[Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Köyden çıktıklarından beri durmadan ilerliyorlardı Sakuma ile. Havanın aydınlığının onlara verdiği güç sayesinde, her ne kadar kışın biriktirdiği kar yığınları hızlarını ve tempolarını etkiliyor olsa da devam ediyorlardı yollarına. Köyden çıkarken yanlarına aldıklarını kontrol ediyordu ara ara Teki. Ne olur ne olmaz yolda doğru düzgün ilerleyemedikleri için eşyaların çantasından düşebileceğine dair anlamsız bir tribe girmişti. Her çantasını kontrol edişinde Sakuma'nın "yeter" dermişcesine bakışlarına maruz kalıyor, utanarak gülümseyerek tekrar kontrol ediyordu eşyalarını. Özellikle yanına aldığı kibrit kutusuna çok dikkat ediyordu. Her ne kadar yeni öğrendiği tekniği kılıcını bir ışık gibi aydınlatmasını sağlasa da, çakra harcamadan sahip olabileceği bir ışık kaynağı tamamen gerekli bir konumdaydı Teki için. Büyük ihtimalle Sakuma da aynı şekilde düşünüyordu. Zira sahip olduğu katon jutsuları sayesinde gerekirse dünyayı yakabilirdi ışık yaratabilmek için. Fakat kibrit yakmak çok daha mantıklı olacaktı... Ya da Aisu'nun verdiği kar küreleri...
Her sallanışlarında çok fazla parlayan bu kar kürelerini Sakuma ve Teki'ye vermiş olması büyük bir incelikti Aisu'nun. Diğer yandan ise üzüyordu Teki'yi bu durum. Sahip oldukları kötü durumdan kaynaklı olarak başkalarının onlara acıyarak jest yapıyor olması canını sıkıyordu. Düşünüldüğü için mutlu ancak düşünülmesi gerektiği için canı sıkkındı. Kar küresini her sallayışında oluşan ışıltıya bakarken bu sebeple gülemiyordu. Aksine rahatlayarak utanıyordu maalesef.
Güneşin yavaş yavaş batışa geçmesi ile strese girmeye başlayarak kalacak bir yer arayışına başlamışlardı. Bu sefer yanlarında olmayı seçen şansları sayesinde zorlanmadan bir kasabaya denk gelerek geceyi orada geçirmeye karar vermişler ve gözlerine çarpan ilk hana giriş yapmışlardı. Gayet aydınlık geçirilmeye çalışılan bir geceden sonra bir kez daha sabahın ilk ışıkları ile yollarına düşmüşler, yarım günlerini alan ikinci bir yürüyüş serüveninin ardından bambu ormanını görmeyi başarmışlardı. Hangi yoldan devam edeceklerini bilmemelerine rağmen çevreyi incelediklerinde dikkatlerini çeken bir patika olmuştu. Çevrede zemini karlarla kaplı olmayan tek zemin gördükleri patika olduğu için karar vermek için zaman harcamayarak direkt olarak patikaya yönelmişler ve yürüyüşlerine yeni bir sayfa açmışlardı.
Bambu ormanının bu derece sık ağaçlarla kaplı olacağını düşünmemişti Teki. Sanki doğal bir çatı oluşturmuşcasına karlarla beraber tavanı kaplıyordu bambu ağaçlar. Henüz dert olmasa da günün ilerleyen saatlerinde karların da etkisi ile karanlığı daha da koyulaştıracağı belliydi bu birlikteliğin. Patika çevresinde ara ara karşılaştıkları alet-edevat alanları yolun düzenli olarak bakımdan geçtiğini gösteriyordu. Keşişlerin bu işte bir parmağı olduğunu algılayabilmişti direkt Teki. İlerlemesine devam ederken "Keşişler baya titiz sanırım. Şu patikanın düzgünlüğüne baksana..." diye söylenme gereği duymuştu. O anda birden bambuların üstünde yere düşmeye karar veren kar birikintisi ise Teki'nin tüm ciddiyetini kazanmasına ve savaş moduna geçmesine sebep olmuştu. Hızlıca kınından çıkardığı Kitsune ile savaş pozisyonuna geçmiş ve ayaklarını sağlam bir şekilde zemine basarak çevreyi incelemeye başlamıştı. Çevrede herhangi bir tehdit olmadığından emin olduğunda ise önce Sakuma'ya bakarak onay vermesini beklemiş, dostundan onayı aldıktan sonra duruşunu düzelterek ilerlemelerine devam etmeye başlamışlardı. Ancak Kitsune'yi kınına koymamış ve olası tehlikelere karşı açık halde kalmaya çalışmıştı.
"Ne olur ne olmaz dikkatli kalalım Sakuma. Orman beni çok gerdi ve üzerime düşecek bir kar yığınından beni kurtarman gerekebilir. Baksana şunlara. İnsan yutar..."
Sözleri bittiğinde Sakuma'nın yüzüne bakakalmıştı sadece. Henüz bir şey söylememiş olsa da, Sakuma'nın fark ettiği bir şey olmuştu. Adımlarına devam ederken bir yandan da Sakuma'nın söyleyeceklerine kulak kesilmişti. Kitsune elinde, gözleri çevredeydi. Olası bir tehlike anında direkt tepki verebilmeyi umuyordu.
Her sallanışlarında çok fazla parlayan bu kar kürelerini Sakuma ve Teki'ye vermiş olması büyük bir incelikti Aisu'nun. Diğer yandan ise üzüyordu Teki'yi bu durum. Sahip oldukları kötü durumdan kaynaklı olarak başkalarının onlara acıyarak jest yapıyor olması canını sıkıyordu. Düşünüldüğü için mutlu ancak düşünülmesi gerektiği için canı sıkkındı. Kar küresini her sallayışında oluşan ışıltıya bakarken bu sebeple gülemiyordu. Aksine rahatlayarak utanıyordu maalesef.
Güneşin yavaş yavaş batışa geçmesi ile strese girmeye başlayarak kalacak bir yer arayışına başlamışlardı. Bu sefer yanlarında olmayı seçen şansları sayesinde zorlanmadan bir kasabaya denk gelerek geceyi orada geçirmeye karar vermişler ve gözlerine çarpan ilk hana giriş yapmışlardı. Gayet aydınlık geçirilmeye çalışılan bir geceden sonra bir kez daha sabahın ilk ışıkları ile yollarına düşmüşler, yarım günlerini alan ikinci bir yürüyüş serüveninin ardından bambu ormanını görmeyi başarmışlardı. Hangi yoldan devam edeceklerini bilmemelerine rağmen çevreyi incelediklerinde dikkatlerini çeken bir patika olmuştu. Çevrede zemini karlarla kaplı olmayan tek zemin gördükleri patika olduğu için karar vermek için zaman harcamayarak direkt olarak patikaya yönelmişler ve yürüyüşlerine yeni bir sayfa açmışlardı.
Bambu ormanının bu derece sık ağaçlarla kaplı olacağını düşünmemişti Teki. Sanki doğal bir çatı oluşturmuşcasına karlarla beraber tavanı kaplıyordu bambu ağaçlar. Henüz dert olmasa da günün ilerleyen saatlerinde karların da etkisi ile karanlığı daha da koyulaştıracağı belliydi bu birlikteliğin. Patika çevresinde ara ara karşılaştıkları alet-edevat alanları yolun düzenli olarak bakımdan geçtiğini gösteriyordu. Keşişlerin bu işte bir parmağı olduğunu algılayabilmişti direkt Teki. İlerlemesine devam ederken "Keşişler baya titiz sanırım. Şu patikanın düzgünlüğüne baksana..." diye söylenme gereği duymuştu. O anda birden bambuların üstünde yere düşmeye karar veren kar birikintisi ise Teki'nin tüm ciddiyetini kazanmasına ve savaş moduna geçmesine sebep olmuştu. Hızlıca kınından çıkardığı Kitsune ile savaş pozisyonuna geçmiş ve ayaklarını sağlam bir şekilde zemine basarak çevreyi incelemeye başlamıştı. Çevrede herhangi bir tehdit olmadığından emin olduğunda ise önce Sakuma'ya bakarak onay vermesini beklemiş, dostundan onayı aldıktan sonra duruşunu düzelterek ilerlemelerine devam etmeye başlamışlardı. Ancak Kitsune'yi kınına koymamış ve olası tehlikelere karşı açık halde kalmaya çalışmıştı.
