Page 1 of 2

[Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: March 24th, 2025, 11:43 am
by GM - Naruto
Gece yarısının karanlığında ilerliyorsun. Ağaç dallarının arasında zıplarken karanlığa alışan gözlerin sana bir sonraki hedefini gösteriyor. Her bir zıplayışında sadece yaprakların hafif hışırtısı duyuluyor ortamda. Eğitimsiz biri için bu güneyden esen narin bir rüzgârın etkisinden ibaret. Eğitimli birileri için ise ölümün ayak sesi.

Fakat bu gece can almak için değil, Kotsuki-Sho ve takipçilerine can suyu vermek için buradasın.

Koruluğun bittiği yerin sınırındaki bir ağaç dalına konduğunda, dolunay bulutlarından arasından sıyrılıyor ve önündeki terkedilmiş kasabayı aydınlatıyor. Bir tepenin etrafında kurulmuş olan bu kasabanın ana yolu tepenin üstüne çıkıyor ve oradaki eski bir malikanede son buluyor. Japon tipi çatıların yer yer çöktüğü, kimi ağaçların yandığı kasaba buradan çürüyen bir cesedi andırıyor. Kabaca 20, 30 hane sayıyorsun.

Ay tekrar bulutların ardında gizlenmeye başladığı esnada cebinden yırtık ve küçük bir parşömen çıkarıyorsun. Üzerindeki yazıya tekrar göz atıyorsun.
"Kuzuryu-Gawa'nın güneyinde, Kusagakure Güvenlik Hattı'nın bir kaç kilometre uzağında. Ana yolun ilerisinde. Kawaji kasabası kalıntıları. Tepedeki malikane. İlk Dolunay, gece yarısı.

- Sagi Riaru"
Parşömeni cebine geri kaldırıyorsun. Hedefin belli. Derin bir nefes alıyorsun.

Off Topic
Konudaki Oyuncular: Komaeda Togami
Pasiflik Süresi: -

Tek başına gelmiş veya yanında örgüt üyesi birilerini getirmiş olabilirsin. İlk RP buna açıklık getirecek şekilde yazılmalı. Ayrıca konu süresince karakter gelişimi & satınalmalar gerçekleştirilebilir. Bu hususun önem arz edeceği bir durum olursa konuya geliştirmeler tamamlanana kadar ara verilecektir.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: March 26th, 2025, 2:29 am
by Komaeda Togami
Küçük, bir ucundan orta noktalarına doğru yırtılmış olan parşömene daha önce pek çok kez yaptığım gibi hızlıca göz gezdirerek gözümden kaçan bir şey olup olmadığını kontrol ettim. Olmadığına oldukça emindim; parşömen elime geçtiği günden beri tekrar tekrar okumuş, bariz olan mesajın içerisine gizli bir mesaj veya kod yerleştirilip yerleştirilmediğini teyit etmek için mesai harcamıştım. İçinde bir gizli mesaj bulunduruyorsa da, bu gizemi çözmenin benim kapasitemin üzerinde olduğuna çoktan kanaat getirmiştim. Bu eski parşömen kağıdı üzerindeki mesaj benim için yazılan kelimeler haricinde bir anlam ifade etmiyordu.

Parşömenin elime geçme hikayesi de tuhaftı aslında. Örgütün kuruluş günlerinden beri yanımda olan ve benim için birden fazla kez ellerini kirletmiş olan yardakçım Taro tarafından ulaştırılmıştı bu parşömen parçası bana. Nüfuzumuzun güçlü olduğu nispeten büyük kasabalardan birinde bir tahsilat meselesiyle uğraşırken gölgelerden beliren biri bu parşömen parçasını Taro’ya sunmuş, Taro’nun alıntıladığı şekilde: “Liderin için.” dedikten sonra onun takip edemediği bir hızla gözden kaybolmuştu. Kendisinin farkedemediği şekilde yanına yaklaşabilen ve gözüyle bile takip edemeyeceği kadar hızlı uzaklaşabilen birinin bir shinobi olduğuna aşağı yukarı emin olan Taro: “Biliyorsun patron, chakra işlerine pek kafam basmaz benim.” diyerek cebine attığı parşömeni açmaya yeltenmeden direkt olarak bana gelmişti: “Tabii tuzak olma ihtimalini de düşündüm.” demişti övgü beklercesine: “O yüzden parşömeni direkt sana getirmek yerine sığınağın birkaç yüz metre ötesinde bir taşın altına sakladım. Bir sıkıntısı varsa sen hissedersin herhalde.” Birkaç yıl önce, karnını doyurmak için iş kovalamak niyetiyle benim adıma ilk çalışmaya başladığında kafasının bu tarz komplike işlere pek çalışmadığını biliyordum. Ancak benimle beraber geçirdiği yıllar onu shinobi dünyasının incelikleriyle uzaktan da olsa tanıştırmış, bazı şeyleri daha kapsamlı düşünmeye başlamasına olanak sağlamıştı. Geçmişteki Taro muhtemelen her şeyden önce parşömeni kendisine veren adamı kovalamaya çalışır, yakalayamayacağını farkettiğinde bir güzel sövüp parşömeni kendi okur, en sonunda direkt olarak getirip önüme koyarak parşömeni hiç açmadığıyla alakalı inanması güç birkaç yalan sıralardı. Basit bir haydutun düşünce tarzı. Taro, artık basit bir haydut değildi. Shinobi dünyasında işlerin daha kompleks olduğuna birden çok kez şahit olmuştu ve yıllar içinde lideri olarak bana duyduğu güven ve saygının katbekat arttığını gözlerinde görebiliyordum. Tam olarak bu sebepten, Kotsuki-Sho yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştı.

