[Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım I

Amegakure'ye sahiplik yapan, kederli yağmurların hiç durmadığı ülke.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » April 6th, 2025, 2:03 pm

Haiki, Akemi'nin elinden suyu ve yemek hapını alıyor ve gülümsüyor ona bakarak. "Teşekkürler Akemi-chan." diyor, ardından hapı çiğnedikten sonra suyu içmeye başlıyor. Bunu yaparken göz kontağını kesmediğini fark ediyorsun. Suyu içerken ise ister istemez tavana bakıyor. Sen ise bu etkileşimin ardından Shinji'ye dönüyor ve onunla konuşuyorsun.

Kısa bir bekleyişin ardından Yuji lafa giriyor. "Izena'ya kadar olan yol güvenli olmalı. Yine de tedbiri elden bırakmamalıyız. Her ne kadar bu görüşme iki tarafın da güçlerinin bulunmadığı bir alanda yapılıyor olsa da bu yeri onların seçmesine izin verdik. O yüzden her türlü sürprize hazırlıklı olmamız lazım." dedikten sonra Haiki'ye kısa bir bakış atıyor. O esnada Haiki bakışlarını Yuji ile kenetliyor, fakat Yuji bir an sonra bakışlarını Kanna'ya çeviriyor. Kanna ise oturduğu yerde kollarını önünde birleştiriyor ve omuz silkiyor. Hepiniz havadaki bu mini gerginliği sezebiliyorsunuz.

Yuji tekrar lafa giriyor bir kaç saniye sonra. "Izuchi bir kaç saat önce onların Izena'ya vardıklarını teyit etti. Eğer bir tuzak durumu olacaksa bunu hazırlamak için süreleri epey olmuş oldu." diyor. Haiki ise sadece "Izuchi'nin kanatlarına sağlık." diyor sakince. Ardından herkesi yavaşça süzerek konuşmaya başlıyor.

"Başımıza orada her türlü şey gelebilir, ancak bu görüşme bu riske değer. Yılmış değiliz, güçsüz ise hiç değiliz. Ancak bunun bir son bulması lazım. Kapitülasyonlara gelmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz. Ancak şartlarımız belli. Savaşın son bulması ve Ieyasu'nun zorbalıklarına son vermesi. Orta yolu bulmaya çalışabiliriz, ancak dediğim gibi, boyun eğmeyeceğiz. Gerekirse... Savaşmaya devam edeceğiz." diyor Haiki ve derin gözlerle ortamı tekrar gözlüyor.

Yuji ve Kanna birbilerine düşünceli bir şekilde bakıyorlar ve derin birer nefes alıyorlar. Kanna lafa giriyor. "Yağmurdan damlaya." diyor ve sağ elini yumruk yapıp sol omzunun ön tarafına iki defa vuruyor. Yuji'ye bakıyor. "Damladan toprağa." diyor Yuji ve aynı şekilde elini yumruk yapıp omzuna iki defa vuruyor. Ardından gözlerini size çeviriyor. Kanna ve Yuji'nin suratında karanlık bir karar vermişlik, irade ve kenetlenmişlik var.

Hepiniz bunun bir Amegakure ritüeli olduğunu biliyorsunuz. Zorlu görevler öncesi, geri dönüp dönülünceğinden emin olunmayan anlarda yapılan bir ritüel. Bir çok varyasyonu var, ama kişi sayınızı da kâle aldığınızda şöyle devam etmesi gerekiyor; "Topraktan nehre; nehirden buluta; buluttan yağmura."
Bir damla toprağa düşse belki dünyada bir şey değişmez. Ancak bin damla yağmur olur, akar, sel olur. Toprak doyar, dolar taşar. Bendini kırar geçer, göller deniz olur. Ardından su çekilir, bulut olur. Bulutun kudreti tekrar yağmur olur. Bu döngüye karşı çıkmak hayatın kendisine karşı çıkmaktan farksızdır.
Haiki keskin gözlerle sizi izliyor bu esnada, sırtını verdiği duvardan. Elleri önünde birleşik, kapüşonu çekili.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » April 6th, 2025, 2:44 pm

Herkes yerini alıp bir nebze olsun rahatladıktan sonra Yuji-san lafa girip biz gelmeden gerçekleştirdiği gözetimi özetlemeye başlamıştı. Yolun geri kalanının güvenliğinde sorun yok gibiydi ama görüşmenin gerçekleşeceği yeri karşı taraf seçmişti. Dolayısıyla herhangi bir pusu durumunda bir adım geri düşüyorduk. Konumu karşı tarafın belirlemesine izin vermek karşımıza çıkabilecek sorunları oldukça büyütüyordu. Ancak bunun bir acemilik sonucu gerçekleşmediğine emindim. Görüşmeyi köyün en güçlü, profesyonel shinobileri ayarlamıştı. Sonuna kadar güvenebileceğim kişiler oldukları için muhtemelen daimyo tarafından bu seçimi onlara bırakmak zorunda bırakılmıştık. En azından durum bunu gösteriyordu.

Izuchi diye birinden bahsediyorlardı. Görüşmenin gerçekleşeceği Izena kasabası yakınlarında bir gözetçimiz daha olduğunu düşündüğüm sırada Haiki-sama söylediği sözler kafamı biraz daha karıştırmış. Kaşlarımı çatıp durumu anlamlandırmaya çalışırken ağzımdan soru vurgusuyla istemsizce dökülen kelimeyle şaşkınlığımı belli etmiştim. “Kanatlar?” Shinobi kuşlarımız mı vardı?

Henüz şaşkınlığımı giderememiştim ki liderimiz amacımızı ve amacımıza giden yollarımızı net şekilde bize de aktarmıştı. Her cümlesi mantıklı gelen bu açıklamanın ardından azmim ve odağım netleşmişti. Her duruma karşı hazırlıklıydım, kararlıydım ve ne yapacağımı biliyordum artık. Sözleriyle beni etkilemiş, barışa olan isteğiyle benim için kendisini biraz daha idol konumuna getirmişti Haiki-sama. Henüz minicikken korkunç görüntüler, cesetler, kopmuş uzuvlar görerek büyüdüğüm; küçücük yaşımda savaşa gittiğim; kendi yaşlarımdaki arkadaşlarımın hayatlarını bir hiç uğruna kaybettiği bu düzeni değiştirmek zorundaydık.

İrademi kontrol altına alıp duygularımı stabilize ettikten sonra Yuji-san ve Kanna-san'ın başlattığı savaş ritüelimizi devam ettirmek için ağzımı açtım: “Topraktan nehre.” Ardından sağ elimi yumruk yapıp sol omzuma iki kere vurarak üzerime düşen kısmı sonlandırdım.

Geri dönemeyebileceğimiz bir göreve gidiyorduk. Çok riskli ve benim boyuma birkaç gömlek büyük bir işin içerisine düşmüştüm. Buraya gelene kadar kendimi sorgulamıştım ama artık burada olmanın ne kadar önemli olduğunu kavramıştım. Kendime, yanımdaki insanlara güveniyordum. Hepimizin idealindeki ortak düşünceyi hissedebiliyordum: Bugünün başarılı olması durumunda ne kadar fazla insanın hayatında olumlu değişiklikler olacağımı, kiminin hayatının kurtulacağını, kiminin mutlulukla ilk kez tanışacağını hayal ediyorduk. Terazinin bir ucundaki bu gelecek için öbür ucundaki hayatımızı riske atma durumumuz çok daha hafif gözüküyordu. Başarmalıydık.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » April 8th, 2025, 4:26 pm

Shinji ile karşılıklı durup elimdeki yemek hapını dışarı doğru uzattığım dilimin ucuna koyuyordum. Hafif eğik başım ve düşen göz kapaklarımla birlikte, yemek hapının eşsiz tadını dilimin ucunda hissetmemle birlikte, dilimin ucunu hafifçe yukarıya kaldırıp yemek hapına iyi bir kavrayış sergiliyordum. Dilimi pek de aceleci olmayacak bir şekilde ağzımın içine geri sokmamın ardından ise, diğer elimde bekleyen suyu hafif beceriksiz bir şekilde ağzımın kenarlarından göğsüme dökülecek şekilde içmeye başlıyordum. Her yudumda suyun boğazımdan geçişini belirgin hale getirmek için kafamı hafif yukarıya kaldırıp çenemi belirginleştiriyor ve boynumdan süzülen su için düz bir hat çiziyordum. Yudumlarımın tükenmesiyle birlikte ise, üst dudağımda kalan suyun nemini emdirebilmek için dilimin ucuyla hafif bir yay çizerek, Shinji’ye artık konuşmak için hazır olduğumu alenen gösteriyordum.