"Ne olur ne olmaz dikkatli kalalım Sakuma. Orman beni çok gerdi ve üzerime düşecek bir kar yığınından beni kurtarman gerekebilir. Baksana şunlara. İnsan yutar..."
Sözleri bittiğinde Sakuma'nın yüzüne bakakalmıştı sadece. Henüz bir şey söylememiş olsa da, Sakuma'nın fark ettiği bir şey olmuştu. Adımlarına devam ederken bir yandan da Sakuma'nın söyleyeceklerine kulak kesilmişti. Kitsune elinde, gözleri çevredeydi. Olası bir tehlike anında direkt tepki verebilmeyi umuyordu.

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkmışlardı kararlaştırdıkları gibi. Bir dakika bile geç yola koyulmak söz konusu olamazdı. Güneşin ufuğa yaklaştığına şahit olmak bile kaburgalarını sızlatıyordu. Teki'nin de benzer şeyler hissettiğine emindi. İkisi de büyük ihtimallerinde hayatlarında hiç bu kadar dakik olmamışlardı. Tabii yola ne kadar erken çıkarlarsa çıksınlar, bir şeylerin yanlış gitmeyeceğinin garantisi yoktu. Yanına kibrit almıştı bu yüzden. Bir katon kullanıcısı için gülünesi bir durum, ama olay kendini güvende tutmaksa, hiçbir önlem aşırı ya da gereksiz olamazdı mevcut şartlar altında. Aisu'nun kendileri için kapıdaki görevlilere bıraktığı kar küreleri de büyük bir dayanak noktasıydı bu yüzden. Psikolojik olarak. Moral olarak.
Verdikleri bu uzun aradan sonra tekrar Teki'yle göreve çıkmış olmak garip gelmiyordu neyse ki. Tuhaf olur diye beklemişti, o kadar uzun süre doğru düzgün bir iletişim kurmadıktan sonra saatler ve günler ve belki haftaları birlikte geçirmek tekrar. Ama değildi. Zamanın veya mesafelerin aralarına girmesine izin vermeyecek kadar iyi tanıyorlardı zaten birbirlerini. Tek fark, ikisinin de karanlıktan ödü kopuyordu. Akademinin ilk yılları gibiydi aslında bir bakıma. Hava kararmadan eve ulaşmaya çalıştıkları zaman aralığı dışında kalan tüm vakti eğlenerek ve muhabbet ederek geçiriyorlardı. Gerçi Sakuma'nın kabullenmesi gereken bir değişiklik daha vardı. Teki'nin güçleri.
Böyle karlı bir havada seyahat etmenin pek fazla iyi yanı yoktu. İliklere işleyen soğuk, zihni yoran rüzgar uğultusu, ağır botlar, düz yoldan daha çok çaba gerektiren adımlar, kızaran yanaklar ve donan parmak uçları. Bir de yollar öyle engebeliydi ki, mevsim kış olmasa bile bu kadar zorlanabilirlerdi belki. Bir shinobi olarak olağanüstü fiziksel yeteneklere sahipti ama doğanın önüne çıkardığı zorluklar karşısında güçsüz hissediyordu. Bir kaç kez ayağını burkacak gibi olmuştu hatta. Gülünç. Ama karşılarında süzülen patikayı görebildikleri tepeye vardıklarında kendisine teşekkür ettirdi kar. Sık kullanıldığı için kar tutmayan bu toprak yol, buradan gelin diye bağırıyordu. Akıllı olanı yapıp, bu patikaya doğru ilerlediler Teki'yle.
Korkunç derecede sıklaşabilen bambu ormanının girişindeki açıklığa geldiklerinde, patikanın karla kaplanmamış olmasının sebebinin insan adımlarından daha öte müdahaleler olduğunu anladı. Patikanın yanında çalı ve dallardan yapılmış bir kaç alet edevatın bulunduğu minik bir alan vardı. İlerledikçe bu bakım noktalarının sadece ormanın girişinde değil, düzenli aralıklarla patika boyunca konumlandırıldıklarını fark etmişti. Teki de aynı şeyi fark etmiş olacaktı ki, "Keşişler baya titiz sanırım. Şu patikanın düzgünlüğüne baksana..." diyerek bozdu sessizliği bir kaç yüz metre sonra. Sakuma gözlerini devirerek "Sanki yapacak daha iyi işleri var." dedi. "Hayatımı burada geçirseydim çoktan sıkıntıdan burayı otobana çevirmiş olurdum. İyi bile oyalanmışlar."
Ormana girdikleri andan itibaren etraflarındaki gün ışığı azımsanmayacak derecede azalmıştı. Başını yukarı kaldırdığında bambuların tepesinin yorgan gibi kaplandığını gördü. O ana kadar kar yardımcı olmuştu aydınlık konusunda, her yeri tüm beyazlığıyla kaplayarak güneş ışığını kat kat yansıtıyor, etrafı ekstra aydınlık kılıyordu. Tabii bu karın üzerindeyken geçerliydi. Şimdi, altındayken, düşmanlardı artık. Düzensiz aralıklarla duydukları garip sesler ise hiç yardımcı olmuyordu. Çok geçmeden bu seslerin ağırlaşan kar kütlelerinin bölge bölge bambuların tepesinden düşmesi sonucu çıktığını fark etmişti. Yer yer aydınlanıyordu böylece ortam. Ama yere düşen kar miktarı biraz endişe vericiydi. Yanından geçtiği bambulardan birinin biriken karın ağırlığı altında pes etmesi bir numaralı felaket senaryosuydu Sakuma için. Teki de onaylarcasına "Ne olur ne olmaz dikkatli kalalım Sakuma. Orman beni çok gerdi ve üzerime düşecek bir kar yığınından beni kurtarman gerekebilir. Baksana şunlara. İnsan yutar..." dedi. Sakuma gülümsedi ve sımsıkı bir şekilde pelerine sarıldığı ellerini kaldırarak "Merak etme, emin ellerdesin." diye şakayla karışık bir cevap verdi.
Dikkatini bir şey çekmişti ama. Yaklaşık 300-350 metre uzaklıktan, sağ çaprazından, değişik sesler geldiğini duymuştu. Sürtünme sesi gibi, bir şeyler sürükleniyormuş gibi bir ses olduğunu tahmin ediyordu ancak emin olamadı. Teki'nin sesi duyup duymadığından emin olamadı, çünkü başka bir yere bakarak ilerliyordu o sırada. Sakuma duyduğu sese daha iyi odaklanmak için yürümeyi bıraktığında bir şeyler olduğunu anlamış olmalıydı gerçi. Sakuma'nın suratına kitlenmişti çünkü.
Sakuma sağ işaret parmağını dudaklarına götürerek sessizce "Şşş..." yaptı Teki'ye. Ardından gözleri ve belli belirsiz bir baş hareketiyle sağ tarafı işaret etti. Sesin geldiği yeri göremiyordu, bambuların sıklığı görüş alanınını ciddi bir biçimde kısıtlıyordu çünkü. Mantıklı olan önlerindeki açık patikadan gitmekti, ama bu ses bambuların tepesinden inen karın çıkardığı tok ses ya da bambuların gövdesinden gelen gıcırtılar gibi değildi. Başka bir şeydi, dolayısıyla bir teftiş gerektiriyordu. Sakuma standartları gereği.
