

Güvenli koridoru oluşturan ekibin birer üyesi olarak, köye dönenler arasında son sıralarda yer alıyorsunuz ikiniz de. Ciddi düzeyde herhangi bir yaralanmanızın olmayışı ve kondisyonunuzun yerinde olması bu görevin altından da sorunsuzca kalkabilmenizi sağlıyor. Eşlik etmeniz gereken arabalar olduğu için normal shinobi koşu temponuzun oldukça altında seyreden bir yürüyüşle nihayetinde köye vardığınızda basit bir sağlık kontrolünden geçiriyorsunuz. Göreviniz esnasında aldığınız minik çizik ve kesikleriniz geçirdiğiniz günlerde sargılanmış ve iyileşmekte olduğu için yapılan tek şey sargılarınızın yenilenmesi oluyor. Köyde askeri işgücü ciddi manada azaldığı için ilk bir haftanızı oldukça yoğun tempolu geçiriyorsunuz. Aralıksız nöbetler, bir takım belge işleri ve koşuşturmayla hızlıca geçiyor günleriniz.
Zaman ilerledikçe, ölü ve yaralı listeleri netleşmeye başlıyor. Yağmur Ülkesi sınırında geniş bir güvenli alan oluşturulduğu, shinobilerin bir kısmının köye dönmeyerek bölgeyi kontrol altında tuttuğu haberleri yayılıyor. Bununla birlikte, hafif yaralı shinobilerin iyileşip köydeki görevlerinin başına dönmeleri iş yükünüzü bir nebze olsun azaltıyor. Toplu bir cenaze hazırlığı başlıyor köyde. Pektabii, size de bu hazırlıklarda görev düşüyor.
Köy, günler geçtikçe normalleşmeye başlıyor. Yine de bir şeylerin normal olmadığını kolaylıkla farkedebiliyorsunuz. Hem köyde, hem de sizde. İş yükünüz azalmaya başlayıp kendinizle başbaşa kaldığınızda kafanızdaki düşüncelere zaman ayırma fırsatı buluyorsunuz. Ne olduğunuzu, ve gerçekte ne olmak istediğinizi düşünüyorsunuz. Henüz kafanızda bir şey netleşmemiş olsa da, birbirinizin aynı düşünceler içinde olduğunu anlamanız çok zor olmuyor. Yine de, bu düşünceler kelimelere dökülmüyor şimdilik. Hazır olduğunuzu hissetmiyorsunuz henüz.
Zaman ilerledikçe, ölü ve yaralı listeleri netleşmeye başlıyor. Yağmur Ülkesi sınırında geniş bir güvenli alan oluşturulduğu, shinobilerin bir kısmının köye dönmeyerek bölgeyi kontrol altında tuttuğu haberleri yayılıyor. Bununla birlikte, hafif yaralı shinobilerin iyileşip köydeki görevlerinin başına dönmeleri iş yükünüzü bir nebze olsun azaltıyor. Toplu bir cenaze hazırlığı başlıyor köyde. Pektabii, size de bu hazırlıklarda görev düşüyor.
Köy, günler geçtikçe normalleşmeye başlıyor. Yine de bir şeylerin normal olmadığını kolaylıkla farkedebiliyorsunuz. Hem köyde, hem de sizde. İş yükünüz azalmaya başlayıp kendinizle başbaşa kaldığınızda kafanızdaki düşüncelere zaman ayırma fırsatı buluyorsunuz. Ne olduğunuzu, ve gerçekte ne olmak istediğinizi düşünüyorsunuz. Henüz kafanızda bir şey netleşmemiş olsa da, birbirinizin aynı düşünceler içinde olduğunu anlamanız çok zor olmuyor. Yine de, bu düşünceler kelimelere dökülmüyor şimdilik. Hazır olduğunuzu hissetmiyorsunuz henüz.