“İyi iş.” dedikten sonra operasyon odasındaki geniş masanın baş köşesine yerleştirilmiş sandalyemden sakince kalktım ve yolu göstermesi için elimi ‘önden buyur’ dercesine yavaşça kaldırdım. Komutumu anlayan Taro, oldukça yeni taşındığımız yeni karargahın koridorlarını arşınlamaya başladı. Hemen arkasında bir gölge misali onu takip ediyordum. Koridorda devriye gezmekte olan yardakçı olduğu yöne doğru ilerlediğimizi farkettiğinde olduğu yerde durarak tek bir adımla kenara çekildi. Nispeten genç bir çocuktu, örgütün çaylaklarından biriydi. Ona hafif bir baş selamı vererek yoluma devam ettim. Kotsuki-Sho’nun ilk günlerinden beri sürdürdüğüm bir alışkanlıktı bu. Bir avuç insandan fazlasının yaşamasına fiziksel olarak uygun olmayan eski bir mağara olan ilk sığınağımızda Shima, Matsu, Nanji, Tekka ve Taro’yla beraber yaşadığımız günlerden. Onlara o mağaranın kimsenin dikkatini çekmeyeceğine emin olduğumu, nöbet tutmalarına gerek olmadığını söylememe rağmen bir gece bile kendi aralarında belirlemiş oldukları nöbet çizelgesini terketmemişlerdi. Bana karşı argüman olarak kurdukları cümleler ise aşağı yukarı hep aynı temeldeydi: “Sen rahatça dinlen patron, bir şey olursa biz sana haber veririz.” Geceleri uyku tutmadığında, ya da mağaranın boğuk rutubetli havası beni rahatsız ettiğinde temiz hava almaya dışarı çıkar, mağaranın girişinde daima nöbet tutar halde bulduğum üyeyle temiz havada biraz laflardım. Dünyanın geri kalanı tarafından kendilerine hırsız, katil, beş para etmez gibi sıfatlar takılmasına alışık olan bu insanlar bir shinobi olmam vesilesiyle kendilerine göre oldukça yüksek seviyede gördükleri liderlerinden ‘insani’ muameleyle karşılaştıkları için uzun bir süre şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. ‘Yöneticilik’ ve ‘liderlik’ arasındaki farkı bu süreçte öğrenmiştim. Şimdi o beşliden yalnızca Taro ve Tekka hayattaydı.

Düşüncelerim arasında çoktan karargahı terketmiş, Taro’nun bahsettiği koruluk alandaki taşın yanına ulaşmıştık. Hedefe 5-6 metre kala Taro elini ileri doğru uzatarak “İşte orada patron, ben taşı kaldırayım sen de bir bak istersen.” Cevabımı beklemeden hızla ileri atılmış ve kendi koyduğu taşı kaldırarak ezilmiş parşömen rulosunu ortaya çıkarmıştı. Sezilerim bana bunun yalnızca sıradan bir kağıt olduğunu söylüyordu. Sakin adımlarla yaklaşarak parşömeni elime aldım ve ruloyu açarak hızlıca okudum. Bir anlık bir sessizliğin ardından ise gözlerimi parşömenden kaldırıp merak dolu gözlerle bana bakan yardakçıma çevirdim: “İlginç bir şey getirmişsin Taro.”

Bir süredir ilerlediğim ağaç koruluğunun sınırındaki bir ağacın üzerinde ayakta duruyordum. Karşımdaki manzarayı dikkatlice incelemeye başladım. Nadir yağmursuz gecelerden biriydi, dolunayın ışığında önümdeki tepenin çevresinde kurulmuş kasaba tüm açıklığıyla gözlerimin önüne serilmişti. Yağmur Ülkesi’ndeki pek çok diğer kasabanın kaderini paylaşmış virane oldukça sakin görünüyordu. Pektabii, sayabildiğim kadarıyla 20-30 tane olan konutların herhangi birinde -ya da belki de hepsinde- beni gafil avlamak için bekleyen birileri olabilirdi. Saat gece yarısı civarları olmalıydı, ayın pozisyonundan bunu az çok tahmin edebiliyordum. Buluşma saati çoktan gelmişti. Beni buraya çağıran kişi, artık her kimse, çoktan tepenin başındaki malikanede bekliyor olmalıydı. Ancak birkaç dakika daha beklemesinin ikimize de bir zararı olmayacağı barizdi. Çok sabırsız biriyse, zaten gelecekte beraber çalışabilmemizin pek mümkün olacağını düşünmüyordum. Bu birkaç dakikayı kasabayı iyice incelemek için kullanmak niyetindeydim. Ay bulutların arkasına geri çekilmişti; ancak görebildiğim kadarıyla kasabanın giriş ve çıkışlarını, olası pusu noktalarını, hedefimdeki malikaneye giden ana yolun çevresindeki tehlike potansiyeli taşıyan binaları, malikanenin çevresini ve girişlerini iyice incelemek istiyordum: “Sonradan üzüleceğine, önceden tedbirli ol.” diye mırıldandım kendi kendime.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: March 26th, 2025, 7:47 pm
by GM - Naruto
Etrafı iyice süzmeye başlıyorsun. Ayın önünden parça parça geçen bulutlar geniş yörede ve kasabanın üzerinde çeşitli gölge oyunları oluşturuyor. Neredeyse masmavi renk tonları ile kaplı görüşünde hiç bir turuncu veya beyaz bir nokta yok. Gölgelere ve karanlığa odaklanıyorsun. Gözün çoktan bu düşük ışık seviyesine alıştığı için çok da zorlanmadan süzmeye başlıyorsun etrafı.

Herhangi bir kıpırtı veya hareketlilik sezmiyorsun. Arada sırada esen bir yel ile etraftaki ağaçlar titriyor, bu rüzgâr kasabaya ulaşınca ağaçlarında sanki birbirleriyle anlaşmışçasına salındığını izliyorsun.

