[Geçmiş] Cerrah
Posted: March 22nd, 2025, 3:54 pm
Off Topic
Geçmişe yönelik, Shinji'nin chuunin döneminde suratının yüzülmesine neden olan olayları anlatan bir dizidir.
Kapıyı araladığımda karşımda duran karanlık, kapüşonlu silüeti bu güne dek hiç sorgulamamıştım. Ame alınbandına sahip herhangi birinin de bu görüntüyü artık garipsediğini düşünmüyorum. Chou Haiki fazlasıyla yoğun olduğu için mesajların bu şekilde iletilmesine alışmıştım. Başımla hafifçe selamlayarak uzattığı parşömeni aldım. Muhtemelen vakit kaybetmeden buraya getirilmişti. Zira soğuk yüzeyin üzerinde içindeki mürekkebin yarattığı ıslaklığı hala hissedebiliyordum. Parşömen chouya ait özel mühür ile mühürlenmişti. Bir görev emri. Muhtemelen sıkıcı olacağını düşündüğüm bugün için bir ödül gibiydi. Uzun zamandır aktif bir dinlenme durumundaydım. Küçük shinobi dünyamız bir çok farklı haberle çalkalanıyordu. Büyük shinobi savaşı kadar komplike durumlar yoktu elbette, ancak Yağmur ülkesi artık her gözün odağındaydı. Topraklarımızda yaşayan insanların diktatörler veya zalimler karşısında baş eğmemesi için savaşıyorduk. Bu aktif dinlenme döneminde boş durmaktan kaçınarak akademideki genç shinobilerle vakit geçirmeye çalışsam da bu resmi bir görevin yerini tutmuyordu haliyle. Daha doğrusu bu kadar çok şey yaşanırken ilerleme hissiyatı yaratmıyordu. Daichou Haiki'nin ardında dururken bu hissiyat ile ona ihanet etmiş gibiydim.
Gözümü kaçırmamla yok olan silüetin yerini yine, her zamanki gibi, siyah beyazlı kedi almıştı. Bir ismi yoktu, bu denli bağlanmanın gereği olmadığını düşünmüştüm. Onun ise tam tersi düşündüğünden eminim. Sabah akşam önüne koyduğum yemek-su, bazen kafasını okşamam dışında bir sevgi göstermememe rağmen her zaman kapımın yanında yatıyordu. Uzun kuleden kovulduğunda ise bu sefer kulenin giriş kapısında. Her zaman dönebileceği ve güvende olacağı bir yer olarak belirlemişti burayı. Ziyanı yoktu. Onu eve alma konusunda dürtülerimi bastırıyordum hep. Duyduğu karşılıksız güvene karşılık ona sıcak bir yatak vermek ikimizi de memnun ederdi muhtemelen. Fakat uzun görev süreçlerinde onunla ilgilenecek birini bulmak zordu. Babamın çalışma saatleri zaten düzensizdi. Kaito? Onun bir kedi ile geçinebileceğini düşünmek absürt bir düşünceydi. Zaten birkaç ay önce jounin olmuştu ve o zamandan beri yüzünü dahi görememiştim. Bir süre görmemek de iyi olurdu aslında. Benden önce terfii almış olmasına gönülden sevinsem de zihnimin bir köşesinde beni gıdıklayan burukluğu atamamıştım. Kaito, bu rütbeyi kesinlikle haketmişti. Benden daha aktifti, daha atılgandı. Yeteneklerimiz arasında bir uçurum olmadığından emindim, sadece fazla çekingendim. Belki Yuki. Onunla senelerdir konuşmamıştım ve birden evimin anahtarını vermek çıkarcı bir hareket olurdu. Kedi için en uygun yer, özgürlüğünü yaşayabileceği dışarısıydı. Belki emekli olunca.
Çıplak ayaklarımla soğuk zeminden kaçarcasına yemek masasının başına geçtim. Masanın üzeri henüz temizlemeyi tamamladığım ekipmanlarla doluydu. Bu, babamdan aldığım bir alışkanlıktı. Serbest zamanlarımı bir sonraki göreve hazır olmak için çabalamakla geçirmemi öğütlerdi. Masada duran hazır ekipmanlar ve yeni görev emri ile birlikte ne kadar haklı olduğunu tekrar anlamıştım. Boş birkaç bardağı tezgaha aldıktan sonra parşömenin üzerindeki mühürü kırdım ve açtım. Direk olarak adıma yazılmıştı. Standart taslak bir metin olduğunu biliyorum, yine de parşömenin en başında kendi ismimi görmek beni moda sokmaya yetmişti. Kısa ancak fazlasıyla açıklayıcı bir özet bulunuyordu. Birkaç ay önce terkedilmiş bölgeye düzenlenen bir görevden bahsediyordu. Bir jounin ve ona atanmış ufak bir birlik terkedilmiş bölgedeki Riaru mevzilenmesini araştırmak için görevlendirilmişti. Bu ekipten ise görev için köyden ayrılmalarından beri haber alınamıyordu.
