[Komaeda Togami] Sızma
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
[Komaeda Togami] Sızma
Sakin adımlarla yürürken, shinobi ekipman çantamdan geriye kalan son şeyi çeviriyordum parmağımda. Basit bir kunai. Hafif bir yağmur çiseliyordu, ancak artık bundan rahatsız olmayacak kadar alışmıştım ülkenin hava şartlarına. Tepemde uçan bir karganın çığlıkları geliyordu aralarda kulağıma. Gözcüm, ve yeni ortağım Raizo. Çığlıklarının muhtemelen arada sırada sinirlenip yağmura küfretmesinden kaynaklı olduğunu tahmin etmek zor değildi. Ancak sebebi her ne olursa olsun, orada olduğunu bilmek şimdilik güvende olduğumu düşünmemi sağlıyordu. Demirciyi, Chizuru’yu ve her ne kadar istemsiz olsa da Satou’yu öldürmemin üzerinden oldukça kısa bir süre geçmişti. Buna rağmen pek çok şey görüp yaşamıştım. Öncelikle kendimi tedavi ettirmem gerekmişti, bunun için yakınlarda olduğunu bildiğim bir kasabadaki şifacıya gitmek durumunda kalmıştım. Fiyatları oldukça tuzluydu, ancak bir kaçağın daha iyisini beklemesi pek mümkün değildi zaten. Şifacıda kaldığım süre esnasında, Raizo’yla tanışmıştım. Gerçi tek taraflı bir tanışmaydı bu, kendisinin beni senelerdir gözlediği gerçeğini düşünürsek. Daha fazla zaman kaybetmeden yola koyulmam gerektiği gerçeği, beni ekipman çantamı yenilemekten geri tutmuştu. Ancak demirciden aldığım, kabza ve kınla kaplattığım tantou dezavantajlarımı nispeten daha düşük kılabilirdi.
Kafamda pek çok düşünce ve plan farklı varyasyonlarla ilerlemekteydi sürekli. Bu kadar çok değişken varken, ve bu değişkenlerin büyük bir kısmına hakim değilken kusursuz bir plan oluşturmam beklenemezdi. Ancak olasılıkları düşünmek ve önümdeki maceraya en hazırlıklı şekilde başlamak yapabileceğim yegane şeylerdi. Kasabadan ayrıldığım geceden itibaren, kafamda bir şeyler kurmaya başlamıştım ancak bundan sonrası yalnızca benim elimde değildi. Yapabileceğim tek şey, performansımı sergilemek ve olası tehlikeli durumlara uygun çözümlemeler getirerek başarılı olmayı ümit etmekti. Ancak bu kez, daha hazırlıklıydım. Geçtiğimiz sürede yaptığım tek şey iyileşmek olmamıştı. Şimdiki planımın kilit noktasını oluşturan tekniğin çalışma mekanizmaları üzerine çokça kafa yormuş ve onu birkaç kademe üst seviyeye taşımıştım. Çoğu şeyi bu teknik üzerine kurduğum için, riske girme gibi bir opsiyonum yoktu. Bunun yanısıra Raizo'dan oldukça işime yarayabilecek bir teknik öğrenmiş, buna ek olarak repertuarıma farklı bir ninjutsu daha eklemiştim. Satın aldığım bir patlayıcı parşomen ve iki hap da takviyelerimdi.
Yumuşak kanat çırpışları duyduğumda, Raizo’nun yanıma gelip omzuma konduğunu farkettim. Parmağımda çevirdiğim kunaiyi ekipman çantama geri koyarken sessizliğimi korudum, o da pek bir şey demeye niyetli görünmüyordu. Düşünmek için zamana ihtiyacım olduğunun farkındaydı. Onu tanıdığım süre boyunca, oldukça gıcık ve umursamaz biri olduğunu kolaylıkla farkedebilmiştim. Ancak bir şekilde, bana davranışı farklıydı. Bana geliş nedenini açık bir şekilde açıklamıştı aslında. Yine de henüz kafamda oturtabilmiş değildim bir şeyleri. Gelgelelim, bu konuya kafa yoracak zamanım yoktu. Bir süre daha yürüdük sessizce, bu esnada artık planıma başlamam için gerekli olan ayrıntıları kafamda kurmuş ve Raizo’ya vereceğim komutlara karar vermiştim.
Aniden durarak, Raizo’ya çevirdim bakışlarımı. Elektrik mavisi gözleri bana dönmüştü onun da, ve söyleyeceğim şeyleri bekliyordu. “Raizo, şimdilik yollarımızı ayırıyoruz.” Ağzım açılmamıştı, yalnızca zihnimden geçirdiğim kelimelerdi bunlar. Bu, farkettiğim bir diğer yenilikti. temas halinde olmamız durumunda telepatik iletişime geçebiliyorduk ve bunun faydalarını ilerleyen zamanlarda göreceğime emindim. Şimdiki, yalnızca bir pratikti. “Pekala çocuk, söyle bakalım kafandakileri.” Aldığım cevap karşısında hafifçe sırıttım ve planımı aktarmaya başladım: “Sana bahsettiğim bölgeye yaklaştık. Kısa bir süre sonra yerleşim yerleri görünmeye başlayacak. Tam bu noktadan itibaren, planımız başlıyor. Sen Chizuru’yu öldürdüğüm kasabaya geri dönecek ve durumu gözlemleyeceksin. Olur da herhangi biri Chizuru’yu aramaya gelirse onu oyalayabildiğin kadar oyala ve kasabadan uzak tut. Chizuru'nun öldüğünü bilmemeleri gerekiyor.” Sözlerimin ardından, başını salladı Raizo ve dinlemeyi sürdürdü. “Sana ihtiyacım olursa, seni çağıracağım. Eğer gerçekten gelemeyeceğin bir durumda olursan görevi tehlikeye atmamak adına gelme. Bir diğer ihtimalse, gelenleri oyalama konusunda başarısız olma ihtimalin. Öyle bir durumda, tüm hızınla benim biraz sonra yola çıkacağım yere uç ve beni bulmaya çalış. Nasıl görüneceğimi biliyorsun.” Raizo, yeniden başını salladı ve sevimsiz bir sırıtma yerleşti yüzüne. Bir karganın nasıl sırıtabildiğini hala anlamamış olmama karşın, gözlerimle görebiliyordum bunu: “Heh, heyecanlı kısımlarda beni çağırsan iyi olur. Ancak anlaştık. Sakın öleyim deme, çocuk. Daha yeni başladık.” Kanatlarını birkaç kez gerdirdikten sonra, omzumdan güç alarak havalandı ve ilerlediğimiz yönün tersi istikamete doğru uçmaya başladı Raizo. Her ne kadar onu sürekli yanımda tutmak daha mantıklı görünse de kasabada bir gözümün olması çok daha güvenliydi.
Yürümeyi sürdürdüm bir süre daha, görüş açıma herhangi bir yerleşim yeri yahut kişi girene kadar. Kuzeye ilerliyordum, Chizuru’nun üye olduğu grubun muhtemel sığınağının olduğu yöne. Yörede çeşitli yerleşim yerleri olduğunu ve hepsinin sözkonusu gruba ödeme yaptığını biliyordum. Bu esnada, Hako’nun sesi ve verdiği ayrıntılar beynimde geziyordu sürekli. Orman. Çürük bataklık. Aynı giyinen insanlar. Her biri planım için önemli noktalardı ve başarısız olma lüksümün olmadığı göz önüne alınırsa dikkatli olmamda fayda vardı. Kimse tarafından görülmediğime emin olduğum bir zamanda kaplattığımdan beri belimde taşıdığım tantouyu kontrol ettim. Üzerimdeki cübbem sebebiyle görünmese de, ulaşımımın kolay olması gerekiyordu. Devamındaysa, chakrama odaklanarak el mühürlerini aktive ettim: “Magen: Henge.” Aklımda, Chizuru’nun görüntüsünü canlandırıyordum bu esnada. Onu gördüğüm ilk hali. Çok zor değildi, koyu kırmızı ve yalnızca yüzünü gösteren kapalı bir cübbe. Fiziksel olarak değişmeyecektim, ancak bundan sonra bana bakan insanlar tekniğimin etkisi altına girecek ve Chizuru’yu göreceklerdi. Kimseyle temasa geçmeden, yalnızca yürümeyi planlıyordum. En iyi ihtimalle beni -daha doğrusu Chizuru’yu- tanıyan birileri tarafından görülebilir ve sığınağa otomatikman götürülebilirdim. Henüz, Hako’nun bahsettiği akrabasına gitmeyi düşünmüyordum. Burada Togami olmayacaktı, yalnızca Chizuru’ydum.
Kafamda pek çok düşünce ve plan farklı varyasyonlarla ilerlemekteydi sürekli. Bu kadar çok değişken varken, ve bu değişkenlerin büyük bir kısmına hakim değilken kusursuz bir plan oluşturmam beklenemezdi. Ancak olasılıkları düşünmek ve önümdeki maceraya en hazırlıklı şekilde başlamak yapabileceğim yegane şeylerdi. Kasabadan ayrıldığım geceden itibaren, kafamda bir şeyler kurmaya başlamıştım ancak bundan sonrası yalnızca benim elimde değildi. Yapabileceğim tek şey, performansımı sergilemek ve olası tehlikeli durumlara uygun çözümlemeler getirerek başarılı olmayı ümit etmekti. Ancak bu kez, daha hazırlıklıydım. Geçtiğimiz sürede yaptığım tek şey iyileşmek olmamıştı. Şimdiki planımın kilit noktasını oluşturan tekniğin çalışma mekanizmaları üzerine çokça kafa yormuş ve onu birkaç kademe üst seviyeye taşımıştım. Çoğu şeyi bu teknik üzerine kurduğum için, riske girme gibi bir opsiyonum yoktu. Bunun yanısıra Raizo'dan oldukça işime yarayabilecek bir teknik öğrenmiş, buna ek olarak repertuarıma farklı bir ninjutsu daha eklemiştim. Satın aldığım bir patlayıcı parşomen ve iki hap da takviyelerimdi.