Kasabanın tek bir girişi var. Ana yoldan ayrılan başka bir yol kasabaya doğru ilerliyor. Bu yol kasabanın içerisinde ilerledikten sonra hafif sağa doğru kıvrılarak bir tepeyi arşınlıyor. Tepeye çıkan bu yolun etrafında da evlerin olduğunu görüyorsun. Sonradan düzleştirildiği belli olan tepe noktasında ise bahçesinde bir kaç binanın olduğu malikaneye gözün tekrar kayıyor.

Analitik zihnin çalışmaya başlıyor ve bir kaç saniye içerisinde çevredeki tehlikeli bölgeleri irdelemiş oluyorsun.

Malikanenin 2 ya da 3 katlı olduğunu tahmin ediyorsun. Sınırını bir duvar belli ediyor. Bu duvarlarında içine kalan ve tahminen tek katlı olan binalar muhtemel pusu noktaları. Kasabanın ortasından tepeye çıkan yol çok açıklıkta kalıyor, bir çok bina da bu yola baktığı için içerisinde gizlenenlerin bu gece karanlığında bile orada yürüyen birini görmeleri çok kolay. Ara sokakları düşünüyorsun. Normal bir insanın saklanması için ideal ancak sen bir shinobisin ve olası hasımlarının da shinobi olacağını biliyorsun. Mantıken, senin orayı tercih ediyor oluşunu da tahmin edebilirler.

Çatılara bakışını çeviriyorsun. Yer yer parçalanmış olmasalar oradan ilerlemek çok makul olabilirdi, ancak yıkık bir çatının altında nöbet tutan birisini önce görmen onun seni görmesinden daha düşük bir ihtimal. Bunun farkındasın.

Yine dönüp dolaşıp ara sokakları düşünmeye başlıyorsun. Pusu ihtimali en düşük nokta orası olmalı. Hem karışık, hem dar, hem de karanlık. Birisiyle karşılaşırsan bu seni bekledikleri için değil, şans eseri olacak. Tek problem malikaneye vardığında bu avantaj yok olacak.

Zaten hangi yolu seçersen seç malikaneye varınca başka bir planla devam etmen gerekecek, eğer pusu ihtimalini o vakit hâlâ düşünüyor olursan.

Derin bir nefes veriyorsun ve gözlerini ovuşturuyorsun. Sana 5 dakika gibi gelip geçen bu bir kaç saniyenin ardından tekrar kasabaya bakıyorsun. Cansız bir beden gibi sereserpe yatan ölü binalar gecenin karanlığında istirahatlerine devam ediyor.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: March 30th, 2025, 10:52 pm
by Komaeda Togami
Önüme serilmiş manzarayı detaylı şekilde incelemiş, kendimce gerekli çıkarımları yaptıktan sonra planımı genel hatlarıyla oluşturmuştum. Tabii, şu anda öngöremediğim bir şeylerin gerçekleşmesi halinde doğaçlama yapmam gerekebilirdi ancak bu yaşadığım hayatın olası risklerinden biriydi ve bunu bilmemezlikten gelmek enayilikten başka bir şey olmazdı. Koruluğun sınırını oluşturan ağaçtan arkaya doğru sıçradım ve birkaç ağaç geriye, dış gözlere karşı daha korunaklı bir noktaya kondum. Görüşüm bir nebze de olsa kısıtlanmıştı ancak bunun önüne geçebilecek avantaja pekala sahiptim. İlk iş olarak chakrama odaklandım ve el mührü dizisini tamamlayarak vücudumdan çıkan kargalarla klonumu oluşturdum: “Kuroshisha.” Klonum yaratılırken, birkaç teknik yapabilecek kapasitede bir chakra havuzu bahşettim kendisine. Yarım saniyelik bakışmamızın ardından başımızı onaylarcasına hafifçe salladık ve klonum hızlıca az önce durmakta olduğum ağacın dalına sıçradı. Takiben ağaçtan aşağı, zemine doğru nazikçe indi ve kasabaya doğru yürümeye başladı. Bu esnada ben de cübbemin iç ceplerinden birinde durmakta olan Kotome’ye uzandım ve cihazı sol gözümün üzerine yerleştirerek dürbün fonksiyonunu aktif hale getirdim. Gece görüşünü kullanmamın çok bir faydası olmayacağını biliyordum, kasaba bunun için fazla uzaktı. Ancak gözümü kasabadan ayırmadığım takdirde klon Togami’nin karşılaşabileceği riskleri önceden tespit edebileceğime -ve oraya kendim de gitmem gerekirse yakalanmamak için hazırlıklı olacağıma- emindim.

Klonuma herhangi bir emir vermemiştim, benimle aynı şekilde düşünüp davrandığını net bir şekilde biliyordum. Şu an Togami oydu. Ben ise dışarıdan bakan sıradan bir gözlemciydim. Klonumu oluşturmadan önce hareket planımı çoktan belirlemiştim, bu sebeple kendisinin de bu hareket planı doğrultusunda ilerleyeceğini biliyordum. Sakince ana yoldan ayrılarak kasabanın görünen tek girişine ilerleyen yola girecek ve bulabildiği ilk fırsatta ara sokaklarda karanlığa karışacaktı. Dışarıdaki ben, ana yolu rahatlıkla görebiliyordum. Bu sebeple oradaki herhangi bir hareketlilik bana içeride ne olup bittiği hakkında ufak da olsa bilgi verebilirdi. Ancak ara sokaklar halihazırdaki pozisyonum gereği rahatlıkla seçemediğim için birinci elden şahit olmak adına klonumun yöneleceği nokta orasıydı. Herhangi bir sorunla karşılaşmadığı takdirde dar ve karanlık ara sokaklarda bir gölge misali ilerleyecek ve kasabanın tepesindeki malikanenin sınırlarına ulaşacaktı. O noktada, malikaneyi çevreleyen duvarın tepesine sıçrayarak duvarın iç kısmında kalan haneleri inceleyecek, şüpheli bir şey görmezse ön kapıdan malikaneye girecek ve elçiliğimi yapacaktı. Herhangi bir sorunla karşılaşması halinde ise olası düşmanlar hakkında biraz bilgi edinebilecek kadar sağ kalacağını düşünüyordum. Basit çapulcularla uğraşmayacağı kesin gibi bir şeydi, aksi takdirde Kuzuryuu-gawa’nın güneyindeki bu topraklara ‘Terkedilmiş Bölge’ denmezdi. Burada yalnızca güçlülere yer vardı. Yok olması halinde zihnime dolacak yeni bilgilerin burayı güvenli bir şekilde terketmeme yardımcı olacağını düşünüyordum. Klon Togami’nin saldırıya uğraması ihtimali, yok sayılabilecek bir şey değildi ve bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde burada işim olduğunu düşünmüyordum. Beni buraya saldırmak için davet eden birinin ya da birilerinin gizli bir gayesi olacağı açıktı, ancak bu ikili ilişkilerin başlangıcı için tercih edeceğim bir nokta olmazdı kesinlikle.

