[Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Kitsune'yi kınından çıkardığı gibi sağlam bir şekilde kavramış ve koşmaya o şekilde devam etmeye başlamıştı. Bazen çamurlu zemin yüzünden dengesi şaşıyor olsa da elinden geldiğince hızını ve kararını sağlama alarak devam ediyordu adımlarına. Arkalarından gelmekte olan Kusagakure birliğinin savaş naraları ise git gide şiddetleniyordu. Gürültüden pek haz etmeyen Teki için zor bir durumdu bu. Özellikle nedense her görevinde birileri bağırıyor ve Teki'nin sinirini bozuyordu. Sümüklü Çığırtkan geldi o anda aklına sebepsizce. Şu anda resmen onun gereksiz çığlık jutsusunu özler olmuştu. En azından zarar vermiyordu. Üstlerine doğru koşmakta oldukları düşman birliğinin bağırışları ise tam anlamı ile beyne direkt saldırı yapan ve baş ağrısı yaratması garanti düzeydeydi. Fiziksel olmasa bile ilk zararı moral olarak aldıklarından emindi. Zira düşman birliğinin gürültüsünden dolayı Kusa birliğinin sesi neredeyse tamamen bastırılmıştı...
Gyaku'nun koşmaya devam ederken mızrağını açıp ileriye doğru bir sıçrama hamlesi yapması ile savaşın tam anlamı ile başladığı söylenebilirdi. Az sonra bir çok kan dökülecek ve hayatlar kaybedilecekti. Çevresinde tam bir tur atarak dairesel bir şekilde savurmuştu Gyaku mızrağını. Bu hareketini tamamlaması ile çevreye yayılan güç dalgası Teki, Kumo ve Sakuma'nın bile kazandıkları koşma temposunu kaybetmelerine ve anlık olarak yavaşlamalarına sebep olmuştu. Hatta vücutlarının geri itildiği bile söylenebilirdi. O an için vücuduna fazlaca adrenalin toplanan Teki durumu kavrayamamıştı bile. Gyaku'nun ne yaptığını idrak edememişken tekrar koşuş hızını toparlamaya çalışırken düşman hatlarının ön kısmına odaklanmıştı tamamen. Görebildiği tek şey ortama tamamen kaosun hakim olmaya başlamasıydı. Kopan kollar, bacaklar. Direkt olarak parçalara ayrılmış insanlar ve yerlerde yuvarlanan kafalar. Kaç kişinin Gyaku'nun tek saldırısında hayatını kaybettiğini hesaplamak tamamen imkansızdı. Gyaku'ya neden saygı duyduğunu tekrar anladı o an Teki. Sadece tek başına neler başabiliyor olduğunu, sadece tek başına tüm Kusa güçlerinin morallerini en yüksek seviyeye getirebiliyor olduğunu canlı bir şekilde görmüştü. Tüm birlik aldıkları gaz ile bağırmaya başlayarak eski hızlarına dönmüş ve hücuma geçmeye başlamıştı. Teki de ortamın heyecanına kapılarak bağırmaya başlamıştı. Gürültüden hiç haz etmeyen Kusagakure shinobisi o an boğazını yırtmak istercesine bağırarak koşmaya başlamıştı...
Tam Gyaku'nun hizasına yaklaşmışlardı ki usta shinobinin yeni bir saldırı yapacağı sinyalini net bir şekilde almışlardı. Mızrağını kendisinden beklenmeyecek bir zariflik ile çevirdikten sonra bir mermi gibi çamur zemine saplamıştı. Hareketi sonrasında peşinden gelmekte olan üç Kusa shinobisine bir bakış atmış ve dizlerini kırmıştı usulca. Kafasında koca bir soru işareti oluşmuştu Teki'nin. Kesinlikle ne olacağını kestiremiyordu fakat Gyaku'nun güvenilir bir planı olduğundan emindi. Kendini olabilecek tüm olasılıklara alıştırmaya çalışıyordu az önce Gyaku'nun mızrağı ile yarılmaya başlayan zemin sınırından geçtiğinde. Yinede aklında ne canlandırmış olursa olsun, Gyaku'nun zemini bir rampa haline getireceğini ve onları, kendisi ile beraber düşman güçlerinin içine fırlatacağını ön görememişti Teki. Vücudu havada süzülmeye başladığı gibi Gyaku'nun sözleri canlanmıştı kafasında;
"Ön saflarda olmayacağız. Saldırı gücünün arkasında da olmayacağız. Savaşın, düşmanların tam ortasında, ölüme en yakın yerde bulunacağız."
Şimdi Gyaku'nun sözleri ile neyi kastettiğini anlamıştı Teki. Vücudu halen havada süzülürken kaptanının bilgeliği karşısında gözleri patlamıştı. Elinden düşmemesi için Kitsune'yi daha da sıkı bir şekilde tutmaya başlamıştı. Düşman ordusunun üzerinden süzülüyorlardı ve çok fazla metal sesi ile karşı karşılardı. Olayın heyecanı ile üstlerine yağmakta olan düşman saldırısını anca hatırlayabilmişti Teki. Havada oldukları için açık hedef haline gelmeyecekler miydi? Büyük bir korku ile olası yaralanmalardan kendini korumak için havaya bakmaya başlayacaktı ki, saplanma sesleri kulaklarına dolmaya başlamıştı bile. Delik deşik olmuş ve cansız bedeninin çamurlu zemine yapışıp, savaşmakta olan iki tarafın ayakları altında ezildiğini ön gördü. Her şeyin sonlandığını. Hiç bir zaman Kasumikage klanı hakkında bilgilere doyamayacağını. Ok ve yay kullanmayı öğrenemeyeceğini, Shigure stilinde ustalaşamayacağını fark etti. Ancak durumdan keyif alan savaş tanrısının işi henüz onlarla bitmemişti. Saplanma seslerine Teki'nin vücudu sebep olmuyordu. Aksine buzdan sarmaşıklar, gökten gelen saldırıyı durdurmuştu. Gyaku, Teki, Kumo ve Sakuma şimdilik güvendelerdi. Fakat herkes bu kadar şanslı değildi. İki ordu birbirine karışmış ve canlar değersizleşmişken kopan uzuvlar ve ruhsuz vücutlar çamur zemini kaplamaya başlamışlardı...
İvmelerini kaybedip yere inmeye başlarlarken ilk hamle Sakuma'dan gelmişti. Aktif ettiği katon jutsusu ile altlarında bulunmakta olan onlarca shinobiyi yakmaya başlamıştı Teki'nin biricik dostu. Savaş alanında harlayan anlık renk cümbüşü ardından yere inmeyi ilk başaran kişi ise beklenildiği gibi Gyaku olmuştu. Mızrağını bir düşmana saplamış, boş beden sayesinde dengesini kurtararak sağlam bir iniş yapmıştı. Teki'nin inişi ise bu kadar havalı ve profesyonelce olmamıştı. Çamur zemin yüzünden dengesini korumakta zorlanmış, yarım metre kadar yerde kaydıktan sonra durabilmişti. Yerden kalkıp, Kitsune'yi iki eliyle kavrayarak savunma pozu aldığında korku ve heyecan ile karışık duygularla çevresine odaklanmıştı. Hayatı buna bağlıydı...
Kumo yanındaydı. Sakuma ise yapacağı katon saldırısı için onlardan biraz uzaklaşmıştı. Tam net bir şekilde göremiyordu dostunu Teki. Anlık olarak endişelenmişti ancak buna vakti yoktu. Gyaku düşman güçlerinin daha derinlerine doğru koşmaya başlamıştı ve Teki ile Kumo'nun üstüne altı kişi atılmıştı. Saldıranlardan üç tanesi havadan geliyordu. Yani açık hedef halindelerdi. Düşman ile çok vakit kaybetme lüksleri yoktu. Gyaku halen ilerliyordu ve bu alanda bir tık fazla zaman geçirirler ise hayatları ellerinden kayıp gidebilirdi. Kumo da bunu ön görmüş olacak ki hemen Gyaku'ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Takım arkadaşının yakın dövüşte çok yetenekli olmadığını biliyordu. Onu da koruması lazımdı Teki'nin, ilerlemeye devam ederken. Shigure stilinde kendisini geliştirerek öğrenmeyi başardığı bir teknikten yardım alacaktı. Hadan. Havadan kendisine doğru atılmış olan üç shinobiyi açık hedef olarak gördüğü için onları hedef alacaktı. Kitsune'yi tüm gücü ile 3 kez savurduğunda saldırısının hedefini bulup bulmadığını öğrenmesine yetecek zamanı olmadığının da farkındaydı. Diğer üç shinobiden gelecek olası saldırılara dikkat etmeye çalışarak Gyaku'nun peşinden koşacaktı. İlk kez kullandığı bu teknikten beklentisi büyüktü. Öğrenebilmek için çok çaba harcamıştı ve savaş alanında Hadan'a bel bağladığı için mutluydu. Sakuma tekrar görüş alanına girer ise çok daha mutlu olacaktı...
Gyaku'nun koşmaya devam ederken mızrağını açıp ileriye doğru bir sıçrama hamlesi yapması ile savaşın tam anlamı ile başladığı söylenebilirdi. Az sonra bir çok kan dökülecek ve hayatlar kaybedilecekti. Çevresinde tam bir tur atarak dairesel bir şekilde savurmuştu Gyaku mızrağını. Bu hareketini tamamlaması ile çevreye yayılan güç dalgası Teki, Kumo ve Sakuma'nın bile kazandıkları koşma temposunu kaybetmelerine ve anlık olarak yavaşlamalarına sebep olmuştu. Hatta vücutlarının geri itildiği bile söylenebilirdi. O an için vücuduna fazlaca adrenalin toplanan Teki durumu kavrayamamıştı bile. Gyaku'nun ne yaptığını idrak edememişken tekrar koşuş hızını toparlamaya çalışırken düşman hatlarının ön kısmına odaklanmıştı tamamen. Görebildiği tek şey ortama tamamen kaosun hakim olmaya başlamasıydı. Kopan kollar, bacaklar. Direkt olarak parçalara ayrılmış insanlar ve yerlerde yuvarlanan kafalar. Kaç kişinin Gyaku'nun tek saldırısında hayatını kaybettiğini hesaplamak tamamen imkansızdı. Gyaku'ya neden saygı duyduğunu tekrar anladı o an Teki. Sadece tek başına neler başabiliyor olduğunu, sadece tek başına tüm Kusa güçlerinin morallerini en yüksek seviyeye getirebiliyor olduğunu canlı bir şekilde görmüştü. Tüm birlik aldıkları gaz ile bağırmaya başlayarak eski hızlarına dönmüş ve hücuma geçmeye başlamıştı. Teki de ortamın heyecanına kapılarak bağırmaya başlamıştı. Gürültüden hiç haz etmeyen Kusagakure shinobisi o an boğazını yırtmak istercesine bağırarak koşmaya başlamıştı...
Tam Gyaku'nun hizasına yaklaşmışlardı ki usta shinobinin yeni bir saldırı yapacağı sinyalini net bir şekilde almışlardı. Mızrağını kendisinden beklenmeyecek bir zariflik ile çevirdikten sonra bir mermi gibi çamur zemine saplamıştı. Hareketi sonrasında peşinden gelmekte olan üç Kusa shinobisine bir bakış atmış ve dizlerini kırmıştı usulca. Kafasında koca bir soru işareti oluşmuştu Teki'nin. Kesinlikle ne olacağını kestiremiyordu fakat Gyaku'nun güvenilir bir planı olduğundan emindi. Kendini olabilecek tüm olasılıklara alıştırmaya çalışıyordu az önce Gyaku'nun mızrağı ile yarılmaya başlayan zemin sınırından geçtiğinde. Yinede aklında ne canlandırmış olursa olsun, Gyaku'nun zemini bir rampa haline getireceğini ve onları, kendisi ile beraber düşman güçlerinin içine fırlatacağını ön görememişti Teki. Vücudu havada süzülmeye başladığı gibi Gyaku'nun sözleri canlanmıştı kafasında;
"Ön saflarda olmayacağız. Saldırı gücünün arkasında da olmayacağız. Savaşın, düşmanların tam ortasında, ölüme en yakın yerde bulunacağız."
Şimdi Gyaku'nun sözleri ile neyi kastettiğini anlamıştı Teki. Vücudu halen havada süzülürken kaptanının bilgeliği karşısında gözleri patlamıştı. Elinden düşmemesi için Kitsune'yi daha da sıkı bir şekilde tutmaya başlamıştı. Düşman ordusunun üzerinden süzülüyorlardı ve çok fazla metal sesi ile karşı karşılardı. Olayın heyecanı ile üstlerine yağmakta olan düşman saldırısını anca hatırlayabilmişti Teki. Havada oldukları için açık hedef haline gelmeyecekler miydi? Büyük bir korku ile olası yaralanmalardan kendini korumak için havaya bakmaya başlayacaktı ki, saplanma sesleri kulaklarına dolmaya başlamıştı bile. Delik deşik olmuş ve cansız bedeninin çamurlu zemine yapışıp, savaşmakta olan iki tarafın ayakları altında ezildiğini ön gördü. Her şeyin sonlandığını. Hiç bir zaman Kasumikage klanı hakkında bilgilere doyamayacağını. Ok ve yay kullanmayı öğrenemeyeceğini, Shigure stilinde ustalaşamayacağını fark etti. Ancak durumdan keyif alan savaş tanrısının işi henüz onlarla bitmemişti. Saplanma seslerine Teki'nin vücudu sebep olmuyordu. Aksine buzdan sarmaşıklar, gökten gelen saldırıyı durdurmuştu. Gyaku, Teki, Kumo ve Sakuma şimdilik güvendelerdi. Fakat herkes bu kadar şanslı değildi. İki ordu birbirine karışmış ve canlar değersizleşmişken kopan uzuvlar ve ruhsuz vücutlar çamur zemini kaplamaya başlamışlardı...
İvmelerini kaybedip yere inmeye başlarlarken ilk hamle Sakuma'dan gelmişti. Aktif ettiği katon jutsusu ile altlarında bulunmakta olan onlarca shinobiyi yakmaya başlamıştı Teki'nin biricik dostu. Savaş alanında harlayan anlık renk cümbüşü ardından yere inmeyi ilk başaran kişi ise beklenildiği gibi Gyaku olmuştu. Mızrağını bir düşmana saplamış, boş beden sayesinde dengesini kurtararak sağlam bir iniş yapmıştı. Teki'nin inişi ise bu kadar havalı ve profesyonelce olmamıştı. Çamur zemin yüzünden dengesini korumakta zorlanmış, yarım metre kadar yerde kaydıktan sonra durabilmişti. Yerden kalkıp, Kitsune'yi iki eliyle kavrayarak savunma pozu aldığında korku ve heyecan ile karışık duygularla çevresine odaklanmıştı. Hayatı buna bağlıydı...
Kumo yanındaydı. Sakuma ise yapacağı katon saldırısı için onlardan biraz uzaklaşmıştı. Tam net bir şekilde göremiyordu dostunu Teki. Anlık olarak endişelenmişti ancak buna vakti yoktu. Gyaku düşman güçlerinin daha derinlerine doğru koşmaya başlamıştı ve Teki ile Kumo'nun üstüne altı kişi atılmıştı. Saldıranlardan üç tanesi havadan geliyordu. Yani açık hedef halindelerdi. Düşman ile çok vakit kaybetme lüksleri yoktu. Gyaku halen ilerliyordu ve bu alanda bir tık fazla zaman geçirirler ise hayatları ellerinden kayıp gidebilirdi. Kumo da bunu ön görmüş olacak ki hemen Gyaku'ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Takım arkadaşının yakın dövüşte çok yetenekli olmadığını biliyordu. Onu da koruması lazımdı Teki'nin, ilerlemeye devam ederken. Shigure stilinde kendisini geliştirerek öğrenmeyi başardığı bir teknikten yardım alacaktı. Hadan. Havadan kendisine doğru atılmış olan üç shinobiyi açık hedef olarak gördüğü için onları hedef alacaktı. Kitsune'yi tüm gücü ile 3 kez savurduğunda saldırısının hedefini bulup bulmadığını öğrenmesine yetecek zamanı olmadığının da farkındaydı. Diğer üç shinobiden gelecek olası saldırılara dikkat etmeye çalışarak Gyaku'nun peşinden koşacaktı. İlk kez kullandığı bu teknikten beklentisi büyüktü. Öğrenebilmek için çok çaba harcamıştı ve savaş alanında Hadan'a bel bağladığı için mutluydu. Sakuma tekrar görüş alanına girer ise çok daha mutlu olacaktı...

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
İnanılmaz bir histi. Tarif edilmesi zor. Duyduğu her şeyin dalgalar halinde kafatasına çarptığını hayal edebiliyordu. Etrafından yükselen sesler artık o kadar şiddetliydi ki, sabit bir gürültü halini almıştı. Hangi haykırışın ne taraftan geldiğini algılayabilmek imkansızdı. Yine de bu bağırış yarışında geride kalan tarafın kendileri olduğunu adı gibi biliyordu. Heyecan bütün vücudunu sarmıştı. Bacakları nasıl birbiri ardına atarak bu hızda koştuğunu düşünmemeye çalıştı, düşünürse kontrolü kaybedip düşmekten korkuyordu.