Neredeyse bir fısıltıyla Teki'ye "Bir ses duydum." dedi ve elini belindeki tantounun kabzasına yerleştirdi. Teki'nin annesi değerli koleksiyonundan hediye etmişti bu tantouyu yakın zamanda, Sakuma daha güvende hissetsin diye. Başka zamanın hikayesi. "Peşimden gel." dedi Teki'ye ve dikkatli adımlarla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Teki'nin yanında olması, sık bambu ormanının içindeki ışık kıtlığı hakkında daha iyi hissetmesine yardımcı oluyordu. Korkusu yoktu, ya da güzelce üzerine oturup bastırmayı başarmıştı en azından.
Verdikleri bu uzun aradan sonra tekrar Teki'yle göreve çıkmış olmak garip gelmiyordu neyse ki. Tuhaf olur diye beklemişti, o kadar uzun süre doğru düzgün bir iletişim kurmadıktan sonra saatler ve günler ve belki haftaları birlikte geçirmek tekrar. Ama değildi. Zamanın veya mesafelerin aralarına girmesine izin vermeyecek kadar iyi tanıyorlardı zaten birbirlerini. Tek fark, ikisinin de karanlıktan ödü kopuyordu. Akademinin ilk yılları gibiydi aslında bir bakıma. Hava kararmadan eve ulaşmaya çalıştıkları zaman aralığı dışında kalan tüm vakti eğlenerek ve muhabbet ederek geçiriyorlardı. Gerçi Sakuma'nın kabullenmesi gereken bir değişiklik daha vardı. Teki'nin güçleri.
Böyle karlı bir havada seyahat etmenin pek fazla iyi yanı yoktu. İliklere işleyen soğuk, zihni yoran rüzgar uğultusu, ağır botlar, düz yoldan daha çok çaba gerektiren adımlar, kızaran yanaklar ve donan parmak uçları. Bir de yollar öyle engebeliydi ki, mevsim kış olmasa bile bu kadar zorlanabilirlerdi belki. Bir shinobi olarak olağanüstü fiziksel yeteneklere sahipti ama doğanın önüne çıkardığı zorluklar karşısında güçsüz hissediyordu. Bir kaç kez ayağını burkacak gibi olmuştu hatta. Gülünç. Ama karşılarında süzülen patikayı görebildikleri tepeye vardıklarında kendisine teşekkür ettirdi kar. Sık kullanıldığı için kar tutmayan bu toprak yol, buradan gelin diye bağırıyordu. Akıllı olanı yapıp, bu patikaya doğru ilerlediler Teki'yle.
Korkunç derecede sıklaşabilen bambu ormanının girişindeki açıklığa geldiklerinde, patikanın karla kaplanmamış olmasının sebebinin insan adımlarından daha öte müdahaleler olduğunu anladı. Patikanın yanında çalı ve dallardan yapılmış bir kaç alet edevatın bulunduğu minik bir alan vardı. İlerledikçe bu bakım noktalarının sadece ormanın girişinde değil, düzenli aralıklarla patika boyunca konumlandırıldıklarını fark etmişti. Teki de aynı şeyi fark etmiş olacaktı ki, "Keşişler baya titiz sanırım. Şu patikanın düzgünlüğüne baksana..." diyerek bozdu sessizliği bir kaç yüz metre sonra. Sakuma gözlerini devirerek "Sanki yapacak daha iyi işleri var." dedi. "Hayatımı burada geçirseydim çoktan sıkıntıdan burayı otobana çevirmiş olurdum. İyi bile oyalanmışlar."
Ormana girdikleri andan itibaren etraflarındaki gün ışığı azımsanmayacak derecede azalmıştı. Başını yukarı kaldırdığında bambuların tepesinin yorgan gibi kaplandığını gördü. O ana kadar kar yardımcı olmuştu aydınlık konusunda, her yeri tüm beyazlığıyla kaplayarak güneş ışığını kat kat yansıtıyor, etrafı ekstra aydınlık kılıyordu. Tabii bu karın üzerindeyken geçerliydi. Şimdi, altındayken, düşmanlardı artık. Düzensiz aralıklarla duydukları garip sesler ise hiç yardımcı olmuyordu. Çok geçmeden bu seslerin ağırlaşan kar kütlelerinin bölge bölge bambuların tepesinden düşmesi sonucu çıktığını fark etmişti. Yer yer aydınlanıyordu böylece ortam. Ama yere düşen kar miktarı biraz endişe vericiydi. Yanından geçtiği bambulardan birinin biriken karın ağırlığı altında pes etmesi bir numaralı felaket senaryosuydu Sakuma için. Teki de onaylarcasına "Ne olur ne olmaz dikkatli kalalım Sakuma. Orman beni çok gerdi ve üzerime düşecek bir kar yığınından beni kurtarman gerekebilir. Baksana şunlara. İnsan yutar..." dedi. Sakuma gülümsedi ve sımsıkı bir şekilde pelerine sarıldığı ellerini kaldırarak "Merak etme, emin ellerdesin." diye şakayla karışık bir cevap verdi.
Dikkatini bir şey çekmişti ama. Yaklaşık 300-350 metre uzaklıktan, sağ çaprazından, değişik sesler geldiğini duymuştu. Sürtünme sesi gibi, bir şeyler sürükleniyormuş gibi bir ses olduğunu tahmin ediyordu ancak emin olamadı. Teki'nin sesi duyup duymadığından emin olamadı, çünkü başka bir yere bakarak ilerliyordu o sırada. Sakuma duyduğu sese daha iyi odaklanmak için yürümeyi bıraktığında bir şeyler olduğunu anlamış olmalıydı gerçi. Sakuma'nın suratına kitlenmişti çünkü.
Sakuma sağ işaret parmağını dudaklarına götürerek sessizce "Şşş..." yaptı Teki'ye. Ardından gözleri ve belli belirsiz bir baş hareketiyle sağ tarafı işaret etti. Sesin geldiği yeri göremiyordu, bambuların sıklığı görüş alanınını ciddi bir biçimde kısıtlıyordu çünkü. Mantıklı olan önlerindeki açık patikadan gitmekti, ama bu ses bambuların tepesinden inen karın çıkardığı tok ses ya da bambuların gövdesinden gelen gıcırtılar gibi değildi. Başka bir şeydi, dolayısıyla bir teftiş gerektiriyordu. Sakuma standartları gereği.
Neredeyse bir fısıltıyla Teki'ye "Bir ses duydum." dedi ve elini belindeki tantounun kabzasına yerleştirdi. Teki'nin annesi değerli koleksiyonundan hediye etmişti bu tantouyu yakın zamanda, Sakuma daha güvende hissetsin diye. Başka zamanın hikayesi. "Peşimden gel." dedi Teki'ye ve dikkatli adımlarla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Teki'nin yanında olması, sık bambu ormanının içindeki ışık kıtlığı hakkında daha iyi hissetmesine yardımcı oluyordu. Korkusu yoktu, ya da güzelce üzerine oturup bastırmayı başarmıştı en azından.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Patika yoldan saparak karla kaplı alan giriş yapıyorsunuz. Bu kısım pürüzsüz bir örtüden farksız. Sizler adım attıkça kirleniyor, bozuluyor. Aynı zamanda bu kısmın ıssızlığını da yüzünüze çarpıyor. Kaynağını göremediğiniz gıcırtılar ise bu tatlı ortama garip bir gerginlik de katıyor. Sürtünme sesi bitiyor, devamında 'tak tak' sesleri ulaşıyor ikinize de.