Yüzüme yerleşen gülümsemeyle birlikte, kulaklarıma dolan Yuji’nin sesleri ister istemez odağımın kaymasına neden oluyordu. Bakışlarım hala daha Shinji’nin dudaklarından başlayıp o eşsiz dikişleri arasında her seferinde yeni bir mekik dokurken, Haiki, Yuji ve Kanna arasındaki bakışmalara gözüm ilişiyordu. Üçlünün ciddili bir konuşma içine girmeleriyle birlikte kollarımı göğüslerimin hemen altında bağlayarak Yuji’ye kaçamak bir bakış attığımda, bu kez bir başka isim daha gün yüzüne çıkıyordu. Çok şükür ki, süper gizli bir görevin içindeydik! Kanatlı bir varlık olduğunu hayal ettiğim Izuchi isimli kişinin de bir şekilde görevin içinde olduğunu anlamamla, Amegakure’de gizli kapaklı yürüyen işlerin aleniyetine karşı gözlerimin büyümesine engel olamıyordum. Zira annemin en hummalı dönemlerinde bile işlerini Amegakure’dekilerden daha gizli yürütebildiğini fark etmem, shinobilik sistemi içerisindeki çarpıklığı ve içinde yaşadığım coğrafyanın karmaşıklığını gözler önüne seriyordu. Ne var ki, bir de kalkıp kanatlı varlığı sorgulama işine girme niyetim yoktu. Bu hususta Kazuya yeterli ifadeyi kullandığından, bu konuyla ilgili bir görüş bildirmeyecektim. Ancak elbette Kazuya’nın sallabaş modunu geride bırakıp bir şeyler sorması, hafiften gururumu da okşamamış değildi! Ne var ki, Haiki konuşmaya başladığında istemsizce içimde kabaran duygulara kendimi kaptırmaya başlamam, ilgimin dağılmasına neden oluyordu. Kanna ve Yuji’nin sözleri ise, sanki bu duygu kabarmasının en üst seviyesini ortaya koyuyordu.

Bu göreve çıktığım andan beri, o bilindik ancak duyulmamış ritüelin bir parçası olabileceğimi hiç hayal etmemiştim. Benim için ilk duyduğum zamandan beri sanki saklı ve gizemli bir masalda ibaret olan sözler, söylenmesi güç kelimelerdi. Günün birinde bu sözlerin ağzımdan dökülebilecek olmasına ihtimal dahi vermezken, bugün bu sözleri söyleyebilecek en yetkili kişinin karşısında ufak bir kız çocuğu gibi mahcup bir ifadeye bürünmek, elbette bana yakışan bir tutum değildi. Fakat tüm bu ikileme tadındaki sözlerin her birinin altında yatan derin bir anlam vardı… Dışarıdan bakan bir göz için alelade kelimelerden ibaret olsa bile, yağmurun altında yeşeren bizler için her bir kelime bir başka dünyaya açılan kapı gibiydi. En azından benim nezdimde…

Yağmur… Dinmeksizin başımıza yağan su tanelerinin bir araya gelmesinden ibaret… Oysa yağmur, bu topraklar için kandan öte, candan beri gelmektedir… Kimilerine göre Yağmur’un geçmişine yaktığı ağıt, kimilerine göre ise Yağmur’un onca kargaşasına rağmen hala varlığını korumasının sebebi… Bu topraklarda akan kanın haddi hesabı bile yapılamazken, yağmur her şekilde temizliyordu toprağı… Her bir ekinin dibine dökülmüş kan, yağmurun saflığı ile temizlenip yeşertiyordu bitkileri, meyveleri… İşte bu yüzden yağmur kandan öte bir hal alıyordu… Yeşeren her bir bitkiyle, candan beri geliyordu…

Damla… Her bir yağmur tanesinden arda kalanların ismiydi aslında. Bu topraklar Yağmur ise, bu topraklarda büyüyen herkes birer damlaydı… Her birimiz yağmurla yoğrulmuş ve yağmurla gelişmiş damlalardan ibarettik… Her bir köyün ANBU’su için farklı isimleri olsa da, hiçbirininki Damla kadar gerçek değildi. Çünkü her bir damlada yaşam vardı… Her bir damla, geleceğin yağmuru, Yağmur’un geleceğiydi…

Toprak… Diğer topraklardan farklı olarak, bizimki ne güneşle ne de suyla besleniyordu… Kan ile sürülmüş topraklarımız yağmurla nadasa bırakılıyordu… Bereketi ne Güneş’ten ne de atılan gübresinden geliyordu. Gökle yer, yağmurla toprak olarak birleşiyordu her şekilde… Ve böylece, üzerinde gezinen biz damlalar için alelade bir toprak parçasından fazlası haline geliyordu. Her milletten birey için topraklarının kutsallığı tartışılmaz olsa da, biz bu topraklarda hem bizim olmayan hem de bize ait nice savaşlar yaşamıştık… Başka bir toprak yokmuş gibi, tüm bu topraklar savaş alanından ibaret görülmüştü… İşte buna rağmen toprak, biz Damlalardan da Yağmur’dan da bereketi hiç esirgememişti… Beddua niyetine söylenen kan yiyip irin kussun lafını çevirip, kan yiyip bereket kusmuştu… Hangimiz buna dayanabilirdik ki? Yağmur toprağı dayanmanın ötesine geçiyordu, hiçbir karşılık beklemeden…

Nehir… Hem toprağın bereketini hem damlaların hikmetini tüm Yağmur’a dağıtmaya ant içmiş su parçası… Öyle kenarında ferahlamak için duramazdınız ya da ayaklarınızı sokup içinizdeki yangını söndüremezdiniz… Zira Yağmur için nehir, sadece gündelik yaşamınızdaki bunaltılarınızdan kaçmak için sığınabileceğiniz bir kuytuluktan ibaret değildi. Nehir, göğüs besleyicisi, yerin müjdeleyicisiydi… Kimi zaman kuruyup kalsa da varlığını zihnimizde sürdürürdü… Suwa Nehri nasıl ki türetmişse Yubari-gawa’yı, Mitsushi-gawa’yı ve hatta nicelerini, nehir onca kasvete rağmen aşılıyordu yokluğun eşiğindeyken bile büyümeyi… Bu yüzden nehir, her daim yüceydi Yağmur için…

Ve Bulut… Çoğunlukla beyazlığını esirgeyip karanlığını salsa da, en mutlu zamanlarında bile ancak griliği ile Yağmur’u selamlasa da, Yağmur’un gökkubesi bulut tüm bu toprakları korumak için çabalıyordu. Yağmurun dinmemesini, damlaların hiç olmamasını, toprağın çoraklaşmamasını ve nehirlerin sığlaşmamasını… Belki de bulut, Yağmur’un içindeki tüm kargaşaya isyan etmeyen yegane varlıktı! Onun bahşettiklerine rağmen huzur bulmayan bu topraklara ne küsen ne de darılan, her daim bu toprakları ve onun üstündekileri kucaklayan yücelikti belki de bulut… İşte bu yüzden, Kanna’nın Haiki için Bulut kod adını seçmesi de öylece bir tesadüften ibaret değildi… Amegakure için Haiki, Yağmur’un Bulutu’ydu!

