[Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 274
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Bir tazı misali olayın döndüğü yere fırladım ve kıza ulaştım. Vardığımda karşılaştığım sahne ise benim için artık sıradan bir hal almaya başlamıştı. Hastanede olduğum günlerde acile gelen bebelerden tek farkı da kendini nasıl yaraladığına şahit kalmış olmamdı. Acaba antrenman ayağına orasına burasına bıçak sokan tüm çocuklar böyle aptalca davrandıkları için mi yaralanıyorlardı? Ya da ben, takımda olduğum mini mini yıllarımda, böyle düşüncesizce davranıp safi zarar veriyor muydum kendime ya da etrafımdakilere? Bilemiyorum.
"Bok acımıyor!" diye şamar çekerek indim kızın yanına. Çantamdan alkoldü, sargı bezi ve de bok püsürdü çıkarıp yanıma dizmeye başladım. Kılıcın nasıl ve nereye saplandığını epeyce inceleyip kafamda bir plan kurmaya başladım. Paslı bir katanayla oluşmuş pis bir yara. Üstelik katana, benim Riaru'nun mekanından çarptığım wakizashi ile uzaktan akraba sayılır. Tabii bu detayın tedavi planımla bir alakası pek yok. Bu yüzden dikkatli hareketlerle yarayı incelemeye devam ettim, kılıcın etrafındaki kıyafet kısımlarını biraz daha genişletmeye çalıştım. Kafamda planım iyice şekillenmişken geri çekilip kendi kendimi onayladım, kafamı yukarı aşağı sallayarak.
"Yani şanslısın diyebilir miyim böyle bir durumda bilmiyorum. Ama medikal görevde olan birinin önünde yaralanmak herkese de nasip olmaz." diyip kıza tekinsiz biri olmadığımı çaktırmaya çalıştım. Sanırım onun yaşında hiçbir yetiye sahip olmayan düz bir bebe olsam ve yere mıhlandıktan sonra yabancı biri başımda dikilse, kılıçtan değil korkudan ölürdüm. Bir yandan da sargı bezi ile bacağının üst kısmından, kılıç sargı bezinin altında kalacak şekilde sıkı sıkıya sarmaya başladım. Körlemesine düğüm atmamaya dikkat ettim ki ihtiyacım olduğunda hızlıca geri açabileyim. Bunu yapmamın sebebi, kılıcı kızdan çıkardığımda yaranın kontrolsüzce kanamasını engellemek. E kılıç kızın bacağındayken de bir şey yapamam, çıkaracağım yani orası kesin.
"Ama olaya başlamadan önce birini çağırmam gerekli, o yüzden çok az daha dayan kıpırdamadan, tamam mı?" diyip sol elimi ağzıma götürdüm. Baş parmağımı dişlerimin arasına alıp kanatacak şekilde ısırdım. Aslında kızı tek başıma tedavi edebilirim. Hanabi ve Hikari ile anlaşmadan önce tek başıma halletmem gereken çokça iş çıkmıştı başıma. Fakat yardımlarına alıştığımdan beri hastane dışı olayların büyük bir çoğunluğunda onları mutlaka çağırıyorum. Üstelik böyle bir ortamda yalnız kalmamak iyi de olabilir, arkamda arabayı başıboş bıraktığım da düşünülürse. Bu sebeplerden dolayı kanayan elimi yere sertçe vurdum ve Kuchiyose aracılığıyla Hikari'yi çağırdım. Geldiği gibi de "Kızı sabit tut da şunu çıkaralım." diye direkt olaya girdim. Selam, hal hatır sorma gibi durumlar kız iyileştiğinde zaten halledilirdi, bu yüzden çok dert etmedim.
Bu noktadan sonrasını acele yapmam gerekecekti. Hem sıkıca bağladığım sargı bezi nedeniyle dokuların kalıcı zarar görmesini engellemeliydim, hem de koca bir kılıcı bacağından çıkarmak kıza oldukça yük bindirecekti, hızlıca bitmeliydi. Kabzaya el atmadan önce yaranın etrafını alkolle temizledim, Hikari'yi de tekrar uyardım "Özellikle bacağını tut, sakın oynatmasın." diye. Ardından bir elime bolca gazlı bez aldım ve yaranın kenarından bastırdım. Diğer elimle de kılıcı tek seferde, hızlıca çıkarmaya çalıştım. Buraya kadar bir sıkıntı olmazsa, Hikari'den yaraya bastırmaya devam etmesini isteyip hızlıca Shousen Jutsu'yu hazırlayacağım. Gerisi ise klasik, medikal yetilerim bu seviyedeyken yarayı dağlamama gerek kalmadan iyileştirebileceğimi düşünüyorum. Tüm bunlar olurken kız bağırıp çağırabilir veya tepinmeye çalışabilir, anormal bir tepki değil. Bu yüzden umursamamaya çalışıp işime odaklanacağım.
"Bok acımıyor!" diye şamar çekerek indim kızın yanına. Çantamdan alkoldü, sargı bezi ve de bok püsürdü çıkarıp yanıma dizmeye başladım. Kılıcın nasıl ve nereye saplandığını epeyce inceleyip kafamda bir plan kurmaya başladım. Paslı bir katanayla oluşmuş pis bir yara. Üstelik katana, benim Riaru'nun mekanından çarptığım wakizashi ile uzaktan akraba sayılır. Tabii bu detayın tedavi planımla bir alakası pek yok. Bu yüzden dikkatli hareketlerle yarayı incelemeye devam ettim, kılıcın etrafındaki kıyafet kısımlarını biraz daha genişletmeye çalıştım. Kafamda planım iyice şekillenmişken geri çekilip kendi kendimi onayladım, kafamı yukarı aşağı sallayarak.
"Yani şanslısın diyebilir miyim böyle bir durumda bilmiyorum. Ama medikal görevde olan birinin önünde yaralanmak herkese de nasip olmaz." diyip kıza tekinsiz biri olmadığımı çaktırmaya çalıştım. Sanırım onun yaşında hiçbir yetiye sahip olmayan düz bir bebe olsam ve yere mıhlandıktan sonra yabancı biri başımda dikilse, kılıçtan değil korkudan ölürdüm. Bir yandan da sargı bezi ile bacağının üst kısmından, kılıç sargı bezinin altında kalacak şekilde sıkı sıkıya sarmaya başladım. Körlemesine düğüm atmamaya dikkat ettim ki ihtiyacım olduğunda hızlıca geri açabileyim. Bunu yapmamın sebebi, kılıcı kızdan çıkardığımda yaranın kontrolsüzce kanamasını engellemek. E kılıç kızın bacağındayken de bir şey yapamam, çıkaracağım yani orası kesin.
"Ama olaya başlamadan önce birini çağırmam gerekli, o yüzden çok az daha dayan kıpırdamadan, tamam mı?" diyip sol elimi ağzıma götürdüm. Baş parmağımı dişlerimin arasına alıp kanatacak şekilde ısırdım. Aslında kızı tek başıma tedavi edebilirim. Hanabi ve Hikari ile anlaşmadan önce tek başıma halletmem gereken çokça iş çıkmıştı başıma. Fakat yardımlarına alıştığımdan beri hastane dışı olayların büyük bir çoğunluğunda onları mutlaka çağırıyorum. Üstelik böyle bir ortamda yalnız kalmamak iyi de olabilir, arkamda arabayı başıboş bıraktığım da düşünülürse. Bu sebeplerden dolayı kanayan elimi yere sertçe vurdum ve Kuchiyose aracılığıyla Hikari'yi çağırdım. Geldiği gibi de "Kızı sabit tut da şunu çıkaralım." diye direkt olaya girdim. Selam, hal hatır sorma gibi durumlar kız iyileştiğinde zaten halledilirdi, bu yüzden çok dert etmedim.