Hayat tarzım ve ninja yolum artık buydu. Karanlık, gizli bir köşede gerekli hazırlıkları yapmak ve oyunu bir kukla ustası misali gölgelerden yönetmek. Yalnızca yeri geldiğinde, doğru noktada ortaya çıkıp işi tamamlamak. Kimlerine göre fazla tedbirli, belki korkakça. Ancak bu tedbirlilik haliydi yıllardır sağ kalmamı ve bu noktaya gelebilmemi sağlayan. Gereksiz kahramanlıklar ve gövde gösterileri yok. Yalnızca gerekli ve önceden planlı hamleler. İçinde bulunduğum pozisyon ise yıllar içinde edindiğim bu huyun belki de en çok faydasını göreceğim yerdi. İhtimalleri düşünmüştüm. Yağmur Ülkesi’nin kara bulutlarının altında birden çok düşmanımın olduğunu çok iyi biliyordum. Taro’nun adıma çalıştığı da az çok bilinen bir şeydi. Düşmanlarım ilgimi çekeceğini düşünerek sahte bir mesaj hazırlayarak Taro’ya ulaştırıp istedikleri mesajın bana gelmesini sağlamış olabilirlerdi. Gecenin bir yarısı, kilometrelercekare alanda kimse yokken Kotsuki-Sho’nun patronu Komaeda Togami’yi öldürme fırsatı. Bunu pek çok kişinin istediğine emindim. Dahası, Taro bunun bir parçası bile olabilirdi. Yıllardır benim altımda çalışarak bulunduğu konuma ulaşmış olduğu yadsınamaz bir gerçekti ama herkesin bir ücreti olduğunu bu karanlık diyardaki yıllarımda öğrenmiştim. Birilerinin emrine gizlice girmiş, onların mesajını bana ulaştırmış olabilirdi. Sonuçta örgütte bir hainin olma ihtimali geçerliliğini hala sürdürüyordu. Shinobi Birliği’nin kanlı baskınını unutacak kadar naif değildim.

Bu mesajı bana ulaştıranların herhangi bir köye bağlı ANBU birliği olma ihtimali de mevcuttu. Yaptığım ve yapılmasını emrettiğim çokça kervan baskını, suikast, karaborsa faaliyeti ve gizli bilgi alışverişinin istihbarat teşkilatlarının dikkatini çekmemiş olması komik olurdu. Mutlaka bir noktada, farkında olarak veya olmayarak güçlü birilerinin işine çomak sokmuş olmalıydım. Bir diğer ihtimal, yani üzerine oynamaya niyetli olduğum ihtimal ise mesajın gerçek olduğuydu. Beni davet eden gerçekten de Sagi Riaru veya onun adına çalışan birileriydi. Ancak bu yol da kendi içinde çeşitli alternatiflere ayrılıyordu. Yağmur Ülkesi’ndeki nüfuzum artık kulaktan kulağa yayılmanın ötesine geçmişti. Riaru güçlerinin de bunu ciddiye almaya başlamış olması olasılıklar dahilindeydi. Daha fazla büyüyüp bölgede sözü geçen biri olmama fırsat vermek istemiyor olabilirlerdi. Ya da bana bağlı güçleri ve beni kendi saflarına katıp hedefleri doğrultusunda kullanmaya niyetli olabilirlerdi. Amaçları her ne olursa olsun, biraz sonra öğrenecektim. Ve gecenin sonunda bana bir teklif sunulmuş olursa, bunu en fazla yararıma olacak şekilde kullanmaya kararlıydım.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: March 31st, 2025, 12:22 am
by GM - Naruto
Off Topic
Şu noktadan itibaren klonun bakış açısından ilerliyoruz, turların da onun perspektifinden yazılması gerekiyor. Gerçek Togami'nin ağaçta teyakkuzda beklediğini varsayacağız şimdilik.
Gerçek Togami'den ayrıldıktan sonra hızlı adımlarla yürüyerek kasabaya varıyorsun. Kasaba seni ölü kolları ile böğrüne buyur ediyor. Etrafta esen rüzgâr dışında bir hareketlilik bulunmamakta. Arada sert çarpan kırık bir pencere, ince bir ses çıkaran kapı menteşesi ve yıkık çatıların arasından süzülükren ıslık gibi öten rüzgâr dışında bir ses duymuyorsun. Bulduğun ilk fırsatta sokak aralarına dalıyor ve malikaneye doğru yokuşlu yolları hızla aşmaya başlıyorsun.

Bazı evlerin içine göz gezdiriyorsun geçerken, her ihtimale karşı. Bir kaç tanesinde eski cesetler gördüğüne eminsin. Koku bile çok kalmamış ortamda, bu cesetlerin sana yaşları hakkında bir bilgi veriyor. Kimi farelerin hâlâ bu bedenleri kemirdiğini göz ucuyla kestiriyorsun. Seni fark edenler hemen dağılıyor.