Yumuşak kanat çırpışları duyduğumda, Raizo’nun yanıma gelip omzuma konduğunu farkettim. Parmağımda çevirdiğim kunaiyi ekipman çantama geri koyarken sessizliğimi korudum, o da pek bir şey demeye niyetli görünmüyordu. Düşünmek için zamana ihtiyacım olduğunun farkındaydı. Onu tanıdığım süre boyunca, oldukça gıcık ve umursamaz biri olduğunu kolaylıkla farkedebilmiştim. Ancak bir şekilde, bana davranışı farklıydı. Bana geliş nedenini açık bir şekilde açıklamıştı aslında. Yine de henüz kafamda oturtabilmiş değildim bir şeyleri. Gelgelelim, bu konuya kafa yoracak zamanım yoktu. Bir süre daha yürüdük sessizce, bu esnada artık planıma başlamam için gerekli olan ayrıntıları kafamda kurmuş ve Raizo’ya vereceğim komutlara karar vermiştim.
Aniden durarak, Raizo’ya çevirdim bakışlarımı. Elektrik mavisi gözleri bana dönmüştü onun da, ve söyleyeceğim şeyleri bekliyordu. “Raizo, şimdilik yollarımızı ayırıyoruz.” Ağzım açılmamıştı, yalnızca zihnimden geçirdiğim kelimelerdi bunlar. Bu, farkettiğim bir diğer yenilikti. temas halinde olmamız durumunda telepatik iletişime geçebiliyorduk ve bunun faydalarını ilerleyen zamanlarda göreceğime emindim. Şimdiki, yalnızca bir pratikti. “Pekala çocuk, söyle bakalım kafandakileri.” Aldığım cevap karşısında hafifçe sırıttım ve planımı aktarmaya başladım: “Sana bahsettiğim bölgeye yaklaştık. Kısa bir süre sonra yerleşim yerleri görünmeye başlayacak. Tam bu noktadan itibaren, planımız başlıyor. Sen Chizuru’yu öldürdüğüm kasabaya geri dönecek ve durumu gözlemleyeceksin. Olur da herhangi biri Chizuru’yu aramaya gelirse onu oyalayabildiğin kadar oyala ve kasabadan uzak tut. Chizuru'nun öldüğünü bilmemeleri gerekiyor.” Sözlerimin ardından, başını salladı Raizo ve dinlemeyi sürdürdü. “Sana ihtiyacım olursa, seni çağıracağım. Eğer gerçekten gelemeyeceğin bir durumda olursan görevi tehlikeye atmamak adına gelme. Bir diğer ihtimalse, gelenleri oyalama konusunda başarısız olma ihtimalin. Öyle bir durumda, tüm hızınla benim biraz sonra yola çıkacağım yere uç ve beni bulmaya çalış. Nasıl görüneceğimi biliyorsun.” Raizo, yeniden başını salladı ve sevimsiz bir sırıtma yerleşti yüzüne. Bir karganın nasıl sırıtabildiğini hala anlamamış olmama karşın, gözlerimle görebiliyordum bunu: “Heh, heyecanlı kısımlarda beni çağırsan iyi olur. Ancak anlaştık. Sakın öleyim deme, çocuk. Daha yeni başladık.” Kanatlarını birkaç kez gerdirdikten sonra, omzumdan güç alarak havalandı ve ilerlediğimiz yönün tersi istikamete doğru uçmaya başladı Raizo. Her ne kadar onu sürekli yanımda tutmak daha mantıklı görünse de kasabada bir gözümün olması çok daha güvenliydi.
Yürümeyi sürdürdüm bir süre daha, görüş açıma herhangi bir yerleşim yeri yahut kişi girene kadar. Kuzeye ilerliyordum, Chizuru’nun üye olduğu grubun muhtemel sığınağının olduğu yöne. Yörede çeşitli yerleşim yerleri olduğunu ve hepsinin sözkonusu gruba ödeme yaptığını biliyordum. Bu esnada, Hako’nun sesi ve verdiği ayrıntılar beynimde geziyordu sürekli. Orman. Çürük bataklık. Aynı giyinen insanlar. Her biri planım için önemli noktalardı ve başarısız olma lüksümün olmadığı göz önüne alınırsa dikkatli olmamda fayda vardı. Kimse tarafından görülmediğime emin olduğum bir zamanda kaplattığımdan beri belimde taşıdığım tantouyu kontrol ettim. Üzerimdeki cübbem sebebiyle görünmese de, ulaşımımın kolay olması gerekiyordu. Devamındaysa, chakrama odaklanarak el mühürlerini aktive ettim: “Magen: Henge.” Aklımda, Chizuru’nun görüntüsünü canlandırıyordum bu esnada. Onu gördüğüm ilk hali. Çok zor değildi, koyu kırmızı ve yalnızca yüzünü gösteren kapalı bir cübbe. Fiziksel olarak değişmeyecektim, ancak bundan sonra bana bakan insanlar tekniğimin etkisi altına girecek ve Chizuru’yu göreceklerdi. Kimseyle temasa geçmeden, yalnızca yürümeyi planlıyordum. En iyi ihtimalle beni -daha doğrusu Chizuru’yu- tanıyan birileri tarafından görülebilir ve sığınağa otomatikman götürülebilirdim. Henüz, Hako’nun bahsettiği akrabasına gitmeyi düşünmüyordum. Burada Togami olmayacaktı, yalnızca Chizuru’ydum.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Off Topic
Selamlar. Bendeniz Cynic, konunuz boyunca GM'liğinizi yapacağım. Her türlü soru ve sorunlarınız için bana ulaşabilirsiniz.
Konunuza GM geldiği için efsanevi yaratığınızın kontrolünü de üstleniyorum. Onunla konu içerisinde standart bir NPC gibi etkileşime gireceksiniz.
Bununla beraber, konunuzu bir önceki yoklama bitmeden açtığınız için hala Yaz döneminde olduğumuz varsayılmıştır. Zaman atlaması bu konu için geçersiz kabul edilmiştir. Bir önceki konunuzdan bir kaç gün sonra geçtiği varsayılacaktır.
İyi oyunlar.
Konunuza GM geldiği için efsanevi yaratığınızın kontrolünü de üstleniyorum. Onunla konu içerisinde standart bir NPC gibi etkileşime gireceksiniz.
Bununla beraber, konunuzu bir önceki yoklama bitmeden açtığınız için hala Yaz döneminde olduğumuz varsayılmıştır. Zaman atlaması bu konu için geçersiz kabul edilmiştir. Bir önceki konunuzdan bir kaç gün sonra geçtiği varsayılacaktır.
İyi oyunlar.
Düşündüğün diyorum zira İzcilik becerisine dair pek bir geçmişin yok. Zeki birisi olduğun aşikar, bu yüzden temel kavramları kullanarak yönünü iyice tayin edebiliyorsun. Çevredeki boş araziye bakıp ufukta gördüğün ağaçları tanıyorsun, hangisi koruluk hangisi orman kestirebiliyorsun. Ateş yak deseler, yakarsın. Ancak bataklığın kokusunu alana kadar köyün kuzeyine yürümekten başka yapabileceğin bir şey de yok gibi. Özellikle İzcilik anlamında eksik olman, yörenin haritasını da aklına getirmeyi zorlaştırıyor.
O yüzden, yürüyorsun. Bir 15 dakika kadar. Bunun üzerine bir 15 dakika daha geçiyor. Civarda bir yerleşim yeri göremiyorsun. Gittiğin yönün kuzey olduğundan eminsin ama açık bir ovadasın. Yerler toprak ve nemli, ancak çamur değil. Civarda kısa kısa otlar yetişiyor ve yer yer çimenlikler, çiçekler mevcut. Görüş mesafende bir kaç koruluk var. Kuzey yönü ufkunda bir orman görüyorsun, onun ardında da arkaplanı süsleyen bir sıradağ dikkatini çekiyor. Herşey normal görünüyor. Ancak bataklığa dair pek bir şey gördüğün söylenemez.
Sağ ve sol ufkunda da belli belirsiz ormanlık alanlar ve tepeler mevcut. Solunda özellikle tepeler yükseliyor ve alçalıyor. Sağında ise ova dümdüz bir şekilde devam ediyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Yürüyüşüm devam ederken, çevremde gözle görülür pek bir değişiklik olmamıştı. Raizo’yla ayrıldığımızdan beri neredeyse hiç yer değiştirmemişim gibi hissettiren bir yolculuğun içerisindeydim. En azından gittiğim yönün doğru olduğu konusunda emin olabiliyordum. Tabii akademide genel manada öğretilen yön bulma yetilerinin şuanki pozisyonumda çok yardımcı olduğunu söyleyemezdim. Her zaman söylenen şey, yosunların ağaçların kuzeyinde daha yoğun kümelendiğiydi. Gelgelelim Yağmur Ülkesi gibi aşırı nemli bölgelerde bu ifade pek doğru sayılmazdı. Ağaçların hemen hemen her bölgesi yosunlarla kaplı olduğu için kuzey kolaylıkla karışabiliyordu. Ayrıca neredeyse sürekli çamur halde olan toprakta karınca yuvası bulmak da pek kolay değildi. Bu sayede güney yönü de rahatlıkla tespit edilemiyordu. Güneşin ilerleyişine göre yön tayini yapmak en mantıklısıydı aslında, ancak güneş buralarda oldukça nadir bir şekilde yüzünü gösterdiği için dolaylı yoldan o opsiyon da devre dışı kalıyordu. Ancak neyse ki, yolculuğuma başladığım noktadan itibaren gözüme kestirdiğim koruluklara ve tepelere dikkat kesilerek rotamdan şaşmamış olduğuma emin olabiliyordum. Ancak yapabildiğim tek şeyin bu olması da oldukça can sıkıcıydı.