Ekip mevzilenmeyi araştırmanın yanında medikal gereçlerin bulunduğu bir vagonu yine o civardaki kasabaya bırakmakla görevlendirilmişti. Parşömen bu vagonun bırakılma amacına dair bir bilgi barındırmasa da değerli ekipmanların varlığından ötürü görev ekibinin saldırıya uğramış olma ihtimalinden bahsediliyordu. Gaz lambasının ışığında yazılanları daha net görebilmek için parşömeni biraz kaldırdım. Standart el yazısı her bir harfi aynı ölçülerde yazmıştı. Sadece son cümle, biraz daha aceleyle yazılmış gibiydi. "Göreve önderlik eden jounin Shimizu Kaito olduğu için bu göreve uygun görüldünüz. Amacınız grubun akıbetine dair herhangi bir ipucu edinmek ve geri dönmek. Mevzilenmeye veya vagonun iletilmesine dair herhangi bir araştırma görev tanımınızda bulunmamakta."
Kaito. Onun zıpçıktı hareketlerini bildiğim için mevcut durumu hakkında en ufak bir endişem dahi yoktu. Küçüklüğünden beri kafası sadece saldırmaya, üstünlük kurmaya odaklıydı. Geçen seneler boyunca ona ne zaman saklanılması gerektiğini öğretebildiğimi düşünüyorum. Kaito yaşıyordu. Sadece bulunduğu delikten çıkarmam gerekiyordu. Aylardır onunla görüşmüyorduk. Zaten görüşmek için ek bir çaba da harcamazdık. Basit devriyelerde, yemek yerken, içerken elbet onunla buluşurduk. Bu artık zihinlerimize işlemiş bir refleksti. Aylardır onunla denkleşmiyor olmamı ise az önce okuduklarım açıklıyordu.
Ekipmanlarımı çantama özenle yerleştirdim. Acil durumlarda doğru zamanda doğru ekipmana ulaşabilmek için kendimce bir düzen kurmuştum. Bir kısmı çantamda, bir kısmı ise annemin ölmeden önce benim için hazırladığı üniformamda yerini aldı. Dikkatli baktığımda üniformanın ceket kısmında bir çok yama gözüküyordu. Fakat genel bakışta bu yamalar gerçekten büyük bir ustalıkla yapılmıştı. Annem ölmeden önce onun biriminde çalışan yaşlı bir kadının el emeğiydi bunlar. Yenisini almaktansa üzerine anıların dikilmiş olduğu bu ceketi giymek beni dünyanın her yerinde evimde hissettiriyordu.
Babamdan kalan bir alışkanlıkla parşömeni gaz lambasının içine tuttum ve yaktım. Babama nereye gittiğime dair haber vermeme gerek yoktu. Eminim ki bir istihbarat üyesi olarak zaten benim her adımımı biliyordur. Üzerime geçirdiğim üniforma, ekipman çantam. Çekmeceden son kalan, bayatlamış mamayı alarak evden çıktım. Kedi her zamanki yerindeydi. Onu uyandırabilecek tek ses ise mamanın kapta yarattığı tıkırtılardı. "Birkaç gün yokum." Kedi sanki dediğimi anlamış gibi sırtını kaldırarak sürtündü ve hayattaki en büyük amacı için kabın başına geçti.
İhtiyacım olan gerçekten de birkaç gündü. Kaito'yu ve ekibini bulacak, ardından kaybettiğimiz tüm aylar için onunla arayı kapatacaktım.
Gözümü kaçırmamla yok olan silüetin yerini yine, her zamanki gibi, siyah beyazlı kedi almıştı. Bir ismi yoktu, bu denli bağlanmanın gereği olmadığını düşünmüştüm. Onun ise tam tersi düşündüğünden eminim. Sabah akşam önüne koyduğum yemek-su, bazen kafasını okşamam dışında bir sevgi göstermememe rağmen her zaman kapımın yanında yatıyordu. Uzun kuleden kovulduğunda ise bu sefer kulenin giriş kapısında. Her zaman dönebileceği ve güvende olacağı bir yer olarak belirlemişti burayı. Ziyanı yoktu. Onu eve alma konusunda dürtülerimi bastırıyordum hep. Duyduğu karşılıksız güvene karşılık ona sıcak bir yatak vermek ikimizi de memnun ederdi muhtemelen. Fakat uzun görev süreçlerinde onunla ilgilenecek birini bulmak zordu. Babamın çalışma saatleri zaten düzensizdi. Kaito? Onun bir kedi ile geçinebileceğini düşünmek absürt bir düşünceydi. Zaten birkaç ay önce jounin olmuştu ve o zamandan beri yüzünü dahi görememiştim. Bir süre görmemek de iyi olurdu aslında. Benden önce terfii almış olmasına gönülden sevinsem de zihnimin bir köşesinde beni gıdıklayan burukluğu atamamıştım. Kaito, bu rütbeyi kesinlikle haketmişti. Benden daha aktifti, daha atılgandı. Yeteneklerimiz arasında bir uçurum olmadığından emindim, sadece fazla çekingendim. Belki Yuki. Onunla senelerdir konuşmamıştım ve birden evimin anahtarını vermek çıkarcı bir hareket olurdu. Kedi için en uygun yer, özgürlüğünü yaşayabileceği dışarısıydı. Belki emekli olunca.