Ses kaynağına kar üzerine attığınız adımlar sebebiyle çıkan adeta garç gurç sesleriyle yaklaşıyorsunuz. Gizlenme, sessizce yaklaşma gibi opsiyonlarınız bulunmuyor bu sebeple. Bambuların sıklığı sebebiyle ses kaynağını görebilmek için bir hayli yaklaşmanız gerekiyor. Tam karşınızda, belki karların üzerinde tamamen kaybolabilecek bir görüntü. Hatta onu görebilmenizi sağlayan tek etken, bambuların kar ile yarattığı renk farkı.
Büyükçe kayanın üzerine oturmuş adamın bembeyaz kıyafetleri, bundan daha beyaz saçlarla etkileyici bir görüntü sunuyor. Zemine saplı bir ninjato bulunuyor bir adım kadar yanında. Elinde ise yaklaşık bir metre uzunluğunda, çapı 5-6 santim kadar olan tahta bir kazık bulunmakta. Ufak bir çakı ile ucunu keskinleştiriyor. Yaklaşmanızla birlikte bakışları size kaysa da devam ediyor yaptığı işe. Kıyafetinin sol göğüs kısmı hafifçe açık. Büyükçe bir Kusa amblemi görüyorsunuz orada. Dövme değil, alınbandı benzeri bir şey de değil. Dağlanmış, damgalanmış gibi.
Bakışlarıyla sizi süzüyor, ardından adeta yok sayıyor sizleri.
Ses kaynağına kar üzerine attığınız adımlar sebebiyle çıkan adeta garç gurç sesleriyle yaklaşıyorsunuz. Gizlenme, sessizce yaklaşma gibi opsiyonlarınız bulunmuyor bu sebeple. Bambuların sıklığı sebebiyle ses kaynağını görebilmek için bir hayli yaklaşmanız gerekiyor. Tam karşınızda, belki karların üzerinde tamamen kaybolabilecek bir görüntü. Hatta onu görebilmenizi sağlayan tek etken, bambuların kar ile yarattığı renk farkı.
Bakışlarıyla sizi süzüyor, ardından adeta yok sayıyor sizleri.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Rahatsız edici bir sessizlik çınlıyordu kulaklarında. Çarşaf gibi serilip tüm zemini örtmüş olan kar etraftaki tüm titreşimi emiyordu. Onları buraya çeken sürtünme sesinden başka hiçbir şey duymuyordu. Bir de kafatasının içinde hissettiği, kulaklarına vuran kalp atışları. Bir de Teki ile kendisinin karı yoğurarak attıkları adımların çıkardığı hışırtıya benzer sesler tabii ki. Kabul etmeliydi, insanın duyduğu her şeyi bu kadar rahatlıkla ayırt edebildiği pek fazla ortam yoktu.
Aslında huzur verici bir ortamdı. Parlak ve sakin, sükunet dolu. Ama aralıklarla duydukları garip gıcırtılar Sakuma'nın çevresinin tadını çıkarmasını engelliyordu. Daha sonrasında şekil değiştirerek yankılanan kara rağmen yankılanmayı başaran 'tak tak' seslerine dönüştü. Sakuma'nın merakı giderek artıyordu.
Bir süre daha ilerlediler. Yaklaştıkları nokta 'tak tak' sesleriyle kendini ele veriyordu, ama Sakuma ile Teki de kendilerini bir o kadar ele veriyordu karda yürürken çıkardıkları seslerle. Gizlenmek bir opsiyon değildi, ama gizlenmeye de çalışmıyorlardı zaten. Issız bir tepe ve keşişler, saklanacak ne vardı? Cılızdan hallice ışık geçirmeyen bambuların arasında ses kaynağını görebilmek için iyice yaklaşmaları gerekti.
Yaklaştıklarında ise biraz dikkatsiz olsa neredeyse orada olduğunu fark edemeyeceği bir şey duruyordu karşılarında. Beyazlara bürünmüş, bembeyaz bir adam. O kadar güzel kamufle olmuştu ki, hem de görünen o ki çabasız bir şekilde. İrice bir kayanın üzerine yerleşmiş, elindeki kalın tahta kazığı bileyliyordu küçük bir çakıyla. Hemen yanında da bir ninjato, yere saplanmış halde duruyordu. Bariz bir şekilde fark etmişti Sakuma ile Teki'nin gelişini, ama kısa bir bakıştan sonra hiçbir şey olmamış gibi işine geri dönmüştü. Sakuma bu selam sabah bilmeyen adamı bir miktar garipsemişti. Ama sakinliğini koruması bir tehdit olmadığını teyit ediyordu, elini tantounun kabzasından çekti Sakuma da.
Tam Teki'ye 'Bu ne ya?' bakışı atmak için dönecekken, adamın derin yakasının açıklığından gözüne bir şey çarptı. Göğsünün üzerinde, yara gibi bir şey. Kusagakure'nin zikzaklı amblemi. Dövme olmak için fazla kusurlu, adeta damgalanmış gibi. Dağlanmış. Ne olabileceğine kafa yordu ama 1-2 saniyede çözebileceği bir cevap olmadığının farkındaydı.
Bir adım daha yaklaşıp selam verdi başıyla. "Merhaba. Ben Sakuma, bu da Teki." dedi dostunu gösterek. "Kusagakure'den geliyoruz." Bunu özellikle söylemişti, belki bir şey tetikler diye. Saygısızlık yapmadan ve karşısındaki kişinin özeline burnunu sokmadan Kusagakure'yi ortak bir nokta olarak öne sürmenin bir yolunu bulamamıştı. "Keşişlerin yardım isteği üzerine geldik. Buralardan mısınız?"
Aslında huzur verici bir ortamdı. Parlak ve sakin, sükunet dolu. Ama aralıklarla duydukları garip gıcırtılar Sakuma'nın çevresinin tadını çıkarmasını engelliyordu. Daha sonrasında şekil değiştirerek yankılanan kara rağmen yankılanmayı başaran 'tak tak' seslerine dönüştü. Sakuma'nın merakı giderek artıyordu.
Bir süre daha ilerlediler. Yaklaştıkları nokta 'tak tak' sesleriyle kendini ele veriyordu, ama Sakuma ile Teki de kendilerini bir o kadar ele veriyordu karda yürürken çıkardıkları seslerle. Gizlenmek bir opsiyon değildi, ama gizlenmeye de çalışmıyorlardı zaten. Issız bir tepe ve keşişler, saklanacak ne vardı? Cılızdan hallice ışık geçirmeyen bambuların arasında ses kaynağını görebilmek için iyice yaklaşmaları gerekti.
Yaklaştıklarında ise biraz dikkatsiz olsa neredeyse orada olduğunu fark edemeyeceği bir şey duruyordu karşılarında. Beyazlara bürünmüş, bembeyaz bir adam. O kadar güzel kamufle olmuştu ki, hem de görünen o ki çabasız bir şekilde. İrice bir kayanın üzerine yerleşmiş, elindeki kalın tahta kazığı bileyliyordu küçük bir çakıyla. Hemen yanında da bir ninjato, yere saplanmış halde duruyordu. Bariz bir şekilde fark etmişti Sakuma ile Teki'nin gelişini, ama kısa bir bakıştan sonra hiçbir şey olmamış gibi işine geri dönmüştü. Sakuma bu selam sabah bilmeyen adamı bir miktar garipsemişti. Ama sakinliğini koruması bir tehdit olmadığını teyit ediyordu, elini tantounun kabzasından çekti Sakuma da.
