[Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
- Hirobayoshi Kagami
- Posts: 35
- Joined: December 18th, 2018, 5:02 am
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Takım arkadaşımın bana gözü yaşlı kadının yanına gideceğini sonrasında yanıma döneceğini söylediğinde yüzümü ona dönüp samimi bir bakışla başımla onayladım ve hanın revandasına kadar gittim. Zeminde ayaklarımı iyice temizledikten sonra sağ elimi cebimden çıkarıp kilitsiz kapıyı açıp sakin adımlarla içeri girdikten sonra elimi tekrar cebime atıp burayı öğrenmeye çalıştım. Burası büyük değildi fakat böyle bir kasaba için yeterli sayılırdı. Sol taraftaki tezgahın arkasındaki pipolu adama baktım. Ardından sağdaki masalara ve demin kadını evine götüren adama. Dağınık görünümlü adam kederli bir şekilde yere bakıyordu. Nötr bir ifadeyle ona bakıyorken beni gördüğünde başını memnuniyetsiz bir şekilde yana çevirdi. Bize neden bu kadar tepki geldiğini cenaze dışında olaya bağlayamayıp başka türlü de anlamlandıramıyordum. Artık konuşmanın vaktinin geldiğini düşünürken sol tarafımdaki şıklatma sesi dikkatimi çekmişti. Soluma dönüp hancıya baktığımda beni kışkışlamaya çalışmıştı. Yüzümdeki ifadede hiçbir değişiklik yokken "bunlar ne saçmalıyor?" düşüncesinin ardından bir iki saniye yüzümde tatminsiz bir ifadeyle süzerken dişlerimi sıkmaya başlayıp artık öfkelenmeye başladığımı fark etmiştim. İnsanları anlamaya çalışıyorsam onlar da beni anlamalıydı artık. Oldukça sertçe "Yeter!" dedikten sonra kapıyı sertçe kapatıp sağ cebimdeki kunaiyi çıkarıp hızlı adımlarla sağdaki kederli adamın yanına varırken kunaiyi sapındaki halkasından bir tur elimde çevirip masasına saplayacak, ardından adeta üstüne gölge düşürerek baskıcı bir tavırla ellerimi masasına vurup üzerine eğilecek, sertçe "Shotaro Takamura, burayı korumak için kendini bir an olsun düşünmeden belki de feda eden yurttaşım için buradayım! Bu küçümseyici bakışlarınız bir kusa shinobisineyse" derken sağ elimin baş parmağıyla alın bandımı gösterdikten sonra "bu bakışları ona da atıyorsunuz demektir! Öyleyse bunu affetmem!" deyip ses tonumu birazcık da olsa yumuşatarak "Herkes için görevimi yapmalıyım ve fazla konuşmayı sevmem." dedikten sonra kunaiyi masadan alıp cebime koyacak ve boş sandayleye oturacaktım. Sandalye hemen orada yoksa yan taraftan bir yerden çekip karşısına oturacaktım. Dahasında sesimi daha da normalleştirerek ciddi bir ifadeyle "Şimdi, anlatmanızı istiyorum." diyecektim hancıya da bakış atarken. "Haydutların köye dadanması dahil bugüne kadar neler oldu? Birbirinizin eksiklerini kapatarak anlatın." diyecek ardından boynumdaki kemeri çözüp paltomu yavaşça çıkarıp sandalyeme asacaktım. Hafiften kuruyacağını düşünüyordum böylece ve biraz olsun bedenim de rahat ederdi sanırım. Konuşmamı böylece bitirip topu belki de korkmuş iki adama atıyordum. Son sözümde beni tekrar tekrar konuşturmalarına engel olduğumu düşünüyordum.
Burada yalnızca Takamura'yla değil aynı zamanda o kimliği belirsiz shinobiyi de bulmak istiyordum. Bunun için ciddi bir araştırma gerekse de şu havada araştırma yapmak zor görünüyordu ve canımı sıkan şeylerden biri de biz geciktikçe Takamura'nın hayatta kalma ihtimalinin iyice düşmesiydi...
Burada yalnızca Takamura'yla değil aynı zamanda o kimliği belirsiz shinobiyi de bulmak istiyordum. Bunun için ciddi bir araştırma gerekse de şu havada araştırma yapmak zor görünüyordu ve canımı sıkan şeylerden biri de biz geciktikçe Takamura'nın hayatta kalma ihtimalinin iyice düşmesiydi...