Uzun bir süredir yürüyordum, ancak planladığım şekilde herhangi bir yerleşim yeri ya da kişi görmediğim için tekniğimi aktif hale getirmemiştim henüz. Gerçi bu gidişle yakın bir zamanda herhangi bir yere ulaşabilecek gibi durmuyordum, ancak bir şeyleri gözden kaçırmış olduğuma dair bir şüphe yerleşmişti içime bir süredir. Yine de soğukkanlılığımı olabildiğince koruyarak saçma paranoyalara düşmemek için direndim. Hako’nun söylediklerini tekrar tekrar aklımdan geçiriyordum bu esnada. Çevreme biraz daha dikkat kesildim. Yerler çamur değildi, bu da halihazırda bataklığın içinde olmadığımı işaret ediyordu. Kuzeyde bir ormanlık alan görebiliyordum. Arkasında da sıradağlar. Bunların Kaya Ülkesi ve Kaya Ülkesi arasındaki sınırları belirleyen dağlar olduğunu az buçuk tahmin edebiliyordum. Kuzeye ilerlediğimi gösteren bir başka belirteçti bu. Solumda Kaya ülkesi kalıyor olmalıydı, sağımda ise sonsuza gidiyormuş gibi görünen bir ova vardı. Bir anlığına durdum ve olduğum yere çöktüm. Bu iğrenç toprakta bitmeyi başarabilen otları hafifçe elledim bana bir mesaj verebilirlermiş gibi. Anlamsızdı, ancak kafamı toplamama yardımcı oluyorlardı. Hako’nun söylediklerini geçirdim yeniden kafamdan. ‘Çürük bataklık.’ Çürük koktuğu için, çürük kokusu almıyordum. ‘Çok geniş bir havza.’ Bunun için çok fazla düşünmeme gerek yoktu, halihazırda devasa bir alanda olduğum bariz bir şekilde belliydi. Ancak kafamda alanın planını oluşturmakta güçlük çekiyordum. Kafam çalışıyordu, ancak bu yalnızca kafamın çalışmasıyla çözebileceğim bir şey değildi. İşin bu kısmında tecrübe öne çıkıyordu, ne yazık ki sahip olmadığım bir tecrübe.
Ayağa kalkarak çevreme bakındım yeniden. Bataklığı ıskalamış ve çevresinden dolaşmış olma ihtimalim olduğu da bir gerçekti. Ancak orman ve koruluğun ayırdını az çok yapabiliyordum, ve Hako’nun ormanlık-bataklık alan dediğine oldukça emindim. Bu sebeple ıskalamış olma ihtimalimin hala varolduğunu göze alarak kuzeye, görüş alanımdaki tek ormana ilerlemekti planım. Yine de, ilerledikçe bir soru gittikçe kafamı kurcalamaya başlamıştı. Yağmur Ülkesi’nin meşhur kaçak shinobisi Sagi Riaru’nun Yağmur Ülkesi’nin kuzeyinde bir yerleşim yeri olduğunı okumuştum bingo kitabında. Ve kuzeye doğru attığım her bir adımda bu gerçeklik kafama bir çivi gibi çakılmaya devam ediyordu. Chizuru’nun dahil olduğu grubun Riaru’yla bir ilişkisi var mıydı? Bilmiyordum. Sanmıyordum gerçi, ancak ihtimaller karşısında beynimin çalışmasına da engel olamıyordum. Ayrıca sözkonusu grup Riaru’yla ilgisizse bile, kuzeye ilerliyor olmam Riaru’nun bölgesine ilerliyor olduğum anlamına geliyordu. Bu bile başlı başına yeterince tehlikeliydi, ki tam olarak bataklığa ulaşamamış olduğum gerçeği de gözönüne alınırsa pek çok bilinmeyen katıyordu denkleme. Ancak geri dönmeyi düşünebileceğimden fazla yol katetmiştim. Hem fiziksel, hem de zihinsel olarak. Bu sebeple geri dönmek opsiyonlarım arasında yer almıyordu. Yapacağım şey basitti, herhangi bir yenilik ya da farklılığa karşı çevreme dikkat etmeyi sürdürecek ve kuzeye ilerleyecektim. Burnuma gelebilecek herhangi bir koku, doğru yolda olduğumu işaret edebilirdi. Aynı zamanda Magen: Henge’yi çalıştırmak için de hazırda bekleyecektim. Sözkonusu örgütün herhangi bir gözcüsü tarafından görülme ihtimalim olduğu açıktı, ve şuanki halimdense Chizuru olarak görülmeyi tercih ederdim. Gözlem becerilerimin biri beni görmeden onu görmemi sağlayabileceğine inanıyordum. Planımdan şaşmayacaktım.
Uzun bir süredir yürüyordum, ancak planladığım şekilde herhangi bir yerleşim yeri ya da kişi görmediğim için tekniğimi aktif hale getirmemiştim henüz. Gerçi bu gidişle yakın bir zamanda herhangi bir yere ulaşabilecek gibi durmuyordum, ancak bir şeyleri gözden kaçırmış olduğuma dair bir şüphe yerleşmişti içime bir süredir. Yine de soğukkanlılığımı olabildiğince koruyarak saçma paranoyalara düşmemek için direndim. Hako’nun söylediklerini tekrar tekrar aklımdan geçiriyordum bu esnada. Çevreme biraz daha dikkat kesildim. Yerler çamur değildi, bu da halihazırda bataklığın içinde olmadığımı işaret ediyordu. Kuzeyde bir ormanlık alan görebiliyordum. Arkasında da sıradağlar. Bunların Kaya Ülkesi ve Kaya Ülkesi arasındaki sınırları belirleyen dağlar olduğunu az buçuk tahmin edebiliyordum. Kuzeye ilerlediğimi gösteren bir başka belirteçti bu. Solumda Kaya ülkesi kalıyor olmalıydı, sağımda ise sonsuza gidiyormuş gibi görünen bir ova vardı. Bir anlığına durdum ve olduğum yere çöktüm. Bu iğrenç toprakta bitmeyi başarabilen otları hafifçe elledim bana bir mesaj verebilirlermiş gibi. Anlamsızdı, ancak kafamı toplamama yardımcı oluyorlardı. Hako’nun söylediklerini geçirdim yeniden kafamdan. ‘Çürük bataklık.’ Çürük koktuğu için, çürük kokusu almıyordum. ‘Çok geniş bir havza.’ Bunun için çok fazla düşünmeme gerek yoktu, halihazırda devasa bir alanda olduğum bariz bir şekilde belliydi. Ancak kafamda alanın planını oluşturmakta güçlük çekiyordum. Kafam çalışıyordu, ancak bu yalnızca kafamın çalışmasıyla çözebileceğim bir şey değildi. İşin bu kısmında tecrübe öne çıkıyordu, ne yazık ki sahip olmadığım bir tecrübe.
Ayağa kalkarak çevreme bakındım yeniden. Bataklığı ıskalamış ve çevresinden dolaşmış olma ihtimalim olduğu da bir gerçekti. Ancak orman ve koruluğun ayırdını az çok yapabiliyordum, ve Hako’nun ormanlık-bataklık alan dediğine oldukça emindim. Bu sebeple ıskalamış olma ihtimalimin hala varolduğunu göze alarak kuzeye, görüş alanımdaki tek ormana ilerlemekti planım. Yine de, ilerledikçe bir soru gittikçe kafamı kurcalamaya başlamıştı. Yağmur Ülkesi’nin meşhur kaçak shinobisi Sagi Riaru’nun Yağmur Ülkesi’nin kuzeyinde bir yerleşim yeri olduğunı okumuştum bingo kitabında. Ve kuzeye doğru attığım her bir adımda bu gerçeklik kafama bir çivi gibi çakılmaya devam ediyordu. Chizuru’nun dahil olduğu grubun Riaru’yla bir ilişkisi var mıydı? Bilmiyordum. Sanmıyordum gerçi, ancak ihtimaller karşısında beynimin çalışmasına da engel olamıyordum. Ayrıca sözkonusu grup Riaru’yla ilgisizse bile, kuzeye ilerliyor olmam Riaru’nun bölgesine ilerliyor olduğum anlamına geliyordu. Bu bile başlı başına yeterince tehlikeliydi, ki tam olarak bataklığa ulaşamamış olduğum gerçeği de gözönüne alınırsa pek çok bilinmeyen katıyordu denkleme. Ancak geri dönmeyi düşünebileceğimden fazla yol katetmiştim. Hem fiziksel, hem de zihinsel olarak. Bu sebeple geri dönmek opsiyonlarım arasında yer almıyordu. Yapacağım şey basitti, herhangi bir yenilik ya da farklılığa karşı çevreme dikkat etmeyi sürdürecek ve kuzeye ilerleyecektim. Burnuma gelebilecek herhangi bir koku, doğru yolda olduğumu işaret edebilirdi. Aynı zamanda Magen: Henge’yi çalıştırmak için de hazırda bekleyecektim. Sözkonusu örgütün herhangi bir gözcüsü tarafından görülme ihtimalim olduğu açıktı, ve şuanki halimdense Chizuru olarak görülmeyi tercih ederdim. Gözlem becerilerimin biri beni görmeden onu görmemi sağlayabileceğine inanıyordum. Planımdan şaşmayacaktım.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Güneş meridyene doğru ilerliyor. Bu da sana saatin öğleye yaklaştığını gösteriyor. Gökyüzündeki yaylı hareketi boyunca, sağ üstünde kalıyor kocaman alev topu. Hava gayet açık. Havada kümelenmiş bulutlar ise bir kıta parçası gibi yüzüyorlar maviliğin içerisinde. Rüzgar esiyor ve kulakların bir anlığına üşüyor. Cübbeni düzeltiyor ve yürüyüşüne devam ediyorsun düzgün toprak zeminde.
Saat tam 12'ye doğru gelirken, orman görüşünde hatırı sayılır bir yer kaplamaya başlıyor. Kuzey ufku neredeyse tamamen koyu yeşillikle kaplı. Açık havzanın ne kadar geniş olduğunu anlamak için arkana dönüp bakman gerekiyor artık zira önün sana klostrofobik bir hava veriyor. Bununla beraber, ormana daha 15 dakika yürüme mesafen olmasına rağmen ağaçların büyüklüğü de dikkatini çekiyor.
Sen ormana yaklaştıkça ağaçlar git gide büyümeye devam ediyor gözünde. Dev ağaçlarla kaplı bir orman olduğunu algılayabiliyorsun. Keskin bir koku da hafiften burnuna çalınmaya başlıyor. Rüzgar ile gelip gidiyor, bazen var bazen yok. Ancak gittiğin yerin doğru olduğundan az çok emin gibisin.
Sen bataklık olduğundan artık emin olduğun ormana yaklaştığında, etrafta da çeşitli değişimler gözlemliyorsun. toprak zemin, nemlenmeye başlıyor. Çevredeki parça parça koruluk sayısı da artıyor ve artık nispeten seyrek, normal ağaçlarla dolu ancak arada sırada nadir de olsa kocaman, resmen 4-5 ağaç kalınlığında ve büyüklüğünde ağaçların da olduğu bir alanda ilerlemeye başlıyorsun. Yönünü artık saptırarak hareket etmeye başlıyorsun zira ağaçların olmadığı açıklıklarda su birikintileri mevcut. Bu su birikintilerin içlerinden yetişen ağaçları gördüğünde, buraların bataklık olduğundan emin oluyorsun.