Bu noktadan sonrasını acele yapmam gerekecekti. Hem sıkıca bağladığım sargı bezi nedeniyle dokuların kalıcı zarar görmesini engellemeliydim, hem de koca bir kılıcı bacağından çıkarmak kıza oldukça yük bindirecekti, hızlıca bitmeliydi. Kabzaya el atmadan önce yaranın etrafını alkolle temizledim, Hikari'yi de tekrar uyardım "Özellikle bacağını tut, sakın oynatmasın." diye. Ardından bir elime bolca gazlı bez aldım ve yaranın kenarından bastırdım. Diğer elimle de kılıcı tek seferde, hızlıca çıkarmaya çalıştım. Buraya kadar bir sıkıntı olmazsa, Hikari'den yaraya bastırmaya devam etmesini isteyip hızlıca Shousen Jutsu'yu hazırlayacağım. Gerisi ise klasik, medikal yetilerim bu seviyedeyken yarayı dağlamama gerek kalmadan iyileştirebileceğimi düşünüyorum. Tüm bunlar olurken kız bağırıp çağırabilir veya tepinmeye çalışabilir, anormal bir tepki değil. Bu yüzden umursamamaya çalışıp işime odaklanacağım.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2812
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
İstediğin şekilde sargı bezini ayarlıyorsun ve ilk müdahalene başlıyorsun. Kıza şamar çekmenle beraber suratının daha da ekşidiğini fark ediyorsun. Çok takılmadan müdahalene devam ediyorsun. Kızın da hep bu süre boyunca, ses çıkarmasa da, ağzı ile "acımıyor, acımıyor..." diye dudaklarını hareket ettirdiğini görüyorsun. Gözleri de sım sıkı kapalı. Kıpırdama dediğinde sadece bir gözünü açıp "tamam" şeklinde kafasını sallıyor, ardından tekrar kapatıyor.
Yana çekiliyor ve Hikari'yi çağırıyorsun vakit kaybetmeden. Sisin arasında belirdiğinde, yere çökmüş ve bir şeyler kemirir durumda olduğunu fark ediyorsun. Sana sırtı dönük. Kafasını kaldırıyor ve etrafına bakınıyor bir an sonra, ardından arkasına bakıyor ve senle göz göze geliyor. Ağzındaki balığı fark ediyorsun o anda. Senle göz göze gelince suratı bir anlığına parlıyor selam vermek için, fakat senin seri geçiştirmenle beraber kenara bir yere tükürüyor balığı ve çocuğun yanına yürüyor. "Bari çamurlu bir yerde çağırmasaydın."
Kızın başına gelince sabit tutuyor onu. Kız ise onu tutan tüylü elleri fark edince gözlerini açıyor ve bir anlığına çığlık atacak gibi oluyor, fakat kendini tutuyor. Ağlamaklı oluyor maymunun onu sabit tuttuğunu fark edince. Hikari ise gülümsüyor sadece. "Selam." diyor basitçe, sen de bacağa odaklanması için direktifini veriyorsun. Hikari'nin suratı kısmen ciddileşiyor önce sana baktıktan sonra, ardından da kızın bacağını sabitliyor yere.
Kız olacakları fark etmişçesine hafiften debelenmeye başlıyor derin derin nefesler alıp, fakat bir şey demiyor. Sen kılıcı aniden çektiğinde ise kısa bir acı çığlığı atıyor, ardından ayaklanmaya çalışıyor. Hikari ise sert bir şekilde kızı yere mıhlıyor ve hareket etmesini, zaten kanayan yarasını daha da beter hale getirmesini engelliyor. Kız durumu kabullenmiş bir şekilde yere yatıyor ve ağlamaya başlıyor sessizce, iki elini de gözlerine götürüp.
Hikari derin bir nefes veriyor sen Shousen'e başlayınca. "Bacağın alt kısmını da unutma. Çamura kadar batmış kılıç. Çıkartırken çamurla beraber kızın bacağından geçmiştir." diyor basitçe, kızın protesto etmediğini fark edince tutuşunu hafifletiyor ancak bırakmıyor. "Eee, daha daha naber?" Derin bir gülümseme ile suratına bakıyor Hikari, sen işini gücünü yaparken.
Kızın bacağının alt tarafında kalan çamurlu kısmı temizliyor, Shousen ile yarayı iz bırakmayacak şekilde kapatıyorsun. Prosedür bitmiş olsa bile kızın suratını kapattığını görebiliyorsun. "Ehhh. Geçmiş olsun." diyor Hikari ve yandaki ağaç kavuklarından birine oturuyor. "Açım yav. Var mı atıştırmalık bir şeyler?" Bu sırada göbeğini kaşıdığını görebiliyorsun.
Yana çekiliyor ve Hikari'yi çağırıyorsun vakit kaybetmeden. Sisin arasında belirdiğinde, yere çökmüş ve bir şeyler kemirir durumda olduğunu fark ediyorsun. Sana sırtı dönük. Kafasını kaldırıyor ve etrafına bakınıyor bir an sonra, ardından arkasına bakıyor ve senle göz göze geliyor. Ağzındaki balığı fark ediyorsun o anda. Senle göz göze gelince suratı bir anlığına parlıyor selam vermek için, fakat senin seri geçiştirmenle beraber kenara bir yere tükürüyor balığı ve çocuğun yanına yürüyor. "Bari çamurlu bir yerde çağırmasaydın."
Kızın başına gelince sabit tutuyor onu. Kız ise onu tutan tüylü elleri fark edince gözlerini açıyor ve bir anlığına çığlık atacak gibi oluyor, fakat kendini tutuyor. Ağlamaklı oluyor maymunun onu sabit tuttuğunu fark edince. Hikari ise gülümsüyor sadece. "Selam." diyor basitçe, sen de bacağa odaklanması için direktifini veriyorsun. Hikari'nin suratı kısmen ciddileşiyor önce sana baktıktan sonra, ardından da kızın bacağını sabitliyor yere.
Kız olacakları fark etmişçesine hafiften debelenmeye başlıyor derin derin nefesler alıp, fakat bir şey demiyor. Sen kılıcı aniden çektiğinde ise kısa bir acı çığlığı atıyor, ardından ayaklanmaya çalışıyor. Hikari ise sert bir şekilde kızı yere mıhlıyor ve hareket etmesini, zaten kanayan yarasını daha da beter hale getirmesini engelliyor. Kız durumu kabullenmiş bir şekilde yere yatıyor ve ağlamaya başlıyor sessizce, iki elini de gözlerine götürüp.
Hikari derin bir nefes veriyor sen Shousen'e başlayınca. "Bacağın alt kısmını da unutma. Çamura kadar batmış kılıç. Çıkartırken çamurla beraber kızın bacağından geçmiştir." diyor basitçe, kızın protesto etmediğini fark edince tutuşunu hafifletiyor ancak bırakmıyor. "Eee, daha daha naber?" Derin bir gülümseme ile suratına bakıyor Hikari, sen işini gücünü yaparken.
Kızın bacağının alt tarafında kalan çamurlu kısmı temizliyor, Shousen ile yarayı iz bırakmayacak şekilde kapatıyorsun. Prosedür bitmiş olsa bile kızın suratını kapattığını görebiliyorsun. "Ehhh. Geçmiş olsun." diyor Hikari ve yandaki ağaç kavuklarından birine oturuyor. "Açım yav. Var mı atıştırmalık bir şeyler?" Bu sırada göbeğini kaşıdığını görebiliyorsun.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 274
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
"İdare eder. Seni sormalı asıl." Gözlerimi kızın yarasından ayırmadan yanıtladım Hikari'yi. Kızı sabit tutmakta iyi bir iş çıkarmış ve yaranın daha da genişlemesini engellemişti. Doğal olarak, benim de işim kolaylaşmıştı epey. Önce kılıcı hızlıca çıkarıp iyice bir temizledim yaranın etrafını, altını üstünü... Ardından sargı bezinin daha da sıkıntı çıkarmaması için Shousen ile dokuları iyileştirmeye başladım. Yaranın sıkıntısız bir şekilde kapanması, tahmin ettiğim gibi çok fazla vaktimi almamıştı.