Bittiğini sandığın her anda başka bir köşede buluyorsun kendini. Vagonlara taşıdığınız yaralıların durumunu stabilken, yeni gelen yaralılara harcadığınız süre sağlam olanı tekrar bozuyor. Yüzlerden daha çok kanlı bölgeleri yakalıyor gözlerin. Bir süre sonra bilinçli hareket etmediğini farkediyorsun. Herşeyi bir robot edasıyla yapıyor, herkese harcayabileceğin en az enerjiyi harcayarak devam ediyorsun. Uzun süren yolculuğu hatırlamıyor, bilincini hastanede, pis bir yatakta tekrar kazanıyorsun. Yorgunluktan çökmüş vücudun, başkaları tarafından bakım görmüş durumda.
Dinlenmeye çok fırsatın olmuyor, belki yarım gün. Bu günün sonunda, eline tutuşturulan bir kağıt parçasında yeni çalışma düzenin belirtiliyor. Medikal yetiye sahip tüm shinobilerin görev yerleri ve saatlerinin belirlendiği bu kağıt, bilincini tekrar kapatmana sebep oluyor. Hastaneden ayrılmıyor, kazanabildiğin tüm enerjiyi tekrardan işine odaklıyorsun.
Tek işinin yaralılarla ilgilenmek olmasını dilediğin anlar da oluyor. Yakınlarının durumunu öğrenmek için hastaneye akın eden siviller seni daha çok yoruyor. Hayaletlerin peşini kovalayan bitkinler ise zihnini kara bulutlarla kaplıyor.
Görev yerinde normal ziyaretçilerinin dışına iki grup tarafından rahatsız ediliyorsun. İlki, yanında iki chunin ile birlikte, ismini hala bilmediğin Gyaku’ya yapışık kadın olurken; ikinci gelen iki kişilik bir ANBU ekibi oluyor. İki grup da tüm operasyonun detaylarını alıyor, Kizashi’nin ağzından çıkan her bir cümleyi eksiksiz iletmeni, her hareketini en ufak ayrıntısına dek anlatmanı istiyor. Standart raporlarından çok daha güç bir süreç yaşatıyor bu sana, zira sorgulandığını hissediyorsun. Kizashi hakkındaki soruların ise kısa bir ‘Yaşıyor.’ cevabı ile geçiştiriliyor.
Beş günün sonunda görevlerin hafifliyor, istirahat etmek üzere yalnız bırakılıyorsun. Kendi yaralarınla ancak bu aralıkta ilgilenebiliyorsun. Hastanede geçirdiğin ekstra iki günün sonunda hastane kadrosunun yeterli olacağı cevabıyla birlikte, birkaç psikolojik değerlendirmeden geçtikten sonra hastaneden ayrılıyorsun. Hastane sonrasında sakin yaşamına tekrar adapte olmaya çalışıyorsun. Günler önce içine daldığın kaostan sonra çok kolay olmuyor bu. Zira köyün havasındaki değişiklik rahatlıkla anlaşılıyor. Kazanılan net zafere rağmen havadaki burulukluk kokusu keskin. Keza kendindeki değişimleri gözlemleyecek vakti de buluyorsun. Köy yönetimi ise Yağmur sınırlarındaki güvenli alan ile ilgili aralıklarla güncelleme yaparken, savaşta verilen kayıplar için düzenlenecek cenaze hazırlıklarına başlıyor.
Dinlenmeye çok fırsatın olmuyor, belki yarım gün. Bu günün sonunda, eline tutuşturulan bir kağıt parçasında yeni çalışma düzenin belirtiliyor. Medikal yetiye sahip tüm shinobilerin görev yerleri ve saatlerinin belirlendiği bu kağıt, bilincini tekrar kapatmana sebep oluyor. Hastaneden ayrılmıyor, kazanabildiğin tüm enerjiyi tekrardan işine odaklıyorsun.