Ayakları koşma hızına yetişemezken Gyaku'nun rüzgarı kesmişti ilerleyişlerini. Tüm vücudunu geri itmeye çalışan bu hava dalgasına karşı koymaya çalışırken karşılarındaki kalabalığın ön saflarında ortaya çıkan kaosu fark etti Sakuma. Gördükleri karşısında dehşete kapılmadı, zaten savaştan çok farklı manzaralar beklemiyordu. Hazırdı buna mental olarak. Sadece bu kadar erken olmasını beklemiyordu. Vücutlarından ayrılmış başlar, yere düşen kollar, ikiye ayrılmış bedenler. Karşısında bulunan her şey, görüş alanındaki herkes kırmızıya boyanmıştı bir anda. Belki bu manzara karşısında kulakları tıkanmıştı Sakuma'nın, belki de gerçekten susmuştu etrafındaki herkes. Çıt çıkmadı. Bir süre hiçbir şey duyamadı. Kulakları mı çınlıyordu?
Sessizliği yırtan bir gürültü yükseldi tekrardan. Duyma yetisini kaybetmediğine sevindi. Kusagakure birliği eskisinden de şiddetli bir şekilde savaş naraları atıyordu. Arkasında kalıyorlardı Sakuma'nın, ama şu anda ilk seferden de daha hızlı ilerlemekte olduklarını hissediyordu. Biliyordu. Arkasındaki insanların coşkusunun kendine güç verdiğini hissederek kendisi de hızlanmaya başladı. Gözleri Gyaku'daydı, Sakuma, Teki ve Kumo ile aralarındaki mesafe giderek kapanıyordu. Kendi çarpışması için hazılıklı olması gerektiğinin farkındaydı ancak Gyaku'nun bir sonraki hamlesini de çok merak ediyordu. Çok bekletmedi neyse ki.
Gyaku'nun yanından geçtikleri anda yer ayaklarının altından kaydı. Ayağı mı takılmıştı? Adımlarından birini fazla güçlü atmış da biraz olsun havalanmış mıydı? Yüzüne tatlı bir rüzgar çarpıyordu. Bir anlık afallamadan sonra yer tarafından adeta fırlatılmış olduğunu fark etti. Az önce karşılarında olan insan güruhuna yukarıdan bakıyordu şu anda. Giderek yükseliyordu. Kalabalığın tam içine düşecekti. "Savaşın, düşmanların tam ortasında, ölüme en yakın yerde bulunacağız." Bu sözler sembolik değildi, cesaret vermek veya korkutmak için söylenmemişti. Gyaku'nun sarfettiği bu kelimelerin her birinin gerçek anlamıyla kullanıldığını henüz fark ediyordu Sakuma. O sırada arkasında bir hareketlilik sezdi. Soğuk bir mavilik. Sanki cam bir yüzeye şeylerin çarptığını duydu ve yorumlayabilmek adına başını çevirdi. Buzdan olduğunu anladığı sarmaşıklar az önce tepelerinde olan okları durdurmuştu. Ancak hepsine yetişememişti maalesef. Buzdan kubbenin altında neler olduğunu görebiliyordu. Duyabiliyordu. Ne olursa olsun kurbanlarına ulaşabilmişti bu azimli okların bir kısmı. Başını tekrar önüne çevirip odaklandı, onu bekleyen düşman ordusunun tam ortasına bir iniş yapmasına az kalmıştı. Nerede olduğunu ve neden burada olduğunu unutmamıştı. Odaklandı. Tam zamanıydı.
Ağzında toplamış olduğu yağı alevler halinde püskürtmek için gerekli el mühürlerini süzülürken yapmıştı. Altında bulunan kalabalığa doğru püskürttü tekniğini. Havalandığından beri yüzüne çarpan ve saçlarını havalandıran rüzgarın yerini sıcak bir hava dalgası almıştı. Alevlerden yayılan ısı yanaklarını okşuyordu. Beyaz saçlarının kırmızıya dönüştüğünü tahmin edebiliyordu. Ardından yanık kokusu geldi. Ancak tadını kaçırmaya yetmedi. Bu pisliklerden eksilen her can için daha da iyi hissediyordu kendini. Yükselen çığlıklar Sakuma'yı rahatsız etmiyordu.
Düşmanın tam ortasına inmişti. Etrafında düşman güçlerinin kaplamadığı iğne ucu kadar bile bir alan bile yoktu. Ordunun ilerlemeye devam etmekte olduğunu fark edebiliyordu ancak etraflarını saran kişiler sabit bir şekilde çevrelemişlerdi etraflarını. Gyaku'nun buna aldırmayarak kalabalığın daha da derinlerine doğru ilerlemeye başladığını gördü. Daha da önemlisi, önünde üzerine atlamaya hazır, hatta Sakuma bunu algılamakla meşgulken çoktan üzerine doğru koşmaya başladıklarına emin olduğu bir grup vardı. Bir saniyeliğine bile tereddüt etmeye vakit yoktu. Teki'yi merak ediyordu. Havaya fırladıktan sonra ona yakın bir yerlere inmiş olduğuna emindi, ama arkasına bakmak için harcayabileceği bir saniyesi bile yoktu. Karşısındaki herkesi Katon jutsularından biriyle tek hamlede indirip indiremeyeceğinden emin değildi. Öyle olsa bile eğer hepsini etkisiz hale getiremezse, bir kişi bile tekniğini atlatıp üstüne hamle yaparsa... Büyük bir riskti. En mantıklısı Gyaku'nun peşinden gitmekti.
Kalabalığın daha da derinlerine dalmak. Önden fırlayarak düşman ordusunun içine doğru süzülmek arkalarındaki birlik için moral verici olmalıydı. Bunu düşündüğünde hissettiği gurur ve özgüven ateşledi aslında Gyaku'yu takip etme kararıını. Peşinden gitmeliydi. Üzerine doğru koşmakta olan gruptan bir an önce kaçması ve hızla ilerlemekte olan Gyaku ile arasındaki mesafeyi kapatması gerekiyordu. Elindeki kunailer ile üstüne atlayabilecek düşmanlara karşı siper aldı. Bunun ardından Shunshin ile Gyaku'ya yaklaşmak üzere hamle yapacaktı. Yoluna çıkıp onu durdurmaya çalışabilecek herkese karşı hazırdı. En azından hazır hissediyordu.
Ayakları koşma hızına yetişemezken Gyaku'nun rüzgarı kesmişti ilerleyişlerini. Tüm vücudunu geri itmeye çalışan bu hava dalgasına karşı koymaya çalışırken karşılarındaki kalabalığın ön saflarında ortaya çıkan kaosu fark etti Sakuma. Gördükleri karşısında dehşete kapılmadı, zaten savaştan çok farklı manzaralar beklemiyordu. Hazırdı buna mental olarak. Sadece bu kadar erken olmasını beklemiyordu. Vücutlarından ayrılmış başlar, yere düşen kollar, ikiye ayrılmış bedenler. Karşısında bulunan her şey, görüş alanındaki herkes kırmızıya boyanmıştı bir anda. Belki bu manzara karşısında kulakları tıkanmıştı Sakuma'nın, belki de gerçekten susmuştu etrafındaki herkes. Çıt çıkmadı. Bir süre hiçbir şey duyamadı. Kulakları mı çınlıyordu?
Sessizliği yırtan bir gürültü yükseldi tekrardan. Duyma yetisini kaybetmediğine sevindi. Kusagakure birliği eskisinden de şiddetli bir şekilde savaş naraları atıyordu. Arkasında kalıyorlardı Sakuma'nın, ama şu anda ilk seferden de daha hızlı ilerlemekte olduklarını hissediyordu. Biliyordu. Arkasındaki insanların coşkusunun kendine güç verdiğini hissederek kendisi de hızlanmaya başladı. Gözleri Gyaku'daydı, Sakuma, Teki ve Kumo ile aralarındaki mesafe giderek kapanıyordu. Kendi çarpışması için hazılıklı olması gerektiğinin farkındaydı ancak Gyaku'nun bir sonraki hamlesini de çok merak ediyordu. Çok bekletmedi neyse ki.
Gyaku'nun yanından geçtikleri anda yer ayaklarının altından kaydı. Ayağı mı takılmıştı? Adımlarından birini fazla güçlü atmış da biraz olsun havalanmış mıydı? Yüzüne tatlı bir rüzgar çarpıyordu. Bir anlık afallamadan sonra yer tarafından adeta fırlatılmış olduğunu fark etti. Az önce karşılarında olan insan güruhuna yukarıdan bakıyordu şu anda. Giderek yükseliyordu. Kalabalığın tam içine düşecekti. "Savaşın, düşmanların tam ortasında, ölüme en yakın yerde bulunacağız." Bu sözler sembolik değildi, cesaret vermek veya korkutmak için söylenmemişti. Gyaku'nun sarfettiği bu kelimelerin her birinin gerçek anlamıyla kullanıldığını henüz fark ediyordu Sakuma. O sırada arkasında bir hareketlilik sezdi. Soğuk bir mavilik. Sanki cam bir yüzeye şeylerin çarptığını duydu ve yorumlayabilmek adına başını çevirdi. Buzdan olduğunu anladığı sarmaşıklar az önce tepelerinde olan okları durdurmuştu. Ancak hepsine yetişememişti maalesef. Buzdan kubbenin altında neler olduğunu görebiliyordu. Duyabiliyordu. Ne olursa olsun kurbanlarına ulaşabilmişti bu azimli okların bir kısmı. Başını tekrar önüne çevirip odaklandı, onu bekleyen düşman ordusunun tam ortasına bir iniş yapmasına az kalmıştı. Nerede olduğunu ve neden burada olduğunu unutmamıştı. Odaklandı. Tam zamanıydı.
Ağzında toplamış olduğu yağı alevler halinde püskürtmek için gerekli el mühürlerini süzülürken yapmıştı. Altında bulunan kalabalığa doğru püskürttü tekniğini. Havalandığından beri yüzüne çarpan ve saçlarını havalandıran rüzgarın yerini sıcak bir hava dalgası almıştı. Alevlerden yayılan ısı yanaklarını okşuyordu. Beyaz saçlarının kırmızıya dönüştüğünü tahmin edebiliyordu. Ardından yanık kokusu geldi. Ancak tadını kaçırmaya yetmedi. Bu pisliklerden eksilen her can için daha da iyi hissediyordu kendini. Yükselen çığlıklar Sakuma'yı rahatsız etmiyordu.
Düşmanın tam ortasına inmişti. Etrafında düşman güçlerinin kaplamadığı iğne ucu kadar bile bir alan bile yoktu. Ordunun ilerlemeye devam etmekte olduğunu fark edebiliyordu ancak etraflarını saran kişiler sabit bir şekilde çevrelemişlerdi etraflarını. Gyaku'nun buna aldırmayarak kalabalığın daha da derinlerine doğru ilerlemeye başladığını gördü. Daha da önemlisi, önünde üzerine atlamaya hazır, hatta Sakuma bunu algılamakla meşgulken çoktan üzerine doğru koşmaya başladıklarına emin olduğu bir grup vardı. Bir saniyeliğine bile tereddüt etmeye vakit yoktu. Teki'yi merak ediyordu. Havaya fırladıktan sonra ona yakın bir yerlere inmiş olduğuna emindi, ama arkasına bakmak için harcayabileceği bir saniyesi bile yoktu. Karşısındaki herkesi Katon jutsularından biriyle tek hamlede indirip indiremeyeceğinden emin değildi. Öyle olsa bile eğer hepsini etkisiz hale getiremezse, bir kişi bile tekniğini atlatıp üstüne hamle yaparsa... Büyük bir riskti. En mantıklısı Gyaku'nun peşinden gitmekti.
Kalabalığın daha da derinlerine dalmak. Önden fırlayarak düşman ordusunun içine doğru süzülmek arkalarındaki birlik için moral verici olmalıydı. Bunu düşündüğünde hissettiği gurur ve özgüven ateşledi aslında Gyaku'yu takip etme kararıını. Peşinden gitmeliydi. Üzerine doğru koşmakta olan gruptan bir an önce kaçması ve hızla ilerlemekte olan Gyaku ile arasındaki mesafeyi kapatması gerekiyordu. Elindeki kunailer ile üstüne atlayabilecek düşmanlara karşı siper aldı. Bunun ardından Shunshin ile Gyaku'ya yaklaşmak üzere hamle yapacaktı. Yoluna çıkıp onu durdurmaya çalışabilecek herkese karşı hazırdı. En azından hazır hissediyordu.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Savaşın acı yanı; can çekişen, ölen insanların sesleri. Kulaklarınıza doluşuyor, git gide daha da yaklaşıyor. Metal sesleri ritmik bir şekilde akıyor, savaşın oluşturduğu şaheser tınılar iliklerinize kadar işliyor. Patlamalar ara ara adrenalini tavana çıkarıyor, patlama sonrası artan bağırışlar ise müziğin en can alıcı noktaları oluyor.
İnsanlar hala yanınızdan akıp Kusa güçlerine doğru ilerliyor. Kimisi sizi görmüyor, kimisi görüyor ancak çoktan ölmüş varsayıyor. Çevrenizi sarmış bazıları kalabalığa karışmaya karar veriyor, bir kişi ayrılıyorsa yeri kalabalıktan iki kişiyle dolduruluyor.
Kumo : Üzerine doğru atılan adamları bir nevi yok sayıyor, defansif bir konum alarak Teki'nin peşine takılıyorsun.
Teki: Kitsune'ye sarılıyor, gücünü koluna odaklıyorsun. Silahını, gözle takip edilemeyecek bir hızda ardı ardına savuruyorsun. Kılıcın yüzeyinden ayrılan, havada süzülen üç chakra dalgası direk olarak hedeflerine ulaşıyor, tam isabetle sonlanıyor. Sol taraftaki eleman belinin sol tarafından, ortadaki tam göğsünden, sağdaki ise boyun-omuz aralığında bir noktadan vuruluyor. Çarpma anında fışkıran kanlarla birlikte havadaki ivmelerini kaybederek yere düşüyorlar.
Yerden gelen üçlünün ilerleyişinde ise bir engel yok. İçlerinden birisi az önce Gyaku'nun açıp içinden geçtiği, ardından tekrar insanlarla doluşan koridorun önüne geçiyor, ilerleme şansınızı sıfıra indiriyor. Biri, yaklaşık 9 metre sağ çaprazınızda kayarak duruyor ve el mühürlerine başlıyor. Üstündeki yavaşlığı sezebiliyorsun. Üçüncü kişi ise hızını arttırıyor. İki elinde birer tantou, şuursuz bir şekilde saldırıyor üstüne. İlk hamlesi sol elindeki tantoudan, çapraz bir şekilde aşağıya doğru bir hamle yapıyor. Bir adım geri atarak kaçıyorsun. İkinci hamlesi direk olarak bel hizanda bir kesme hamlesi. Katananı yere dik bir şekilde tutarak hamleyi blokluyorsun, bu kısa aralıkta adamla arandaki güç dengesini sezebiliyorsun. Zayıf. Katananı kendine doğru eğerek adamın tantousunu havaya doğru ivmelendiriyor, bulduğun bu açıklıkta yine katananı yere paralel bir şekilde eğerek kesme hamlesi uyguluyorsun. Kemiz, düz bir çizik adamın boğazını deşiyor, üzerine kanların akmasına sebep oluyor. Adam yere doğru düşerken diğer ikilinin hamleleri de açığa çıkıyor.
Sağ çaprazınızda tekniğine başlamış adam sen kendini savunurken mühürlerini sonlandırmış oluyor. Mühürleri bittiği anda ellerini yere sert bir şekilde vuruyor. Çamur zemin içinde onlarca ince, uzun kollar görüyorsun. Eller denizde zıplayıp tekrar dalan balıklar gibi çamur zemine giriyor, biraz daha ileride yüzeye çıkıyor, tekrar dalışa geçiyor. Bu el şeridi yaklaşık 3 metre genişliğinde, yüksek bir hızda yaklaşmakta.
Yaklaşık 100-150 metre sol çaprazınızda bir patlama yaşanıyor, gözardı ediyorsun. Yolunuzu kesen elemanın bir zincir çıkardığını görüyorsun, daha fazlası yok. Odaklanman gereken şey hızlı yaklaşmakta.
Kumo: Teki'nin birkaç adım arkasındasın. Elinde iki tantou bulunan adam Teki ile yakın dövüşe girdiğinde birkaç adım daha geri atmak zorunda kalıyorsun. Omzunda bir el hissediyorsun bu anda, seni hızlı bir şekilde çeviriyor. Esmer, kel, pörtlek gözlü bir adam. Sağ elinde sana batırmak için hazır tuttuğu bir kunaiyi kaldırabildiği kadar yukarı kaldırmış. Reflekslerin harekete geçiyor, Dendou'yu uyguluyorsun. Adam batırma hamlesine çoktan başladığı için bu sadece omzuna yapıştırdığı eli senden ayırmasına ve dengesini bozmana yarıyor. Batırma hamlesi boğaz kısmından sapıyor, göğsünün birkaç santim önünden boşluğa doğru savruluyor.
Ancak çok hızlı olmayışın bu noktada daha fazla hamle şansı tanımıyor sana. Adam hamle boşa gittiği anda toparlanarak, kunai tuttuğun sol kolunu, yine sol eliyle kavrayarak sol tarafa doğru açtırıyor. Adamın uyguladığı güçle birlikte yine sol tarafa doğru bir adım atıyorsun. Kunaini bu şekilde devredışı bıraktıktan sonra, sağ elinde tuttuğu kunaiyi karnına batırmak için geriyor !
Adamın sahip olduğu güç ile seninki arasında bir uçurum var. Sol elinin bileğini öyle bir sıkıyor ki, uyuşukluğu hissedebiliyorsun. Bu anlarda ise arka taraflarında bir patlama sesi işitiyorsun.