Tam Teki'ye 'Bu ne ya?' bakışı atmak için dönecekken, adamın derin yakasının açıklığından gözüne bir şey çarptı. Göğsünün üzerinde, yara gibi bir şey. Kusagakure'nin zikzaklı amblemi. Dövme olmak için fazla kusurlu, adeta damgalanmış gibi. Dağlanmış. Ne olabileceğine kafa yordu ama 1-2 saniyede çözebileceği bir cevap olmadığının farkındaydı.
Bir adım daha yaklaşıp selam verdi başıyla. "Merhaba. Ben Sakuma, bu da Teki." dedi dostunu gösterek. "Kusagakure'den geliyoruz." Bunu özellikle söylemişti, belki bir şey tetikler diye. Saygısızlık yapmadan ve karşısındaki kişinin özeline burnunu sokmadan Kusagakure'yi ortak bir nokta olarak öne sürmenin bir yolunu bulamamıştı. "Keşişlerin yardım isteği üzerine geldik. Buralardan mısınız?"

- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Sakuma'nın uyarısı sonrasında patika yoldan çıkarak kar zemine adım atmışlardı. Her adımları ile karı yoğurarak gürültülü bir şekilde ilerlemeye başlamışlardı. Duymakta oldukları sesin kaynağına doğru ilerlerlerken gizli kalma gibi bir ihtimalleri olmamıştı bile. Karşılarındaki ne kim ya da ne ise Teki ile Sakuma'nın yaklaşmakta olduğunu anlayabilirdi gürültülü adımları yüzünden.
Enteresan şekilde neredeyse hiç heyecanlanmamıştı Teki. En son görevinde yaşadığı ve tecrübelediği olaylardan sonra bedenen tattığı ölüm tecrübesine ek olarak zihnen de kararma yaşamıştı. O kadar korkmuştu ki, şu anda karanlık dışında hiçbir şey Teki'yi kolay kolay korkutamıyordu. Bu sebeple de Sakuma ile ilerlemeye devam ederken sadece önlerinden gelmekte olan sese ve yürüyüşlerinden çıkan sese odaklanıyordu. Eli halen Kitsune'de hazır halde, en küçük tehlike anında savaşa hazır pozisyondaydı.
Duymakta oldukları sürtünme sesi yerini "tak tak" şeklinde duyulan vurma seslerine bırakırken, kısa ve merak duygusu kaplı yürüyüşleri sonlanmak üzereydi Teki ile Sakuma'nın. Neredeyse hiç ışık geçirmeyen bambuların arasındaki ses kaynağını görebilmek için gereğinden fazla yaklaşmaları gerekmişti.
Görmeyi düşündüğü şeylerin tepe sıralarına yerleşemeyecek bir görüntü ile karşılaşmışlardı. Bembeyaz kıyafetli, aynı kıyafetleri gibi bembeyaz saçlara sahip bir shinobi. Onu görebilmelerinin tek sebebi bambuların yarattığı renk farkıydı. Tamamen kar ile kaplı bir alanda tamamen görünmez olabilecek birisiydi karşılarındaki.
"Anne??"
diye iç geçirmişti birden Teki, karşısındaki kişiden gözünü ayırmadan. Sahiden de annesine aşırı derecede benziyordu hikayeye yeni katılan karakter. Bembeyaz saçlara ve saçları ile aynı beyazlıkta kıyafetlere sahipti. Yanında kara saplanmış bir ninjato vardı ve bu da annesi Sencha gibi kenjutsu'ya ilgisi olduğunu gösteriyordu beyaz çocuğun. Bir elinde tuttuğu çakı ile diğer elinde tuttuğu kazığın ucunu keskinleştiriyordu sakince. Teki ise halen sımsıkı bir şekilde Kitsune'yi tutuyor ve olası tehdide karşı hazırlıklı olmaya çalışıyordu.
"Merhaba. Ben Sakuma, bu da Teki. Kusagakure'den geliyoruz."
Sakuma'nın sözleri bittiği gibi boşta olan sağ elinin işaret ve orta parmağını alnına götürerek selam vermişti beyaz çocuğa Teki. Sakuma'nın özellikle Kusagakure'den bahsetmesi iyi bir fikirdi. Zira elemanın sol göğsünde sanki dağlanmış gibi duran korkunç bir Kusagakure amblemi vardı. Fakat yine de tedbiri elden bırakmayacaktı Teki. Sakuma sorularla konuşmayı başlatmış ve ilerletmeye hedefli gibiydi. Bu sebeple Teki çevreyi inceleyecekti. Öncelikle beyaz çocuğun çevresindeki kar zeminde ayak izleri olup olmadığına bakacaktı. Sonrasında ise Sakuma konuşmasına devam ederken hem bir kez daha çevreyi süzecek, sonrasında ise tamamen çocuğa odaklanarak yapabilme ihtimali olan bir saldırı hamlesini öngörmeye çalışacaktı.
Enteresan şekilde neredeyse hiç heyecanlanmamıştı Teki. En son görevinde yaşadığı ve tecrübelediği olaylardan sonra bedenen tattığı ölüm tecrübesine ek olarak zihnen de kararma yaşamıştı. O kadar korkmuştu ki, şu anda karanlık dışında hiçbir şey Teki'yi kolay kolay korkutamıyordu. Bu sebeple de Sakuma ile ilerlemeye devam ederken sadece önlerinden gelmekte olan sese ve yürüyüşlerinden çıkan sese odaklanıyordu. Eli halen Kitsune'de hazır halde, en küçük tehlike anında savaşa hazır pozisyondaydı.
Duymakta oldukları sürtünme sesi yerini "tak tak" şeklinde duyulan vurma seslerine bırakırken, kısa ve merak duygusu kaplı yürüyüşleri sonlanmak üzereydi Teki ile Sakuma'nın. Neredeyse hiç ışık geçirmeyen bambuların arasındaki ses kaynağını görebilmek için gereğinden fazla yaklaşmaları gerekmişti.
Görmeyi düşündüğü şeylerin tepe sıralarına yerleşemeyecek bir görüntü ile karşılaşmışlardı. Bembeyaz kıyafetli, aynı kıyafetleri gibi bembeyaz saçlara sahip bir shinobi. Onu görebilmelerinin tek sebebi bambuların yarattığı renk farkıydı. Tamamen kar ile kaplı bir alanda tamamen görünmez olabilecek birisiydi karşılarındaki.
"Anne??"
diye iç geçirmişti birden Teki, karşısındaki kişiden gözünü ayırmadan. Sahiden de annesine aşırı derecede benziyordu hikayeye yeni katılan karakter. Bembeyaz saçlara ve saçları ile aynı beyazlıkta kıyafetlere sahipti. Yanında kara saplanmış bir ninjato vardı ve bu da annesi Sencha gibi kenjutsu'ya ilgisi olduğunu gösteriyordu beyaz çocuğun. Bir elinde tuttuğu çakı ile diğer elinde tuttuğu kazığın ucunu keskinleştiriyordu sakince. Teki ise halen sımsıkı bir şekilde Kitsune'yi tutuyor ve olası tehdide karşı hazırlıklı olmaya çalışıyordu.
"Merhaba. Ben Sakuma, bu da Teki. Kusagakure'den geliyoruz."
Sakuma'nın sözleri bittiği gibi boşta olan sağ elinin işaret ve orta parmağını alnına götürerek selam vermişti beyaz çocuğa Teki. Sakuma'nın özellikle Kusagakure'den bahsetmesi iyi bir fikirdi. Zira elemanın sol göğsünde sanki dağlanmış gibi duran korkunç bir Kusagakure amblemi vardı. Fakat yine de tedbiri elden bırakmayacaktı Teki. Sakuma sorularla konuşmayı başlatmış ve ilerletmeye hedefli gibiydi. Bu sebeple Teki çevreyi inceleyecekti. Öncelikle beyaz çocuğun çevresindeki kar zeminde ayak izleri olup olmadığına bakacaktı. Sonrasında ise Sakuma konuşmasına devam ederken hem bir kez daha çevreyi süzecek, sonrasında ise tamamen çocuğa odaklanarak yapabilme ihtimali olan bir saldırı hamlesini öngörmeye çalışacaktı.