Zihnimde geçen birkaç saniyelik düşüncelerin yaydığı huzur suratıma yapışırken, bir kez daha olmam gereken yerde olduğumu hissediyordum. Her şeyime rağmen beni var eden bu topraklarda olmaktan ne kadar mutluluk duyduğumu… Her şeye rağmen bu toprakların kandan ari kalması gerektiğini… Her şeye rağmen bu toprakta yaşayan insanların mutluluğu ve eğlenceyi diğer herkesten daha çok hak ettiği… İşte bu yüzden nasıl ki varlığımın en doğru yerde olduğunu hissediyorsam, ritüelin de en doğru yerinde hissediyordum kendimi… Kazuya’nın ağzından kelimeleri döküldükten sonra, belki de buradaki kişilere karşı ilk kez gösterdiğim ciddi bakışlarıma bulaşmış tebessümümle yumruk yapmış olduğum sağ elimi iki kez sol omzumun ön tarafına vurduktan sonra, bakışlarımı Haiki’ye çevirerek ritüeli sürdürüyordum… Ben bir nehirdim… O ise Bulut… “Nehirden... Bulut’a!”
► Show Spoiler
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » April 9th, 2025, 1:30 pm

Akemi'nin görünmez iplerinin zihnime işlediğini hissedebiliyordum. Her ne kadar belirli bir görev uğruna büyütülmüş, eğitilmiş shinobiler olsak da özümüzde testesteron hormonuna sahip insanlardık. Akemi ise, muhtemelen sadece erkeklerin, bu zayıf noktasına dokunmayı çok iyi biliyordu. Bir kadının karşısında neler yapabileceğini ise her erkek gibi merak ediyordum. Akemi şovuna başladığında göz ucuyla Haiki-sama ve diğerlerine baktım. Akemi sırtı dönük olduğu için buradaki absürt durumu göremiyorlardı. Ona durmasını söylemek ise neden bilmiyorum hiç içimden gelmiyordu. İpin üzerinde yürüyeceğimiz bu görevde, belki de ölmeden önce bu manzarayı izlemek güzel bir ödüldü. Reddetmeye gerek yoktu. Ellerim cebimde hafif yan dönerek hem dışarıyı hem Akemi'yi izlemeye başladım. Bir gözüm dışarıdaydı elbette ancak aklımın nerede olduğunu söylemeye gerek yoktu. Dili ve yemek hapı ile yaptığı şov suratıma hiç de utangaç olmayan bir gülümseme yerleştirdi. Neyse ki bunları yaptığı kişi Kazuya veya Haiki-sama değildi. Özellikle Haiki-sama bunları görse ne için savaştığını sorgulardı elbette. Her insanı kukla edecek Akemi'nin suyu içemeyişi... Gülümsemem artık hin bir sırıtışa dönmüştü. Ölüme yüz yüzeyken bunları yapabilmek, Akemi gerçekten hayran olunası bir kadındı. Tüm hareketlerini hafızama ilmek ilmek işledim. Tekrar bu şova tanıklık edemezsem en azından hafızamda bazı malzemeler vardı artık.

Yuji-san'ın konuyu toparlamak için lafa girmesiyle birlikte sırıtmam da kayboldu. Kol yenimdeki kunaiyi hafifçe çıkararak üniformamın bol olan bel kısmından ince bir kumaş parçasını kestim ve Akemi'nin eline sıkıştırdım. Bana sunduğu 'ıslak' manzarayı telafi ederdi. "Kurulanman için Akemi-san. Formumu görev sonrasında konuşabiliriz." İkimizin duyabileceği ses tonum hem bir davet, hem de tekrardan göreve odaklanması için verilmiş ince bir mesajı taşıyordu. Akemi'nin hemen yanında durarak rütbelilerimizin bilgi paylaşımına odaklandım.

Görev süresince yalnız olmayacağımızı biliyordum. Bu handaki insanlar dışında kampta gördüğümüz shinobiler de muhtemelen bize destek olmak için 'bir yerlerde' hazır bekliyordu. Haiki-sama'nın sadece bize emanet edilmesi gibi bir şey söz konusu değildi. Izuchi de eminim ki bize istihbarat sağlayan bir köy birimindendi. Yine de, ne kadar destek kuvvetimiz olursa olsun Yuji-san'ın bahsettiği gibi bir sürprize doğru ilerliyorduk. Hazırlık süreleri vardı, güçlerimizin olmadığı topraklardaydık. Kendi ülkemizde, Yağmur'umuzda bu cümleyi kurmak, çözülmesi gereken problem de buydu. Yağmur bizimdi. Gideceğimiz yerlerde sürprizleri düşünmekten ziyade yağmurun o baştan çıkaran kokusunu deneyimlemek tek derdimiz olmalıydı. Hain Ieyasu.

Haiki-sama'nın konuşmasıyla beraber Hanzo'nun demir yumruğunu hissedebiliyordum. Ne olursa olsun vazgeçmeyecektik. Ieyasu insan olmayı kabullenmiyorsa, biz de direnişimize devam edecektik. Ölümle daha önce yüz yüze gelmiştim. Çaresizce ölümü beklemek bir insanın yaşayabileceği en büyük korkulardandı. Kaito elindeki ince neşterle suratımı oyarken yalvarmamı, ona istediği her şeyi vermemi engelleyen tek şey gururum olmuştu. Gururum dilimi mühürlerken duygularıma dokunmamıştı. O anlarda hissettiğim korku hala kalp atışlarımı hızlandırıyordu. Bu korkuyu bir daha hissetmeyeceğime dair kendimi telkin etmiştim. Bu uğurda babamı kaybederek, kanlı bir pakt da kurmuştum. Diğer yandan düşünce yapımdaki değişimin de artık farkındaydım. Ya geçen zaman ya da Haiki-sama'nın kalbime dokunan sözleri. Yapmak, başarmak istediklerimiz için ölümü sevgiyle kucaklamaya hazır hissediyordum. Dediği gibi başımıza her türlü şey gelebilirdi. Varsın gelsin. Varsın naaşım köye ulaşsın. İstediğimizi alacaktık. Biz alamazsak, ardımızdan gelen nesil bunu başaracaktı. Günün sonunda baki olan Yağmur'du, haklı olan Yağmur'du. Bunu ya anlayacaklardı ya da toprağa varacaklardı.

Yağmurdan damlaya. Anılar zihnime hücum ederken babamın bu ritüeli anlattığı o sıcak anları tekrar yaşamaya başladım. Bu, bir onur nişanesiydi. Kaderlerini değiştirecek görevler öncesi dostlarıyla bunları yaptığı anları tekrar yaşardı. Ölen dostlarını anarken bu ritüeli tek başına mırıldanırdı. Yağmur, önünde durulamaz bir güçtü. Ufak görülen damlalar hayatın döngüsünü gönlünce kırar, tekrar bu döngüyü başlatırdı. Bizim döngümüz burada sonlanabilirdi. Aynı havayı paylaştığım dostlarımın bunu dert etmeyeceğini biliyordum. Hepimiz Yağmur için ölümü kabullenmiştik.

Haiki-sama'nın keskin bakışlarını karşılarken gözlerimi onunkilerden ayırmadım. Kararlılığımızı görmesini, onu yüzüstü bırakmayacağımızı anlamasını istiyordum. "Buluttan yağmura." Sağ yumruğumu sol omzuma doğru iki kere vurdum olağan gücümle. Döngüyü kırmak için hazırdım.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » April 9th, 2025, 10:28 pm

Kazuya'nın şaşkınlığına Yuji anlık olarak ona bakarak karşılık veriyor ancak bir şey demiyor. Hepiniz laflarınızı bitirdikten sonra ortamda bir kaç saniyelik bir sessizlik oluyor.

"Yağmurdan yaşama." diyor Haiki, ardından sağ elini iki defa sertçe, Shinji'nin yaptığı gibi sol omzuna vuruyor. Hızla hanı terk ediyor ve formasyonu bozmadan yolunuza devam ediyorsunuz.

Yol boyunca Yuji sağ açıktan, sizden nispeten bir 10 metre uzaklıktan takip etmekte. O da sizin gibi asla formasyonu bozmuyor. Her an aynı açıyla aynı yere baktığınızda kadrajda oluyor mutlaka. Mükemmel bir ahenk ile ağaçların arasında süzülüyorsunuz.

Bir kaç saatlik yolculuğun ardından, akşam saatlerine doğru Izena yöresine varmış oluyorsunuz.