Sırtın Teki'ye dönük, aranızda yaklaşık 4-5 adımlık bir mesafe bulunmakta.
Sakuma Gözüne bir açıklık kestiriyor, Shunshin'i uyguluyorsun. Direk olarak sana koşan kişilerin arasından süzülüyorsun, kafalama çarpacağın yerlerde duruyor gidişini zikzaklar halinde devam ettiriyorsun.
Gyaku'yu göremesen de, yaklaşık 50-60 metre sağ çaprazında büyük birşeyler dönüyor. Havaya uçan insanlar, parçalanmış uzunlar bir yağmur gibi yere düşüyor. Tahmin etmek zor olmuyor. Gidişatına yeni bir rota belirliyorsun. Teki ve Kumo'dan bir iz yok.
Üzerine hücum eden yedi kişiyi ve seni saran kalabalığı geride bırakman dikkatleri de üzerinden çekiyor. Yön belirlemek için durduğun aralıklarlarda, savaşa katılmak için can atan Riaru güçlerinin gözüne çarpmıyorsun. Bunda seni anlık olarak görüp sonradan görüşten çıkman da fayda sağlıyor aynı zamanda.
Süzülüşün, büyük bir güç dalgasıyla sonlanıyor. Durakladığın anlarda, yaklaşık 10 metre soluna bir kunai saplanıyor. Sırtını verdiğin taraflardan geliyor bu. Kunainin ucuna bağlı bir patlayıcı parşomen. Ayakların eski hızına kavuşmak için hareketlendiği anda, parşömen aktif hale geliyor ve büyük bir patlama yaşanıyor. Patlamanın kuvvetiyle sağa doğru uçuşa geçiyorsun. Sen, daha sağındaki insanlara çarpıp uçuyorsun, patlama nedeniyle parçalanmış insanlar ise sana doğru uçuşa geçiyor. Yere kapaklanıyor, bir kişiyi de arkana alarak yerde iki kez yuvarlanıyorsun.
Ayağa kalkıyorsun. Birlikte takla attığın kişinin boynu kırılmış, yerde uzanıyor. Patlama nedeniyle büyükçe bir açıklık da oluşuyor aynı zamanda. Dumanlar bu açıklığı sarıyor, kalabalıktan izole bir ortam yaratıyor. Üzerinde birkaç insan organı, kan lekeleri. Üstünü başını kontrol ediyorsun. Sol omzunda, parçalanmış bir shurikenin tek bir sivri tarafı saplı. Acıyı hissetmiyorsun bile.
Sarsılmış durumdasın. Kendini toparlamak için nefesleniyorsun. Bu arada, yaklaşık 6 metre sağında, toprak hareketleniyor. Bir el çıkıyor, zemine sarılıyor, kendini çekiyor. Bir kadın toprağın içinden çıkıp sürünüyor. Üstü başı, altından çıktığı toprak sebebiyle çamur içinde. Beyaz, ince bir kıyafet giyiyor. Yağmurlu havanın da katkısıyla tüm vücut hatlarını görebiliyorsun. Seni görüyor. Sol gözünün ak kısmı kanla kaplanmış. Ağzına bakıyorsun, sivri dişleri arasında kalınca bir et parçası. Sürünür pozisyondan anlık olarak çıkıyor, üzerine doğru dengesiz bir koşuya geçiyor.
Gyaku'nun konumunu patlama nedeniyle savrulman ve etrafı saran duman bulutu nedeniyle kaybediyorsun. Açıkçası, şu anda yüzünü ne tarafa döndüğünden dahi emin değilsin. Duman hüzmesi bu alanı ne kadar gizleyecek bir tahminin yok. Ayak sesleri ise her yerde.
İnsanlar hala yanınızdan akıp Kusa güçlerine doğru ilerliyor. Kimisi sizi görmüyor, kimisi görüyor ancak çoktan ölmüş varsayıyor. Çevrenizi sarmış bazıları kalabalığa karışmaya karar veriyor, bir kişi ayrılıyorsa yeri kalabalıktan iki kişiyle dolduruluyor.
Kumo : Üzerine doğru atılan adamları bir nevi yok sayıyor, defansif bir konum alarak Teki'nin peşine takılıyorsun.
Teki: Kitsune'ye sarılıyor, gücünü koluna odaklıyorsun. Silahını, gözle takip edilemeyecek bir hızda ardı ardına savuruyorsun. Kılıcın yüzeyinden ayrılan, havada süzülen üç chakra dalgası direk olarak hedeflerine ulaşıyor, tam isabetle sonlanıyor. Sol taraftaki eleman belinin sol tarafından, ortadaki tam göğsünden, sağdaki ise boyun-omuz aralığında bir noktadan vuruluyor. Çarpma anında fışkıran kanlarla birlikte havadaki ivmelerini kaybederek yere düşüyorlar.
Yerden gelen üçlünün ilerleyişinde ise bir engel yok. İçlerinden birisi az önce Gyaku'nun açıp içinden geçtiği, ardından tekrar insanlarla doluşan koridorun önüne geçiyor, ilerleme şansınızı sıfıra indiriyor. Biri, yaklaşık 9 metre sağ çaprazınızda kayarak duruyor ve el mühürlerine başlıyor. Üstündeki yavaşlığı sezebiliyorsun. Üçüncü kişi ise hızını arttırıyor. İki elinde birer tantou, şuursuz bir şekilde saldırıyor üstüne. İlk hamlesi sol elindeki tantoudan, çapraz bir şekilde aşağıya doğru bir hamle yapıyor. Bir adım geri atarak kaçıyorsun. İkinci hamlesi direk olarak bel hizanda bir kesme hamlesi. Katananı yere dik bir şekilde tutarak hamleyi blokluyorsun, bu kısa aralıkta adamla arandaki güç dengesini sezebiliyorsun. Zayıf. Katananı kendine doğru eğerek adamın tantousunu havaya doğru ivmelendiriyor, bulduğun bu açıklıkta yine katananı yere paralel bir şekilde eğerek kesme hamlesi uyguluyorsun. Kemiz, düz bir çizik adamın boğazını deşiyor, üzerine kanların akmasına sebep oluyor. Adam yere doğru düşerken diğer ikilinin hamleleri de açığa çıkıyor.
Sağ çaprazınızda tekniğine başlamış adam sen kendini savunurken mühürlerini sonlandırmış oluyor. Mühürleri bittiği anda ellerini yere sert bir şekilde vuruyor. Çamur zemin içinde onlarca ince, uzun kollar görüyorsun. Eller denizde zıplayıp tekrar dalan balıklar gibi çamur zemine giriyor, biraz daha ileride yüzeye çıkıyor, tekrar dalışa geçiyor. Bu el şeridi yaklaşık 3 metre genişliğinde, yüksek bir hızda yaklaşmakta.
Yaklaşık 100-150 metre sol çaprazınızda bir patlama yaşanıyor, gözardı ediyorsun. Yolunuzu kesen elemanın bir zincir çıkardığını görüyorsun, daha fazlası yok. Odaklanman gereken şey hızlı yaklaşmakta.
Kumo: Teki'nin birkaç adım arkasındasın. Elinde iki tantou bulunan adam Teki ile yakın dövüşe girdiğinde birkaç adım daha geri atmak zorunda kalıyorsun. Omzunda bir el hissediyorsun bu anda, seni hızlı bir şekilde çeviriyor. Esmer, kel, pörtlek gözlü bir adam. Sağ elinde sana batırmak için hazır tuttuğu bir kunaiyi kaldırabildiği kadar yukarı kaldırmış. Reflekslerin harekete geçiyor, Dendou'yu uyguluyorsun. Adam batırma hamlesine çoktan başladığı için bu sadece omzuna yapıştırdığı eli senden ayırmasına ve dengesini bozmana yarıyor. Batırma hamlesi boğaz kısmından sapıyor, göğsünün birkaç santim önünden boşluğa doğru savruluyor.
Ancak çok hızlı olmayışın bu noktada daha fazla hamle şansı tanımıyor sana. Adam hamle boşa gittiği anda toparlanarak, kunai tuttuğun sol kolunu, yine sol eliyle kavrayarak sol tarafa doğru açtırıyor. Adamın uyguladığı güçle birlikte yine sol tarafa doğru bir adım atıyorsun. Kunaini bu şekilde devredışı bıraktıktan sonra, sağ elinde tuttuğu kunaiyi karnına batırmak için geriyor !
Adamın sahip olduğu güç ile seninki arasında bir uçurum var. Sol elinin bileğini öyle bir sıkıyor ki, uyuşukluğu hissedebiliyorsun. Bu anlarda ise arka taraflarında bir patlama sesi işitiyorsun.
Sırtın Teki'ye dönük, aranızda yaklaşık 4-5 adımlık bir mesafe bulunmakta.
Sakuma Gözüne bir açıklık kestiriyor, Shunshin'i uyguluyorsun. Direk olarak sana koşan kişilerin arasından süzülüyorsun, kafalama çarpacağın yerlerde duruyor gidişini zikzaklar halinde devam ettiriyorsun.
Gyaku'yu göremesen de, yaklaşık 50-60 metre sağ çaprazında büyük birşeyler dönüyor. Havaya uçan insanlar, parçalanmış uzunlar bir yağmur gibi yere düşüyor. Tahmin etmek zor olmuyor. Gidişatına yeni bir rota belirliyorsun. Teki ve Kumo'dan bir iz yok.
Üzerine hücum eden yedi kişiyi ve seni saran kalabalığı geride bırakman dikkatleri de üzerinden çekiyor. Yön belirlemek için durduğun aralıklarlarda, savaşa katılmak için can atan Riaru güçlerinin gözüne çarpmıyorsun. Bunda seni anlık olarak görüp sonradan görüşten çıkman da fayda sağlıyor aynı zamanda.
Süzülüşün, büyük bir güç dalgasıyla sonlanıyor. Durakladığın anlarda, yaklaşık 10 metre soluna bir kunai saplanıyor. Sırtını verdiğin taraflardan geliyor bu. Kunainin ucuna bağlı bir patlayıcı parşomen. Ayakların eski hızına kavuşmak için hareketlendiği anda, parşömen aktif hale geliyor ve büyük bir patlama yaşanıyor. Patlamanın kuvvetiyle sağa doğru uçuşa geçiyorsun. Sen, daha sağındaki insanlara çarpıp uçuyorsun, patlama nedeniyle parçalanmış insanlar ise sana doğru uçuşa geçiyor. Yere kapaklanıyor, bir kişiyi de arkana alarak yerde iki kez yuvarlanıyorsun.
Ayağa kalkıyorsun. Birlikte takla attığın kişinin boynu kırılmış, yerde uzanıyor. Patlama nedeniyle büyükçe bir açıklık da oluşuyor aynı zamanda. Dumanlar bu açıklığı sarıyor, kalabalıktan izole bir ortam yaratıyor. Üzerinde birkaç insan organı, kan lekeleri. Üstünü başını kontrol ediyorsun. Sol omzunda, parçalanmış bir shurikenin tek bir sivri tarafı saplı. Acıyı hissetmiyorsun bile.
Sarsılmış durumdasın. Kendini toparlamak için nefesleniyorsun. Bu arada, yaklaşık 6 metre sağında, toprak hareketleniyor. Bir el çıkıyor, zemine sarılıyor, kendini çekiyor. Bir kadın toprağın içinden çıkıp sürünüyor. Üstü başı, altından çıktığı toprak sebebiyle çamur içinde. Beyaz, ince bir kıyafet giyiyor. Yağmurlu havanın da katkısıyla tüm vücut hatlarını görebiliyorsun. Seni görüyor. Sol gözünün ak kısmı kanla kaplanmış. Ağzına bakıyorsun, sivri dişleri arasında kalınca bir et parçası. Sürünür pozisyondan anlık olarak çıkıyor, üzerine doğru dengesiz bir koşuya geçiyor.
Gyaku'nun konumunu patlama nedeniyle savrulman ve etrafı saran duman bulutu nedeniyle kaybediyorsun. Açıkçası, şu anda yüzünü ne tarafa döndüğünden dahi emin değilsin. Duman hüzmesi bu alanı ne kadar gizleyecek bir tahminin yok. Ayak sesleri ise her yerde.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Sayama Kumo
- Posts: 25
- Joined: January 13th, 2019, 9:48 pm
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Kulaklarım artık bu savaşsal orkestrayı ilki kadar garip karşılamıyordu. Aslında kulağım alıştı da denilebilirdi. Metal sesleri, ölüm çığlıkları, patlamalar.. Metal sesleri telli bir müzik aleti dersek eğer, çığlıklar güçlü bir vokal ve patlamalara ise perküsyon diyebilirdim. Bu orkestranın başında olan isim Gyaku-san ise bizi neredeyse ölüme terketmişti! Eğer olurda bu savaşata ölecek olursam, yukarılarda bir yerlerde tanrı varsa ruhumu Gyaku-san’a lanetlemesini dileyecektim. Şuan yaptığı davranışa hiçbir şekilde mantık ve akıl erdiremiyordum. Tamam bacak kadar çocuk değildik ama savaşın ortasına atılacak kadar yetenekli miydik? Ben kesinlikle öyleydim. Fakat diğerleri?
Hala olayın şokunu atlatamamıştım. Dost shinobilerimin yanındayken bir anda düşmanın içine lop diye düşmüştük. Düşmanlar bile artık bu saçma olaya tepki vermeyip yanlarımızdan geçiyordu herhalde! Selam vermeyi bile düşündüm fakat ortamın sıcaklığı buna pek el vermiyordu. Lakin biri gidiyordu ikisi geri geliyordu. Sanki ölenler tekrar canlanıp kalenin merkezinde doğuyorlardı! Bitmek bilmeyen bu askeri güç gerçekten kanımı çekiyordu.
Etrafıma baktıkça korkudan gerilen ellerim titremeye yüz tutmuştu. Önüme atlayan adamları atlatıp ve haliyle kaçma işi de yalan olunca Teki-kun’a sığındım, napalım? En azından şu katanasıyla bir iki hareket falan yapsın yani. Şimdi kesmesine ben de keserim, onda sıkıntı yok. Fakat onun başına bir şey gelirse ben sorumlu tutulabilirdim. Ayrıca ona yardım ederek namım önden yürürdü.
Teki-kun’un 2 adım civarı arkasındayken, düşman ile girdiği hararetli kapışma yüzünden biraz gerilememe neden olmuştu. Bana da hiçbir iş bırakmıyordu saolsun Teki-kun. Kami-sama’nın malı diye hınzır hınzır gülerken bir el hissetmiştim omzumda. Şaşkınlığımla birlikte, çelimsiz vücudum adamın kuvvetiyle iş birliği yaparak elimde olmayan bir şekilde göz göze geliyorduk. Gerçekten adam çirkinlik abidesiydi. Esmer, pörtlek gözler.. Saçlarım onu kıskandırıyor olabilirdi, haliyle adam keldi. Bu durum savaş alanında bir inci gibi parlamasına sebep oluyordu.
Kunaisini bana batırmadan önce istemsizce olarak kurtulabilmiştim. Dendou sayesinde kurtulabilmiştim desem daha doğru bir söylem olurdu. Adam kunaisini savurup boşa salladığında tur bana geçtiğini sanmıştım ki adamın beni öldürme isteğini iki iğrenç pörtlek gözünden çakmıştım. Bu sadece şansdı. Beni böyle bir adamın yenme olasılığı olamazdı. Böyle birine mi kaybedecektim? Sol elimde tuttuğum ve sanırım tehditkar olarak gördüğü kunaimi devredışı bırakmak için bileklerimi sıkıyordu. Sola doğru adımımı atarak bileğimin nasıl uyuştuğunu yeni anlıyordum. Bıraksam bileğim elimde kalacaktı o biçim! Ardından bununla yetmediği gibi şimdi de kunaimi bana karşı kullanıyordu. Bunun gibi bir öküze kaybetmeyecektim herhalde!
Patlama sesleriyle birlikte nerdeyse bağaracaktım. Hem acıdan hem de ortamın gerginliğinden! Teki-kun’dan yardım alamazdım kendim kurtulmam lazımdı bu heriften. Zaten güçsüz bir şeydi bu. Çok da ciddi olmaya gerek yok hani!
Tekrar Dendou yaparak herifçioğlu ile aramdaki bağı koparmaktı ilk amacım. Ardından arkamdan ve yanımdan biri gelebileceğinden beni görenleri etkileyebilecek bir şey yapmalıydım. Dendou’yu yaptıktan sonra 2 adım geriye gidecektim. Rishuu yapacaktım. Eğer jutsum işlerse, esmer olan herife ellerim ile yaptığım manevralarla 3 kazığı sokacaktım. Ardından başka düşmanlar girmişse genjutsumun altına, yeni girenlere 2 taneyi rastgele dağıtıp yeni bir 5li kazık oluşturacak, bunları da esmer herifle birlikte yeni girenlere rastgele paylaştıracaktım. Olurda eğer genjutsuma sadece esmer herif girmişse başka bir 5li oluşturmayacak, ilk başta oluşturduğum 5 taneyi de ona saplayacaktım. Tekniği sonlandırıp yorgun düşüp bayılma kıvamına gelirlerse kunaim ile işi bitirip, Teki-kun'a sırtımı verecektim. O nereye giderse ben oraya!
