Page 1 of 1

[Kazuya & Shinji] Şifa

Posted: July 6th, 2025, 12:00 am
by GM - Naruto
Izena'dan döndüğünüzden beri size ne bir devriye, ne de başka bir görev veriliyor. Bu bir kaç günlük süre içerisinde evden dışarı çıktığınızda gölgelerde sizi takip eden birileri olduğuna yemin ettirecek bir his sizi kaplıyor, ancak kanıtlayamıyorsunuz. Ne zaman o gölgelere baksanız ya bir kedi, ya da rüzgârda sallanan bir çamaşır görüyorsunuz. Kazuya özellikle Hideki'ye esnaf ziyareti ederken bir kaç defa bu ters hisse kapılıyor.

Bu kısa süreli görevsizlik halinizin ardından sizi Ame-Chou binasına çağıran bir görevlendirme bilgisi alıyorsunuz. Bu bilgi size o esnada devriyedeki bir grup shinobinin size ev ziyareti yapması ile ulaşıyor (ki bu rutin bir uygulama, sizin de devriye gezerken başkalarına görevlendirme ilettiğiniz olmuştu).

Ardından öğle saatlerinde, sağanak Amegakure yağmurunun altında, Ame-Chou binasına yollanıyorsunuz.
Off Topic
Konudaki Oyuncular: Hagane Shinji, Yamato Kazuya
Pasiflik Süresi: -

Yolda veya binada karşılaşmış olabilirsiniz. Size kalmış.

Shinji'nin bekleyen geliştirmeleri mevcut, onun ilk sayfayı bitirene kadar yapacağı geliştirmeler konuda aktif sayılacak.

Re: [Kazuya & Shinji] Şifa

Posted: July 6th, 2025, 12:58 am
by Hagane Shinji
Hazırlıklarımdan eski hazzı almadığımı itiraf etmeliyim. Masanın üzerine defalarca kez dizilmiş, temizlenmiş, rutin bakımları yapılmış ekipmanlar; sırtımdaki sızının bana verdiği ders ile aldığım koruyucu zırh yeni darbelere ve savaşlara hazırdı. Vücudumda farklı sayılmazdı. Köye geri döndüğümüzde verilen medikal destek, kendi adıma konuşmam gerekirse neredeyse beni baştan yaratmıştı. Aldığım yaralar iyileşmiş, boşalttığım chakra rezervlerim tekrar gürlemişti. Düşünceler ise aynı birliği sağlayamıyordu. Riaru karşısında aldığımız yenilgi sağ kalmayı anlamsız kılıyordu zira. Her şeyin biteceği, yağmurun şevkle yağacağı yollar, Kanna ne kadar kibarca söylese de canlarımız karşılığında kapanmıştı. Memnun olduğum bir takas değildi bu. Bir çocuğun hayallerinde figürlerini dövüştürdüğü senaryolar vardı zihnimde. Haiki'nin, Kanna'nın, Yuji'nin ve yerimizde olması gereken Damla üyelerinin hainleri öldürdüğü senaryolar. Kendimi ve Riaru'yu tek çırpıda patlattığım, en azından buruk bir galibiyetin kutlandığı yağmur gökdelenlerin imgeleri. Arzuladığım görüntüler ise Akemi'nin duygudan uzak, sadece mantığa yönelik sözlerini hatırlamam ile kesiliyordu. Haklı olduğunu anlamam uzun sürmüştü. Benim haklı olduğumu anlamaları ise çok daha uzun sürecekti. Günün sonunda Riaru bazı konularda haklı çıkmıştı. Artık dökülecek her kan Haiki-sama'nın ellerinde, pişmanlığı ve acabası ise benim küfemde. Riaru ve Ieyasu'nun mevcut durumda herhangi bir 'acaba' kovalayacağını düşünmüyordum. Zaten iktidarlarını kanla kabul ettirmeye çalışıyor, barışın sızmaya çalıştığı her deliği hınçla kapatıyorlardı.

Chou binasına olan çağrıyı bir görevden ziyade, yüzleşme olarak kabul etmiştim. Haiki-sama'nın ne durumda olduğunu bilmiyordum. Vücuduna tamamen saplanan kunai sonrası anlam veremediğim mühürler ile devre dışı bırakılmıştı. Ame shinobilerinin şimdiye dek bunu çözmüş olacağını umuyordum. Eğer öyleyse Kanna çoktan o baygınken yaşananlar hakkında brief vermiş olmalıydı. Bu bilgilendirmeye yaptığı şeye karşı çıktığım kısımların eklenmiş olmasını da muhtemeldi. Zira Haiki-sama çok değer verdiği potansiyel damlalarının neler yaptığını, neler düşündüğünü öğrenmek isterdi. Anlatılmadıysa, canlı kanlı ayağına gidiyordum. Potansiyel bir damlanın, Yağmur insanlarının geleceğinden çok daha önemsiz olduğunu yine potansiyel damlasından duymalıydı.

