[Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım I

Amegakure'ye sahiplik yapan, kederli yağmurların hiç durmadığı ülke.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » March 29th, 2025, 12:36 pm

Bilgi alışverişi sırasında Kanna-san'ın damla sembolünden bahsedişi, Akemi-san'ın ıslanınca üzerine yapıştığını söylediği külodunu gözümün önüne getirmişti. ANBU, ıslaklık, üzerine yapışan kıyafetler... Ne düşüneceğimi şaşırıyordum. Aklım karışıyor ve odağımı yitiriyordum. Göreve odaklanmalıydım. Akemi-san benden dahi gibi bahsetmişti, yok canım daha neler. Olduğum son şey bir dahi olabilirdi, keskin bir zekaya sahip olmadığıma emindim. Bu övgüye layık değildim ama yine de hoşuma gitmişti. Birkaç saniyeliğine utanıp yere bakmama ve kendi kendime gülümsememe sebep olmuştu. Görevi bir an unutmuştum. Kendime gelmem gerekiyordu. Önümdeki konuya odaklanmalıydım.

Söylenilenlere göre burada olması gereken ekip biz değildik. Gelmesi gereken ANBU ekibiyle bizi karıştırmış, parşömenleri çapraz göndermişlerdi. Kim gönderdiyse ona kolaylıklar diliyordum çünkü bize çaktırmamaya çalışsa da Kanna-san duruma çok kızmıştı. Öfkesinin ne kadar yıkıcı olduğunu şimdilik sadece tahmin edebiliyordum. Umarım tecrübe etmeme gerek kalmazdı. Eve dönüp izin yapmak için aldığımız emir canımı sıkmıştı. Görev demek ki bize göre değil, fazla tehlikeliydi. Yine de yolda konuştuklarımız, kendimizi duygusal olarak regüle edip göreve hazırlayışımızın boşa gitmesi öz güven kırıcıydı.

Tam üzülmüş suratımla selamımı verip arkamı dönmeye adım atmıştım ki farklı bir ses olaya dahil olmuştu. O yöne baktığımda karşımda gördüğüm kişi sayesinde hayatımdaki en büyük şaşkınlığımı yaşamıştım. Köyümüzün lideri, en yüksek rütbeli shinobisi, tepedeki adam, Amechou Haiki-sama, tam teçhizat savaşa hazır şekilde karşımızdaydı. Attığım her adımla daha da büyüyen bu görev artık gelebileceği en yüksek noktaya gelmişti. Bundan daha büyüğü ancak bu ekiple daimyo'ya suikast düzenlemek olurdu.

Kanna-san karşı çıksa da Haiki-sama karışıklığa rağmen göreve bizimle devam etmek istiyordu. Sözü söyleyen Amechou olunca Kanna-san'ın kendisine karşı çıkması çok da etkili olmuyordu. Laf arasında bana bu kez iltifat eden Amechou'nun kendisi olmuş, Hikari-sensei'nin öğrencisi oluşumla beni yeniden gururlandırmıştı. Bugün herkes beni utandırmaya çalışıyor gibi hissediyordum. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle keirei selamı vererek tartışması sırasında kendisine nazik sözleri için teşekkür edişimi sembolize edecektim.

Amechou görevi kabul edip etmediğimizi bize sorduğunda ekip arkadaşlarım yanıtalarını verirken birkaç saniyede kendime içinde bulunduğum durumu özetlemem gerekmişti. Yoksa heyecandan önümdeki işe odaklanamayacaktım. Görev için çağrıldığımızda parşömenlerle ilgili yaşanan bizle alakasız bir karışıklık yüzünden bir ANBU timinin koruma görevini üstleniyorduk. Normalde nöbet tutma görevi olacaktı. Ancak koruma ekibi olarak gitmemiz gereken yere yetişebilmemiz için Damlaların gelişini bekleyemezdik. Haiki-sama bize yeterince güveniyordu, yani görevi başaramayacağımızı düşünmüyordu. Başarısız olarak geri dönme ihtimalimiz olsa en kötü ihtimalle görev iptal edilirdi. Demek ki biz de yeterince kalifiye bir ekiptik. Tüm bunlardan ayrı olarak herkes bana iltifatlar yağdırıyordu ve çok mutlu hissediyordum.

Azim, öz güven ve odaklanma yetimi geri toparlayabildikten sonra Haiki-sama'ya dönüp Shinji-san'ın sözlerini doğrulayacaktım. "Nezaketiniz için teşekkürler Haiki-sama, göreve hazırım." Bir yandan da vücut dilimle ettiğim teşekkürümü dile getirmiş olacaktım. Öbür taraftan Kanna-san'ın kendisini aşıp da konuşuyormuş gibi hissetmemesi için kendisine dönüp: "Kanna-san, elimizden gelenin fazlasını yapacağımıza emin olabilirsiniz." diyerek ortamı biraz olsun yumuşatmış olabilmiş olmayı hedefliyordum. Hepimizin aynı tarafta olduğunu hatırlatabilirsem daha fazla karışıklık yaşanmasını önleyebilirdim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » March 30th, 2025, 12:22 am

Onca sözüme karşılık Kanna'nın verdiği cevapla konu bambaşka bir noktaya kayarken, içimi kemirmeye başlayan kurtları salmamak için kendimi zor tutuyordum. Kanna'nın sakin cümleleri sanki onca lafı söylememişim gibi hafiften suyumu kaynatmaya başlamışken, bir de basit, temel bir bilgiyi gözden kaçırmış olmanın ezikliğini yaşıyordum. En azından, sıradan, normal, alelade bir shinobi olsaydım, muhtemelen kafamı öne eğip nerede hata yaptığımı sormaya başlardım. Fakat hayat, ufak detaylardaki gözden kaçmaları ciddiye alamayacağım kadar güzeldi ve bir damla tanesinin Amegakure ANBU'sunun sembolü olmasının aklımdan çıkmasını önemseyecek de değildim. Bu yüzden Kanna'nın sözlerini hafif düşmüş bakışlarla takip ederken, onun sakinliğine önemsizlikle karşılık veriyordum. Ne var ki, Kanna da olsa sakinliğini ancak bir yere kadar koruyabiliyordu. Başını havaya kaldırışı ve avuçlarını sıkışı öfkenin anlık bir belirtisi olarak gözlerime yansırken, Kanna'nın hassas noktasını da açık etmesine neden oluyordu. Onun disiplini hakkında aşağı yukarı bilgi sahibi olsak bile, karşımızda ufak bir hataya karşı verdiği tepki onun takıntılarının boyutlarını da gösteriyordu.