Hala olayın şokunu atlatamamıştım. Dost shinobilerimin yanındayken bir anda düşmanın içine lop diye düşmüştük. Düşmanlar bile artık bu saçma olaya tepki vermeyip yanlarımızdan geçiyordu herhalde! Selam vermeyi bile düşündüm fakat ortamın sıcaklığı buna pek el vermiyordu. Lakin biri gidiyordu ikisi geri geliyordu. Sanki ölenler tekrar canlanıp kalenin merkezinde doğuyorlardı! Bitmek bilmeyen bu askeri güç gerçekten kanımı çekiyordu.
Etrafıma baktıkça korkudan gerilen ellerim titremeye yüz tutmuştu. Önüme atlayan adamları atlatıp ve haliyle kaçma işi de yalan olunca Teki-kun’a sığındım, napalım? En azından şu katanasıyla bir iki hareket falan yapsın yani. Şimdi kesmesine ben de keserim, onda sıkıntı yok. Fakat onun başına bir şey gelirse ben sorumlu tutulabilirdim. Ayrıca ona yardım ederek namım önden yürürdü.
Teki-kun’un 2 adım civarı arkasındayken, düşman ile girdiği hararetli kapışma yüzünden biraz gerilememe neden olmuştu. Bana da hiçbir iş bırakmıyordu saolsun Teki-kun. Kami-sama’nın malı diye hınzır hınzır gülerken bir el hissetmiştim omzumda. Şaşkınlığımla birlikte, çelimsiz vücudum adamın kuvvetiyle iş birliği yaparak elimde olmayan bir şekilde göz göze geliyorduk. Gerçekten adam çirkinlik abidesiydi. Esmer, pörtlek gözler.. Saçlarım onu kıskandırıyor olabilirdi, haliyle adam keldi. Bu durum savaş alanında bir inci gibi parlamasına sebep oluyordu.
Kunaisini bana batırmadan önce istemsizce olarak kurtulabilmiştim. Dendou sayesinde kurtulabilmiştim desem daha doğru bir söylem olurdu. Adam kunaisini savurup boşa salladığında tur bana geçtiğini sanmıştım ki adamın beni öldürme isteğini iki iğrenç pörtlek gözünden çakmıştım. Bu sadece şansdı. Beni böyle bir adamın yenme olasılığı olamazdı. Böyle birine mi kaybedecektim? Sol elimde tuttuğum ve sanırım tehditkar olarak gördüğü kunaimi devredışı bırakmak için bileklerimi sıkıyordu. Sola doğru adımımı atarak bileğimin nasıl uyuştuğunu yeni anlıyordum. Bıraksam bileğim elimde kalacaktı o biçim! Ardından bununla yetmediği gibi şimdi de kunaimi bana karşı kullanıyordu. Bunun gibi bir öküze kaybetmeyecektim herhalde!
Patlama sesleriyle birlikte nerdeyse bağaracaktım. Hem acıdan hem de ortamın gerginliğinden! Teki-kun’dan yardım alamazdım kendim kurtulmam lazımdı bu heriften. Zaten güçsüz bir şeydi bu. Çok da ciddi olmaya gerek yok hani!
Tekrar Dendou yaparak herifçioğlu ile aramdaki bağı koparmaktı ilk amacım. Ardından arkamdan ve yanımdan biri gelebileceğinden beni görenleri etkileyebilecek bir şey yapmalıydım. Dendou’yu yaptıktan sonra 2 adım geriye gidecektim. Rishuu yapacaktım. Eğer jutsum işlerse, esmer olan herife ellerim ile yaptığım manevralarla 3 kazığı sokacaktım. Ardından başka düşmanlar girmişse genjutsumun altına, yeni girenlere 2 taneyi rastgele dağıtıp yeni bir 5li kazık oluşturacak, bunları da esmer herifle birlikte yeni girenlere rastgele paylaştıracaktım. Olurda eğer genjutsuma sadece esmer herif girmişse başka bir 5li oluşturmayacak, ilk başta oluşturduğum 5 taneyi de ona saplayacaktım. Tekniği sonlandırıp yorgun düşüp bayılma kıvamına gelirlerse kunaim ile işi bitirip, Teki-kun'a sırtımı verecektim. O nereye giderse ben oraya!
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Çakrasını ellerine odakladıktan sonra var gücü ile savurmuştu Kitsune’yi. Katanasından ayrılıp hedeflerine doğru ilerleyen çakra pençeler işlerini tam olarak yerine getirmişlerdi. Belinden, göğsünden ve boynundan darbe alan düşmanlar çevrelerine kan saçarak yere yığılmışlardı. Teki, rakiplerinin cansız bedenleri yere yığılırken kendinden gurur duyuyordu. Shigure stiline verdiği emeklerin karşılığını almıştı ve bu güçlendiği anlamına geliyordu. Her ne kadar henüz yolun çok başlarında olduğunu bilse de, emin adımlarla yürüyordu hedefinde. Bir şeyin daha farkındaydı. İçinde bulundukları savaş bittiğinde, çok daha değişmiş bir insana dönüşecekti. Soğuk kanlılıkla parçaladığı kişilerin suratlarını bile görmemişti. Bunların gerçekleştiği bir ortam insanın kişiliğinde büyük değişimlere sebep olabilirdi. Savaş insanı sahiden değiştiren bir eylemdi...
3 kişiyi ustaca indirdikten sonra Gyaku ile aradaki farkı kapatması gerektiğini biliyordu. Liderine yetişebilmek için koşmaya başlayacaktı ancak kalan 3 shinobinin buna izin verecek gibi bir hali yoktu. Bir tanesiaz önce Gyaku’nun açtığı koridorun girişini kapatmış ve anında koşmakla olan düşman güçlerinin koridoru yok etmesini sağlamıştı. Gideceği bir yol kalmamıştı Teki’nin. Az önce duyduğu gurur yerini yetersizlik duygusuna kaptırdığı gibi hıncını karşısındaki 3 shinobiden çıkartmak istiyordu. Elinde iki tantou taşıyan shinobi ilk saldırıyı yapan kişi olmuştu. Kendisi gibi bir kenjutsu kullanıcısı olduğunu düşündüğü düşman saldırıya geçerken savunma pozisyonu alan Teki, sinirini belli edercesine yere tükürmüştü ilk hamleyi beklerken. Tantou kullanıcısı başarılı sayılabilecek bir saldırı yapmamıştı. Geriye attığı bir adım ile acemi saldırıdan kurtulmuştu Teki. Ardından tantou kullanıcısının yaptığı yatay kesme hamlesini Kitsune ile durdurmuş ve aradaki seviye farkından emin olmuştu. Rakibinin gözlerinin içine bakıp “Yavaşsın.” demesinin ardından Kitsune’yi yukarı doğru kaydırarak düşmanının dengesini bozmuş ve açıkta kalan boynuma temiz ve derin bir kesik atmayı başarmıştı. Adamın boynundan fışkıran kanlar Teki’nin üzerindeki çamur ile birleştiğinde savaşın iğrenç yanı da kendini fiziksel olarak belli eder hale getirmişti. En azından canlı kalanlar için...
Tantou kullanıcısı saldırmadan önce el mühürleri yapmaya başlayan shinobi tam Teki ile yerdeki cesedin kapışması bittiği anda mühürleri tamamlamıştı. Adamın mühür yaparken harcadığı zaman ile bir yoldaşını kaybetmiş olması bazı düşünceler yaratmıştı Teki’nin beyninde. Güçlülerdi. Hayır, düşmanlar değil. Kusagakure shinobileri...
Ellerini yere koyması ile yerden bir sürü elin fırlamasına sebep olmuştu düşman shinobi. Sudaki balıklara benzer halde toprağa girip çıkan ve bunu yaparken hızlıca ilerlemeye devam eden eller Teki’nin başına bela olacak diye duruyordu. Bir şekilde kendini savunmalı ve bunu yaparken boşta kalan kişiye açık hedef haline gelmemeliydi. Bir patlama daha. Tahmini olarak 100 metre sol tarafında olmuştu. “Acaba Sakuma mı?” diye düşünmüştü istemsizce. Dostunu kaybetmişti. Acımadan canların sonlandırıldığı bu ortamda dostunu göremiyor olması çok canını sıkıyordu. Yerdeki ellere odaklanmalıydı. Diğer adamın çıkardığını fark ettiği zinciri gördü o sırada. Zıplamayı düşündü ancak az önce havaya zıpladıkları için açık hedef haline gelen cesetleri anımsadı. Adamın zincir ile yapacağı bir saldırıya havada yakalanmak istemiyordu.
Büyük bir saldırı yaparak karşısındakileri hızlıca indirip yoluna devam etmesi gerekiyordu Teki’nin. Gyaku halen ilerlemeye devam ediyordu ve onu yalnız bırakmamalılardı. Özellikle saygısına muhtaç olduğu insanlardan birisiydi Gyaku. Hedefinde emin adımlarla yürüyebilmesi için Gyaku’nun gözüne giren bir shinobi olmalıydı. Geriye doğru bir adım sıçrayarak gelmekte olan eller ile arasını açmayı hedeflerken başladığı el mühürlerinin tek bir amacı vardı. Yolu açmak ve tehlikeyi azaltmak. Eller kendisine ulaşmadan önce Bousen no jutsu kullanmayı amaçlamıştı. Ellerini zemine bastıran adamı şişlemek istiyordu ilk olarak. Onu indirdikten sonra jutsusunun duracağını düşünmüştü. Hedefini vurabilir ise aynı şekilde Bousen no jutsuyu bir kez daha kullanarak hem zincirli adamı indirmek hem de Gyaku’a doğru ilerlemeye başlamak istiyordu artık. Çevrede Sakuma’yı bulmaya ayrıca vakit harcayamazdı. Arkadaşının da sağ salim Gyaku’nun peşinde gitmesini umdu sadece. İlk hedefine odaklanıp jutsusunu aktif etmeye başladığında planının başarı ile sonuçlanması için kendisine güvenmesi gerektiğini biliyordu. Kasumikage Klanı’nın bir ferdi olarak başarıya aç ve muhtaçtı.
Kumo’yu da unutmamıştı tabii. Rakiplerini indirebilir ise koşmaya başlamadan önce ona seslenecek ve “Kumo! Hızlıca ilerlemeliyiz” diyerek adımlarına başlayacaktı.
3 kişiyi ustaca indirdikten sonra Gyaku ile aradaki farkı kapatması gerektiğini biliyordu. Liderine yetişebilmek için koşmaya başlayacaktı ancak kalan 3 shinobinin buna izin verecek gibi bir hali yoktu. Bir tanesiaz önce Gyaku’nun açtığı koridorun girişini kapatmış ve anında koşmakla olan düşman güçlerinin koridoru yok etmesini sağlamıştı. Gideceği bir yol kalmamıştı Teki’nin. Az önce duyduğu gurur yerini yetersizlik duygusuna kaptırdığı gibi hıncını karşısındaki 3 shinobiden çıkartmak istiyordu. Elinde iki tantou taşıyan shinobi ilk saldırıyı yapan kişi olmuştu. Kendisi gibi bir kenjutsu kullanıcısı olduğunu düşündüğü düşman saldırıya geçerken savunma pozisyonu alan Teki, sinirini belli edercesine yere tükürmüştü ilk hamleyi beklerken. Tantou kullanıcısı başarılı sayılabilecek bir saldırı yapmamıştı. Geriye attığı bir adım ile acemi saldırıdan kurtulmuştu Teki. Ardından tantou kullanıcısının yaptığı yatay kesme hamlesini Kitsune ile durdurmuş ve aradaki seviye farkından emin olmuştu. Rakibinin gözlerinin içine bakıp “Yavaşsın.” demesinin ardından Kitsune’yi yukarı doğru kaydırarak düşmanının dengesini bozmuş ve açıkta kalan boynuma temiz ve derin bir kesik atmayı başarmıştı. Adamın boynundan fışkıran kanlar Teki’nin üzerindeki çamur ile birleştiğinde savaşın iğrenç yanı da kendini fiziksel olarak belli eder hale getirmişti. En azından canlı kalanlar için...
Tantou kullanıcısı saldırmadan önce el mühürleri yapmaya başlayan shinobi tam Teki ile yerdeki cesedin kapışması bittiği anda mühürleri tamamlamıştı. Adamın mühür yaparken harcadığı zaman ile bir yoldaşını kaybetmiş olması bazı düşünceler yaratmıştı Teki’nin beyninde. Güçlülerdi. Hayır, düşmanlar değil. Kusagakure shinobileri...
Ellerini yere koyması ile yerden bir sürü elin fırlamasına sebep olmuştu düşman shinobi. Sudaki balıklara benzer halde toprağa girip çıkan ve bunu yaparken hızlıca ilerlemeye devam eden eller Teki’nin başına bela olacak diye duruyordu. Bir şekilde kendini savunmalı ve bunu yaparken boşta kalan kişiye açık hedef haline gelmemeliydi. Bir patlama daha. Tahmini olarak 100 metre sol tarafında olmuştu. “Acaba Sakuma mı?” diye düşünmüştü istemsizce. Dostunu kaybetmişti. Acımadan canların sonlandırıldığı bu ortamda dostunu göremiyor olması çok canını sıkıyordu. Yerdeki ellere odaklanmalıydı. Diğer adamın çıkardığını fark ettiği zinciri gördü o sırada. Zıplamayı düşündü ancak az önce havaya zıpladıkları için açık hedef haline gelen cesetleri anımsadı. Adamın zincir ile yapacağı bir saldırıya havada yakalanmak istemiyordu.
Büyük bir saldırı yaparak karşısındakileri hızlıca indirip yoluna devam etmesi gerekiyordu Teki’nin. Gyaku halen ilerlemeye devam ediyordu ve onu yalnız bırakmamalılardı. Özellikle saygısına muhtaç olduğu insanlardan birisiydi Gyaku. Hedefinde emin adımlarla yürüyebilmesi için Gyaku’nun gözüne giren bir shinobi olmalıydı. Geriye doğru bir adım sıçrayarak gelmekte olan eller ile arasını açmayı hedeflerken başladığı el mühürlerinin tek bir amacı vardı. Yolu açmak ve tehlikeyi azaltmak. Eller kendisine ulaşmadan önce Bousen no jutsu kullanmayı amaçlamıştı. Ellerini zemine bastıran adamı şişlemek istiyordu ilk olarak. Onu indirdikten sonra jutsusunun duracağını düşünmüştü. Hedefini vurabilir ise aynı şekilde Bousen no jutsuyu bir kez daha kullanarak hem zincirli adamı indirmek hem de Gyaku’a doğru ilerlemeye başlamak istiyordu artık. Çevrede Sakuma’yı bulmaya ayrıca vakit harcayamazdı. Arkadaşının da sağ salim Gyaku’nun peşinde gitmesini umdu sadece. İlk hedefine odaklanıp jutsusunu aktif etmeye başladığında planının başarı ile sonuçlanması için kendisine güvenmesi gerektiğini biliyordu. Kasumikage Klanı’nın bir ferdi olarak başarıya aç ve muhtaçtı.
Kumo’yu da unutmamıştı tabii. Rakiplerini indirebilir ise koşmaya başlamadan önce ona seslenecek ve “Kumo! Hızlıca ilerlemeliyiz” diyerek adımlarına başlayacaktı.

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Etrafına tümüyle bir kaos hakimdi. Var gücüyle koşan, kendine uygun bir av bulmak için etrafa bakınan, gördüğüne anında saldıran insanlarla çevrelenmişti. Korkutucuydu böyle bir kaosun tam ortasında bulunmak. Aynı anda sadece tek bir yöne bakabiliyor olmak da tedirginlik vericiydi, sırtını yaslayabileceği bir mesafede değildi Teki. Gyaku da, Kumo da kim bilir neredeydi. Gyaku’nun kıçından ayrıldığına pişman hissediyordu. Yine de ne bu yalnızlığın, ne de etrafındaki hiddetli kalabalığın onu ekibinden izole bırakmasına izin vermeyecekti. Bir açıklık kestirdi gözüne ve Shunshin’le Gyaku’nun gittiğini tahmin ettiği yönden ilerlemeye başladı. Nerede olduğunu tahmin etmek bir nebze kolaydı. Havaya uçan insan ve uzuvları takip ediyordu. Keşke kalabalığın içine bodoslama girmeden önce bu tarz bir ayrı düşme durumunda ne yapmamız gerektiğine dair birkaç fikrimiz olsaydı. diye söylendi içinden. Böyle bir plan yapmak kimsenin aklına gelmemiş olsa bile en azından kendisinin ön ayak olmuş olması gerektiğini düşündü. Yalnızca gözlem yapmanın ve aksiyon almamanın dönüp kıçını ısırdığı anlardan birini yaşıyordu.
Karşı karşıya kaldığı kalabalıkla yüzleşmek yerine hızlıca Shunshin kullanmaya karar verdiği için memnundu. Hem hızlıca Gyaku’ya doğru ilerleyebilmiş, hem de arkasındakilere izin kaybettirmişti. Hızlıca zikzaklar çizerek hareket etmenin ve çok kısa duraklamalar yapmanın bir avantajı olarak etrafındaki kimse Sakuma’ya saldıramamıştı. Ya yanlarından o kaosun içinde fark edemeyecekleri kadar hızlı geçiyordu, ya da görenler henüz saldırıya geçemeden çoktan oradan uzaklaşmış oluyordu. Bu şekilde hatrı sayılır bir mesafe kat ettiğini düşünüyordu ki büyük bir güç dalgasıyla bu macera son buldu.