Vücuduma geçirdiğim yeni flak setin alışık olmadığım ceplerine ekipmanlarımı yerleştirdim. Görece daha kolay ulaşabiliyordum ancak refleksif olarak ellerimin oraya gitmesi için ekipmanları birkaç kez çıkarıp tekrardan yerine koydum. Ailemin bunların yapımında bir noktada emeğinin geçmiş olması, onları oluşturan metale temas ettiğimde farklı hissettiriyordu. Ellerim yeni konumları artık garipsemediğinde üzerime siyah pançomu da geçirerek Chou binasına doğru yola çıktım.

Hala babamdan kalma evde yaşadığım için Chou binasına fazlasıyla yakındım. Köşesini döndüğüm ilk su kanalı beni geniş, Chou binasının kanallarıyla tamamen karanlığa bürünmüş meydana itmişti. Chou binası iç savaşın başlangıcından beri bizim gibi shinobilerin dahi varlığını unutacağı kadar uğrak olmayan bir yerdi. Olması gerektiği gibi herkesten korunan bir savaş karargahı denebilirdi. Yağmurun ritmiyle beraber attığım adımlar köşeden dönen bir ufaklığın belirmesiyle duraksadı. Kazuya. Hastaneden ayrıldığımızda o da benim ve Akemi gibi fazlasıyla dinçti. Bizim aksimize o, yaşadığımız savaşı her zaman hatırlatacak izlere sahipti. Ellerinden başlayıp vücuduna doğru ilerleyen zig zaglar Riaru'nun bir hediyesi olmuştu ona.

Kazuya'ya baktığımda hissettiğim şey gururdan başka bir şey değildi. Haiki-sama'nın 'potansiyel damlalar' derken hissettiği de buydu belki. Herkesin korktuğu, yağmuru darmadağın eden Riaru karşısında tek bir saniye dahi tereddüt etmemişti. Hayatta kalma dürtüsü veya Amegakure'ye hissettiği bağlılık. Neyse artık, ne rütbe dinlemişti ne de yaş. Kapüşonumun altından çok da iç açıcı olmayan suratımla gülümsedim hafifçe. Yeni katanasını tüm endamıyla taşıyordu. "Güzel duruyor." dedim sadece. Nasıl olduğunu, neler hissettiğini sormamın anlamı yoktu. "Diğeri kadar kolay parçalanmaz herhalde." Elimi Kazuya'nın omzuna koyarak Chou binasına doğru ilerlemeye devam ettim. Bizi her ne bekliyorsa, her zaman olduğu gibi, Kazuya'nın yanında olacaktım.


Re: [Kazuya & Shinji] Şifa

Posted: July 6th, 2025, 1:18 am
by Yamato Kazuya
Uyanalı bir saate yakın süre geçmişti. Evimin toplamının bir kenarı olan mutfağımda kendime kahvaltı hazırlıyordum. Mutfaktaki kiler dolabımdan bir kase pirinç çıkarıp minik tenceremin içine koydum. Üzerine pirinçle denk gelecek kadar içme suyu döktükten sonra tencereyi ocağa alıp altını orta ateşte yaktım. Mini buzdolabımdan çıkardığım iki yumurtayı lavaboda yıkadıktan sonra genişçe bir cezveye çatlamasınlar diye dikkat ederek yerleştirdim. Ardından üzerine musluktan su doldurdum, suyu yumurtaların üzerinde bir çizgiye getirdiğime emin oldum. Ardından cezveyi ocağa koyup altını orta ateşte yakarak yumurtaları haşlanmaya bıraktım. Bu sırada pirincimin suyu kaynamıştı, tenceresinin üstünü delikli kapağıyla kapadıktan sonra kısık ateşe aldım. Buzdolabını yeniden açtım, iki salatalık ve bir domates çıkarıp geri kapadım. Salatalıklarımı kesme tahtasının üzerine aldım. Önce iki başlarını koparıp şekillerini düzelttim. Ardından kabuklarını tamamen soyup küçük çemberler şeklinde doğradım. Yumurtalarımın suyunun fokurdadığını fark ettim, içimden saymaya başladım. Sıra domatese gelmişti, onu da kesmek tahtasının üzerinde biraz oynattıktan sonra önce dörde, ardından sekize böldüm. Sekize böldüğüm parçaların oluşturduğu sivri köşelerden bıçakla yatay olarak girerek kabuklarını ayırdım. Yumurtalar için saydığım sayı 255’e gelmişti, cezveyi musluğun altına koyup suyu en soğuk ayarında açtım. Pirincimi kontrol ettim, tam istediğim lapa kıvamındaydı, tencerenin altını kapatıp içindekileri tabağa aldım. Musluğu kapatıp yumurtalarımı mutfak havlumla kuruladım. Kabuklarını soymak için önce tezgaha vurup ardından yuvarlayarak tepe ve kıç kısımları haricinin tek seferde çıkmasını sağladım. Son kısımları da ayırdıktan sonra tüm çöplerimi tek bir torbada, tüm yiyeceklerimi tek bir tabakta topladım. Yumurtalarımı da dörder parçaya bölüp tuzladıktan sonra yemeye başladım.