İlerleyişin sürerken ağaçlar sıklaşıyor, güneş ışıklarının kuvveti azalıyor ve nadir olan devasa ağaçlar artık normalleşmeye başlıyor. Bu devasa ağaçların çapı gerçekten geniş ve 30 metreye kadar da yükseliyorlar. Her bir dalı, tek başına birer ağaç kadar kalın. Yaprakları seyrek olduklarından gökyüzünü seçebiliyorsun.
Devasa ağaçların aralarında su birikintileri mevcut, ancak bu su birikintilerinin yüzeyleri yeşil ve çok ufak yapraklarla dolu. Neredeyse çok iyi biçilmiş bir bahçeyi andırıyorlar, ancak göründükleri kadar da masum değiller. Hemen altlarında derinleşerek ilerleyen bataklığı seçebiliyorsun. Bu su birikintilerinin içerisinden çeşitli ağaçlar büyüyor, ancak bu ağaçlar normal boyutlarda diğerlerine göre.
Koku da bu sırada gerçekten keskinleşiyor, ancak git gide alışıyor gibisin. Artık rüzgardan ziyade bataklığın kendisi bu kokunun sebebi.
Artık ayağına chakra vermeden rahat yürüyemeyeceğin kadar sıklaşan su birikintilerine vardığında, durup çok da yorulmayan ayaklarını dinlendiriyorsun.
Saat tam 12'ye doğru gelirken, orman görüşünde hatırı sayılır bir yer kaplamaya başlıyor. Kuzey ufku neredeyse tamamen koyu yeşillikle kaplı. Açık havzanın ne kadar geniş olduğunu anlamak için arkana dönüp bakman gerekiyor artık zira önün sana klostrofobik bir hava veriyor. Bununla beraber, ormana daha 15 dakika yürüme mesafen olmasına rağmen ağaçların büyüklüğü de dikkatini çekiyor.
Sen ormana yaklaştıkça ağaçlar git gide büyümeye devam ediyor gözünde. Dev ağaçlarla kaplı bir orman olduğunu algılayabiliyorsun. Keskin bir koku da hafiften burnuna çalınmaya başlıyor. Rüzgar ile gelip gidiyor, bazen var bazen yok. Ancak gittiğin yerin doğru olduğundan az çok emin gibisin.
Çürük Bataklık

Sen bataklık olduğundan artık emin olduğun ormana yaklaştığında, etrafta da çeşitli değişimler gözlemliyorsun. toprak zemin, nemlenmeye başlıyor. Çevredeki parça parça koruluk sayısı da artıyor ve artık nispeten seyrek, normal ağaçlarla dolu ancak arada sırada nadir de olsa kocaman, resmen 4-5 ağaç kalınlığında ve büyüklüğünde ağaçların da olduğu bir alanda ilerlemeye başlıyorsun. Yönünü artık saptırarak hareket etmeye başlıyorsun zira ağaçların olmadığı açıklıklarda su birikintileri mevcut. Bu su birikintilerin içlerinden yetişen ağaçları gördüğünde, buraların bataklık olduğundan emin oluyorsun.
İlerleyişin sürerken ağaçlar sıklaşıyor, güneş ışıklarının kuvveti azalıyor ve nadir olan devasa ağaçlar artık normalleşmeye başlıyor. Bu devasa ağaçların çapı gerçekten geniş ve 30 metreye kadar da yükseliyorlar. Her bir dalı, tek başına birer ağaç kadar kalın. Yaprakları seyrek olduklarından gökyüzünü seçebiliyorsun.
Devasa ağaçların aralarında su birikintileri mevcut, ancak bu su birikintilerinin yüzeyleri yeşil ve çok ufak yapraklarla dolu. Neredeyse çok iyi biçilmiş bir bahçeyi andırıyorlar, ancak göründükleri kadar da masum değiller. Hemen altlarında derinleşerek ilerleyen bataklığı seçebiliyorsun. Bu su birikintilerinin içerisinden çeşitli ağaçlar büyüyor, ancak bu ağaçlar normal boyutlarda diğerlerine göre.
Koku da bu sırada gerçekten keskinleşiyor, ancak git gide alışıyor gibisin. Artık rüzgardan ziyade bataklığın kendisi bu kokunun sebebi.
Artık ayağına chakra vermeden rahat yürüyemeyeceğin kadar sıklaşan su birikintilerine vardığında, durup çok da yorulmayan ayaklarını dinlendiriyorsun.
Off Topic
Turda Magen: Henge yaptığına dair bir ibare yazmadım, çünkü bu seçeneği sana bıraktım. Yürüyüşünün istediğin herhangi bir noktasında bu tekniği uyguladığını turunda belirtebilirsin. Yürüyüşün başında yaparsan daha çok chakra, sonuna doğru yaparsan daha az chakra yemiş olacak, bu yüzden seçimi sana bırakmak istedim.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Yürüyüşümü sürdürmeye devam etme kararım, sonuçlarını yavaş yavaş vermeye başlarken planımda herhangi bir değişiklik yapmamamın karşılığını almaya başlamıştım. Hafif hafif esen, ancak soğukluğuyla beni etkilemeyi başaran rüzgar burnuma kötü kokular getirmeye başlamıştı. Doğru yoldaydım. Açık hava, Yağmur Ülkesi’nde kolay kolay karşılaşabileceğim bir şey değildi ve aslen bir Ishigakure’li olarak alışık olduğum güneşin olabildiğince tadını çıkarmaya çalışıyordum. Gerçi ‘zevk almak’ kavramı benim için uzun bir süredir bilinmezliğe açılan bir kapı gibiydi, pek çok diğer insani duygu gibi. Ancak neredeyse bir senedir Yağmur Ülkesi’ndeydim ve kapalı havasına, daimi nemine öylesine alışmıştım ki bu nadide fırsatı değerlendirmek zorunda gibi hissediyordum kendimi. Yapay bir şekilde olsa dahi. Güneş tam tepemdeyken, -en azından düz ovadaki- yürüyüşümün nihayete etmeye başladığını anlamıştım. Orman artık iyice büyük görünüyordu gözüme. Ağaçlar oldukça sıktı anlayabildiğim kadarıyla, ve nereden bakarsam bakayım en az çeyrek saat daha yürümem gerektiğini tahmin etmeme rağmen devasa görünüyorlardı. Kalan yolu katederken, ağaçların daha ne kadar büyüyebileceklerini sorgularken bulmuştum kendimi. Daha önce böylesi bir ormana girmiş miydim? Emin olamıyordum. Konoha’daki chuunin sınavları için gittiğimiz Ateş Ülkesi’nin geniş ormanlarındaki ağaçlar bile bunlara kıyasla küçük görünüyorlardı gözüme. Gerçi oralardayken daha büyük ve daha korkunç bir ormanın adı geçmişti ancak hiçbir zaman gitme fırsatımız olmadığı için bir karşılaştırma yapmakta güçlük çekiyordum.
Orman sınırına iyiden iyiye yaklaştığım anda, duraksayarak etrafıma bakındım yavaşça. Henüz ormana girmemiştim, ancak gerçekten de sözkonusu örgüt burada bir yerleşke kurduysa bu civarlardan itibaren gözcülerinin olmasını doğal karşılayabilirdim. Bu kılıkta kalmaya devam edersem, görülmem işten bile değildi, tabii hala görülmediysem. Herhangi bir şey hissetmemiştim ya da farketmemiştim bu süreçte, bu sebeple görülmüş olma ihtimalimin düşük olduğuna inanıyordum. Fakat attığım her adımla bu riskin arttığı da bir gerçekti, ve tüm planımı Togami olarak değil; Chizuru olarak yaptığım için daha fazla riske girme gereği görmüyordum. Aklımda Chizuru’ya dair ayrıntıları canlandırmaya çalıştım. Onu ilk gördüğüm hali, uzun kırmızı cübbe. Cübbesini çıkardıktan sonraki hali. Mor kıyafet, belindeki wakizashi, elindeki sargılar. Bu bir genjutsu tekniği olduğu için, fiziksel olarak form değiştirmeyecektim. Yalnızca beni gören kişilerin beyninde Chizuru’nun görüntüsü oluşacaktı. Ancak hem cübbeli, hem de cübbesiz halini düşünüyor olmamın da mantıklı bir sebebi olduğuna inanıyordum. Her ne kadar fiziksel olarak form değiştirmesem de, genjutsumun başarısı devamlılığına bağlıydı ve cübbemi çıkarmam gereken bir durumda -ya da ‘Chiruzu’nun’ cübbesini çıkarması gereken bir durumda- karşımdaki insanların Chizuru’yu nasıl görmeye devam edeceklerini de tasarlamak zorundaydım. Hazır olduğumu hissettiğim anda el mühürlerini uygularken chakrama odaklandım ve mırıldandım: “Magen: Henge.”