Artık ihtiyacım kalmadığı için sargı bezini çözdüm ve bir kenara fırlattım. "Aferim kız, ben olsam çoktan anıra anıra ağlamaya koyulmuştum." Kızın omuzlarından tutup, kalkması için zorlamaya başladım. "Şaka şaka, ben ağlamam. Kalk bak hiç iz kalmadı." diye dürtükleyip, gözlerini açması için teşvik ettim. Üstünü başını temizlemesine, sırtındaki tozları silkelemesine falan yardım ettim. Açıkçası, sarfettiğim bu iki üç cümle sınırlı sosyal yeteneklerimi emdi götürdü bile. Çocuklarla nasıl anlaşacağımı hiç bilmiyorum, zaten onları pek sevdiğim de söylenemez. Kafasını mı okşamalıyım? Ya da salak salak sesler mi çıkarmalıyım? Bence iki sevimli sese kanmayacak kadar büyük. Belki de yetişkinlerle nasıl iletişim kuruyorsam, öyle takılmaya devam etmeliyim. Zaten, kendini yaralayışına bakmazsak, iki gram aklını efektif kullanabilen bir velete de benziyor. Bir bakalım, belki de düşündüğüm kadar sorun olmaz.
"Çantama çubuk kraker koydum galiba ama, tam emin değilim." diye yanıtladım Hikari'yi. Ayyaş herif gelir gelmez boğaz derdine düşmüştü, sanki sabahtan beri balıkları löpürdeten benmişim gibi. "Ama bak, atıştırmalıktan daha güzel bir şey getirdim sana." diye sırıtmaya başladım. Çocuğun üstü başıyla uğraşmayı bırakıp, doğruldum. Fakat kızın yanından da ayrılmadım, gözümün önünde kaldığından emin oldum. Ne olur ne olmaz kaçmaya falan kalkışır, gerek yok öyle şeylere. Elimi belimdeki wakizashiye götürüp, orta parmağımın tersiyle bir iki kere tıklattım. Riaru'lardan çarptığımdan beri pek işime yaramamıştı. Zaten kullanımına dair has bir stil falan bilmediğim için de, benim için daha büyük bir kunaiden öteye pek gidememişti. Kendisininkini çaldırdığından beri yeni bir wakizashi edinmek isteyen Hikari'ye de söz vermiş bulunmuştum, ona iyi bir parça bulacağıma dair. Gerçi çok da kaliteli değil ama en azından küflü, paslı, kırık dökük bir şey de değil. "Bu artık senin. Söz vermiştim." diyip, wakizashiyi kemerimden sökmeye başladım. Hala sırıtır bir şekilde yeni sahibine teslim ettim.
"Bu arada, yiyecek bir şeyler de arayabiliriz. Şöyle bir avlansak da..." Diye tekrar giriş yapıp, bakışlarımı kıza indirerek imalı imalı konuşmaya başladım, devir teslim töreni bitince. "Üçümüz karnımızı doyursak hani?" diye muhattabımı kıza yönelttim. "Sonra sen de bizi yaşadığın yere götürsen de ben oradakileri muayene etsem mesela? Bence çok güzel olur. Malum, medikal görev." diye niyetimi anlatıp, kızın, daha doğrusu ikilinin kararını beklemeye koyuldum.
Daha önce de ne amaçla burada olduğumu söylediğim, yetmemiş gibi üstüne bir de yarasını iyileştirdiğim için yalan söylemediğimi anlamış olduğunu düşünüyorum. Yanında durmaya devam ettiğim için de, gitmeye kalkışırsa en azından niyetimi duyana kadar kalmasını sağlayabilirim. Kalmak istemez ya da gitmekte ısrar ederse benim için yine de bir sıkıntı yok. Bir çocuğu isteği dışında alıkoyacak değilim. Zaten, ne kadar uzakta yaşıyor olabilir ki? Yola çıksam illa ki yardımı olmadan da bulurum. Tabi tüm bunları düşünmek zorunda kalmayıp çocuğu akşam karanlığında tek başına göndermek zorunda kalmasam daha güzel olur.
Artık ihtiyacım kalmadığı için sargı bezini çözdüm ve bir kenara fırlattım. "Aferim kız, ben olsam çoktan anıra anıra ağlamaya koyulmuştum." Kızın omuzlarından tutup, kalkması için zorlamaya başladım. "Şaka şaka, ben ağlamam. Kalk bak hiç iz kalmadı." diye dürtükleyip, gözlerini açması için teşvik ettim. Üstünü başını temizlemesine, sırtındaki tozları silkelemesine falan yardım ettim. Açıkçası, sarfettiğim bu iki üç cümle sınırlı sosyal yeteneklerimi emdi götürdü bile. Çocuklarla nasıl anlaşacağımı hiç bilmiyorum, zaten onları pek sevdiğim de söylenemez. Kafasını mı okşamalıyım? Ya da salak salak sesler mi çıkarmalıyım? Bence iki sevimli sese kanmayacak kadar büyük. Belki de yetişkinlerle nasıl iletişim kuruyorsam, öyle takılmaya devam etmeliyim. Zaten, kendini yaralayışına bakmazsak, iki gram aklını efektif kullanabilen bir velete de benziyor. Bir bakalım, belki de düşündüğüm kadar sorun olmaz.
"Çantama çubuk kraker koydum galiba ama, tam emin değilim." diye yanıtladım Hikari'yi. Ayyaş herif gelir gelmez boğaz derdine düşmüştü, sanki sabahtan beri balıkları löpürdeten benmişim gibi. "Ama bak, atıştırmalıktan daha güzel bir şey getirdim sana." diye sırıtmaya başladım. Çocuğun üstü başıyla uğraşmayı bırakıp, doğruldum. Fakat kızın yanından da ayrılmadım, gözümün önünde kaldığından emin oldum. Ne olur ne olmaz kaçmaya falan kalkışır, gerek yok öyle şeylere. Elimi belimdeki wakizashiye götürüp, orta parmağımın tersiyle bir iki kere tıklattım. Riaru'lardan çarptığımdan beri pek işime yaramamıştı. Zaten kullanımına dair has bir stil falan bilmediğim için de, benim için daha büyük bir kunaiden öteye pek gidememişti. Kendisininkini çaldırdığından beri yeni bir wakizashi edinmek isteyen Hikari'ye de söz vermiş bulunmuştum, ona iyi bir parça bulacağıma dair. Gerçi çok da kaliteli değil ama en azından küflü, paslı, kırık dökük bir şey de değil. "Bu artık senin. Söz vermiştim." diyip, wakizashiyi kemerimden sökmeye başladım. Hala sırıtır bir şekilde yeni sahibine teslim ettim.
"Bu arada, yiyecek bir şeyler de arayabiliriz. Şöyle bir avlansak da..." Diye tekrar giriş yapıp, bakışlarımı kıza indirerek imalı imalı konuşmaya başladım, devir teslim töreni bitince. "Üçümüz karnımızı doyursak hani?" diye muhattabımı kıza yönelttim. "Sonra sen de bizi yaşadığın yere götürsen de ben oradakileri muayene etsem mesela? Bence çok güzel olur. Malum, medikal görev." diye niyetimi anlatıp, kızın, daha doğrusu ikilinin kararını beklemeye koyuldum.
Daha önce de ne amaçla burada olduğumu söylediğim, yetmemiş gibi üstüne bir de yarasını iyileştirdiğim için yalan söylemediğimi anlamış olduğunu düşünüyorum. Yanında durmaya devam ettiğim için de, gitmeye kalkışırsa en azından niyetimi duyana kadar kalmasını sağlayabilirim. Kalmak istemez ya da gitmekte ısrar ederse benim için yine de bir sıkıntı yok. Bir çocuğu isteği dışında alıkoyacak değilim. Zaten, ne kadar uzakta yaşıyor olabilir ki? Yola çıksam illa ki yardımı olmadan da bulurum. Tabi tüm bunları düşünmek zorunda kalmayıp çocuğu akşam karanlığında tek başına göndermek zorunda kalmasam daha güzel olur.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2812
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
"Nabıcan be ya, standart..." Diyor Hikari oturduğu yerde çevresine bakınarak. Olduğu yeri anlamaya çalışıyor sanki. "Cephedeyiz demek." Seri bir şekilde üç dört defa kokluyor ortamı oturduğu yerde. "Çok ölen olmuş." diyor hafif kısık bir sesle, hala çevreyi süzerken. Ardından, kıza kafasını çeviriyor. "Şeker pancarı gibi, hehehe!" Konuyu anında değiştirmesi onun için çok garipsenecek bir durum değil.