Kısa bir süre sonra malikaneye varıyorsun ve yüksek duvarlarından birine zıplıyorsun. İçeriyi süzdüğünde yıkılmış bir yan bina ve 3 katlı bir malikane ile karşılaşıyorsun. Diğer ufak tefek binalar bahçenin çeşitli yerlerine dağılmış bir şekilde. Kurumuş ufak bir yapay göl de gözüne çarpıyor.

Malikanenin her bir katı diğerine göre biraz daha ufak. En üst katının da bir balkonu bulunmakta. balkonun içeriye açılan kapısı ise kırık. Bu detayın gözüne çarpmasının sebebi ise malikanenin bunun dışında tamamen sağlam olması.

Etrafı tekrar süzüyorsun ve gözüne başka bir şey çarpmıyor.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: April 1st, 2025, 1:58 am
by Komaeda Togami
Orijinal bedenime hafif bir baş selamı vererek ileri doğru atıldım ve az önce onun durmakta olduğu daldan aşağı doğru nazikçe bıraktım kendimi. Ayaklarım üzerine yumuşak bir iniş gerçekleştirdikten sonra hızlı adımlarla ana arterden ayrılıp kasabaya ilerleyen yan yola doğru ilerlemeye başladım. Kasabanın girişine ulaştığımda bulunduğum noktadan gerçek Togami’yi ancak özellikle onu arayan birinin görebileceğine aşağı yukarı emindim. Ancak bu düşüncemi teyit etmek amacıyla arkamı dönüp bakmak o esnada beni izliyor olma ihtimali olan birine orijinal bedenimin yerini işaret etmekten farksız olurdu. Bu sebeple gözlerimi önümde devam eden yolda sabit tuttum ve kasabanın biraz içine girdikten sonra kendimi ara sokaklardan birine attım. Kasaba eski ve bir mezarlığı andırıyordu. Boş ve unutulmuş. Olası tehditlere karşı çevremi kollayan bakışlarım uzun süre önce çürümesini tamamlamış ve artık kokusu bile kalmamış cesetlere çarpıyordu ara ara. Bir Yağmur Ülkesi klasiği.

Fazla oyalanmaya niyetim yoktu, en nihayetinde buraya kasabayı didik didik araştırmaya gelmemiştim. Hedefim bir an önce tepeye ulaşarak malikane ve çevresini de olası risklere karşı inceledikten sonra beni bekleyen kişi veya kişilerle buluşmaktı. Mesaj Sagi Riaru’dan gelmiş gibi görünüyordu. Sanırım gecenin bir yarısı tek başıma Terkedilmiş Bölge’ye gelmemi sağlayan mesajı gönderebilecek yegane kişilerden biriydi Sagi Riaru. Eski savaş kahramanı, yeni asi. İç savaşın tarafları arasında Kotsuki-Sho’nun doktrinlerine uyan tek taraf. Pek de yeni sayılmazdı gerçi, köyünden kaçışı ve Yağmur Ülkesi içerisindeki iç dengeleri tamamen bozacak şekilde üçüncü bir güç odağı haline gelmesinin üzerinden beş seneye yakın zaman geçmişti. Bunun sebebi hakkında pek çok dedikodu vardı elbette. Çoğunluk bunun güç hırsından kaynaklı olduğunu düşünse de bu derece zeki bir shinobinin yalnızca ihtiraslarına yenik düşerek böyle bir işe kalkışması bana makul gelmemişti hiç bir zaman. Yağmur Ülkesi’nin iç meseleleri diğer köyler için çoğu zaman muamma olarak kalmıştı. Yalnızca son yıllarda değil, 4. Büyük Shinobi Savaşı’nın öncesindeki dikta yönetimlerinde ve sonrasında da Yağmur Ülkesi mümkün mertebe kendi yağında kavrulmayı seçmişti. Burada bir kaçak olarak geçirdiğim yıllarda önceden bilmediğim ayrıntıların pek çoğuna vakıf olmuştum. Gerçi bu muhtemelen Ishigakure ve Kusagakure -doğal olarak Shinobi Birliği- için de geçerli olmalıydı. Yağmur Ülkesi’nden kaçan binlerce mülteci için oluşturulan kamplarda eminim ki birileri ülkede ne olup bittiği hakkında detaylı açıklamalar yapmıştı.

Sagi Riaru muhtemelen bir idealistti. Yağmur Ülkesi Daimyo’luğu ve Amegakure arasından savaşın galibi kim olursa olsun kendi kafasında tasarladığı düzenle uyuşmayacağını farkettiği anda özgürlüğü seçerek isyan bayrağını çekmişti. Bu yolda eski köyünü arkadan bıçaklamak hususunda hiç tereddüt etmemiş, gücünü ve nüfuzunu arttırabilmek adına Yağmur Ülkesi topraklarına iki farklı ülkenin operasyon düzenlemesine sebep olacak kadar agresif bir tutum izlemişti. Jashin tarikatı gibi kökenleri eski zamanlara dayanan ve vahşetle anılan bir grupla anlaşma masasına ise hiç çekinmeden oturabilmişti. Kendimi tüm bunların planlı olduğunu düşünmekten alamıyordum. Amegakure ve Daimyo’luk arasında iki tarafında birbirini alt edemeyeceği bir kısır döngüye sok. Yağmur Ülkesi’ndeki güvensizlik ortamını kasıtlı olarak son raddeye getir, bu sayede sivil halk iki taraftan da nefret etmeye başlasın. Çevre ülkelerin sınırlarına yağmalar yap ve ülkeye dış güçlerin girmesine olanak ver. Kaos daha da artsın. Derdin iç savaştan ziyade komşu ülkelermiş gibi davran, böylelikle iç savaşın diğer iki ayağının daha az dikkatini çek. Tüm bu süreç boyunca gücüne güç kat ve maddi olarak çeşitli kazançlar sağla. Farklı gruplarla anlaşmalar yap ve bilgi ağını genişlet. En sonunda tüm ülke yangın yerine dönmüşken köşene çekil ve planının son adımlarını harekete geçirmek için beklemeye koyul. Olay akışı kafamda kurduğuma biraz bile benziyor ise, Riaru’nun sıradaki hamlesi gün gibi ortadaydı. Doğru zamanlanmış ve planlanmış çok güçlü bir hamleyle iç savaşı bitir ve galip olarak devrimini gerçekleştir. Gücü eline alıp savaştan geri kalan herkesi kanatlarının altına al. Halihazırda iki taraftan da nefret etme noktasına gelmiş olan ülke halkını arkana al ve yeni kurduğun düzenin hükümdarı olarak Shinobi Birliği’yle müzakere masasına otur. Yağmur Ülkesi’nin uluslararası bürokraside tanınan lideri ol ve ülkeyi kendi ideallerindeki hale getir.