Arkasından bir şeyin fırlayarak biraz uzağına saplandığını fark etmişti. Her şey bir saniyeden belki de daha kısa sürmüştü. Yerde saplı duran kunaiye baktığında ucuna bağlanmış patlayıcı parşömeni görmüştü. Neler olduğunu henüz algılayabilmiş değildi. Tekrar hızlanarak yoluna devam etmek üzereydi ki, karın boşluğunda garip bir sancı hissetti. Karnında bulunan doğum lekesini takip ediyormuş gibi boylu boyunca uzanan bir karıncalanma. Bu garip hisse rağmen hızlanması gerektiğinin farkındaydı içgüdüsel olarak. Adımını attığı anda ise sol tarafında bir sıcaklık ve müthiş bir güç hissetti. Az önce gördüğü parşömen patlamış ve Sakuma’yı sağa doğru fırlatmıştı. Sonrasında olan her şey birbirine girmişti. Birilerine çarpmış, birileri ona çarpmış, yere yapışmış, sürüklenmiş, yuvarlanmıştı.
Kendini toparlayarak ayağa kalktı. Önünde yatan kişi garip bir pozisyon almıştı, kafası biraz garip duruyordu. Sakuma’nın beyni bu alışıldık olmayan şekle anlam vermeye çalışıyordu ki çok geçmeden adamın boynunun kırılmış olabileceğini fark etti. Durumu açıklıyordu bu. Refleks olarak kendi üstünü başını kontrol etti. Acaba bir yerleri kırılmış mıydı, yerde sürüklenirken etleri kemiklerini gösterecek kadar sıyrılmış mıydı, deforme olan uzvu var mıydı? Oldukça seri bir kontrolden sonra sol omzuna saplanmış bir shurikenden, ve üzerine yapışmış başka insan kalıntılarından, başka bir sorun tespit etmedi. O da pek acımıyordu. Adrenalinden olsa gerekti.
Hızla etrafını taradı ve durumu analiz etmeye çalıştı. Patlama insanları etrafa saçarak boş bir alan açmıştı neyse ki, böylece kişisel alana saygı duymayan kaosla arasına biraz da olsa mesafe koyulmuştu. Patlama sonucu ortaya çıkan dumanlar ise bu açık alanda kolay yem olmasını engelliyor, etrafta koşuşturan insanların gözüne çarpmasının önüne geçiyordu.
Vücut bütünlüğünden emin olan Sakuma hala kendine gelmeye çalışıyordu. Nefes alıp verişini düzene sokmaya çalışırken bir sonraki hamlesinin ne olması gerektiğine de karar vermesi lazımdı. Kaosun ve umutsuzluğun ortasındaydı, uzak noktalardan bile hedefleniyordu ve bu kalabalığın ortasında yapayalnızdı. Teki yoktu. Yalnızdı. Etrafındaki hareketlenme, her ne kadar etrafını saran dumanların ortasında bir nebze soyutlanmış da olsa, bitmiyordu. Buradan çıkması gerekiyordu. Bu kaosun içinden sıyrılması ve Teki ile Gyaku her neredeyse onları bulması gerekiyordu.
İçinde bulunduğu çıkmaz yetmezmiş gibi, biraz uzağında, anlam veremediği bir şekilde yerin altından garip bir kadın çıkmıştı sürünerek. Bembeyaz kıyafeti çamura ve suya bulanmış, tüm çıplaklığıyla korkunç bir kadın. Bir anlığına göz göze geldiler Sakuma ile. Kadının artık kendisini hedef olarak seçmiş olduğunu hissetti. Dişlerinin arasında duran et parçasından damlayan kanları fark ettiğinde ise istemsizce bir kaç adım gerilerken buldu kendini. Neyin nesiydi bu kadın?
Kadının sürünmeyi bırakıp ayaklanması ve yalpalayarak Sakuma’nın üzerine doğru koşmaya başlamasıyla birlikte, Sakuma da aklında planını oluşturmaya başladı. Öncelikle yalnızlığını çözmesi gerekiyordu. Hem kalabalık gruplara karşı saldırılarını güçlendirecek, hem de kıçını kollayacak bir kavalye gerekiyordu kendisine. Fuuma. Yeni dostu. Şu anda içinde bulunduğu açıklık ve kısmi görünmezlik aslında Fuuma’yı çağırmak için idealdi. Ancak Fuuma’yı çağırmaya yetecek kadar vakti olup olmadığına emin değildi. Önce üzerine doğru koşmakta olan kadının icabına bakmalıydı. Bakışlarını karşısında koşmaya henüz başlamış olan kadına kilitledi ve Tora mührünü yaptı. Ardından ayağını güçlü bir şekilde yere vurarak Hibashiri’yi uyguladı. Yerden bir çizgi şeklinde ilerleyen alev kütlesi kadını hedef alacak, eğer zikzak çizerek koşmaya başlarsa veya yönünü değiştirirse onu takip edecekti. Olur da kadın bir şekilde alevlerden kurtulup kendisine ulaşırsa, Ayatsu stili ile göğüs kafesine bir darbe indirmek istiyordu Sakuma.
Eğer bu jutsu başarılı bir şekilde kadın etkisiz hale getirirse, Sakuma etrafını kolaçan edecekti. Eğer görünürde bir tehdit yoksa, omzundaki shuriken yarasından akan kanı parmağına bulaştırarak elini yere vuracak ve Kuchiyose no Jutsu ile Fuuma’yı çağıracaktı. Asıl gösteri o zaman başlayacaktı.
Karşı karşıya kaldığı kalabalıkla yüzleşmek yerine hızlıca Shunshin kullanmaya karar verdiği için memnundu. Hem hızlıca Gyaku’ya doğru ilerleyebilmiş, hem de arkasındakilere izin kaybettirmişti. Hızlıca zikzaklar çizerek hareket etmenin ve çok kısa duraklamalar yapmanın bir avantajı olarak etrafındaki kimse Sakuma’ya saldıramamıştı. Ya yanlarından o kaosun içinde fark edemeyecekleri kadar hızlı geçiyordu, ya da görenler henüz saldırıya geçemeden çoktan oradan uzaklaşmış oluyordu. Bu şekilde hatrı sayılır bir mesafe kat ettiğini düşünüyordu ki büyük bir güç dalgasıyla bu macera son buldu.
Arkasından bir şeyin fırlayarak biraz uzağına saplandığını fark etmişti. Her şey bir saniyeden belki de daha kısa sürmüştü. Yerde saplı duran kunaiye baktığında ucuna bağlanmış patlayıcı parşömeni görmüştü. Neler olduğunu henüz algılayabilmiş değildi. Tekrar hızlanarak yoluna devam etmek üzereydi ki, karın boşluğunda garip bir sancı hissetti. Karnında bulunan doğum lekesini takip ediyormuş gibi boylu boyunca uzanan bir karıncalanma. Bu garip hisse rağmen hızlanması gerektiğinin farkındaydı içgüdüsel olarak. Adımını attığı anda ise sol tarafında bir sıcaklık ve müthiş bir güç hissetti. Az önce gördüğü parşömen patlamış ve Sakuma’yı sağa doğru fırlatmıştı. Sonrasında olan her şey birbirine girmişti. Birilerine çarpmış, birileri ona çarpmış, yere yapışmış, sürüklenmiş, yuvarlanmıştı.
Kendini toparlayarak ayağa kalktı. Önünde yatan kişi garip bir pozisyon almıştı, kafası biraz garip duruyordu. Sakuma’nın beyni bu alışıldık olmayan şekle anlam vermeye çalışıyordu ki çok geçmeden adamın boynunun kırılmış olabileceğini fark etti. Durumu açıklıyordu bu. Refleks olarak kendi üstünü başını kontrol etti. Acaba bir yerleri kırılmış mıydı, yerde sürüklenirken etleri kemiklerini gösterecek kadar sıyrılmış mıydı, deforme olan uzvu var mıydı? Oldukça seri bir kontrolden sonra sol omzuna saplanmış bir shurikenden, ve üzerine yapışmış başka insan kalıntılarından, başka bir sorun tespit etmedi. O da pek acımıyordu. Adrenalinden olsa gerekti.
Hızla etrafını taradı ve durumu analiz etmeye çalıştı. Patlama insanları etrafa saçarak boş bir alan açmıştı neyse ki, böylece kişisel alana saygı duymayan kaosla arasına biraz da olsa mesafe koyulmuştu. Patlama sonucu ortaya çıkan dumanlar ise bu açık alanda kolay yem olmasını engelliyor, etrafta koşuşturan insanların gözüne çarpmasının önüne geçiyordu.
Vücut bütünlüğünden emin olan Sakuma hala kendine gelmeye çalışıyordu. Nefes alıp verişini düzene sokmaya çalışırken bir sonraki hamlesinin ne olması gerektiğine de karar vermesi lazımdı. Kaosun ve umutsuzluğun ortasındaydı, uzak noktalardan bile hedefleniyordu ve bu kalabalığın ortasında yapayalnızdı. Teki yoktu. Yalnızdı. Etrafındaki hareketlenme, her ne kadar etrafını saran dumanların ortasında bir nebze soyutlanmış da olsa, bitmiyordu. Buradan çıkması gerekiyordu. Bu kaosun içinden sıyrılması ve Teki ile Gyaku her neredeyse onları bulması gerekiyordu.
İçinde bulunduğu çıkmaz yetmezmiş gibi, biraz uzağında, anlam veremediği bir şekilde yerin altından garip bir kadın çıkmıştı sürünerek. Bembeyaz kıyafeti çamura ve suya bulanmış, tüm çıplaklığıyla korkunç bir kadın. Bir anlığına göz göze geldiler Sakuma ile. Kadının artık kendisini hedef olarak seçmiş olduğunu hissetti. Dişlerinin arasında duran et parçasından damlayan kanları fark ettiğinde ise istemsizce bir kaç adım gerilerken buldu kendini. Neyin nesiydi bu kadın?
Kadının sürünmeyi bırakıp ayaklanması ve yalpalayarak Sakuma’nın üzerine doğru koşmaya başlamasıyla birlikte, Sakuma da aklında planını oluşturmaya başladı. Öncelikle yalnızlığını çözmesi gerekiyordu. Hem kalabalık gruplara karşı saldırılarını güçlendirecek, hem de kıçını kollayacak bir kavalye gerekiyordu kendisine. Fuuma. Yeni dostu. Şu anda içinde bulunduğu açıklık ve kısmi görünmezlik aslında Fuuma’yı çağırmak için idealdi. Ancak Fuuma’yı çağırmaya yetecek kadar vakti olup olmadığına emin değildi. Önce üzerine doğru koşmakta olan kadının icabına bakmalıydı. Bakışlarını karşısında koşmaya henüz başlamış olan kadına kilitledi ve Tora mührünü yaptı. Ardından ayağını güçlü bir şekilde yere vurarak Hibashiri’yi uyguladı. Yerden bir çizgi şeklinde ilerleyen alev kütlesi kadını hedef alacak, eğer zikzak çizerek koşmaya başlarsa veya yönünü değiştirirse onu takip edecekti. Olur da kadın bir şekilde alevlerden kurtulup kendisine ulaşırsa, Ayatsu stili ile göğüs kafesine bir darbe indirmek istiyordu Sakuma.
Eğer bu jutsu başarılı bir şekilde kadın etkisiz hale getirirse, Sakuma etrafını kolaçan edecekti. Eğer görünürde bir tehdit yoksa, omzundaki shuriken yarasından akan kanı parmağına bulaştırarak elini yere vuracak ve Kuchiyose no Jutsu ile Fuuma’yı çağıracaktı. Asıl gösteri o zaman başlayacaktı.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Teki : Mühürlerine başlıyor, bir adım geri sıçrayarak tekniğine başlıyorsun. Hemen arkanda, Kumo'nun varlığını da rahatça sezebiliyorsun.
Ellerle aran açılıyor ancak mühürlerini tamamladığın esnada eller çoktan dibine kadar gelmiş oluyor. İlk temas, ayak bileğinden oluyor. Tekniğine başlıyorsun. İkinci bir el diğer bileğine, başka bir el baldırına, dördüncü bir el ise fazlasıyla uzayarak sol el bileğine yapışıyor. Kavradıkları yerin boyutuna uygun bir şekilde boyut aldıklarını farkediyorsun. Kavrayışları sert ve uyguladıkları kuvvet yere doğru. Ayakların birkaç santim zemine giriyor, zemin yumuşuyor daha da dibe girmeye başlıyorsun.
Ağzından çıkan kesici su kütlesi direk olarak eli zemindeki adama yöneliyor. Aşağı doğru çekilmen hedefini biraz şaşırmana neden olsa da adamı sol omzunun dışından vurmayı başarıyorsun. Omza çarpan su kütlesi, kızıl tonlara bürünerek adamın arkasından devam ediyor. Adam ise buna tepki olarak, acıyla ellerini daha sert bastırıyor zemine, hafiften sağa doğru eğiliyor su kütlesinden kurtulmak için. Vücuduna yapışmış ellerin sıkma kuvveti artıyor, seni zemine daha sert bir şekilde çekiyor. Sol bileğine yapışmış el ise zemine doğru çekmek yerine, sol elini yine sol tarafına doğru açtırıyor. Diğer elinden uzaklaştırmaya çalıştığı farkedebiliyorsun.
Ayak bileğine dek çamura gömülüyorsun ve toprak yumuşadıkça daha da hızlı batıyorsun. Diğer adamın hamlesi ise bu esnada ortaya çıkıyor. Çevresinde salladığı zinciri kılıcına doğru fırlatıyor. Zincir, kılıca dolanıyor ve o anda tekniğe odaklı olduğun için sıkı tutmadığın kılıcını çekip alıyor elinden.
Kılıcı yakalamayı başlayan adam zinciri kuvvetle kendine doğru çekiyor, zincir gidebildiği kadar gidiyor adamın gerisine. Adam sınıra ulaştıktan sonra çevresinde tam bir tur dönerek tam tersi noktaya, üzerine doğru savuruyor zinciri. Kılıcın senin sağından geniş bir açıyla sana doğru savrulmaya başlıyor. Boyun hizanda, basit bir hesapla bunu görebiliyorsun. Kumo'nun durumundan ise habersizsin, sadece kulağına acı bir çığlık ulaşıyor.
Kumo: Tekrar Dendou uyguluyorsun. Adamın sol koluna yapışan, seni sabitleyen eli biraz gevşiyor ancak anın gazıyla çok etkili olmuyor bu. Zira çoktan başlamış durumda batırma hamlesine, sol elini tutmasının tek amacı kunaini devre dışı bırakmak. Dendou'nun işlememesi durumunda yedek bir planın da olmadığı için, bir nevi hamleyi izlemekle yetiniyorsun.
Adamın kunaisi karnının sağ tarafına giriş yapıyor. Acıyla inliyorsun. Adam senin sol kolunu kendi koltuk altına sokuşturarak sıkıyor, sağ eliyle ise karnına girmiş kunaiyi yukarı doğru çekmeye başlıyor. Bu esnada, vücuduna da benzer bir kuvvet uyguladığını farkediyorsun. Seni havaya kaldırmaya çalışıyor, karnındaki yarığı ise açmaya.
Sağ elin boşta. Ayakların zeminden birkaç santim kalkıyor. Hissettiğin acıya, karnındaki yarığın kurcalanması da eklenince acıdan görüşün bulanmaya başlıyor. Teki'nin durumunu göremiyorsun.
Sakuma : Kadının koşusu devam ediyor. Yerdeki birine takılıyor, düşer gibi oluyor, garip bir şekilde toparlanıp devam ediyor. Tora mührünü uyguluyor, yere ayağını vurarak tekniğine başlıyorsun. Yerden başlayıp ilerleyen alev kütlesine kadın hiçbir tepki vermeden kafalama koşuyor. Garip bir aura seziyorsun kadında.
Alevler kadınla buluşuyor, kıyafetinin ıslaklığına rağmen tüm vücudunu sarıyor. Saç telleri bir bir yanarken kadına da bir hayli korkutucu görünüm veriyor. Ancak kadın... Durmuyor. Aksine hızlanarak üzerine koşmaya devam ediyor ! Bir alev topundan farksız. Teni yavaş yavaş kızarırken sanki hiçbir şey hissetmiyor. Kendini savunmaya hazırlanıyorsun, ateşten bir kütleye karşı ne yapacağını bilmesen de beynin seni savunma pozisyonuna itiyor. Kitleniyor, bekliyorsun.
Uzaklık on adım. Beş adım. Kadın sıçrıyor, üzerine atılıyor. Sağ omzundan metal birşey uzuyor. Silindir. Ucu mızrak. Havadaki kadının boğazından girip, onu havada sabitliyor. Mızrak hafifçe kalkıyor, başının etrafından geçerek havada kısmi bir dönüş yapıyor sağına doğru. O tarafa bakıyorsun. Dumanların içinden sana doğru uçan bir adam. Yerine biraz daha kilitleniyorsun. Mızrağın ucunda dönen alevli kadın, bu uçan adama doğru savruluyor. Havada çarpışıp, yere düşüyorlar. Gyaku. Mızrağı kadından çekiyor, elini sol omzuna koyarak hamlelerine seni de katıyor.
Dumanlarla çevrili olmanızın kötü yanını yaşıyorsunuz. Tam karşınızdan iki kişi sıçrıyor size doğru. Gyaku tek elindeki mızrağını sol taraftakine batırıyor, sol eli senin omzunda olduğu için mızrağı onda bırakarak diğer adamın hamle yapan sol elini kavrayarak yere mıhlıyor. Yarım adım sağa dönüyorsunuz. Gyaku adamın kolundaki baskıyı arttırıyor, yüz üstü zemine mıhlıyor. Ardından sağ ayağı ile adamın tem ensesine sert bir tekme indiriyor. Kırılan kemik sesini duyuyorsun. Saat yönünde dönüşünüze devam ediyorsunuz, Gyaku saplı olan mızrağını eline alıyor ve sabit bir şekilde duruyorsunuz.