Izena sık ağaçlık bir alana kurulmuş bir kasaba. Yarım daire şeklinde bir yapılaşması var. Bu yarım dairenin bittiği yer aslında dik bir şekilde yükselen bir tepe. Bu tepenin yamacından aşağı bir şelale akmakta ve bu şelalenin oluşturduğu düz nehir kasabayı ortadan ikiye bölmekte. Şelalenin nehirle buluştuğu kısımda çalışmayan devasa bir su değirmeni gözünüze çarpıyor.

Bir başka detay ise kasaba terk edilmiş. Yanmış ve yıkılmış epey bir bina mevcut uzaktan baktığınızda. Hedefiniz ise direkt olarak kasabanın içi değil. biraz dışına doğru, nehrin tam üzerine kurulmuş ve altından su akan bir bina. Tek ışık kaynağı da orası gibi görünüyor. Onun dışında kasaba tamamen ölü bir ceset gibi.

Tünediğiniz ağaçların üzerinden yola çıkmadan önce Kanna lafa giriyor. Haiki ve Yuji ise kasabayı uzaktan izliyorlar. "Haiki-sama ile beraber içeri gireceğiz. Yuji dışarıda kalacak ve çevre kontrolünü sağlayacak. Biz ise içeride bulunacağız. Her iki taraf da 6 shinobi ile geleceği noktasında anlaştı. Haiki-sama da haliyle bir çakra-aktif sayıldığı için onlar Ieyasu ile beraber 7 kişi olacaklar. Ieyasu'nun bildiğimiz kadarı ile bir çakra-aktivitesi veya çarpışma gücü bulunmamakta. Odanın içerisinde eğer bir durum olursa ilk tepkimiz Haiki-sama'yı güvenli bir yere götürmek olacak. Kendisi de direkt olarak alanı terk etme önceliğinde. Bu tarz bir durum gerçekleşirse geride kalmayın ve formasyonu kurup Bulut'tan ayrılmayın." diyor. Ardından kısa bir sessizlik oluşuyor. Kanna'da kasabaya doğru bakıyor, "Küçükken buraya gelmiştim..." diyor sessizce, ardından sizlere tekrar dönüyor. "Zor şartlar altında olduğumuzun farkındayım. Haiki-sama'nın yanında kalın ve onu takip edin. Başka bir şey yapmanıza gerek yok. Eğer her şey yolunda giderse gram çakra yoğurmamıza gerek kalmadan eve dönmüş olacağız. Mümkünse iyi haberlerle." diyor sıcak bir surat ifadesiyle.

"Gidelim." diyor Haiki, ardından Kanna'ya cevap verme şansı olmadan Izena'ya doğru ilerlemeye başlıyorsunuz.

Kasabaya ana yol tarafından giriş yapıyorsunuz ve çok da gizlenmeden ilerliyorsunuz formasyonu bozmadan. İlerlediğiniz yolun sonu direkt olarak kasabanın diğer ucundaki yüksek tepeye çıkıyor. Nehrin sol tarafında kalmaktasınız. Kısa bir ilerleyişin ardından tek ışık kaynağı olan o binaya varmış oluyorsunuz.

Bina ilginç bir yapı. Nehrin her iki tarafında da geniş birer bahçesi var. Eski bir eğlence mekanı olduğu bariz belli. İki katlı. Nehir tam altından geçiyor ve iki tarafta da girişi mevcut. Buraya yaklaştığınızda kapı tarafında iki shinobi görüyorsunuz. Kapüşonları çekik ve peçeleri bağlı. Flak setlerinin sağ tarafında boydan boya düz bir kırmızı çizgi mevcut. Bu, onların Ieyasu'ya bağlı kuvvetler olduğunu belli ediyor.

Eski köydaşlarınız. Yurttaşlarınız.

Kapıya yaklaştığınızda iki shinobi de size asgari miktarda saygı göstererek hafifçe eğiliyorlar ve "Ieyasu-sama 2. katta sizleri bekliyor." diyerek durumu açıklıyorlar. Konuşan bir erkek. Bu esnada, Kanna ve Yuji birbirlerine bakıyorlar ve baş sallıyorlar. Siz Haiki-sama ile içeri giriyorsunuz ancak Yuji dışarda kalıyor. "Dış güvenliği Kitase Yuji sağlayacak." diyor Haiki ikiliye, Yuji'ye kafasıyla işaret yaparak. Haiki'nin ses tonu sert ve emir verircesine, ancak gür değil ve kontrollü. İkili birbirine bakıyor, ardından Haiki'ye dönüyorlar. Basitçe başlarını eğiyorlar, ardından zıplayarak yandaki binaların çatılarına konumlanıyorlar. Yuji de aynı şekilde toplantı binasına yakın başka bir binanın çatısına zıplıyor.

İçeri adım atıyorsunuz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » April 10th, 2025, 1:52 am

Yeniden yola çıktığımızda bu sefer tökezlemeden formasyonu kurabilmiştik. Henüz birkaç saat önce öğrendiğimiz bu yöntemi hatasız şekilde uygulayabilmiş olmak hepimiz için gurur verici olmalıydı. Bu sayede birbirimize uyumumuz da kendini gösteriyordu. Doğru kişilerleydim. Bunu kendime tekrarlama ihtiyacı duyuyordum çünkü görevin öngöremediğimiz yüksek profili vücudumda çok fazla stres biriktiriyordu. Biriken gerilim de beraberinde becerilerimi köreltiyor, başarısızlık ihtimali doğuruyor, daha fazla stresi tetikliyordu. Fakat döngüyü kırmayı başarmıştım. Ekibin kalanıyla birbirimize olan karşılıklı güvenimiz, uyumumuz, ortak hislerimiz, amaçlarımızdaki benzerlikler, bugünün muhtemel başarısının ardında görebildiğimiz parlak gelecek; içimdeki adanmışlık hissini harlıyor ve bugüne odaklanmamı sağlıyordu. Doğru yerdeydim.

Hedefimiz olan Izena Kasabası'na vardığımızda hava kararmış, görüşümüz daralmıştı. Tuzak ihtimalini zihnimde bir kağıt parçasına attığım çiziklerle hesaplamaya çalışacaktım. Çizikler artıp azaldıkça beklenti, önyargı, duruş, postür ve mimiklerimi düzenleyerek durumu kendimce anlamlı kılmaya çalışmayı planlamıştım. İlk çizik buraya vardığımızda havanın karanlık oluşanın öngörülebilir olmasıyla gelmişti. Henüz incelemeye yeni başlatmıştım, yanılıyor olma ihtimalim yüksekti. Etrafı incelerken formasyonu bozmamaya özen gösteriyordum. Kasabanın ağaçlık alanda olması çevredeki önceden keşfedemediğimiz tehditleri mümkün kılıyordu, ikinci çizik. Mimiklerimi kapatıp ifadesiz bir surat ifadesiyle ilerlemeye devam ettim.

Ana odağım ekibimizde ve formasyonda kalacak şekilde çevredeki her detaya dikkat etmeye çalışıyordum: Kasabanın şekli, terk edilmiş oluşu, yer şekilleri, akarsular... Tehdit algılamak için özel çabaya girmeden, yanılıyor olma ihtimalimi de göze alarak yalnızca doğrudan şüpheli gördüğüm şeyleri listeye eklemem gerekiyordu. Tuzak olmayan bir durumu tuzakmış gibi görmenin de oldukça zararlı olabileceği hassas bir durumdaydık.

Henüz yola atlamamışken Kanna-san'dan yeni detayları almak için küçük bir mola daha vermiştik. Yuji-san dışarıda kalacak, içeride karşı taraf da dahil 13 kişi olacaktık. Haiki-sama ve bize karşı Ieyasu ve altı shinobi. Ana görev her durumda Bulut'u korumak ve kendi de alanı terk etme önceliğiyle hareket edecek. Tehlike anında yeniden Kasırga formasyonu kurulacak. Amechou'nun verdiği emirle toplantıyı pozisyonunu dağıtıp kasabanın içlerine doğru yola koyulduğumuz için planı anladığımı teyit edememiştim. Pek de gerekli değildi zaten. Talimatlar zihnimde yeterince yerini yapmış, soru işaretine yer kalmamıştı.