Zihnimdeki tüm bu düşünce akışı sonuna ulaştığında malikanenin çevresini sarmakta olan duvarların sınırına ulaşmıştım bile. Tehlikeli bir durumla da karşı karşıya kalmamıştım. Bundan cesaret alarak duvarın tepesine sıçradım ve önce duvarın iç kısmında kalan haneleri, ardından malikanenin kendisini incelemeye koyuldum. Tüm bu manzara arasında dikkatimi sadece malikanenin üçüncü katındaki balkonun kırık kapısı çekmişti. Tamamen sağlam görünen malikaneyle uyumsuz bir görüntü sergiliyordu. Yine de kendi başına bu görüntü durumdan ekstra bir anlam çıkarmam için yetersizdi. Elimde yeterince veri olmadan çıkarım yapmaya çalışmanın zaman kaybı olacağını bildiğimden şimdilik bu konuya takılmamayı tercih ettim. Bulunduğum duvardan balkona sıçrayıp malikaneye üçüncü kattan giriş yapmak bir anlığına makul bir fikir gibi gelse de bundan hemen vazgeçtim. Karşıma çıkacak olan kişi her kimse bir anlaşma yapmaya niyetliyse iyi niyet göstergesi olarak ön kapıdan girmenin haneme artı puan yazacağının farkındaydım. Dahası, eğer olası bir tuzakla karşı karşıyaysam bile bu tuzağı kuran kişinin bu balkon girişini farketmemiş olması akla yatkın değildi. Bir önlem alınmış olmalıydı. Bu düşüncelerimle birlikte kararımı netleştirdim ve duvardan aşağı, malikanenin önüne doğru sıçradım. Yere indiğim gibi Mi mührünü yaparak fısıldadım: “Teishi no Jutsu.” Ardından sakin adımlarla malikanenin kapısına doğru yürümeye başladım. Malikanenin kapısı açık da olsa, kapalı da olsa geldiğimi belirtircesine birkaç kez sertçe tıkladıktan sonra içeri girmeyi planlıyordum.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: April 2nd, 2025, 7:09 pm
by GM - Naruto
Image
Aşağı atladığında malikanenin ölü bahçesi seni karşılıyor. Epey bir süredir bakımsızlıkla kurumuş ufak gölet ve ölü bir kaç ağaç dikkatini çekiyor. Malikanenin sürgülü kapısı ise ardında kadar açık. Kırık veya zarar görmüşe benzemiyor. Bunun dışında yandaki ek binaya baktığında bir yangın sebebiyle çöktüğünü fark ediyorsun. Bu ek bina direkt fiziksel olarak malikane ile birleşmiyor ancak onu yıkacak kadar kuvvetli bir yangından malikanenin etkilenmemiş olması tamamen şans olmalı.

Malikanenin ana kapısından içeri giriyorsun ve bunu yaparken kapının çerçevesini tıklatıyorsun. Tekniğin aktif ve sınırlı chakra rezervlerini tüketmeye devam ediyor bu esnada.

Malikanenin ilk katı genişçe bir salondan oluşuyor. Sağda ve solda makikanenin diğer kanatlarına açıldığından az çok emin olduğun sürgülü kapılar mevcut. Karşında ise direkt olarak üst kata çıkan bir merdiven bulunuyor. Bu merdiven katın yarısına kadar düz ilerliyor, ardından sağa kıvrılıyor ve o şekilde üst kata bağlanıyor. Etraf loş ve mavi ay ışığıyla aydınlatılıyor sadece. Gözlerin karanlığa tamamen alıştığı için etrafı rahat gözlemleme şansı buluyorsun, ancak bazı eşyaların gerçek rengini seçmek zor.

Salonun duvarlarında geçmişte dekoratif eşyaların bulunduğuna dair izler ve lekeler mevcut, ancak bunların neredeyse hiç biri artık etrafta yok. Sadece bir kaç tane parşömen üzerine çizilmiş ve yağmurlu bir günü temsil eden sanat eserleri gözüne çarpıyor. Merdivene tekrar odaklandığında, merdivenin başında bir ceset fark ediyorsun. Bu cesedin epeydir burada olduğu belli. Merdivenin üçüncü basamağından itibaren yığılıp kalmış, beyaz bir kimonolu erkek. Sırtına bir kılıç geçirilmiş, beyaz kimonosu ise artık simsiyah olmuş kan ile lekelenmiş. Uzun saçları yer yer kafasından yere dökülmüş. Bir farenin suratını kemirdiğini seçiyorsun, ancak o esnada o da seni fark etmiş olacak ki merdivenin yanından zemine atlıyor ve senden aksi yöne hızla hareket ederek karanlığın içerisinde kayboluyor.