Kızı doğrultuyorsun ve ayağı kaldırıyorsun. Kız istemsiz bir şekilde eskiden yaralı olan ayağına kuvvet vermek istemiyor ancak onu normal bir şekilde kullanabildiğini fark edince epey şaşırıyor. "Te... Teşekkürler..." diyor, ardından nazikçe önünde eğiliyor. Sen bakışlarını Hikari'ye çevirdiğinde ise, görüşünden çıkmayacak bir şekilde yerdeki kılıca doğru eğiliyor ve kendi kanını inceliyor. Ardından cebinden çıkardığı sıkı katlanmış bir basit kumaşı üstüne örtüyor, katanayı sarmaya başlıyor.
Hikari ise ona uzattığın Wakizashi'yi parlayan gözlerle teslim alıyor ve havada bir kaç sefer sallıyor. "Süpermiş la! Satsam 2 kader ede... Yani baya güzelmiş, satmaya değmez yani kullanarak eskitmek lazım bunu baksana dehşet bişiy." Son laflarını çok seri söylüyor sanki bir şeyler saklarmışçasına, ardından sırtındaki boş kına yerleştiriyor.
Av konusundaki laflarına odaklanıyor hemen. "Avlanacak kadar daha vaktim var aslında. Şöyle şuradaki koruluklarda kamplasak fena olmaz." Diyor ve sol tarafınızda kalan, savaş alanının dışında kalan bir yeri gösteriyor. Kız ise yemek lafını duyunca pek bir ses çıkartmıyor, ancak kafasını sallıyor. "Biraz da anneme bırakırız dimi amca?" diyor sana dönüp aniden, sanki bir şey hatırlamış gibi.
Kızı doğrultuyorsun ve ayağı kaldırıyorsun. Kız istemsiz bir şekilde eskiden yaralı olan ayağına kuvvet vermek istemiyor ancak onu normal bir şekilde kullanabildiğini fark edince epey şaşırıyor. "Te... Teşekkürler..." diyor, ardından nazikçe önünde eğiliyor. Sen bakışlarını Hikari'ye çevirdiğinde ise, görüşünden çıkmayacak bir şekilde yerdeki kılıca doğru eğiliyor ve kendi kanını inceliyor. Ardından cebinden çıkardığı sıkı katlanmış bir basit kumaşı üstüne örtüyor, katanayı sarmaya başlıyor.
Hikari ise ona uzattığın Wakizashi'yi parlayan gözlerle teslim alıyor ve havada bir kaç sefer sallıyor. "Süpermiş la! Satsam 2 kader ede... Yani baya güzelmiş, satmaya değmez yani kullanarak eskitmek lazım bunu baksana dehşet bişiy." Son laflarını çok seri söylüyor sanki bir şeyler saklarmışçasına, ardından sırtındaki boş kına yerleştiriyor.
Av konusundaki laflarına odaklanıyor hemen. "Avlanacak kadar daha vaktim var aslında. Şöyle şuradaki koruluklarda kamplasak fena olmaz." Diyor ve sol tarafınızda kalan, savaş alanının dışında kalan bir yeri gösteriyor. Kız ise yemek lafını duyunca pek bir ses çıkartmıyor, ancak kafasını sallıyor. "Biraz da anneme bırakırız dimi amca?" diyor sana dönüp aniden, sanki bir şey hatırlamış gibi.
Off Topic
Konu taşınmıştır.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 274
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Bezgince iç çekip, gözlerimi kıstım. Hikariyi bu şekilde süzdüm bir kaç saniye. Ardından, şüpheci bir ses tonu ile "Hikari..." diye konuşmaya başladım. "Bunu sana verdiğime pişman olmayacağım değil mi?" Geçiştirmeye çalışıyor olabilirdi fakat bu, beni ayakta becermeye çalıştığını fark etmediğim anlamına gelmiyordu. Verdiğim kılıcı bayağı bayağı satma niyetindeydi işte. Hatta, kırıldığını iddia ettiği bir önceki silahını bile içki masasında ezdirmiş olabilirdi. Gerçi ne bekliyordum ki? Ayyaş herifin teki ile anlaşma yaptığımın her zaman farkındaydım. Böyle şeylerin başıma geleceğinin bilincinde olmalıydım. Bakışlarımı düzeltip, eski ses tonuma döndüm. "Neyse gerçi, bana düşmez." Düşmez tabii. Adam kim bilir kaç yaşında, kıllı mıllı da olsa. İnsanları tedavi etmeme yardım ettiği sürece wakizashi ile ne fanteziler çevireceği bana düşmez. Fakat, arkamdan iş çevirmese iyi hani.
Kızın aşağılarda hafiften hareketlenmesi dikkatimi kendisine çekti. Kılıcı bırakmaya niyeti yoktu belli ki. Oturmuş paslı şeyi sarmaya koyulmuştu, onu kendisinden uzak tutmak yerine. Muhtemelen arkasında manevi bir amaç yoktu, basitçe gidip satmak için silah topluyor olmalıydı. Fakat geriye çekilip geniş bir açıdan bulunduğum sahneye baktığımda, kılıcından ayrılmayanlarla çevrelenmiş olmam komikti aslında. Belki de şu an kız konusunda hata bendeydi. Kılıcı vücudundan ilk çıkardığım anda uzak bir yerlere fırlatmalı ve unutmasını sağlamalıydım. Şimdi gidip elinden zorla alsam, "Bunu kendine kılıç saplayanlar taşıyamaz." diyip fırlatsam bir yerlere... O da olmaz ki. Ya zarıl zarıl ağlamaya başlarsa? Ya ağlattım diye annesi çıkıp gelip beni ısırırsa? Ya benden nefret ederse? On beş dakikadır tanışıyor olsak da bu kadar minik bir şeyin bile benden nefret etmesini kaldıramam. Hem ne de güzel "Amca." diyor bana.
Amca mı?
"Hoşt ulan, ne amcası?!" diye kıza tekrar çemkirdim. "Böyle amca gördün mü sen hiç?" Hırsla yerde, önünde çömelip suratıma bakması için zorladım. Nefes alıp, verdim. Boğazımı temizleyip, sakinleşmeye çalıştım. "Bak, sen kaç yaşındasın bilmiyorum ama ben daha on dokuz yaşındayım... Yani bir amca olmaktan şöyle yirmi-yirmi beş sene gerideyim. Abi falan de, ya da direkt Susumu de, ama amca deme bana." Tekrar ayağa kalktım ve son sinirimi de üzerimden atmaya çalıştım. Biraz gereksiz patladım ama gözlerini fonksiyonel bir şekilde kullanabilen herhangi bir canlı, yaşına bakılmaksızın suratımdan amca olmadığımı anlayabilir. Gerçi, az önce kendine kılıç sokmuş bir insan yavrusundan söz ediyoruz ya, neyse.