Tek işinin yaralılarla ilgilenmek olmasını dilediğin anlar da oluyor. Yakınlarının durumunu öğrenmek için hastaneye akın eden siviller seni daha çok yoruyor. Hayaletlerin peşini kovalayan bitkinler ise zihnini kara bulutlarla kaplıyor.
Görev yerinde normal ziyaretçilerinin dışına iki grup tarafından rahatsız ediliyorsun. İlki, yanında iki chunin ile birlikte, ismini hala bilmediğin Gyaku’ya yapışık kadın olurken; ikinci gelen iki kişilik bir ANBU ekibi oluyor. İki grup da tüm operasyonun detaylarını alıyor, Kizashi’nin ağzından çıkan her bir cümleyi eksiksiz iletmeni, her hareketini en ufak ayrıntısına dek anlatmanı istiyor. Standart raporlarından çok daha güç bir süreç yaşatıyor bu sana, zira sorgulandığını hissediyorsun. Kizashi hakkındaki soruların ise kısa bir ‘Yaşıyor.’ cevabı ile geçiştiriliyor.
Beş günün sonunda görevlerin hafifliyor, istirahat etmek üzere yalnız bırakılıyorsun. Kendi yaralarınla ancak bu aralıkta ilgilenebiliyorsun. Hastanede geçirdiğin ekstra iki günün sonunda hastane kadrosunun yeterli olacağı cevabıyla birlikte, birkaç psikolojik değerlendirmeden geçtikten sonra hastaneden ayrılıyorsun. Hastane sonrasında sakin yaşamına tekrar adapte olmaya çalışıyorsun. Günler önce içine daldığın kaostan sonra çok kolay olmuyor bu. Zira köyün havasındaki değişiklik rahatlıkla anlaşılıyor. Kazanılan net zafere rağmen havadaki burulukluk kokusu keskin. Keza kendindeki değişimleri gözlemleyecek vakti de buluyorsun. Köy yönetimi ise Yağmur sınırlarındaki güvenli alan ile ilgili aralıklarla güncelleme yaparken, savaşta verilen kayıplar için düzenlenecek cenaze hazırlıklarına başlıyor.

Sağnak yağmur yerini ıslak toprak ve çimen kokusuna bırakırken, bu olağan değişim sembolik bir hal alıyor senin için. Ön cephelerde yer almamana rağmen, savunma hattına dek gelen yanık kokusu çadırlardaki kanla birleşince kurtuluşa eriyorsun adeta. Hissettiğin güven ise, taktığın alınbandını daha anlamlı kılıyor.
Yolculuğun, yaralıların taşıdığı bir vagon konvoyu ile sonlanıyor. Köy sınırları, sizi ana yerleşim merkezine yönlendiriyor. Köye dönen her bir shinobi, ikinci savaşını burada veriyor. Yakınlarının sağ kaldığını görenlerin sevinç çığlıkları yine yakınlarının ölüm haberini alan insanların haykırışlarıyla karışıyor. Senin için ise taraf seçmek zor. Savaş alanında ölen insanları, shinobilik değerleriyle onore edebilirdin belki. Fakat sen bunu görmedin. Gördüğün şey; savaştan kopup gelen, can çekişen, belki zorunluluktan ölüme terkedilen insanlar. Acı dolu haykırışları daha bir kuvvetli duyuyor kulakların.