Kendisini eskisi gibi kontrollü haline getirmesine karşılık, sözlerine yansımayan bu durum, birkaç saniye sonra fiziksel bir tepkiye daha neden oluyordu. Burunu köprüsüne yaptığı minik dokunuşlarla kendisini sakinleştirmeye çalışan Kanna'nın yanına kadar sokulup, birkaç kez sırtını sıvazladıktan sonra "Takma kafana, takma..." diyesim gelse bile, kısık bir sesle kurduğu cümlesine sıkıştırdığı Shinn ismiyle tüm odağımı dağıtıyordu. Bu hatayı yapanı Shinn'e devredecek... Gönüllü olarak elimi kaldırıp hatayı yapanın kendim olduğunu söyleme ve akabinde Shinn'in kollarına kendimi teslim etme fikri aklımda bir anda dolanmaya başlarken, çoktan zihnimdeki senaryo Shinn ile baş başa kaldığımız bir zindana dönüyordu. Fakat bu hikayenin tutmayacağı başından belliydi... Böyle bir itirafa Kanna'nın itibar etmesine pek olanak yoktu. Bu yüzden, nefsimi tutup bir aptal konumuna düşmemek adına ağzımda biriken hisli tükürüğü yutmaya karar vermiştim.

Kanna'nın bu ana kadar söylediği sözlerin içerisinde tek güzel olan şey "izin yapın" lafı üzerine, olayı daha fazla uzatmanın anlamı olmadığını düşünüyordum. Bu yüzden daha Kanna'nın lafı bitmeden çoktan arkamı dönüp gitmek için hazırlanmıştım. O kadar ki, sağ kolumu hafifçe havaya kaldırıp bir elveda selamı için kendimi hazırlamışken, ansızın bir başka sesle duraksamıştım. Omzum üzerinden çevirdiğim bakışlarım bir anda Haiki ile karşılaştığı anda, olayların gidişatının değişeceğini anlamak oldukça kolaydı. Bu nedenle izne ayrılmaya dünden razı vücuduma ihanet ederek tekrar eski pozisyonuma döndüğüm anda, Haiki'yi bakışlarımla yakalayabilmiştim. Savaşa hazır bu adam, Amegakure içerisindeki en büyük lokmaydı! Dirayeti, kudreti ve isminin ağırlığı bile, onu kuşkusuz en büyük lokma haline getiriyordu. Doğrusunu itiraf etmek gerekirse, Haiki'ye erişebilmek benim için bile oldukça imkansız bir görevdi. Ancak şimdi, o imkansız görev birkaç metre önümde duruyordu sadece. Bu fırsatı yakalayabileceğim başka bir an olup olmayacağını düşünmeye bile gerek yoktu!

Haiki ile Kanna arasındaki konuşma başladığı andan itibaren, tek düşüncem bir şekilde Haiki'ye yanaşabilmenin yolunu bulmaktı. Birisi ille de Damla diyordu, diğeri Damla'ya gerek yok diyordu. Biri prosedür diyordu, diğeri potansiyel Damla diyordu... Biri dalga mı geçiyorsun diyordu, diğer güveniyorum diyordu! Yani her şey, tam da istediğim boyutta şekilleniyordu. Her ne olursa olsun, hiçbir şekilde ilgimi çekmese bile Haiki bir şekilde beni de geleceğin Damla'sı olarak gördüğünü ve bana güvendiğini söylemişti bile! Armut gibi kalan Kanna'nın suratına attığım sinsi gülümsemeler, birkaç saniye önce sözlerime karşılık duruşuna karşı aldığım nacizane bir galibiyet gibi parıldarken, Haiki'nin sözlerinden ne kadarınn kendi payıma düştüğünü bilemiyordum. Sonuçta Shinji daha akademi dönemlerinden itibaren adından söz ettiren ve bugün Tokubetsu Jounin olmuş biriydi... Kazuya ise daha şimdiden Chuunin olabilmiş ve her kim Hikari ise onun öğrencisi olarak Haiki'nin takdirini almıştı. Bense, bu iki shinobi ve Kanna arasında sıkışmış alelade bir tipten ibaret görünüyordum. Ne efsanevi bir babanın kızıydım, ne shinobilik yeteneklerimle adımdan söz ettirmiştim, ne de önemli şahsiyetlerin öğrenciydim... İşte bu yüzden, Haiki'nin sözlerinin ne kadarının muhtabayıdım bilemiyordum. Fakat bu, benim geri adım atacağım anlamına gelmiyordu. Sonuçta bugüne kadar hiçbir yere geri adım atarak gelmemiştim!

Haiki'nin görevi bizlere teslim edeceğine dair sorusu üzerine, Shinji kendisinden beklendiği gibi profesyonellikle ve hiçbir şey sorgulamadan görevi kabul ettiğimiz beyan ediyordu... Evet, ettiğimizi... Bizim... Yani ben de vardım bu biz içinde! Bakışlarımı hafifçe Shinji'ye doğru devirip benim adıma konuşmasına duyduğum minnettarlığı kocaman bir gülümseme ile belli ederken, bu kez söze Kazuya girivermişti. Kendince bir şeyler bıdırdanmasının ve Kanna'ya sürtünme arzusunu belli etmesinden sonra ise, söz sırası bir şekilde bende kalmıştı. Bu noktada yapabileceğim iki şey bulunuyordu. Ya görevi kabul ettiğimi beyan edecektim... Ya da Akemi olmaya devam edecektim!