Formasyonu devam ettirerek kasabada yol almaya devam ediyorduk. Artık kendimizi gizlememize gerek yoktu. Gizlenmemiz yanlış anlaşılıp bizim karşı tarafa tuzak kurduğumuz düşünülebilirdi. Karşımızda kasabanın diğer ucundaki yüksek tepe vardı. Yüksek arazi, tuzak kurmak için ideal bir konumdu. Aklımdaki listeye üçüncü çiziği attım. Postürümü Iaido'nun gard pozisyonuna uygun olacak şekilde hafifçe öne doğru eğdim. Attığım her çizikle bir adım daha hazırlık yapıyordum.

Kanna-san'ın Daimyo'dan bahsederken bir saygı ifadesi kullanmaması dikkatimi çekmişti. Babasının yarattığı barış ve güven ortamını bir çırpıda yıkıp atan ve benim gibi binlerce insanın hayatını trajediye dönüştüren adamdan böyle bahsetmesi hoşuma gitmişti. Tüm hayatımı üzerine planladığım tepeden gelmesi gereken değişikliklerin başında Ieyasu geliyordu. Eğer Ieyasu ortadan kalkarsa anlatıldığı kadar bildiğim Tadayasu-sama'nın dönemi gibi barışçıl bir zaman yaşayabilirdik... ama zaten şu an barış görüşmesi yapmaya gelmemiş miydik? Ayrıca eğer Ieyasu ölürse yerine kimin geleceği belli değil, Yağmur Ülkesi'ni Haiki-sama'nın yönetmesi gibi bir durum mantıklı değil, daha büyük bir savaşın körüklenmesi de mümkün.

Düşüncelerim birbirleriyle savaşa girmişti. Dolayısıyla mantıklı bir karar veremeyeceğimi anlamıştım. Başarılı olma ihtimalim düşük olsa bile kendi hayatımı, shinobi kariyerimi binlerce insanın refahı için kenara atmaya hazırdım. Ancak başarılı olsam bile gerçek amaçlarıma ulaşamayacak olma ihtimalimin büyüklüğü beni planımdan caydırmıştı.

Görüşmenin gerçekleşeceği binaya vardığımızda iki tarafından girişi olmasına dikkat etmiştim. Tuzak kurmak için mantıklı bir seçim değildi. Çünkü kaçış için iki farklı ana yön bırakıyordu. Çıkmaz bir sokak çok daha bariz bir seçimdi. Yine de tedbiri elden bırakmayacak ama aynı zamanda paranoyaklaşmayacaktım. Dikkat ettiğim sonraki detay binanın altından nehrin geçmesiydi. Bütün binayı tehlikede bırakan bu durum iki ucu keskin bir bıçak gibi iki taraf için de sorun yaratma ihtimali belirtiyordu. Yine de burayı karşı tarafın seçmiş olması ve bizden saatler önce buraya varmış olmaları durumun dezavantajını kendi lehlerine kullanabilecekleri bir plan kurmaları mümkündü. Fazla mı detaya inmiştim? Gereksiz şüphenin beni kötü konuma düşürebileceğini unutmamalıydım. Ekiptekilerin hepsi çok tecrübeli shinobilerdi. Onların da bu bariz tehlikeyi ölçümleyeceğine emindim. Aynı frekansta emin olduğumuzdan emin olmalıydım. Bakışlarımı önce formasyonun ötesindeki Yuji-san'a çevirdim. Ardından, Kanna-san'a baktım, arkası bana dönük olduğu için muhtemelen göz göze gelemeyecektik. Ardından az ilerisindeki Akemi-san. Sonra Haiki-sama. Son olarak da kafamı biraz geriye çevirerek Shinji-san. Eğer göz göze gelebildiğim olursa farkında olduğunu belli eden bir mimik beklentisi içerisindeydim. Neden bakıştığımızı anlamayan gözlereyse kaşlarımla binanın altındaki nehri işaret edecektim. Minik iletişim kurma çabamın ardından da kendi listeme çiziğimi atıp gard almamı kolaylaştıracak, ancak dışarıdan fark edilmeyecek şekilde pançomun altından sol elimi, katanamın kınında barçak kısmına yakın bekletecektim. Böylece ani bir cevap vermem gereken duruma karşı başparmağımla kılıcı kınından hızlıca ayırıp cevap vermem kolaylaşmış olacaktı.

Kapıdaki eski Ame shinobileri tarafından karşılandığımızda kafa selamlarına karşılık verdim. İçeri girdikten sonra üst kata çıkmamız gerekecekti. Bu hem tuzak için hem güvenlik açısından mantıklı bir önlemdi. Yeni bir çiziği hak edecek kadar değerli bir bilgi değildi. Yuji-san ve kapıdaki shinobiler dışarıda yerlerini aldıktan sonra içeri girme vakti gelmişti. Formasyona göre içeri ilk adım atanın Kanna-san olması gerekiyordu. Kendisine bakıp kafamı eğerek hazır olduğumu bildirip adım atmasını bekledim. Ardından ben girip eşiğin sağ tarafından ilerlemeye devam edecektim. Arkamdan sırasıyla Haiki-sama, Akemi-san ve Shinji-san'ın gelmesiyle konumlarımızı yeniden almış olacaktık. Mesafemiz daralmış olsa da formasyonla devam etmeye özen gösterecektim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » April 10th, 2025, 10:04 am

Yağmurdan yaşama. Haiki-sama'nın payına düşen bölüm kaderin cilvesi gibiydi. Sert bakışları, sonsuz savaş tecrübesi, emrinde onu dinleyen, tek emriyle ölmeye hazır shinobilere rağmen hala yaşamın peşindeydi. Ieyasu'nun da, Riaru'nun da hedeflediği her şeyi tek bir emriyle elde edebilirdi belki de. Daimyo düzenini yıkabilirdi. Riaru'yu yok edebilirdi, Riaru'ya kucak açabileceği bir hükümdarlık kurabilirdi. Yaşamlarımızı, Yağmur'un kaderini istediği gibi yoğurabilirdi. Hala yaşam diyordu. Hala yaşamı kovalıyordu. Halbuki tecrübesine göre ne kadar basitti yüzleştiği şeyler. O, 4. Shinobi Savaşı'nda neler görmüştü. Madara'nın lanetini, shinobilerin tanrıları olarak addedilen kişilerin dövüşlerini, kuyruklu yaratıkları. Bunlara göğüs germiş biri hala yaşam diyordu. Hala Ieyasu'yu adam etmeye çalışıyordu. Yağmurdan yaşama. Haiki-sama'nın düşüncelerini okuyabilmek haddime değildi. En büyük savaşı 'iyi olmak' için çalışırken kendisi ile veriyor olabilirdi. Bu, her Ame shinobisinin kazanması gereken bir mücadeleydi. Onurlu bir Ame shinobisi olmak ile Ieyasu veya Riaru olmak arasında ince bir çizgi vardı. Haiki-sama varlığıyla her birimizi bu çizgide tutuyordu. Ben, ensemde onun varlığını fazlasıyla hissetmeme rağmen, çizgiden sapabilmeyi umuyordum. Barış görüşmelerine değil, Ieyasu'nun teslim şartlarının konuşulmasına şahitllik etmek istiyordum.

Handan ayrıldıktan 'Dört Rüzgar' formasyonu artık bir refleks olarak uygulamaya başlamıştık. Bir kedinin adımları gibi, her bir adımım Haiki-sama'nın bir saniye önce bastığı yerlere iniyordu. Her birimiz bu ahengi sürdürüyor, formasyonun dışında dışında kalan Yuji-san bile belirli bir düzene uyum sağlıyordu. Birkaç saatlik ilerleyişimiz boyunca kimse sessizliğini bozmamış, Haiki-sama'yı düşünceleriyle baş başa bırakmıştı. En büyük yükü o göğüsleyecek, hepimizin kaderini etkileyecek kararları o verecekti. Geri kalan her şey için bizim varlığımız yeterliydi. Izena kasabası ise görevden bağımsız hepimizin yüreğine bir taş gibi oturmuştu. Bir tepeye karşılık olarak kurulmuş, tepeyi karşısına alan, mükemmel coğrafi özelliklere sahip bir yerdi. Yıkılmış, yanmış binaları ve üzerindeki ölüm sessizliği moral bozmaya yetiyordu. Hayaline daldığımda, sokaklarda dolaşan insanları, formunu bozmamış ışığı yanan binaları canlandırdığımda gerçekten yaşamak isteyebileceğim bir yerdi. Savaş, bunu yok etmişti. İnsanları evinden etmiş, 'yuvalarını' izbe harabelere çevirmişti. Yağmurdan yaşama. Bendi kırıp geçtiğimizde, denizler olduğumuzda, buluta dönüştüğümüzde buraya huzur olarak yağacaktık. Belki de Izena, emekliliğimi yaşayacağım yer olacaktı.