Sen etrafı incelerken bu ölüm sessizliğini üst kattan gelen bir ayak sesi ve eş zamanı gıcırdamalar kesiyor. Bir kat üstünden gelen bu sesler kısa bir süre sonra kesiliyor. Çözebildiğin kadarıyla tek kişilik bir ayak sesi, ancak ötesi belirsiz.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: April 2nd, 2025, 10:29 pm
by Komaeda Togami
Malikanenin sonuna kadar açık sürgülü kapısından içeri girmeden hemen önce kapının çerçevesini geldiğimi belirtircesine sesli bir şekilde tıklatmıştım. Bu hareketimin altında yatan sebep oldukça basitti, saldırgan bir tutumum olmadığını ve yalnızca konuşmaya geldiğimi belli etmek. Ancak görebildiğim kadarıyla, bu tutumumu değerlendirip kendi tavrını da buna göre belirleyecek kimse yoktu. En azından önümde serilmiş olan giriş katında. Geniş bir salon ve hem sağımda hem de solumda kalan, muhtemelen malikanenin kanatlarına açılan kapılar önümdeki yegane manzaraydı. Gri ve mavi tonlarında karşıma serilmiş olan bu görüntüde eski günlerin şaşasından eser kalmadığını rahatlıkla söyleyebilirdim. Eski püskü ve yıpranmış görünen duvarlarda daha önceden orada asılı aksesuarların izleri seçilebiliyordu. Muhtemelen burası viraneye döndükten sonra bir grup yağmacı tarafından karaborsada satılmak üzere kaçırılmışlardı. Eski parşömenler üzerindeki yağmurlu gün çizimleri fena değildi ama. Burada çürüyeceklerine, karargahta güzel duvar süslemeleri haline gelebilirlerdi. Belki işler yolunda giderse çıkmadan önce parşömenleri rulo haline getirip cübbeme atardım, kim bilir. Tam karşımdaki manzara ise bulunduğum bu mekanın geçmişiyle alakalı en ayrıntılı bilgiyi sunmaktaydı bana. Yukarı kata çıkan bir merdiven, ve bu merdivenin üçüncü basamağında görünüşü itibariyle oldukça uzun zamandır orada olduğu tahmin edilebilecek bir ceset.

Cesedin yüzünü yemekte olan fare varlığımı farkedip kaçmaya başladığı anda, yukarıdan duyduğum hafif gıcırtı sesiyle dikkat kesildim. Bu bir fare veya rüzgar gibi bir doğa olayıyla açıklanamayacak kadar net bir sesti. Birkaç adım sesi duyduğuma oldukça emindim. Belki de beni bekleyen kişi kapıyı tıklattığımı duymuştu. Olduğum yerde sabit bir şekilde bekleyip adımların bir sonraki lokasyonunu gösterecek gıcırtıyı takip etmek için gözlerim karanlık tavana bakar şekilde odaklandım. Yukarıya doğru uzanan merdivenin ikinci katla buluştuğu noktaya doğru bir ilerleyiş olup olmayacağına özellikle dikkat ediyordum. Gelgelelim, duyduğum gıcırtının ardından sesler tamamen kesilmiş ve az önceki ölüm sessizliği geri dönmüştü. Yukarı kattaki kişiye yeniden harekete geçmesi için birkaç saniye kadar bir zaman tanıdım, ancak olduğu yerde sabit bir şekilde kalmaya kararlı gibi gözüküyordu. Bu iki şeye işaret edebilirdi. Ya geldiğimi farketmemişti -ki bu alenen tıklattığım kapının sesini duymamış olduğu anlamına geliyordu- ya da geldiğimi farketmiş ve beni ikinci katta beklemeye karar vermişti. İlk ihtimal geçerliyse, karşımda bulacağım kişinin Sagi Riaru adına burada olduğundan şüphe duyardım. Hiçliğin ortasında bir kasabada tehlikeli bir kaçak shinobiyi gizli buluşmaya çağıran bir kişi duyularını böyle olasılıklar için açık tutmalıydı. Riaru’nun bu görüşmeye vasıfsız birini göndereceğini düşünmüyordum. Eğer bu kişi gerçekten Sagi Riaru adına çalışıp ve geldiğimi farketmemişse daha kötüydü. Riaru’nun Kotsuki-Sho’yu ciddiye almadığı anlamına gelirdi bu durum. Ve anlaşma benim açımdan başlamadan biterdi. İkinci ihtimal geçerliyse, orada olduğunu belli etmek adına gıcırtı çıkarmış olabilirdi bu kişi. ‘Buradayım ve seni bekliyorum.’ Yine olası iki sonuç görüyordum; bir tuzak veya bir aşağılama. Her ne şekilde olursa olsun, yukarıdaki kişinin yanına çıkmamı beklediği kesindi. Ancak bu oyunu ben de oynayabilirdim.

