Kagi devam etti. "Peki ya burası neresi?" Baykuş kendini tekrar etti. "Burası bir hiçbir yerdir. Dünyevî tek bir zerre yoktur. Hiçbir şey yokken burası vardı ve mutlak ki olmaya da devam edecektir. Zira bir şeyler var olduğu sürece burası da var olacaktır." Kagi devam etti. "Öyleyse her yer nasıl var olmuştur?" Baykuş tebessüm etti. "Hiçbir yerden var olmuştur." Kagi bir döngüye girip girmediğini düşündü. "Nasıl?" Baykuş kanatlarını iki kere çırptı ve bütün tüylerini dökerek kayboldu. Bedeni yok olmuştu ama Kagi onun varlığını hissetmeye devam ediyordu. Baykuş'un sözleri dört bir yandan kendisine doğru gelmeye başladı.
"Evvel zamanda -ki bu zamanı tasavvur etmeye değil bir insan ömrü; gezegen ve yıldızların ömrü bile zerresine yetmez.- Bu hiçlikte hiçbir şey yoktu. Bütün bu derya-i siyahın her köşesinde sükunet ve düzen hakimdi. Hiçliği oluşturan her bir zerre fezanın ömür-i hayatında hiçbir zaman görmediği bir uyum ile yaşardı. Her bir zerre kendi özünde bir iradenin ta kendisiydi ancak bu alemde her zerrenin iradesi de aslnıda ortak bir iradeyi temsil ederdi. Her bir zerrenin dileği bir diğer zerrenin dileğini reddetmez, engellemez ve hatta aynı olguyu arzular ve düşünürdü. Ancak her kaosun düzene muhtaç olduğu gibi her düzen de bozulmaya aşıktı... Zira fıtrat böyleydi. Bu bozulma ilk değildi, son da olmayacaktı."
"Sonunda beklenen zaman zaman geldi, ilanihayenin de bir nihayeti oldu. Bu koca çarşafın üstünde bir titreme, koca siyahın içinde bir beyaz vuku buldu. Bu ışık ki ulviyattan dünyeviyata yenilişinin ilk belirtisidir. İradenin ilk arzusu naklen veya gayri mübaşir bilinmektir. Zira bilinmek ilk olarak kendini bilmektir. Kendinin bilincinde olan birisi daha sonra başkaları tarafından bilinmek, onların gönlünde yer edinmek ister. İlk ışığın bu diyarı inficar eylediği vakit bu alemin sütunları yok oldu. Gök çöktü yer delindi. Her bir karanlık bu diyarın duvarlarını yırtarak çıktı ve gitti. Işığın albenisine kapılan zerreler yek iradeden koptu ve dünyeviyata kapıldı. Et oldu, kemik oldu. Ot oldu, sap oldu ve fezanın yeni yapı taşları oldu. Işığın albenisine düşmeyip bu hiçlikten kaçanlar ise Chouwano Kagi'nin, Ootsutsuki Kaguya'nın; bir sineğin, bir ineğin; bir taşın ve bir altının yaşadığı fezanın sınırlarını oluşturdular. Yimiru bu geçmişe "Yutan boşluk" dedi, Kotoamatsukami ise Amenominakanushi. Kimisi bir boşluk olarak tasvir etti, kimisi ise bir varlık. Kimisi bir deniz, kimisi bir çöl. Öyle ya da böyle iradelerinin bağları artık koptu ve özgürleştiler, büyük bir bedel karşılığında. "
Kagi öylece baktığı yönde bakmaya devam etti. "Sen o ışıksın." diye söylendi. Baykuş devam etti. "Belki de öyleyim belki de değilim. Beni ne olarak görmek istediğin senin iradendir, zira beni burada var eden de senin iradendir." Yeniden baykuş olarak tezahür etti. "Belki bir Baykuş." Yılana dönüştü. "Belki bir yılan." Kuruyup yere döküldü. "Belki de sadece bir toz tanesi." Fakat bunlar yalnızca tarif edebildiğin tanımlamalar, sıra sıra birden fazla farklı yaratığın ve nesnenin görünümüne büründü. "Peki ya teakkul edemediğin varlıkları nasıl tarif edeceksin? Bana ne diyeceksin? Yaratık mı? Bu yalnızca senin tarif edemediklerine verdiğin genel bir ad. Bana özgü değil, bu görünümü teşkil eden varlığın adı değil. Öyleyse ben neyim?" Kagi elini ona doğru uzatıp dokunmak istedi ancak cesaret edemedi. "Senin hakkında bir bilgim yoksa seni nasıl adlandırabilirim?" Baykuş yine kendi formuna döndü. "Hayatın boyunca hiç Baykuş görmedin ancak benim bir Baykuş olduğumu kendi ağzınla söyledin." Kagi birazdan vereceği yanıttan tatmin değildi ancak bir yanıt da söylemek zorundaydı. "Bana anlatıldı." Baykuş bir kez daha yok oldu.