Hayallerimden artık ölü olan kasabaya beni döndüren Kanna-san'ın yeni direktifleri olmuştu. Yediye yedi bir müzakere. Ieyasu'nun bir çarpışma gücü olmadığından bahsediyordu Kenna-san. Ancak eminim o da biliyordu ki Ieyasu'nun yılan dili, zehirli gözleri en büyük tehditti. Çoktan ölmüş Izena'yı bir şekilde yine zehirlemiş olduğundan kuşku duymuyordum. İçi boş, yıkık her bir bina zehir şüphesi taşıyordu. Haiki-sama'nın bir panzehir bulduğundan şüphem yoktu. Yılan dilin oynayacağı her karta karşı bir kozu olmalıydı. Kanatlı Izuchi. Gölgelerden bizi izleyen hainler varsa, onları izleyen başka dostlarımız olduğundan emindim. Kanna-san'ın bizi sakinleştirmek için söylediği sözlerin artık bir anlamı yoktu. Her türlü kaderi kabullenmiştik, savaş veya barış. Haiki-sama ne derse.

Izana'da hayat belirtisi gösteren tek binanın girişinde iki hain tarafından karşılanmıştık. Bina nehrin tam üstünde, her iki taraftan birer girişe sahipti. Izena'da herkesi kucaklayan, muhtemelen en parlak anılarla dolu bir eğlence mekanıydı. Görüşme için seçilebilecek uygun bir yerdi. Diğer yandan Ieyasu'nun, en güzel anıları taşıyan bu yeri seçmesi karanlık bir tesadüftü. Kapının önüne diktiği hainler ile çoktan burayı sahiplenmişti. Kırmızı şeritliler, mavi kumaşlılar. Hainin her türlüsü bize, Yağmur'un gerçek sahiplerine tarafını belli etmek için kılıktan kılığa giriyordu.

İçeriye adımlamadan hemen önce Kazuya'nun anlamlı bakışlarını yakaladım. Kendince bir mimikle binanın altındaki nehri işaret ediyordu. Bir saldırı gelecekse, belki de buradan gelebileceğinden şüpheleniyordu. Haklı olabilirdi. Gözlerimi uzunca kapatarak anladığımı belirttim. Şüphelerini paylaşan birinin olması Kazuya'ya yalnız olmadığını hissettirecekti. Her yer şüpheliydi. Her bir bina, her bir gölge tuzak potansiyelini taşıyordu. Diğer yandan bakışlarımı hafifçe devirerek biraz da sitem ettim. Kırmızı çizgililere, hainlere verdiği selamı görmüştüm. Bu konuyu, köye dönünce konuşmak üzere aklımın bir köşesine atmıştım. Kazuya yaşı gereği hala insancıl olabilirdi fakat canımıza kastedenlerin nasıl karşılanması gerektiği konusunda yeni bir eğitim alması gerekecekti. Formasyonu bozmadan binaya adımladım. Bir tuzak olsa bile bunun görüşme sonuna dek açığa çıkmayacağını düşünüyordum. Yapmam gereken tek şey Haiki-sama'nın sırtını korumak, bu tarihi ana tanıklık etmekti.

Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » April 12th, 2025, 1:24 pm

Shinji’nin yüzüne yerleşen gülümseme, ondan istediğimin çok daha ötesine geçmişken, en azından onu gülerken görmenin daha iyi olduğunu düşünüyordum. Bu kasvetli ortamdan bile birinin yüzüne gülümseme yerleştirebilmek oldukça yeterli görünse bile, benim açımdan bu hala eksik bir gülümsemeydi… Yuji’nin söze girmeden hemen öncesinde cereyan eden bu hadisede, niyetim Shinji’nin aklına daha çok girmekti. Bunun için dökülen suyu elimle temizleyip, ardından usulca parmağımı emmek, parmağımda bıraktığım ıslaklığın fark edilmesi için Shinji’ye daha da yaklaşmak ve bir şekilde bu ıslaklığı yüzünün bir noktasında ulaştırabilmek… Tüm senaryo yoğun bir şekilde zihnimde canlandığı anda, Yuji’nin bir anda konuşması bu yoğunluğu başka baharlarla gönderiyordu. Ne var ki, buna hiç de bozulmuyordum, zira bu durum, Shinji ile olan ilişkim geleceği olduğunun da sinyaliydi. Nitekim, Shinji’nin de yüzüne yerleşen ciddiyet ifadesi, bu arsızlığa sürüklenen ilişkiye vurulan bir ket gibiyken, Shinji beklemediğim bir şekilde kıyafetinden kestiği bir parça kumaşı bana uzatıp ardından da geleceğimizin şekilleneceği cümleleri kurmuştu... Yüzüme yerleşen belli bir mutluluk ve haz ile kumaş parçasını usulca parmak uçlarımda kavrayıp boynumun hemen altına götürürken “Ba~zı şeyleri konuşmadan da anlayabiliriz, biliyorsun değil mi Shinji~kun?” diyerek virgülü koyuyordum bu ilişkiye…

Sanki herkesin kaderinin ilan edercesine dahil olduğu ritüeli, Haiki filizleriyle sonlandırmıştı. Belki de içimizde en çok ona uygun düşen kısımla bitirdiği ritüelin ardından, içime dolan inanca ve güvene hayranlık duymadan edemiyordum. Bizler, bu dünyanın hiç kimsesi olarak görülmüşken, halen yaşam için çırpınan soyu tükenmekte olan bir canlı türü gibiydik… Ve bu canlılığımız, en hüzünlü gözyaşında da en içten kahkahada da yaşamayı sürdürüyordu. Bu topraklar için gelecek kavramı soyutluktan ibaret olsa bile, her birimiz onun heyecanlıyla var olabiliyorduk…

Artık aşina olduğumuzu rahatlıkla iddia edebileceğim formasyonla beraber tekrar yola koyuluyorduk. Başlangıçtaki birkaç metrelik ileride veya geride kalmalar artık tamamen ortadan kalkmış bir şekilde, kusursuz bir kasırgadan farksız ilerliyorduk. Ancak bu kasırga, bir yıkım değil, yeniden doğuşu müjdeliyordu sadece… Elbette her şey yolunda giderse…

Izena’ya vardığımızda, sanki geçmiş anılar zihnimde canlanır gibi bir tebessüm oturmuştu suratıma. Bu terk edilmiş, yakılmış ve yıkılmış kasaba, sanki çok canlı geliyordu gözlerime. Ancak burası da Yağmur’un içindeydi… Er ya da geç yüzleşmesi muhtemel kaderi çoktan yaşamıştı. Bu yüzden suratıma yerleşen tebessümün içinde dolan burukluk, kendini epeyce belli etmeye başlıyordu. Tam bu esnada Kanna’nın lafa girmesiyle, odağım bir anda ona dönüyordu. Kanna’nın kısa brifingiyle birlikte içine düştüğümüz olay daha açık bir hal alırken, bu bilgilere daha önceden vakıf olmamızın daha iyi olabileceğini düşünüyordum istemsizce. Ancak göreve dahil olma şeklimiz dikkate alındığında, Kanna’nın da her ihtimale karşı tedbirli davranmasına anlayış gösterebilirdim. Bu yüzden söylenenleri anladığımı belli eden ufak bir kafa hareketinin ardından, Haiki’yi takip edecek adımlarımı atmaya başlamıştım.