毒
► Show Spoiler
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Tahta kazıkla uğraşı sürüyor. Basit olan bu işlemi fazlasıyla özenli yaptığını görebiliyorsunuz. Kazığın keskin ucu mükemmel bir pürüzsüzlüğe sahip görünürde. Çakıyı zarifçe tutuyor, ufak bir katman alıyor, düzeltiyor. Vaktiniz olsa meditasyon niyetine izlenebilecek bir ritüel.
Sakuma'nın konuşması sırasında sadece bir kez bakışlarını sizlerle buluşturuyor adam. Kusagakure. Başını hafifçe kaldırıyor, ufak bir ritim ile selamlıyor ve tekrardan kendi dünyasına çekiliyor. Bir süre cevap alamadan bekliyorunuz. Bu tepkisizlik, sizi görmezden gelmekten ibaret. Diğer yandan alınmanızı gerektiren, sizi tilt eden bir şey hissedemiyorsunuz. Adam kendi dünyasında kaybolmuş gibi, her şey bundan ibaret.
Yaklaşık on saniye sonra karları ezip geçen bir koşturma sesi işitiyorsunuz. Hızlı, ufak. Belki endişeli. İkiniz de duruşlarınızı düzeltip hazırlanırken adamın ardındaki bambuların ardında bir çocuk beliriyor kahkahalarla beraber. 6-7 yaşlarında. Başı tamamen kazınmış, hafiften de zayıf. Yanaklarındaki ufak göçükleri görebiliyorsunuz. Ufak bir kahkahayla koşuyor, adamın sırtına, sarılarak atlıyor. Adam elindeki kazığı yavaşça salıyor ve tek eliyle, çocuğun boynuna sardığı kolunu kavrıyor şefkatle. Boş suratında ufak bir gülümseme yakalıyorsunuz. Çocuğu hafifçe kavrayarak kucağına oturtuyor ve alnına bir öpücük konduruyor. Sonrası ise fısıltı. Adam çocuğa bir şeyler anlattıkça, çocuk önce acıyla doluyor, ardından ufak ufak sırıtıyor. Ve her defasında sizlere bakıyor.
Konuşmaları bittikten sonra adam çocuğa sıkıca sarılıyor ve salıyor. Naif bir şekilde ayaklanarak silahını kınına takıyor, yaptığı kazığı da beline yerleştirdikten sonra sağ çaprazınıza doğru yürümeye başlıyor. Adam sanki ortamda kendisi dışındaki tek canlı çocukmuş gibi hareket ediyor, ancak tek bir anlığına bile ardına bakmıyor yürürken. Çocuk ise adamın tam tersi yöne, sol çapraza doğru ufak birkaç adıma atıyor. Anlık bir duraklamadan sonra gelmenizi işaret ediyor. "Keşişler." diyor buruk bir ses ile. "Bu taraftaymış. Beni siz götürecekmişsiniz." Tekrardan yürümeye devam ediyor.
Adama sizden yirmi metre kadar uzaklamış durumda. Birkaç saniye sonra karın beyazlığına gömülecekmiş gibi duruyor.
Sakuma'nın konuşması sırasında sadece bir kez bakışlarını sizlerle buluşturuyor adam. Kusagakure. Başını hafifçe kaldırıyor, ufak bir ritim ile selamlıyor ve tekrardan kendi dünyasına çekiliyor. Bir süre cevap alamadan bekliyorunuz. Bu tepkisizlik, sizi görmezden gelmekten ibaret. Diğer yandan alınmanızı gerektiren, sizi tilt eden bir şey hissedemiyorsunuz. Adam kendi dünyasında kaybolmuş gibi, her şey bundan ibaret.
Yaklaşık on saniye sonra karları ezip geçen bir koşturma sesi işitiyorsunuz. Hızlı, ufak. Belki endişeli. İkiniz de duruşlarınızı düzeltip hazırlanırken adamın ardındaki bambuların ardında bir çocuk beliriyor kahkahalarla beraber. 6-7 yaşlarında. Başı tamamen kazınmış, hafiften de zayıf. Yanaklarındaki ufak göçükleri görebiliyorsunuz. Ufak bir kahkahayla koşuyor, adamın sırtına, sarılarak atlıyor. Adam elindeki kazığı yavaşça salıyor ve tek eliyle, çocuğun boynuna sardığı kolunu kavrıyor şefkatle. Boş suratında ufak bir gülümseme yakalıyorsunuz. Çocuğu hafifçe kavrayarak kucağına oturtuyor ve alnına bir öpücük konduruyor. Sonrası ise fısıltı. Adam çocuğa bir şeyler anlattıkça, çocuk önce acıyla doluyor, ardından ufak ufak sırıtıyor. Ve her defasında sizlere bakıyor.
Konuşmaları bittikten sonra adam çocuğa sıkıca sarılıyor ve salıyor. Naif bir şekilde ayaklanarak silahını kınına takıyor, yaptığı kazığı da beline yerleştirdikten sonra sağ çaprazınıza doğru yürümeye başlıyor. Adam sanki ortamda kendisi dışındaki tek canlı çocukmuş gibi hareket ediyor, ancak tek bir anlığına bile ardına bakmıyor yürürken. Çocuk ise adamın tam tersi yöne, sol çapraza doğru ufak birkaç adıma atıyor. Anlık bir duraklamadan sonra gelmenizi işaret ediyor. "Keşişler." diyor buruk bir ses ile. "Bu taraftaymış. Beni siz götürecekmişsiniz." Tekrardan yürümeye devam ediyor.
Adama sizden yirmi metre kadar uzaklamış durumda. Birkaç saniye sonra karın beyazlığına gömülecekmiş gibi duruyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Off Topic
Sakuma ve Teki'ye birer pasiflik uyarısı.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Yeni tanıştıkları kişiyi asla sevememişti Teki. Aşırı kasıntı hareketlere sahip ve anlamsız triplerde olan insanlardan haz etmiyordu. Ayrıca adam aşırı az konuşuyordu ve ne Sakuma ne de Teki gerekli bir bilgi ya da cümle duyamamıştı. Teki'nin selamını almış ancak bunun dışında tek bir şey bile söylememişti. Sakuma sanki havaya konuşuyor gibiydi. Zaman kaybediyormuş gibi bir düşünceye dalmıştı Teki. Adamdan zarar gelmeyeceğine nedense emin olduğundan sonra ise Kitsune'yi kınına koyma sebebi ile hareketine başlamıştı.