"Sana ne anlatılmadı?"
Su
- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 260
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 260
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Re: Su
Baykuş bu sefer tamamen gitmiş gibi hissetti Kagi. Az önceki o sıcaklık hissiyatı gitmişti. Baykuş'u görmeden önceki haline, hissiyatsızlığa geri döndü. Ona bildiği ve anlatılmadığı ne vardı? Tefekkür edip de bulduğu ne vardı? Hayatındaki değerleri, olguları, ideaları her şeyi, neyi irdelese altından başka birisinin tesirini fark etmişti Kagi. Bu dünyaya dair bildiği her şey bir tekerrürden ibaretti. Geçmiş insanların normlarını ve olgularını geleceğe taşımaktan başka hiçbir şey yapmamıştı. Sevdiği yemekler, edindiği idealler, hobiler; belki, kim bilir, renkleri bile yanlış biliyordu. Kagi, geçmişin izlerini geleceğe taşımaktan başka bir amacı yoksa, gerçekten yaşadığından bahsedilebilir miydi? Yaşayan asar-ı ruhiyye miydi yoksa Kagi'nin benliği miydi? Eğer Kagi gerçekten varsa ve yaşıyorsa, bu durum diğerleri için de geçerli miydi? Kagi diğerlerinin gerçekten yaşadığından nasıl emin olabilirdi? Hiçbir zaman onların gözünden görmeyecekti. Hiçbir zaman kendi iradesiyle onların bir parmağını bile oynatamayacaktı. Öyleyse onların gerçek olup olmadığı nasıl bilecekti? Kusa-chou, Hane-san, Sekiguchi... Ya sadece bir yanılsamadan başka bir şey değilse? Öyleyse Kagi'nin yaşadığına muhkem delil nedir? Kendisidir, başka bir ibare de yoktur. Peki bir olgunun kanıtı yine kendisi olabilir miydi? Kagi içinde bir korkuyla etrafa baktı. "Ben var mıyım?" Ekledi.
Bir ışık hüzmesi Kagi'nin artık yönünü anlamadığı bu karanlığın ortasından geldi ve vücudunu okşayarak az öteye kondu. Baykuşun sesiydi bu. "Peki ya ben var mıyım?" Kagi duraksadı. Bilmiyordu, nasıl bilecekti? "Eğer ben varsam sen de var olmalısın!" Işık devam etti. "Ben olmasaydım sen olmak ister miydin?" Kagi, ilk ışığın iradesine bürünmüştü. Hiç istemezdi, hem de hiç. Bu koca diyarda diğerleri olmadan yaşayacağına, hiç var olmamayı tercih ederdi. Oysa o hiç var olmamayı da reddetmişti. "İstemezdim." dedi. Işık zerrelere ayrılarak çevresini boyamaya başladı. Yıldızları, Fezaları çizdi. "Ama yine de var oldun." Kagi mi var olmuştu? Onun yaptığı her şey bir tekerrür idi. Yaşattığı kendisi değildi, ilk ışığın belirlediği sözleşmeydi. Var olma sözleşmesi. Kendisinden öte diğerlerinin varlığını kabul ettiği sözleşme.
Kagi "Nasıl var oldum?" diye sordu. Işık yanıt vermedi ancak bir yanıtı işittiği kesindi. Var olmak bir koşul sonucu oluşan, ya da bir dayatmaya dayanan bir olgu değildi. Var olmak, hiç olmayı reddetmekti. Eğer bir irade, tek başına varsa o aslında yoktu. Zira kendisinin varlığını tanıyacak başka bir irade yoktu. Öyleyse varlık, mutlak-hiçliğin birbirinden ayrılmış parçalarından başka bir şey değildi. Ben her şeydim. Her şey ise bendi. Hiçbir şey bendim. Hiçbir şey ise her şeydi. Gökteki yıldızlar, ben var dersem vardı. Geçmişteki insanlar aslında bendim, varlardı çünkü ben vardım.
Cevher benim, otluk benim.
Zerre benim, güneş benim.
Ama ben dünyaya sığmazam.
Tir benim, kaman benim.
Pir benim, civan benim.
Ama ben zamana sığmazam.
Acar benim, kaçar benim
Hacer benim, şecer benim.
Ama ben ruh-i revana sığmazam.
Bu dünyayı yapan benim, geri dönüp bozan benim.
Siyahta yalkın, Beyazda kor olan da benim.
Ama gel gör ki ben, İki balığın var ettiği girdaba da sığmazam.
"Ba" ü "Ağ" benim. "Of" ile "Ah" benim.
Bülbül ile karga benim. Tın ile çın benim.
Işık söze girdi:
"Kes dilini de dilsiz kesil."
Zira ben lisana sığmazam.
Kagi benim.
Kami benim.