Tekniğim aktif hale geldikten sonra, artık Chizuru olarak görüneceğimi bilerek ormanın sınırlarından içeri girdim ve ilerlemeye başladım. Çevremdeki belli başlı değişiklikleri anında hissetmeye başlamıştım. Az önce neredeyse tamamen görebildiğim gökyüzü, devasa ağaçların arasında kaybolmaya yüz tutmuştu. Neredeyse normal bir ağacın gövdesi kadar kalın olan dallardaki yapraklar seyrek olduğu için tamamen kararmamıştı ortam, maviliği ve mavilikte yüzen bulutları halen görebiliyordum ama az öncekine kıyasla oldukça kısıtlıydı bu görüntü. Bir süre önce kontrol ettiğimde katılığını koruyan toprak, artık çamurlaşmaya başlamıştı ve koku keskinleşmişti. Artık fiilen, Hako’nun bahsettiği bataklık-orman’ın içindeydim. Gelgelelim, yoluma düz devam etme konusunda sorunlar yaşamaya başlamıştım. Garip çamur kümeleri ve su birikintisi olduğunu tahmin ettiğim kısımlardan olabildiğince uzak kalmaya çalışıyordum. Bir noktadan sonra ayağıma chakra toplamadan yürüyemeyecek bir hale gelmiştim. Uzun bir süredir yürüyor olduğumu farkettiğimde biraz dinlenmek üzere duraksadım ve çevremi kontrol ettim yeniden. Daima tetikte olmam gerektiği aşikardı, ayrıca bu bölgelerde herhangi bir şeye güvenebileceğimi sanmıyordum. Ve bu ‘herhangi bir şey’in içinde zemin de vardı. Bataklığın içinden büyüyen ağaçlar, sık olmalarından mütevellit rahatça ilerleyebileceğim bir şekilde dizilmiş gibi görünüyorlardı. Ağaç dallarından ilerlemek, en mantıklı çözüm gibiydi. Yerel halkın bu bölgeye girişi ihtimaline karşı zemine çeşitli tuzaklar döşenmiş olabilirdi. Ayrıca ayaklarıma ne kadar chakra verirsem vereyim bir noktada bataklığın içine sürüklenmek konusunda şüphelerim vardı. Gerçi örgütün muhtemel asıl problemi shinobiler olduğu için ağaç tepelerinde çeşitli tuzaklar olması ihtimali de mevcuttu. Ancak bu riski alabileceğimi düşünüyordum. Yüksekliğin verdiği avantaj hem gözlem hem de olası bir dövüş ihtimaline karşı bana faydalı olabilirdi. Yavaş ve temkinli bir şekilde ilerleyecek, gözümü herhangi bir görüntü ya da sese karşı dört açacaktım. Yakınlarımda sıçrayabileceğim bir dal aradım gözlerimle. Dalların kalınlığı, güvenle seyahat edebileceğim izlenimi vermişti ve bu şansı kullanmak istiyordum. Bir daha sorunsuzca çıkabilmem durumunda çevremi bir kez daha gözlemleyecek ve ilerlemeye koyulacaktım yeniden.
Orman sınırına iyiden iyiye yaklaştığım anda, duraksayarak etrafıma bakındım yavaşça. Henüz ormana girmemiştim, ancak gerçekten de sözkonusu örgüt burada bir yerleşke kurduysa bu civarlardan itibaren gözcülerinin olmasını doğal karşılayabilirdim. Bu kılıkta kalmaya devam edersem, görülmem işten bile değildi, tabii hala görülmediysem. Herhangi bir şey hissetmemiştim ya da farketmemiştim bu süreçte, bu sebeple görülmüş olma ihtimalimin düşük olduğuna inanıyordum. Fakat attığım her adımla bu riskin arttığı da bir gerçekti, ve tüm planımı Togami olarak değil; Chizuru olarak yaptığım için daha fazla riske girme gereği görmüyordum. Aklımda Chizuru’ya dair ayrıntıları canlandırmaya çalıştım. Onu ilk gördüğüm hali, uzun kırmızı cübbe. Cübbesini çıkardıktan sonraki hali. Mor kıyafet, belindeki wakizashi, elindeki sargılar. Bu bir genjutsu tekniği olduğu için, fiziksel olarak form değiştirmeyecektim. Yalnızca beni gören kişilerin beyninde Chizuru’nun görüntüsü oluşacaktı. Ancak hem cübbeli, hem de cübbesiz halini düşünüyor olmamın da mantıklı bir sebebi olduğuna inanıyordum. Her ne kadar fiziksel olarak form değiştirmesem de, genjutsumun başarısı devamlılığına bağlıydı ve cübbemi çıkarmam gereken bir durumda -ya da ‘Chiruzu’nun’ cübbesini çıkarması gereken bir durumda- karşımdaki insanların Chizuru’yu nasıl görmeye devam edeceklerini de tasarlamak zorundaydım. Hazır olduğumu hissettiğim anda el mühürlerini uygularken chakrama odaklandım ve mırıldandım: “Magen: Henge.”
Tekniğim aktif hale geldikten sonra, artık Chizuru olarak görüneceğimi bilerek ormanın sınırlarından içeri girdim ve ilerlemeye başladım. Çevremdeki belli başlı değişiklikleri anında hissetmeye başlamıştım. Az önce neredeyse tamamen görebildiğim gökyüzü, devasa ağaçların arasında kaybolmaya yüz tutmuştu. Neredeyse normal bir ağacın gövdesi kadar kalın olan dallardaki yapraklar seyrek olduğu için tamamen kararmamıştı ortam, maviliği ve mavilikte yüzen bulutları halen görebiliyordum ama az öncekine kıyasla oldukça kısıtlıydı bu görüntü. Bir süre önce kontrol ettiğimde katılığını koruyan toprak, artık çamurlaşmaya başlamıştı ve koku keskinleşmişti. Artık fiilen, Hako’nun bahsettiği bataklık-orman’ın içindeydim. Gelgelelim, yoluma düz devam etme konusunda sorunlar yaşamaya başlamıştım. Garip çamur kümeleri ve su birikintisi olduğunu tahmin ettiğim kısımlardan olabildiğince uzak kalmaya çalışıyordum. Bir noktadan sonra ayağıma chakra toplamadan yürüyemeyecek bir hale gelmiştim. Uzun bir süredir yürüyor olduğumu farkettiğimde biraz dinlenmek üzere duraksadım ve çevremi kontrol ettim yeniden. Daima tetikte olmam gerektiği aşikardı, ayrıca bu bölgelerde herhangi bir şeye güvenebileceğimi sanmıyordum. Ve bu ‘herhangi bir şey’in içinde zemin de vardı. Bataklığın içinden büyüyen ağaçlar, sık olmalarından mütevellit rahatça ilerleyebileceğim bir şekilde dizilmiş gibi görünüyorlardı. Ağaç dallarından ilerlemek, en mantıklı çözüm gibiydi. Yerel halkın bu bölgeye girişi ihtimaline karşı zemine çeşitli tuzaklar döşenmiş olabilirdi. Ayrıca ayaklarıma ne kadar chakra verirsem vereyim bir noktada bataklığın içine sürüklenmek konusunda şüphelerim vardı. Gerçi örgütün muhtemel asıl problemi shinobiler olduğu için ağaç tepelerinde çeşitli tuzaklar olması ihtimali de mevcuttu. Ancak bu riski alabileceğimi düşünüyordum. Yüksekliğin verdiği avantaj hem gözlem hem de olası bir dövüş ihtimaline karşı bana faydalı olabilirdi. Yavaş ve temkinli bir şekilde ilerleyecek, gözümü herhangi bir görüntü ya da sese karşı dört açacaktım. Yakınlarımda sıçrayabileceğim bir dal aradım gözlerimle. Dalların kalınlığı, güvenle seyahat edebileceğim izlenimi vermişti ve bu şansı kullanmak istiyordum. Bir daha sorunsuzca çıkabilmem durumunda çevremi bir kez daha gözlemleyecek ve ilerlemeye koyulacaktım yeniden.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Yakınlardaki bir dalı gözüne kestiriyor ve ağaç dalına zıplıyorsun. Dal gerçekten geniş. Ağacın gövdesi de devasa. Bu çok anormal bir şey değil vaktinde gördüğün başka dev ağaçlı ormanlara kıyasla, ancak kendi otantikliği var. 10. metrede falan gibisin. Etrafını çok iyi göremiyorsun ağaçlar sebebiyle ancak çevreye hakimsin. Dallar zıplayabileceğin uzaklıkta.
Bir sonraki hedefini belirleyince zıplıyor ve harekete başlıyorsun. Dallarda zıplayarak ilerliyorsun altındaki bataklığı yok sayarak. Çevrende herhangi bir insan bulgusu arıyorsun seni yönlendirecek. Ancak bir on beş dakika falan geçiyor, böyle bir şeye rastlamıyorsun.
Genelde sık ve dev ağaçların arasındaki yeşil göletler ve bu göletlerin içerisindeki ufak ağaçları izleyerek geçiyor bu on beş dakika. Ağaçların üst kesimlerinde artan yapraklar sebebi ile gerçekten loş bir ortam var aşağıda. sen ise biraz yukarıda olduğundan rahatsın. Chakran da hafif hafif azalıyor, şimdilik hiç bir negatif etki hissetmiyorsun. Zinde ve kendindesin gayet.
Bir on beş dakika sonra duruyorsun ve çevrene bakıyorsun. Her şey aynı. Çember bir halde dönmediğine ve herhangi bir genjutsu etksinide olmadığına eminsin. Sadece her şey... çok banal. İzcilik yeteneklerinin de zayıf olması sebebi ile gittiğin yön hakkında hiç bir fikrin yok. Düz gitmemiş olabilirsin, her bir dala atlayışın yönünü bir kaç derece rastgele kırıyor zira. Ancak ormanın derinliklerine ilerlediğin belli. Belki de en derin noktasındasın. Belki de daha dış kesimlerindesin. Bir fikrin yok.
Çevrede hala insan belirtisi görünmüyor. Başladığın karedesin hala.
Ancak şöyle bir şey de farkediyorsun. Eğer geri dönersen ormanın çıkışını bulman zor olmayacak. İlerlemeye devam edersen içeride epey kaybolacağın aşikâr gibi görünüyor. Zeki bir insansın, izciliğinin seni bu ormanın içerisinde yönlendirebilecek kadar iyi olmadığının bilincindesin. Körlemesine dalmak yerine durup bir düşünmeye itiyor seni Zeka kabiliyetin.
Bir sonraki hedefini belirleyince zıplıyor ve harekete başlıyorsun. Dallarda zıplayarak ilerliyorsun altındaki bataklığı yok sayarak. Çevrende herhangi bir insan bulgusu arıyorsun seni yönlendirecek. Ancak bir on beş dakika falan geçiyor, böyle bir şeye rastlamıyorsun.
Genelde sık ve dev ağaçların arasındaki yeşil göletler ve bu göletlerin içerisindeki ufak ağaçları izleyerek geçiyor bu on beş dakika. Ağaçların üst kesimlerinde artan yapraklar sebebi ile gerçekten loş bir ortam var aşağıda. sen ise biraz yukarıda olduğundan rahatsın. Chakran da hafif hafif azalıyor, şimdilik hiç bir negatif etki hissetmiyorsun. Zinde ve kendindesin gayet.
Bir on beş dakika sonra duruyorsun ve çevrene bakıyorsun. Her şey aynı. Çember bir halde dönmediğine ve herhangi bir genjutsu etksinide olmadığına eminsin. Sadece her şey... çok banal. İzcilik yeteneklerinin de zayıf olması sebebi ile gittiğin yön hakkında hiç bir fikrin yok. Düz gitmemiş olabilirsin, her bir dala atlayışın yönünü bir kaç derece rastgele kırıyor zira. Ancak ormanın derinliklerine ilerlediğin belli. Belki de en derin noktasındasın. Belki de daha dış kesimlerindesin. Bir fikrin yok.