Cephedeki sorumlu insanlar gerekli raporları vermek üzere Kusa-chou binasına ilerlerken çoğu shinobi dağılıyor yerleşim merkezinde. Sen ise içinde bulunduğun vagonla birlikte hastanenin yolunu tutuyorsun. Tedavi için taşınırken gözlerin Susumu’yu yakalıyor. Sırtına geçirdiği katanan ile birlikte, yoktan var ettiği enerjisini en iyi yaptığı işi icra etmek için kullanıyor. Alt katlarda bir odaya taşınıyor, standart prosedürler atlatıldıktan sonra istirahat etmek üzere yalnız bırakılıyorsun. İhtiyacın olan da bu zaten. Aldığın ağır yaraların birkaç günde iyileşmeyeceğinin bilincindesin. İyileşse dahi, eski enerjini kazanmak için uzun bir süreye ihtiyaç duyduğunu biliyorsun. Verimli geçiyor, ara ara bölünüyor. Seni merak eden ziyaretçilerin dışında, raporunu birebir almak için iki grup geliyor odana. İlki, yanında iki chunin ile birlikte, ismini hala bilmediğin Gyaku’ya yapışık kadın olurken; ikinci gelen iki kişilik bir ANBU ekibi oluyor. İki grup da tüm operasyonun detaylarını alıyor, Kizashi’nin ağzından çıkan her bir cümleyi eksiksiz iletmeni, her hareketini en ufak ayrıntısına dek anlatmanı istiyor. Standart raporlarından çok daha güç bir süreç yaşatıyor bu sana, zira sorgulandığını hissediyorsun. Kizashi hakkındaki soruların ise kısa bir ‘Yaşıyor.’ cevabı ile geçiştiriliyor.
Geçen günler boyunca ölen isimler netleşirken sende sağlığını tekrar kazanıyor, bir haftanın sonucunda savaşın getirisi olan psikolojik değerlendirmeler sonrasında hastaneden ayrılıyorsun. Hastane sonrasında sakin yaşamına tekrar adapte olmaya çalışıyorsun. Günler önce içine daldığın kaostan sonra çok kolay olmuyor bu. Zira köyün havasındaki değişiklik rahatlıkla anlaşılıyor. Keza kendindeki değişimleri gözlemleyecek vakti de buluyorsun. Köy yönetimi ise Yağmur sınırlarındaki güvenli alan ile ilgili aralıklarla güncelleme yaparken, savaşta verilen kayıplar için düzenlenecek cenaze hazırlıklarına başlıyor.
Yolculuğun, yaralıların taşıdığı bir vagon konvoyu ile sonlanıyor. Köy sınırları, sizi ana yerleşim merkezine yönlendiriyor. Köye dönen her bir shinobi, ikinci savaşını burada veriyor. Yakınlarının sağ kaldığını görenlerin sevinç çığlıkları yine yakınlarının ölüm haberini alan insanların haykırışlarıyla karışıyor. Senin için ise taraf seçmek zor. Savaş alanında ölen insanları, shinobilik değerleriyle onore edebilirdin belki. Fakat sen bunu görmedin. Gördüğün şey; savaştan kopup gelen, can çekişen, belki zorunluluktan ölüme terkedilen insanlar. Acı dolu haykırışları daha bir kuvvetli duyuyor kulakların.
Cephedeki sorumlu insanlar gerekli raporları vermek üzere Kusa-chou binasına ilerlerken çoğu shinobi dağılıyor yerleşim merkezinde. Sen ise içinde bulunduğun vagonla birlikte hastanenin yolunu tutuyorsun. Tedavi için taşınırken gözlerin Susumu’yu yakalıyor. Sırtına geçirdiği katanan ile birlikte, yoktan var ettiği enerjisini en iyi yaptığı işi icra etmek için kullanıyor. Alt katlarda bir odaya taşınıyor, standart prosedürler atlatıldıktan sonra istirahat etmek üzere yalnız bırakılıyorsun. İhtiyacın olan da bu zaten. Aldığın ağır yaraların birkaç günde iyileşmeyeceğinin bilincindesin. İyileşse dahi, eski enerjini kazanmak için uzun bir süreye ihtiyaç duyduğunu biliyorsun. Verimli geçiyor, ara ara bölünüyor. Seni merak eden ziyaretçilerin dışında, raporunu birebir almak için iki grup geliyor odana. İlki, yanında iki chunin ile birlikte, ismini hala bilmediğin Gyaku’ya yapışık kadın olurken; ikinci gelen iki kişilik bir ANBU ekibi oluyor. İki grup da tüm operasyonun detaylarını alıyor, Kizashi’nin ağzından çıkan her bir cümleyi eksiksiz iletmeni, her hareketini en ufak ayrıntısına dek anlatmanı istiyor. Standart raporlarından çok daha güç bir süreç yaşatıyor bu sana, zira sorgulandığını hissediyorsun. Kizashi hakkındaki soruların ise kısa bir ‘Yaşıyor.’ cevabı ile geçiştiriliyor.