Vagona doğru hareketlenmeye başladım. Kızın lafına çok takılıp asıl sorusunun havada kalmasına neden olmuştum. Üstelik, Hikari de gitmeden avlanabileceğini söylemişti. Hava hepten zifiri karanlık bir hale bürünmeden karnımızı doyurup şu kızın anasının yanına gitsek iyi olacaktı. "Götürürüz bu arada, hele bir arabaya geçip gidelim de korulara." Kızın önüme düşmesi için hareket yaptım "Gel, gel." anlamında. "Sen de bırak o kılıcı arabaya da gene bir yerine saplanmasın. Alırsın eve vardığında." dedim kızın arkasından. Kılıç meselesini daha detaylıca düşünmem gerekecekti. Tahmin ettiğim gibi satmak için mi kılıç topluyor, satacaksa kimlere topluyor falan, bu gibi meseleleri biraz daha analiz etmem iyi olabilirdi. Fakat vakti, şu an değildi. Hikari'nin işaret ettiği koruluklara varıp av işini hallettiğimizde kafamı bu konular hakkında yorabilirdim. Bu yüzden herkes arabaya yerleştiğinde kıza yönelteceğim tek soru "Eee adın ne senin? Yaşın falan kaç?" olacaktı.
Kızın aşağılarda hafiften hareketlenmesi dikkatimi kendisine çekti. Kılıcı bırakmaya niyeti yoktu belli ki. Oturmuş paslı şeyi sarmaya koyulmuştu, onu kendisinden uzak tutmak yerine. Muhtemelen arkasında manevi bir amaç yoktu, basitçe gidip satmak için silah topluyor olmalıydı. Fakat geriye çekilip geniş bir açıdan bulunduğum sahneye baktığımda, kılıcından ayrılmayanlarla çevrelenmiş olmam komikti aslında. Belki de şu an kız konusunda hata bendeydi. Kılıcı vücudundan ilk çıkardığım anda uzak bir yerlere fırlatmalı ve unutmasını sağlamalıydım. Şimdi gidip elinden zorla alsam, "Bunu kendine kılıç saplayanlar taşıyamaz." diyip fırlatsam bir yerlere... O da olmaz ki. Ya zarıl zarıl ağlamaya başlarsa? Ya ağlattım diye annesi çıkıp gelip beni ısırırsa? Ya benden nefret ederse? On beş dakikadır tanışıyor olsak da bu kadar minik bir şeyin bile benden nefret etmesini kaldıramam. Hem ne de güzel "Amca." diyor bana.
Amca mı?
"Hoşt ulan, ne amcası?!" diye kıza tekrar çemkirdim. "Böyle amca gördün mü sen hiç?" Hırsla yerde, önünde çömelip suratıma bakması için zorladım. Nefes alıp, verdim. Boğazımı temizleyip, sakinleşmeye çalıştım. "Bak, sen kaç yaşındasın bilmiyorum ama ben daha on dokuz yaşındayım... Yani bir amca olmaktan şöyle yirmi-yirmi beş sene gerideyim. Abi falan de, ya da direkt Susumu de, ama amca deme bana." Tekrar ayağa kalktım ve son sinirimi de üzerimden atmaya çalıştım. Biraz gereksiz patladım ama gözlerini fonksiyonel bir şekilde kullanabilen herhangi bir canlı, yaşına bakılmaksızın suratımdan amca olmadığımı anlayabilir. Gerçi, az önce kendine kılıç sokmuş bir insan yavrusundan söz ediyoruz ya, neyse.
Vagona doğru hareketlenmeye başladım. Kızın lafına çok takılıp asıl sorusunun havada kalmasına neden olmuştum. Üstelik, Hikari de gitmeden avlanabileceğini söylemişti. Hava hepten zifiri karanlık bir hale bürünmeden karnımızı doyurup şu kızın anasının yanına gitsek iyi olacaktı. "Götürürüz bu arada, hele bir arabaya geçip gidelim de korulara." Kızın önüme düşmesi için hareket yaptım "Gel, gel." anlamında. "Sen de bırak o kılıcı arabaya da gene bir yerine saplanmasın. Alırsın eve vardığında." dedim kızın arkasından. Kılıç meselesini daha detaylıca düşünmem gerekecekti. Tahmin ettiğim gibi satmak için mi kılıç topluyor, satacaksa kimlere topluyor falan, bu gibi meseleleri biraz daha analiz etmem iyi olabilirdi. Fakat vakti, şu an değildi. Hikari'nin işaret ettiği koruluklara varıp av işini hallettiğimizde kafamı bu konular hakkında yorabilirdim. Bu yüzden herkes arabaya yerleştiğinde kıza yönelteceğim tek soru "Eee adın ne senin? Yaşın falan kaç?" olacaktı.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2812
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Amcalıkla olan azarını işittiğinde, kız bir adım geriye atıyor ve iyice başını öne eğiyor sarılı kılıcı sıkıca tutarak, böğründe. "Pardon..." diyor sakince, ardından "Susumu-niisan..." diyerek komutlarını dinlediğini belli ediyor. Yine de tedirgin ve sözünü dinler durumda. Pısırıklık gibi yorumlayabilirsin, belki de saygı, şimdilik tam emin olamıyorsun. Relaks oluyor bir kaç saniye sonra ve çevresine bakmaya başlıyor. Sen vagonu işaret ettiğinde ise, başını hafifçe sallayıp normal bir şekilde arkandan yürümeye başlıyor kılıç böğründe.
Hikari ise "Sen arabayı oraya çek. Ben bişeyler avlayıp orada bulurum sizi." diyor, ardından dört ayak üzerine düşüp rastgele bir yöne koşmak adına hazırlanıyor. "Ateş yakmayı da unutma. Orman sağlam kalsın." dedikten sonra, rastgele bir ormanlık alana doğru harekete geçiyor.
Sen ise, arabaya varıyorsun kız ile beraber. Vagonun arkasını açınca kızın gözleri epey bir büyüyor içerideki mini hastane odasını gördüğünde. Kılıcı sana veriyor, sen de arka tarafa bırakıyorsun sallanıp fırlamayacak bir şekilde. Kız sen tenteyi kapatana kadar izliyor seni, ardından seninle beraber sürücü tarafına doğru geçiyor.
"Adım Tamaki, 10 yaşındayım Susumu-niisan." diyor yanına otururken. Ardından kısa bir sessizlik oluyor. "Buradan şöyle doğuya doğru gittin mi 15-20 dakikalık mesafede bir köy var, orada yaşıyoruz annemle." diyor ardından, tekrar susuyor.
Sen arabayı koruluğa doğru sürüyorsun. Bu sürüş boyunca kızla konuşabilirsin. Hikari'nin gelmesine de bir süre olduğundan mütevellit muhabbet etmek için epey bir vaktin varmış gibi görünüyor.
Arabayı götürdüğün koruluk seyrek ağaçlardan oluşan, savaş alanından kısmen uzak bir yer. Ağaçların gövdelerinin ortasından sonra dalları başlıyor, bu yüzden içerisinde ilerleyiş epey rahat oluyor. Çevrede bir patika falan yok. Loş ışıklar dolmaya başlamış ortama, zira hava git gide kararıyor. Hala bir kaç saat daha var gibi görünüyor güneş için gerçi. Yine de bu süreyi aklına kazıyorsun. Arabayı ikili bir ağacın altına çekmek hoş olacak gibi görünüyor.
Hikari ise "Sen arabayı oraya çek. Ben bişeyler avlayıp orada bulurum sizi." diyor, ardından dört ayak üzerine düşüp rastgele bir yöne koşmak adına hazırlanıyor. "Ateş yakmayı da unutma. Orman sağlam kalsın." dedikten sonra, rastgele bir ormanlık alana doğru harekete geçiyor.
Sen ise, arabaya varıyorsun kız ile beraber. Vagonun arkasını açınca kızın gözleri epey bir büyüyor içerideki mini hastane odasını gördüğünde. Kılıcı sana veriyor, sen de arka tarafa bırakıyorsun sallanıp fırlamayacak bir şekilde. Kız sen tenteyi kapatana kadar izliyor seni, ardından seninle beraber sürücü tarafına doğru geçiyor.
"Adım Tamaki, 10 yaşındayım Susumu-niisan." diyor yanına otururken. Ardından kısa bir sessizlik oluyor. "Buradan şöyle doğuya doğru gittin mi 15-20 dakikalık mesafede bir köy var, orada yaşıyoruz annemle." diyor ardından, tekrar susuyor.