Duman, güçlü bir rüzgarla dağılıyor. Çevrenizde, sizi daire şeklinde sarmış onlarca kişi görüyorsunuz. Bu dairenin ardını görmek mümkün değil. İnsanlar ellerindeki silahlarla, silahsızlar yumruklarıyla sizi bekliyor. Yaklaşık 25 metre çaplı bir alan. Herkesin suratında bir gülümseme. Bu alanın ucunda, kalabalıktan kopuk kişi kişi yer alıyor. Sol taraftaki 1.70 boylarında bir kadın. Vücudunun çoğu sargılı, altında kan öbekleri bulunuyor. Suratında, ağzına dek kapatan bir maske. İki eli kontrolsüzce önde sallanıyor. Sağ taraftaki ise yapılı bir adam. Suratındaki maske sabit. Sırtına saplanmış çapraz şekilde duran iki katana görüyorsun. Titriyor, boynundaki zamansız kasılmalar sebebiyle kafası sürekli seğirtiyor. Aranızda yaklaşık 15 metre bulunuyor.
Kusa ordusunun hedefi olan surlardan ikinci bir silah bulutunun hareketlendiğini görüyorsun. Hefed olmak için çok yakınsınız. Gyaku omzunu önce sıkıyor, ardından seni bırakarak bir adım öne çıkıyor. "Teki ve Kumo'nun başarabileceğini düşünmüştüm. Üzücü." Çevrenizdeki onlarca, hatta yine çevrenizden akıp giden koca orduya rağmen ses tonundaki rahatlık bir şekilde güven sağlıyor sana. "Surlara ulaşmalıyız yoksa ömrümüz çok da uzun değil Sakuma. " Hafifçe gerinip dövüş pozisyonunu alıyor. "Maskeliler bir şekilde diğerlerini kendinden uzak tutuyor. Kadın senin. Öldüğünden gerçekten emin olduğunda sırtını bana ver." Karşınızdaki ikili size doğru atılıyor. Az önceki kadınla aynı tarzda düzensiz bir koşu stiline sahipler.
Ellerle aran açılıyor ancak mühürlerini tamamladığın esnada eller çoktan dibine kadar gelmiş oluyor. İlk temas, ayak bileğinden oluyor. Tekniğine başlıyorsun. İkinci bir el diğer bileğine, başka bir el baldırına, dördüncü bir el ise fazlasıyla uzayarak sol el bileğine yapışıyor. Kavradıkları yerin boyutuna uygun bir şekilde boyut aldıklarını farkediyorsun. Kavrayışları sert ve uyguladıkları kuvvet yere doğru. Ayakların birkaç santim zemine giriyor, zemin yumuşuyor daha da dibe girmeye başlıyorsun.
Ağzından çıkan kesici su kütlesi direk olarak eli zemindeki adama yöneliyor. Aşağı doğru çekilmen hedefini biraz şaşırmana neden olsa da adamı sol omzunun dışından vurmayı başarıyorsun. Omza çarpan su kütlesi, kızıl tonlara bürünerek adamın arkasından devam ediyor. Adam ise buna tepki olarak, acıyla ellerini daha sert bastırıyor zemine, hafiften sağa doğru eğiliyor su kütlesinden kurtulmak için. Vücuduna yapışmış ellerin sıkma kuvveti artıyor, seni zemine daha sert bir şekilde çekiyor. Sol bileğine yapışmış el ise zemine doğru çekmek yerine, sol elini yine sol tarafına doğru açtırıyor. Diğer elinden uzaklaştırmaya çalıştığı farkedebiliyorsun.
Ayak bileğine dek çamura gömülüyorsun ve toprak yumuşadıkça daha da hızlı batıyorsun. Diğer adamın hamlesi ise bu esnada ortaya çıkıyor. Çevresinde salladığı zinciri kılıcına doğru fırlatıyor. Zincir, kılıca dolanıyor ve o anda tekniğe odaklı olduğun için sıkı tutmadığın kılıcını çekip alıyor elinden.
Kılıcı yakalamayı başlayan adam zinciri kuvvetle kendine doğru çekiyor, zincir gidebildiği kadar gidiyor adamın gerisine. Adam sınıra ulaştıktan sonra çevresinde tam bir tur dönerek tam tersi noktaya, üzerine doğru savuruyor zinciri. Kılıcın senin sağından geniş bir açıyla sana doğru savrulmaya başlıyor. Boyun hizanda, basit bir hesapla bunu görebiliyorsun. Kumo'nun durumundan ise habersizsin, sadece kulağına acı bir çığlık ulaşıyor.
Kumo: Tekrar Dendou uyguluyorsun. Adamın sol koluna yapışan, seni sabitleyen eli biraz gevşiyor ancak anın gazıyla çok etkili olmuyor bu. Zira çoktan başlamış durumda batırma hamlesine, sol elini tutmasının tek amacı kunaini devre dışı bırakmak. Dendou'nun işlememesi durumunda yedek bir planın da olmadığı için, bir nevi hamleyi izlemekle yetiniyorsun.
Adamın kunaisi karnının sağ tarafına giriş yapıyor. Acıyla inliyorsun. Adam senin sol kolunu kendi koltuk altına sokuşturarak sıkıyor, sağ eliyle ise karnına girmiş kunaiyi yukarı doğru çekmeye başlıyor. Bu esnada, vücuduna da benzer bir kuvvet uyguladığını farkediyorsun. Seni havaya kaldırmaya çalışıyor, karnındaki yarığı ise açmaya.
Sağ elin boşta. Ayakların zeminden birkaç santim kalkıyor. Hissettiğin acıya, karnındaki yarığın kurcalanması da eklenince acıdan görüşün bulanmaya başlıyor. Teki'nin durumunu göremiyorsun.
Sakuma : Kadının koşusu devam ediyor. Yerdeki birine takılıyor, düşer gibi oluyor, garip bir şekilde toparlanıp devam ediyor. Tora mührünü uyguluyor, yere ayağını vurarak tekniğine başlıyorsun. Yerden başlayıp ilerleyen alev kütlesine kadın hiçbir tepki vermeden kafalama koşuyor. Garip bir aura seziyorsun kadında.
Alevler kadınla buluşuyor, kıyafetinin ıslaklığına rağmen tüm vücudunu sarıyor. Saç telleri bir bir yanarken kadına da bir hayli korkutucu görünüm veriyor. Ancak kadın... Durmuyor. Aksine hızlanarak üzerine koşmaya devam ediyor ! Bir alev topundan farksız. Teni yavaş yavaş kızarırken sanki hiçbir şey hissetmiyor. Kendini savunmaya hazırlanıyorsun, ateşten bir kütleye karşı ne yapacağını bilmesen de beynin seni savunma pozisyonuna itiyor. Kitleniyor, bekliyorsun.
Uzaklık on adım. Beş adım. Kadın sıçrıyor, üzerine atılıyor. Sağ omzundan metal birşey uzuyor. Silindir. Ucu mızrak. Havadaki kadının boğazından girip, onu havada sabitliyor. Mızrak hafifçe kalkıyor, başının etrafından geçerek havada kısmi bir dönüş yapıyor sağına doğru. O tarafa bakıyorsun. Dumanların içinden sana doğru uçan bir adam. Yerine biraz daha kilitleniyorsun. Mızrağın ucunda dönen alevli kadın, bu uçan adama doğru savruluyor. Havada çarpışıp, yere düşüyorlar. Gyaku. Mızrağı kadından çekiyor, elini sol omzuna koyarak hamlelerine seni de katıyor.
Dumanlarla çevrili olmanızın kötü yanını yaşıyorsunuz. Tam karşınızdan iki kişi sıçrıyor size doğru. Gyaku tek elindeki mızrağını sol taraftakine batırıyor, sol eli senin omzunda olduğu için mızrağı onda bırakarak diğer adamın hamle yapan sol elini kavrayarak yere mıhlıyor. Yarım adım sağa dönüyorsunuz. Gyaku adamın kolundaki baskıyı arttırıyor, yüz üstü zemine mıhlıyor. Ardından sağ ayağı ile adamın tem ensesine sert bir tekme indiriyor. Kırılan kemik sesini duyuyorsun. Saat yönünde dönüşünüze devam ediyorsunuz, Gyaku saplı olan mızrağını eline alıyor ve sabit bir şekilde duruyorsunuz.
Duman, güçlü bir rüzgarla dağılıyor. Çevrenizde, sizi daire şeklinde sarmış onlarca kişi görüyorsunuz. Bu dairenin ardını görmek mümkün değil. İnsanlar ellerindeki silahlarla, silahsızlar yumruklarıyla sizi bekliyor. Yaklaşık 25 metre çaplı bir alan. Herkesin suratında bir gülümseme. Bu alanın ucunda, kalabalıktan kopuk kişi kişi yer alıyor. Sol taraftaki 1.70 boylarında bir kadın. Vücudunun çoğu sargılı, altında kan öbekleri bulunuyor. Suratında, ağzına dek kapatan bir maske. İki eli kontrolsüzce önde sallanıyor. Sağ taraftaki ise yapılı bir adam. Suratındaki maske sabit. Sırtına saplanmış çapraz şekilde duran iki katana görüyorsun. Titriyor, boynundaki zamansız kasılmalar sebebiyle kafası sürekli seğirtiyor. Aranızda yaklaşık 15 metre bulunuyor.
Kusa ordusunun hedefi olan surlardan ikinci bir silah bulutunun hareketlendiğini görüyorsun. Hefed olmak için çok yakınsınız. Gyaku omzunu önce sıkıyor, ardından seni bırakarak bir adım öne çıkıyor. "Teki ve Kumo'nun başarabileceğini düşünmüştüm. Üzücü." Çevrenizdeki onlarca, hatta yine çevrenizden akıp giden koca orduya rağmen ses tonundaki rahatlık bir şekilde güven sağlıyor sana. "Surlara ulaşmalıyız yoksa ömrümüz çok da uzun değil Sakuma. " Hafifçe gerinip dövüş pozisyonunu alıyor. "Maskeliler bir şekilde diğerlerini kendinden uzak tutuyor. Kadın senin. Öldüğünden gerçekten emin olduğunda sırtını bana ver." Karşınızdaki ikili size doğru atılıyor. Az önceki kadınla aynı tarzda düzensiz bir koşu stiline sahipler.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Sayama Kumo
- Posts: 25
- Joined: January 13th, 2019, 9:48 pm
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
İnsanların gözünde Kumo olarak bile kalamayacaktım. ‘’Ölen shinobiler’’olarak ismim mi geçecekti? Peki ben bunu mu istiyordum? Hayır. Gyaku-san’a olan saygımın yerini koskoca bir kin kapladı. İçimde büyüdü ve büyüdü.. Ardından karnıma saplanan kunai.. Acı bir çığlık.. Yavaş yavaş geçti hayatım gözlerimin önünden.. ‘’Şu salak çocuk da kim?’’,’’Oynamayın onunla, yalancının teki!’’ Ardından ailem geliyordu gözlerimin önüne, ‘’Seni beceriksiz piç kurusu! Yeniden mi?’’, ‘’Keşke doğmasaydın, doğmasaydın annem ölmezdi. Seni lanet!’’ Gözlerimden akan yaşı durduramadım. Aniden aklıma annemin fotoğrafı geldi. En az diğerlerine kadar ona da kendimi kanıtlamam gerekiyordu. Benim için ölmüştü, boşuna mıydı? Daha da aktılar göz yaşlarım. Giderek yükselen karnıma saplanmış kunai sanki önüme gelen film şeridini hızlandırıyordu. Babamın bana imrenerek bakışı. Arkadaşlarım tarafından dışlanmış olmak. Başarısızlıklar.. En önemlisi yalnızlık?..
Ölüyor muydum? Hafif ve çelimsiz olan bedenim yukarı kalkıyordu. Acıyla inlediğimi farketmemiştim. Fakat bu bağırmamın sebebi acım değildi. Bu bağırmamın sebebi henüz bir şeyi kanıtlayamamış olmamdı. Kimseye Kumo kim gösterememiştim. Hayalime bir adım değil, yarım adım bile atamamıştım! Böyle bir ölümü mü hakediyordum? ‘’Hey! Ben Kazuo, memnun oldum’’, ‘’ Kumo-kun, birkez daha dene başarabilirsin. Pes etme!’’ ‘’Hadiii Kumo-chaaaann!’’ Arkadaşlarım ve akademi öğretmenim.. Onlara yanılmadıklarını göstermeliydim!
Görüşümün bulanıklaşması kadar kafam da netti. Henüz.. Henüz ölemezdim. Karşıma ne zaman kolay şartlar çıkmıştı ki? Hem alışıktım ben! Bu görevin üstesinden de gelecektim. Duygularımı toparladım fakat bu acıdan ne kadar zor olsada çalıştım. Boşta kalan elim ile patlayıcı parşomeni çıkartıp adamın sırtına yerleştirecektim. Parşomeni patlatıp, adamın bedenini kalkan gibi kullanıp hasar almamaya çalışacaktım.
Patlama eğer işerlese; Kendimi yere atacaktım. Dışarıdan bakıldığında ölümcül bir yara almışım gibi gözükecekti. Zaten almıştım fakat daha da kötüsü, son çırpınışlarımı veriyormuşum gibi. Vücuduma saplanan kunai hala çıkmadıysa çıkartıp hemen tampon yapmak için içime giydiğim siyah tişörtden büyük bir kısmını kesip kalınca katlayarak yaraya tampon yapacaktım. Tampon yaptığım tişörtü elimin altında gizleyerek sertçe yaraya bastıracaktım. Diğer elimle alın bandımı çıkartıp paltomun gizli bölmesine atacaktım. Hemen ardından cebimden kan hapını çıkartıp yutacaktım. Sonra ise düştüğüm yerde kıyafetime ve özellikle yüzüme çamur bulaştırmaya çalışacaktım. Fakat bunu düşmana çaktırmadan ve onlara sanki ölmeden önce son çırpınışmış gibi göstererek aldatacaktım. Amacım ise Kusagakure shinobisi olduğumu belli etmemek. Hararetli bu savaş alanında birinin yaptıklarıma anlam yüklemesini beklemiyordum veya beni yerde yatarken direk öldürmelerini. Sonuçta yerde ölmeye bırakılmış biriydim. Sadece dikkat çekmek istemiyordum. Çamurda ölü gibi yüzüstü yatacaktım, yaramın belli olamayacağı bir şekilde. Savaş dindiğinde ortaya çıkabilirdim. Tabii ölmezsem..
Patlama eğer işlemezse; adamın beni tuttuğu kolunu ısırarak teması kesmeye çalışacaktım. 2 adım geriye giderek Shibou yapacak ve onu genjutsumun altına alacaktım. Adamın ölüm şekli ise karnında ikiye yarılmak olacaktı. Dikey olarak. Tıpkı bana yapmaya çalıştığı gibi.. Ardından kunaim ile işini bitirmeye çalışacaktım. Sonrasında ise kan hapımı yutup gardımı alacaktım.
Ölmemeye yeminli...
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Mühürlerine başlamış ve rakibinin saldırısından kaçınmak için geriye doğru adımlamıştı. Savaşın tüm gürültüsü halen kulaklarını rahatsız ediyordu. Ruhlarından ayrılan cansız bedenler bir bir yere yığılıyor. Savaşın tüm rahatsızlığını beraberinde getiriyordu. Halen Sakuma'nın nerede olduğunu bilmiyordu. Gyaku'nun da. Tek farkında olduğu Kumo'nun hemen arkasında olduğuydu. Ne yaptığını bilmiyordu silah arkadaşının. Geriye dönüp onu kontrol edecek vakti de yoktu. Tek isteği kötü bir durumda olmaması ve rakiplerini yendikleri gibi cepheyi yarmaya başlamalarıydı. Zira çok vakit kaybediyor olduklarının farkındaydı Teki. Güçlenmek ve tanınan bir shinobi olmak istediği yolda bu kadar harcayacak vakti yoktu. Mühürlerini tamamladığı gibi jutsusunu uygulamaya başlıyordu ki, maalesef daha harcamak zorunda kalacağı bir miktar daha zaman olduğunu acı şekilde fark etmişti.