- Kitamura Fuu
- Posts: 48
- Joined: January 3rd, 2019, 5:36 pm
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Verandanın altına girdiğinde artık yağmurun ona ulaşamayacak olduğunu bilmek ufak bir mutluluk kırıntısı olarak geri dönmüştü. Silinmiş makyajını silmeye hemen koyulmuş eliyle koluyla yağmur suyuyla birlikte doğal olmayan yüzünü yıkayıp paklayıp doğal bir hale sokmuştu. Yüzünü kuruladıktan sonra gitti ve kapıya dayandı. Sakince kapıyı tıklattı, üç tık. Cevap, sessizlikti. Garip sessizliğin ardından kapının yanındaki camı kapayan perde aralandı. Bir kadını gördü, hatta göz göze geldiler ama kadın tepki bile vermeden içeri gitti. Bu kasabada istenmedikleri belliydi. Hatta tüm sınır kasabalarının Kusagakure shinobilerine karşı tutumu hiç hoş değildi. Kendilerine göre sebepleri vardı ve Fuu bunları haklı buluyordu. Hiç kimse savaş alanına dönmüş bir yerde yaşamak istemezdi, hiç bir çocuk böyle bir ortamda doğru düzgün büyüyemez, oyunlar oynayamazdı. Kusagakure her ne kadar bu kasabaları korumayı, politik sahnede daha iyi bir rol almayı hedeflese de siviller her zaman aynı sayfada olamıyordu. Kapıyı tekrar çaldı. Tekrar cevap olarak sessizlikle karşılaştı. Aslında bu sessizliğin altında ki mesajı anlamalı ve geri dönmeliydi. Kagami ile birlikte handa bir şeyler yiyip ondan sonra yolllarına devam etmek cazip bir seçenek gibi görüldü ve arkasını döndü. Tekrar yağmurun altına doğru çekingen bir adım atıyorduki, dönen kilidin sesi ve aralanan kapıyla birlikte fişşek gibi döndü arkasını. Tatlı mı tatlı bir çocuk karşılamıştı onu. Kapıyı tam açmamıştı ama kafasını da dışarı çıkarmıştı bebe. Suratındaki asık ve umutsuz ifade çok tanıdık gelmişti Fuu'ya. Kendisinin böyle bir çocuk olduğunu hatırlıyordu ama o zamanlar çok bulanıktı. Hala annesini hatırlamıyordu. Resmini gördüğü kadını tanıyamıyordu. Kafasını sağa sola ani bir şekilde sallayıp bu düşüncelerden kaçınmayı denedi ve başarılı oldu. Yavaş adımlarla onu süzen çocuğa doğru yürümeye başladı. Çocuğun dibine geldiğinde dizlerini kırıp çocuğun seviyesine inecekti. Çocuğun söylediği şey, tanıdıktı. Bir tür bilmece olmalıydı, Susumu sormuştu sanki bunu zamanında. Biraz mantık yürüttü, birazda geçmişinden yardım alarak doğru olduğunu düşündüğü bir cevap türetti. ''Heey.'' dedi sesi ne çok yüksekti nede çok silik. '' Bu bir bilmece değil mi? Hmm... dur bakalım.'' Yüzüne tatlı bir tebessüm oturtup elini çenesine götürüp düşünür gibi yaptı. Aniden cevap verip çocuğu ürkütmek istemedi. '' Gölge olmalı, gölge dimi? '' dedi. Eğer cevabı doğruysa konuşmayı sürdürecekti. '' Ben ve bir arkadaşım buraya kaybolan bir arkadaşımızı bulmaya geldik sakıncası yoksa evdekilere sorabilir miyim onu görüp görmediklerini ? Bir de çok ıslandım belki biraz misafiriniz olabiliriz! Bana daha çok bilmece sorabilirsin o zaman!'' diyecekti.

"Birro gates takmış çipi, yeni villain."
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Kagami : Kapıyı sertçe kapıyor, kunaini çekerek masada oturan adama doğru ilerliyorsun. Tezgahın ardındaki pipolu adam, senin kapıyı kapatmanla beraber adeta yerinde zıplıyor. Piposu dudaklarının ucundan ayrılıyor zemine yapışıyor. Adamın zararsız olduğundan emin olduğunda, ilerleyişine eş olarak başını diğer adama çeviriyorsun. Kapı sesiyle birlikte, masasındaki bardağına sertçe sarılıyor. Bakışlarında korku var. Okuyabiliyorsun. Bir o kadar da hırsla dolu. Kunaini görüyor. Kunai masana saplandığında, korku bir anlığına hırsının üzerine çıkıyor. Ancak hırsı hala orada. Hüzünle harmanlanıyor, düşük kaşlarını çatmasına sebep oluyor. Kelimelerini diziyorsun.
Cümlelerin bittiğinde, sandalyeye oturmak için hareketleniyorsun. Adam, senin masadan ayrılmanla birlikte ayaklanıyor, devamını getiremiyorsun. Bardağı kafasına dikiyor, ağzını kol yeniyle siliyor. Oturmaya fırsat bulamıyorsun. "Takamuraymış. Toprağı bol olsun." Sandalyesini düzeltiyor. "Karnımızı da vatanseverlikle doyururuz artık. Kaybolan kervanlarımızı, talan edilen hasatlarımızı da geri getiririz böyle." Bardağı alıyor tezgaha doğru yürüyor, bırakıyor bardağı. Pipolu adam ise, yere düşen piposunu almış dikilmekte. Tezgahın üzerinde, çok açıkta durmayan bir bıçak seçiyor gözlerin. "Yağmuruna bir, çimenine iki." Adam kapıya doğru yöneliyor. Pipolu ise sert bakışlarla sana bakıyor. Pek birşey anlatacak gibi değil. Çıkma fikrinde hala diretiyor gibi.
Fuu : Suratına oturttuğun tebessümün çocukta herhangi bir yansıması olmuyor. Asık suratı, doknuş bakışlarıyla birleşiyor. Yerine çöküyor, kelimeleri hafifçe uzatıp cevabı veriyorsun. Gölge. Çocuk hafifçe sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırıyor. "Doğru." Suratında, çok çok kısa bir anlığına ufak bir gülümseme yakalıyorsun. Dudakları belki bir santim yana çekiliyor, o kadar. Misafir olmak istediğini söylüyorsun. Çocuk önce başını çeviriyor geriye, karanlığa bakıyor. Ardından ise sana. "Babam yok. Babam ben yokken kimseye kapıyı açmayın dedi." Bakışıyorsunuz bir süre. Yağmur şiddetini arttırıyor. "Babam da artık gelmeyecekmiş. Annem dedi. Bilmece bence. Ama bulurum ben cevabı. Ne demek bir daha gelmeyecekmiş. Kimseyi almayacak mıyım o zaman ?" Düşünceli bir şekilde yana eğiyor kafasını. "Neyse. İyi geceler abla." Yavaş bir şekilde kapatıyor kapıyı.
