[Geçmiş] Yanlış Bilgi

Diğer gizli ninja köyleri.
Post Reply
User avatar
Jin Ryoken
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 418
Joined: August 31st, 2018, 5:11 am
Künye:

[Geçmiş] Yanlış Bilgi

Post by Jin Ryoken » March 27th, 2025, 3:52 pm

Birkaç gündür gözlem içerisindeyim. Aradığım av, Kurenai Takashi isimli bir shinobiydi. Onu gözlemlediğim ilk günü dışarıda geçirmişti, nereye gideceğini merak ediyordum. Bu yüzden, sessiz kalmamda fayda vardı, kimlerin yanına gideceğini ya da tek başına mı bir yolculuk ilerleteceğini bilmiyordum. Bu yüzden, belirli bir süre tanımıştım onun infazı için. Minimum olarak üç gün onu takip edecektim, daha fazlası gerekir miydi emin değildim. İlk günü dışarıda geçirmesinin ardından, gölgelerden takip etmeye devam ettim avımı. Gözlerden ırak bir arsa içerisine atılmış iki adet çadırdan bir tanesine girmiş, geceyi orada geçirmişti. Bu bilgi benim için önemliydi, zira orada neden iki adet çadır vardı onu bilmem gerekiyordu. Gördüğüm kadarıyla çadır içerisine herhangi bir eşya bırakılmamıştı, önünde, sağında, solunda veya arkasında hiçbir şey yoktu. Şimdilik, bomboş ama hazır bir çadır olarak görünüyordu gözüme. Tahminim, oraya birisinin geleceği yönündeydi, ancak orada kalacak mıydı, kalacaksa bile kaç gün geçirecekti bilmiyordum. Topladığım bilgileri boş defterime not ettim, onu cebime koyduktan sonra Takashi'nin çadıra girişini izledim. Geceyi çadırdan birkaç defa çıkararak geçirdi, bunların hepsi de ihtiyaç molası olarak görünüyordu. İlk gün için bir hareketlenme yoktu, sakin bir gün geçirilmişti.

Ancak üçüncü gün, yanına birisinin gelişiyle birlikte işler değişti. Yanında olan kişi, Osamu Tetsuya adlı bir shinobiydi. Bildiğim kadarıyla, kendisi kaçak bir Iryou-nin idi. İşlerin benim açımdan tek başıma çok zorlu olacağının farkına varmıştım ki, gözlerim bir detayı daha yakaladı. Benim gibi, avcı timinden birisi daha vardı; Yuriko Izumi. Izumi, güzel denilebilecek vücut hatlarına sahip, esmer bir kadındı. Aynı şekilde, onun da gözleri beni seçmiş olmalıydı, birbirimize yaklaşmamız uzun sürmedi. Burada ne aradığını, ne yaptığını sorgulamaya başladım. Bana avının Osamu Tetsuya adlı Iryou-nin olduğunu söyledi. Ben de ona Kurenai Takashi'yi aradığımı, ikisinin şuanda iki çadırla birlikte aynı ortamda vakit geçirdiklerini aktardım. İki gündür aktif olarak gözlem içerisinde olduğumu, Takashi'nin buradan birinci günün gecesinden itibaren uzaklaşmadığını söyledim. Izumi'nin elindeki bilgiler ise, Tetsuya'nın birkaç gündür yolculukta olduğu yönündeydi. Yolculuk sırasında mola vermekten çok kez kaçınmış, hızlı bir şekilde buraya ulaşma çabası içerisindeymiş. Neden bu kadar aceleci olduğu yönünde bir bilgi edinememiş. Benim elimde ise Takashi'ye ait bu tarz bir bilgi yoktu, zira adam gayet gevşek davranarak ilerlemişti. Normalde olması gerekenden erken döndüğü için olabilirdi bu durum.

// Dördüncü Gün

Üçüncü günün gecesi, normalde olduğumdan çok daha rahattım. Izumi ile iş birliği yaparak dönüşümlü bir şekilde nöbet tutmuştuk, uyumak için, enerjimi toplamak için güzel olmuştu. Sabahın erken vakitlerinde nöbet sırası bendeydi, Izumi'nin gözlerini açmasıyla birlikte birkaç saniyeliğine gözlerimi ona doğru kaydırdım, sonrasında geri çevirdim. Birkaç saniye boyunca uyanmasını ve ayılmasını bekledim, sonrasında direkt söze girdim.

"Sabaha karşı çadırın başındaki ateşte biraz sohbet ettiler. Ne konuştuklarını bilmiyorum. Bir saat kadar sürdü, sonrasında ikisi de çadırlarına geçtiler. Ağırlıklı olarak konuşan Takashi'ydi, el hareketlerinden çıkarttıklarıma göre bir plan anlatıyor gibi duruyordu. Gülmediler, ciddi bir yüz ifadesi vardı ikisinde de. Tetsuya ara ara konuşulanları onayladı, bazı noktalarda birkaç bir şey sordu ya da konuşmaya müdahale etti. Tahminime göre bir plan var, Takashi bunun detaylarını anlatıyor, Tetsuya'da onaylıyor veya soru soruyor."