Izena’dan döndüğüm birkaç gün öncesinden beri rutinim yemek, antrenman ve arada bir de Hideki’ye uğramaktan ibaret olmuştu. Riaru ile yaptığımız kapışma sonrası dinlenme hak görüldüğü gibi bir düşünce içerisindeydim. Ancak fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak yeterince dinlenmiştim. Antrenmanlarımda inanılmaz gelişmeler görüyordum. Bu kadar ileri gelişmeler yerine görevlerle kendimi köyüme ve insanlarıma da işlevli kılabilirdim. En azından bir devriye görevi verilmemesi bile garipti. Nöbet tutmaya bile çağrılmamıştım. Duygusal bütünlüğümü küçük küçük kaybediyor olabilirdim. Evden her çıktığımda paranoyaklaşmış gibi birilerinin beni izlediği hissiyle sağa sola dönmeye başlamıştım. Yanından geçtiğim her gölge ruhumda tedirginlik yaratıyordu. Bilemiyordum, belki de bu yüzden çok kısa bir süre daha dinlenmeye ihtiyacım vardı.

Yemeğim bittiği sırada bulaşıklarımı lavaboya yerleştirirken kapının çalınmasıyla irkilmiştim. Evimin yerini bilen çok az kişi vardı. Ellerimi az bir suyla ıslatıp kuruladıktan sonra kapıyı açtım. Karşımda daha önce tanışmadığım ama yüz aşinalığım olan biri vardı. Kendisini tam çıkartamadığım için rahatsızlık belli eden yüz ifadelerimle kendisiyle iletişim kurmaya çalışırken onun da bir shinobi olduğunu anladıktan sonra yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Devriye görevindeyken bana görev bildirinde bulunmaya gelmişti. İçimdeki huzursuzluğu dağıtan haberi aldıktan sonra görevliye teşekkür edip kapıyı yumuşakça kapattım. Nihayet yeni aldığım ekipmanlarımı kuşanma vakti gelmişti.

Kıyafetimin içine file içliğimi, üzerine rütbemi aldığımda hediye edilen flak setimi giydim. Belimin sol yanına bu sefer paraya kıyıp kalitelisini aldığım gerçek savaş gücüm olan katanamı astım. Chou binasında içeriği yenilenen ekipman çantamı belimin sağ kısmına yerleştirdim. İçine yeni aldığım telsiz ve shinobi haplarını da zarar görmeyecek şekilde uygun bölmelere yerleştirdim. Hemen bir arkasına yeni aldığım ilk yardım çantasını astım. Son olarak onun da eskisi Riaru tarafından parçalandığı için yenisini aldığım pançoyu üzerime geçirdikten sonra hazırdım. Evimin çöplerini toplayıp tek torbaya aktardıktan sonra anahtarımı da alıp dışarı çıktım. Birkaç dakika yürüdükten sonra eve geri döndüm çünkü kapıyı kilitlemeyi unutmuştum. Kapıyı açıp içeri bir kez daha bakıp bir şey unutmadığıma emin oldum. Kapıyı kapatıp bu sefer kilitledikten sonra köy meydanına doğru yola koyuldum.

Meydanın ortasına değil, ara sokaklarda Hideki’nin dükkanına uğrayıp evimin anahtarını emanet ettikten sonra Chou binasına doğru yürümeye başladım. Birkaç sokak döndükten sonra karşıdan gelen bir yabancının laf atmasıyla adımlarımı durdurdum. Kapüşonun altındaki gülümsemeye baktığımda bunun Shinji-san olduğunun farkına varmıştım. Katanama bakıyordu. Silah arkadaşlarını büyük bir savaşın ardından yeniden görmek henüz alışamadığım çok güzel bir duyguydu. Kendimi olduğumdan daha da güvende hissetmeye başlamıştım. Yeni aldığım katananın kaliteli bir şey olduğunu fark etmişti. “Teşekkür ederim, Shinji-san.” Ardından yaşadığımız o elim hadiseyi hatırlatmıştı bana. Dövüşün ortasında katanamın kırılması gerçekten yaşayabileceğim en kötü şeydi sanırım… ana stilimi icra etmem için gereken alet parçalara ayrılmıştı. O kötü anı zihnimde bir kez daha yaşadıktan sonra Shinji-san’a dönüp gülümseyerek: “Ben de öyle umuyorum, bu kez çok para verdim.” Sözlerimin arasında elini omzuma atan Shinji-san’ın yönlendirmesi ile Chou binasına doğru yürümeye başlamıştık. Birlikte attığımız birkaç adım boyunca sözlerimi tamamlarken yine birlikte görevlendirileceğimizi tahmin etmiştim. “Aldığım demirci dayanıklı yaptığını söyledi.” Bu kez nereye gidecektik acaba, Akemi-san da bizimle olacak mıydı?