Cümlelerin bittiğinde, sandalyeye oturmak için hareketleniyorsun. Adam, senin masadan ayrılmanla birlikte ayaklanıyor, devamını getiremiyorsun. Bardağı kafasına dikiyor, ağzını kol yeniyle siliyor. Oturmaya fırsat bulamıyorsun. "Takamuraymış. Toprağı bol olsun." Sandalyesini düzeltiyor. "Karnımızı da vatanseverlikle doyururuz artık. Kaybolan kervanlarımızı, talan edilen hasatlarımızı da geri getiririz böyle." Bardağı alıyor tezgaha doğru yürüyor, bırakıyor bardağı. Pipolu adam ise, yere düşen piposunu almış dikilmekte. Tezgahın üzerinde, çok açıkta durmayan bir bıçak seçiyor gözlerin. "Yağmuruna bir, çimenine iki." Adam kapıya doğru yöneliyor. Pipolu ise sert bakışlarla sana bakıyor. Pek birşey anlatacak gibi değil. Çıkma fikrinde hala diretiyor gibi.
Fuu : Suratına oturttuğun tebessümün çocukta herhangi bir yansıması olmuyor. Asık suratı, doknuş bakışlarıyla birleşiyor. Yerine çöküyor, kelimeleri hafifçe uzatıp cevabı veriyorsun. Gölge. Çocuk hafifçe sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırıyor. "Doğru." Suratında, çok çok kısa bir anlığına ufak bir gülümseme yakalıyorsun. Dudakları belki bir santim yana çekiliyor, o kadar. Misafir olmak istediğini söylüyorsun. Çocuk önce başını çeviriyor geriye, karanlığa bakıyor. Ardından ise sana. "Babam yok. Babam ben yokken kimseye kapıyı açmayın dedi." Bakışıyorsunuz bir süre. Yağmur şiddetini arttırıyor. "Babam da artık gelmeyecekmiş. Annem dedi. Bilmece bence. Ama bulurum ben cevabı. Ne demek bir daha gelmeyecekmiş. Kimseyi almayacak mıyım o zaman ?" Düşünceli bir şekilde yana eğiyor kafasını. "Neyse. İyi geceler abla." Yavaş bir şekilde kapatıyor kapıyı.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Fuu
- Posts: 48
- Joined: January 3rd, 2019, 5:36 pm
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Biraz daha zorlamayı deneyebilirdi, kapı kapanmadan hemen önce kapıyı tutup içeri girebilir, daha yüksek sesle konuşarak ev sakinlerinin dışarıya çıkmalarını sağlayabilirdi. Ama... tüm bunlar kötü birer fikirden ibaretti sadece. Bu yağmurun altında bu saatte bu kadar çok insan siyah elbiselerle birlikte muhtemelen cenazeden geliyorlardı. Hele ki çocuğun masum masum ettiği sözler bu teorisini destekliyordu Fuu'nun. Bir shinobi her zaman bir yolunu bulmalıydı. Acısı ve yarası olan insanları darlamak bu yol olmamalıydı. Derin bir nefes alıp yüzüne kapanan kapıya sırtını dönüp isteksiz adımlarla kendisini yağmurun altına atıverdi tekrardan. Nereye gidebilir, nereye soruşturabilirdi ? Kapı kapı dolanıp acaba şunu şunu gördünüz mü diye soracak hali yoktu. Zaten kasabanın insanları tarafından kara koyun ilan edilmişlerdi çoktan. Bir alınbandı yüzünden tanımadıkları insanlara bilenmişti bu halk. Oysa o alınbandını takan kızda tıpkı bu köyün insanlarının yaşadığı şeyleri oda yaşamıştı. Bu yüzden olsa gerek ki bu insanların bu kadar kapalı ve korumacı tavrına anlam verebiliyordu. En azından bu kasaba halkının suçlayabileceği, yükü yıkabileceği bir şey vardı. Fuu, kendi ve takım arkadaşlarının başına gelen içinse kendinden başka kimseyi suçlayamıyordu. Çok ironikti, uzun zamandan sonra çıktığı ilk görevde, kendi başına gelenleri muhtemelen şu an yaşayan birinin cesedini almaya gelmişlerdi. Gözlerini kapatıp yağmurun altında hızlıca yürümeye başladı. Küçücük bir kasabadaydılar ve partneriyle birbirlerini bulmaları zor olmamalıydı. Evlerin çatılarına çıkıp ordan buraya atlayıp hanın yüz metre kadar etrafını kabaca bir tarayacak, dikkate değer bir şey bulamazsa hana, partnerinin yanına dönecekti.

"Birro gates takmış çipi, yeni villain."