Derin bir nefes aldıktan sonra bakışlarımı ilk önce Kanna'ya çevirip onun tripli haline bir gülümseme yolladıktan sonra Haiki'ye bakışlarımı çevirmemle birlikte "Bize bu kadar güveniyor olmanız gurur verici Amechou-sa~ma... Umarım bu güveni boşa çıkarmamaya mazhar oluruz." diyecektim sade bir ses tonuna eklediğim "cilveli" bir gülümsemeyle. Ancak hemen ardından sağ kolumu dirseğimden büküp sağ elimin baş parmağını havaya kaldırdıktan sonra, başım ve kaşlarımı da aynı şekilde yukarıya kaldırarak "Ancak aklımı kurcalayan bir şeyler var." diye devam edecektim sözlerime. Bunlar, tüm ilgiyi üzerime çekme arzumun bir getirisinden ibaret olduğundan, bakışların üstümde olduğundan emin olduktan sonra "Kanna-san bu parşömenin merkez binaya gitmemesi gerektiğini söyledi ve bir karışıklık olduğundan bahsetti. Eğer durum buysa, parşömen bir şekilde merkez binaya ulaştığında bu durum fark edilmez miydi? Hadi burada fark edilmedi diyelim... İnsanlık ya, bazen ufak detaylar atlanabilir!" diyecektim. Elbette buradaki sözlerimle kendi minik hatamızı kapatmaya çalışıyordum ve bunu yaparken de özellikle bakışlarımı Kanna'ya çevirmiştim. Hemen ardından bakışlarımı tekrar Haiki'ye döndürerek "... Köyde bize bu parşömeni veren kişi belli bir şekilde bizi beklemiyordu... Yani ya beklediği kişiler değildik ve bunu çaktırmadı ya da bunun bir ANBU görevi olduğunun farkındaydı. Her halükarda, öylesine kapıdan giren üç kişiye bu parşömeni vermemesi gerekirdi..." diyecektim. Sözlerimin bu aşamasında tam bir dik duruşa geçecek ve kollarımı göğüslerimin altından olabildiğince sıkı bir şekilde bağlayacaktım. Bu sayede karşımdakilerin odaklarının şaşmasına fırsat tanıyacaktım. Böyle ciddili konuşmaların arasına bir parça yaramazlık sıkıştırmadan durulamazdı ya! Aldığım hafif bir nefesten sonra "Buraya geldiğimizde yanımızdaki dala sinsi gibi konan bir ağzı yüzü kapalı shinobi, Kanna-san'ın bizi beklediğini söyledi. Ancak Kanna-san bizle karşılaşınca hiç de bizi bekler gibi görünmüyordu. Tabi, bizi önceden fark etmiş de olabilirler, orasını bilemiyorum ama, ilk konuştuğumuz kişi şaşkın, ikinci konuştuğmuz kişi kendinden emin ve üçüncü konuştuğumuz kişi yine şaşkın... Yani bizi gören şaşırıyor diye boşuna söylemedim!" diyecektim. Bana göre de epey uzun sayılabilecek bu konuşmanın üzerimde yarattığı sıkıntıyla kollarımı havada salıp omuzlarımı salarken "Belki önemsiz detaylar veya benim kuruntum, ama bilin istedim sadece Amechou-sa~ma." diye sözlerimi bu aşamada tamamlayacaktım. Ne var ki, tüm bu konuşmanın esas amacı, öyle önemli bilgiler vermek veya ince ayrıntı takıldığın belli eden bir tip olmak değildi... Tüm amacım bakışların ve odağın üzerimde olmasını sağlamaktı. Bunu sağlayan sözlerimi tamamladıktan sonra "Madem böylesine muhteşem shinobiler ile takım halindeyim ve sizin de güveninizi kazanmışız, göreve hayır demek olmaz, öyle değil mi Amechou-sa~~ma!♡♡" diyecektim tek gözümü kırpmış bir şekilde. Hemen ardından ise Shinji'ye attığı bir bakışla birlikte, kıyafetimi boyun kısmında çekiştirip sol omzumu görünür kıldıktan sonra "Sırılsıklam olmuş kıyafetlerimizi değiştirmeye vaktimiz var mı dersin Shinji-kun?" şeklindeki cümlemde, malum noktaya yapılan bir vurguyla sözlerimi tamamlayacaktım.
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » March 30th, 2025, 11:37 pm

Shinji ve Kazuya'nın laflarına Amechou sadece başını hafifçe eğerek karşılık veriyor. Suratında tatminkar bir ifade var. Sıra Akemi'ye gelince, laflarını ciddiyetle dinlemeye başlıyor. Akemi'nin laflarının bitişindeki cilveliğe sadece gülümseyerek karşılık veriyor, Ardından kısa bir sessizliğin ardından lafa giriyor.

"Detaylara önem veren bir shinobi varken kendimi daha çok güvende hissetmeye başladım bile." Anlık bir gülümsemenin ardından devam ediyor. "Lojistiğimiz ve emir-komuta zincirimizde bir problem olduğu aşikâr, yoksa burada Damla Koruma Birimi'ni görmem gerekirdi. Şahsi bir kaç dokunuş ile bu problemlerin giderilmesini sağlamak gerekli."

Haiki'nin son cümlesi ile Kanna anlık olarak bakışlarını ona çeviriyor, ardından tekrar sizlere bakmaya devam ediyor. Aranızda Empati anlamında becerilerini geliştirmiş biri olmadığından, bu bakışın anlamını çözemiyorsunuz.

"Bunların aklını kurcalamasına devam et Akemi. Madem bu konu içine dert oldu, köye döndüğümüzde problemi bulmayı bizzat sana devredeceğim. Ancak akan damlaları izlerken gölü kaybetme." diyor, ardından kısa bir nefes verip Kanna'ya dönüyor. "Kanna, basit bir oryantasyon yap. Ardından yola çıkalım." diyor ve kampın diğer tarafına ilerliyor. Ağaçlardan atlayan diğer shinobiler Haiki'nin yanına geliyorlar ve yere diz çöküyorlar. Hepsi peçeli ve kapüşonları kapalı. Haiki onların yanına varınca o da yanlarına diz çöküyor ve bir şeyler konuşmaya başlıyorlar. Bu esnada saygıdan ziyade bir plan yapmak için diz çöktüklerini algılıyorsunuz. Zaten Haiki'yi de tanıyorsunuz, boş saygı gösterilerine hiç gelemeyen bir tip.

Kanna bu esnada yanınıza yaklaşıyor. Suratında gayet sakin bir ifade var. Ondan alışık olduğunuz bir titizlik ile kelimelerini seçerek tane tane konuşmaya başlıyor.

"Hızlıca anlatacağım, o yüzden dikkatli dinleyin. Haiki'nin kod adı 'Bulut'. Bulut'u ortamıza alacağız ve 'Dört Rüzgâr' formasyonunu uygulayacağız. Ben 'Kuzey' olacağım, her daim Bulut'un bir sonraki adımı olacağım. Shinji ise 'Güney' olacak ve Bulut'un adımlarını birebir takip edecek. Yani üçümüz bir çizgi şeklinde ilerleyeceğiz. Kazuya, sen 'Doğu' olacaksın ve Bulut'un bir kaç metre sağından ilerleyeceksin. Akemi, sen 'Batı'sın ve aynı şekilde bir kaç metre açıktan Bulut'u soldan takip edeceksin. Bu formasyon hiç bir zaman bozulmamalı ve dönmemeli. Ani bir saldırı altında sadece ve sadece kendi yönünüzü koruyun. Acil bir durum olduğunda yönünüzü bağırın. Eğer formasyonu bozmamız gerekecekse ben 'Kasırga' diyerek bir sinyal vereceğim. Bu noktadan itibaren Bulut'a yaklaşacağız ve onun yanından ayrılmayacağız. Eğer bir saldırı alırsak amacımız onları def etmek değil, Bulut'u bir rüzgâr gibi alıp götürmek olacak. Anlaşıldı mı?"

Kanna sakince hepinizin suratını süzüyor. Tek bir soruluk daha süreniz var gibi gözükmekte. Kanna'nın arkasına baktığımızda, ilerde Haiki'nin yaptığı minik toplantının dağıldığını görüyorsunuz. Shinobiler ağaçlara atlıyorlar ve dalların arasında kayboluyorlar.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » April 2nd, 2025, 12:31 am

Akemi-san görevlendirilmemizdeki aksaklıklarla ilgili endişelerini zaman kısıtımız olduğu gerçekliğiden tamamen kopmuş gibi uzun uzun dile getirmişti. Tam bitti derken yeniden lafa başlıyor, lafı bitmeden akıl yürütmesini içinden değil dışından uzatıyor ve her seferinde kaygılı bir geçiş yaparak konuyu devam ettirmeye çalışıyordu. Evet yani buradaki herkes zaten her şeyi anlamıştı ama bu durumla ilgili aksiyon almanın zamanı gerçekten şu an mıydı? Hepimizin rütbesinin çok üstünde olduğu belli bir görevi sözlü olarak kabul ettiğimiz anda aklımızı bunlarla kurcalamamız doğru muydu? Akemi-san nereye varmak istemekteydi, ne yapmaya çalışmaktaydı... Bir noktadan sonra dinlemeyi kesmiştim. Haiki-sama benim gibi sabırsız davranmamış, şikayetin her harfini özümsemiş ve detayların daha sonra çözüleceğine dair planlarından bir fragmanı özetleyerek konuyu tamamlamıştı.

