Page 1 of 1

[Geçmiş] Tiyatro

Posted: April 19th, 2025, 5:27 am
by Jin Ryoken
Ortamından pek haz etmediğim, eski püskü bir hanın içerisinde sipariş ettiğim sakemi içmekle meşgulken içeriye girdiği aradığım genç. Tatsuo Taichi, kırmızı peçesini suratının ortasına kadar çekmiş, üzerinde kurumuş kan lekeleri bulunan siyah kıyafetiyle içeriye girmişti. Bakışlarımı üzerinde çok fazla tutmadan, birkaç saniye gezdirdikten sonra geriye çevirdim ve elimi bardağıma doğru attım. Önümden geçerken, siyah saçlarının altında alev gibi parlayan gözlerle beni süzdüğünü hissediyordum. Beni bir yabancı olarak nitelendirdiğinden emindim. Genç bir çocuktu, yaşı küçüktü henüz, bildiğim kadarıyla 17 yaşında olmalıydı ama dosyası oldukça kabarıktı. Edindiğim bilgiler ışığında, işlediği cinayet sayısı oldukça fazlaydı ve bir çoğunu da para için yapıyordu. Bu durumdan keyif alıp almadığı hususunda bilgim yoktu, lakin kulağıma çalınan söylentiler arasında para için her şeyi yapabilecek potansiyelde olduğu söyleniyordu. Hatta, onunla iş yapan birisiyle konuştuğumda, paranın ufak bir artışı sayesinde hedefinin yanında kim varsa öldürebileceğini bile söylemiş. Yetenekli bir çocuk olduğu kesin, ama bu yeteneğini bu şekilde kullanıyor olması onu benim avım haline getiriyordu ve ona üzülüyordum. Bu yaşta, yeteneğinin bir anda sonlanacak olması üzücü olandı.

Dolu masaların arasında birkaç volta atan çocuğa bakışlarımı kaldırdım. Bardağımı havaya kaldırarak, "Boş yer yoksa oturabilirsin, yalnızım." dedim hafifçe gülümseyerek. Sonrasında bardağımda kalan içkiyi boğazımdan mideme yolladım ve masaya bıraktım nazikçe. Ayakta duran garsona işaret ve orta parmağımla iki işareti yapıp, masaya vurdum bir bardak daha getirmesi için. Gözlerindeki öfke ve alevle birkaç saniye bana baktıktan sonra, beden hareketlerinden anladığım kadarıyla pekte istemeyerek, keskin ve sert hareketlerle bağdaş kurarak oturdu karşıma. Bardağın masaya gelmesi birlikte, içki şişem de yenilenmişti. Elimi şişeye doğru attım, önce onun bardağına doğru içkimi doldururken, tekrardan söze girdim. "Aç mısın?" Bardağını tamamen doldurduktan sonra kendi bardağıma geçtim. Sessizdi, hala öfkeli gözlerle beni süzmeye ve kim olduğumu anlamaya çalışıyordu. Görev sırasındayken alın bandımı her zaman saklardım ceketimin içindeki cebime. Benim bir köy shinobisi olduğumu anlayamazdı, ancak eğitimli biri olduğumu anlayacak kadar zekiydi. "Seni niye hiç buralarda görmedim, yabancı?" Diye sordu. Bu haklı sorusu, suratımda gururlu bir gülümseme yaratmıştı. Cevap vermeden önce, şişemin kapağını kapattım, masanın kenarına doğru ittirdim.

"Bir gezginim. Görüldüğüm bir yerde çok fazla durmak gibi bir huyum yoktur. Genelde bir ya da iki gece geçiririm ve sonrasında giderim." Dedim. Bardağımdan bir yudum alırken, çocuğun gözlerinin içine baktım. Bana güvenmediği kesindi, bakışları beni her saniye sorguluyordu. İçinde ve zihninde dönen soruların habercisiydim, ancak soruları bilecek kudrete sahip değildim. Bardağımdan bir yudum aldığımı gördükten sonra, elini kendi bardağına attı, hepsini bir dikişte içtikten sonra sert bir şekilde masaya vurdu. Bu kadar agresif bir çocuk beklemiyordum aslına bakarsak. "Senin namını duydum." dedim bir anda. Ağzımdan çıkan kelimeleri duyduğu anda gözleri açıldı, elini bir anda cebine atar gibi olurken, bandajlarla kaplı sol elimi havaya kaldırdım sakin kalması için. "Lütfen, sakin ol. Kötü bir niyetim yok, ama sana kendini iyi hissettirecekse, cebinden ne çıkaracaksan güvenlik açısından tutabilirsin. Sadece, senin namını duydum ve konuşmak istiyordum." Dedim. "Ne konuşacaksın? Sana güveneceğimi nereden çıkardın?" "Dediğim gibi, güvenlik açısından ne çıkarmak istiyorsan cebinden, çıkarabilirsin. Sadece seninle iş yapmak istiyorum." Dedim tekrardan. Bakışları hafifçe kısılmaya başladı. Sanırım normal bakışları bu şekildeydi, garip ve çok sinirli, şüpheci duruyordu. Onun yerinde olmak zor olmalıydı.