Sen arabayı koruluğa doğru sürüyorsun. Bu sürüş boyunca kızla konuşabilirsin. Hikari'nin gelmesine de bir süre olduğundan mütevellit muhabbet etmek için epey bir vaktin varmış gibi görünüyor.
Arabayı götürdüğün koruluk seyrek ağaçlardan oluşan, savaş alanından kısmen uzak bir yer. Ağaçların gövdelerinin ortasından sonra dalları başlıyor, bu yüzden içerisinde ilerleyiş epey rahat oluyor. Çevrede bir patika falan yok. Loş ışıklar dolmaya başlamış ortama, zira hava git gide kararıyor. Hala bir kaç saat daha var gibi görünüyor güneş için gerçi. Yine de bu süreyi aklına kazıyorsun. Arabayı ikili bir ağacın altına çekmek hoş olacak gibi görünüyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 274
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
"Kalır herhalde, o anki ruh halime bağlı." diye seslendim koşturmaya başlamış Hikari'nin ardından. Kızla beraber vagona ilerlediğim süre boyunca ise orman yakmalı kısa sahneler konuk oldu zihnime. Genelde tüm ormanın absürd bir hızla alev aldığı trajikomik hayallerdi bunlar. Birinde tutuklanıp ülkenin bilinmez bir noktasındaki zindana atılıyordum hatta. Öyle ki Fuu'dan temiz atlet falan istemeye fırsatım bile olmuyordu.
"Ne hayal kurdum gene be..." diye içten içe söylendim sürücü koltuğuna iyice yerleşirken. Peşimdeki insan yavrusu ise vagonun içini görünce şöyle bir afallamış, ardından beni takip etmişti makamıma kadar. "On demek ha... Dokuzdan büyüksün yani." diye lafa girdim. Keşke girmez olaydım diye bir yandan düşünürken ise, saçmalamaya devam ettim. "Ama onbirden küçüksün. Ben de on yaşımdayken dokuzdan büyüktüm. Garip bir deneyimdi." Sussam mı acaba? Keşke hiç muhabbete girmeseydim amına koyayım. Ben bunun yaşındayken millet bana notlarımı falan soruyordu sadece. Konu hızlıca kapanıp gidiyordu. Nereden girsem konuya bilemedim o yüzden, bir süre rahatsız bir sessizlikle arabayı sürmeye devam ettim.
Tamam, havadan sudan meseleler bana göre değil. Belki de daha önemli meselelerden muhabbet açmalıyım. Örneğin şu kılıç mevzuu gibi. "Tamaki." diye tekrar kızın dikkatini üstüme çektim. Bu sırada da koruluğa tıngır mıngır ilerlemeye devam ediyor, Hikari dingilinin işini görmesini bekliyordum. "Kılıcı neden çıkarıp yanına aldın? Birine mi satacaksın yoksa özellikle bu kılıcın bir anlamı mı var?" Silahlara anlam yükleme konseptine Iori yüzünden alışalı çok olmuyordu fakat tahminim, bu kadar küçük bir kızın paslı bir kılıca mana yüklemeyeceği yönündeydi. Aslında savaştan geriye kalanları toplayıp sattığına az çok emin gibiydim. Fakat konunun kıza kalan kısmını öğrenmem de gerekliydi.
Koruluklara iyice dalıp uygun bir noktaya arabayı çekene kadar kızın cevabını dinledim. Aslında neden sadece annesinden bahsettiğini de merak ediyordum. Hali vakti göz önünde bulundurulunca bu konunun da cevabına dair bir kaç tahmin oluşuyordu kafamda fakat, oturup gerçekten sohbete dökmek için biraz daha bekleyecektim. Bu yüzden Hikari gelene kadar ormanı yakmadan kamp ateşi yakmakla yetindim. Kızın bana soracağı soruları varsa eğer, onlara da cevap verecektim.
"Ne hayal kurdum gene be..." diye içten içe söylendim sürücü koltuğuna iyice yerleşirken. Peşimdeki insan yavrusu ise vagonun içini görünce şöyle bir afallamış, ardından beni takip etmişti makamıma kadar. "On demek ha... Dokuzdan büyüksün yani." diye lafa girdim. Keşke girmez olaydım diye bir yandan düşünürken ise, saçmalamaya devam ettim. "Ama onbirden küçüksün. Ben de on yaşımdayken dokuzdan büyüktüm. Garip bir deneyimdi." Sussam mı acaba? Keşke hiç muhabbete girmeseydim amına koyayım. Ben bunun yaşındayken millet bana notlarımı falan soruyordu sadece. Konu hızlıca kapanıp gidiyordu. Nereden girsem konuya bilemedim o yüzden, bir süre rahatsız bir sessizlikle arabayı sürmeye devam ettim.
Tamam, havadan sudan meseleler bana göre değil. Belki de daha önemli meselelerden muhabbet açmalıyım. Örneğin şu kılıç mevzuu gibi. "Tamaki." diye tekrar kızın dikkatini üstüme çektim. Bu sırada da koruluğa tıngır mıngır ilerlemeye devam ediyor, Hikari dingilinin işini görmesini bekliyordum. "Kılıcı neden çıkarıp yanına aldın? Birine mi satacaksın yoksa özellikle bu kılıcın bir anlamı mı var?" Silahlara anlam yükleme konseptine Iori yüzünden alışalı çok olmuyordu fakat tahminim, bu kadar küçük bir kızın paslı bir kılıca mana yüklemeyeceği yönündeydi. Aslında savaştan geriye kalanları toplayıp sattığına az çok emin gibiydim. Fakat konunun kıza kalan kısmını öğrenmem de gerekliydi.
Koruluklara iyice dalıp uygun bir noktaya arabayı çekene kadar kızın cevabını dinledim. Aslında neden sadece annesinden bahsettiğini de merak ediyordum. Hali vakti göz önünde bulundurulunca bu konunun da cevabına dair bir kaç tahmin oluşuyordu kafamda fakat, oturup gerçekten sohbete dökmek için biraz daha bekleyecektim. Bu yüzden Hikari gelene kadar ormanı yakmadan kamp ateşi yakmakla yetindim. Kızın bana soracağı soruları varsa eğer, onlara da cevap verecektim.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2812
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Yaşlarla alakalı garip önermelerini ve deneyimlerini dinleyen kız bazen sırıtıyor safça, bazen ise anlam veremediği için boş boş bakıyor. Aslında genelde boş bakıyor. Sırıttı anlar az. Kafasını karıştırmışa benziyorsun. Gerçi söylediklerini bir kaç dakika sonra unutuyor o da ayrı mesele.
Kılıçla alakalı sorunu soruyorsun arabadan aşağı inerken, sen atları bağlarken de yanında duruyor kız ve cevap veriyor; "Satacağım Susumu-niisan. Shinobi'ler satın alıyormuş böyle eski kılıçları, bıçakları veya çantaları falan. Anneme yardımcı oluyorum. Çok çalışamıyor kış geldiğinden beri, hep hasta." Sen arabayı bağlamayı bitirdiğinde suratında ciddi bir ifade ile sana baktığını görüyorsun; "Ama sen kılıç bulursan satma. Çok alırlarsa başka almıyorlar. Ben satayım sonra sen satarsın."
Ateş yakmaya geçiyorsun ardından, Tamaki'nin lafına verdiğin tepkiden sonra.
Aralık bir yere, ağaçlardan ne çok uzak ne çok yakın bir noktaya önce taşları topluyorsun ve minik bir çember yapıyorsun, ardından çeşitli dallar ve tahtalar ile dolduruyorsun. Ateşin yandığında güvenli olacağından emin olduğunda çakmağını çıkartıyor ve ateşi yakıyorsun.
Ardından, Tamaki ile ateşe sokuluyorsunuz. Ne kadar üşüdüğünüzü de o an fark etmiş oluyorsunuz.