Geçen günler boyunca ölen isimler netleşirken sende sağlığını tekrar kazanıyor, bir haftanın sonucunda savaşın getirisi olan psikolojik değerlendirmeler sonrasında hastaneden ayrılıyorsun. Hastane sonrasında sakin yaşamına tekrar adapte olmaya çalışıyorsun. Günler önce içine daldığın kaostan sonra çok kolay olmuyor bu. Zira köyün havasındaki değişiklik rahatlıkla anlaşılıyor. Keza kendindeki değişimleri gözlemleyecek vakti de buluyorsun. Köy yönetimi ise Yağmur sınırlarındaki güvenli alan ile ilgili aralıklarla güncelleme yaparken, savaşta verilen kayıplar için düzenlenecek cenaze hazırlıklarına başlıyor.


Kumo’nun ölümü. Karanlıkla kaplanan gökyüzü, karanlığa gömülen toprak. Vücudunuzu delip geçen silahlar, kazıklar. Gyaku’nun kafasına saplanan tantou. Çevreye dağılan insan vücutları. Üzerinize atılan, alevlerle kaplı Jashin taraftarları.
Bayılmak belki dinlenmek için bir fırsat olabilirdi sizin için. Gyaku nefesinizi kestiği anda belki gözünüzü köyünüzde, evinizde açacağınız hızlandırılmış bir evre olacaktı. Ancak bu baygınlık sizi tekrar karanlıkla baş başa bırakıyor. Karanlık zihninizi yavaşça ele geçiriyor. Zihniniz ise, savaşın en acı anlarını sanki tekrar tekrar, zevk alarak tekrarlatıyor size. Görüntüleri ‘Teki’ ya da Sakuma olarak tekrardan yaşamıyorsunuz. En azından Teki’nin, Sakuma’nın bu kadar korkmayacağını biliyorsunuz. Göğü kaplayan siyahlığın, alanı cehenneme çeviren siyahlının, karanlığa gömülen dostlarınızın sizi bu kadar korkutmayacağından çok çok eminsiniz.
Ve artık Teki yahut Sakuma olmadığınızı o anda farkediyorsunuz. Kalbinize dolan korku, şüphe karanlıkta süzülen bedeninizi tir tir titretiyor. Farklı zamanlarda çığlıklarla, tepinmelerle açtığınız gözleriniz Kusa alınbandı takan dört kişiyi yakalıyor. Her biri bir uzvunuza çökmüşken Gyaku’nun eli tekrar kafanıza yapışmış duruyor. Sakinleşiyor, korkunuzla aranıza örülen duvarı izliyorsunuz. Baş kısmında bulunan birisi, göz kapaklarınızı sonuna dek açıyor. Başınızın hemen üstünde sallanan gaz lambasından başka hiçbir şey görmüyorsunuz. Konuşamıyor, hareket edemiyorsunuz. Işık size çekilmez bir baş ağrısı bahşederken, karanlıktan kaçabildiğiniz için şükrediyorsunuz. Duyduğunuz yabancı bir ses ise karanlık içerisinde ikinci bir cephe açıyor.
’Ölseler daha iyiydi.’
Ve sonrası daha büyük bir karanlık. Köye hiç bilmediğiniz bir yoldan, tekinsiz bir saatte giriyorsunuz. Göremediğiniz bir binanın, göremediğiniz bir kapısından giriyor, inilebilecek en alt kata, ışığın ulaşamadığı mahzenlere dalıyorsunuz.