- Hirobayoshi Kagami
- Posts: 35
- Joined: December 18th, 2018, 5:02 am
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Buradakilerin çeşitli sebeplerden ve duygusal tutumlarından dolayı şu an böyle davrandıklarını az önce masadaki adamın talan meselesini açtığından dolayı bilsem de bunun üzerinde saatlerce konuşacak vaktim yoktu. Görevimi bir an önce yerine getirmek istesem de üzerlerine korku saldığım iki adamın beni anlamasını ve benim de onları zaten anladığımı bilmelerini de istiyordum aslında.
Henüz ayaktaydım. Daha doğrusu ayakta kalmıştım. Ellerimi ceplerime soktuntan sonra kunailerimi parmak uçlarımla varlıklarını hissetme gereği duyup saplarından tutup masaya hafifçe yaslanırken adamın arkasından bakıyordum. Aklımdan ona karşı pek çok duygu yüklü manalı ve derin cevaplar geçse de, Takamura'nın burayı adamın dediği şeyleri önlemek için burada kendini feda ettiğini bilsem de adamlarla konuşmanın bir yere varmayacağını düşünüyordum. Adamın arkasından izleyedurayım sonunda köye saydıracak gibi olduğunda kaşlarım çatılmış bedenim dikilmiş ellerim ceplerimde yumruklarımı sıkıyordum. Bütün erkekler böyle aptal değildi umarım çünkü buradan çıkmaya yeltenen adam aptalın önde gideniydi. Onu burada linç etsem içim rahat edebilirdi belki ama köyüme ciddi zarar vereceğine ve zaten azalan güvenin geri dönüşsüz zarar göreceği düşüncesiyle dişlerimi sıkarak adamın çıkmasını bekleyecektim. Kaşlarımı indirmeye ve daha sakin olmaya çalışırken pipolunun tavrına cevaben hiçbir tavırda bulunmadan öfkemden taşanlarla beraber ciddiyetle "Yağmur dinip yol ulaşıma müsait olana kadar burada konaklamamız gerek. Talancı haydutlarla asıl tehdit olan "O" shinobinin anasını!..." derken sonunda patlamadan birkaç saniye kendimi tutup derin bir nefesin ardından daha sakince "Onları yok etmemiz için bu gerekli! İznin var mı?!" diyecektim.
Buradaki herkes kendi sebeplerinden dolayı öfkeyi içinde barındırıyor olsa da sonucunda kargaşanın büyümemesi için kendimi tutmaya çalışıyordum. Aksi takdirde korumak istediğim insanlara belki de zarar verecektim. Islak paltom ve saçlarım yeterince canımı sıktığı için belki de bugün bu kadar çabuk sinirlenmiştim. Aslında köye laf edecek gibi olduğu için olsa da başka bahane arıyordum kendime ama bu işin sonunda buranın halkını da en azından biraz olsun rahat ettiremezsem gecelerimi uykusuz geçireceğime emindim. Çünkü eğer buradaki insanlar huzura ermezse her daim hor görüleceğimize adım gibi emindim. Bu yüzden takım arkadaşıma bu haydutların da aradan çıktığına emin olmamız gerektiğini söylemem gerekiyordu. Şimdi ise hancının ne diyeceğine bakacaktım.
Henüz ayaktaydım. Daha doğrusu ayakta kalmıştım. Ellerimi ceplerime soktuntan sonra kunailerimi parmak uçlarımla varlıklarını hissetme gereği duyup saplarından tutup masaya hafifçe yaslanırken adamın arkasından bakıyordum. Aklımdan ona karşı pek çok duygu yüklü manalı ve derin cevaplar geçse de, Takamura'nın burayı adamın dediği şeyleri önlemek için burada kendini feda ettiğini bilsem de adamlarla konuşmanın bir yere varmayacağını düşünüyordum. Adamın arkasından izleyedurayım sonunda köye saydıracak gibi olduğunda kaşlarım çatılmış bedenim dikilmiş ellerim ceplerimde yumruklarımı sıkıyordum. Bütün erkekler böyle aptal değildi umarım çünkü buradan çıkmaya yeltenen adam aptalın önde gideniydi. Onu burada linç etsem içim rahat edebilirdi belki ama köyüme ciddi zarar vereceğine ve zaten azalan güvenin geri dönüşsüz zarar göreceği düşüncesiyle dişlerimi sıkarak adamın çıkmasını bekleyecektim. Kaşlarımı indirmeye ve daha sakin olmaya çalışırken pipolunun tavrına cevaben hiçbir tavırda bulunmadan öfkemden taşanlarla beraber ciddiyetle "Yağmur dinip yol ulaşıma müsait olana kadar burada konaklamamız gerek. Talancı haydutlarla asıl tehdit olan "O" shinobinin anasını!..." derken sonunda patlamadan birkaç saniye kendimi tutup derin bir nefesin ardından daha sakince "Onları yok etmemiz için bu gerekli! İznin var mı?!" diyecektim.