Zeminden aç piranalar gibi kendisine gelmekte olan ellerin hızını yanlış hesaplamıştı. Utanıyordu kendinden. İlk el Teki'yi ayak bileğinden yakalamıştı. Henüz ikinci el ona ulaşmadan jutsusunu aktif hale getirmek için ağzında biriktirdiği suiton çakrasını hedeflediği düşmanına yollayacaktı ancak bunu yapamadan başka bir el diğer ayak bileğinden yakalamıştı Teki'yi. Üçüncü el tarafından baldırından yakalanmıştı. Dördüncü el ise sol el bileğine yapışmıştı. Beklediğinden daha sert bir şekilde yakalanmıştı düşman jutsusuna. Öldürdüğü diğer 4 shinobi değildi karşısındaki adam. Daha güçlüydü. Eller Teki'yi yavaş yavaş yere doğru çekmeye başlamışlardı ve yapan yağmur yüzünden iyice çamura dönmüş zemin de Teki'nin aleyhine çalışıyordu. Uygulanan baskı yüzünden ayakları yavaş yavaş zemine batmaya başlarken "Sikerim böyle işi..." diyebilmişti sadece. Jutsusunu aktif hale getirip, ağzında biriktirdiği suiton çakrasını kesici bir su kütlesi haline getirip iğrenç ellerin sahibi olan shinobiyi hedef almıştı. Bu jutsuyu en son kullandığı zamanı hatırladı. Kılcal görevinde karşılaştığı Kendo kullanıcısını yenebilmek için kullanmıştı. Haruka'nın sevgilisi olan... Rahat bir şekilde engellemişti kenjutsu kullanıcısı, Teki'nin jutsusunu. Kılıcı ile kendine gelmekte olan su kütlesini keserek savunma yapmış ve ardından Sakuma'yı öldürme amacı ile yön değiştirmişti. Her ne kadar görevin sonunda hiç yara almayıp başarılı olsalar da, beceriksizliği Teki'nin içine işlemişti. A-Rank bir jutsu olduğu için Bousen'e çok bel bağlamıştı o anda Teki. Tam olarak şu anda da aynı hatayı yaptığının henüz bilincinde değildi...
Tekrar kenjutsu yeteneklerine güvenip Hadan kullanmak yerine Bousen No Jutsu uygulamasının yanlış bir karar olduğu hızlıca kendini belli etmişti. Pirana eller yüzünden aşağıya doğru çekildiği için hedefini planladığı gibi kafasından şişleyememişti. Kesici su kütlesi hedefini sol omzunun dışından vurabilmiş. Adamın omzuna çarpan kesici dalga kızıl tonlara bürünerek adamın arkasından devam etmiş ve görsel olarak güzel bir görüntü bahşetmişti Teki'ye. Fakat görünüş olarak güzel olsa da taktiksel olarak büyük bir beceriksizlik söz konusuydu.
Darbe alan shinobi acısından ve Teki'ye duymaya başladığı nefretten güç alarak ellerini çamur zemine daha sert bir şekilde bastırmıştı ve bu hareketi ile Teki'ye tutunan pirana ellerin onu daha sert bir şekilde zemine çekmeye başlamasını sağlamıştı. Ellerden üçü Teki'yi zemine doğru çekerken, sol bileğini tutmakta olan dördüncü el ise diğerlerinin aksine sola doğru bir çekim kuvveti uyguluyordu. Taktik belliydi. El mührü yapılmasını engellemek. Bousen No Jutsu'yu halen aktif tutarak rakibine su püskürtmeye devam ediyordu Teki. Fakat jutsuyu durdurur ise başka bir ninjutsu yapabilmeyi başaramayacaktı. Bu sebeple Kitsune'yi tekrar kullanması gerektiğini fark etmişti. Kendisini avuçlayan ellerin katanası ile kesebilirse içinde bulunduğu kötü durumdan rahatlıkla kurtulabilirdi. Yağan yağmur halen toprağı yumuşatıyordu. Üzerindeki baskı sayesinde toprağa daha da batıyordu. Tek kurtuluşu yolu Kitsune gibi duruyordu ve sevgili katanası nedense elinden uçup gitmiş bulunmaktaydı...
En son bir zincir çıkardığını gördüğü adamı tekrar fark etti o anda. Eller yüzünden o adamı komple unutmuştu. Rakibinin zincir ile havadan gelecek herhangi bir saldırıya önlem aldığını düşünerek zıplamamayı seçmişti halbuki. Aslında zerre haklı değildi düşüncesinde. Çok güzel bir şekilde düşmanlarının oyununa gelmişti. Biri onu yere sabitlerken diğeri zincirini kullanarak Kitsune'yi yakalamış ve jutsusuna odaklanmış Teki'nin zayıf anını gözleyerek ellerinden çekip almıştı klan yadigarı kılıcını...
"Liderliğimi simgeleyen katanadan bahsetmiştim ya... İşte o benim emektar mavi katanamın ta kendisi. Kınına bağlı duran mavi kürk parçası normalde yoktu sadece. Çok sevgili yoldaşım Kitsune'den bana kalan son anı o kürk parçası. Sırf bu yüzden katanaya da "Kitsune" diye sesleniyorum. Umarım sen de bunu devam ettirirsin. Çünkü bugün itibari ile seni Kasumikage klanının 14. Yöneticisi ilan ediyorum Teki. Hoş... Pek anlam yüklü bir ünvan değil bu. Ancak olur da gelecekte, görevlerinde ya da maceralarında bir şekilde... Küçük bir ihtimalle bile, bir Kasumikage ile yolun denk düşerse, ona bu katanayı göstererek kendini tanıtabilirsin. Belki bir şekilde kandaşın birisi ile tanışmana vesile olabilir...."
Babası Kasumikage Yamamoto ile Otonashi Düzlükleri'nde yaptığı konuşma canlanmıştı kafasında o anda. İlk kez Kitsune'yi eline aldığı gün. Onunla beraber üstüne kalan yük ve gelecekte neler başaracaklarını düşünerek geçirdiği günler. Eğer varsa hayatta kalmış olan Kasumikage'ler ile buluşmasına yardımcı olacak tek şey. Babasının eski ortağı, klanının liderliğini simgeleyen somut bir kanıt. Ellerinden kayıp gitmiş ve düşmanına doğru süzülmeye başlamıştı Kitsune. Fakat düşmanın katanayı kullanma gibi bir planı yoktu. En azından olması gerektiği gibi... Zira adam Kitsune'yi kendisine doğru çekmeyi tamamladığı gibi çevresinde tam bir tur dönmüş, kazandığı ivme ile katanayı Teki'ye doğru savurmuştu. Uzun süredir ortağı olan Kitsune, şu anda Teki'nin kanını dökmek için havayı keserek ilerliyordu. Kesiğin boynuna doğru geleceği aşikardı. Kendini koruması lazımdı ve tercih edeceği seçenek hiç hoşuna gitmiyordu. Kullanmayı asla istemediği kozunu kullanarak Haruka'dan yardım alacaktı bu sefer. Fakat öncesinde yapması gereken farklı hamleler vardı.
İlk olarak sahip olduğu az zaman dilimini olabildiğince faydalı kullanmak için hızlıca iki düşmanına baktı anlık olarak. Elleri kontrol eden Teki'nin püskürtmeye devam ettiği Bousen No Jutsu'dan korunmak için sağa doğru eğilmiş halde duruyordu. Diğeri ise durduğu yerden zinciri sallamıştı. Kumo'nun nerede olduğunu kesinlikle bilmiyordu Teki. Tek farkında olduğu silah arkadaşının da iyi durumda olmadığıydı. Çünkü az evvel arkasında onu hissedebilmişti ve halen kendisinden bir yardım alamamıştı. Demek ki onun da bir takım sorunları halletmesi gerekiyordu.
Kafasını sağa doğru eğilmiş olan adamı hedeflemek için ona doğru döndürmüştü. Bunu yaparken boşta kalan eli ile Haruka'yı kavramış ve kınından çıkararak kullanmaya hazır hale getirmişti. Hayat komikti sahiden. Bousen No Jutsu'yu hiç zorlanmadan kılıcı ile savunan Kendo kullanıcısı Ise'nin kılıcıydı elinde tuttuğu katana. Kullandığı jutsu ise halen Bousen'di. Tarih tekerrür ediyordu ancak taraflar farklıydı. Şu anda geçmişteki iki düşman sırt sırta vererek Teki'yi kurtaracaklardı.
Ne kadar zamanı olduğunu bilmiyordu Kitsune'nin boğazını deşmesine. Eğer kılıç beklediğinden daha hızlı yaklaşır ise Bousen No Jutsu'yu erkenden bozacak ve açık hedef halindeki düşmanı öldürmeyi biraz erteleyecekti. Eğer vakti olduğuna inanır ise jutsu kullanıcısını indirmek için jutsuyu tamamlayacak, hedefin güzelce şişlendiğinden emin olduğu gibi jutsuyu bitirerek, Kitsune'den korunmak için geriye doğru bırakacaktı kendisini. Ayakları yere batmakta olduğu için sadece dizini geriye doğru kırmasının yeterli olacağını düşünüyordu. Kitsune onu ıskalayıp tam üstünden geçeceği sırada ise sımsıkı tuttuğu Haruka'yı yukarı doğrultarak yolunu kesecekti yoldaşının. Eğer ivmesini yeteri kadar bozabilir ve zincire tutunmayı da başarabilir ise kendisini rahatlıkla battığı çamurdan çıkartabileceğine inanıyordu. Azimliydi ve kararını vermişti. Hikayesi burada sona ermeyecekti. Köye geri dönebildiğinde babasına Kitsune'yi kaybettiğini söylemesine gerek kalmayacaktı.
"Bekle Kitsune. Yuvana geri döneceksin."
Zeminden aç piranalar gibi kendisine gelmekte olan ellerin hızını yanlış hesaplamıştı. Utanıyordu kendinden. İlk el Teki'yi ayak bileğinden yakalamıştı. Henüz ikinci el ona ulaşmadan jutsusunu aktif hale getirmek için ağzında biriktirdiği suiton çakrasını hedeflediği düşmanına yollayacaktı ancak bunu yapamadan başka bir el diğer ayak bileğinden yakalamıştı Teki'yi. Üçüncü el tarafından baldırından yakalanmıştı. Dördüncü el ise sol el bileğine yapışmıştı. Beklediğinden daha sert bir şekilde yakalanmıştı düşman jutsusuna. Öldürdüğü diğer 4 shinobi değildi karşısındaki adam. Daha güçlüydü. Eller Teki'yi yavaş yavaş yere doğru çekmeye başlamışlardı ve yapan yağmur yüzünden iyice çamura dönmüş zemin de Teki'nin aleyhine çalışıyordu. Uygulanan baskı yüzünden ayakları yavaş yavaş zemine batmaya başlarken "Sikerim böyle işi..." diyebilmişti sadece. Jutsusunu aktif hale getirip, ağzında biriktirdiği suiton çakrasını kesici bir su kütlesi haline getirip iğrenç ellerin sahibi olan shinobiyi hedef almıştı. Bu jutsuyu en son kullandığı zamanı hatırladı. Kılcal görevinde karşılaştığı Kendo kullanıcısını yenebilmek için kullanmıştı. Haruka'nın sevgilisi olan... Rahat bir şekilde engellemişti kenjutsu kullanıcısı, Teki'nin jutsusunu. Kılıcı ile kendine gelmekte olan su kütlesini keserek savunma yapmış ve ardından Sakuma'yı öldürme amacı ile yön değiştirmişti. Her ne kadar görevin sonunda hiç yara almayıp başarılı olsalar da, beceriksizliği Teki'nin içine işlemişti. A-Rank bir jutsu olduğu için Bousen'e çok bel bağlamıştı o anda Teki. Tam olarak şu anda da aynı hatayı yaptığının henüz bilincinde değildi...
Tekrar kenjutsu yeteneklerine güvenip Hadan kullanmak yerine Bousen No Jutsu uygulamasının yanlış bir karar olduğu hızlıca kendini belli etmişti. Pirana eller yüzünden aşağıya doğru çekildiği için hedefini planladığı gibi kafasından şişleyememişti. Kesici su kütlesi hedefini sol omzunun dışından vurabilmiş. Adamın omzuna çarpan kesici dalga kızıl tonlara bürünerek adamın arkasından devam etmiş ve görsel olarak güzel bir görüntü bahşetmişti Teki'ye. Fakat görünüş olarak güzel olsa da taktiksel olarak büyük bir beceriksizlik söz konusuydu.
Darbe alan shinobi acısından ve Teki'ye duymaya başladığı nefretten güç alarak ellerini çamur zemine daha sert bir şekilde bastırmıştı ve bu hareketi ile Teki'ye tutunan pirana ellerin onu daha sert bir şekilde zemine çekmeye başlamasını sağlamıştı. Ellerden üçü Teki'yi zemine doğru çekerken, sol bileğini tutmakta olan dördüncü el ise diğerlerinin aksine sola doğru bir çekim kuvveti uyguluyordu. Taktik belliydi. El mührü yapılmasını engellemek. Bousen No Jutsu'yu halen aktif tutarak rakibine su püskürtmeye devam ediyordu Teki. Fakat jutsuyu durdurur ise başka bir ninjutsu yapabilmeyi başaramayacaktı. Bu sebeple Kitsune'yi tekrar kullanması gerektiğini fark etmişti. Kendisini avuçlayan ellerin katanası ile kesebilirse içinde bulunduğu kötü durumdan rahatlıkla kurtulabilirdi. Yağan yağmur halen toprağı yumuşatıyordu. Üzerindeki baskı sayesinde toprağa daha da batıyordu. Tek kurtuluşu yolu Kitsune gibi duruyordu ve sevgili katanası nedense elinden uçup gitmiş bulunmaktaydı...
En son bir zincir çıkardığını gördüğü adamı tekrar fark etti o anda. Eller yüzünden o adamı komple unutmuştu. Rakibinin zincir ile havadan gelecek herhangi bir saldırıya önlem aldığını düşünerek zıplamamayı seçmişti halbuki. Aslında zerre haklı değildi düşüncesinde. Çok güzel bir şekilde düşmanlarının oyununa gelmişti. Biri onu yere sabitlerken diğeri zincirini kullanarak Kitsune'yi yakalamış ve jutsusuna odaklanmış Teki'nin zayıf anını gözleyerek ellerinden çekip almıştı klan yadigarı kılıcını...
"Liderliğimi simgeleyen katanadan bahsetmiştim ya... İşte o benim emektar mavi katanamın ta kendisi. Kınına bağlı duran mavi kürk parçası normalde yoktu sadece. Çok sevgili yoldaşım Kitsune'den bana kalan son anı o kürk parçası. Sırf bu yüzden katanaya da "Kitsune" diye sesleniyorum. Umarım sen de bunu devam ettirirsin. Çünkü bugün itibari ile seni Kasumikage klanının 14. Yöneticisi ilan ediyorum Teki. Hoş... Pek anlam yüklü bir ünvan değil bu. Ancak olur da gelecekte, görevlerinde ya da maceralarında bir şekilde... Küçük bir ihtimalle bile, bir Kasumikage ile yolun denk düşerse, ona bu katanayı göstererek kendini tanıtabilirsin. Belki bir şekilde kandaşın birisi ile tanışmana vesile olabilir...."
Babası Kasumikage Yamamoto ile Otonashi Düzlükleri'nde yaptığı konuşma canlanmıştı kafasında o anda. İlk kez Kitsune'yi eline aldığı gün. Onunla beraber üstüne kalan yük ve gelecekte neler başaracaklarını düşünerek geçirdiği günler. Eğer varsa hayatta kalmış olan Kasumikage'ler ile buluşmasına yardımcı olacak tek şey. Babasının eski ortağı, klanının liderliğini simgeleyen somut bir kanıt. Ellerinden kayıp gitmiş ve düşmanına doğru süzülmeye başlamıştı Kitsune. Fakat düşmanın katanayı kullanma gibi bir planı yoktu. En azından olması gerektiği gibi... Zira adam Kitsune'yi kendisine doğru çekmeyi tamamladığı gibi çevresinde tam bir tur dönmüş, kazandığı ivme ile katanayı Teki'ye doğru savurmuştu. Uzun süredir ortağı olan Kitsune, şu anda Teki'nin kanını dökmek için havayı keserek ilerliyordu. Kesiğin boynuna doğru geleceği aşikardı. Kendini koruması lazımdı ve tercih edeceği seçenek hiç hoşuna gitmiyordu. Kullanmayı asla istemediği kozunu kullanarak Haruka'dan yardım alacaktı bu sefer. Fakat öncesinde yapması gereken farklı hamleler vardı.
İlk olarak sahip olduğu az zaman dilimini olabildiğince faydalı kullanmak için hızlıca iki düşmanına baktı anlık olarak. Elleri kontrol eden Teki'nin püskürtmeye devam ettiği Bousen No Jutsu'dan korunmak için sağa doğru eğilmiş halde duruyordu. Diğeri ise durduğu yerden zinciri sallamıştı. Kumo'nun nerede olduğunu kesinlikle bilmiyordu Teki. Tek farkında olduğu silah arkadaşının da iyi durumda olmadığıydı. Çünkü az evvel arkasında onu hissedebilmişti ve halen kendisinden bir yardım alamamıştı. Demek ki onun da bir takım sorunları halletmesi gerekiyordu.
Kafasını sağa doğru eğilmiş olan adamı hedeflemek için ona doğru döndürmüştü. Bunu yaparken boşta kalan eli ile Haruka'yı kavramış ve kınından çıkararak kullanmaya hazır hale getirmişti. Hayat komikti sahiden. Bousen No Jutsu'yu hiç zorlanmadan kılıcı ile savunan Kendo kullanıcısı Ise'nin kılıcıydı elinde tuttuğu katana. Kullandığı jutsu ise halen Bousen'di. Tarih tekerrür ediyordu ancak taraflar farklıydı. Şu anda geçmişteki iki düşman sırt sırta vererek Teki'yi kurtaracaklardı.