Tamaki az çok kalın gibi giyinmiş gibi görünüyor, yani en azından esen rüzgardan koruyacak kadar. Önü kapalı ve kolları kısa bir haorinin içerisinde uzun kollu bir tşörtü var. Altında ise bir köylü pantolonu, ayaklarında ise standart ayakkabılar. Eski görünüyor giydikleri ancak bakımı yapılmış.
Hikari'nin gelmesine daha biraz var gibi. Bir şey demiyor Tamaki, ancak sen ona bir şeyler sorarsan cevap verecek gibi görünüyor.
Kılıçla alakalı sorunu soruyorsun arabadan aşağı inerken, sen atları bağlarken de yanında duruyor kız ve cevap veriyor; "Satacağım Susumu-niisan. Shinobi'ler satın alıyormuş böyle eski kılıçları, bıçakları veya çantaları falan. Anneme yardımcı oluyorum. Çok çalışamıyor kış geldiğinden beri, hep hasta." Sen arabayı bağlamayı bitirdiğinde suratında ciddi bir ifade ile sana baktığını görüyorsun; "Ama sen kılıç bulursan satma. Çok alırlarsa başka almıyorlar. Ben satayım sonra sen satarsın."
Ateş yakmaya geçiyorsun ardından, Tamaki'nin lafına verdiğin tepkiden sonra.
Aralık bir yere, ağaçlardan ne çok uzak ne çok yakın bir noktaya önce taşları topluyorsun ve minik bir çember yapıyorsun, ardından çeşitli dallar ve tahtalar ile dolduruyorsun. Ateşin yandığında güvenli olacağından emin olduğunda çakmağını çıkartıyor ve ateşi yakıyorsun.
Ardından, Tamaki ile ateşe sokuluyorsunuz. Ne kadar üşüdüğünüzü de o an fark etmiş oluyorsunuz.
Tamaki az çok kalın gibi giyinmiş gibi görünüyor, yani en azından esen rüzgardan koruyacak kadar. Önü kapalı ve kolları kısa bir haorinin içerisinde uzun kollu bir tşörtü var. Altında ise bir köylü pantolonu, ayaklarında ise standart ayakkabılar. Eski görünüyor giydikleri ancak bakımı yapılmış.
Hikari'nin gelmesine daha biraz var gibi. Bir şey demiyor Tamaki, ancak sen ona bir şeyler sorarsan cevap verecek gibi görünüyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 274
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Gözüme güzelinden iki üç ağaç kestirip, oraya doğru ilerledim. Bu sırada da kızın beynini daha da çorba etmemek için, daha elle tutulur gözle görülür bir diyaloga yöneldim. Tahmin ettiğim gibi satmak için silah topladığını söylemişti. Bir de sağolsun, silah ticaretinde nasıl başarılı olunacağına dair nacizane bir önerisini benimle paylaşma lütfunu göstermişti Tamaki. Gözlerimi devirsem de, gülümsemeden edemedim vagonla işlerim biterken. "Ben insan iyileştirerek para kazanıyorum zaten Tamaki. Bi' de bazen adam döverek." diyip ateş yakmak için malzeme aranmaya koyuldum.
Ve çok da iyi günlerimde olmasam da, ormanı yakmadım.
Tahminlerimde haklı çıkmaya devam edeceksem eğer, Tamaki silahları Riaru'nun adamlarına satıyor. Ya da köylerini terk etmiş kaçak shinobilere. Ya da başka kötü adamlara. Bu bölgede Kusagakure'ye bağlı herhangi bir shinobinin köylü kızlardan silah alma gereği duyacağını düşünmüyorum. Gerçi, devriye falan sırasında karşıma minik bir kız çıksa ve "Al kılıç." dese kıyamayıp alır mıydım ki? Bu meselelerin böyle işlediğini düşünmüyorum. Belki de bu tarz evden çıkıp gezmeli görmeli görevlere daha çok talip olmalıyım. Bilemedim.
"Götüm donmuş be." diye mırıldana mırıldana iyice yanaştım yaktığım ateşe. Kafamı bir tavuk edasında omuzlarıma iyice çektim ve biraz daha sırıttım. Ayıptır söylemesi, iyi ateş yakarım. Bir yaktım mı kızlar etrafımda toplanır, "Bir da- Neyse şimdi. Üşüyen parmaklarımın yavaş yavaş sağlıklı bir ısıya ulaşması fevkalade bir his olsa da şu an en son isteyeceğim şeylerden biri etrafıma kızların toplanması olabilir.
Biraz daha şımardım ateşin yanında, bir şey konuşmadan. Bir süre de kafamdaki düşünceleri toparladım. Kızlar hakkındaki değil, silahları alan kişiler hakkındaki düşüncelerdi bunlar. Tabi kıza danışmadan bir yere varamayacağım aşikar olduğu için de düşünmeyi kestim. "Senden kimlerin silah aldığını biliyor musun?" diye sordum önce. Ardından boynumdaki alın bandımı işaret ettim. "Böyle bir şey mi takıyorlar, yoksa mavi kumaşlar mı? Dikkat ettin mi hiç?" diye sordum. Cevabını dinledikten sonra bir yorum yapmadan devam edecektim sorularıma. "Nerede satıyorsun silahları? Sizin köye falan mı geliyorlar yoksa böyle ormanda denk geldikçe mi Tamaki?"
Asıl endişem aslında Tamaki'nin köyüne parsellenmiş ve benimle karşılaşmaktan hoşnut kalmayacak insanlara rastgelmek. Gerçi, kızın cevaplarına göre bu konu hakkında ne yapacağımı daha net düşünebileceğim. Annesini tedavi etmekten veya köyü kontrol etmekten vazgeçip kaçacak değilim.
Ailesi hakkında sorularımı ise Hikari geldikten sonraya bırakabilirim. Silahları alanlar hakkında yeterli bilgiyi aldığımı düşünürsem uzatmama gerek kalmaz bu konuyu.
Ah, bir de üzerimdeki kapşonluyu çıkarıp kızın omuzlarına örteceğim konuşurken arada. Az çok kalın giyinmiş olabilir ancak ben bile üç kat elbiseyle bu kadar üşüdüysem, gelişimini tamamlamamış bir çocuğu düşünemiyorum bile. Mırın kırın edip geri vermediği sürece köye varana kadar üzerinde kalabilir.
Ve çok da iyi günlerimde olmasam da, ormanı yakmadım.
Tahminlerimde haklı çıkmaya devam edeceksem eğer, Tamaki silahları Riaru'nun adamlarına satıyor. Ya da köylerini terk etmiş kaçak shinobilere. Ya da başka kötü adamlara. Bu bölgede Kusagakure'ye bağlı herhangi bir shinobinin köylü kızlardan silah alma gereği duyacağını düşünmüyorum. Gerçi, devriye falan sırasında karşıma minik bir kız çıksa ve "Al kılıç." dese kıyamayıp alır mıydım ki? Bu meselelerin böyle işlediğini düşünmüyorum. Belki de bu tarz evden çıkıp gezmeli görmeli görevlere daha çok talip olmalıyım. Bilemedim.
"Götüm donmuş be." diye mırıldana mırıldana iyice yanaştım yaktığım ateşe. Kafamı bir tavuk edasında omuzlarıma iyice çektim ve biraz daha sırıttım. Ayıptır söylemesi, iyi ateş yakarım. Bir yaktım mı kızlar etrafımda toplanır, "Bir da- Neyse şimdi. Üşüyen parmaklarımın yavaş yavaş sağlıklı bir ısıya ulaşması fevkalade bir his olsa da şu an en son isteyeceğim şeylerden biri etrafıma kızların toplanması olabilir.