Buradaki herkes kendi sebeplerinden dolayı öfkeyi içinde barındırıyor olsa da sonucunda kargaşanın büyümemesi için kendimi tutmaya çalışıyordum. Aksi takdirde korumak istediğim insanlara belki de zarar verecektim. Islak paltom ve saçlarım yeterince canımı sıktığı için belki de bugün bu kadar çabuk sinirlenmiştim. Aslında köye laf edecek gibi olduğu için olsa da başka bahane arıyordum kendime ama bu işin sonunda buranın halkını da en azından biraz olsun rahat ettiremezsem gecelerimi uykusuz geçireceğime emindim. Çünkü eğer buradaki insanlar huzura ermezse her daim hor görüleceğimize adım gibi emindim. Bu yüzden takım arkadaşıma bu haydutların da aradan çıktığına emin olmamız gerektiğini söylemem gerekiyordu. Şimdi ise hancının ne diyeceğine bakacaktım.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Kagami: Eleman kapıdan çıkıp kaybolurken hancıdan iznini istiyorsun. Hancı sana bakıyor, ancak bir kaç saniye susuyor. Derin bir nefes alıp o da sakinleşiyor ve "Tabii. Kalabilirsiniz." diyor. Fikrini değiştirmesinin sebebinin korku olduğunu az çok anlayabiliyorsun. Yine de koruman gereken insanları alenen tehdit etmen ağzında kötü bir tad bırakıyor.
Fuu: Çevreyi hızlıca geziyorsun ancak gözüne pek bir şey takılmıyor, Köyün ilerisinde bulunan ormanlık bir alan dışında. Muhtemelen size bahsedilen orman evi de oralarda. Köyde dikkatini çeken bir durum yok. Hana dönüyorsun.
Fuu ortama geliyor. İçerisi epey gergin. Piposunu düzeltmekle meşgul hancı. Kagami ise epey sinirli. En azından öyleydi. Şu anda sakinleşmekle meşgul. Az çok başardığı da söylenebilir. Hancı, lafa giriyor Fuu geldiğinde tekrar. "Bir odamız var ikinizin kalması için." Ardından piposunu tekrar ağzına koyuyor ve bir kibrit ile tekrar yakıyor. İkinize bakmaya başlıyor ardından.
Fuu: Çevreyi hızlıca geziyorsun ancak gözüne pek bir şey takılmıyor, Köyün ilerisinde bulunan ormanlık bir alan dışında. Muhtemelen size bahsedilen orman evi de oralarda. Köyde dikkatini çeken bir durum yok. Hana dönüyorsun.
Fuu ortama geliyor. İçerisi epey gergin. Piposunu düzeltmekle meşgul hancı. Kagami ise epey sinirli. En azından öyleydi. Şu anda sakinleşmekle meşgul. Az çok başardığı da söylenebilir. Hancı, lafa giriyor Fuu geldiğinde tekrar. "Bir odamız var ikinizin kalması için." Ardından piposunu tekrar ağzına koyuyor ve bir kibrit ile tekrar yakıyor. İkinize bakmaya başlıyor ardından.
Off Topic
Selamlar. Ufak bir GM değişikliği oldu. Bendeniz Cynic. Bu tur biraz sıkıntılı olmuş olabilir ancak diğer turdan itibaren eski momentuma kavuşacağız diye ümit ediyorum.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Fuu
- Posts: 48
- Joined: January 3rd, 2019, 5:36 pm
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Yağmur damlalarının yoldaşlığında bu küçük kasabanın evlerinin çatılarında bir bir zıplayıp ortalığı süzüyordu. Maalesef gözleri, kasabaya girdikleri zaman gördükleri şeylerden pek farklısını seçememişti. Zaten Fuu da böyle bir şey beklememişti. Küçük bir kasabada ne olması gerekiyorduysa onlar vardı, ne fazlası ne eksiği. Gözleri bir ormanlık alanı seçtiğinde hareketini durdurdu ve bir çatının üstüne çömelik inceledi yağmurun altında ıslanan ağaç ve yeşillik topluluğunu. Muhtemelen sabahtan beri gitmeleri gereken yer de burasıydı. Garip bir utanç duygusu için sardı anında. Bu kadar paslanmış olmamalıydı. Sağ eliyle yüzüne birikmiş yağmur damlalarını sildikten sonra gözleriyle hanı aradı ve çabucak buldu. Gitmeleri gereken yere dair akıllarında bir fikir vardı artık ve daha fazla vakit kaybetmek istemiyordu. Kagami dikkate değer bir şey bulmadıysa şayet kızın kolundan tutup direk ormanlık alana götürecekti. Bir umut, bir şans eğer Takamura hala yaşıyorsa, hala can bedenden çıkmadıysa ona yetişmek zorundaydılar. Kendisi, zamanında geride bırakılmış bir shinobiydi, nasıl hissettirdiğini biliyordu. Gün be gün gelecek olan yardımı, tanıdık bir yüzü ve metal bir plakanın üstüne işlenmiş Kusagakure sembolünü beklemek nasıldı biliyordu. Yavaş yavaş bu umuttan vazgeçmeyi ve kendini çaresizliğe teslim etmeyi biliyordu. Bütün bunları bir başkasının da yaşamasını istemiyordu artık.
Hanın kapısının önüne iniş yaptığı anda momentumunu kaybetmeden kapıdan içeri girdi, girer girmez de havadaki gerginlik sindi vücuduna. Kagami, sanki az önce patlamış ve sönmüş bir saman alevi gibiydi. Kızın gözlerindeki ateş yavaş yavaş sönüyordu. Kibritle ağzındaki pipoyu yakan hancı kalabilecekleri bir oda olduğunu belirtmişti. İster istemez yüzünde 'noluyoruz' dercesine bir bakışın belirdiğini hissedebildi Fuu. Ama hala düşüncelerinin arkasındaydı, bu köyde daha fazla vakit kaybederek, onu bekleyen birilerine daha fazla gecikmeyecekti. Hala bekleyebiliyorsa.
