[Geçmiş] Çürümüş Bir Ruhun Tazelenişi
Posted: March 22nd, 2025, 8:20 pm
Off Topic
Bölüm 1: İlk Doğum Günü
Görevden döneli iki gün olmuştu ama yorgunluğunu henüz atamamıştım. Yine de yetimhanedeki yatağımda çürümektense boş bir alanda kılıcımı biraz sağa sola savurup antrenman yapmayı tercih etmiş, kendimi biraz olsun iyi hissetmek istemiştim. Kılıcımı çekip düşmana hamle yaparken aynı zamanda ayaklarımı koordine ederek tüm vücudumu aynı anda uyumlu, akış içerisinde hareket ettirmeye çalışıyordum. Bu stili çalışırken başka bir şey düşünmeye beyin hücrelerim yetmiyordu. Oldukça yüksek bir odaklanma gerekiyor, bu da çok fazla enerji yakmamı sağlıyordu. Belki de bu yüzden hoşuma gitmiş ve Iaido'yu kendime yakın görmüştüm. Olabildiğince az hedef, mutlak odak.
Hayatımın bana şimdiye kadar sunmuş olduğu pek seçenek bulunmuyordu. Uzun vadeli planlar veya hayaller hiçbir zaman inandırıcı gelmemişti. Yalnızca bir sonraki adımımı görmeye çalışıyor, o adımı olabildiğince sağlam ve isteklerim doğrultusunda atıyordum. Şimdiye kadar bu şekilde hayatta kalabilmiş, akademiye tek başıma girip birçok arkadaşımla birlikte mezun olabilmiştim. Başarısız olduğum konu da olmamıştı. İyi gidiyordum.
Kendi yaşadığım gidişatı başkalarının da yaşamamasını sağlayabilmek için bu cehennem çukurunu bereketli topraklara çevirmeliydim. Ancak bunun için çok güçlü olmalıydım. O kadar güçlü olmalıydım ki söylediğim söze karşılık vermeye kimsenin cesareti yetmesin. Tanrı gibi görülen efsanevi shinobiler vardı hani, işte onlar gibi olmalıydım. Bu yüzden çok çalışıyordum, gidebildiğim her göreve gidiyordum, arkadaşlarımdan ve öğretmenlerimden fikirler ediniyordum. Görevlerimden arda kalan her an antrenman, ona yetecek güç ve enerjiyi bulamıyorsam nasıl güçleneceğim üzerine düşüncelerle geçiyordu.
Kollarımda derman kalmamasına yalnızca birkaç savuruş kala omzumda hissettiğim el, kendimi ileriye atıp geri dönerek hızlıca yeniden gard pozisyonu almama sebep olmuştu. Derin bir nefes aldım. "Ka-zu-ya." Ses tanıdıktı, pozisyonumu bozmadan kafamı kaldırdım. Karşımda duran Hikari-sensei'ydi. Aldığım nefesi rahatlayarak geri verirken kasılmış olan vücudumu ellerimden başlayıp ayaklarıma kadar sırayla gevşettim. İstemeden gülümsedim. "Hikari-sensei, kusura bakmayın fazla odaklanmışım." O da gülümsedi. "Antrenmanının sonuna gelmiş gibisin." Yorgunluğum dışarıdan belli oluyorsa eğer sensei haklıydı. Duruşumu rahatlattım ve nefes alış verişimi yeniden regüle etmeye başladım. "Evet, bugünlük yeterli olmalı." Hikari-sensei birkaç adımla bana yaklaştıktan sonra elini yeniden omzuma koydu. Bu hareketi niye yapıyor anlamıyordum ama habersiz yapmadığı sürece rahatsız edici olmuyordu. Yine de birinin bana dokunmasına alışık değildim, garip geliyordu. Ben omzumdaki elini silkmekle silkmemek arasında düşünürken hocamın bana diğer eliyle bir şey gösterdiğini fark ettim. Kafamı omzumdaki elden çevirip baktığımda bunun küçük bir pasta olduğunu gördüm. Ne yapacaktık şimdi pastayı, benim için miydi bu?
Ben duruma anlam veremeyişimin içinde kaybolurken Hikari-sensei omzumdan elini çekip ceketinin cebinden bir tane mum çıkardı ve elindeki pastanın üzerine dikti. "Yetimhanede büyüyen çocukların çoğunun doğum günü belli değildir." Ardından mum pastaya diktiği eliyle küçük bir ninjutsu hareketi yaptı ve mumu yaktı."Seninkini de soruşturduk ama bulamadık." Ardından pastayı bana doğru uzattı. "En büyük isteğin neyse onu dile ve mumu üfle." Ne anlamı vardı bunun şimdi, saçmalık. Ancak senseinin nezaketini geri çevirmek istemiyordum. Aklım çok karışmıştı dilek ksımını unutup mumu hızlıca üfledim. İlk seferinde sönmedi, biraz daha kontrollü davranıp ikinci seferde söndürebildim. "Kusura bakma bütçem bu sene ufak bir pastaya yetti. Hepsini ye, seneye bütün takım kutlar pastanı da hep birlikte yeriz." Niye özür diliyordu ki bu kadın şimdi benden? Aklımdan hiçbir şey geçiremiyordum. Ne diyeceğimi de bilmiyordum. "Teşekkür ederim sensei." diyip küçük pastayı üç ısırıkta bitirdim. Son lokması ağzımdayken anlayamadığım bir şekilde içimi mutluluk kaplamıştı. Demek doğum günü böyle bir şeydi.