Biraz daha şımardım ateşin yanında, bir şey konuşmadan. Bir süre de kafamdaki düşünceleri toparladım. Kızlar hakkındaki değil, silahları alan kişiler hakkındaki düşüncelerdi bunlar. Tabi kıza danışmadan bir yere varamayacağım aşikar olduğu için de düşünmeyi kestim. "Senden kimlerin silah aldığını biliyor musun?" diye sordum önce. Ardından boynumdaki alın bandımı işaret ettim. "Böyle bir şey mi takıyorlar, yoksa mavi kumaşlar mı? Dikkat ettin mi hiç?" diye sordum. Cevabını dinledikten sonra bir yorum yapmadan devam edecektim sorularıma. "Nerede satıyorsun silahları? Sizin köye falan mı geliyorlar yoksa böyle ormanda denk geldikçe mi Tamaki?"
Asıl endişem aslında Tamaki'nin köyüne parsellenmiş ve benimle karşılaşmaktan hoşnut kalmayacak insanlara rastgelmek. Gerçi, kızın cevaplarına göre bu konu hakkında ne yapacağımı daha net düşünebileceğim. Annesini tedavi etmekten veya köyü kontrol etmekten vazgeçip kaçacak değilim.
Ailesi hakkında sorularımı ise Hikari geldikten sonraya bırakabilirim. Silahları alanlar hakkında yeterli bilgiyi aldığımı düşünürsem uzatmama gerek kalmaz bu konuyu.
Ah, bir de üzerimdeki kapşonluyu çıkarıp kızın omuzlarına örteceğim konuşurken arada. Az çok kalın giyinmiş olabilir ancak ben bile üç kat elbiseyle bu kadar üşüdüysem, gelişimini tamamlamamış bir çocuğu düşünemiyorum bile. Mırın kırın edip geri vermediği sürece köye varana kadar üzerinde kalabilir.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2812
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Ateşin yanına sokuluyor seninle beraber kız, senin sırıtmalı hareketlerine karşılık ise gülümsüyor safça. İkiniz de bir süre sıcağı içinize çekmekle oyalanıyorsunuz. Çok fazla üşümüş değilsiniz ancak şımartıcı bir çekiciliği var bu ateşin.
Sorularını soruyorsun kıza, kız ise sana bakarak gayet doğal bir tonda konuşmaya başlıyor; "Bizim köye arada gelen bir tüccar var. Bazen böyle şeylerle takas ediyor para yerine. Ona veriyorum ben, karşılığında evin ihtiyaçlarını alıyoruz. Hiç mavi kumaş görmedim, sendeki o plakadan da." Bir parmağıyla alın bandını işaret ediyor. Ardından, elini tekrar ateşe götürüyor. Kısık bir ses tonuyla "Savaştan önce plaka takan Shinobi'ler hep gelip gidiyordu gerçi." diyor iç çekerek. Sakin zamanlar, asayişin düzgün olduğu vakitler aklına gelmiş olmalı.
Bir kaç dakika sonra Hikari geliyor, elinde üç tane tavşan tutarak. Tabii ki de ölüler, ayrıca üçü de benzer renkte. Ateşe doğru yaklaşırken Hikari çevreyi inceliyor. "Etraf yanmamış. Aferin." diyor. Sesindeki ciddiyet seni biraz düşündürüyor ormanın yanma ihtimaline olan inancı hakkında.
Tavşanları kesip, hazırlayıp yemeniz bir kırk beş dakikanızı alıyor. Hikari ile beraber hazırlıyorsunuz, kız ise bu süre boyunca ateşin yanından ayrılmıyor. Siz vakit geçirirken savaş alanının ortasından geçen yolda bir kaç araba daha görüyorsun ilerideki tepelerdeki Kusagakure yerleşkesine ilerleyen. Onun dışında ortalık sakin.
Hikari ve kız kendi aralarında kısa bir sohbete dalıyorlar. İsmini soruyor Hikari, ardından formal olarak tanışıyorlar. Sana yaklaştığından çok daha kibar ve nazik yaklaşıyor kıza. Kız ise konuşan bir hayvan konseptine hızlı alışmışa benziyor. İlk başta epey garipsese ve şaşkın gözlerle onu incelese de, Hikari'nin ona olan sakin tavırları ikisinin ısınmasına sebebiyet veriyor.
Bir köyde, medeniyetten uzak yaşamak insanın zihnini körelten ve onu yozlaştıran bir olgu olsa da, kızın bu kadar yeniliklere hızlı adapte oluyor oluşu seni şaşırtmıyor değil.
Yemek bittikten sonra, güneşin batışına bir saat kadar kala, Hikari konuşuyor uzandığı zeminden uzun parmaklarıyla karnını kaşırken; "Ben gidiyorum Susumu. Az biraz demlenmem lazım, zaten Kuchiyose ile çağrılmak biraz zorluyo adamı biliyorsun. Dinleneyim az. Bişey olursa çağırırsın gene." Ardından ayağı kalkıyor ve bir eliyle ona verdiğin wakizashinin kabzasını tıklatıyor ve yok oluyor; "Sağ ol ciğerim."
Ardından Tamaki ile yalnız başınıza kalıyorsunuz. Kızın bir gözünün ufukta olduğunu fark ediyorsun. Zamanı kontrol ediyor gibi.
Sorularını soruyorsun kıza, kız ise sana bakarak gayet doğal bir tonda konuşmaya başlıyor; "Bizim köye arada gelen bir tüccar var. Bazen böyle şeylerle takas ediyor para yerine. Ona veriyorum ben, karşılığında evin ihtiyaçlarını alıyoruz. Hiç mavi kumaş görmedim, sendeki o plakadan da." Bir parmağıyla alın bandını işaret ediyor. Ardından, elini tekrar ateşe götürüyor. Kısık bir ses tonuyla "Savaştan önce plaka takan Shinobi'ler hep gelip gidiyordu gerçi." diyor iç çekerek. Sakin zamanlar, asayişin düzgün olduğu vakitler aklına gelmiş olmalı.
Bir kaç dakika sonra Hikari geliyor, elinde üç tane tavşan tutarak. Tabii ki de ölüler, ayrıca üçü de benzer renkte. Ateşe doğru yaklaşırken Hikari çevreyi inceliyor. "Etraf yanmamış. Aferin." diyor. Sesindeki ciddiyet seni biraz düşündürüyor ormanın yanma ihtimaline olan inancı hakkında.
Tavşanları kesip, hazırlayıp yemeniz bir kırk beş dakikanızı alıyor. Hikari ile beraber hazırlıyorsunuz, kız ise bu süre boyunca ateşin yanından ayrılmıyor. Siz vakit geçirirken savaş alanının ortasından geçen yolda bir kaç araba daha görüyorsun ilerideki tepelerdeki Kusagakure yerleşkesine ilerleyen. Onun dışında ortalık sakin.
Hikari ve kız kendi aralarında kısa bir sohbete dalıyorlar. İsmini soruyor Hikari, ardından formal olarak tanışıyorlar. Sana yaklaştığından çok daha kibar ve nazik yaklaşıyor kıza. Kız ise konuşan bir hayvan konseptine hızlı alışmışa benziyor. İlk başta epey garipsese ve şaşkın gözlerle onu incelese de, Hikari'nin ona olan sakin tavırları ikisinin ısınmasına sebebiyet veriyor.
Bir köyde, medeniyetten uzak yaşamak insanın zihnini körelten ve onu yozlaştıran bir olgu olsa da, kızın bu kadar yeniliklere hızlı adapte oluyor oluşu seni şaşırtmıyor değil.
Yemek bittikten sonra, güneşin batışına bir saat kadar kala, Hikari konuşuyor uzandığı zeminden uzun parmaklarıyla karnını kaşırken; "Ben gidiyorum Susumu. Az biraz demlenmem lazım, zaten Kuchiyose ile çağrılmak biraz zorluyo adamı biliyorsun. Dinleneyim az. Bişey olursa çağırırsın gene." Ardından ayağı kalkıyor ve bir eliyle ona verdiğin wakizashinin kabzasını tıklatıyor ve yok oluyor; "Sağ ol ciğerim."
Ardından Tamaki ile yalnız başınıza kalıyorsunuz. Kızın bir gözünün ufukta olduğunu fark ediyorsun. Zamanı kontrol ediyor gibi.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.