Çevrede hala insan belirtisi görünmüyor. Başladığın karedesin hala.
Ancak şöyle bir şey de farkediyorsun. Eğer geri dönersen ormanın çıkışını bulman zor olmayacak. İlerlemeye devam edersen içeride epey kaybolacağın aşikâr gibi görünüyor. Zeki bir insansın, izciliğinin seni bu ormanın içerisinde yönlendirebilecek kadar iyi olmadığının bilincindesin. Körlemesine dalmak yerine durup bir düşünmeye itiyor seni Zeka kabiliyetin.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Harekete başlamamla birlikte, çevreyi ve özellikle ağaçları daha iyi gözlemleme fırsatı edinmiştim. Daha önceden benzer ağaçlar gördüğüm doğruydu, ancak Yağmur Ülkesi’nin garip puslu havası ve bataklığın daha da ilginç olan ortamı sebebiyle normalde olmaları gerekenden daha etkileyici göründüklerini düşünüyordum buradaki ağaçların. Gelgelelim, bu düşüncelerin bana fazladan bir fayda sağlamayacaklarını göz önüne alınca bu hususta daha fazla kafa yormadan işime odaklanmam gerektiğine karar vermiştim. İlerleyişim esnasında çevremi olabildiğince kolaçan ediyor, ormanın doğal dokusu dışında yerleşmiş herhangi bir şey arıyordum. İnsan elinden çıkma bir yapı, bir gözetçi kulübesi, dahası belki de bir insan. Ancak şansımın pek yaver gittiği söylenemezdi. Çevremde yeni bir şey farketmediğim gibi, herhangi bir yöne ilerlediğimi de hissetmiyordum. Gerçi ormanın derinliği ve labirente benzer yapısı göz önüne alındığında bunun oldukça doğal olduğunu söyleyebilirdim. Bir seneye yakın bir zamandır doğada olmama karşın, bu sürecin büyük bir kısmında amaçsızca yürüdüğüm için yön takip etme ihtiyacı hissetmemiştim. Ancak artık bir amacım ve ulaşmam gereken bir yer olduğu gerçeği kafa yapımı büyük oranda etkiliyordu. Hiçbir yere ulaşmıyor oluşum da, beni çeşitli düşüncelere sevk ediyordu.
Ağacın tepesine çıktığım ve hareketime başladığım ilk andan itibaren yakaşık 15 dakikalık bir zaman geçtiğini tahmin ediyordum. Ancak içgüdülerim, bana tam şuan durmamı söylüyordu. Durmamı, düşünmemi, bir plan yapmamı ve buna göre hareket etmemi. Sağlam göründüğünü düşündüğüm bir dala zıpladıktan sonra hareketime şimdilik ara verdim ve durum değerlendirmesi yapmaya başladım. Tekniğim hala aktifti, ve dışarıdan bakan herhangi birisine Chizuru kılığında görünüyor olmalıydım. Tabii bakan birisi varsa. Tekniğim chakramı etkiliyor olsa da, henüz bir yan etki sezinlememiştim. Bu sebeple sıkıntı olduğunu düşünmüyordum. Gerçi düşünüyor olsam bile, planıma devam edebilmek için teknikten şu noktada vazgeçmem söz konusu olamazdı. Kafamı kaldırıp çevreme bakındım yeniden. Sırasıyla gidiyor olduğum yöne ve geldiğim yöne. Sorun şuydu ki, aynı görünüyorlardı. Düz bir rota çizip çizmediğimden bile emin değildim aslına bakılırsa. Hiç bir yere ve hiçkimseye ulaşamamamın sebebi hiç ilerlememiş olmam olabilirdi. Ancak şuan için bunu yorumlamam pek mümkün gözükmüyordu. Yine de geri dönmem durumunda ormandan çıkabileceğimi tahmin edebiliyordum. Bir diğer ihtimal ise ilerlemeye devam etmemdi. Bu şıkta kaybolma ihtimalim oldukça yüksek görünüyordu. Bir karar vermem şarttı.
Şu noktada ormandan çıkmak, her şeyin başa sarmasıyla aynı etkiyi verecekti. Bir risk değerlendirmesi yapmam, kafamda bir terazi oluşturmam ve bana en doğru gelen şeyi seçmem gerekiyordu. Bir yandan çevremi gözlemlemeye devam ederken, diğer yandan sahip olduğum güçleri kafamdan geçirmeye başladım. İzcilik becerimin olmayışı, şuan içinde bulunduğum problemlerin temel kaynağı gibi görünüyordu. Her zaman gurur duymuş olduğum gözlem yeteneğimden ise verim alamıyordum. Pek tabii bunun sebebi çevremde farkedilecek bir şeyin olmayışıydı. Genjutsuların işimi görmeyeceği aşikardı. Ayrıca halihazırda bir tanesini aktif durumda tutuyordum. Karasu Bunshin ile yarattığım klonlar benden belli bir miktar uzaklaşabiliyorlardı, herhangi bir arama işlemi için uygun değildiler. Sanzengarasu için de geçerliydi bu. Bir şeyler bulsalar bile, bana bilgiyle geri dönmelerini sağlayacak bir şeyim yoktu. Aklıma işime yarayabilecek herhangi bir ekipman gelmiyordu. Belki bir patlayıcı parşomen kullandıktan sonra bekleyip çıkan gürültüyü duyan birileri tarafından bulunmayı umabilirdim. Ancak bunun garantisi olmadığı gibi, herhangi bir açıklama yapmam da olası görünmüyordu. Kalan tek opsiyonum ise Raizo’yu çağırmak ve olduğum yerde beklerken benim için bir şeyler bulmasını ummaktı. Ancak şuan içinde bulunduğum harekatta Raizo’nun yeri oldukça kritikti. Chizuru’nun öldüğü farkedilirse, tüm planımı çöpe atmam gerekirdi.
Opsiyonlar kafamda sırasıyla ilerliyor, ancak bana bir sonuç vermemeye kararlı görünüyorlardı. Yine de, ormandan çıkmanın da bir seçenek olmadığının farkındaydım. Kaybolmak, kötü bir olasılık gibi görünüyordu ancak kesinlikle çözümsüz değildi. Çaresiz kalmam durumunda Raizo’yu çağırıp benim adıma uçarak yolu bulmasını isteyebilirdim. Geri dönüp beni bulamaması bir ihtimaldi tabii, ancak onu tekniğimle yeniden çağırmamı engelleyecek bir durum da yoktu. Bu sebeple risk almanın daha doğru bir karar olduğuna inanıyordum. En azından bir süre daha şansımı denemek zorundaydım. Geri dönmek, akıllıca bir karar gibi gözükse de pes etmekle eşdeğerdi gözümde. Yolun bu kadar başındayken pes etme düşüncesi ise geri dönmenin tüm akılcılığını yiyip bitiriyordu zihnimde. Kararımı vermiştim. Algılarımı açarak ve bir şeyler bulmayı umarak ilerlemeyi sürdürecek, bir yandan da olabildiğince düz bir çizgide ilerlemeye çalışacaktım. Bunu sağlamam kolay değildi, ancak bir sonraki dala zıplamak için aldığım hafif açıyı sonraki zıplayışımda ters yöne giderek düzeltebileceğimi umuyordum. Yüzde yüz garantili değildi, ancak sapmayı minimal düzeye çekebileceğimi düşünüyordum. İlerleyişimi sürdürecek, ve bir şeylere rastlamayı umut edecektim şuan için.
Ağacın tepesine çıktığım ve hareketime başladığım ilk andan itibaren yakaşık 15 dakikalık bir zaman geçtiğini tahmin ediyordum. Ancak içgüdülerim, bana tam şuan durmamı söylüyordu. Durmamı, düşünmemi, bir plan yapmamı ve buna göre hareket etmemi. Sağlam göründüğünü düşündüğüm bir dala zıpladıktan sonra hareketime şimdilik ara verdim ve durum değerlendirmesi yapmaya başladım. Tekniğim hala aktifti, ve dışarıdan bakan herhangi birisine Chizuru kılığında görünüyor olmalıydım. Tabii bakan birisi varsa. Tekniğim chakramı etkiliyor olsa da, henüz bir yan etki sezinlememiştim. Bu sebeple sıkıntı olduğunu düşünmüyordum. Gerçi düşünüyor olsam bile, planıma devam edebilmek için teknikten şu noktada vazgeçmem söz konusu olamazdı. Kafamı kaldırıp çevreme bakındım yeniden. Sırasıyla gidiyor olduğum yöne ve geldiğim yöne. Sorun şuydu ki, aynı görünüyorlardı. Düz bir rota çizip çizmediğimden bile emin değildim aslına bakılırsa. Hiç bir yere ve hiçkimseye ulaşamamamın sebebi hiç ilerlememiş olmam olabilirdi. Ancak şuan için bunu yorumlamam pek mümkün gözükmüyordu. Yine de geri dönmem durumunda ormandan çıkabileceğimi tahmin edebiliyordum. Bir diğer ihtimal ise ilerlemeye devam etmemdi. Bu şıkta kaybolma ihtimalim oldukça yüksek görünüyordu. Bir karar vermem şarttı.
Şu noktada ormandan çıkmak, her şeyin başa sarmasıyla aynı etkiyi verecekti. Bir risk değerlendirmesi yapmam, kafamda bir terazi oluşturmam ve bana en doğru gelen şeyi seçmem gerekiyordu. Bir yandan çevremi gözlemlemeye devam ederken, diğer yandan sahip olduğum güçleri kafamdan geçirmeye başladım. İzcilik becerimin olmayışı, şuan içinde bulunduğum problemlerin temel kaynağı gibi görünüyordu. Her zaman gurur duymuş olduğum gözlem yeteneğimden ise verim alamıyordum. Pek tabii bunun sebebi çevremde farkedilecek bir şeyin olmayışıydı. Genjutsuların işimi görmeyeceği aşikardı. Ayrıca halihazırda bir tanesini aktif durumda tutuyordum. Karasu Bunshin ile yarattığım klonlar benden belli bir miktar uzaklaşabiliyorlardı, herhangi bir arama işlemi için uygun değildiler. Sanzengarasu için de geçerliydi bu. Bir şeyler bulsalar bile, bana bilgiyle geri dönmelerini sağlayacak bir şeyim yoktu. Aklıma işime yarayabilecek herhangi bir ekipman gelmiyordu. Belki bir patlayıcı parşomen kullandıktan sonra bekleyip çıkan gürültüyü duyan birileri tarafından bulunmayı umabilirdim. Ancak bunun garantisi olmadığı gibi, herhangi bir açıklama yapmam da olası görünmüyordu. Kalan tek opsiyonum ise Raizo’yu çağırmak ve olduğum yerde beklerken benim için bir şeyler bulmasını ummaktı. Ancak şuan içinde bulunduğum harekatta Raizo’nun yeri oldukça kritikti. Chizuru’nun öldüğü farkedilirse, tüm planımı çöpe atmam gerekirdi.