Ben bana sığmazam.
Bir ışık hüzmesi Kagi'nin artık yönünü anlamadığı bu karanlığın ortasından geldi ve vücudunu okşayarak az öteye kondu. Baykuşun sesiydi bu. "Peki ya ben var mıyım?" Kagi duraksadı. Bilmiyordu, nasıl bilecekti? "Eğer ben varsam sen de var olmalısın!" Işık devam etti. "Ben olmasaydım sen olmak ister miydin?" Kagi, ilk ışığın iradesine bürünmüştü. Hiç istemezdi, hem de hiç. Bu koca diyarda diğerleri olmadan yaşayacağına, hiç var olmamayı tercih ederdi. Oysa o hiç var olmamayı da reddetmişti. "İstemezdim." dedi. Işık zerrelere ayrılarak çevresini boyamaya başladı. Yıldızları, Fezaları çizdi. "Ama yine de var oldun." Kagi mi var olmuştu? Onun yaptığı her şey bir tekerrür idi. Yaşattığı kendisi değildi, ilk ışığın belirlediği sözleşmeydi. Var olma sözleşmesi. Kendisinden öte diğerlerinin varlığını kabul ettiği sözleşme.
Kagi "Nasıl var oldum?" diye sordu. Işık yanıt vermedi ancak bir yanıtı işittiği kesindi. Var olmak bir koşul sonucu oluşan, ya da bir dayatmaya dayanan bir olgu değildi. Var olmak, hiç olmayı reddetmekti. Eğer bir irade, tek başına varsa o aslında yoktu. Zira kendisinin varlığını tanıyacak başka bir irade yoktu. Öyleyse varlık, mutlak-hiçliğin birbirinden ayrılmış parçalarından başka bir şey değildi. Ben her şeydim. Her şey ise bendi. Hiçbir şey bendim. Hiçbir şey ise her şeydi. Gökteki yıldızlar, ben var dersem vardı. Geçmişteki insanlar aslında bendim, varlardı çünkü ben vardım.
Cevher benim, otluk benim.
Zerre benim, güneş benim.
Ama ben dünyaya sığmazam.
Tir benim, kaman benim.
Pir benim, civan benim.
Ama ben zamana sığmazam.
Acar benim, kaçar benim
Hacer benim, şecer benim.
Ama ben ruh-i revana sığmazam.
Bu dünyayı yapan benim, geri dönüp bozan benim.
Siyahta yalkın, Beyazda kor olan da benim.
Ama gel gör ki ben, İki balığın var ettiği girdaba da sığmazam.
"Ba" ü "Ağ" benim. "Of" ile "Ah" benim.
Bülbül ile karga benim. Tın ile çın benim.
Işık söze girdi:
"Kes dilini de dilsiz kesil."
Zira ben lisana sığmazam.
Kagi benim.
Kami benim.
Ben bana sığmazam.

- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 260
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Re: Su
Yüzünde güneşin sıcaklığını hissediyordu. Sağ eliyle gözlerini güneşe siper etti. Çok susamıştı, oysa bütün vücudunda ıslaklık hissediyordu. Hatta iradesini ele alınca titremeye bile başladı. Gözlerini açtı. Neredeydi? Nereye gidiyordu? Tahta tekerlerin yolda çıkardığı ses fazla gürültülüydü. Belki de uyanmasına müsebbib bile olabilirdi. Bu gördükleri de neydi böyle? Hayal miydi, gerçek miydi? Belki de ikisi birdendi. Hayal unutulurdu, gerçek ise silikleşirdi. Oysa o konuştuğu her şeyi hatırlıyordu. Kafasını zar zor sağına sonra da soluna çevirdi. Kimseyi göremedi. Boynunu binbir zorlukla kaldırarak öne doğru baktı. Saçı olmayan, duruşundan oldukça yaşlı olduğunu varsaydığı bir adam gördü. Aracın iki koluna kendini koşmuştu. Kim bilir ne kadar zamandır Kagi'yi taşıyordu. Başını yeniden arkasına yasladı. Bacağındaki yaranın acısını yeniden hisseder olmuştu. Elinden geldiğince duyulur bir biçimde bağırdı. "Sen de kimsin?" Adam arkasına bile bakmadan devam etti. "Bu soruyu ben de kendime sordum. 'Sen kimsin ki bir genç kızı sırtlayıp götüreceksin?' dedim. Bir muhakeme yaptım ve en sonunda suda kanını akıta akıta boğulmamanın daha evla olduğuna kanaat getirdim." Kagi sırıttı. Bitti sanmıştım diye iç geçirdi. "Ben Kagi." Adam belki çoktan biliyordu, belki de sadece duruma ebsem oldu. "Ben de Chagama." Kagi gözlerini yeniden kapattı ve uyumaya çalıştı. "Memnun oldum."
-Konu Sonu-
-Konu Sonu-