[Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Amegakure'ye sahiplik yapan, kederli yağmurların hiç durmadığı ülke.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2786
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

[Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by GM - Naruto » April 14th, 2025, 4:12 pm

Off Topic
Bu konunun devamıdır.

Patlamanın nereden geldiğini anlayamıyorsunuz, aynı anda sanki bütün bina infilak etmişe benziyor. Bilincinizi anlık yitiriyorsunuz ve etrafta savruluyorsunuz. Yere çarpıp yuvarlandığınızı hissediyorsunuz bir kaç saniye sonra. Ciğerlerinizdeki hava boşalıyor ve nefessiz kalıyorsunuz. Derin bir nefes çektiğinizde ise bu sefer ciğerleriniz kül ve is ile doluyor.

Kısa bir süre sonra, muhtemelen yarım saniye kadar, gözlerinizi aralıyorsunuz.

Çim bir zeminde yatmaktasınız. Muhtemelen binanın diğer simetrik girişinin olduğu bahçe kısmındasınız. Birbirinizi görebiliyorsunuz. Ciddi bir yaranız yok gibi ancak yere sertçe inmenin ve çarpanın verdiği bir acı vücudunuzda. Bu acı yavaşça bedeninizi terk ederken etrafınıza odaklanıyorsunuz.

Çevreniz yanıyor. Yok olmuş binanın yıkıntıları etrafa yağmış ve alevden bir arena oluşturmuş durumda. Bahçenin ötesindeki bir kaç terkedilmiş evin de yandığını algılayabiliyorsunuz. Bu yıkıcı güçten nasıl sağ çıktığınız konusunda hiç bir fikriniz yok. Kabaca 25-30 metrelik bu çembersel alanın etrafında neden çok fazla bir tahta moloz yığını yok o da çok akla mantığa yatmıyor.

Nehre doğru baktınızda tam nehrin üstünden ilerleyen mor bir enerji duvarı seçiyorsunuz. Bu enerji duvarı göremeyeceğiniz kadar yükseğe ulaşıyor ve dümdüz nehir boyunca ilerliyor. Bu duvara çarpan molozlar geri sekip düşüyor. Efektif olarak nehrin diğer tarafına ulaşmanız imkansız gibi görünüyor. Yuji'nin orada olduğunu biliyorsunuz. Kanna ise ortalıkta yok.

Alanın tam ortasında ayakta Riaru, yerde yatan da Haiki'yi görebiliyorsunuz. Riaru elindeki kunaiyi sıfır mesafeden Haiki'ye fırlatıyor. Haiki anlık ve kısık bir acı bağırışı atıyor. Tam olarak kendinde değil gibi.


Sagi Riaru
► Show Spoiler


"BASİTÇE ÖLMEK BU KADAR MI ZOR İHTİYAR?!"

Haykırıyor Riaru. Sağ ayak tabanı ile Haiki'ye batmış olan kunainin kıç kısmına sertçe basıyor, sonra bunu bir daha yapıyor. Haiki ise sadece acı acı bağırabiliyor. O esnada Haiki'nin üzerinde oluşmaya başlamış mühür sembollerini seçiyorsunuz.

"SEN AMEGAKURE'NİN BAŞINA GELMİŞ EN KÖTÜ ŞEY OLABİLİRSİN! GERİZEKALI HERİF!"

Riaru tekrar tekrar kunaiye basıyor. Kunai o kadar derine giriyor ki artık gözle görülemez bir hal alıyor.

"VAKTİNDE IEYASU'YU ÖLDÜRMÜŞ OLSAYDIK BUNLARIN HİÇ BİRİ YAŞANMAYACAKTI! AMEGAKURE'NİN KANI GEREKSİZCE BU TOPRAKLARI SULAMAYACAKTI!"

Derin nefesler alıyor. Gözleri soketlerinden fırlayacak kadar büyümüş bir şekilde Haiki'ye bakıyor. Çok kısa bir an dinlenip, kafasına bir topa vurur gibi sert bir tekme atıyor kendinden sebepsiz yere geçmiş Haiki'nin.

"ÖL! GEBER! IEYASU İTİ İLE CEHENNEMİ BOYLA!"

Haiki'nin yaraları bir shinobiyi katatonik hale sokacak kadar değil, fakat bir gariplik olduğu aşikâr.

Riaru size dönüyor. Derin bir nefes alıyor ve size bakarak konuşuyor. Haiki'ye bu sözleri ilettiği belli. "Bu gençlerin kanları senin elinde. Haberin olsun." dedikten sonra, tüm odağını size çeviriyor. Haiki'nin onu laflarını duyup duymadığını ise bilmiyorsunuz. Hemen hemen bütün vücudu Fuuinjutsu mühürleri ile kaplanmış durumda, kıyafetleri dahil.

Riaru'nun ellerinden dirseklerine kadar ve ayaklarından dizlerine kadar zırh mevcut. Bol bir hakama var altında. Üstünde ise vücudunu kaplayan dar ve siyah bir üst var. Göğsünde ise ince bir zırh mevcut. Siyah ve ince bir atkısı var. Siyah peçesi metal kısımlar ile desteklenmiş ve bir surat korumalığına dönüştülürmüş. Ara ara kapalı gözü seğiriyor. Belinin sağ ve sol kısımlarında birer bel çantası mevcut. Onun dışında silahsız görünüyor.

Size bakıp bir dövüş postürü alıyor. Suratında acımasız ve nefret dolu bir ifade var, ancak dingin ve odaklı görünüyor. Bir elini size uzatıp "gel" işareti yapıyor. Aranızdaki mesafe 10 metre kadar. Alanı çapı 10 metrelik çembersel bir şekilde kabul edebilirsiniz.

"Bana Damla'nın neler yapabileceğini gösterin." dedikten sonra suratında alaycı bir ifade beliriyor. Sizin Damla üyesi olmadığınızı bildiğini anlamak için de ciddi bir empati bilgisine ihtiyaç yok gibi.

Off Topic
Konudaki Oyuncular: Hagane Shinji, Yamato Kazuya, Kuroya Akemi
Pasiflik Süresi: -
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 21
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by Hagane Shinji » April 14th, 2025, 7:57 pm

Sinir harbi, üçüncü dalga. Kazuya'nın kaynayan kanı binlerce ölümü boşa çıkarmak üzere hareketlenmişti. Görüşmenin ciddiyetini kavrayamamıştı belki de. Bu masanın çevresinde kınından kopan bir kılıç tekrardan kınına sokulamazdı. Ya ölüm vardı ya yaşam. Ya barış vardı ya savaş. Kazuya, Haiki-sama'nın söndürmek için çabaladığı yangına yeni odunlar eklemişti. Herkes silahlarına, çantalarına uzanırken orta parmağım kol yenimde saklı duran kunainin metaline temas etti. Gözlerim ortamdaki en büyük tehdite kilitlenmişti. Tategami köpeği. Ieyasu veya kırmızı şeritliler bir yana bu odada fark yaratabilecek yegane düşmanımız oydu. Onun hadsiz söylemleri sonrasında ben de dişlerimi göstermek istemiştim. Oturduğum yerden kopup boğazına yapışmayı yeğlemiştim. Onlardan ne farkımız kalırdı ki. Demir yumruk bu muydu? Hadsize haddini bildirmek miydi? Yağmur toprakları neyin doğru olduğu konusunda herkesin kafasını karıştırıyordu. Zira taraf seçmek zorundaydık. Riaru'nun kanlı yolundan yürümeliydik. Ieyasu'nun güç odaklı yönetimini benimsemeliydik. İkisinin arasında sıkışıp kalan Haiki-sama'nın barışçıl yollarını denemeliydik. Her biri kendi doğrusuna sahipken, Kazuya kılıcını çekmiş ne farkederdi? Kaderimiz konusunda verilecek hükmü altımızdan akıp giden nehir dahi merak ediyor, gürleyerek cevap alabilmek için çırpınıyordu. Nehir biraz daha sesli aksa, birimiz biraz daha sesli nefes alsa ortalığı cehenneme çevirecek savaşın tetikleyicisi olacaktı.

Sinir harbi, dördüncü dalga. Zihnimdeki soğuk savaş henüz hazır olmadığı bir cepheyi karşılamaya çalışıyordu. Sürgülü kapı yavaşça aralanırken üstlerime duyduğum güven de sarsılmıştı. Kızıl saçları, deforme olmuş gülüşü ile Sagi Riaru. Saniyeler gereğinden daha yavaş akıyordu. Kızıl şeritliler ve Tategami, Ieyasu'yu çekiştiriyor, verilmesi en olası tepkiyi veriyorlardı. Ieyasu'nun suratındaki korku ifadesi günün kazancıydı. Bunu yapmamayı seçmemiz, yapılmasından zevk almamam gerektiği anlamına gelmiyordu. Ieyasu, ıslak bir yavru köpekten farksızdı. Biz daha sağlam olmalıydık. Gözlerim Kanna'ya kaydı. Sürgülü kapının ardını merak etmemiş miydi? İkinci büyük itin varlığını hissetmemiş miydi? Damlaların varlığı için çırpınırken o neye hakim olmuştu ki? Ya Yuji... Dış güvenlik onun sorumluluğundaydı. Riaru buraya yeni geldiyse, görmemiş miydi? En başından beri o kapıların ardındaysa, görmemiş miydi? Umarım açıklama yapamayacak haldedir. Çünkü yapabileceği tek açıklama bu olurdu. Haiki-sama. Hala ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi. Yaptığı el mührüyle bir şeyler deneyecekti. Sakindi. Bir planı olmalıydı. Bağdaş kurduğum yerde doğrularak görev yerimde, hemen sırtının ardında diz çökerek bekledim. Sırtı bana emanetti. Her ne yapacaksa, onu destekleyecektim. Artık barışa dair bir umut yoktu. Haiki-sama ne düşünürse düşünsün artık tek yol kandı. Kaderimiz tekrardan dikişlenirken savaşın seyrini görmek zordu. Zira görüşümde ne güvendiklerim, ne düşmanlarım vardı artık. Alevler, yanan ve yıkılan tahta parçaları. Yıkım.