Biz oryantasyon yaparken Haiki-sama kamptaki 'Damla'lar ile başka bir toplantı yapıyordu. Biz toplantımızı ayakta yapıyorduk, onlar ise diz çökmüş pozisyondalardı. Ben de diz çökmeli miydim? Bizden kimse bunu yapmadığına göre buna gerek yok gibiydi. Ama yapabilirdik, bulunduğumuz noktadan diğer ekip çok havalı gözüküyordu. Yaptıklarına özenmiştim. Acaba onlar ne konuşuyordu? Onlar da bizimle gelecek miydi? Her ihtimale karşı ikincil bir ekiple mi gidecektik? Öyle olmayacak gibiydi. Bu kadar kişi gerektiğinden oldukça fazlaydı. Sadece bizim formasyon olarak zaten beş kişi ediyorduk. Shinobi ekiplerinin ideali üç veya dört kişiden oluşuyordu. Muhtemelen ortama anlamsız kalacak sorular aklımı boş yere işgal ediyordu.

Oryantasyon için Kanna-san yanımıza geldiğinde gözlerinin içine bakar bakmaz odağımı geri toparlayıp tüm dikkatimle onu dinlemeye koyulmuştum. Bulut'u koruyan 'Dört Rüzgar' formasyonunu zihnimde canlandırıp herkesi doğru yerlerine konumlandırmış ve konumum olan 'Doğu' noktasının yerini aklımda netleştirmiştim. Bana verilen talimatı kafa selamıyla aldıktan sonra suratımdaki en ciddi ifadeyle söylenilenin devamını kafamdaki plana uydurmaya çalıştım. Acil bir durum gerçekleşmesi halinde “Doğu.” kelimesini ağzımdan daha hızlı çıkarabilmek için birkaç kez kendi kendime mırıldandım. Asla durmayacaktık, saldırı olursa savuşturup Haiki-sama'yı hedef noktaya ulaştırmak amacıyla hareket edecektik. 'Kasırga' sinyali gelirse konumumuzu sıklaştırıp yine aynı amaç doğrultusunda hareket edecektik. Şimdiye kadarki görevlerimden çok farklı ve fazla regülasyon vardı ama başaramayacağım kadar karmaşık değildi. Söylenilenlerin tamamını aklıma oturtmuştum. Anladığımı belirten kafa işaretinin ardından konumumu almak için talimat bekleyecektim, Yola çıkmak için hazırdım.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » April 3rd, 2025, 10:10 am

Sözlerimin sonlanmasıyla birlikte Shinji'nin vereceği tepkiyi görebilmek için odağımı ona yöneltmişken, Haiki'nin konuşmaya başlamasıyla kafamı çevirmeden bakışlarımı ona doğru çevirmiştim. Yaşlı kurt bir kadına nasıl yaklaşması gerektiğini baya iyi biliyordu açıkçası. Daha ilk başta güven telkin edici cümleler, sonrasında yüzüne yerleşen gülümseme ve kapanışta kadının belirttiği sorunu çözmek için atılabilecek adımlar... Hangimiz böyle bir erkeğe düşmüyorduk ki? Haiki konuştukça yüzümde büyüyen çarpık gülümseme giderek artmaya başlıyordu. Bu durum ise, halihazırda Shinji'ye yönelmiş "hislerimin" Haiki'ye akmasına neden oluyordu. Haiki'nin büyük balık olduğu konusundaki fikirlerim çoktan bu tavrı ile doğrulanmışken, onun parmak bastığı esas konu artık benim için ilgisiz bir hale geliyordu.

Haiki konuşmasının ikinci kısmında yine beni hedef alarak gönlümün efendisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Nitekim bizzat şahsıma özel bir görev vereceğini belirtmesiyle birlikte parlayan gözlerim, yeni amaçların kilitlerini açıyordu benim için. Haiki'nin bana özel olarak bir görev vermiş olması, bu görevi ikimiz arasında özel bir hale getirebilirdi... Eğer ikimiz arasında özel bir şey olursa, bu daha özel şeylere kayabilirdi... Ve daha özel şeylere kayarsa, ben de çok da özel şeyler yapabilirdim! Düşüncesi bile içimi bu kadar kıpır kıpır yapan fikre karşı Haiki'ye önce hafifçe resmi bir şekilde başımı eğerek ve ardından ise başımı kaldırırken gizli kapaklı bir tek göz kırpmayla cevap veriyordum. Her ne kadar Haiki sonrasında damlalar göller gibi bir şeyler söylemişse de, şimdi suyla sabunla uğraşacak halim yoktu! Sonuçta buraya üç kişi gelmiştik ve özel görevi alan bendim!

Haiki'den aldığım görev gazıyla birlikte onun yanımızdan ayrılıp Kanna'nın bet suratıyla muhatap olacağımız birkaç saniye içerisinde, hızlıca Kazuya'ya kolumu dürtüp sağ elimin işaret parmağını birkaç kez sağ şakağıma dokundurarak onun kimi örnek alması gerektiğini belli ediyordum. Bu işler öyle anlı şanlı senseilerin öğrencisi olmakla veya ana karnından jutsu fışkırtarak çıkmakla olmuyordu! İşte Kazuya-chan'a da öğrettiğim şey tam olarak buydu... Gereksiz övgüler alıp kanatlarını kabartmaktansa, bir şeyler yapıp istediğini almak her zaman daha önemliydi... Şimdiki haliyle "evet efendim", "emredersiniz efendim" şeklinde bir shinobi olmaktan, iki laf söylenince utanıp kızarmaktan öteye gitmeyecek kariyerine en önemli hediyeyi armağan ettiğimi düşünüyordum. Tabi ilk tanıştığımızda biraz parça önizleme tadında hediye etmiş olduğum göğüslerimi saymazsak...