Vücudunuz derin bir uyku çekerken zihniniz her saniye uyanık gibi. Zihninizde birilerinin dolaştığını hissedebiliyorsunuz. Tekrar tekrar gözlerizin önünde dönen sahneler başkalaşıyor. Gyaku’nun ölümü, tekrar dirilmesiyle birleşiyor. Sakuma’nun karanlığa gömülmesi karanlıktan arınıyor. Vücuduna saplı birkaç silah ile, abartı bir tepki ile yere düştüğünü görüyorsunuz. Gök karanlıktan arınıyor, kara bulutlarla kaplanıyor. Zemin aydınlanıyor, kanla kaplı bir gölete dönüşüyor. Siyahlının kurduğu gerçeklik, gerçek olan gerçek ile yer değişiyor.
Vücudunuzu hissediyor, olabildiğince aydınlık hastane odasında uyanıyorsunuz. Harap olmuş vücutlarınızdan çok, düşünmeyi dahi güçleştiren bitmiş zihinlerinizde boğuluyorsunuz. Kafanızı yana çevirdiğinde ölüden farksız hallerinizi görebiliyorsunuz.. Soluk güneş ışığı yetmemiş olacak ki, odanın dört bir yanına koyulmuş yapay ışık kaynakları koyulmuş. Baş ağrınız harlanıyor. Gözleriniz, kapının yanında bulunan dolaba kilitleniyor. Alt kısmında kalan karanlık bölge. Gözleriniz istemsizce oraya gidiyor, sizi yavaşça içine çekiyor. Tabuta tekrar girdiğinizi, tekrardan karanlığa gömüldüğünüzü hissediyorsunuz.
Zihniniz toparlıyor, kafanızı duvara dönerek uykunun sizi bulmasını bekliyorsunuz. Kaybolan gün kavramın toparlanmıyor. Birileri sizi ziyarete geldi mi bilmiyorsunuz. Aileniz ? Duymadınız, görmediniz. Zihninize atabildiğiniz tek bilgi, birkaç kez odanıza giren medikal ninjanın talimatları oluyor. Yaşadığınız travmayı zamanla atlatacağınız, bu süreçte sanrılarını tetikleyen karanlıktan olabildiğince uzak kalmanız gerektiğini söylüyor. Birkaç gün daha hastanede kalıyor, ışıklarla süsleyeceğin yaşamınıza geri dönüyorsunuz.
Dönüşünüz ise başka sancılı bir aralık. Cepheden sizi ulaştıran kişilerin gördükleri manzara, sizin ölü olarak ilan edilmenize sebep oluyor. Sizi taşıyan grup ise bu teze fazlasıyla destek oluyor. Ölseler daha iyiydi. Nereden kurtulduğunuzu, zihninizle oynayan kişinin ne yaptığını bilmiyorsunuz. Bilmediğiniz gibi, neden karanlığa çekildiğiniz hakkında bir fikriniz de yok. Elinizdeki tek ipucu aldığınız talimat. Karanlıktan uzak durun.
Hastane sonrasında sakin yaşamınıza tekrar adapte olmaya çalışıyorsunuz. Sizler için ekstra zor oluyor bu. Geceleriniz kâbuslarla süslenirken, gündüzleri gecenin yıkıntısını toplamakla geçiyor. Köy ise her zamankinden farklı, zaferle dönülen savaşa rağmen her şeyi bir karaltının sardığını anlayabiliyorsunuz. Karanlık anılardan kaçmayı güçleştiriyor bu. Uzaklaşmak istiyor, size tanınan bu aralığı en verimli şekilde geçirmeye çalışıyorsunuz. Köy yönetimi ise Yağmur sınırlarındaki güvenli alan ile ilgili aralıklarla güncelleme yaparken, savaşta verilen kayıplar için düzenlenecek cenaze hazırlıklarına başlıyor.