Artık gizliliğin ortadan kalktığı yeni ilerleme şemamızda, tek ışık kaynağı olan binaya hızlıca varıyorduk. Binanın nehir üzerine kurulu olması ve iki kapısının bulunması… Bu pek de alışık olduğumuz türde bir yapılaşma değilse bile, ilgimi çeken esas husus iki kapının bulunmasıydı. Bu binanın önceden bir eğlence mekanı olduğu ortada olduğundan, bu husus pek de ilgi çekici görünmeyebilirdi. Ancak giriş yapabileceğimiz kapıyı seçmek, elbette ilgi çekici olurdu. Bununla birlikte, hangi çılgının nehrin üzerine bina inşa edeceğine yönelik düşüncemi bir kenara bırakırken, nehirden gelebilecek olası bir saldırıya açıklık içimi ürpertiyordu. Güçlü bir suiton saldırısıyla, binanın ortasında rahatlıkla bir delik açılabilirdi. Peki ya biz, böyle bir saldırıya zamanında önlem alabilir miydik? Kişisel olarak, element olarak zafiyetime direnebilir miydim? Bunların hepsi büyük bir soru işaretiyken, Kazuya ile göz göze geldiğimiz anda, onun da mimiklerinden benzer endişeleri yaşadığını anlayabiliyordum. Shinobi eğitimlerimiz, bize iç konuşmaları bir nebze anlayabilmeye olanak sağlıyordu ve bu yüzden yüzüme hafif bir gülümseme yerleştirip sol gözümü hızlıca kırparak Kazuya’ya yanıt verecektim.

Bir başka sıkıntı ise, diğer kapıydı benim nezdimde… Özellikle bir kapının önünde Ieyasu köpeklerini görmemle, diğer kapıdan bir giriş yapmanın bizim için daha uygun olacağını hissediyordum. Ancak bunu dile getirmeli miydim? Bu, bizi zayıf gösterir miydi? Haiki’nin otoritesi bundan etkilenir miydi? Zira adımları pek de duracak cinsten değilken… Kimi zaman tehlikeyi göze almak daha makul bir çözüm olurken, bu kez bu seçeneğin doğru olmasını diliyordum. Her ne kadar Ieyasu köpekleri saygılarını koruyor gibi dursalar bile, görselliğimle bir şeyleri yapmaya çalışan biri olarak bunu yiyecek değildim! Onların nezaketine, hafif çarpık gülümsemem ve aşağılayıcı bakışlarımla cevap vermemin ardından, kafamdaki tüm soru işaretlerini canlı tutan ancak yansıtmayan emin bir yüz ifadesiyle, Haiki’nin yanındaki yerimi alarak adımlayacaktım sadece!
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » April 12th, 2025, 8:50 pm

Kazuya ek olarak Kanna'nın bakışlarını yakalıyor ve onun da benzer şeyi düşündüğünü az çok anlayabiliyor. Ardından elini olabildiğince çaktırmadan kılıcına yakınlaştırıyor maksimum avantajı elde etmek için. Bu şekilde ilerlemeye başlıyor.

Formasyonu koruyarak bahçeye giriyorsunuz. Bina dışarıdan bakıldığında geleneksel Japon tipinde olduğunu anlıyorsunuz, içi de aynı şekilde dekore edilmiş. Etraftaki ışıklandırmalardan bazıları yanıyor. Muhtemelen Ieyasu ekibi çok da uğraşmamış saygılı bir karşılama için. Ya da bir tuzak için. Bilemiyorsunuz.

İçeri girdiğinizde sizi çok geniş bir salon karşılıyor direkt. İlk kat direkt olarak tek bir oda. Neredeyse 10 metreye 10 metre boyutunda, kare. Bir köşeye çok fazla yer masası, minder vesaire yığılmış ve tam ortada tek bir yer masası bırakılmış. Sağ tarafınızda üst kata çıkan bir merdiven seçiyorsunuz ancak o kırılmış ve kullanılamaz halde. Lâkin basit bir sıçramayla üst kata ulaşmak sizin için aşırı basit bir husus. Sol tarafınızda sürgülü bir kapı daha var, ancak kapalı. Muhtemelen dışarıdan da seçilen, nehri izlemek için yapılmış bir balkon tarafına açılıyor.

Tam karşıda başka bir kapı var ve sizin girdiğiniz girişin simetriği. Masanın o tarafında da yerde Ieyasu oturmakta. Yanında da maskeli Tategami'yi görüyorsunuz. Daha arkada, girişe yakın bir yerde 4 adet daha shinobi seçmektesiniz. Kırmızı çizgili flak ceketleri ve peçeli suratlarıyla sizi süzmekteler.
Daimyo Yanagisawa Ieyasu
Image
Jounin Tategami
Image
Ieyasu sizi gördüğü gibi sinir bozucu ancak kısa bir kahkaha atıyor. "Gelin gelin, müşterek Amegakure shinobileri." masayı işaret ediyor. Yaklaşıyorsunuz. Masaya çöküyor gururlu bir şekilde Haiki, siz de onun arkasında yerlerinizi alıyorsunuz. "Ieyasu-kun." diyor basitçe Haiki ve başını eğiyor. "Haiki-sama." Ieyasu -sama ekini ince, ama çok ince bir alaycı ton ile iletiyor.

Kısa bir sessizlik oluyor. Ieyasu'nun suratında can sıkıcı bir gülümseme mevcut. Herkes birbirini süzüyor. Etrafta sinek dahi uçmuyor. Tek çıkan ses akan nehrin altınızdan geçerken çıkardığı.

Amegakure ve Yağmur Ülkesi'nin kanlı geçmişinin sadece son sayfasını temsil eden bu iç savaşın tarafları şu anda masaya oturmuş durumdalar. Önünüzdeki manzaraya bakıyorsunuz ve bunu idrak etmeye çalışıyorsunuz. Ieyasu'nun üstünde bir irade Yağmur Ülkesi tarafında bulunmamakta. Aynı şekilde Haiki de Amegakure'nin en üst makamını taşıyor. Bu odada şu anda bütün yörenin kaderi bulunmakta.

Gerçekte çok kısa, fakat herkes için bir ömür kadar uzun süren bu sessizliği Haiki bozuyor. "Amegakure barış için hazır, ancak korktuğumuz veya yorulduğumuz için değil, bütün ülkenin hayrına olduğunu düşündüğümüz için." diyor. Ieyasu sakince bu lafı dinliyor ve suratındaki meymenetsiz ifadeyi bozmadan, kısa bir aranın ardından lafa giriyor. "Bunu daha kaç defa tekrar edeceğiz Haiki-jiisan?" diyor Ieyasu, suratında ciddiyetsiz bir ifade beliriyor. "Bu savaşın tek bir sonucu var. Sizin Yağmur Ülkesi Daimyo'luğu saflarına geri katılıp askeri organizasyonun bir parçası olmanız. Onun ötesinde bir çözüm yok. Daha da bunu uzatamazsınız. Gücünüz gün geçtikçe azalıyor, bunu biliyorum." Haiki bu laflara karşı derin bir nefes veriyor. Bağdaş kurduğu yerde biraz duruşunu düzeltiyor ve konuşmaya başlıyor.

"Ieyasu-kun. Bu iş çok uzadı ve sayısız insan öldü, evet. Yakında baş başa kalacağız ve birbirimizi çamurda boğacağız, öyle bitecek bu savaş. Ya da topladığın paraları kemirerek açlıktan öleceksin. Başka ülkeler bizden kalan artıkları toplamak için buraya hücum edecekler az çok dayanırsan. Çoktan başladılar bile. Nanmin. Sen sanıyorsun ki paralı askerlerle işini çözebileceksin. Yeri gelecek diğer ülkeler bütün paralı askerleri elinden alacak ve tek başına kalacaksın." Sesi gayet sakin ancak Ieyasu'nun suratındaki ifadenin alaycıdan sinirliye dönüşmesine engel olmuyor. Fakat Ieyasu onu bölmüyor. "Yönetimi bırak. Topladığın servet sana kalsın, bunun garantisini verelim. İstersen ülkeyi terk et, istersen güzel bir yerine yerleş."

"Peki başa kim geçsin sevgili Haiki-sama?" diyor Ieyasu, tekrar alaycı bir tonla.

"Ben." diyor sakince Haiki.