Opsiyonlar kafamda sırasıyla ilerliyor, ancak bana bir sonuç vermemeye kararlı görünüyorlardı. Yine de, ormandan çıkmanın da bir seçenek olmadığının farkındaydım. Kaybolmak, kötü bir olasılık gibi görünüyordu ancak kesinlikle çözümsüz değildi. Çaresiz kalmam durumunda Raizo’yu çağırıp benim adıma uçarak yolu bulmasını isteyebilirdim. Geri dönüp beni bulamaması bir ihtimaldi tabii, ancak onu tekniğimle yeniden çağırmamı engelleyecek bir durum da yoktu. Bu sebeple risk almanın daha doğru bir karar olduğuna inanıyordum. En azından bir süre daha şansımı denemek zorundaydım. Geri dönmek, akıllıca bir karar gibi gözükse de pes etmekle eşdeğerdi gözümde. Yolun bu kadar başındayken pes etme düşüncesi ise geri dönmenin tüm akılcılığını yiyip bitiriyordu zihnimde. Kararımı vermiştim. Algılarımı açarak ve bir şeyler bulmayı umarak ilerlemeyi sürdürecek, bir yandan da olabildiğince düz bir çizgide ilerlemeye çalışacaktım. Bunu sağlamam kolay değildi, ancak bir sonraki dala zıplamak için aldığım hafif açıyı sonraki zıplayışımda ters yöne giderek düzeltebileceğimi umuyordum. Yüzde yüz garantili değildi, ancak sapmayı minimal düzeye çekebileceğimi düşünüyordum. İlerleyişimi sürdürecek, ve bir şeylere rastlamayı umut edecektim şuan için.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Dümdüz ilerleyişine devam ediyorsun. Bir daldan, diğer dala zıplıyorsun. Ağaçların sıklaşması bir noktada maksimuma ulaşıyor ve artık dallar arası zıplarken bir kaç tanesini pas bile geçiyorsun. Bu sıklıklar çevre çevre bataklık birikintileri ile azalıyor, bataklığın azalması ile de tekrar maksimuma ulaşıyor. Artık ormanın epey bir içerisinde oldun aşikar. Yön bilgin ise sıfırlanıyor neredeyse.
Düz gittiğinden eminsin ancak arkanı çevirip aldığın yola bakınca bu eminlik tuzbuz oluyor. Her yer aynı. Her yer ağaç ve bataklık. Çevrede özel bir ağaç veya kaya gibi bir şeyler görmeye çalışıyorsun oryantasyonunu ayarlamak için ancak pek seçemiyorsun. Düz ilerleyişini sürdürüyorsun.
Bir, iki saat kadar ilerliyorsun orman içerisinde. Biraz yorulmaya başladığından, bir dala konuyor ve duruyorsun. Chakrandan önemli bir kısmı harcamış değilsin, ancak şakağından aşağı kayan bir damla ter seni düşündürüyor. Tam bu sırada da ayaklarını titrerken yakalıyorsun. Çok çalıştırman sebebi ile bir sıcak hava dalgası kalkıyor bacak kaslarından. Titremenin sebebi de yorgunluğun gibi görünüyor. Özellikle de hastalığın sebebi ile erken yorulduğunun bilincindesin zira eski Shinobi anılarını düşündüğünde daha uzun yolları daha az yorularak katettiğini anımsıyorsun.
Ağaca iyice tünüyorsun. Bir saatlik dümdüz ilerleyişin sana pek bir şey kazandırmış değil. Çevredeki kuş sesleri ve rüzgarın uğultusu dışında seninle beraber bir şey yok gibi. Herhangi bir tuzak veya insan yapımı bir şeylerle karşılaştığın söylenilemez. Ancak ormanın boyutunu düşünürsen daha sınırlı bir kısmını gezdiğin söylenebilir. Gitmediğin yerleri bol olmalı.
Hareket edemeyecek kadar yorgun değilsin ancak dinlenmek iyi bir fikir olabilir. Zira kaslarını yorup kitleme ihtimalin var. Öyle bir durumda istediğin kadar ayaklarına chakra versen de Shinobi eğitiminden gelen hareket kabiliyetini kaybedecek gibisin. 10, 15 dakikalık bir dinlenmenin ardından tekrar kendini toparlayabilecek gibi hissediyorsun.
Düz gittiğinden eminsin ancak arkanı çevirip aldığın yola bakınca bu eminlik tuzbuz oluyor. Her yer aynı. Her yer ağaç ve bataklık. Çevrede özel bir ağaç veya kaya gibi bir şeyler görmeye çalışıyorsun oryantasyonunu ayarlamak için ancak pek seçemiyorsun. Düz ilerleyişini sürdürüyorsun.
Bir, iki saat kadar ilerliyorsun orman içerisinde. Biraz yorulmaya başladığından, bir dala konuyor ve duruyorsun. Chakrandan önemli bir kısmı harcamış değilsin, ancak şakağından aşağı kayan bir damla ter seni düşündürüyor. Tam bu sırada da ayaklarını titrerken yakalıyorsun. Çok çalıştırman sebebi ile bir sıcak hava dalgası kalkıyor bacak kaslarından. Titremenin sebebi de yorgunluğun gibi görünüyor. Özellikle de hastalığın sebebi ile erken yorulduğunun bilincindesin zira eski Shinobi anılarını düşündüğünde daha uzun yolları daha az yorularak katettiğini anımsıyorsun.
Ağaca iyice tünüyorsun. Bir saatlik dümdüz ilerleyişin sana pek bir şey kazandırmış değil. Çevredeki kuş sesleri ve rüzgarın uğultusu dışında seninle beraber bir şey yok gibi. Herhangi bir tuzak veya insan yapımı bir şeylerle karşılaştığın söylenilemez. Ancak ormanın boyutunu düşünürsen daha sınırlı bir kısmını gezdiğin söylenebilir. Gitmediğin yerleri bol olmalı.
Hareket edemeyecek kadar yorgun değilsin ancak dinlenmek iyi bir fikir olabilir. Zira kaslarını yorup kitleme ihtimalin var. Öyle bir durumda istediğin kadar ayaklarına chakra versen de Shinobi eğitiminden gelen hareket kabiliyetini kaybedecek gibisin. 10, 15 dakikalık bir dinlenmenin ardından tekrar kendini toparlayabilecek gibi hissediyorsun.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
İlerleyişim sürerken, değişmekte olan tek şey içinde bulunduğum aktivite hakkındaki düşüncelerim ve vücudumdaki enerji seviyesiydi. Bunun dışında gittiğim yön de, geldiğim yön de, yaptığım şey de tamamen aynıydı. Bu durum yavaş yavaş canımı sıkmaya başlamış olsa da bu saatten sonra herhangi bir geri dönüş olmadığının farkındaydım. Geri dönmek, geldiğim bunca yolu ve katettiğim ilerlemeyi çöpe atmak olurdu. Ancak 2 saatlik koşumun ardından yorulmaya başladığımı hissediyordum. Bu esnada sürekli açık olan tekniğimin de faydası olduğunu söyleyemezdim pektabii. Bu iki şey de şu noktada vazgeçemeyeceğim şeylerdi. Bu kadar yol katettikten sonra herhangi bir yere ulaşamamış olmam ise ormanın büyüklüğü hakkında beni bir nebze de olsa bilgi sahibi haline getiriyordu. Bir ağacın dalında durakladıktan sonra, yeniden durum değerlendirmesi yapmaya başladım. Dinlenmek, şuan için en mantıklı opsiyon gibi duruyordu. Halihazırdaki yorgunluğuma herhangi bir yere ulaşamıyor olmak da eklenince fiziksel stresle mental stres üstüste binmişti.
Dalın üzerinde, sağlam görünen bir yere çöktüm ve birkaç saniye boyunca gözlerimi kapatarak odaklanmaya çalıştım. Herhangi bir şeyi gözden kaçırmış olma ihtimalimi değerlendiriyordum. Ormana girerken dikkatimi çeken şüpheli bir şey olmamıştı, ormanda ilerlerken de. Özel bir rotayı da takip etmiyordum. Ancak bir şekilde kendi etrafımda dönmek dışında bir şey yapmıyormuşum gibi geliyordu. Bir genjutsu? İhtimaller dahilinde. Ancak 2 saat boyunca bir genjutsu altında kalmayı başarabilmişsem gerçekten de kendi zekamı ve gözlem yeteneklerimi sorgulamam gerekirdi belki de. Her zaman gurur duyduğum bu kabiliyetlerimin beni yarıyolda bırakmamış olmalarını umuyordum içten içe. Ancak bunu, biraz sonra düşünecektim. Öncelikle kafamda sıraya koymam gereken birkaç şey daha vardı. Bir önceki molamda olasılıkları gözden geçirmiş ve ilerlemeye karar verirken çeşitli opsiyonları elemiştim. İlki, Raizo’yu çağırmaktı. Ancak Raizo’nun şu noktada bana herhangi bir yardımı olabileceğinden oldukça şüpheliydim. Ormanın tepesinden uçsa bile, sık dallar aşağıyı görmesine engel olacaktı. Ormanın içinden ilerlemesi de benim yaptığım şeyle teknik olarak aynıydı. Muhtemelen yalnızca taradığımız alanı arttırmak dışında bir faydası olmayacaktı bu hamlenin. Hepsinden daha önemlisi ise, bu harekatta Raizo’ya yüklediğim görevin önemiydi. Kendisini kritik bir durumla karşılaşmadığım sürece çağırmamaya kararlıydım.