Kitsune'yi kınına koyduğu ve yerleştiğinden emin olduğu gibi karlardan gelen bir koşturma sesi ile tekrar sıkıca kavramıştı kılıcını sol eli ile. Fakat henüz Kitsune'yi kından çıkarıp savaş pozisyonuna geçmeden sesin kaynağının 6-7 yaşlarında küçük bir velet olduğunu fark etmesi ile hamlesini tamamlamadan sakince bırakmıştı katanasını Teki. Küçük çocuğun aniden trip elemana atlaması ve akabinde sarılması ile Teki'nin kafasında düşünceler oluşmaya başlamıştı. Elinde tuttuğu kazığı bırakan beyazlı garip bey çocuğun sarılmasına karşılık vermiş ve onunla fısıltılı bir şekilde konuşmaya başlamıştı. Karşısında gizli konuşuluyor olmasından dolayı tekrar rahatsız olan Teki, çocuk ile adamın konuşması devam ederken Sakuma'ya dönerek;
"Çattık Sakuma. Bir kere düzgün bir insan ile karşılaşalım. Sanarsın dünyada sadece sen ve ben insansı bir kişiliğe sahibiz."
diye fısıldamıştı kendini tutamayarak. Neredeyse aynı anda çocuk ile adamın da konuşmaları sonlamış ve adam, çocuğa son bir kez sarılarak bırakmıştı. Birden oturduğu yerden ayaklanarak önce silahının kınına, ardından yaptığı tahta kazığı beline yerleştirmişti. Tekrar Sakuma ve Teki'yi umursamayarak yürümeye başlamıştı o anda. Sanki çevrelerinde az önce yanlarında olan küçük çocuk dışında bir tane bile insan yoktu. Sadece onunla ilgilenmiş, Teki ve Sakuma'yı hiç ciddiye almaz gibi hareketler yaparak yürümeye başlamıştı.
Teki'nin uzun zamandır dışa vuramadığı siniri sanki o an "Sal beni!" dercesine dürtmeye başlamıştı onu. Riaru kuvvetleri ile olan savaş, Rei ile Aoba-Sensei'nin ölümleri, Sakuma'yı birçok kez kaybetme tehlikesi geçirmesi, babası Yamamoto'nun yıllardır ona anlatmadığı klan gerçekleri ve aniden hem bu gerçekleri öğrenmesi hem de güçlerinin uyanması... Ancak en önemlisi... Ezik bir insan gibi sahip olduğu karanlık korkusu ya da laneti... Beyaz karın içinde bembeyaz kıyafeti ile sanki yok olacakmış gibi yürüyen adam ile araları 20 metre kadar olmuştu. Kastığı çenesini salmıştı Teki. Artık saygılı olmayı tercih etmeyecekti....
Olabildiğince hızlı adımlarla adama doğru ilerlemeye başlamıştı ve yeteri kadar yaklaştığında omzundan tutarak adamı kendisine doğru döndürecek ve konuşmaya başlayacaktı. Her adımı ile hücrelerinden zehir salgılıyordu. Yeteri kadar yaptığına karar verdiğinde ise Kyousui No Yoroi'yi kullanarak kendisini zehirden ince bir katman ile kaplayacaktı.
"Dur bakalım orada. Öncelikle bize seninle ilgili bir bilgi verilmedi. Karşında siklemeyeceğin iki insan yok. Tekrar ediyorum. Ben Kasumikage Teki. Arkadaşım ise Kumo Sakuma. Önce adını öğrenelim. Sonrasında ise burada tam olarak ne sebeple bulunduğunu. Zira Kusagakure shinobisi isen bunu yaparken sorun yaşamaman gerekiyor. Ortada bizim de çözmek istediğimiz bir sorun var ancak senin kendini bir bok sanan çocuksu tavırların ile olmaz bu iş. Saygı tohum.
Kitsune'yi kınına koyduğu ve yerleştiğinden emin olduğu gibi karlardan gelen bir koşturma sesi ile tekrar sıkıca kavramıştı kılıcını sol eli ile. Fakat henüz Kitsune'yi kından çıkarıp savaş pozisyonuna geçmeden sesin kaynağının 6-7 yaşlarında küçük bir velet olduğunu fark etmesi ile hamlesini tamamlamadan sakince bırakmıştı katanasını Teki. Küçük çocuğun aniden trip elemana atlaması ve akabinde sarılması ile Teki'nin kafasında düşünceler oluşmaya başlamıştı. Elinde tuttuğu kazığı bırakan beyazlı garip bey çocuğun sarılmasına karşılık vermiş ve onunla fısıltılı bir şekilde konuşmaya başlamıştı. Karşısında gizli konuşuluyor olmasından dolayı tekrar rahatsız olan Teki, çocuk ile adamın konuşması devam ederken Sakuma'ya dönerek;
"Çattık Sakuma. Bir kere düzgün bir insan ile karşılaşalım. Sanarsın dünyada sadece sen ve ben insansı bir kişiliğe sahibiz."
diye fısıldamıştı kendini tutamayarak. Neredeyse aynı anda çocuk ile adamın da konuşmaları sonlamış ve adam, çocuğa son bir kez sarılarak bırakmıştı. Birden oturduğu yerden ayaklanarak önce silahının kınına, ardından yaptığı tahta kazığı beline yerleştirmişti. Tekrar Sakuma ve Teki'yi umursamayarak yürümeye başlamıştı o anda. Sanki çevrelerinde az önce yanlarında olan küçük çocuk dışında bir tane bile insan yoktu. Sadece onunla ilgilenmiş, Teki ve Sakuma'yı hiç ciddiye almaz gibi hareketler yaparak yürümeye başlamıştı.
Teki'nin uzun zamandır dışa vuramadığı siniri sanki o an "Sal beni!" dercesine dürtmeye başlamıştı onu. Riaru kuvvetleri ile olan savaş, Rei ile Aoba-Sensei'nin ölümleri, Sakuma'yı birçok kez kaybetme tehlikesi geçirmesi, babası Yamamoto'nun yıllardır ona anlatmadığı klan gerçekleri ve aniden hem bu gerçekleri öğrenmesi hem de güçlerinin uyanması... Ancak en önemlisi... Ezik bir insan gibi sahip olduğu karanlık korkusu ya da laneti... Beyaz karın içinde bembeyaz kıyafeti ile sanki yok olacakmış gibi yürüyen adam ile araları 20 metre kadar olmuştu. Kastığı çenesini salmıştı Teki. Artık saygılı olmayı tercih etmeyecekti....
Olabildiğince hızlı adımlarla adama doğru ilerlemeye başlamıştı ve yeteri kadar yaklaştığında omzundan tutarak adamı kendisine doğru döndürecek ve konuşmaya başlayacaktı. Her adımı ile hücrelerinden zehir salgılıyordu. Yeteri kadar yaptığına karar verdiğinde ise Kyousui No Yoroi'yi kullanarak kendisini zehirden ince bir katman ile kaplayacaktı.
"Dur bakalım orada. Öncelikle bize seninle ilgili bir bilgi verilmedi. Karşında siklemeyeceğin iki insan yok. Tekrar ediyorum. Ben Kasumikage Teki. Arkadaşım ise Kumo Sakuma. Önce adını öğrenelim. Sonrasında ise burada tam olarak ne sebeple bulunduğunu. Zira Kusagakure shinobisi isen bunu yaparken sorun yaşamaman gerekiyor. Ortada bizim de çözmek istediğimiz bir sorun var ancak senin kendini bir bok sanan çocuksu tavırların ile olmaz bu iş. Saygı tohum.
Last edited by Kasumikage Teki on September 18th, 2019, 9:32 pm, edited 1 time in total.

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Sakuma'nın ağzından çıkan kelimelerin karşısında ilgisizliğini korumaya devam eden adama bakıyordu. Sanki kağıttan bir fenere bakıyordu. Bembeyaz, bir de karla kaplanmış arkaplanla birleşince saydam gibi duran, ama içi boş, sıfır duygu ancak bolca düşünce barındıran ince ve uzun şekilli bir fener. Geçen saniyelerle birlikte esneyerek uzayan gözlemi süresince elle tutulur hiç bir sinyal okuyamamıştı.