Bahşedilen kader aydınlık değildi. Patlamanın kaynağı belirsizdi, tek bildiğim tüm binanın havaya uçtuğuydu. Bu şeytanlığın kime ait olduğunu belirlemek zordu. Ieyasu'nun önceden hazırladığı, Riaru'nun tetiklediği bir tuzak? Yoksa bu kudret Riaru'ya mı aitti? Araladığım gözlerim önce Akemi'yi yakaladı. Pürüzsüz teni, tarif edilmez güzelliği artık savaşın izlerini taşıyordu. İyiydi. Kazuya. İyiydi. Onun için daha iyi bir kader ummuştum. Damla yerine biz ölebilirdik, bunu dert etmezdim. Kazuya ise en az Haiki-sama kadar değerliydi belki de. Ieyasu'nun söylediklerini hatırlıyordum. Gücünüz gün geçtikçe azalıyor. Mevcut dengelerde belki haklıydı, onu haksız çıkaracak nesil ise Kazuya'nun ta kendisiydi. Düşmenin etkisiyle kesilen nefesimi tekrardan toparlamaya çalıştım. Alevler tüm varlığımızı sarmalamış, Izena'da hayal edebildiğim tüm o güzel anıları yutup harlanmıştı. Sadece bulunduğumuz bina değil çevredeki terkedilmiş binalar da yerle bir olmuştu. Biz nasıl sağ kalmıştık? Haiki-sama'nın, Kanna'nın el mühürleri. Bu patlamayı öngörmüş olabilirlerdi. Kurtuluşumuzu onlar sağlamış olabilirdi. Gözlerim onları aradı. Kanna'dan iz yoktu. Nehir. Tüm bu alevlerin arasında sığınabileceğimiz bir vaha gibiydi. Bizi hapseden alevden duvarların dışında daha büyük kudrete sahip başka bir duvar vardı. Mor enerji alanı tüm gök boyunca uzamış, keskin sınırlarını belli etmişti. Nehrin diğer tarafına geçmek imkansızdı. Hala yaşıyorsa, Yuji de bize ulaşamayacaktı. Neyin kime ait olduğunu, kimin kimi kurtardığını anlamak güçtü. Savaş buydu. Ieyasu eğer bir yerlerde nefes alıyorsa artık bunu anlayacak şeyleri yaşayacaktı. Haiki-sama, ana hedefin varlığını aradım.

Sinir harbi, beşinci dalga. Hafif bulanık görüşüm Riaru'nun kızıllığıyla silkindi. Haiki-sama yerdeydi. Patlamanın sonucunda Riaru köpeğinin önünde savunmasız duruyordu. Vücudum ayaklanacak güce sahip olmaktan çok uzaktı. Riaru'nun kunaisi Haiki-sama'ya saplanırken tüm dirayetim zihnimden çekilmişti. Çarpık görünüşü, hayırsız ses tonuyla birleşti. Bu savaşta herkesin kendi hikayesi vardı. Tadayasu, Ieyasu, Riaru, Haiki-sama. Birbirlerini yeni tanımıyor, savaşı aralarındaki yaşantıların üzerine kuruyordu. Riaru ise Haiki-sama'ya sapladığı kunai sonrası belki de şimdiye dek kusamadığı tüm kini kusmaya yeminli gibiydi. Ieyasu'yu öldürmüş olsaydık... Yeni bir darbe, görüşümden uzaklaşan kunai. Yüzümdeki dikişler sızlarken kendime yeterli gücü toplayabilmek için yalvarıyordum. Kaito zamanında beni nasıl yerle bir ediyorsa, Riaru'da Haiki-sama'yı sindiriyordu. Bir tepki görmüyordu. Büyük shinobi savaşında savaşmış Haiki-sama'ya ne olmuştu? Gentaro taburu efsanelerde yerini almışken, bu taburun liderine ne olmuştu? Gerçekten yaşlanmış, gücünü kayıp mı etmişti? Hayır, patlama yanlıştı. Haiki-sama'nın yerde bir paspasa dönüşmesi yanlıştı.

Mevcut durum artık taraflar arasındaki bir savaş olmaktan çıkmıştı. Tek amaç hayatta kalmaktı. Vücudumu zorlayarak dizlerimden destek aldım ve yavaşça yerden kalktım. Haiki-sama'nın aldığı darbeler ciddiydi ancak normal bir shinobiyi yerde kilitleyecek kadar ağır olmadığını biliyordum. Tüm kıyafetlerini, tenini saran mühürler. Onun eseriydi veya Riaru'nun gücünün bir yansımasıydı. Belki bir yerden çıkıp gelecek, gücünün nelere muktedir olduğunu kanıtlayacaktı Haiki-sama. Belki de sonsuza dek Izena'nın yanmış topraklarında yatacak, savaşın bir başka kaybı olacaktı. Onun kaderini biz çizecektik. Bedenini alıp uzaklaşabilirsek ona toparlanmak için gerekli süreyi verebilirdik. Diğer bir ihtimal, tüm savaş burada sona erebilirdi. Riaru buraya sadece Haiki-sama için gelmiş olamazdı. Ieyasu'yu avlamadan bıraktığına inanmıyordum. Savaşın sağ kalan son iki cephesi gözlerimin önünde olabilirdi. Riaru ve biz. Kan kızılı ve yağmurun ta kendisi. Riaru ölürse, savaş biterdi. Gözlerim Akemi ve Kazuya arasında dolaştı. Rütbelere anlam biçmezdim. Emir-komuta düzenini korumaktan başka bir amacı yoktu. Haiki-sama'nın varlığı şüpheliyken, iki jouninimiz kayıpken sorumluluğu ister istemez üstlenmiştim.

Sorumluluğun ölümü beraberinde getirmesi bariz bir zaaftı. Yol boyunca düşündüklerim, tüm yükü Haiki-sama'nın omuzlanıyor oluşu. Buna gerek yoktu. Omuz omuza savaştığım herkes dengimdi, dostumdu. Ancak feda edilmenin ne demek olduğunu biliyordum. Babam, Kaito güçleri ile arama atladığında bunun basit bir baba-oğul takası olduğunu düşünmüş, aylarca bunun acısıyla yaşamıştım. Böyle değildi. Bizden sonra gelenlere, bize inananlara sunacağımız gelecek içindi. Ölüme hazırdık zaten. Yağmurdan damlaya, damladan toprağa. Birileri ölecekti. Haiki-sama öleceğine bu ben olmalıydım. Topraktan nehre, nehirden buluta. Köyün neşesi Akemi-san'ın ölmesindense; gözbebeğimiz, geleceğimiz Kazuya'nın ölmesindense zaten kayıp olan ben ölmeliydim. ""Haiki-sama. Onu buradan çıkarmalıyız." Misyonumuz netti. Ardımızda bıraktıklarımıza bir gelecek vermek adına, Haiki-sama'nın kurtuluşu adına savaşmalı ve gerekirse ölmeliydik.

Seçimlerimiz ne olursa olsun birilerinin hikayesi burada sona erecek gibiydi. Riaru sonlandıracağı hikayeyi seçmek için 'gelmemizi' işaret ederken chakram çoktan hareketlenmişti. "SEN! KIZIL OROSPU ÇOCUĞU!" Sol elimle Akemi ve Kazuya'ya hareket geçmeleri için işaret verirken sağ elimin işaret parmağımı Riaru'ya doğrulttum. Zihnim anıları dikiyor, dikişler Utakata'yı hayata geçirmek için chakramı forma sokuyordu. "Akacak olan kan, sadece seni boğacak." Odağı üzerimde tutmak hem tekniğim hem de Kazuya ve Akemi'nin hamle rahatlığı için önemliydi. Ve henüz denklemde olmayan biri. Utakata'nın hayata geçireceği vücut. Uçan siyah kütle babamın vücuduna, suretine dönüşerek Riaru'nun üzerine hücum edecekti. Akemi ve Kazuya dışında mücadele etmesi gereken farklı bir imge daha. Bu sureti Riaru'ya ulaştırabildiğim anda üzerine sürerek, iki kolunu yerlere zincirleyecek yeni bir imgeye dönüştürecektim. Dostlarımın Haiki-sama'yı uzaklaştırabilmesi için yeterli vakit. Dostlarımın Riaru'yu deşebilmesi için yeterli fırsat. Ne olursa.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 29
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by Yamato Kazuya » April 14th, 2025, 8:49 pm

Kılıcıma davranmamla birlikte odadaki herkesten gelen kıyafet hoşurdamaları ve silah şıngırtıları bütün konuşma sesini bastırmıştı. Ortamdaki herkes doğal olarak çok gergindi. Ieyasu’nun hareketiyle herkes yerini korumuş, derin bir nefes almıştı. Bu sırada suyun akışının sesi ortama hakim olmuş, fırtına öncesi sessizliği renklendiriyordu. Mola noktasında verdiğimiz yemin gibi bir an yaşanıyordu; topraktan nehre…

Nehrin sesini bölen ses ise bana hayatımda yaşadığım en şaşırtıcı birkaç dakikayı yaşatmıştı. Kapının sürgüsünü araladığı anda dikkatimi çeken kırmızı saçlarından tanımıştım onu. Sagi Riaru, S seviyesinde bir shinobiydi. Haiki-sama’ya en büyük ihaneti etmiş, savaşın kazanılmak üzereyken en kritik noktasında köyümüzün güçlerini bölmüş ve belirttiği amaca asla uygun hareket etmeyen bir örgüt kurmuştu. Verdiği selamla kendisinin nasıl bir psikopat olduğunu özetlemiş sayılırdı. Amegakure’nin en büyük hainiyle karşı karşıyaydık.