Kanna bet suratı ve Haiki'nin bize olan güveniyle solmuş moraliyle konuşmaya başladığında, gözüm aramızdan ayrılmış olan Haiki'ye takılı bir şekilde onu dinliyordum. Kanna'nın anlattıkları teoride oldukça basit şeylerden ibaretti. Aslında bu tür görevler, en sevdiğim türden görevlerdi diyebilirdim. Hiçbir inisiyatif almadan, kavga gürültüye karışmadan, deli gibi koşturmaktan ibaret bir görevdi! İçeriği hiçbir karmaşıklık barındırmayan göreve dair Kanna'nın brifinglerine karşı hızlı hızlı başımı sallamakla yetinirken, gözlerim hala Haiki'ye odaklı duruyordu. Kanna'nın sözlerinin bittiğini oluşan birkaç saniyelik sayesinde anladığımda ise, gözlerimi odak noktamda ayırmaksızın "Bu "fırtına" nereye doğru esiyor acaba? Ters bir şey olur da formasyon dağılır veya ne bileyim, yolumuz bir şekilde kaybolur ve "buluta" yetişmemiz gerekir... Ondan soruyorum." diyecektim. Sözlerimin arasına "fırtına" ve "bulut" kelimelerini özellikle sıkıştırarak, Kanna'nın suratına bakmaya ihtiyaç duymadan da söylediklerimi anladığımı belli etme niyetindeyim. Kanna'nın vereceği muhtemel cevabı da aynı dikkatle dinleyecek, cevap vermeyip "gizli görev, bilmenize gerek yok" gibi geçiştirme cevaplar verirse de olayı pek üstelemeyecektim. Ne de olsa Haiki'ye yakın olmak vardı işin ucunda!
► Show Spoiler
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » April 3rd, 2025, 11:50 am

Akemi'nin ses tonu kulaklarıma ulaştığında çatılan kaşlarım dikişlerimin acımasına neden oldu. Çatal dilinin Haiki-sama'ya uzanması, yapacağı terbiyesizlikler ve uçarı davranışlar... En haklı olduğu anlarda dahi sözlerinin yanlış anlaşılması muhtemeldi. Onunla boş bir odada, müstehcen durumlarda, yalnız olmadıkça her konuşması böyleydi gerçi. Kendine has tarzı, biraz fazla kendine hastı. Ancak sözlerine devam ettikçe konuyu ne kadar doğru irdelediği anlaşılıyordu. Görevin bize ulaşması, buraya gelmemiz aslında tek bir karmaşıklıktan dolayı değil birbirini takip eden zincirleme ihmallerin sonucuydu. Haiki-sama'nın dahil olduğu bir görev için bu kabul edilemez bir durumdu. Haiki-sama'nın varlığı bunları düşünmeme engel olmuştu. Sorgulamamak. Bariz bir noksandı bu. Gerçi benim sorumluluğum olmayan alanları işi uzmanına bırakmak daha doğruydu. Diğer yandan Akemi bu konuda cesurca yorumlar yapmıştı. Özellikle bize parşömeni veren kişi. Yanlış kişiler olmamıza rağmen bu hatayı sürdürmekte ısrarcı olmuştu.

Haiki-sama kendisinden beklendiği gibi Akemi'nin çatal dilinden ziyade dilinden dökülen doğruları yakalayabilmişti. Emir-komuta zincirindeki kusur Damla'nın koruma birimi yerine alakasız üç shinobinin burada var olmasına neden olmuştu. Akemi'nin merağının takdir görmesi fazlasıyla hoşuma gitmişti. Haiki-sama'nın onu bireysel olarak bu konuda görevlendirmesi çatık kaşlarımı ince bir gülümsemeye çevirdi. Çatal dili, böyle bir soruşturmayı sürdürmek için en büyük silahtı. Eğer kas gücüne ihtiyaç duyarsa Akemi'nin yanında olacaktım.

Görev için atanmamız kesinleştiğinde ekipman çantamı açtım. Ağaçların ardından çıkan shinobiler ile Haiki-sama kendi planlarını kurguluyordu. Kanna-san ise her şeyden habersiz bu üç shinobiyi yönlendirmekle görevlendirmişti. Dört Rüzgâr formasyonu. Ekipman çantamdaki her bir parçaya parmaklarıma dokundum. Sayılarını hafızama atıyordum. Kanna-san'ın bunu saygısızlık olarak anlamaması için göz temasını kesmiyor, söylediği şeyleri anladığımı belli edecek şekilde başımı sallıyordum. Çanta, ceketimdeki cepler, yan ceplerim. Her şeyin yerli yerinde olduğundan emin oldum, parmağıma takılan bir kunaiyi kol yenime iteledim. Haiki-sama'nın her adımını takip edecek, onun sırtını koruyor olacaktım. Tek görevim bundan ibaretti. Her şey Haiki-sama'nın korunarak ilerlemesi üzerineydi, kalan şeylerin hiç bir önemi yoktu. Zorunda kalmadıkça savaşmayacak, tek odağımız ilerlemek olacaktı.

Güneydeyim. Bulut'u koruyacağız. Düzen bozulacaksa, Kasırga. Tek odak ilerlemek. Anahtar kısımları zihnime kazırken Akemi yine yerinde ve merakını tatmin edecek soruyu sormuştu. Cevap mühim değildi fakat neyin içinde olduğumuzu bilmek bazı soru işaretlerini silecekti. Akemi'nin sorusu cevaplandığında "Hazırım."
diyerek emirleri bekleyecektim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » April 5th, 2025, 12:46 am

"Bu fırtına buradan yarım gün uzaklıktaki Izena adlı terkedilmiş bir kasabaya esiyor. Orada Daimyo Ieyasu ile Haiki-sama arasında gizli bir barış görüşmesi gerçekleşecek." Diyor Kanna gayet sakin bir şekilde, ardından hepinizin gözlerinin içine bakıyor. "Yolda Yuji'yi de alacağız ve kısa bir mola vereceğiz. Ancak onun dışında durmayacağız." dedikten sonra kısa bir sessizliğin ardından "Bu bilgilerin bu 'fırtına' içerisinde kalacağı ve dışarıya kesinlikle sızmayacağı konusunda ek bir uyarı yapmama gerek yok herhalde, değil mi Damla'lar?" diyerek laflarını sonlandırıyor. Son kelimesine yaptığı vurgu işin ciddiyetini kavramanız için her türlü tüyoyu vermiş oluyor.

Kanna yanınızdan ayrılıyor cevaplarınızı beklemeden. Size arkasını dönüyor ve bir parmağını havaya kaldırıp sanki havayı karıştırıyormuşçasına çeviriyor. Kamptaki diğer shinobiler etrafa dağılıyor. Ayağı kalkmış Haiki'nin yanına varınca duruyor Kanna.

"Hazırız."

"Güzel."

Ardından Haiki'nin etrafında yerlerinizi alıyorsunuz formasyondaki gibi. Kanna Haiki'nin önüne geçiyor. Shinji ise arkasında duruyor. Kazuya ve Akemi ise sağ ve soluna geçiyor. Ardından hepiniz aynı anda ağaçların arasına zıplıyorsunuz ve insanüstü bir hız ile ağaçların arasında kayboluyorsunuz.

Kamp alanı bir kaç saniye sonra tamamen sessizleşiyor ve bir çıt bile çıkmaz hale geliyor. Az önce buradan belki de savaşın kaderini değiştirecek bir ekibin yola çıkmasından eser yok. Kuşlar şakıyor yükselen güneşin altında, esen rüzgârda sallanan yaprakların senfonisi içinde Yahiko ormanı günü selamlıyor.