"İnsan önce günaydın der, sonrasında görev konuşur."

"Günaydın."

Aramızda geçen kısa sohbet ve raporlamanın ardından, Izumi yanıma gelerek izlemeye başladı. Karnımızı doyurmak için kendi çantasından çıkarttığı yiyecekleri kemirmeye başladık. Bir yandan, ne zaman çadırdan çıkacaklarını bekliyordum sessizlik içerisinde. Sabaha karşı bir anda bir şeyler konuşup, çadırlarına dönmeleri hususunda ne düşüneceğimi bilmiyordum. Ne yapmaya çalıştıklarını tam olarak anlamıyordum ama, saldırıya geçmek için yavaştan hazırlıklara başlamamız gerektiği konusunda emindim. Yiyeceğimin dibini getirdikten sonra, Izumi'ye döndürdüm gözlerimi.

"Elindeki bilgiler tam olarak neler? Saldıracağımız zaman neye karşı dikkatli olmamız gerekiyor Tetsuya konusunda?"

"Bir Iryou-nin olduğuna bakma. Taijutsu konusunda oldukça yetenekli olduğunu biliyorum. Yumruk yumruğa bir dövüşme stili var, herhangi bir silah kullanmıyor. Oldukça kuvvetli olduğunu duydum. Bu yüzden, onun yumruğu ile karşılaşırsan, savuşturmaya çalışmak yerine kaçınman en mantıklısı olur. Takashi?"

"Takashi bildiğim kadarıyla Genjutsu ve Taijutsu odaklı dövüşüyor. Bir katana kullandığını biliyorum, öyle gelişigüzel savurmadığından eminim. Genjutsu konusunda Taijutsu'dan daha yetenekli. Yine de Taijutsu yetenekleri hafife alınacak düzeyde değil. Dikkatli olmak gerekiyor. Senin yeteneklerin neler? Ne yapabiliyorsun?"

Kadının suratında beliren yarım yamalak gülümseme ve bakışları değiştiğinde, bir esprinin ortaya çıkacağını anlamıştım. "Bu kadar hızlı mı davranırsın kadınlar konusunda?" Ağzından çıkan sorunun ardından oldukça donuk duran gözlerimi onun gözlerinin içine diktim. Esprisine nasıl bir karşılık vermem gerektiğini düşünüyordum, belki de bu kadar çok düşünmemeliydim. Hatta, cevap vermemeyi bile tercih edebilirdim. "Genellikle evet." diyerek cevap verdim. Izumi'nin garip gülüşü daha garip bir hal aldığında, gözlerimi tekrardan takipte olduğumuz ikiliye doğru çevirdim. Bu sırada, "Ben tekme odaklı dövüşüyorum. Taijutsu konusunda iyiyimdir." Diyerek konuya açıklık getirdi, ancak çok bir detay vermedi. Bunun sebebini anlamadım, yine de sormak istemedim. "Ben de Genjutsu üzerinde yetenekliyim, ancak Taijutsu yeteneklerimi de geliştirmeye çalışıyorum." Diyerek bilgi verdim. Tetsuya'nın çadırdan çıkıp, sönmüş odunların üstüne yeni odunlar attığını görüyorduk. Bir süre daha burada kalacakları belliydi, ateşi harlamak için niye ilkel tekniklere başvuruyordu onu anlamıyordum. İskemlesini düzeltmiş, hafiften harlamaya başlayan ateşe karşı ellerini uzatıyor, ara ara ise ellerini ağzına götürerek avcunun içerisine üflüyordu. Havanın ateş yakacak kadar soğuk olduğunun farkına varmamıştım.

Takashi'nin de çadırdan çıkması, yaklaşık bir saati bulmuştu. Yine burada tüm gün oturacakları hissiyatını alıyordum. Bu sefer, bir şey konuşmuyorlardı, oldukça sessiz bir şekilde oturuyorlardı. Bir kap içerisinden çıkarttıkları bir şeyi yemekle meşgullerdi. "Saldırıya geçelim." dedi Izumi. Bugün doğru gün müydü bilmiyorum ama onlar burayı terk etmeden avlamamız mantıklı olurdu. Belimde duran katanamın kabzasını sağ elimle sıkıca kavradım. "Takashi'yi ben alıyorum, Tetsuya sende." dedim. Başıyla beni onayladıktan sonra, bir süre daha bekledik. Parmaklarına doluşturduğu kunailere gözüm çarptı. Uzaktan hızla fırlatmayı düşünüyordu sanırım, ben de yerimden fırlayacak ve gafil avlayacaktım kafamdaki plana göre. Izumi'nin ilk hamleyi yapmasını mı beklemeliydim, yoksa harekete mi geçmeliydim emin değildim. Başımı ona doğru çevirdikten sonra kafamla onayladım, onun da onayını aldıktan sonra yerimden fırladım hızlıca. Benimle birlikte, yanımdan uçuşan kunailer hedefine doğru ilerliyordu, ancak asıl sıkıntı, Takashi'nin beni fark etmiş olmasıydı.

