Sıkıntı olmadan duvara varmıştık. İkimiz de sırtımızı vererek yaslandık, fakat ben göl tarafına daha yakındım. Susumu ise içeriyi görebilecek bir pozisyondaydı. Ona doğru bir bakış attım, içeriyi izlemekle meşguldü. Ben de vakit kaybetmeden kulübenin önüne ve göle doğru gözlerimi çevirdim. Yerde bir kaç ayak izi gördüm, tek sıkıntı silinmemişlerdi bu yağan yağmurda. Taze olmalılardı. Dikkatlice, gözlerimle izleri kaybetmeden gittikleri yönü taradım. Göle doğru bir kaç silüet görünce ise kafamı direkt geri çektim.
Görülmüş olabileceğimi düşünmüyordum, bu yüzden sakince kafamı kenardan tekrar çıkarttım. 5 kişi saydım; hepsinde birer kapüşonlu cübbe vardı. Hepsinin benzer şeyi giyiyor olmaları, bir ekibin parçası olma ihtimallerini arttırıyordu gözümde. Ama yerli de olabilirdiler. Buranın yerlisinin nasıl giyindiği hakkında çok bir fikrim yoktu zira. Fakat, bu saatte herkesin unuttuğu bu yerde 5 sivilin ne işi vardı ki?
Bir tanesi, grubu diğer yerleşim yerine doğru yolcu etti ve buraya doğru yollanmaya başladı. Bir kaç dakika içinde burada olacaktı, bundan emindim. Etrafıma bir bakındım, elemanın direkt kulübeye gireceğini tahmin ediyordum. Eğer saklandığım yer o kulübenin içine girene kadar beni gizleyecekse, hareket etmeyeceğim. Eğer yolun herhangi bir noktasında görüleceğimi düşünüyorsam, yerimi saklanabilecek şekilde değiştirecektim. Ardından kılıcımı kınından olabildiğince yavaş bir şekilde çıkartacaktım Susumu'ya bakarak. Birilerinin buraya geldiğini ona direkt sesli söyleyemesem de ciddi bir durumun olduğunu anlardı herhalde. Kılıcımı çektikten sonra sesleri dinlemek odaklanacaktım. Elemanın buraya gelip kulübeye girmesini bekleyecektim. Artık ne yapacaksam, eleman buraya geldiğinde yapacaktım.
Bu arada uzuvlarıma gönderdiğim chakra akışını kesmiştim; boşuna enerjimi harcamak istemiyordum.