Daimyo güçleri panik halinde kaçışmaya çalışırken Haiki-sama sakinliğini koruyordu. Demek ki net bir planı vardı, korkumu onun sakinliği sayesinde nötrleyebilmiştim. Ancak bunu hareket etmeye yetecek kadar hızlı yapamadığım için patlamanın içinde kalmıştım. Orijinal plana göre şu anda Bulut’u korumak için Dört Rüzgar formasyonuna geçmemiz gerekiyordu ama durum bunu gerçekleştiremeyeceğimiz bir şekil almıştı. Düşüncelerimi susturdum, derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapadım. Patlamanın beni fırlattığı noktada bilincimi kaybetmemiş olmayı umuyordum.

Tuzak kurulmuş olması beklentilerim içerisindeydi ama tuzağı kuracak kişinin kim olacağını bilememiştim. Nasıl, nereden veya hangi yolla gerçekleştiğini bilemediğim patlama sonrası savrulduğum birkaç sefer ve kendi çevremde istemsiz dönüşlerim sırasında biraz nefes problemi de yaşamıştım. Şimdi ise patlayan binanın bahçesindeki çimlerin üzerinde uzanır durumdaydım. Aklımda tek bir soru vardı: “Akemi-san, nehirden buluta dediğin böyle bir şey miydi?

Yerimden doğrulduğumda patlamanın etkilerini yeniden gözlemlerken anlayamadığım bazı durumlara takılmıştım. Çok fazla bilinmez vardı. Kaşlarımı çattım ama bu sefer bilemediklerimi çözmeye çalışmayacaktım. Kendimi ve odağımı hemen geri toplamam gerekiyordu. Ayağa kalktım, üzerimdeki ufak tefek yanıkları avuç içimin hafif vuruşlarıyla söndürüp omuzlarımı silkeledim.

Ekibe yeniden göz gezdirdiğimde Haiki-sama, Shinji-san ve Akemi-san benim yanımda, Yuji-san nehirin karşı tarafında ve Kanna-san kayıp, ama muhtemelen o da Yuji-san ile beraberdi. Çünkü patlama sırasında el mühürleri yapmaya başladığını görmüştüm. Bir şekilde oradan çıkmış olmalıydı. Daimyo güçlerine karşı iki kişi kalmışlar gibi duruyordu. Ciddi zarar görmeden geri dönebilmelerini ummaktan başka bir şey elimden gelmiyordu. Aramızda karşı tarafa geçmemizi engelleyecek gibi duran bir şey ve bir hain duruyordu.

Riaru’nun chou’ya yaptığı zulmü izliyordum ama Haiki-sama’nın neden kaşılık vermediğini anlayamıyordum. Patlamadan benden daha çok etkilenmiş olabileceğini düşünmüyordum. Onun da Kanna-san gibi patlama esnasında el mührü kullandığını hatırlıyordum. El mührü dediğim anda üzerinde oluşan mühürleri gördüm. Bir şekilde kendisini mühürlemiş olabilir miydi? Riaru’nun saldırılarından hasar alıyor da gibiydi almıyor da gibiydi. Yine çözemediğim bir durum çıkmıştı karşıma.

Kendime soru sormayı bırakıp haine yaklaştım. Haiki-sama’ya haykırdığı anlamsız soruları ve hakaretleri duyabiliyordum. Bu anlamsız sorular sorma işi bana özel değildi demek ki. Amegakure’nin kan ve kül dolu geçmişinin en barışçıl yıllarını yaşatmış adama köyün başına gelmiş en kötü şey olduğunu söyleyip zekasına hakaret ediyordu. Daha fazla yanılamazdı. Daimyo’yu çok önceden öldürmüş olmaları gerektiğini söylüyordu. Eski zamanda ne yaşadıklarına çok hakim değildim ama eğer görüşme alanını patlatmasaydı zaten oradan bu sonuçla ayrılacak gibiydik. Bize saldıracağını anons edip bu durumu Haiki-sama’nın suçu gibi bağırıyordu. Biz kendi irademizle shinobi olmayı tercih etmiş, göreve gelmiş, savaşa dahil olmuş ve Haiki-sama’yı takip etmeyi seçmiştik. Burada olmayı ben seçmiştim.

Haiki-sama’ya bu durumda bir şey yapamayacağını düşünüyordum. Riaru da öyle düşünmüş olacaktı ki bize dönmüştü. Shinji-san ise onu buradan uzaklaştırmamız gerektiğini söylüyordu. Bu doğruydu, asıl görevimiz Haiki-sama’nın güvenliğiydi. Ancak bunun için birilerinin Riaru’yu oyalaması gerekiyordu. Aramızdan kimsenin onunla tek başına başa çıkabileceğini düşünmüyordum. Öne çıkıp Riaru’yla yüzleşecektim. Faydası olur mu bilmeden belimin arka tarafındaki ilk yardım çantasını çıkarıp Akemi-san’a doğru fırlattım. “Akemi-san, Haiki-sama’yla sen ilgilenebilir misin?” Benim nasıl olsa çantayı kullanmaya vaktim olmayacaktı.

Hızlı bir askeri analizle düşmanımızın zayıf noktalarını aramaya başladım. İlk dikkat çeken ve zaten Bingo Kitabı’ndan da bilinen sol gözünün olmayışıydı. Bunu büyük bir avantaja çevirebilirdim. Çok fazla zırhı vardı. Nereyi hedef alıp kesme hamlesi yapacağım çok önemliydi. Görebildiğim zayıflıklar üst kol ve üst bacaklarıydı. Zırhlı gözükmeyen tek tarafları buralardı. Durumun daha büyük ölçekli analizini yapmam gerekirse yine takımın öncüsü olmam ve ekip arkadaşlarımla düşmanın arasında durmam gerekiyordu. Genin takımımdakiyle aynı göreve sahiptim, alışmak zor olmayacaktı.

Hain bana yeterince yaklaştıktan sonra duruşunu almıştı, karşılık vererek Iaido duruşuna geçtim. Sağ ayağım sol ayağımın biraz ilerisinde, hafif eğilen postürle karşısında durdum. Dizlerimi kırdım. Boynumu göğsüme dayadım. Vücudumun ağırlığını topuklarımdan ayak parmaklarıma aktardım. Sol elimle bir kez daha barçaktan iterek katanamı kınından ayırmış, sağ elimle kabzayı kavramıştım.

Riaru söylediği son sözlerle chou binasındaki parşömen karışıklığı işinin de faili olduğunu itiraf etmişti. Bizi küçük görüyordu ve bir Damla ekibi yerine burada bizim olmamız için oldukça detaylı bir plan orkestra etmişti. İstemeden bir gülüş püskürttüm. Bu kadar da zayıf olduğumuzu düşünüyor olması kendisine koyduğum zihin hastalıkları teşhisini doğruluyordu.

Shinji-san bağırmaya başladığı anda aksiyonumuz başlamıştı. Bulunduğum konumdan kendime göre sağ tarafa doğru koşarak Riaru’nun görüşünden çıkmaya çalışacaktım. Sol gözünü kaybetmiş olmasını sonuna kadar kullanmalıydık. Aradığım pozisyonu bulduğum anda pançomun altından Tori mührünü yapıp Tobikoshi no Jutsu ile ayaklarımın altında sıkıştırdığım havayı serbest bırakıp Riaru’ya doğru uçtum. Aramızdaki mesafe vuruş menzilime düştüğü anda kılıcımı çekip Iaigiri tekniğiyle kendisine göre sol kolunun üst bölümünü hedefleyen bir çapraz kesiş yapacaktım. Yağmur olup onun üzerine yağacaktım… buluttan yağmura…

Sagi Riaru gibi yüksek seviyeli bir shinobiyi böyle yok edemeyeceğimi biliyordum. Dolayısıyla harekete geçmeden önce bir sonraki adımımı da planlamıştım. Öncelikli hedefim kılıcımı kınına geri koyup önceki pozisyonuma dönmek ve Shinji-san’ı arkama almaktı. Eğer Riaru benim hamlemden sonra benden uzaklaşırsa bunu sağlamak kolay olacaktı. Ancak benim üzerimde baskı kurmaya çalışıp daha da yakınlaşırsa ilk vuruşumdan aldığım momentumla bu kez ters yönden ikinci vuruşumu yaparak onu kendimden uzaklaşmaya zorlayacaktım ve pozisyonu böyle sıfırlamış olacaktım.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 16
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by Kuroya Akemi » April 15th, 2025, 6:03 pm

Kazuya’nın hamlesiyle birlikte, istemsizce dahil olduğumuz gergin hava çoktan alev almıştı. Savaş halinin sadece bir adım kadar ötesine geçen halimizle, kendimin ve ortamda bulunan diğer tüm kişilerin kaslarının gerilişini hissedebiliyordum. Bu, muhtemel bir sonuç olsa bile bu kadar çabuk cereyan etmesini beklemediğim bir hadiseydi. Zaman kazanma çabamın çok da işe yaramaması, hızlı bir aksiyona dahil olmam gerektiğini anlatıyordu. Ne var ki, tüm bu gerginliği engelleyen, tıpkı “köpeğini” susturduğu gibi Ieyasu oluyordu. Elini kaldırmasıyla durgunlaşan ortam içerisinde, tuttuğum nefesi yavaş bir biçimde vermeye başlıyor ve vücudumda yükselen sıcaklığın azalmasını sağlıyordum. Ta ki, o başından beri dikkatimi çeken sürgülü kapı açılana kadar…