Bayılmak belki dinlenmek için bir fırsat olabilirdi sizin için. Gyaku nefesinizi kestiği anda belki gözünüzü köyünüzde, evinizde açacağınız hızlandırılmış bir evre olacaktı. Ancak bu baygınlık sizi tekrar karanlıkla baş başa bırakıyor. Karanlık zihninizi yavaşça ele geçiriyor. Zihniniz ise, savaşın en acı anlarını sanki tekrar tekrar, zevk alarak tekrarlatıyor size. Görüntüleri ‘Teki’ ya da Sakuma olarak tekrardan yaşamıyorsunuz. En azından Teki’nin, Sakuma’nın bu kadar korkmayacağını biliyorsunuz. Göğü kaplayan siyahlığın, alanı cehenneme çeviren siyahlının, karanlığa gömülen dostlarınızın sizi bu kadar korkutmayacağından çok çok eminsiniz.
Ve artık Teki yahut Sakuma olmadığınızı o anda farkediyorsunuz. Kalbinize dolan korku, şüphe karanlıkta süzülen bedeninizi tir tir titretiyor. Farklı zamanlarda çığlıklarla, tepinmelerle açtığınız gözleriniz Kusa alınbandı takan dört kişiyi yakalıyor. Her biri bir uzvunuza çökmüşken Gyaku’nun eli tekrar kafanıza yapışmış duruyor. Sakinleşiyor, korkunuzla aranıza örülen duvarı izliyorsunuz. Baş kısmında bulunan birisi, göz kapaklarınızı sonuna dek açıyor. Başınızın hemen üstünde sallanan gaz lambasından başka hiçbir şey görmüyorsunuz. Konuşamıyor, hareket edemiyorsunuz. Işık size çekilmez bir baş ağrısı bahşederken, karanlıktan kaçabildiğiniz için şükrediyorsunuz. Duyduğunuz yabancı bir ses ise karanlık içerisinde ikinci bir cephe açıyor.
’Ölseler daha iyiydi.’
Ve sonrası daha büyük bir karanlık. Köye hiç bilmediğiniz bir yoldan, tekinsiz bir saatte giriyorsunuz. Göremediğiniz bir binanın, göremediğiniz bir kapısından giriyor, inilebilecek en alt kata, ışığın ulaşamadığı mahzenlere dalıyorsunuz.
Vücudunuz derin bir uyku çekerken zihniniz her saniye uyanık gibi. Zihninizde birilerinin dolaştığını hissedebiliyorsunuz. Tekrar tekrar gözlerizin önünde dönen sahneler başkalaşıyor. Gyaku’nun ölümü, tekrar dirilmesiyle birleşiyor. Sakuma’nun karanlığa gömülmesi karanlıktan arınıyor. Vücuduna saplı birkaç silah ile, abartı bir tepki ile yere düştüğünü görüyorsunuz. Gök karanlıktan arınıyor, kara bulutlarla kaplanıyor. Zemin aydınlanıyor, kanla kaplı bir gölete dönüşüyor. Siyahlının kurduğu gerçeklik, gerçek olan gerçek ile yer değişiyor.
Vücudunuzu hissediyor, olabildiğince aydınlık hastane odasında uyanıyorsunuz. Harap olmuş vücutlarınızdan çok, düşünmeyi dahi güçleştiren bitmiş zihinlerinizde boğuluyorsunuz. Kafanızı yana çevirdiğinde ölüden farksız hallerinizi görebiliyorsunuz.. Soluk güneş ışığı yetmemiş olacak ki, odanın dört bir yanına koyulmuş yapay ışık kaynakları koyulmuş. Baş ağrınız harlanıyor. Gözleriniz, kapının yanında bulunan dolaba kilitleniyor. Alt kısmında kalan karanlık bölge. Gözleriniz istemsizce oraya gidiyor, sizi yavaşça içine çekiyor. Tabuta tekrar girdiğinizi, tekrardan karanlığa gömüldüğünüzü hissediyorsunuz.