Bir kaç hızlı adımda Kagami'nin yanına ulaştı ve hemen kızın kulağına doğru eğilerek fısıldamaya başladı. ''Sanırım, sanırım nereye gitmemiz gerektiğini biliyorum ve bir an önce oraya gitmek istiyorum. Bir ihtimal ya, eğer yaşıyorsa bize her şeyden daha çok ihtiyacı var. '' dedikten sonra piposunu tüttüren hancıya döndü. '' Teşekkür ederiz, ama kalamayacağız verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı da özür dileriz. '' dedi ve 'hadi kalk' diye çığıran gözlerini Kagami'ye dikti. Yerinde duramadığını hissediyordu. Sanki her an Kagami'yi bu handa bırakıp ormana doğru depar atabilecekmiş gibi hissediyordu. Bir canın daha onun çektiği acıları çekmesini istemiyordu, bir canın daha hayal kırıklıklarıyla dolu, pişmanlık ve çaresizlikle bezenmiş günler geçirmesini istemiyordu. Bunun önüne geçmek için gücünün sınırlarını zorlaması gerekiyorsa, zorlamalıydı. Zor kararlar vermesi gerekiyorsa vermeliydi. Eğer şu an hala yaşıyorsa, ve yaşamaya devam edecekse bunun bir amaç uğruna olduğu aşikardı, ve bu amaçtı onu devam ettiren.
Hanın kapısının önüne iniş yaptığı anda momentumunu kaybetmeden kapıdan içeri girdi, girer girmez de havadaki gerginlik sindi vücuduna. Kagami, sanki az önce patlamış ve sönmüş bir saman alevi gibiydi. Kızın gözlerindeki ateş yavaş yavaş sönüyordu. Kibritle ağzındaki pipoyu yakan hancı kalabilecekleri bir oda olduğunu belirtmişti. İster istemez yüzünde 'noluyoruz' dercesine bir bakışın belirdiğini hissedebildi Fuu. Ama hala düşüncelerinin arkasındaydı, bu köyde daha fazla vakit kaybederek, onu bekleyen birilerine daha fazla gecikmeyecekti. Hala bekleyebiliyorsa.
Bir kaç hızlı adımda Kagami'nin yanına ulaştı ve hemen kızın kulağına doğru eğilerek fısıldamaya başladı. ''Sanırım, sanırım nereye gitmemiz gerektiğini biliyorum ve bir an önce oraya gitmek istiyorum. Bir ihtimal ya, eğer yaşıyorsa bize her şeyden daha çok ihtiyacı var. '' dedikten sonra piposunu tüttüren hancıya döndü. '' Teşekkür ederiz, ama kalamayacağız verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı da özür dileriz. '' dedi ve 'hadi kalk' diye çığıran gözlerini Kagami'ye dikti. Yerinde duramadığını hissediyordu. Sanki her an Kagami'yi bu handa bırakıp ormana doğru depar atabilecekmiş gibi hissediyordu. Bir canın daha onun çektiği acıları çekmesini istemiyordu, bir canın daha hayal kırıklıklarıyla dolu, pişmanlık ve çaresizlikle bezenmiş günler geçirmesini istemiyordu. Bunun önüne geçmek için gücünün sınırlarını zorlaması gerekiyorsa, zorlamalıydı. Zor kararlar vermesi gerekiyorsa vermeliydi. Eğer şu an hala yaşıyorsa, ve yaşamaya devam edecekse bunun bir amaç uğruna olduğu aşikardı, ve bu amaçtı onu devam ettiren.

"Birro gates takmış çipi, yeni villain."
- Hirobayoshi Kagami
- Posts: 35
- Joined: December 18th, 2018, 5:02 am
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Herif mekânı terk etmiş hancı ise bize kalacak yer vermişti. Ortam gergin olsa da isteğim geri çevrilmediği için adama teşekkür borçluydum. Tabi bunda korkunun etkisi büyük gibi görünüyordu ama onların tarafında olduğumu bilmeleri korkup korkmamalarından daha önemli olduğu için durum zaten başından beri hoşuma gitmese de bunun üzerinden gelmeye çalışıyordum.
Adam üzerinde düşünmeye fazla vakit bulamamıştım çünkü onayı aldıktan sonra takım arkadaşım hana girmiş, bense az önceki çıkan adama olan öfkemi bastırmaya çalışmakla meşguldüm. Ben kendimce meşgulken hancı, takım arkadaşımı gördüğünde ikimizin kalabileceği bir odanın olduğunu söylemişti. Gözlerim arkadaşımın üstünde gitgide daha sakin bir ifadeyle onu izliyordum. ‘Hayırdır?’ dercesine bana bir bakış attığında yaslandığım yerde, kapanan gözlerimin ardından yorgun bir nefes vererek burada olanlardan canımın sıkıldığını ifade etmeye çalışıyordum. Gözlerimi açtığımda kız hızlı adımlarla bana geliyordu. Yanıma vardığında eğilip beynimde şimşek çaktıran o sözleri söylemiş gözlerim bir anlığına fal taşı gibi açılmıştı. Takamura’nın yaşama ihtimalini şu adamlarla olan tartışmamda resmen göz ardı etmiş ve gidip kalacak yer derdine düşmüştüm. Oysaki arkadaşımın dediği gibi onun şu an bize ihtiyacı vardı. Ne yağmur ne de çamur ona ulaşmamız için engel olamazdı! Bu bir bahane olamazdı!
