur ve gözlerini nadiren doğrudan birine diker. Kendisine yöneltilen sorulara genelde başka bir soruyla karşılık verir. Onunla zaman geçiren kişiler bir noktadan sonra kafalarındaki doğru ve yanlış imgelerini sorgulamaya başlarlar. Yumuşak sesli ve zarif görünümlüdür, ancak buna tezat oluşturacak şekilde içinde derin bir öfke barındırır. Doğrudan bir kişiye yöneltilmiş bir öfke değildir bu. Daha çok kavramlara, düzene ve kurallara yöneliktir. Doğru zamanda ve koşullarda uygulanan şiddetten çekinmez, ama bunların hepsini ‘gürültü’ olarak nitelendirir. Onun için en derin mücadele zihnin içinde verilen sessiz mücadeledir.
Kaya Ülkesi’nde doğup büyümüş, shinobilik eğitimini tamamlamış ve zekasıyla ön plana çıktığı için genç yaşında Iwagakure’nin nin istihbarat analiz biriminde görevlendirilmişti Rikuya. Bilginin nasıl manipüle edildiğini, doğruların nasıl eğilip büküldüğünü ve subjektif olguların nasıl anlatıcının vermek istediği ‘gerçekler’ haline dönüştürüldüğünü kendi eliyle uyguladığı planlarla fark etti. Çürümüşlüğü kendi gözleriyle gördü ve zaman içerisinde gerçek özgürlüğe duyduğu özlemi farketti. Bir gün ansızın önce çalıştığı birimden, sonra köyünden ve en son ülkesinden ayrılarak kayıplara karıştı. Eski bir istihbarat görevlisi olduğu için peşine çok sayıda shinobi düştü ancak izine hiç rastlanamadı. Yağmur Ülkesi’nde münzevi hayatı sürerken yaşadığı bölgede nüfuzu artan Kotsuki-Sho’nun söylentileri kulağına çalındı. Gel zaman git zaman gerek kendi çabalarıyla, gerekse de duyduklarıyla Kotsuki-Sho’nun doktrinine hakim olmayı başardı. O gün itibariyle ise, ne yapacağını gayet iyi biliyordu.
Fujimoto Sayuri

Sayuri, yüzünde daimi bir gülümsemeyle dolaşır. Girdiği her ortamda -ortam koşullarına uygun olsun ya da olmasın- espri yapar ve şen kahkahalar atmaktan çekinmez. En acı gerçekleri bile bir masal ya da bir oyun gibi tasvir edebilir. Kullandığı her kelimenin, kurduğu her cümlenin altında ince bir sarkazm yatar. Onu tanımayan biri için hakkında yorum yapılması çok kolay biri gibi görünebilir. Şımarık, aklı beş karış havada ve sadece kişisel hazları için yaşayan biri. Gelgelelim çok katmanlı karakterinin altında yılların ve acıların getirdiği onlarca travma vardır. Halihazırda kendine bir kalkan gibi kullandığı tavrı Sayuri’nin kendini koruma mekanizmalarından biridir.
Amegakure’nin köklü ailelerinden birinde doğmuştu Sayuri. Shinobilik eğitimine bilge Tadayasu’nun savaş dönemi sonrası inkılapları sayesinde yeniden kurulabilmiş olan akademide başlamış ve genç bir Amegakure shinobisi olarak göreve atılmıştı. Geninliğinin ilk yıllarında ailesinin Amegakure’yi terkederek Daimyo Ieyasu’nun tarafına geçmesiyle birlikte tüm düzeni tamamen değişmiş, eskiden dost bildiklerini düşman ve düşman bildiklerini dost bilmeye zorlanmıştı. Çocukluğu ve gençliği bu ikilemler arasında geçti. Doğru olduğuna inandığı pek çok şeyin yanlış olduğunu gördü ve ‘doğruluk’ kavramının yanısıra ‘haklılık’ kavramını da sorgulamaya başladı. Dost bildiği pek çok kişiyle sıcak çarpışmalarda dövüştü. Kimini öldürdü, kiminin en yakınındakileri öldürdüğüne şahit oldu. En nihayetinde, dünyada ‘haklılık’ diye bir kavramın olmadığını farketti. Yalnızca kişiler, toplumlar ve bu toplumların kendilerini inandırdıkları yalanlar vardı. O günden sonra, artık geride yalnız birkaç üyesi kalmış ailesini de terkedip kendi inanabileceği ‘yalanların’ peşinden koşmak üzere kaçak bir shinobi oldu. Bu derin sorgulamalarından onu çıkarıp yürüyebileceği bir yol olduğuna inandıran ise Kotsuki-Sho’nun lideri Komaeda Togami’den başkası değildi.