Çıplak ayaklarımla soğuk zeminden kaçarcasına yemek masasının başına geçtim. Masanın üzeri henüz temizlemeyi tamamladığım ekipmanlarla doluydu. Bu, babamdan aldığım bir alışkanlıktı. Serbest zamanlarımı bir sonraki göreve hazır olmak için çabalamakla geçirmemi öğütlerdi. Masada duran hazır ekipmanlar ve yeni görev emri ile birlikte ne kadar haklı olduğunu tekrar anlamıştım. Boş birkaç bardağı tezgaha aldıktan sonra parşömenin üzerindeki mühürü kırdım ve açtım. Direk olarak adıma yazılmıştı. Standart taslak bir metin olduğunu biliyorum, yine de parşömenin en başında kendi ismimi görmek beni moda sokmaya yetmişti. Kısa ancak fazlasıyla açıklayıcı bir özet bulunuyordu. Birkaç ay önce terkedilmiş bölgeye düzenlenen bir görevden bahsediyordu. Bir jounin ve ona atanmış ufak bir birlik terkedilmiş bölgedeki Riaru mevzilenmesini araştırmak için görevlendirilmişti. Bu ekipten ise görev için köyden ayrılmalarından beri haber alınamıyordu.
Ekip mevzilenmeyi araştırmanın yanında medikal gereçlerin bulunduğu bir vagonu yine o civardaki kasabaya bırakmakla görevlendirilmişti. Parşömen bu vagonun bırakılma amacına dair bir bilgi barındırmasa da değerli ekipmanların varlığından ötürü görev ekibinin saldırıya uğramış olma ihtimalinden bahsediliyordu. Gaz lambasının ışığında yazılanları daha net görebilmek için parşömeni biraz kaldırdım. Standart el yazısı her bir harfi aynı ölçülerde yazmıştı. Sadece son cümle, biraz daha aceleyle yazılmış gibiydi. "Göreve önderlik eden jounin Shimizu Kaito olduğu için bu göreve uygun görüldünüz. Amacınız grubun akıbetine dair herhangi bir ipucu edinmek ve geri dönmek. Mevzilenmeye veya vagonun iletilmesine dair herhangi bir araştırma görev tanımınızda bulunmamakta."
Kaito. Onun zıpçıktı hareketlerini bildiğim için mevcut durumu hakkında en ufak bir endişem dahi yoktu. Küçüklüğünden beri kafası sadece saldırmaya, üstünlük kurmaya odaklıydı. Geçen seneler boyunca ona ne zaman saklanılması gerektiğini öğretebildiğimi düşünüyorum. Kaito yaşıyordu. Sadece bulunduğu delikten çıkarmam gerekiyordu. Aylardır onunla görüşmüyorduk. Zaten görüşmek için ek bir çaba da harcamazdık. Basit devriyelerde, yemek yerken, içerken elbet onunla buluşurduk. Bu artık zihinlerimize işlemiş bir refleksti. Aylardır onunla denkleşmiyor olmamı ise az önce okuduklarım açıklıyordu.
Ekipmanlarımı çantama özenle yerleştirdim. Acil durumlarda doğru zamanda doğru ekipmana ulaşabilmek için kendimce bir düzen kurmuştum. Bir kısmı çantamda, bir kısmı ise annemin ölmeden önce benim için hazırladığı üniformamda yerini aldı. Dikkatli baktığımda üniformanın ceket kısmında bir çok yama gözüküyordu. Fakat genel bakışta bu yamalar gerçekten büyük bir ustalıkla yapılmıştı. Annem ölmeden önce onun biriminde çalışan yaşlı bir kadının el emeğiydi bunlar. Yenisini almaktansa üzerine anıların dikilmiş olduğu bu ceketi giymek beni dünyanın her yerinde evimde hissettiriyordu.
Babamdan kalan bir alışkanlıkla parşömeni gaz lambasının içine tuttum ve yaktım. Babama nereye gittiğime dair haber vermeme gerek yoktu. Eminim ki bir istihbarat üyesi olarak zaten benim her adımımı biliyordur. Üzerime geçirdiğim üniforma, ekipman çantam. Çekmeceden son kalan, bayatlamış mamayı alarak evden çıktım. Kedi her zamanki yerindeydi. Onu uyandırabilecek tek ses ise mamanın kapta yarattığı tıkırtılardı. "Birkaç gün yokum." Kedi sanki dediğimi anlamış gibi sırtını kaldırarak sürtündü ve hayattaki en büyük amacı için kabın başına geçti.
İhtiyacım olan gerçekten de birkaç gündü. Kaito'yu ve ekibini bulacak, ardından kaybettiğimiz tüm aylar için onunla arayı kapatacaktım.