3, 4 saatlik aralıksız ilerleyişiniz esnasında herhangi bir problemle karşılaşmıyorsunuz. Formasyona uyum sağlamanız bir yarım saatinizi alıyor ancak hepiniz öyle ya da böyle sıkıntısız bir şekilde görevini icra etmeyi başarıyor. Haiki ile belki de geçirdiğiniz en uzun vakit bu olsa gerek. Yaşına ve cüssesine rağmen aranızda en zarif bir şekilde daldan dala ilerleyen kişi o. Kimi zaman atlayacak bir ağaç olmadığında ve koşmaya başladığınızda da en sessiz ve eforsuz koşan shinobi de o. Hepinizden bir noktadan sonra akmaya başlayan terler onda hiç yok.

Yol üzerinde, hiçliğin ortasında terkedilmiş bir hana vardığınızda mola veriyorsunuz. İçeri girdiğinizde Kitase Yuji gölgelerdeki saklanma yerinden zıplayarak çıkıyor ve sizi karşılıyor. Suratı sakin, ancak size ve formasyona baktığında aklında bazı soru işaretleri oluşacak olmuş ki, Kanna'ya bakıyor. Kanna basitçe "Lojistik problemler." diyor. Yuji ardından size dönüyor ve "Hoşgeldiniz." diyor gülümseyerek. Suratındaki soru işaretleri yok olmuş durumda. Hislerini ya iyi gizliyor, empati beceriniz anlayacak kadar iyi değil. Haiki'ye ayrıca dönüp selam veriyor. "Amechou." Sonrasında tekrar lafa giriyor. "Barın arka tarafında bir çanta olacak. İçerisinde su ve yemek hapları mevcut. Bölge güvenli, alarm mühürleri aktif." Ardından Kanna ile bir masaya geçip oturuyorlar, ancak konuşmuyorlar. Haiki ise sırtını bir duvara yaslıyor ve derin bir nefes veriyor.


Jounin Kitase Yuji
Image


Han iki katlı. İçersi nispeten düzenli, bir kaç yıkık masa dışında. Bar tarafındaki raflar kırık ve etrafta çok eski kan izleri görebiliyorsunuz ancak ceset yok. Yukarı çıkan bir merdiven mevcut ancak yanmış. Buradan baktığınızda ikinci katın kullanılamaz halde olduğunu anlayabiliyorsunuz.

Yuji'ye baktığınızda tam teşekküllü ve teçhizatlı olduğunu görüyorsunuz. Bir flak ceket giymekte ancak bu ceketin ekstra cepleri var ve normalden daha dayanıklı duruyor. Pantolonu Kanna'nınki gibi ek sertleştirilmiş yerlerden oluşmakta. Belinde üç adet çanta var, sağ sol ve tam kalçasının arkasında. Kalça arkası çanta en büyüğü ve bir Iryou-nin çantası olduğunu anlayabiliyorsunuz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » April 5th, 2025, 5:27 pm

Haiki-sama'ya bakarken geçmiş anıların dikişlerini zorlamaya başladım. Suratındaki sıcak ifadenin, her şeyi hoş gören babacan tavrının ardını görebilmeyi isterdim. Yağmur'da gücü elinde tutan herkes zamanla zehirlenmişti veya 'bozuk' doğmuştu. Haiki-sama bu döngüyü kırabilir miydi? Çevresini saran iç ayrılıkçılar. Riaru, Daimyo. Topraklarımızdaki, hareketlerini legalize edebilen işgalci taraflar. Kusagakure, Tanigakure. Belki Ishigakure. Her bir hamlesini etkileyen sayısız taraf varken hala benim için umudu simgeliyordu. Geçmişten farklı olmalıydı. Sanshouo no Hanzo. Aldığı nefesler çevresini zehirlese de, kişisel görüşümce, en azından belirli bir dönemine dek büyük bir liderdi. Çevre köylerin güç hırslarına karşılık gösterilecek 'demir yumruk' fikrinin öncüsü olmuştu. Topraklarımıza yağan her bir yağmur damlasını zehirleyen onun nefesleri değildi, bu talihsiz toprakları zehirden arındırmak isteyen ta kendisiydi. Sonrası ise güç hırsına yenik düşmüş tarihi bir figür. Doğru yönetilse gururla anlatılacak politik ve askeri görüşüne rağmen zamanla güç hırsına yenik düşmüştü. O denli bir güce veya nüfuza sahip olmadan geçirdiği evrimi anlayamam. Yaşadığı dönem ve savaş, olması gerektiği kişi hususunda onu zorlamış olabilirdi. Tek bildiğim, ne kadar güçlü olursam olayım Yağmur halkına sırt dönemeyeceğim. Güç için, politika için onları gözardı edemeyeceğim. Hanzo sınırı bununla geçmişti, bugün ise geçmişin üzerindeki tozlar temizlendiğinde Hanzo imrenilen bir figür olmaktan çıkmıştı. Yağmur, onun bıraktığı geçmişin yüklerini hala taşıyordu.

Ardından gelen kırmızı bulutlar. Nagato, Akatsuki. Madara'nın kuklaları. Yağmur hiç bir zaman kendi kaderi için çatışmamıştı. Güç hırsına yenik düşmüş daha güçlüler, kendi planları için masumları kırılacak bir dal parçası gibi gören onursuzlar. Yaprağın artığı, çimenin kurusu, taşın çatlağı, bulutun karası. Babamın, bilge Tadayasu-sama'nın Ame shinobileri ile ortaklık kurduğu zamanları nasıl zevkle anlattığını hatırlıyorum. Yağmur bulutlarının ardındaki gün ışığını ilk kez hissedebildiğini söylerdi. Topraklar ekilmişti, çocuklar mutluydu. Yağmur halkı kara tarihinde ilk kez Yağmur'un gerçek sahibi olmuştu. Tanrıların ise bu topraklar için her zaman farklı bir planı vardı. Babam gibi, yeni daimyonun çalışmalarını ben de zevkle çocuklarıma anlatmak isterdim. Fakat Ieyasu'nun adını ilk duyduğum andan beri göğü çevreleyen bulutlar günden güne daha çok kararmıştı. Tadayasu-sama bir yana, zengin şımarık bir piçin uğruna toprağa gömülen binlerce masum insan ve shinobi. Ve biz, Yağmur halkı için savaşanlar, bu piçin suratına bakıp barış işin anlaşmaya çalışacaktık.

Haiki-sama bu yüzden takip edilmeliydi. Bizlerin midesinin kaldırmayacağı yükleri tek başına sırtlanıyor, bulutların ardında güneşi hisseden nesilden biri olarak aynı umudu bizlere hediye etmek için çabalıyordu. Buna saygı duyuyor, canımı onun amaçları için ortaya koyuyordum. Eğer bir gün Haiki-sama, Hanzo'nun bıraktığı demir yumruğu giymek isterse bu görüşüm değişmeyecekti.