Sürgülü kapıya ilişkin kafamda birkaç senaryo geçmişse bile, bunların hiçbirinin içerisinde Riaru bulunmuyordu. O kızıl saçlar ve buruşuk sırıtışı, hayalimdeki imgelerin ötesindeydi. Tüm bunların yanında, bu yola çıktığım anda hain Riaru ile karşılaşmayı dahi beklemiyordum bile! Riaru’nun bu ansız girişi, aslında birçok şeyin de planlı olduğunu apaçık gözler önüne sererken, zafiyetimizin sadece görevi kimlere vereceğimiz konusunda olmadığı açıktı. Amegakure, sandığımız kadar güçlü olmayabilirdi! Kafamda çakan şimşekler, kenardan düşen saçlarımı bile elektriklendirmeye yeterken, bize kalan tek mükafat Ieyasu’nun korku dolu yüzü oluyordu. Haiki ve Kanna el mühürlerine çoktan geçmişlerdi bile… Bense… Hala ne olup bittiğini kavramaya çalışıyordum. Ieyasu, Riaru, savaş, kan… Bunlar özünde bana uzak olan kavramlardı. Bir şekilde sürüklendiğim hayatın içinde, ansızın var olmuş ve vazgeçilmeze dönüşmüş haldelerdi… Bugüne kadar hiç şikayetçi değildim, bundan sonra olmayacağım gibi. Lakin aynı gün ve hatta saat içerisinde, ilk önce Ieyasu ve ardından Riaru bünyeme fazlasıyla ağır geliyordu. Hele ki, en başından beri şüphelendiğim bir durum üzerinden bambaşka şüphelerim vücut bulmuşken, tüm bu şüphelerime rağmen sadece ayak adımlarını izlemiş olmanın verdiği vicdan azabının seslerini susturmaya çalışıyordum. Daha en başında, bu görevin bize verilmemesi gerektiğini anladığımız anda sesimizin çıkması gerektiği… Amegakure sandığımız kadar güçlü olmayabilirdi, zira bizler inisiyatif alabilecek kadar güçlü olmayan shinobilerden ibarettik!

Zihnimde yaşadığım bu patlamanın, gerçek bir patlamaya dönüşmesiyle birlikte tuz buz oluyordu içimdeki tüm hararet… Kulaklarıma dolan çınlamaların arasında ilişen Riaru’nun kahkahaları, ömrümün en azap dolu vakitlerini yaşatıyordu bana. Kaybetmiştik, bu çok açıktı! Ucunda ölüm olmasa bile, kaybettiğimizi kabullenmemiz gerekiyordu! Hem de bu kadar basit bir şekilde kaybetmiştik!

Ciğerlerime dolan havanın bana ait olup olmadığını bile anlama imkanı bulamadan, shinobiliğe bulanmış zihnim harekete geçiyordu. Belki de beni hayatta tutan tamamen bu hissin varlığıydı. Bir savaş enkazının altından çıkan hayatsız canlar gibi doğrulmaya başlarken, yalnız olmadığımı görmek buruk bir sevinç yaratıyordu. Shinji ve Kazuya halen daha tek parçalardı… Kanna’ya dair bir iz yoktu… Haiki ise, en olmasını istemediğim yerde ve en olmasını istemediğim konumdaydı… Haiki’ye saplanan kunai, sanki geleceğe atılan derin bir yara gibiydi… Ve ben, çaresizlikle izliyordum sadece kunainin Haiki’nin vücudundaki ilerleyişini…

Gözlerim alev ve tozların arasında daha keskin görmek için kısılırken Haiki’nin bedeninde beliren mühür dikkatimi çekiyordu. Patlamadan önce Haiki’nin yaptığı el mühürleri miydi bunun sebebi? Veya Kanna olabilir miydi? Sahi ya, neredeydi bu lanet kadın! En olması gerektiği zamanda basitçe ölüp gitmemiş olmalıydı! Ancak Riaru da farkında olmalıydı bu mührün… Benim dahi görebildiğim bu mühre en yakınken, onu fark etmemiş olması mümkün olamazdı. Buna rağmen, Riaru çıldırmışçasına haykırıyor ve kunaiyi daha derinlere ittiriyordu. Ancak kulaklarım, belki de duymasını istemediğim cümleler ile dolarken, algımın nereye kayması gerektiğinden emin olamıyordum. Riaru açık bir şekilde Ieyasu’yu birlikte öldürmekten bahsetmişti! Geçmişte Ieyasu’nun öldürülmesi Haiki ile Riaru arasında konuşulmuş ve bu konuşma sonucunda öldürülmemesine mi karar verilmişti? Ieyasu ile konuşurken Haiki Nanmin’den bahsetmişti… Diğer ülkelerin üzerimize çullanmasından… Yoksa… Aklıma dolan düşünceyi zihnimden silmeye çalışırken, Riaru’nun bize yönelen sözleriyle irkiliyordum… Riaru’nun gözleri önünde Haiki’nin bedeni tamamen mühürlerle kaplanmış bir haldeyken, Riaru odağını bize çeviriyordu, kim olmadığımızı açıkça bildiğini belli edercesine!

Artık geri dönülmez bir yolun içindeydik. Kafamda beliren düşünceler içimi kemirmeye başlamışken, karşımızda dikilen tehdit giderek sindirmeye başlıyordu varlığımızı. İçinde bulunduğumuz ortam tüm doğallığından koparılmış bir haldeydi ve üçümüzden başka birinin varlığına ilişkin bir işaret yoktu. Görev boyunca Haiki’yi koruma önceliğinde olduğumuz dikte edilmişti ve bunu başaramadığımız açıkça ortaydı. En azından zihnimi yemeye başlayan düşünceleri bir kenara bırakırsak, Haiki’nin yerde vücuduna sonuna kadar saplanmış kunai ile yatıyor olması, bu başarısızlığımın bir göstergesiydi. Bu yüzden artık bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Shinji, Kazuya ve ben… Üçümüzün Riaru’yu ne kadar zorlayabileceği bile şüpheliyken, öylece ölümü beklemenin bizlere yakışmayacağını biliyordum. Nitekim ilk kıvılcımı yakan da, Shinji’den başkası olmamıştı! Havada hareketlenen parmakları ve Riaru’ya yönelen sözleri, tetiğin çekilmesinden farksızdı. Nitekim Kazuya, müstakbel parlak geleceğini bir kenara atarak Haiki’yi bana bırakmış ve hareketlenmeye başlamıştı bile! Onun Riaru’ya göre soldan yaptığı hareketlenme, niyetini az çok belli ediyordu. Riaru gibi birinin bunu fark edemeyecek olmasına ihtimal dahi yoktu. Bu yüzden, Kazuya’yı destekleyecek bir şeyler yapmam gerekiyordu. Shinji’nin sadece bir şeyler söylemekle yetinmesi, aslında zaten bir şeyleri yapmış olduğunu gösteriyordu. Bir genjutsu veya bilmediğimiz kendine özgü bir şey… Ne olursa olsun, artık ikisi de harekete geçmiş ve geriye bir tek ben kalmıştım…

Hafifçe araladığım dudaklarımdan aldığım ıslak bir nefesle birlikte, Kazuya’nın hareketlenmesinin tam tersi şekilde soluma doğru kavisli bir ilerleyiş yaparken çakramı da yoğurmaya başlamıştım. El mühürlerim, alışagelmiş olduğum şekilde sonlandığı anda ise, tek yapacağım üfleyeceğim nefesle birlikte ortaya çıkacak alevden ejderdi! Riaru’yu basit tekniklerle yenmemiz bir yana, onu durdurmamız bile mümkün olmayabilirdi. Bu yüzden, bu savaşa her şeyimizle dahil olmamız gerekiyordu. Ortaya çıkan alevden ejder ise, zaten alevlere kapılmış bu ortamın tek eksiğiydi. Riaru’ya doğru yapacağım kavisli ilerleyiş esnasında, tek niyetim onun dikkatini iki ayrı yöne çekebilmekti. Riaru’nun solundan Kazuya ve sağından ise ben gelecektim… Kaen Senpuu no Jutsu’yla varlık bulan ejderim ise, çizdiğin ince bir zigzagla birlikte doğrudan Riaru’ya ilerleyecekti. Doğasına aykırı olsa bile, mümkün olduğunca doğrusal hareketlerini ansızın zigzaglarla bezeyecek, ve Riaru’nun göğsüne doğru isabet etmesi en muhtemel anda, ejdere bir zigzag daha çizdirmeyi deneyecektim. Bu sayede, Riaru ister Kazuya’ya ile ister hem Kazuya hem ejderime karşı koyabileceği bir anda, ejderimi ansızın arkasına geçirecek ve darbeyi buradan vurmaya çalışacaktım… Riaru, göğsünden alacağı bir darbeyle ölmeyi hak edecek türden biri değildi… O, sırtında vurulmayı çoktan hak etmişti… Lakin, ona doğrudan bir darbe indirmenin de imkansızlığı içimizi yakıyordu. Bu yüzden, her ne suretle olursa olsun, Riaru’yu en azından yavaşlatmayı başarabilirsek, yerde yatan Haiki’yi hızlıca kucaklayıp, kavisli hareketimi sürdürerek Shinji’nin arkasına kadar gelmeyi planlıyordum.
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2786
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by GM - Naruto » April 17th, 2025, 12:07 am

Shinji tekniğine odaklanıyor ve aktif ediyor. Riaru ona bakıyor ve tekniğe kapılıyor. Shinji, Riaru'ya ilerleyen kürenin havada babasına dönüştüğünü görüyor. Riaru anlık olarak defansif bir postür alıyor ve imgenin ona yaklaşmasına izin veriyor. İmge dibine girdiğinde onun üzerine çullanmaya çalışıyor. Bu noktada Riaru yana basit bir adım alarak onu boşa çıkartıp bir yan tekme ile uzaklaştırma çabasına giriyor. Bunun için yeterince çevik gibi görünüyor.