Belki koşarak yaklaşan çocuğun hızlı adımlarını duymasa boş boş bu adama bakıp herhangi bir bilgi kırıntısını sıkarak çıkarmaya çalışmaya devam da ederdi. Küçük, sıska, kel bir velet belirdi bambuların arasından. Kaşla göz arasında kayanın üzerinde oturmaya devam eden adamın sırtına tırmanıp kucağına yerleşti. Çocuğun kahkahalarına ve adamın çocuğun kolunu kavrama şekli göz önünde bulundurulursa, aralarında samimi bir ilişki olmalıydı. Bunu tasdik edercesine, fısıldaşmaya başlamışlardı. Adam, çocuğun kulağına bir şeyler anlattıkça, sıska veledin yüzünden sıra sıra akan farklı duyguları okumaya çalıştı Sakuma.
Karşısındaki ikili fısıldaşmaya devam ederken, Teki'nin de kendisine fısıldayanlar kervanına katıldığını duydu. "Çattık Sakuma. Bir kere düzgün bir insan ile karşılaşalım. Sanarsın dünyada sadece sen ve ben insansı bir kişiliğe sahibiz." Haklı sayılırdı kendince. Ama Sakuma dağın birinin tepesinde toplumdan izole yaşayan insanlardan nezaket veya düşüncelilik beklemiyordu. Ha, zaten bu tarz nezaket kuralları umrunda mıydı? Etrafındaki herkes bu sorunun cevabının hayır olduğunu da biliyordu. Ama fonksiyonel bir aile ile yaşamaya devam eden Teki bu tarz şeylere önem veriyordu. Sakuma sadece meraklı gözlerle adamın çocuğun kulağına neler söylediğine dair bir ipucu yakalamaya çalışıyordu.
Sonra kalkıp yürümeye başladılar. Ancak farklı yönlere. Adam sağa, çocuk ise sola doğru yönelmişti. İkisi de henüz ne Teki ne Sakuma'nın varlığını onaylar bir şey yapmamıştı ki, çocuk kendilerine dönüp keşişlerin yanına birlikte gideceklerini ilan etti. Seçtiği kelimelere bakılırsa, bu beyaz adamın kararıydı. O sırada arkasındakileri umursamadan, neredeyse gözden kaybolacak kadar uzaklaşmıştı bile.
Sakuma henüz hareket etmemişti, bir karar vermemişti ama keşişlerin yanına gitmek için çocuğu takip etmeye hazırdı. Ama Teki yanından geçerek uzaklaşan adamın peşinden hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı bile. Soğukkanlılıkla sol elini kaldırarak çocuğa durmasını işaret etti, ağzını oynatarak sessizce "Bir dakika." dedi. Bekleyeceğini umuyordu. Ardından gözlerini Teki'ye kitledi. Patlayacağı belliydi. Adımlarından, yürüme hızından, omuzlarının yükselmiş, vücudunun gergin olmasından belliydi. Teki'nin arkasından adamla ne konuştuklarını duyacak kadar ilerledi sadece. Teki'yle bir olmuş gibi gözükmek istemiyordu. Eğer bir şeyler yanlış giderse, Teki saçma bir şeyler söylerse veya adam beklenmedik bir tepki verirse, iyi polisi oynayarak müdahale edip ortalığı yatıştırabilirdi.
Belki koşarak yaklaşan çocuğun hızlı adımlarını duymasa boş boş bu adama bakıp herhangi bir bilgi kırıntısını sıkarak çıkarmaya çalışmaya devam da ederdi. Küçük, sıska, kel bir velet belirdi bambuların arasından. Kaşla göz arasında kayanın üzerinde oturmaya devam eden adamın sırtına tırmanıp kucağına yerleşti. Çocuğun kahkahalarına ve adamın çocuğun kolunu kavrama şekli göz önünde bulundurulursa, aralarında samimi bir ilişki olmalıydı. Bunu tasdik edercesine, fısıldaşmaya başlamışlardı. Adam, çocuğun kulağına bir şeyler anlattıkça, sıska veledin yüzünden sıra sıra akan farklı duyguları okumaya çalıştı Sakuma.
Karşısındaki ikili fısıldaşmaya devam ederken, Teki'nin de kendisine fısıldayanlar kervanına katıldığını duydu. "Çattık Sakuma. Bir kere düzgün bir insan ile karşılaşalım. Sanarsın dünyada sadece sen ve ben insansı bir kişiliğe sahibiz." Haklı sayılırdı kendince. Ama Sakuma dağın birinin tepesinde toplumdan izole yaşayan insanlardan nezaket veya düşüncelilik beklemiyordu. Ha, zaten bu tarz nezaket kuralları umrunda mıydı? Etrafındaki herkes bu sorunun cevabının hayır olduğunu da biliyordu. Ama fonksiyonel bir aile ile yaşamaya devam eden Teki bu tarz şeylere önem veriyordu. Sakuma sadece meraklı gözlerle adamın çocuğun kulağına neler söylediğine dair bir ipucu yakalamaya çalışıyordu.
Sonra kalkıp yürümeye başladılar. Ancak farklı yönlere. Adam sağa, çocuk ise sola doğru yönelmişti. İkisi de henüz ne Teki ne Sakuma'nın varlığını onaylar bir şey yapmamıştı ki, çocuk kendilerine dönüp keşişlerin yanına birlikte gideceklerini ilan etti. Seçtiği kelimelere bakılırsa, bu beyaz adamın kararıydı. O sırada arkasındakileri umursamadan, neredeyse gözden kaybolacak kadar uzaklaşmıştı bile.
Sakuma henüz hareket etmemişti, bir karar vermemişti ama keşişlerin yanına gitmek için çocuğu takip etmeye hazırdı. Ama Teki yanından geçerek uzaklaşan adamın peşinden hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı bile. Soğukkanlılıkla sol elini kaldırarak çocuğa durmasını işaret etti, ağzını oynatarak sessizce "Bir dakika." dedi. Bekleyeceğini umuyordu. Ardından gözlerini Teki'ye kitledi. Patlayacağı belliydi. Adımlarından, yürüme hızından, omuzlarının yükselmiş, vücudunun gergin olmasından belliydi. Teki'nin arkasından adamla ne konuştuklarını duyacak kadar ilerledi sadece. Teki'yle bir olmuş gibi gözükmek istemiyordu. Eğer bir şeyler yanlış giderse, Teki saçma bir şeyler söylerse veya adam beklenmedik bir tepki verirse, iyi polisi oynayarak müdahale edip ortalığı yatıştırabilirdi.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kumo Sakuma & Kasumikage Teki] Sezi
Off Topic
Amelelik sürecimiz bitti. Benden kaynaklı gecikmeden ötürü önceki pasiflik için konu sonunda herhangi bir işlem yapmayacağım. Lesgo.
Bir şey demiyor adam, Teki ise bunun 'daha fazla yaklaşma' minvalinde bir uyarı olduğunu kavrayabiliyor. Ve cümlelerine birkaç metre uzaktan başlıyor bu sebeple. Adam da dinliyor sakince.
"Jisaku." diyor fısıltıyla. "Eski bir Kusagakure shinobisiyim." Nefesleniyor. Bu konuşmayı yapmak istemediğini, bir şekilde 'yapmak zorunda' kaldığını anlayabiliyor Teki. Sakuma ise Teki'nin donup kalmasından habersiz. "Burada yaşanan sorunlarla ilgilenmiyorum." Çocukla göz göze geliyor, dudaklarını hafifçe kıvırarak el sallıyor hafifçe. "Çocuk keşişlere emanet edilecek. Kimsesiz. Sahip çıkmak ise sizin göreviniz olmalı." Geriye doğru bir adım atıyor, Teki vücudunun kontrolünü tekrar kazanırken adam adımını geriye doğru ufak bir sıçramayla birleştiriyor.
Paralize etkisi tamamen yok olurken adam sanki havadaki bir perdenin ardına geçmiş gibi kayboluyor gözden. Görüşünüzü engelleyen bir şey yok. Zarif bir şekilde, gerçekten 'yok oluyor'.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.