Hikari-sensei'nin garip sürprizinin ardından ağzımın etrafında pastanın artıkları ve içimde daha önce hissetmediğim bir mutluluk hissiyle yetimhaneye dönüyordum. İnsanlar onca gereksiz gördüğüm şeyi bu his için mi yapıyordu şimdi? Çok ilginç gelmişti. Başkasının beni düşünüp kendince böyle bir hareket yapması. Ne kadar mutlu olduğumu bile söyleyememiştim. Kendisini bir sonraki görüşümde hissettiklerimi anlatmalıydım. Gece yatağa girdiğimde gözlerimden akan yaşlar da dahil olacak şekilde...
Hayatımın bana şimdiye kadar sunmuş olduğu pek seçenek bulunmuyordu. Uzun vadeli planlar veya hayaller hiçbir zaman inandırıcı gelmemişti. Yalnızca bir sonraki adımımı görmeye çalışıyor, o adımı olabildiğince sağlam ve isteklerim doğrultusunda atıyordum. Şimdiye kadar bu şekilde hayatta kalabilmiş, akademiye tek başıma girip birçok arkadaşımla birlikte mezun olabilmiştim. Başarısız olduğum konu da olmamıştı. İyi gidiyordum.
Kendi yaşadığım gidişatı başkalarının da yaşamamasını sağlayabilmek için bu cehennem çukurunu bereketli topraklara çevirmeliydim. Ancak bunun için çok güçlü olmalıydım. O kadar güçlü olmalıydım ki söylediğim söze karşılık vermeye kimsenin cesareti yetmesin. Tanrı gibi görülen efsanevi shinobiler vardı hani, işte onlar gibi olmalıydım. Bu yüzden çok çalışıyordum, gidebildiğim her göreve gidiyordum, arkadaşlarımdan ve öğretmenlerimden fikirler ediniyordum. Görevlerimden arda kalan her an antrenman, ona yetecek güç ve enerjiyi bulamıyorsam nasıl güçleneceğim üzerine düşüncelerle geçiyordu.
Kollarımda derman kalmamasına yalnızca birkaç savuruş kala omzumda hissettiğim el, kendimi ileriye atıp geri dönerek hızlıca yeniden gard pozisyonu almama sebep olmuştu. Derin bir nefes aldım. "Ka-zu-ya." Ses tanıdıktı, pozisyonumu bozmadan kafamı kaldırdım. Karşımda duran Hikari-sensei'ydi. Aldığım nefesi rahatlayarak geri verirken kasılmış olan vücudumu ellerimden başlayıp ayaklarıma kadar sırayla gevşettim. İstemeden gülümsedim. "Hikari-sensei, kusura bakmayın fazla odaklanmışım." O da gülümsedi. "Antrenmanının sonuna gelmiş gibisin." Yorgunluğum dışarıdan belli oluyorsa eğer sensei haklıydı. Duruşumu rahatlattım ve nefes alış verişimi yeniden regüle etmeye başladım. "Evet, bugünlük yeterli olmalı." Hikari-sensei birkaç adımla bana yaklaştıktan sonra elini yeniden omzuma koydu. Bu hareketi niye yapıyor anlamıyordum ama habersiz yapmadığı sürece rahatsız edici olmuyordu. Yine de birinin bana dokunmasına alışık değildim, garip geliyordu. Ben omzumdaki elini silkmekle silkmemek arasında düşünürken hocamın bana diğer eliyle bir şey gösterdiğini fark ettim. Kafamı omzumdaki elden çevirip baktığımda bunun küçük bir pasta olduğunu gördüm. Ne yapacaktık şimdi pastayı, benim için miydi bu?
Ben duruma anlam veremeyişimin içinde kaybolurken Hikari-sensei omzumdan elini çekip ceketinin cebinden bir tane mum çıkardı ve elindeki pastanın üzerine dikti. "Yetimhanede büyüyen çocukların çoğunun doğum günü belli değildir." Ardından mum pastaya diktiği eliyle küçük bir ninjutsu hareketi yaptı ve mumu yaktı."Seninkini de soruşturduk ama bulamadık." Ardından pastayı bana doğru uzattı. "En büyük isteğin neyse onu dile ve mumu üfle." Ne anlamı vardı bunun şimdi, saçmalık. Ancak senseinin nezaketini geri çevirmek istemiyordum. Aklım çok karışmıştı dilek ksımını unutup mumu hızlıca üfledim. İlk seferinde sönmedi, biraz daha kontrollü davranıp ikinci seferde söndürebildim. "Kusura bakma bütçem bu sene ufak bir pastaya yetti. Hepsini ye, seneye bütün takım kutlar pastanı da hep birlikte yeriz." Niye özür diliyordu ki bu kadın şimdi benden? Aklımdan hiçbir şey geçiremiyordum. Ne diyeceğimi de bilmiyordum. "Teşekkür ederim sensei." diyip küçük pastayı üç ısırıkta bitirdim. Son lokması ağzımdayken anlayamadığım bir şekilde içimi mutluluk kaplamıştı. Demek doğum günü böyle bir şeydi.
Hikari-sensei'nin garip sürprizinin ardından ağzımın etrafında pastanın artıkları ve içimde daha önce hissetmediğim bir mutluluk hissiyle yetimhaneye dönüyordum. İnsanlar onca gereksiz gördüğüm şeyi bu his için mi yapıyordu şimdi? Çok ilginç gelmişti. Başkasının beni düşünüp kendince böyle bir hareket yapması. Ne kadar mutlu olduğumu bile söyleyememiştim. Kendisini bir sonraki görüşümde hissettiklerimi anlatmalıydım. Gece yatağa girdiğimde gözlerimden akan yaşlar da dahil olacak şekilde...