Ancak imge çoktan dibine girip ona dokunabilmiş oluyor. Bu noktada Riaru'nun gözleri fal taşı gibi açılıyor şaşkınlıktan ve imge tekrar küreye dönüşüp ellerine hücum ediyor. Onları yakalıyor ve zemine sabit birer zincire dönüşerek Riaru'yu yere mıhlamaya çalışıyor. Fakat Riaru kendini komple zemine bırakmamak için de fazla güçlü gibi görünüyor. İllüzyon ile cebelleşmeye başladığı esnada, Kazuya ona kör gözünün olduğu yerden yaklaşmış oluyor.

Kazuya anlık olarak ellerini kılıcından çekiyor ve teknik için gerekli el mührü olan Tori'yi uyguluyor, ardından Riaru'ya doğru fırlıyor. İlerlerken ellerini kılıcına son anda yetiştirmeyi başarıyor ve menzile girdiğinde onu sertçe çekerek Iaigiri denemek istiyor. Ancak hem ileriye uçuşunun hızı, hem potansiyelinin düşük olması, hem de mühürden sonra elini kılıcı kabzasına götürmesinin vakit alması gibi detaylar sebebiyle Iagiri'ye odaklanması menzile girdikten sonra anca başlamış oluyor. Bu bağlamda Riaru'ya kabaca üç dört metre kala duruyor ve Iaigiri için anlık odaklanıp tekniği aktif ediyor. O noktada, Riaru'nun onu fark ettiğini anlıyor.

Riaru bu noktada hayali zincirlerin kendisini çekmesini avantajına kullanarak yere diz çöküyor ve Iaigiri'den kurtuluyor. O noktada, Kazuya'ya göre aksi yönden yay çizerek ilerleyen Akemi çoktan tekniğini aktif edip ejdere can vermiş oluyor. Çin ejderi yüksek bir hızda ve havada zigzaglar çizerek Riaru'ya doğru ilerliyor. Riaru ejderi görse de şu noktada zincirler varken bir şey yapamayacağına kanaat getirmişçesine diz çöküp bekliyor. Ejder Riaru'ya çarpıyor ve onu yerde yatan Haiki'den 4-5 metre kadar uzağa fırlatıyor. Riaru'nun üzerinde dumanlar tütmeye başlıyor.

Riaru yerde yuvarlanırken son anda bir elini pençe gibi kullanarak dengesini sağlıyor ve neredeyse hiç vakit kaybetmeden ayağı kalkmış oluyor. O noktada Shinji bunu neden yaptığını anlıyor Riaru'nun; zira aldığı yüksek acı sebebiyle tekniğinin çok zayıfladığını, ancak kırılmadığını fark ediyor. İmgeler tekrar Riaru'ya doğru hareket etmeye başladığında Akemi de Haiki'ye doğru koşmaya başlamış oluyor.

Riaru tek bir el mührü yapıyor ve birden Shinji'nin dibinde bitiyor. Akemi ve Shinji bunun Shunshin olduğunu algılayabiliyor.

Shinji'nin yanında biten Riaru'nun anlık hareketsizliği Shinji'nin bir kunai çekerek defansif bir postür almasına yetiyor. Riaru hızla göğüs hizasından çıkan yumruk hamleleri ile Shinji'ye saldırmaya başlıyor. Shinji yumrukların bir çoğunu savuştursa da aniden soldan gelen bir kroşeyi suratının ortasına yiyor ve burnu kırılıyor. Aldığı ani acı ile tekniğe odaklanmayı bırakıyor. Bu, halihazırda zayıflamış tekniğin kırılmasına yetiyor. Bu kısa yumruklaşma kabaca bir saniye kadar sürüyor. Riaru yakın dövüşe devam etmek adına bir adım daha yaklaşıyor yumruğun etkisiyle gerileyen Shinji'ye doğru. Shinji kendini toparlıyor ve dişini sıkarak burnunun acısını beyninin arka taraflarına iteliyor. Şimdilik. Tekniğe odaklanması gerekmediğinden artık yakın dövüşte nispeten daha iyi olacağının bilincinde. Yine de Riaru ile aralarındaki Taijutsu farkı direkt belli oluyor.

Akemi Haiki'ye varıyor. Üzerindeki mühür sembollerinin zemine kadar işlediğini görüyor. Bunlar olurken onu sırtlamaya çalışıyor ancak Haiki'yi kaldırmakta cidden zorlanıyor. Kendini çok zorlasa da sadece üç beş santim hareket ettirebiliyor onu. Yarası ise çok derin ve baygın görünüyor. Ancak bu yara onu bayıltmaya yetecek bir şey gibi görünmüyor. Aksine, gayet savaşabilecek bir halde görünüyor.

Kazuya bu esnada bir sonraki hamlesine hazırlanıyor. Hamlesini yapmasından beri geçen bir kaç saniyelik boşluk sayesinde bir miktar avantaj elde etmiş durumda bir sonraki hamlesi için.

Riaru ise iyi hasar almışa benziyor Akemi'nin tekniğiden. Hâlâ biraz duman tütmekte ve yer yer giysisinde yanık noktaları bulunmakta. Tenini göremiyorsunuz ancak bazı yerlerinde yanıklar oluşmuş olması çok muhtemel.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 29
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by Yamato Kazuya » April 18th, 2025, 4:52 pm

Katanamı çekip savurduğum anda Riaru yere çömelerek vuruşumu boşa çıkartmayı başarmıştı. Kendisinden daha azını beklemiyordum zaten. Kendi seviyem ve düşmanın seviyesi arasındaki farkı tecrübe etmiştim. Şu an yaşadığımın hayatımda yaşadığım ve yaşayacağım en zorlu karşılaşma olacağı gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarpmıştı. Güçlenmek için çok yolum varken güçlenmek için tüm yollarını yürümüş biriyle karşı karşıyaydım. Onun nihai hedefinde ulaşmak için yaptığı plan, benim hayatımın henüz ilk kilometre taşlarından biriyle kesişmişti.

Hainle aramızdaki dağlar kadar farka rağmen Akemi-san’ın alevden ejderi, benim kaçırdığım vuruşun üzerine Riaru’yu kavurmuştu. Demek ki düşman ne seviyede olursa olsun takım oyunuyla alt edebilme şansımız vardı. Şimdi onun hangi noktadan hasar aldığına dikkat edecek, sonraki hamlelerimi aynı bölgeye odaklayacaktım. Böylece bir zayıf noktasından diğerine süzülecektim. Düşmanımızı alt etmek yarattığımız açıkları kullanarak ya daha fazla zayıf noktasının oluşmasını sağlamış ya da halihazırda var olan zayıf noktaların zayıflıklarından faydalanıp ağır hasar vermiş olacaktım. İki tarafı da zaferi işaret eden planım kafamda yeterince yer etmişti.

Bir anda Shinji-san ve Riaru yüz yüze gelmişti. Bunun nasıl gerçekleştiğini tam olarak anlayamadığımdan dolayı çattığım kaşlarımla birlikte o yöne doğru hareketlendim. Bu sırada katanamı yeniden kınına sokarak yeniden hamle yapacak fırsatı bulabilmeyi umuyordum. İlk hedefim olan Riaru’yu Haiki-sama’dan uzaklaştırmayı başarmıştım. Ancak muharabeyi kazanabilmek için Shinji-san ve Akemi-san ile Riaru’nun aradında durmam gerektiğini akıl etmeme rağmen buna yetişememiştim. Yediği yumrukla birlikte burnundan gelen ses hiç iç açıcı olmamakla birlikte Shinji-san’a bir özür borçluydum. İşler sakinleştiğinde bunu kendime hatırlatsam iyi ederdim.

İlk hamlemin boşa çıkmasının ardından Riaru bana çok büyük bir avantaj vermişti. Kendimi istediğim gibi yeniden konumlandırabilir, en baştan yeni bit yıkıcı hamle yapabilirdim. Bu pozisyonda etmem gereken tek şey Shinji-san’ı vuruş hizamda bırakmamaktı. Riaru’nun beni yine göremeyeceği, arkasında kalan yönden pozisyonumu aldım. Göz kararıyla kesinleştirdiğim menzilime girdiği anda durdum ve duruşumu aldım. Sağ ayağımı bir adım öne açarak öne doğru biraz eğildim, dizlerimi kırdım, sol elimle katanamı kınından ayırıp sağ elimle kabzasını kavradım. Vuruşum için hedef olarak tam karşımda kalan sırt, kürek, koltuk altı, omuz, üst kol bölgesini belirledim ve odaklanmamı tamamlayarak tekniğimi aktifleştirdim. “Iaigiri!
Image
► Show Spoiler
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 21
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by Hagane Shinji » April 18th, 2025, 5:52 pm

Yitip gidenler için bir ağıt. Utakata'nın oluşturduğu formsuz küre babamın suretini alarak Ame'nin en büyük hainlerinden birine çullanırken zihnimdeki şüpheleri, tereddütleri de birer birer çekip almıştı. Bu sureti ben oluşturmuştum, bir gerçekliği yoktu. Tek isteğim babamı onore etmek, belki de Riaru'yu biraz şaşırtmaktı. Tekniğin etkileri bir yana üzerimdeki yalnızlık hissini silip attığını hissedebiliyordum. Tanıdık, güvenli bir yüz. Alevlerin oluşturduğu arenada tüm psikolojimi toplayacak basit bir imge. Kazuya ve Akemi'ye canım pahasına güvensem de olmamamız gereken bir yerde bize ait olmayan rollere bürünmek zorundaydık. Yumuşak karnımızı da görmüştük. Yılan dilli Ieyasu, köpeği Tategami, kızıl şeytan Riaru. Köyümüzün mekanikleri diğer köylerden farklıydı. Kusalılar gibi çiçek böcek kovalayamaz, Ishililer gibi taştan yontulmuş oyuncaklarımızla oynayamazdık. Hatalar irdelenmeli, daha sıkı denetlenmeliydi. Haiki-sama damla konusunun üzerine gitmeliydi. Kanna'yı dinlemeli, yanlışların tuzak olabileceği konusunu irdelemeliydi. Yağmur toprakları disiplinsizliği ölümle ödüllendiriyordu. Oluşturduğum tanıdık yüz hataların tekrar edilmemesi konusunda beni telkin ederken, bu kanlı düette yalnız olmadığımı hissettiriyordu.