Bir diğer opsiyon, geri dönmekti. Gelgelelim şu saatten sonra geri dönebileceğime inanmıyordum. Halihazırda fazlasıyla ilerlemiştim ve yolu bulamama olasılığım çok yüksekti. Dahası, geri dönmeye karar vermek gibi bir aptallık yaparsam geldiğim bunca yolun çöpe gideceği gerçeği de canımı sıkıyordu. Kısacası, belki de çok uzun bir zaman sonra ilk defa ne yapmam gerektiği hakkında bir fikir sahibi değildim. İleri gitmek en mantıklı ihtimaldi hala, ancak saatlerce yürüyüp herhangi bir şeye ulaşamama ihtimalim de gözümde büyüyordu istemsizce. Planımda bir hata mı vardı? Emin değildim. Hako’nun dediği şeyi yapmış, Hako’nun dediği yere gelmiştim. Yalan mı söylemişti? Sanmıyordum. Bir genjutsu tekniğine mi yakalanmıştım? Öyle olsa bile şuana kadar farketmiş olmam gerektiğini düşünüyordum. İnce ince işlediğim planım, gözlerimin önünde tel tel dökülüyordu. Kafamın içinde çeşitli düşünceler adeta savaş verirken, bu zamanı vücudumun dinlenmesi için kullanıyordum. Takribi 15 dakika kadarlık bir dinlenmenin ardından, ne yapacağıma henüz karar vermemiş bir şekilde ayağa kalktım. Aklımı kurcalayan bir şeyi elemek zorundaydım. Gözlerimi kapattım ve chakrama odaklandım, ardından akışını durdurarak yeniden başlatmak üzere mırıldandım: “Kai.” Düşük de olsa, hala bir ihtimaldi genjutsu altında olmam. Ve bu ihtimali elemek en mantıklı seçenekti. Farklı bir şey olması durumunda yaşanan olaya göre hareketimi şekillendirecektim. Gerçekleşme ihtimali daha yüksek olanda, yani hiçbir şey olmaması durumunda da ilerleyişimi sürdürecektim. Chakra akışımın aniden kesilmesine bağlı olarak, tekniğimin çalışmayı bırakacağı da bir gerçekti. Bu sebeple chakra akışım yeniden başladığı gibi ilk yaptığım şekilde Chizuru'ya dair her ayrıntıyı hatırlamaya çalışarak odaklanıp el mühürlerini yaptıktan sonra mırıldanacaktım: "Magen: Henge" Değişen bir şey olmayacaktı.
Dalın üzerinde, sağlam görünen bir yere çöktüm ve birkaç saniye boyunca gözlerimi kapatarak odaklanmaya çalıştım. Herhangi bir şeyi gözden kaçırmış olma ihtimalimi değerlendiriyordum. Ormana girerken dikkatimi çeken şüpheli bir şey olmamıştı, ormanda ilerlerken de. Özel bir rotayı da takip etmiyordum. Ancak bir şekilde kendi etrafımda dönmek dışında bir şey yapmıyormuşum gibi geliyordu. Bir genjutsu? İhtimaller dahilinde. Ancak 2 saat boyunca bir genjutsu altında kalmayı başarabilmişsem gerçekten de kendi zekamı ve gözlem yeteneklerimi sorgulamam gerekirdi belki de. Her zaman gurur duyduğum bu kabiliyetlerimin beni yarıyolda bırakmamış olmalarını umuyordum içten içe. Ancak bunu, biraz sonra düşünecektim. Öncelikle kafamda sıraya koymam gereken birkaç şey daha vardı. Bir önceki molamda olasılıkları gözden geçirmiş ve ilerlemeye karar verirken çeşitli opsiyonları elemiştim. İlki, Raizo’yu çağırmaktı. Ancak Raizo’nun şu noktada bana herhangi bir yardımı olabileceğinden oldukça şüpheliydim. Ormanın tepesinden uçsa bile, sık dallar aşağıyı görmesine engel olacaktı. Ormanın içinden ilerlemesi de benim yaptığım şeyle teknik olarak aynıydı. Muhtemelen yalnızca taradığımız alanı arttırmak dışında bir faydası olmayacaktı bu hamlenin. Hepsinden daha önemlisi ise, bu harekatta Raizo’ya yüklediğim görevin önemiydi. Kendisini kritik bir durumla karşılaşmadığım sürece çağırmamaya kararlıydım.
Bir diğer opsiyon, geri dönmekti. Gelgelelim şu saatten sonra geri dönebileceğime inanmıyordum. Halihazırda fazlasıyla ilerlemiştim ve yolu bulamama olasılığım çok yüksekti. Dahası, geri dönmeye karar vermek gibi bir aptallık yaparsam geldiğim bunca yolun çöpe gideceği gerçeği de canımı sıkıyordu. Kısacası, belki de çok uzun bir zaman sonra ilk defa ne yapmam gerektiği hakkında bir fikir sahibi değildim. İleri gitmek en mantıklı ihtimaldi hala, ancak saatlerce yürüyüp herhangi bir şeye ulaşamama ihtimalim de gözümde büyüyordu istemsizce. Planımda bir hata mı vardı? Emin değildim. Hako’nun dediği şeyi yapmış, Hako’nun dediği yere gelmiştim. Yalan mı söylemişti? Sanmıyordum. Bir genjutsu tekniğine mi yakalanmıştım? Öyle olsa bile şuana kadar farketmiş olmam gerektiğini düşünüyordum. İnce ince işlediğim planım, gözlerimin önünde tel tel dökülüyordu. Kafamın içinde çeşitli düşünceler adeta savaş verirken, bu zamanı vücudumun dinlenmesi için kullanıyordum. Takribi 15 dakika kadarlık bir dinlenmenin ardından, ne yapacağıma henüz karar vermemiş bir şekilde ayağa kalktım. Aklımı kurcalayan bir şeyi elemek zorundaydım. Gözlerimi kapattım ve chakrama odaklandım, ardından akışını durdurarak yeniden başlatmak üzere mırıldandım: “Kai.” Düşük de olsa, hala bir ihtimaldi genjutsu altında olmam. Ve bu ihtimali elemek en mantıklı seçenekti. Farklı bir şey olması durumunda yaşanan olaya göre hareketimi şekillendirecektim. Gerçekleşme ihtimali daha yüksek olanda, yani hiçbir şey olmaması durumunda da ilerleyişimi sürdürecektim. Chakra akışımın aniden kesilmesine bağlı olarak, tekniğimin çalışmayı bırakacağı da bir gerçekti. Bu sebeple chakra akışım yeniden başladığı gibi ilk yaptığım şekilde Chizuru'ya dair her ayrıntıyı hatırlamaya çalışarak odaklanıp el mühürlerini yaptıktan sonra mırıldanacaktım: "Magen: Henge" Değişen bir şey olmayacaktı.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] Sızma
Kai lafını ağzından salman ile beraber chakran dalgalanıyor ve yükseliyor, ardından aniden duruyor. Akımın kesilmesi ile beraber tekniğin sonlanıyor. Bir anlığına çıplak hissediyorsun. Onca zamandır yanında bulunan enerji birden yokoluyor. Bir anın ardından ise, geri geliyor.
Geri gelmesinin hemen ardından tekniğini aktif ediyorsun. Tekniğinin çalıştığından emin olunca, tekrar bir etrafa bakıyorsun.
Bir değişim yok gibi.
Harekete geçmek için ilerideki bir dala atladığında ise, kafana o anda bir şey dank ediyor.
İlerideki bir kaç ağacın dallarındaki yaprakları görüyorsun. Kafanı arkaya çeviriyorsun, geldiğin yönde yapraklar yok. Ormanın içerisinde ilerledikçe sadece ağaçların seyrekliği değil, yaprakların yoğunluğu da artıyor.
Bir sonraki dala fırlıyorsun ve ağaçlar git gide daha da sıklaşıyor. Durup düşünüyorsun.
Galiba son 2 saat içerisinde hiç yol kat etmedin. Genjutsu etkisi altında olduğun şu an sana çok bariz geliyor. Çevreye tekrar bakıyorsun. Orman hakikaten olması gerektiğinden biraz farklı, biraz doğal görünmeye başlıyor sen bir kaç dal daha atlatıkça.
Bu durumun gerçekleşmesi ile durup, tekrar durum analizi yapman gerekiyor gibi görünüyor. Şu anda muhtemelen ormanın kaybolma sınırında bir yerlerdesin. İç kesimlere gerçek anlamda ilerlemiş görünmüyorsun. İç kesimler olduğunu tahmin ettiğin yöne baktığında ise ormanın git gide daha da sıklaştığını ve dallardaki yaprakların arttığını gözlemliyorsun. Bu şekilde de ormanın içerisine doğru olan bir gidiş yönü tayin edebiliyorsun.
Genjutsu etkisini kırdığından eminsin.
Geri gelmesinin hemen ardından tekniğini aktif ediyorsun. Tekniğinin çalıştığından emin olunca, tekrar bir etrafa bakıyorsun.
Bir değişim yok gibi.
Harekete geçmek için ilerideki bir dala atladığında ise, kafana o anda bir şey dank ediyor.
İlerideki bir kaç ağacın dallarındaki yaprakları görüyorsun. Kafanı arkaya çeviriyorsun, geldiğin yönde yapraklar yok. Ormanın içerisinde ilerledikçe sadece ağaçların seyrekliği değil, yaprakların yoğunluğu da artıyor.
Bir sonraki dala fırlıyorsun ve ağaçlar git gide daha da sıklaşıyor. Durup düşünüyorsun.
Galiba son 2 saat içerisinde hiç yol kat etmedin. Genjutsu etkisi altında olduğun şu an sana çok bariz geliyor. Çevreye tekrar bakıyorsun. Orman hakikaten olması gerektiğinden biraz farklı, biraz doğal görünmeye başlıyor sen bir kaç dal daha atlatıkça.
Bu durumun gerçekleşmesi ile durup, tekrar durum analizi yapman gerekiyor gibi görünüyor. Şu anda muhtemelen ormanın kaybolma sınırında bir yerlerdesin. İç kesimlere gerçek anlamda ilerlemiş görünmüyorsun. İç kesimler olduğunu tahmin ettiğin yöne baktığında ise ormanın git gide daha da sıklaştığını ve dallardaki yaprakların arttığını gözlemliyorsun. Bu şekilde de ormanın içerisine doğru olan bir gidiş yönü tayin edebiliyorsun.
Genjutsu etkisini kırdığından eminsin.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.