Bütün Daimyo kuvvetlerine mensup kişiler kafasını anlık olarak Haiki'ye çeviriyor. Kanna kesinlikle şaşırmış gibi değil. Aksine suratında çok ince bir sırıtma seziyorsunuz. Sadece Tategami kafasını geri çevirmiyor. "Senin kaderin soyluluk değil yaşlı adam. Acizce yatağında ölmek." diyor Tategami. Ieyasu ise gözlerini Haiki'nin gözlerinden ayırmadan ve ağzı şaşkınlıkla açık bir şekilde bir elini havaya kaldırıyor "sus" dermişçesine Tategami'ye. Suratında çarpık bir gülümseme beliriyor Ieyasu'nun. Haiki ise sanki Tategami konuşmamış gibi davranıyor.

Ieyasu laflarını toparlayamadığı için ortam sessizleşiyor ve gerginlik maksimum seviyeye ulaşıyor. Haiki ise olabilecek en sakin şekilde durmakta, bir heykel gibi.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » April 13th, 2025, 12:51 pm

Her gölge, her kapı için aynı şüpheleri taşımaya devam ediyordum. Bir shinobi refleksinden ziyade Ieyasu'nun şeytanlığına olan inancımdan ötürüydü bu. Gördüklerim ise beni bu düşüncelerden uzağa çekmeye çalışıyordu. İlk kat minderler ve bir yer masasından ibaretti. Sürgülü kapı şüpheli dursa da içinde muhtemelen nehri izlemek için hazırlanan loca benzeri bir yere açılıyordu. Öyle olmasa bile, en azından üstlerimin kapılar ardına saklanan şeyleri yakalayabileceğine güvenim tamdı. Ieyasu gerçekten de tüm kartlarını açık oynamış olabilir miydi? Kendi paranoyak hislerim dışında en ufak bir tuzak kokusu dahi alamıyordum. Halbuki bu onun için bulunmaz bir fırsattı. Haiki-sama'nın başını almak ardındaki tüm güçleri lidersiz bırakarak ona mutlak galibiyeti sağlardı. Kanna-san'ın beklemek için gösterdiği ısrarcı tavırlar artık daha anlamlıydı. Yeteneklerimden şüphe duymuyordum, sadece yerimde bulunacak damla mensupları benim de içimin daha rahat olmasını sağlardı. Formasyonumuzu ve Kanna-san'ın söylediklerini tekrar hatırladım. Eğer her şey yolunda giderse, chakramızı hareketlendirmemize gerek dahi kalmayacaktı. Haiki-sama'nın sırtından kopmamak tek misyonumdu.

İkinci kata çıkışımız ve toplantı odasına girişimizle birlikte görevin asıl zorlayıcı kısmı başlamıştı. Bu yaşam için verilen bir mücadeleden ziyade en azından benim için bir sinir harbiydi. Yağmur için canını veren ve verebilecek herkesin kaderi için buradaydık. Ieyasu ise tüm bunlara küfreder gibi irrite eden kahkahasıyla karşılamıştı bizi. Savaş bu kadar basit değildi. Savaşla ilgili tüm tecrübesi de emir vermek olan, sunduğu ölümden ve hüzünden habersiz olan birisinden daha fazlası da beklenemezdi. Ieyasu Yağmur'u anlamıyordu, hatta hain Riaru'nun dahi ondan daha onurlu bir ideali olduğunu söyleyebilirdim. Ya Tategami? Hainlerin en onursuzu. Paralı askerlerle, topraklarımıza saygısızlık eden güçlerle bir olmuş bir ninja. Yeteneklerini bilmesem de korkulması gereken bir savaş aleti olduğuna hakimdim. O ise bu gücü insanların refahı yerine zenginlik ve güç peşindeki bir yılana adamıştı. Dünyamız insanları küçük hissettirebilecek, onları şaşırtacak bir çok şeye sahipti. Kuyruklular, tanrılar, ucu bucağı olmayan doğaüstü olaylar. Hiç biri bu ikisinin seçimleri kadar sarsamazdı beni. Kader verebileceğim yanlış kararların sonuçlarını önüme sermişti.

Haiki-sama'nın ardında yerimi alıp çökerken onun sureti olmaya çalıştım. Tüm yol boyu aynı şeyi düşünmüştüm. Asıl yükü onun omuzladığını, onun yanında yaptığımız her şeyin çocuk oyuncağı olduğunu. Haiki-sama tüm sakinliğiyle Ieyasu'yu karşılarken sinirlenme gibi bir lüksüm yoktu. Kendisi de daha giriş cümlesinde tüm amacımızı gizlisi saklısı olmadan açıklamıştı. Teslim olmaya gelmemiştik, savaşın sürmesinden korkmuyorduk. Yağmur halkının refahı için buradaydık. Haiki-sama'nın bu düşüncelerine karşı ise yılan zehrini kusmuştu. Kendi diktatörlük rejimi altına girmemiz istiyor, bunun 'kaçınılmaz' olduğundan bahsediyordu. Haiki-sama'nın kaçınılmaz olan ile zaten savaşmış olduğunu unutuyordu Ieyasu. Babası onu dünyadan habersiz mi büyütmüştü? Haiki-sama ve ardında duran Gentaro taburunun hikayelerinden habersiz miydi? Ieyasu'nun varlığı dahi Haiki-sama'nın başardıklarına saygısızlıktı.

Suratımı mimiksiz tutmaya çalışırken Haiki-sama'nın teklifini duyunca bunu bozmamak için ek bir çaba sarfetmiştim. Topladığı servetle beraber ona güvenli bir çıkış veya yine güvenli bir bölge öneriyordu. Haiki-sama'ya olan saygım bir yana, bu sindirmek için süre isteyen bir durumdu. Ieyasu'nun kanla beslediği topraklarda, zevk içinde yaşaması... Bunu düşünen tek kişi olmayacağımdan emindim. Bir çok Ame shinobisi bundan rahatsızlık duyacak, belki de eyleme geçecekti. Sonrasından gelen cümleler ise sindirmemi kolaylaştıran medikal bir hap gibiydi. Yağmur toprakları diğer ülkeler için bir pastadan ibaretti. Herkes kendi payına düşeni almak için sınırlarımızı taciz ediyor, legalize ettikleri işgalci eylemlere devam ediyordu. Sığınmacılar için kamplar, karakollar, araştırma sahaları... Onların işgaline karşı koymak için Ieyasu'yu unutmak, gözardı etmek... Kabul edilebilirdi. Haiki-sama'nın her bir düşüncesi, teklifi sağlam temellere sahipti.

Sinir harbi, ikinci dalga. Neyse ki bu dalga hem bizi, hem de kırmızı şeritlileri vurmuştu. Haiki-sama en başa geçecek kişi olarak kendini önerirken kırmızı çizgilileri şaşırtacak bir darbe vurmuştu. Haiki-sama bir politikacı değildi. Her ne kadar uzun senelerdir politikayla uğraşmak zorunda kalsa da özü farklıydı. Buna rağmen başa geçmesi için daha doğru bir aday önerilemezdi. Herkesi birleştirecek, savaştan arındıracak, Tadayasu ile kurdukları düzeni devam ettirebilecek yegane kişiydi. Bizi vuran dalga ise Ieyasu'nun köpeğinin sarfettiği cümleler olmuştu. Acizce yatağında ölmek. Sahibinden aldığı sus emri ile köşesine çekilen biri için fazla iddialı bir giriş olmuştu. Gözlerimi Kanna-san'a çevirdim. Haiki-sama bu köpeğin sözlerini duymamazlıktan gelmişti. Kanna-san ise hala az önceki tekliften ötürü suratında oluşan ince sırıtmayı sürdürüyordu.

Sakin olmalıydım. Haiki-sama'nın sureti sakin kalmalıydı. Köpeğin önüne kemik atılmış ve susmuştu. Benim için bir savaş ilanı olan bu sözler Haiki-sama için bir sinek vızıltısından farksızsa, ben de unutup geçmeliydim. Yine de ortamdaki gergin havayı koklayabiliyordum. Vücut kaslarım gerildi. Eğer bir şey olacaksa, her iki taraf için de daha doğru bir zaman olamazdı. Ölüm ya da yaşam, hepimizin kaderi birazdan çizilecekti.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Yağmur Ülkesi”