Suret zincirlere dönüşüp haini yere mıhlamak üzere olağan gücünü kullanırken Riaru ile aramızda sadece ikimizin var olduğu ikinci bir arena açılmıştı. İllüzyonlar konusundaki yatkınlığımın beni daha avantajlı bir konuma getireceğini düşünmüştüm. Riaru ise Yağmur'da neden etkin ve korkulan bir cephe olduğunu kanıtlarcasına bu zincirlere karşı direniyordu. Zihinsel olarak henüz yorulmamıştı, savaş konusunda bizden daha tecrübeliydi. Belki bunlar, belki de Riaru'nun sahip olduğu o çarpık vahşilik. Kontrol altında tutulması zor, belki de imkansız bir hayvandı. Tek bir hamle ile bunu başarmayı ummuyordum. Amacım sahip olduğumuz tek avantajı, sayıca üstün oluşumuzu daha etkili kılmaktı. İlk hamle Kazuya'dan gelmiş, yüksek risk alarak cesaretini kanıtlamıştı. Uyguladığı teknik onu Riaru'nun dibine fırlatmış kendine has kılıç hamlesiyle ilk darbeyi indirmek üzere hareketlenmişti. Riaru ise onun zihnine işlediğim zincirlerin kuvvetini bir savunma aracı olarak kullanarak zemine yaklaşmış ve bundan kurtulmuştu. Onun savaş tecrübesini zihnimin bir köşesinde tutmamın sebebi de buydu. Riaru yeri geldiğinde bize ait sayısal üstünlüğümüzü dahi bize karşı kullanabilecek formasyonları düşünüyor olmalıydı. Ancak her zehrin bir panzehiri vardı. Görüşüme anlık olarak giren içinde barındırdığı enerjiyi zikzaklar çizerek belli eden alevden ejder Riaru'nun üstüne hücum etmişti! İlk darbe.

Zincirler, ateşten ejder. Damlaların neler yapabileceği konusunda ikna edici bir girişti. Çaresiz kızıl şeytan diz çökerek tüm darbeyi karşılamış, tüm odağımız olan Haiki-sama'dan yeterince uzaklaşmıştı. Riaru'nun zihnindeki imgelerimin zayıfladığını hissedebiliyordum. Formsuz küreyi tekrardan üzerine hareketlendirsem de işin özünde misyonunu tamamlamıştı. Haiki-sama daha 'kurtarılabilir' bir pozisyondaydı. İlk darbeyi bizim vurmamız ise savaşın seyrini bizlerin eline bırakıyordu. Gözlerim tek tek herkesin son pozisyonlarında dolaştı. Akemi plana sadık kalarak Haiki-sama'ya doğru koşuyordu. Şimdilik tek umudum Haiki-sama'yı sarmalayan mühürlerin yine onun eseri olmasıydı. Onu uzaklaştıramıyorsak, bu düğümü çözemiyorsak mevcut durum ölüm kalım savaşından ibaret olacaktı.

Savaşın bir sonraki adımını, rakibin bir sonraki hamlesini hesaplamak hep en zoruydu. Shinobi dünyası en büyüğünü, en güçlüsünü dahi şaşırtacak olasılıkları, ihtimalleri barındırıyordu. Büyük veya karmaşık olmasına gerek yoktu. Beklenmedik olan her zaman seyri değiştirmek için yeterliydi. Riaru'nun tek mührü, gözlerimin hemen önünde belirmesi. Kendi yetenek setimde bulunduğu için shunshin olduğunu kavrayabiliyordum. Riaru'nun teknik sonrası anlık duraksamasını fırsat bilerek kol yenimdeki kunaiye uzandım. Seri yumruk hamlelerine karşılık aynı akıcılıkta savunma hamlelerimi yaparken gözlerim takım arkadaşlarımdan çoktan kopmuştu. Riaru'nun birebir hedefi olmak korkutucuydu. Diğer yandan mevcut durumumuz için fazlasıyla elverişliydi. Akemi tehditten uzak şekilde Haiki-sama'ya ulaşabilecek, Kazuya güvende olacaktı. Riaru'nun tercihleri ise hesaplayamadığım noktaydı. Kendisine daha yakın olan Kazuya veya Haiki-sama'ya odaklanan Akemi yerine ilk odağını benim üzerime kurmuştu. Belki kızıl orospu çocuğu söylemi, belki de tekrar zincirlenme ihtimalini ortadan kaldırma isteği. Bir avcı olarak en büyük tehdide veya en zayıf rakibe odaklanmıştı.

Riaru'nun hamlelerinden ziyade sebeplerine odaklıydım. Aldığım eğitim Riaru'nun beni denemek için yaptığı basit taijutsu hamlelerinden kaçınmamı sağlıyordu. Savuşturabildiğim her hamle beni bir nevi uyutmuştu. Zira sol taraftan gelen kroşenin varlığını burnumdan çıkan çatırtıları duyarken farkedebilmiştim. Akemi'nin ağır darbesi imgemin etkisini azaltmış, yediğim bu darbe ise Riaru ve beni ikimize özel o arenadan çekip almıştı. Birbirine yapışan dişlerim burnumdan zerk eden acının zihnime ulaşması için elimdeki tek silahtı. Acı duymak için fırsat yoktu. Riaru ölümcül bir yakınlıktaydı.

Riaru onu pasifize edebilecek hedefe odaklandıysa bu konuda fazlasıyla haklıydı. Yetenek setim fiziksel hasarlardan ziyade rakibimin zihnine odaklanan hatta özellikle onları savunmasız bırakacak şeyler üzerine kuruluydu. Riaru bunlardan bir diğeri ile yüzleşecekti. Vücudum yediği darbenin etkisinden kurtulurken chakramı tekrar hareketlendirdim ve Riaru'nun gözlerinin içine bakarak Kanashibari no Jutsu'yu hayata geçirmek için yoğurdum. Tekniği hayata geçirmemle birlikte elimdeki kunaiyi, Riaru'nun Haiki-sama'ya yaptığı gibi, sıfır mesafeden kafasına doğru fırlatacaktım. Hemen ardından ekipman çantama uzanarak yeni bir kunaiyi parmaklarımın arasına geçirecektim. Kendi çevremde saat yönünde tam bir tur atarak Riaru'nun sol yanına doğru yarım adım hamlesi yapacak, dönmemin etkisiyle kazandığım kuvveti ise elime aldığım kunaiyi Riaru'nun koltuk altı bölgesine saplamak için kullanacaktım.

Bu hamlenin başarı durumu beni ilgilendirmiyordu. Amacım Riaru'yu defansif postüre zorlarken onun bakışlarını atacağım yarım adımla sol tarafına çekmek, böylece Akemi veya Kazuya'ya ek bir saldırı şansı sunmaktı. Saplama hamlem başarılı olsun veya olmasın, hemen sonrasında geriye doğru sıçrayarak Riaru ile aramdaki mesafeyi hayatta kalmama yetecek bir mesafeye çekmeye çalışacaktım.

Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 16
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by Kuroya Akemi » April 19th, 2025, 11:29 am

Rakibimiz, hain Riaru, sanki aldığı her nefeste sıradan bir adam olmadığını ve bulunduğu konumun da bir tesadüften ibaret olmadığını gösteriyordu. Bir şekilde, muhtemelen Shinji'nin uyguladığı genjtusu sayesinde, Riaru olduğu yerde kendi kendine debelenip direnç gösteriyordu. Bu durum ise Kazuya ve bana paha biçilmez anlar yaratmaya yetiyordu. Shinji'nin daha ilk andan itibaren Riaru'yu sabitleme yönündeki, mevcut durumumuza göre en akılcı planı işlemeye başlıyordu. Kazuya'nın hamlesiyle birlikte çakram çoktan Çin Ejderini var etmişti. Fakat Riaru, Shinji'nin genjutsusuna karşı pek de yeterli bir kurtuluş bulamamışken bile, Kazuya'nın katanasından kurtulmayı başarabiliyordu. Seviyelerimiz arasındaki fark bu denlı açık görünse bile, Haiki'nin öylece yerde yatmasına ve bir hayalin şimdiden sonlanmasına izin verecek değildim. İşte bu yüzden, sahip olduğum en büyük kudretle Riaru'yu kavurmaya başladığım anda, yüzümde beliren çarpık gülümseme geleceğime gönderdiğim bir selamdı.

Yüzüme yakıştırdığım bu gülümsemeyle birlikte, odağım Haiki'ye dönmüş olsa bile, Riaru'nun geriye fırlayıp ardından hiç vakit kaybetmeden ayağa kalkması, gülümsememin silinmesine ve dişlerimi sıkmama neden oluyordu. Riaru'ya en güçlü tekniğimle vurmuş olsam bile, tek yapabildiğim onu biraz tütsülemekten mi ibaretti? Hiçbir şey olmamışçasına ayağa kalkması gerçek olabilir miydi? Bu tekniğin etkilerini birçok kez test etmiştim ve yıkıcılığını biliyordum... Ancak Riaru'nun sadece geriye fırlayıp kendisine çakmak alevi değmiş muamelesi yapması sinirlerimi alt üst etmişti bile... Bu konuda üzerindeki zırhın da tekniğin etkisini azaltabileceği ihtimali olsa bile, kesinlikle beklediğim sonuç bu değildi.