Sağ elimi cebimden çıkarıp neredeyse bir tokat gibi yüzümün tarafına yapıştırmış ve kaybettiğim zaman için pişman olmaya başlamıştım ki arkadaşımın bu sırada kaybı önlediği düşüncesiyle kendimi teselli etmeye çalışıyordum o, hancıya döndüğü sırada. Beni asıl göreve çeken kız, hancıya teşekkür ettikten sonra bana döndüğünde hafif telaşlı bakışlarla elimi yüzümden çekip gözünün içine bakarken kendime olan kızgınlığımla birlikte ‘O’na hafif bir telaşla “Yolu göster, Fuu!” dedim. Pipoluya “Her şey için teşekkürler!” diye seslenip, çıkarsa Fuu ile birlikte mekandan ayrıldıktan sonra bir an bile beklemek gibi bir niyetim yoktu. Nihayet kim olduğunu hatırladığım Kitamura Fuu’nun o ne hızda giderse aynı hızda peşinden gidecektim. Fuu kadar Takamura’ya inanmadığımı düşünmek beni üzüyor ve bana pişmanlık hissettiriyor olsa da köyümden kardeşlerim için bu durumun beni yavaşlatmasına asla izin vermeyecektim.
Adam üzerinde düşünmeye fazla vakit bulamamıştım çünkü onayı aldıktan sonra takım arkadaşım hana girmiş, bense az önceki çıkan adama olan öfkemi bastırmaya çalışmakla meşguldüm. Ben kendimce meşgulken hancı, takım arkadaşımı gördüğünde ikimizin kalabileceği bir odanın olduğunu söylemişti. Gözlerim arkadaşımın üstünde gitgide daha sakin bir ifadeyle onu izliyordum. ‘Hayırdır?’ dercesine bana bir bakış attığında yaslandığım yerde, kapanan gözlerimin ardından yorgun bir nefes vererek burada olanlardan canımın sıkıldığını ifade etmeye çalışıyordum. Gözlerimi açtığımda kız hızlı adımlarla bana geliyordu. Yanıma vardığında eğilip beynimde şimşek çaktıran o sözleri söylemiş gözlerim bir anlığına fal taşı gibi açılmıştı. Takamura’nın yaşama ihtimalini şu adamlarla olan tartışmamda resmen göz ardı etmiş ve gidip kalacak yer derdine düşmüştüm. Oysaki arkadaşımın dediği gibi onun şu an bize ihtiyacı vardı. Ne yağmur ne de çamur ona ulaşmamız için engel olamazdı! Bu bir bahane olamazdı!
Sağ elimi cebimden çıkarıp neredeyse bir tokat gibi yüzümün tarafına yapıştırmış ve kaybettiğim zaman için pişman olmaya başlamıştım ki arkadaşımın bu sırada kaybı önlediği düşüncesiyle kendimi teselli etmeye çalışıyordum o, hancıya döndüğü sırada. Beni asıl göreve çeken kız, hancıya teşekkür ettikten sonra bana döndüğünde hafif telaşlı bakışlarla elimi yüzümden çekip gözünün içine bakarken kendime olan kızgınlığımla birlikte ‘O’na hafif bir telaşla “Yolu göster, Fuu!” dedim. Pipoluya “Her şey için teşekkürler!” diye seslenip, çıkarsa Fuu ile birlikte mekandan ayrıldıktan sonra bir an bile beklemek gibi bir niyetim yoktu. Nihayet kim olduğunu hatırladığım Kitamura Fuu’nun o ne hızda giderse aynı hızda peşinden gidecektim. Fuu kadar Takamura’ya inanmadığımı düşünmek beni üzüyor ve bana pişmanlık hissettiriyor olsa da köyümden kardeşlerim için bu durumun beni yavaşlatmasına asla izin vermeyecektim.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Off Topic
Son bir kaç turun geç geldiğinin farkındayım. Ödüller ile bunu telafi edeceğiz, içiniz rahat olsun.
Nemli toprağın üzerinde hızlıca ilerliyorsunuz elleriniz arkada, kendinizi rüzgara bırakmış bir şekilde. İleride gördüğünüz ormanlık alan gözünüzde git gide büyüyor. Çevrenizde önce bir kaç koruluk beliriyor, araları boş. Bu koruluklar git gide sıklıklaşıyor ve bir noktadan sonra ormanlık alan başlıyor.
Ormanlık alan sık, ancak zemini düz. Çevrede bir kaç kaya görüyorsunuz, aralara serpiştirilmiş. Orman ileride epey sıklaşıyor ancak sizin görüşünüzü veya ilerleyişinizi kısacak kadar da değil. Köyden ayrılmanızın ardından geçen 10, 15 dakikanın ardından ise, ilerideki ağaçların arasından bir şey gözünüze çarpıyor.
Aniden duruyor ve bir ağacın arkasında tünüyorsunuz. Kafanızı hafifçe çıkardığınızda, ilerideki ufak bir açıklığa yapılmış bir kulube dikkatinizi çekiyor. Kutu gibi, 4 duvarı da eş boyutta. Kapısı sizin olduğunuz tarafa doğru bakıyor. 2, 3 metre uzunluğunda ve çatısı üçgen şeklinde. Çatıyı tahtalar değil çeşitli dallar ve odunlar oluşturuyor. Derme çatma bir yer olmalı. Hafif de yamuk duruyor gibi. Buradan ön ve sağ cephesini görebiliyorsunuz, sol ve arka cephesi ise görüşünüzün dışında kalıyor.