Ne kadar zamanı olduğunu bilmiyordu Kitsune'nin boğazını deşmesine. Eğer kılıç beklediğinden daha hızlı yaklaşır ise Bousen No Jutsu'yu erkenden bozacak ve açık hedef halindeki düşmanı öldürmeyi biraz erteleyecekti. Eğer vakti olduğuna inanır ise jutsu kullanıcısını indirmek için jutsuyu tamamlayacak, hedefin güzelce şişlendiğinden emin olduğu gibi jutsuyu bitirerek, Kitsune'den korunmak için geriye doğru bırakacaktı kendisini. Ayakları yere batmakta olduğu için sadece dizini geriye doğru kırmasının yeterli olacağını düşünüyordu. Kitsune onu ıskalayıp tam üstünden geçeceği sırada ise sımsıkı tuttuğu Haruka'yı yukarı doğrultarak yolunu kesecekti yoldaşının. Eğer ivmesini yeteri kadar bozabilir ve zincire tutunmayı da başarabilir ise kendisini rahatlıkla battığı çamurdan çıkartabileceğine inanıyordu. Azimliydi ve kararını vermişti. Hikayesi burada sona ermeyecekti. Köye geri dönebildiğinde babasına Kitsune'yi kaybettiğini söylemesine gerek kalmayacaktı.
"Bekle Kitsune. Yuvana geri döneceksin."

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: [Kusagakure - Operasyon] Sayama Kumo & Kumo Sakuma & Kasumikage Teki
Sakuma’nın ayağını vurduğu noktadan çıkan alev kütlesi, başarılı bir şekilde kadınla buluşarak onu sarmayı başarmış, ancak kadını durdurmakta veya yavaşlatmakta pek bir işe yaramamıştı. Zaten kadın alevlerin kendisine yaklaştığını gördüğünde de pek korkmuşa benzemiyordu. Bir saniye bile tereddüt etmemiş, yönünü değiştirmeye yeltenmemişti. Sakuma bu durum karşısında oldukça afallamıştı aslında. Şu ana kadar gördüğü insanlarda olmayan bir şey vardı bu kadında. Tuhaf bir aura yayıyordu etrafına. Kadın alev almasına rağmen durmamış, hatta daha da hızlanmaya başlamıştı. Ne yapacağını şaşırdı. Ne yapabilirdi ki? Ayaklarının yere basışını sağlamlaştırarak savunma pozisyonuna geçti içgüdüsel olarak, ama alevlerle üzerine koşan birini nasıl durduracaktı ki? Kadın korkunç görünüyordu, korkutucu. Saçları ve kirpiklerinin yanarak havaya karıştığını çok net bir şekilde görebiliyor, suratındaki eriyen etin kokusunu alabiliyordu neredeyse.
Kadın giderek aradaki mesafeyi kapatırken Sakuma hala aklında kaçış stratejileri planlıyordu. Sonra o mesafe bitti, artık bir saniyesi bile kalmamıştı. Kadın öne atılarak üzerine doğru sıçrayışını gerçekleştirmişti ki, birden bütün hareket kesiliverdi. Sanki dünya bir saniyeliğine durmuştu. Arkadan gelerek Sakuma’nın sağ omzunun üzerinden geçen parlak bir şey, bir mızrak, yanmakta olan kadının gırtlağına girmişti. İşte tam o an durmuştu zaman. Sakuma’nın zihni az önce neler olup bittiğini anlayana kadar geçen o kısa an. Arkasına baktığında Gyaku’yu gördü. Artık hareketsizce yatmakta olan kadından mızrağını çekerek elini Sakuma’nın sol omzuna koymuştu. Bu beklemediği bir şekilde gevşetmişti Sakuma’yı. Artık düşmanın ortasında tek başına değildi. Kıçını kollayacak birisi vardı, koşmuştu yardımına. Gyaku, elini Sakuma’nın omzuna koymasını takip eden birkaç saniye içinde iki adamı indirmişti bile. Zaten Gyaku’ya dönük olan başını sallayarak “Teşekkürler.” dedi. Az önce Gyaku tarafından ensesine basılan adamın boynundan gelen çatırdama sesi bir süre daha kulaklayında yankılanmaya devam edecekti.
İliklerine kadar hissettiği bir rüzgarla birlikte etraflarını saran duman da kalkmıştı artık. Sakuma’yı ürperten rüzgarın getirdiği serin esinti değil, kötü haberlerdi. Gene etrafını saran aç bakışların merkezinde buldu kendini. Sakuma ve Gyaku’yu saran bir çember oluşturmuş onlarca düşman. Belki de daha fazlası, katlarca fazlası arkalarında toplanmıştı. Görmek pek kolay değildi. Ve sahip oldukları o lanetli gülümseme. Hiç birine uzunca bakamamıştı diken diken olan tüyleri yüzünden. Az önce umarsızca Sakuma’nın alevine koşan kadına benziyordu hepsinin hal ve hareketleri. Korkutucu auraları. Adrenalini damarlarında hissediyordu gene. Yüzüne, boynuna, parmak uçlarına kan gitmişti. İstemsizce yarım bir gülümseme geçti suratından. Savaşın heyecanı geri gelmişti. Karşılarındaki iri yarı adamın boynu durup dururken kasıldıkça, yanında bulunan kadının kolları kontrolsüzce boşlukta sallandıkça, Sakuma da kalbinin attığını hissediyordu. Gyaku’ya bakıyor olmasa bile, Gyaku’ya yöneltildiği oldukça belli olan sorusunu sordu gülümsemesini bozmadan: “Ee? Bir planımız var mı?”
Tepeden gelen vızır vızır sesleri duyduğunda çekebildi dikkatini karşısındaki ilginç varlıklardan. Tepedeki surdan ikinci bir ok yağmuru yağıyordu, ama bu okların hedefi olabilmek için fazla yakındalardı. Gyaku’nun Sakuma’nın omzunu sıkmasıyla tekrar Gyaku’ya döndü bakışları. “Teki ve Kumo’nun başarabileceğini düşünmüştüm. Üzücü.”
Yüreği ağzına geldi bu cümleyle birlikte. “Birlikte miydiniz?” diye sordu yüzündeki şaşkınlığı saklayamadan. Teki’nin başına bir şey mi gelmişti? Gyaku’nun hızla ilerlemesi yüzünden Teki ile ayrı düştüğüne ihtimal veriyordu - yoksa birliktelerdi de Gyaku Teki’nin ölümünü mü görmüştü? Hayır.
Hayır.
Her şeyi geri alıp baştan düşündü Sakuma. Eğer Teki’nin başına bir şey geldiğini görse bunu bu şekilde söylemezdi Gyaku. Sakuma en azından böyle acı bir haberin bu kadar üstü kapalı, belirsiz ve anlayıştan uzak bir biçimde verilmeyeceğini ummak istemişti. Hayır. Teki asla pes etmezdi. Hele ki burası onun için bir yakın dövüş cennetiydi. Savaşın ilk 10 dakikasında ölecek bir adam değildi. Son demlerine kadar dayanacaklardandı. Hayır. Teki iyiydi.
“Teki başının çaresine bakar. Yakında bizi bulur zaten.” diyebildi sadece. Endişeliydi. Ama endişeli değildi. Teki’yle bir şekilde, belki birkaç dakika sonra belki de varış noktasında, tekrar görüşeceklerdi. Ama şu anda yüzleşmekte olduğu büyük problemi çözmezse bu şansı asla elde edemezdi, şu durumun içinden bir an önce kurtulup surlara ulaşmaları gerekiyordu. Stresli bir durumdu stresli olmasına, ama Gyaku o kadar kendinden emin ve rahat konuşuyordu ki, insan ister istemez güvende hissediyordu.
Kanlı sargılar içindeki tuhaf maskeli kadının icabına Sakuma bakacaktı. Hamlelerine başlamadan önce Gyaku’nun rakibin öldüğünden gerçekten emin olma tüyosunu dikkate aldı. Az önceki kadından da anlamıştı ki karşılarındaki sırıtkanlar hiçbir koşul altında normal değillerdi. Normal insanlara zarar veren teknikler onlarda pek bir işe yaramıyor gibi duruyordu. Ya acı hissetmiyorlardı, ya da acıyı umursamıyorlardı. Zevk alıyor bile olabilirlerdi. Dolayısıyla zihinsel acı veren genjutsular veya fiziksel acı verecek Katon jutsuları pek bir işe yaramayacaktı. Ne tuhaf rakiplerdi. Normalde ön saflara itilen piyonlardan daha zorlu oldukları kesindi, ama bu kana susamışlığın bir dezavantajı da olmalıydı. Tek yapması gereken bunu keşfetmekti. Durumu değerlendiğinde en iyisinin, kilit noktalara saldırarak eklem ve uzuvlarını geçici süreliğine devre dışı bırakıp hareket kabiliyetlerini kısıtlamak, ardından kunaiyle rahatça delik deşik etmek olduğuna karar verdi. Ancak hala bir şey eksikti.
Karşılarındaki ikilinin Sakuma ve Gyaku’ya doğru koşmaya başladığını gördüğü anda, bir süredir planlamakta olduğu gibi sol elini sağ omzundaki yaradan akan kana bulayarak yere vurdu Sakuma. Kuchiyose no Jutsu ile Fuuma’yı çağırmanın vakti gelmişti. Fuuma’yı yanında istiyordu.
Eğer Fuuma kadın henüz Sakuma’ya ulaşamamışken gelirse, Sakuma hemen ona karşılarındaki kadını parçalaması için haykıracaktı. Fuuma’nın sivri dişleri tarafından çiğnenmenin ne olursa olsun kadının hareketlerini oldukça kısıtlayacağını düşünüyordu. Kendisi de kadının Fuuma’ya herhangi bir karşı saldırı yapması durumuna karşı Ayatsu stili ile tetikte olacaktı.
Eğer Fuuma Sakuma’nın yanında beliremeden kadın çoktan Sakuma’yla arasındaki mesafeyi hiç etmiş olursa, Sakuma elini yere vurduğu için halihazırda çökmüş pozisyondayken, kadının diz kapaklarına Ayatsu stili ile saldırarak onu yere kapaklandırmak için hazır bekliyor olacaktı. Kadın yere düşerse, vakit kaybetmeden boynuna hamle yaparak boynunu kırıp işi oracıkta bitirmeyi planlıyordu.
Kadın giderek aradaki mesafeyi kapatırken Sakuma hala aklında kaçış stratejileri planlıyordu. Sonra o mesafe bitti, artık bir saniyesi bile kalmamıştı. Kadın öne atılarak üzerine doğru sıçrayışını gerçekleştirmişti ki, birden bütün hareket kesiliverdi. Sanki dünya bir saniyeliğine durmuştu. Arkadan gelerek Sakuma’nın sağ omzunun üzerinden geçen parlak bir şey, bir mızrak, yanmakta olan kadının gırtlağına girmişti. İşte tam o an durmuştu zaman. Sakuma’nın zihni az önce neler olup bittiğini anlayana kadar geçen o kısa an. Arkasına baktığında Gyaku’yu gördü. Artık hareketsizce yatmakta olan kadından mızrağını çekerek elini Sakuma’nın sol omzuna koymuştu. Bu beklemediği bir şekilde gevşetmişti Sakuma’yı. Artık düşmanın ortasında tek başına değildi. Kıçını kollayacak birisi vardı, koşmuştu yardımına. Gyaku, elini Sakuma’nın omzuna koymasını takip eden birkaç saniye içinde iki adamı indirmişti bile. Zaten Gyaku’ya dönük olan başını sallayarak “Teşekkürler.” dedi. Az önce Gyaku tarafından ensesine basılan adamın boynundan gelen çatırdama sesi bir süre daha kulaklayında yankılanmaya devam edecekti.
İliklerine kadar hissettiği bir rüzgarla birlikte etraflarını saran duman da kalkmıştı artık. Sakuma’yı ürperten rüzgarın getirdiği serin esinti değil, kötü haberlerdi. Gene etrafını saran aç bakışların merkezinde buldu kendini. Sakuma ve Gyaku’yu saran bir çember oluşturmuş onlarca düşman. Belki de daha fazlası, katlarca fazlası arkalarında toplanmıştı. Görmek pek kolay değildi. Ve sahip oldukları o lanetli gülümseme. Hiç birine uzunca bakamamıştı diken diken olan tüyleri yüzünden. Az önce umarsızca Sakuma’nın alevine koşan kadına benziyordu hepsinin hal ve hareketleri. Korkutucu auraları. Adrenalini damarlarında hissediyordu gene. Yüzüne, boynuna, parmak uçlarına kan gitmişti. İstemsizce yarım bir gülümseme geçti suratından. Savaşın heyecanı geri gelmişti. Karşılarındaki iri yarı adamın boynu durup dururken kasıldıkça, yanında bulunan kadının kolları kontrolsüzce boşlukta sallandıkça, Sakuma da kalbinin attığını hissediyordu. Gyaku’ya bakıyor olmasa bile, Gyaku’ya yöneltildiği oldukça belli olan sorusunu sordu gülümsemesini bozmadan: “Ee? Bir planımız var mı?”
Tepeden gelen vızır vızır sesleri duyduğunda çekebildi dikkatini karşısındaki ilginç varlıklardan. Tepedeki surdan ikinci bir ok yağmuru yağıyordu, ama bu okların hedefi olabilmek için fazla yakındalardı. Gyaku’nun Sakuma’nın omzunu sıkmasıyla tekrar Gyaku’ya döndü bakışları. “Teki ve Kumo’nun başarabileceğini düşünmüştüm. Üzücü.”
Yüreği ağzına geldi bu cümleyle birlikte. “Birlikte miydiniz?” diye sordu yüzündeki şaşkınlığı saklayamadan. Teki’nin başına bir şey mi gelmişti? Gyaku’nun hızla ilerlemesi yüzünden Teki ile ayrı düştüğüne ihtimal veriyordu - yoksa birliktelerdi de Gyaku Teki’nin ölümünü mü görmüştü? Hayır.
Hayır.
Her şeyi geri alıp baştan düşündü Sakuma. Eğer Teki’nin başına bir şey geldiğini görse bunu bu şekilde söylemezdi Gyaku. Sakuma en azından böyle acı bir haberin bu kadar üstü kapalı, belirsiz ve anlayıştan uzak bir biçimde verilmeyeceğini ummak istemişti. Hayır. Teki asla pes etmezdi. Hele ki burası onun için bir yakın dövüş cennetiydi. Savaşın ilk 10 dakikasında ölecek bir adam değildi. Son demlerine kadar dayanacaklardandı. Hayır. Teki iyiydi.
“Teki başının çaresine bakar. Yakında bizi bulur zaten.” diyebildi sadece. Endişeliydi. Ama endişeli değildi. Teki’yle bir şekilde, belki birkaç dakika sonra belki de varış noktasında, tekrar görüşeceklerdi. Ama şu anda yüzleşmekte olduğu büyük problemi çözmezse bu şansı asla elde edemezdi, şu durumun içinden bir an önce kurtulup surlara ulaşmaları gerekiyordu. Stresli bir durumdu stresli olmasına, ama Gyaku o kadar kendinden emin ve rahat konuşuyordu ki, insan ister istemez güvende hissediyordu.
Kanlı sargılar içindeki tuhaf maskeli kadının icabına Sakuma bakacaktı. Hamlelerine başlamadan önce Gyaku’nun rakibin öldüğünden gerçekten emin olma tüyosunu dikkate aldı. Az önceki kadından da anlamıştı ki karşılarındaki sırıtkanlar hiçbir koşul altında normal değillerdi. Normal insanlara zarar veren teknikler onlarda pek bir işe yaramıyor gibi duruyordu. Ya acı hissetmiyorlardı, ya da acıyı umursamıyorlardı. Zevk alıyor bile olabilirlerdi. Dolayısıyla zihinsel acı veren genjutsular veya fiziksel acı verecek Katon jutsuları pek bir işe yaramayacaktı. Ne tuhaf rakiplerdi. Normalde ön saflara itilen piyonlardan daha zorlu oldukları kesindi, ama bu kana susamışlığın bir dezavantajı da olmalıydı. Tek yapması gereken bunu keşfetmekti. Durumu değerlendiğinde en iyisinin, kilit noktalara saldırarak eklem ve uzuvlarını geçici süreliğine devre dışı bırakıp hareket kabiliyetlerini kısıtlamak, ardından kunaiyle rahatça delik deşik etmek olduğuna karar verdi. Ancak hala bir şey eksikti.
Karşılarındaki ikilinin Sakuma ve Gyaku’ya doğru koşmaya başladığını gördüğü anda, bir süredir planlamakta olduğu gibi sol elini sağ omzundaki yaradan akan kana bulayarak yere vurdu Sakuma. Kuchiyose no Jutsu ile Fuuma’yı çağırmanın vakti gelmişti. Fuuma’yı yanında istiyordu.
Eğer Fuuma kadın henüz Sakuma’ya ulaşamamışken gelirse, Sakuma hemen ona karşılarındaki kadını parçalaması için haykıracaktı. Fuuma’nın sivri dişleri tarafından çiğnenmenin ne olursa olsun kadının hareketlerini oldukça kısıtlayacağını düşünüyordu. Kendisi de kadının Fuuma’ya herhangi bir karşı saldırı yapması durumuna karşı Ayatsu stili ile tetikte olacaktı.
Eğer Fuuma Sakuma’nın yanında beliremeden kadın çoktan Sakuma’yla arasındaki mesafeyi hiç etmiş olursa, Sakuma elini yere vurduğu için halihazırda çökmüş pozisyondayken, kadının diz kapaklarına Ayatsu stili ile saldırarak onu yere kapaklandırmak için hazır bekliyor olacaktı. Kadın yere düşerse, vakit kaybetmeden boynuna hamle yaparak boynunu kırıp işi oracıkta bitirmeyi planlıyordu.
Off Topic
Bu arada yeterince belli edemediysem diye söylüyorum, Fuuma'yı biner pozisyonda değil yanıma çağırmak istiyorum.