Haiki-sama'nın bir rüzgar gibi ilerleyişi, Akemi'nin istemsizce gözleri üstüne çeken varlığı, Kazuya'nın ortama uyum sağlarken istemeden yaydığı şaşkınlığı. Algılarım her türlü tehlikeye karşı açık olsa da içine daldığım, geçmişi geleceğe vurduğum düşünceler beni yol boyunca meşgul tutmaya yetmişti. Vardığımız han benim için fiziksel bir moladan ziyade yaklaştığımız sinir harbinden önceki son nefeslenme fırsatıydı. Mola sırasında ise köyümüzün bir diğer vurucu gücü de bize katılmıştı. Yuji-san iç savaş döneminde yaptıklarıyla herkesin saygısını kazanmıştı. O da benim ve Yağmur'daki binlerce aile gibi Riaru yüzünden ailesini kaybetmiş, bundan güç alarak ayağa kalkmıştı. Ardı okunamayan hoşgeldinize başımla karşılık verdikten sonra Haiki-sama'ya en yakın camın önüne geçtim. Yuji-san bölge güvenli diyorsa sorgulamaya gerek yoktu. Camın önünde duruyor olmam onun yeteneklerine olan güvensizliğimeden ziyade daimyo ve Riaru'nun şeytanıklarının ucu bucağının olmamasıydı. Ortam da yardımcı olmuyordu. Savaşın ve eziyetin izlerini taşıyan kan izleri, kullanılmaz hale gelen ortam insanı tetikte olmaya itiyordu.

Yaslandığı yerde Haiki-sama'ya son bir bakış attıktan sonra camdan dışarıyı izlemeye devam ettim. Shinobiliğimi bir kenara bırakırsak, Yağmur'a ait bir genç olarak ona sormak isteyeceğim onlarca soru vardı aslında. Bu görüşmeden bir sonuç umuyor muydu? Barış sağlansa bile toprağın altındaki insanların intikamı ne olacaktı? Ieyasu'nun görüşme isteğinin tuzak olmadığına nasıl güveniyorduk? Demir yumruğu giymesine engel olan neydi? Bu soruları sormak haddim değildi. Haddim olsa dahi, bu soruları sormak için uygun yer de değildi. Odağım Haiki-sama'yı sorgulamaktan ziyade onu korumak olmalıydı.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » April 5th, 2025, 8:41 pm

Bilmesek daha iyi olacak gibi hissettiğim görevin karanlık noktalarını Akemi-san küstahça sorgulamış, anında da cevap almıştı. Demek ki yanılmıştım. Görevin içeriğini bilmeyip merak etmemekle büyük acemilik etmiştim. Ne yapacağımızı bilmeden sadece oradan oraya koşmak kabul edilebilir gibi düşünmüştüm. Kendime insanların bana güvendiği kadar güveniyor olsam böyle hissetmezdim. Artık güçlü bir shinobi olduğum Amechou'nun kendisi tarafından tasdiklenmişti. Kendimi rahat hissedebilirdim. Bu kadar gerilmeme gerek yoktu.

Görevimizin, ağızlardan dökülen her bir cümleyle bir adım daha yükselen seviyesi gerçekten abartılı tahminimin seviyesine varmıştı. Az önce kendi kendime zihnimde daimyo'ya suikaste gitmeyeceğimiz gibi bir şaka yapmıştım ama gerçekten daimyo'yla buluşmaya gidiyorduk. Tahminimden tek farkı suikaste değil barış görüşmesi yapmaya gidiyor olduğumuzdu. Bundan sonra işler daha da büyüyemezdi. Bu görev artık hayal edebildiğim en tepe noktadaydı. Eğer burada da kendimi kanıtlayabilirsem hayatım için çok büyük bir adım atmış olacaktım.

Kanna-san, sözlerinin içerisinde Yuji-san'ı da ekibe katacağımızı söylemişti. Kitase Yuji, tıpkı Kanna-san gibi köyün en bilinen shinobilerindendi. Onun da benim gibi yakın dönemde yeni rütbe kazandığını biliyordum. Tanışıyor olmasak bile başarısını kendime örnek aldığım kişilerdendi. Görevimizde bizimle birlikte olacak olması güven vericiydi. Bu bilgiyle birlikte köyün bilinen shinobileri, az ötemizdeki Damla ekibi, Amechou, biz üç pek de bilinmeyen shinobisi derken adeta bir ordu olmuştuk. Görevin önemini buradan bile kavramak mümkündü.

Sözlerini küçük bir dokundurmayla bitirmişti Kanna-san. Bu dokundurma bana küçümseme gibi değil, teşvik gibi hissettirmişti. Belki bir saat sonra birlikte savaşacağın kişiye negatif düşünce aşılamak zaten yaptığımız işin temeline ters bir durum olurdu. Gün içerisinde şimdiye kadar söylenilen sözler hep çok hoşuma gitmişti, bu da dahil. Üstüme yüklenen stresi biraz yumuşatabilirsem muhteşem ve odaklanmış hissedecek gibiydim.

Kendimi tam hazırlayamadan komut gelmiş, formasyonu kurmuştuk. Yola çıktığımızda en büyük çabam formasyonu bozmadan uyum sağlayabilmek içindi. Biraz gittikten sonra alışmıştım. Üzerimde yarattığım gereksiz stres yükünü hareketle, insanların güzel sözleriyle ve küçük başarılarla yumuşatmıştım. Yolda giderken biraz da nefes egzersizi yaparak sıfırlayabilmeyi planlıyordum. Ancak ana odağım bu olmamalıydı. Gerçek bir ANBU olmayabilirdim ama bu kadarını başarmak zor değildi. Artık tam odak noktasına ulaşıp görev sonlanana kadar bunu bozmamam gerekiyordu.

Saatlerce yol gittikten sonra içeri girince önceden planlandığını anladığım bir terk edilmiş binada mola vermiştik. Oldukça yorucu bir yolculuk olmuştu ama dikkatimi en çok çeken şey yaşına rağmen Haiki-sama'nın hiç yorulmamasıydı. İnanılmaz bir kondisyonu vardı. Görevden sonra kendisine özel bir antrenman programı olup olmadığını sormayı planlıyordum.

İçeri girdikten sonra Yuji-san bizi karşılamıştı. Demek ki burada buluşup, kendisini alıp yola öyle devam edecektik. Verdiği selama karşılık olarak kafa selamıyla birlikte "Yuji-san." dedikten sonra gülümseyip çevreyi gözetlemeye dönecektim ki bölgenin güvenli olduğundan ve kondisyonumuzu toparlayabilmemiz için su ve yemek haplarından bahsetmişti. Rahatça bir nefes alıp barın arka tarafına doğru hareketlendim. "Teşekkür ederim." Çantayı bulup kendimi yeniden tam kapasiteye ulaştıracak kadar malzemeyi kullandıktan sonra bulduğum gibi yerine geri koyacak, sonra da bir miktar dinlenmek için gözüme kestirdiğim boş bir yere geçip oturacaktım.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » April 5th, 2025, 11:35 pm