Hava hala aydınlık. Yağmurdan eser yok. Çevrede ağaçkakan sesleri dışında pek bir şey duyduğunuz söylenemez. Buradan evin kapısı açık olsa da bir şeyler seçemiyorsunuz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Hirobayoshi Kagami
- Posts: 35
- Joined: December 18th, 2018, 5:02 am
Re: [Hirobayoshi Kagami & Kitamura Fuu] Yıldıztozu
Fuu ile birlikte zaman kaybetmeden köyden çıkıp hedefe doğru ilerlemeye devam ediyorduk. Boş arazide yolumuza devam ediyorken gözlerim ormanlık alandaydı. Henüz havanın kararmamış olması belki de iyi bir şeydi, bunu henüz bilemiyordum. Karanlık olsa gece görüşüm sayesinde belki ufak bir üstünlük sağlayabilirdim, kim bilir?
İlerledikçe ormanlık alan gözüme daha bir büyük görünmeye başlamıştı. Burada bir yerde 3 chuuninin tespit ettiği haydut kampı olması gerekiyordu. Bulduğumuzda burada haydutları bulacağımızı sanmıyordum. Hala utanmadan burada pinekliyorlarsa da yapmam gerekeni yapacaktım. Görevin başından beri içimdeki huzursuzlukla ara bir Fuu'ya bakıyordum. Aradan zaman geçse de onu hatırlamamak hoşuma gitmemişti. Gerçi arkadaş mıydık ki? Arkadaşlar nasıl olurdu ki?
Ara ara dikkatimi görevden alan düşüncelerden tamamen sıyrılmıştım ormana giriş yaptığımızda. Yağmurdan dolayı çamur içinde kalacağımızı düşünürken herhalde geçiş yağmuru olsa gerek kesilmişti neyseki. Böyle olduğu için doğaya minnettardım. Köyden itibaren aradan toplam on on beş dakika geçmiş olsa gerek nihayet karşımıza bir kulube çıkmıştı. Derhal durup bir ağacın arkasına saklanmış ve yapıyı incelemeye koyulmuştuk. Üçgen şeklindeki kulübe derme çatma görünüyordu ve kapısı açıktı. İçerisi karanlıktan görünmediği için boş mu dolu mu bilemiyordum. Ellerime bacaklarımdaki kunailerden birer tane aldıktan sonra Fuu'ya gideceğimi işaret edecek ve Otonaku Ashi no Jutsu ile ayak sesimi kesip doğrudan kapıya yönelecektim. Karanlık da olsa içeriyi görebileceğim şekilde ilerlemek en doğrusu gelmişti çünkü sağ veya solundan kapıya yanaşırsam kendi görüşümden feragat edip ani saldırılara karşı savunmasız hale gelecektim aksi takdirde. Tetikte ilerleyip içeriye bakmayı amaçlıyordum. İçerisi görülemeyecek kadar karanlıksa içeriye girdiğimde Yami no Me ile bakacaktım. Bana bir şey olursa da görevin geri kalanını Fuu hallederdi zaten. Önemli olan görevdi. Takamura'yı geri götürmekti.
İlerledikçe ormanlık alan gözüme daha bir büyük görünmeye başlamıştı. Burada bir yerde 3 chuuninin tespit ettiği haydut kampı olması gerekiyordu. Bulduğumuzda burada haydutları bulacağımızı sanmıyordum. Hala utanmadan burada pinekliyorlarsa da yapmam gerekeni yapacaktım. Görevin başından beri içimdeki huzursuzlukla ara bir Fuu'ya bakıyordum. Aradan zaman geçse de onu hatırlamamak hoşuma gitmemişti. Gerçi arkadaş mıydık ki? Arkadaşlar nasıl olurdu ki?
Ara ara dikkatimi görevden alan düşüncelerden tamamen sıyrılmıştım ormana giriş yaptığımızda. Yağmurdan dolayı çamur içinde kalacağımızı düşünürken herhalde geçiş yağmuru olsa gerek kesilmişti neyseki. Böyle olduğu için doğaya minnettardım. Köyden itibaren aradan toplam on on beş dakika geçmiş olsa gerek nihayet karşımıza bir kulube çıkmıştı. Derhal durup bir ağacın arkasına saklanmış ve yapıyı incelemeye koyulmuştuk. Üçgen şeklindeki kulübe derme çatma görünüyordu ve kapısı açıktı. İçerisi karanlıktan görünmediği için boş mu dolu mu bilemiyordum. Ellerime bacaklarımdaki kunailerden birer tane aldıktan sonra Fuu'ya gideceğimi işaret edecek ve Otonaku Ashi no Jutsu ile ayak sesimi kesip doğrudan kapıya yönelecektim. Karanlık da olsa içeriyi görebileceğim şekilde ilerlemek en doğrusu gelmişti çünkü sağ veya solundan kapıya yanaşırsam kendi görüşümden feragat edip ani saldırılara karşı savunmasız hale gelecektim aksi takdirde. Tetikte ilerleyip içeriye bakmayı amaçlıyordum. İçerisi görülemeyecek kadar karanlıksa içeriye girdiğimde Yami no Me ile bakacaktım. Bana bir şey olursa da görevin geri kalanını Fuu hallederdi zaten. Önemli olan görevdi. Takamura'yı geri götürmekti.