Zihniniz toparlıyor, kafanızı duvara dönerek uykunun sizi bulmasını bekliyorsunuz. Kaybolan gün kavramın toparlanmıyor. Birileri sizi ziyarete geldi mi bilmiyorsunuz. Aileniz ? Duymadınız, görmediniz. Zihninize atabildiğiniz tek bilgi, birkaç kez odanıza giren medikal ninjanın talimatları oluyor. Yaşadığınız travmayı zamanla atlatacağınız, bu süreçte sanrılarını tetikleyen karanlıktan olabildiğince uzak kalmanız gerektiğini söylüyor. Birkaç gün daha hastanede kalıyor, ışıklarla süsleyeceğin yaşamınıza geri dönüyorsunuz.
Dönüşünüz ise başka sancılı bir aralık. Cepheden sizi ulaştıran kişilerin gördükleri manzara, sizin ölü olarak ilan edilmenize sebep oluyor. Sizi taşıyan grup ise bu teze fazlasıyla destek oluyor. Ölseler daha iyiydi. Nereden kurtulduğunuzu, zihninizle oynayan kişinin ne yaptığını bilmiyorsunuz. Bilmediğiniz gibi, neden karanlığa çekildiğiniz hakkında bir fikriniz de yok. Elinizdeki tek ipucu aldığınız talimat. Karanlıktan uzak durun.
Hastane sonrasında sakin yaşamınıza tekrar adapte olmaya çalışıyorsunuz. Sizler için ekstra zor oluyor bu. Geceleriniz kâbuslarla süslenirken, gündüzleri gecenin yıkıntısını toplamakla geçiyor. Köy ise her zamankinden farklı, zaferle dönülen savaşa rağmen her şeyi bir karaltının sardığını anlayabiliyorsunuz. Karanlık anılardan kaçmayı güçleştiriyor bu. Uzaklaşmak istiyor, size tanınan bu aralığı en verimli şekilde geçirmeye çalışıyorsunuz. Köy yönetimi ise Yağmur sınırlarındaki güvenli alan ile ilgili aralıklarla güncelleme yaparken, savaşta verilen kayıplar için düzenlenecek cenaze hazırlıklarına başlıyor.
Gökyüzü ne kadar karanlıksa, boğazlarınızda oluşan yumru da o kadar karartıyor kalplerinizi. Kiminizin hastanede, kiminizin evlerinde geçirdiği bir haftalık sürecin ardından beklenen gün gelmiş durumda. Cepheden parça parça taşınan ölü bedenler Yıldıztozu arşivlerine katılmak için hazırlanırken zaferin coşkusu da sindirildi yavaşça. Savaşı görenlerin sessizce tuttuğu yas, uğruna savaşılan insanlar tarafından haykırıldı adeta. Disiplinin bozulmadığına ise birebir şahit oluyorsunuz. Kazanılan zaferin coşkusu saklanırken Kusagakure’nin, en azından sizlerin döneminde ilk kez bu denli kenetlendiğini farkediyorsunuz. Tören hazırlıkları shinobiler tarafından sürdürülüyor, sivil halk ise elinden geldiğince destek oluyor. Oldukça sade bir tören yapılıyor. Yeni Kusachou Shiba Gyaku önderliğinde ileri gelen shinobiler, chuunin ve geninler, akademi öğrencileri, sivil halk, köy nüfusunun neredeyse tamamı orada. Mezarlıkta yapılan bu tören, yaşamış olduğunuz her şeyin tekrar tekrar gözlerinizin önünde canlanmasına sebep oluyor. Kayıp giden hayatlar, bir amaç uğruna. Amaca ulaşılabilmiş olması ise belki de tek teselliniz.
Off Topic
Out: Tüm katılımcılar birer tur rp dönsün, bu savaşı bitirelim.