Adımların halen devam ediyorken, bir anda kafamda çakan şimşeklerle büyüyen gözlerime engel olamıyordum. Sadece birkaç saniye önce, Riaru'yu yenip yenemeyeceğimiz düşünüp kahırlanırken, şimdi ona isabet eden tekniğimin etkisi nedeniyle mızmızlanıyordum! Shinji onu durdurabilmiş, Kazuya dikkatini dağıtabilmiş ve ben de ona darbe indirmiştim! Bu, göründüğü kadar basit olmayan bir durumdu ve artık tek yapmamız gerekenin limitlerimizi aşmak olduğu aşikardı. Bu yüzden içime dolan buhranı dağıtıp kendimi olaya adamaya devam ederken, Riaru bir anda Shunshin ile yönünü Shinji'ye çeviriyordu. Puşt herif oldukça akıllıca bir seçim yapmıştı! Shinji olmasa, şu an tütmüyor olurdu, olay bu kadar basitti!

Her ne kadar Riaru Shinji'ye yönelmiş olsa bile, hedefimi bu noktada değiştiremezdim. Shinji'nin bir süre Riaru'yu oyalayabileceğini biliyordum. Bu yüzden herhangi bir endişe duymadan Haiki'nin yanına kadar varıyordum. Gördüğüm manzara ise, pek de beklediğim türden değildi... Haiki'nin vücudundaki mühür sembolleri zemine kadar işlemiş görünüyordu. Bir anda Haiki'yi kaldırmaya yeltensem bile, olağanüstü bir güç Haiki'yi yere mıhlanmış gibi sabit tutuyordu. Tüm gücümü toplasam bile Haiki'yi birkaç santim kıpırdatmaktan başka bir şey yapmamıştım. Bu durum oldukça tuhaf kaçıyordu. Zaten mühürleri gördüğüm anda olayın saçmalık boyutlarını da zihnimden geçirmiştim. Fuuinjutsu pek de aşina olmadığım, hatta işimin bile olmadığı, normal bir zamanda hakkındaki fikirlerimi sorsalar kafa açan ve saçma sapan sonuçlar yaratan abuk subuk bir şey olacak değerlendirebileceğim bir daldı. Bu nedenle, Haiki ve üzerindeki mühürler konusunda ne yapabileceğimi hızlıca düşünmem gerekiyordu. Bu konuda çok umudum olmasa bile, ninshuu konusundaki yetilerimin beni yönlendirmesini umuyordum. Eğer mühürle ilgili bir şeyi çözebilirsem, buna odaklanabilirdim.

Diğer taraftan ise, Shinji ile Riaru arasındaki mücadalenin bir taijutsu savaşına döndüğünü ve Kazuya'nın da buna müdahil olmak için hareketlendiğini görebiliyordum. Durumumuzu şöyle bir kontrol ettiğimde, Shinji haraket kabiliyeti kısıtlama konusunda kendine güveniyor olmalıydı. Kazuya ise katanasıyla yakın dövüşe aşina olduğunu belli ediyordu. Kendi cephanem ise, tamamen aldatma ve uzaktan saldırı üzerine kuruluydu... Bu durumda seçeneklerimiz oldukça sınırlı, ancak bir o kadar efektif olabilirdi. Bu yüzden, Riaru'nun da arkasında olmanın verdiği avantajdan yararlanmayı deneyecektim. Haiki'nin üzerindeki mühürle ilgili bir şeyler çözebilirsem, buna odaklanabilirdim. Fakat bu düşük ihtimalin gerçekleşmemesi durumunda ise, bu kez Endan için çakramı yoğurmaya başlarken "Kasırga!" diye bağıracaktım. Bu komut, Shinji ve Kazuya için yeterli anlatımı içeriyor olacaktı. Aynı zamanda, Riaru'nun arkasına bana dönük kaldığından, onu bir kez daha gafil avlayabilirdim. Bu yüzden Shinji ve Kazuya'nın aksiyonlarının sonucunu gözlemleyip, en uygun anın gelmesini bekleyecektim.
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2786
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by GM - Naruto » April 21st, 2025, 11:21 pm

Shinji: Riaru ile yakın dövüşe giriyorsun bir kaç saniyeliğine. Sağlı sollu gelen yumruklar birbirlerini tamamlıyor. Her birinden savunurken bir yandan da akabinde gelecek olan yumrukları yakalamaya çalışıyorsun. Bir yandan ise tekme veya çelme hamlelerine karşı da kendini savunmak zorunda kalıyorsun. Fakat çevikliğin ve gücün seni yarı yolda bırakıyor. Kanashibari için anlık odaklandığında, Riaru üstün ve yıldırım hızında refleksleri ile bir elini boğazına atıyor, diğer eliyle ise seni böğründen kavrıyor. Bunu yaparken ise kendi etrafında 180 derece seni döndürüyor ve göz ucuyla gördüğün ve Riaru'nun arkasına geçmeye çalışan Kazuya'ya karşı seni bir etten kalkan olarak kullanıyor. O noktada, Riaru'nun direkt olarak seni nakavt etmek yerine onu odaklanma hızın ile geçebileceğine inandırdığını anlıyorsun. Bir sonraki an ise bütün bu düşünceler sırtındaki yüksek acı ile yok oluyor.

Kazuya: Iaigiri için hiç beklemeden konum alıyorsun. Bir kaç adımda istediğin pozisyona geliyorsun. Riaru'nun seni boşta bırakması sana inanılmaz bir avantaj sağlamış durumda. Fakat sen Iaigiri'yi ateşlediğin anda, Riaru birden kendi etrafında dönüyor ve Shinji'yi kaptığı gibi senin saldırına karşı bir kalkan olarak kullanıyor. O anda, bütün bunları planladığını ve seni bilerek avantajlı konuma düşürdüğünü algılıyorsun zira senin reaksiyon gösteremeyeceğin bir anda Shinji'yi kılıç ile arasına sokuyor. Çaresizce Iaigiri'nin Shinji'nin sırtını kesmesini izliyorsun.

Shinji derin bir çığlık atıyor ve akabinde, daha Kazuya kendine gelemeden Riaru Shinji'yi bırakıyor ve ona sert bir kapıcı tekmesi atıyor. Shinji inanılmaz bir hızla fırlıyor ve Kazuya'ya çarpıyor. Kazuya ile yerde bir kaç metre yuvarlanıyorlar. Kazuya'nın ciğerlerindeki nefes boşalıyor ve derin bir nefes alıyor yuvarlanırken istemsizce. Ciğerlerine dolan isli hava onu öksürtüyor.

Akemi: Haiki'nin üzerindeki mühürleri inceliyorsun. Bir kaç tane kilit ve odak nokta olan mühürler var. Bunlar asıl zaptı sağlıyor gibi görünüyorlar. Bunları teker teker kırmayı deneyebilirsin ancak vakit alacak gibi görünüyor. Kabaca üç dört tane var. Bunları saptadıktan sonra etrafına bakıp savaş alanını incelediğinde Riaru'nun eforsuz bir şekilde Shinji'yi Kazuya'ya kalkan olarak kullanışını izliyorsun. Shinji derin bir acı çığlığı atıyor ve ardından Riaru ona bir tekme atarak Kazuya'ya fırlatıyor. Kazuya ve Shinji yerde yuvarlanmaya başladığında sen Endan'ı çoktan Riaru'ya yollamış oluyorsun. Bağırmayı da ihmal etmiyorsun.

Endan ağzından çıkarken Riaru'nun gözleri senin üzerine dikilmiş oluyor. Zaman yavaşlıyor. Endan senden ayrılıp büyük bir hızda Riaru'ya ilerlerken Riaru bir elini göğe kaldırıyor. Anlık bir yıldırım iniyor Riaru'nun önüne, avcunun önünden geçerek. Riaru elini kapatıyor ve bu yıldırımı kavrıyor. Endan yolu yarıladığında gözünü kırpıyorsun ve Riaru'nun tuttuğu yıldırım bir naginataya dönüşüyor. Riaru hiç beklemeden keskin tarafı yukarı bakan Naginata'yı Endan'ı ortadan ikiye yarmak için yukarıdan aşağıya indiriyor.

Endan ikiye ayrılıp aksi yönlere gidip molozlara çarpıyorlar. Riaru ise histerik ve neredeyse bütün eklemlerini boşa çıkaracak bir hınçlıkla gülmeye başlıyor. "Endan mı?! ENDAN MI?!" Çılgın ve yırtıcı gözlerini üzerine dikiyor. Naginata'yı keskin tarafı yere bakacak ve sırt tarafında kalacak şekilde aşağı indiriyor, boştaki bir yana açıyor ve kendini açık hedef haline getiriyor. "O DİĞER EJDERLİ TEKNİĞİNİ KULLANSANA! EFSANEYDİ O! DAHA ÖNCE HİÇ BU KADAR CANIM YANMAMIŞTI! HADİ! HAHAHAHAHAHA!"

Riaru'nun naginatasından arada elektrik akımlarının geçtiğini görebiliyorsunuz. Naginatanın metal kısmı simsiyah. Akemi ninshuu becerisi sayesinde bunun bir tür chakra metali olduğunu algılayabiliyor.

Shinji acı ile yerde kıvranmakta ancak bir kaç saniye sonra kendine gelebilecek gibi görünüyor. Biraz nefeslenmesi lazım, fakat dövüşe devam edebilecek gibi görünüyor. Sırtında ciddi can yakan uzun bir kesik var, fakat ciddi bir kanaması yok.

Kazuya ise Shinji'nin yanında yerde yatmakta. O hemen ayağı kalkabilecek şekilde. Kılıcı elinde.