Sorduğum soru üzerine Kanna'nın verdiği sakin cevap, şimdilik benim için bile yeterli görünüyordu. Ancak verilen bu kısa brifingde iki husus ekşi bir tat bırakıyordu ağzımda. Ananasla lezzetlendiği söylense bile, shinobilik hayatında bu ekşi tatlara da alışmam uzun sürmemişti. Bunlardan ilki, bu çok gizli olması gereken ancak bir şekilde ayyuka çıkmış gibi görünen görevimize bir kişinin daha dahil olacağıydı. Bu kişinin son zamanlarda adı dillere düşen Kitase Yuji olması, açıkçasını söylemek gerekirse iştahımı kabartıyordu. Bir barış görüşmesinde kalabalık olmakta fayda olacağı aşikardı, ancak bu toplantının önemi dikkate alındığında, hem bizim bu toplantıda olmamız hem de olaya başka kişilerin de sonradan dahil olması aklıma pek yatmıyordu. İkinci ekşi tat da tam bu noktada damağımda yayılmaya başlıyordu. Böylesine önemli bir görüşme için, bizim bir şekilde göreve dahil olmamız şeklinde ortaya çıkan ve makul sınırı aşan hata, olmaması gereken olaylar silsilesinin içerisinde ay gibi parlıyordu. Bununla birlikte, yeteneklerini ve kariyerini baz aldığımızda Yuji'nin de bir şekilde bu görevin içinde olması oldukça anlamsız görünüyordu. Olsa olsa, olası bir kumpas veya tezgah durumunda yaralarımızı saracak adamın görevde oluşu, olayların çok daha tatsız bir şekilde bitebileceğine dair bir sinyal gibiydi. Tüm bunlar, birkaç saniye içerisinde bilinçli bir shinobi olarak aklımdan geçen detaylarken, bunalmış bir nefesle birlikte Yuji'nin de olaya dahil olmasıyla avlarımın çeşitlilik kazanmasının yaydığı tebessümle Kanna'nın havada parmak sallayışını ve sonrasında olanları izlemeye başlıyordum.

Amegakure'nin kanla sulanan ağaçlarınn dallarında başlayan ilerlememiz sırasında, bir gözüm sürekli olarak Haiki'nin üzerinde, bir gözüm ise ilerlediğimiz yoldaydı. Her türlü saldırıya veya pusuya karşı tetikte olan bedenim, Haiki'nin bastığı kuru dalları bile önceden görmek ister gibi hareket ediyordu. Ancak kısa bir süre sonra, Haiki ile yarışmanın veya onun öngörüsünün ötesine geçmenin benim için şu aşamada imkansız oluşuna şahitlik ediyordum. Maalesef ki sadece koşmaktan terleyen bedenim, Haiki'nin eforsuz haliyle kıyaslandığında bir hiç olduğumu düşünmeden edemiyordum. Ter damlaları bedenimin ücralarına sürüklenirken, bu kez buruk bir sevinç dolduruyordu sadece içime. Haiki, ulaşılması zor olduğu kadar, dengi olmaktan da uzak bir görüntü yaratıyordu gözlerimde. Beni, Shinji'yi, Kazuya'yı ve belki de hatta Kanna'yı bile bir araya getirsek, Haiki'nin ilerleyişindeki zarafeti taşıyabilmemiz mümkün görünmüyordu. İşte bu durum, Amegakure shinobilerinin neden u adama hayran olduklarını da gözler önüne seriyordu. Bu yüzden, Haiki'ye yakın olmayı daha çok arzulamaya başlamıştım. Amegakure'deki insanların mutluluğunu görebilmek adına, onun adımlarını takip edebilirdim...

Yüzüme yerleşen gülümsemeyle birlikte yaptığımız ilerleme içerisinde, ne Shinji ne de Kazuya odağım olmamıştı. Onların bir şekilde bu işin üstesinden gelebileceğine dair gereksiz bir inancı taşıyordum içimde. En azından kendime söylediğim bir yalandı bu belki de... Zira gözlerim Haiki'nin zarafeti ile dolmuşken, bu zevki bozabilecek unsurlara niyetlenmemiştim. Nitekim 3-4 saati bulan soluksuz bir koşturmadan sonra vücudum yorgun bir şekilde dinlenmeyi arzularken, duygularım sanki bu 3-4 saat bedenimin başka noktalarında yeşermiş gibi tatminkar bir gülümseme yaratmıştı yüzümde. Mola verdiğimiz kimsesiz bir handa Kitase Yuji ile karşılaştığımız o ilk anda, nefes alışverişlerimdeki sıcaklığı ondan gizleme gereği duymuyordum. Hafif düşmüş bakışlarım, kızarmış yanaklarım ve bir parçası dışarıya sarkan dilimle, sadece 3-4 saat koşturan bir kadından fazlasını sergiliyordum her nefes alışverişimde. Haiki büyük balık olsa da, iştahım her türlü balığa karşı kabarabilirdi ve Yuji de bu balıklardan biri olduğu için, Akemi'yi ondan esirgeyecek halim yoktu!

Yuji'nin bizi görmesiyle anlık düştüğü şaşkınlığa karşı, "bak yine" dercesine tıslayan belli belirsiz bir gülümseme yapışıvermişti suratıma. Shinji'nin baş selamı ve Kazuya'nın ergen heyecanı sonrasında, bedenimi hafif dikleştirip dilimin dışarıda kalan kısmıyla üst dudağımı hafifçe ıslatmamla gözlerimi açıp kapayarak karşılığını veriyordum. Sonrasındaki sözlerine de kafamı sallayarak yanıt vermemin ardından, saçlarımı hafifçe savurarak önce Shinji'ye sonra da Kazuya'ya bir bakış atıyordum. Kazuya doğrudan Yuji'nin bahsettiği çantaya yönelirken, Shinji kendisine uygun gördüğü bir camın önüne yerleşiyordu. Bu haliyle savrulan saçlarımı ilk etapta salmamla birlikte, Kazuya'nın hemen arkasında ilerleyerek çantadan hem kendim için hem de Shinji ve Haiki için birer yemek hapı ve su alacaktım. Kazuya ile birlikte çantanın yanına vardığımızda, ilk önce onun ihtiyaçlarını karşılamasına müsaade edecektim. Zira Kazuya daha çok gelişebilecek bir gençti, her yönüyle! Onun işi bittikten sonra ise, kendim ve Shinji ile Haiki için su ve yemek haplarını alacak, sonrasında ise ilk olarak Haiki'nin yanına gidecektim. Ona bir yemek hapı ve suyu doksan derece eğilmeye dikkat ederek uzatırken "Kondisyonunuz gerçekten muhteşem Amechou-sa~~ma!♡♡" diyecektim. Haiki'nin uzattığım su ve yemek hapını alıp almaması pek önem arz etmese de, her türlü sonunda başımı sallayarak onu bırakacak ve ardından Shinji'ye yönelecektim. Ona karşı ise farklı bir stratejiyle ilerleyecek ve bir elimde yemek haplarını, diğer elimde ise tuttuğum suları göğüslerimi olabildiğince sıkıştırarak uzatırken "Hala kesilmemişsin Shinji-kun... Her zaman böyle misindir?" diyerek sözlerimi sonlandıracaktım, yüzüme yayılan çarpık gülümsemeyi belirgin hale getirirken.
► Show Spoiler
Locked

Return to “Yağmur Ülkesi”