İlk iş, aktif tutmakta olduğum tekniğimi iptal ettim. Dostça bir görüşme olmayacağının sinyalleri ardı ardına gelmişti. Karşımdaki kişi beni aşağılamak veya tuzağa çekmek için üst katta bekliyorsa Teishi no Jutsu’dan verim alamayacağım açıktı. Veya geldiğimi farketmeyecek kadar odağı dağınık biriyse Teishi no Jutsu’ya ihtiyacım olmayacağını düşünüyordum. Bu da bu tekniğe daha fazla chakra harcamamı anlamsız hale getiriyordu. Teishi no Jutsu’nun kısıtlı chakra havuzumdan ne kadar harcadığını tam kestiremiyordum ancak 20-25 saniye kadar açık kaldığına aşağı yukarı emindim. Yeterli düzeyde chakram kaldıysa gözlerimi tavandan ayırmadan el mühürlerini yapacak ve fısıldayacaktım: “Kuroshisha.” Yanımda oluşan ikinci Togami klonu muhtemelen chakramın son demlerini işaret edecekti ancak daha fazla chakraya ihtiyacım olacağını düşünmüyordum. Eğer klonu oluşturmayı başarabilirsem, diğer klon nazik adımlarla malikanenin kapısından çıkıp malikanenin üçüncü katındaki balkona sıçrayacaktı. Binanın içine girmemesi gerektiğini zaten biliyordu. Çünkü ben bir üst kattaki gıcırtıyı duyduysam, üstümdeki kişi de kendi üst katındaki gıcırtıları kolaylıkla duyabilirdi. Üçüncü Togami’nin yaratılmasının altında yatan amaç hızlı bir tuzağa düşürülürsem ve ortamı yeterince gözlemleyemezsem bu görevi gerçekleştirip yok olduğunda bilgileri asıl bedenimize aktarmaktı. Ben ise klonun konum alması için birkaç saniye bekledikten sonra tam karşımdaki merdivenle yukarı kata doğru yollanacaktım. Klonu oluşturamamam halinde ise plan hala geçerliydi. Bu katta elde edebileceğim farklı bir şey olduğunu düşünmüyordum.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: April 2nd, 2025, 11:52 pm
by GM - Naruto
Klon oluşuyor ve dışarıya çıkıyor, ardından 3. kata hareketleniyor. Önce duvara, ardından malikanenin dış duvarına konuyor, sonrasında olabildiğince ses çıkartmamaya çalışarak en üst kata hareketleniyor. Bu esnada gözünden kayboluyor.

Sen ise tüm chakra rezervlerini tüketiyorsun ve üst kata yollanıyorsun. Merdivenleri sakince çıkıyor ve kendini 2. katta buluyorsun.

2. kat nispeten karanlık bir kaç koridordan oluşmakta. İlk koridor merdiven bittiği gibi önce sağ yapıyor, biraz ilerliyor ve T şeklinde sağa ve sola ayrılıyor. Etrafta dikkat çekici bir şey göremediğinden yürümeye başlıyorsun temkinlice. Ahşap koridorda sakin ve güvenli adımlarla ilerlerken, T'nin sağ tarafından tekrar bir gıcırtı sesinin geldiğini duyuyorsun.

Karanlık koridorun ucuna geliyor ve köşeden, T'nin sağ tarafına devam eden koridoru kesiyorsun usulca. Koridora baktığında ay ışığının koridorun sonundaki açık pencereden içeri sızdığını görüyorsun. Ortamın susuz ışıksızlığını, ay ışığını senin bulunduğun yere ulaşmadan kana kana içiyor ve koridorun geri kalanını nispeten karanlıkta bırakıyor.

Tekrar bir gıcırtı geliyor. Az ilerde, koridorun solunda kalan bir odadan geldiğine eminsin. Sesin geldiği odanın sürgülü kapısı açık, diğer bütün odaların ise kapalı. Çaprazdan baktığın için içeriyi göremiyorsun.

Üst kattan bir gıcırtı gelmemesi sayesinde de klonunun içeri girmediğini anlayabiliyorsun.

Re: [Kotsuki-Sho] Fitil & Bomba

Posted: April 3rd, 2025, 12:35 am
by Komaeda Togami
Üst kata çıktığım gibi, önümdeki manzarayı dikkatlice inceleyerek katın yapısını kafamda kurmaya çalıştım. Birbirine bağlı birkaç koridordan oluşuyor gibi gözüken bu kat girişten oldukça farklı bir yapıda tasarlanmıştı. Merdiven bittiği gibi sağ yapan koridorun biraz ilerleyip sağa ve sola ayrıldığını görebiliyordum. Basit bir mantıkla, ikinci katın görebildiğim kısmı ‘T’ şeklindeydi ve ben T’nin alt ucunda beklemekteydim. Koridorlarda ilerledikçe yapının kafamda daha da netleşeceğini bilerek sakin adımlarla kavşak diyebileceğim noktaya doğru ilerlemeye koyuldum. Koridorlar oldukça karanlıktı ve dikkat çeken herhangi bir şey görememiştim. Malikanenin genel yapısı ve büyüklüğü göz önüne alındığında muhtemelen geçmişte zengin görünüşlü şamdanlarla pırıl pırıl aydınlatılan bu koridor şu an bir korku hikayesinden fırlamış gibi gözüküyordu.

Yürüyüşüm esnasında ileri-sağımda kalan koridordan gelen yeni bir gıcırtı muhtemel yol haritamı da hızlıca çizmeme yardımcı olmuştu. Koridorun ikiye ayrılan ucuna gelip iki tarafı da net bir şekilde seçebilmeye başladıktan sonra T’nin üst kenarlarını oluşturan duvarlarında muhtemelen odalara açılan kapılar olduğunu görmüştüm. Yeni gelen gıcırtı ise hedefimi tekrar gözler önüne sermişti. Ancak hala kafamda oturmayan bir şeyler vardı. Sürekli gürültü yapan bu kişinin benimle görüşmek üzere gönderilmiş bir elçi olduğuna inanmamam için çok geçerli sebeplerim vardı. Koridora girip odaya yöneldiğim esnada odalardan birinden ya da arkamı verecek olduğum solda kalan koridordan fırlayan birilerinin beni pusuya düşürebileceğinin farkındaydım. Yine de, halihazırdaki pozisyonumda bunun göze alınabilecek bir risk olduğunun bilincindeydim. Gerçek bedenim kasabadan uzakta güvenli bir noktadaydı. Yok olmam halinde ortamı incelemek için benden çok çok daha dikkatli ve temkinli davranacağını bildiğim bir diğer klon ise bir üst katta teyakkuzda beklemekteydi. Solumda kalan koridoru son kez kontrol ettikten sonra dikkatli ve sakin adımlarla sağımdaki koridora girdim ve köşede solda kalan, en son gıcırtının geldiği odaya doğru ilerledim.