Takashi beni fark ettiği gibi, sol ayağıyla önündeki ateşi ve yanmakta olan odunları üzerime doğru fırlattı, soluma doğru seri bir hamle yaparak kaçsam da ona yetişmek konusunda başarısız olmuştum. Üstelik, bu durum kunailerin de hedefine tam olarak gidememesine sebep oluyordu. Tetsuya sadece bir kunainin hedefi olabilmişti, o da bacağına saplanmıştı. Bacağındaki kunaiyi hızla çıkarmış, Takashi'nin katanasını çekme süresi içinde üzerime doğru gelmeye başlamıştı, bir yumruğunu kaldırdığını gördüğüm anda bir kez daha kaçmayı veya katanamı hızla savurmayı düşünmüştüm, ancak Izumi'nin tekmesi adamın suratına patladığında, kendi hedefime odaklanmam gerektiğini anlamıştım.

Takashi ile aramda, bir katana çarpışması başlamıştı bile. Henüz katanamı ustaca kullanmak konusunda yeteneksizdim, yeni bir stili öğrenme konusunda yeni adımlar atıyordum. Yine de, elimden geleni ardıma koymamıştım. Bir süre çarpıştık, ona açabileceğim yarayı, açabileceğim kesiği açmıştım. Onun açılan yaralarıyla kısa bir geri çekilişi, Izumi'nin ne yaptığına bakmama yardımcı olmuştu, hiç tahmin etmediğim bir sahne ile karşılaşmayı beklemiyordum. Tetsuya, yumruklarıyla dövüşmüyordu, elinde bir katana vardı ve Izumi bu katanadan nasibini almış gibi duruyordu. Kötü olan kısımsa, Izumi'nin gerçekten tekmeleriyle dövüşüyor olmasıydı. Aralarındaki savaş aktif olarak devam ediyordu ve müdahale etmem gerektiğini fark etmiştim, tam dönmek üzereyken Takashi yeniden üzerime geliyordu. Müdahale etmemi istemediği her halinden belliydi. Bir şekilde burayı halledip oraya dönmeliydim, ancak katanamı aktif olarak kullanıyor olduğumdan, Genjutsu ile yardımcı olamıyordum.

Bir süre daha katanalarımızı çarpıştırdık onunla, içimdeki adrenalin ve stres gitgide büyüyordu. Izumi'nin buradan çıkıp çıkamayacağı konusunda endişeliydim. O an, o çaresiz durumun içerisinde içgüdüsel olarak çakramı gözlerime odaklamış ve Mujinme'nin gücünü aktif etmeyi başarmıştım istemsizce. Gözlerim, Tetsuya'nın üzerine gittiğinde, Shibou no Jutsu'yu kullanmış, sonrasında Takashi'ye dönerek birkaç hamleyle diz çökmesini sağlamıştım. Aldığı kesiklerin ve kanamanın sonucu, vücudu bitkin düşmüştü. Tetsuya'dan gelen çığlıklardan dolayı da onun Genjutsu etkisinde olduğunu anlamıştım. Katanamı düz bir hale getirmiş, son bir hamleyle boğazından geçirmiştim Takashi'nin, katanamı çıkardığım anda bedeninin yere düşme sesi, öldüğünün habercisiydi. Geriye kalan ise, Tetsuya'ydı.

Yerimden fırlayıp, Tetsuya'nın karışmış kafasına katanamın kabzasıyla hızlı bir vuruş yapmıştım, sağa doğru seken kafasına gelen tekme ile beraber yine bana doğru gelmiş, bu sefer katanamı boğazına gelecek şekilde savurmuştum. Kesilen boğazından akan kanların arasında kalan ayaklarıma baktım nefes alışverişimi düzenlemeye çalışarak. Birkaç saniye sonra, Izumi'nin diz çöküşü, katanamı hızlıca belime geri koymama sebep olmuştu. Aldığı yaraların boyutu büyüktü. Karnında derin bir kesik yarası vardı ve kanaması durmuyordu, göğsünde üç adet saplanma yarası vardı ve sırtının sağ tarafı uzun bir şekilde kesilmişti. Onu, kollarımın arasına aldım, ancak yapabileceğim pek fazla bir şey yoktu. Tetsuya hakkında yanlış bir bilginin toplanmış olması belki onun hatasıydı, belki değildi. Sonuçta, bir bilginin yanlışlığı, bir canın gitmesine sebep oluyordu. Bir elini tutmuş, ölene kadar başında beklemiştim Izumi'nin. Gözlerini bu hayata yumduğunda, onu sakince yere bıraktım. Burada daha fazla bir işim kalmamıştı. Keşfetmem gereken daha başka şeyler vardı, peşine düşmem gereken başka avlar...

Arkama bile bakmadan yürümeye başladım geldiğim yöne doğru.

"Bilgi, güçtür Izumi. Güçsüz durumda kalmanı istemezdim."
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Diğer Köyler”