"Benimle iş yapmak istiyorsan, önce bana kendini tanıt. Güvenmediğim kişilerle iş yapma konusuna sıcak bakmıyorum. Senden bir güven kırıntısı alamazsam, o zaman kendi işimi bedavaya, senin üstünde yaparım." Dedi sessiz ve tehditkar bir tonda. Yüzümdeki hiçbir ifadeyi değiştirmeden baktım Taichi'ye karşı. Sonrasında yüzünü iyice bana doğru yaklaştırdı, sesi daha tehditkar bir ton aldı, ses seviyesi iyice düştü. "Namımı duyduktan sonra bana ya para öderler, ya da kan. Bunu unutma, yabancı." Kendini riske atmayan bir çocuktu. İş yapmadığı, ancak namını duyduğu kişileri ortadan kaldırıyordu. Böyle bir söylentiyi almıştım, parasını aldıktan sonra kimseye dokunmadığını da biliyordum. Duyduğum bu söylentinin gerçek olduğunu öğrenmek, hafifçe gülümsetmişti beni, sağımda duran bardağımda kalan içkimi tekrar ağzıma götürmüş, mideme indirmeden önce, "Beni uyardığın için teşekkür ederim." demiş ve bardağımı kafama dikmiştim. Sakin hareketlerim, onun agresif hareketlerini iyice körüklüyor olmalıydı. Bardağımı tekrardan doldurmuş, derin bir nefes almıştım sanki çok büyük bir sıkıntı içerisindeymiş gibi. Rol yapmakta üzerime birisini tanımıyordum ve bu yeteneğimi kullanabildiğim kadar kullanmak zorundaydım. Yüzümü buruşturdum biraz geçmişimdeki kötü anları yad eder gibi, bardağımdan bir yudum içki daha aldım, sonrasında hafifçe yutkunarak gözlerimi Taichi'nin gözleriyle buluşturdum.

"Basit bir adamdım ben." Diye başladım söze. Gözlerimi mümkün olduğunca onun gözlerinden kaçırarak, utangaç bir tavır sergilemeye çalışıyordum. Sesim hafif titrek bir şekilde çıkıyordu ki, anlattıklarımın benim için kolay olmadığını düşünebilsin. "Bir eşi ve yeni doğmuş çocuğu olan, basit bir adamdım. Hayatım boyunca da hareketli bir hayat yaşamadım. Babamdan kalma bir at arabası ve tüccarlık işim vardı, onu devam ettiriyordum." Ağzımdan çıkan her bir kelime, bir diğerinden daha da zorlayıcı çıkıyordu. Zira böyle olması gerekiyordu karşımdaki çocuğu inandırabilmem için. "Ailemi geçindirebilmek için yine köyden çıkmam gerekmişti. Onlarla son kez vedalaştım, bir daha göremeyeceğimi bilmiyordum. Gerçekten, bilmiyordum." Onun gözlerinde anlık yakaladığım acıma görüntüsü, saniyeler içinde silinse bile neredeyse suratımda hafif bir gülümsemeye sebep olacaktı. Kendimi durdurmuştum, onu ağıma almayı başarmıştım ancak henüz tamamen ağlarıma sarmamıştım. "Geriye döndüğüm zaman, ailemin katledildiğini öğrendim. Onu katledenin kim olduğunu biliyorum ama, buna yetecek gücüm yok. Evet, az biraz eğitim aldım, köyden birkaç arkadaşım bir şeyler öğretmişti bana. Ama bu kadar, ben yetenekli bir adam değildim. Elim kılıç tutar, ancak kendimi savunmak için, o da çok zor duruma düşersem diye. O günden beri, onun peşindeyim. Kime söylesem delirdiğimi, yasımı tutmam gerektiğini söyledi." Elimdeki bardağı bir anda masaya vurarak gözlerimi kapattım acısını tekrardan yaşayan bir adam gibi. "Yasımı nasıl tutacağım ki? O adam ortalıkta geziniyorken, ben nasıl yasımı tutacağım!" Gözlerimi açtığımda, bu anlık tepkim etraftakilerin gözlerini üzerime yönlendirmesine sebep olmuştu. Bu yüzden sessizliğe doğru çekildim hızla, hepsinden gözlerimle özür diledim.