4-5 metre kadar önlerinde Riaru bulunuyor. Riaru'nun sağ omzuna doğru bakmaktalar. Riaru ve Akemi karşılıklı bakınıyorlar. Aralarında bir 7-8 metre mevcut.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 16
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım II

Post by Kuroya Akemi » April 22nd, 2025, 4:04 pm

Haiki’nin üzerindeki mühürlere bakmaya başladığımda, içimdeki “hay sikiyim fuinjutsunu da mührünü de” şeklindeki sözleri bastırmakta güçlük çekiyordum. Bunu kim bulmuştu, kim çıkarmıştı gerçekten? Olayın kesinlikle işi gücü olmayan birinin başlattığına emindim. Derdi olan, şu hayatta ufak da olsa bir iz bırakmaya çalışan herhangi bir insan evladının yapacağı iş değildi kesinlikle! Olay neydi gerçekten, çok merak ediyordum… Ağzımızdan ateş çıkarmak, yere vurup koca koca kayalar sırtlamak falan bence yeteri kadar inanılmaz bir durumdu. Olmayan şeyleri göstermekle ve hissettirmekle artıyordu bu inanılmazlık seviyesi… Sonra günün birinde, meczubun biri çıkıp “arkadaşlar bir şey buldum, bakın böyle hareketler yapıyoruz, çakramızı şöyle şekillendiriyoruz, sonra şaşırtıcı bir biçimde bir şeyleri mühürlüyoruz, bu sayede artık etlerimizi bozulmadan saklayabilir ve daha lezzetli yiyebiliriz” demiş ve bunu duyan masum halk da dilleri yere sarkana kadar şaşırmış mıydı? Gerçekten ne manası vardı? Bunun oturup kurallarını yazmak, yetmedi üstüne bir şeyler eklemeye çabalamak, hadi o da yetmiyor gibi “ulan götümü mühürleyip diz kapağımdan mı sıçsam” tadında efsanevi yaratımlar peşinde koşmak gerçekten ne amaç taşıyordu? Gıcırdattığım dişlerimin arasına sıkışan her bir küfrü, kendini fuuinjutsuya adamış her insan evladına hediye ediyordum!

Mühürlere karşı yapabileceklerim oldukça sınırlı ve zamansızlıkla olasılıksızlaşırken, tüm bunlar yetmiyor gibi “Kami’nin yeryüzündeki gölgesi” tadında hareketler sergileyen Riaru’nun dansına takılıyordu gözlerim. Kazuya’nın alevlerin arasında parlayan katanasıyla Shinji’nin sırtını kesişi, bizi birbirimize kırdırma modunu açmış olan Riaru karşısında diz çöküp tövbe istemem gerektiğini anlatıyordu. Birkaç saniye sonra, Shinji’nin jutsusuyla bana, benim jutsumla Kazuya’ya sonra kendi jutsusuyla üçümüze birden üçgen biçiminde geçirmeyi planlayan Riaru, Shinji’ye attığı tekmesiyle üstüne gelen saldırıları çok rahat, çok profesyonel bir şekilde bertaraf ediyordu. Ancak bunların hiçbiri, benim ağzımdan fışkıran Endan için engel değildi. Riaru’ya bir kez dokunmuştum jutsum ve bir kez daha neden olmasındı? Fakat Riaru’nun da durmaya niyeti yoktu! Belli ki tüm hünerlerini göstermek için bu anı bekliyordu, piç kurusu!

Endan’ın Riaru’ya vuracağı noktasındaki inancım, göz göze geldiğimiz anda yok olmuşsa bile, Riaru’nun tek elini göğe kaldırıp anlık bir yıldırım indirmesi, önüne düşen yıldırımı avuçlaması, yıldırımın naginataya dönüşmesi ve naginatayla yukarıdan aşağıya doğru attığı kesik hamlesiyle Endan’ın ikiye ayrılması… Daha ne olabilir derken, her seferinde daha fazlasının gerçekleşmesine şaşırmayı bile bırakabilirdim. Rakibimiz, gökten yıldırım indirip naginataya çevirerek onu kullanabiliyordu. Başka bir söze bence artık daha fazla gerek yoktu. Çakra metalinden yapılmış gibi görünse bile, gökten yıldırım indirip naginata yapmak hangi seviyeydi, hiçbir fikrim yoktu! Bu nedenle, Riaru’nun histerik ve hınçla dolu gülüşüne, tüm sinirlerimin boşalmasıyla asabım bozulmuş bir şekilde gülerek karşılık verebiliyordum sadece. Yıldırım indirip naginata yapmak nedir ya!?

Kendini kaybetmiş gibi attığı kahkahaları arasında, Riaru’nun bana söylediği sözlere, sadece gülerek karşılık verebiliyordum ilk anlarda. Aramızdaki 7-8 metrelik mesafenin Riaru için bir önem arz etmediği açıktı. Kami sıkılmıştı ve sadece oyun oynamak istiyordu… Dolayısıyla biz oyuncular için tek seçenek, Kami’yi biraz eğlendirmekti, hepsi bu! Gülüşümü saklamayacak şekilde Riaru’nun gözlerinin içine bakarken, göz ucumla Shinji ve Kazuya’yı süzmekle yetiniyordum. Bir şekilde başlarının çaresine bakmak durumundalardı… Birkaç saniye sonra, Riaru muhtemelen birkaç kemiğimi kıracak ve sonra içimizdeki en şanssız olanın üstün fırlatacaktı. Bu yüzden tek yapmam gereken biraz da olsa zaman kazanmaktı. Bu nedenle, Riaru’nun meydan okuması karşısında yüzüme yerleşen gülümsemeden taviz vermeden “Canın mı yandı? Hadi oradan, dalga geçmeyi kes Riaru~san!” diye ilk karşılığımı verecektim. Sesimin, bir düşmanın nefretinden çok bir dostun yakınması kıvamında olmasına özen gösterecektim. Birilerine kendimi inandırmaya zorlamak, ilk kez yaptığım bir şey değildi. Bu yüzden sesimin tonunu ayarlamada bir sorun yaşamayacağını düşünüyordum. Cümlelerim bittikten sonra ise, iki elimi Riaru’nun ilk gösterisine benzer şekilde iki yana açtıktan sonra “Maalesef bir canavar gibi doğuştan çakra basılmış biri değilim. Hatta inanır mısın, babam kim bilmiyorum ve annem de Toyone’nin bilindik hayat kadınlarından biri… Oradan yolun geçtiyse, muhtemelen annemin üstünden de geçmişsindir!” diyecektim. Sözlerim tamamen işi dalgaya vuran, ancak gerçekliği de kırıp bükmeyecek bir tonda savrulacaktı ateşlerin arasına… Sözlerime hızla devam etmek için nefesimi toplarken bir elimi ekipman çantama atıp iki shuriken çıkaracaktım. Fakat bu iki shurikeni kavrarken, önemli olan avucumun içine alarak gizli tutacağım bir sis bombası olacaktı. İki shurikenin deliğini bariz bir şekilde işaret ve orta parmağımın arasından geçirip, elimin tersi Riaru’ya dönük bir şekilde bakarken “O jutsuyu dinlenmeden sadece bir kez kullanabiliyorum. Hatta Endan’ı bile bölemedim! O yüzden geriye kalan sadece eski usuller… Ama o naginataya bakınca... Eh, çok da şansım yok gibi!” diyecektim. Bu sözlerimden sonra ise, artık konuşma aşaması sonlanacaktı… En azından Riaru’nun gardını biraz düşürmüş olmasını ve Kazuya ile Shinji için yeterli zamanı kazandırmış olmayı diliyordum. Zira onlara çoktan “kasırga” komutunu vermiştim bile!

Elimdeki iki shurikeni Riaru’nun vücuduna gelecek şekilde fırlatırken, elimi Shinji ve Kazuya’nın görebileceği bir açıdan çevirecektim. Zira tüm olay, sis bombasının anlık patlamasıyla başlayacaktı! İki shuriken havada fırlarken, onları takiben süzülen sis bombasının, Riaru’nun yakınlarına düşmesi bile yeterliydi… Hatta o anda, Riaru’nun shurikenleri ve sis bombasını naginatasıyla bile bertaraf etmesinde bir sorun yoktu. Shurikenler, sadece hedef bölgeye ilerleyen iki metal parçasından ibaretti. Shurikenlerden çok daha yavaş ilerleyen sis bombasının ise, Riaru’ya iki metre kala düşmesi yeterliydi. Tüm kuvvetimi buna göre uyguladıktan sonra ise, oluşan sis bulutunun Riaru’nun görüşünü azaltmasını umuyordum. Zira bu an, benim bir kez daha Kaen Senpuu’yle ejderime hayat vermemi ve ayrıca Kazuya ve Shinji için yeni bir sayfanın açılmasını sağlayabilirdi. Riaru’nun bir şekilde sisin içinde kalması durumunda, ejderimi doğrudan ona yöneltebilirdim. Ancak bu saldırıyı mümkün olduğunca sol yanından yaparak, olası bir doğrusal saldırıya alınabileceği önlemden sıyrılmayı amaçlıyordum. Aynı zamanda, naginatasını da savurma yönünde bir girişimi, ejderinin hızıyla kıyaslandığında yetersiz kalabilirdi. Riaru’nun kendisini sisten atması durumunda ise, ejderim mümkün olduğunca onun hamlelerine odaklı olarak zigzaglar çizecekti. Tüm bunlar, muhtemelen Riaru’yu alaşağı etmek için bir kez daha yeteriz kalacaktı… Fakat artık Damlaların kanı toprağa düşmüştü… Artık bu kanla, nehre, buluta ve Yağmur’a ilerleme zamanıydı… Bir kan yağmuruyla yaşama…
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Yağmur Ülkesi”