"Yardım et bana." Diye fısıldadım çocuğa acıklı bir ses tonu ve dolmuş gözlerimle. Oysa bu işin sonunda ağlayacak olanın kim olduğunu tahmin etmek zor değildir diye düşünüyorum. "Ne yardımı lan? Bir ton şey anlattın, neyine yardım istiyorsun bunun?" Dedi. Agresifliğini bir kenara bırakmıyor oluşu, sanırsam otoritesini koruma çabasından geliyordu. Ben de, bu otoriteye boyun eğmek zorundaydım. "Adamın kim olduğunu ve şuan nerede olduğunu biliyorum. Senin ismini duymak ve bilgini almak, benim için kaderin bir cilvesiydi. O adamı gözlerimin önünde öldür, birikim yaptığım bir ton param var. Sana hayatım da dahil olmak üzere, her şeyimi veririm. Yeter ki onun öldüğünü göreyim, lütfen..." Aklımda oldukça eğlenceli bir plan vardı. Bir diğer hedefim olan Ryohei Daisuke'yi öldürmesi için anlaşacaktım ve ikisini birbirine kırdıracaktım. Bu eğlenceli savaşın ardından, ayakta kalanı da ben öldürecektim. Böylesine mükemmel bir tiyatroyu izlemek çok zevkli olacaktı. Tahminime göre ise ayakta kalacak olan Tatsuo Taichi olacaktı ve muhtemelen bu savaştan yorgun argın çıkacaktı. İkisi birbirine denk gibi durabilir, ancak Taichi'nin ondan daha güçlü olduğunu biliyorum, yine de aralarında hiç yara alamayacağı kadar büyük bir fark yok. Daisuke'yi yenecek, yorgun, öfkeli ve para arzusu taşıyan gözlerle bana doğru döndüğünde ise, ben de onu öldüreceğim. İkisini de birer kukla gibi oynatmak öylesine eğlenceli olacak ki... Bu anın gelmesi için sabırsızlanıyorum.

"Kim bu adam?" Diye sordu ben düşüncelerimin içerisinde keyiflenirken. "Yardımcı olacak mısın?" Bir anda yumruğunu masaya vurdu tekrardan otoritesini göstermek amacıyla. "Parasını vereceksin, ben de işi halledeceğim. Hayır işi yapıyormuşum gibi konuşma." Hafif bir şekilde yutkunarak kafamı salladım onaylarcasına. Ah, daha eğlenceli sahneleri görebilmek için aciz taklidi yapmak o kadar zevkli ki. "Ryohei Daisuke denen bir adam. Hakkında çok bir bilgim yok, tek bildiğim kaçak bir shinobi olduğu. Ishigakure'den kaçmış. Karımla akrabalık bağı var, aralarında bir anlaşmazlık da varmış. Edindiğim bilgiler şuan bu çevrelerde olduğu, ama tahmin edersin ki ona yaklaşacak kadar eğitimli birisi değilim ve yaklaşırsam kim bilir nelerle karşılaşacağım. Bu yüzden tek bildiğim, çevrelerde bir yerde konakladığı. Onu da tabi bazı arkadaşlarım sayesinde öğrendim. Hepsi bana peşinden gitmememi, kendimi öldürteceğimi söylese de -" "İki gün sonra, hanın önünde buluşacağız. O zaman detayları konuşuruz." Sözümü keserek bir anda iki gün sonrasına atmıştı randevumu. Neden böylesine geciktiriyorsun ki Taichi? Avımı avlaman için bu kadar beklemek zorunda olmak çok büyük sabır işi. Ama buna müdahale edemem, sonuçta büyük eğlenceler bazen geç gelir. "Tamam, teşekkür ederim..." Dedim. "İsmin?" Diye sordu. Her avıma farklı bir isim söylemek ve son anlarında gerçek ismimi açıklamak çok daha keyifli geliyordu.

"Haruto Nobu."