[Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
- Kitamura Fuu
- Posts: 48
- Joined: January 3rd, 2019, 5:36 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Kıza kafasıyla onay verdikten sonra gözlerini çadıra çevirdi. Garip bir his içini kaplayıverdi. Adımlarıyla yavaş yavaş çadıra yönelirken dikkat çekecek bir davranış yapmamaya çalışıyordu. Normal bir shinobi, olay mahaline gidiyordu. Ne acele ediyor ne de başka bir şey yapıyordu. Hayatları alt üst edilmiş insanların ondan şüphelenip ters bir şey yapmamaları için çabalıyordu. Korkmuş insan, tehlikeli insan demekti. Kendisinden biliyordu. Korktuğu zamanları hatırladı, köşeye sıkıştığı, hiç bir şey yapamayacakmış gibi hissettiği zamanları. En tehlikeli olduğu zamanlar o zamanlardı. Kendini korumak için nasıl vahşileşmişti ama.
İnsanların uzak tutulmaya çalışıldığı çadıra iyice yaklaşacaktı. Shinobilere başıyla selam verip orada yetkili gibi görünen bir shinobiyi seçip cesedi görmek isteyecek ve durumla ilgili daha fazla bilgi isteyecekti. Bunu yaparken olabildiğince sessiz olacak ve kimseye malzeme vermemeye çalışacaktı. Aisu'nun dediklerini unutmamıştı. Dikkatli olmalı ortalığı ayağa kaldırmamalıydı. Bir kaos ortamı bu suçu işleyenlerin tam istediği şey olabilirdi zira. Düzen bozulmadan alacağını alıp suçlunun peşine düşmeliydiler.
İnsanların uzak tutulmaya çalışıldığı çadıra iyice yaklaşacaktı. Shinobilere başıyla selam verip orada yetkili gibi görünen bir shinobiyi seçip cesedi görmek isteyecek ve durumla ilgili daha fazla bilgi isteyecekti. Bunu yaparken olabildiğince sessiz olacak ve kimseye malzeme vermemeye çalışacaktı. Aisu'nun dediklerini unutmamıştı. Dikkatli olmalı ortalığı ayağa kaldırmamalıydı. Bir kaos ortamı bu suçu işleyenlerin tam istediği şey olabilirdi zira. Düzen bozulmadan alacağını alıp suçlunun peşine düşmeliydiler.

"Birro gates takmış çipi, yeni villain."
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Riku; İş bölümünüzü yapmanızın ardından, adımlarını ortadaki büyük çadıra doğru yönlendiriyorsun. Alın bandın sayesinde attığın adımları pek sorgulayan birilerine denk gelmiyorsun ve bu sayede herhangi bir engele takılmadan büyük çadıra yaklaşabiliyorsun. Amacın Gekko isimli shinobiyi bulmak olsa da, elinde herhangi bir eşkal bilgisi olmadığı için gördüğün yüzleri aklında tutmaya çalışıyorsun sadece. Ortamda 17 yedi shinobi sayıyorsun ve çadırın hemen girişinde biri erkek diğer kadın iki shinobi daha görüyorsun. İki shinobi kendi aralarında bir şeyler konuşmaya çalışırken, bir anda kalabalık shinobi grubunun arka kısmındaki bir shinobiyle göz göze geliyorsun. Seni gördüğü anda birden irkilen kel kafalı shinobi "Hey, sen de kimsin?" diyerek istemsizce elini ekipman çantasına doğru götürüyor. Bu cümleyle birlikte tüm shinobiler bir anda sana dönüveriyor, temkinli bir şekilde. Gözlerin shinobileri tararken, arkadaki biri erkek biri kadın iki shinobinin de ayaklandığını ve ileriye doğru geldiğini görüyorsun.
Muhtemelen alın bandın nedeniyle shinobilerin herhangi bir şekilde aksiyona girmediğini düşündüğün sıralarda kel kafalı shinobi "Buralarda görmediğim bir yüz." diyerek tepkisini açıklıyor. Tam bu esnada shinobi grubunu yaran erkek ve kadın shinobiden erkek olanı bir adım önde kalıp, senden bir metre kadar uzakta dururken "Kusagakure'den talep ettiğimiz shinobilerden biri misin?" diye soruyor, kel adama göre daha aklı selim bir ses tonuyla.
Fuu; İş bölümünde sana düşen kısım, olay yeri olduğunu düşündüğünüz diğer çadıra gitmek oluyor. Bu iş için adımlarını atarken, herhangi bir sorunla karşılaşıyor ve bu çadıra doğru yaklaşıyorsun. Çadırın etrafını tamamen çevirmiş olan shinobiler içerisinde pek de yetkili gibi görünen biri gözüe ilişmese de, en azından kapı kısmında daha tecrübeli olduğunu düşündüğün bir shinobiye yaklaşıyorsun. Bu shinobiye yaklaşmanın ardından başınla selam veriyor, cesedi görmek istediğini ve durumla ilgili bilgi istediğini belirtiyorsun. Ancak kaşları sonuna kadar çatılan adam hiddetli bir şekilde "Sen kimsin lan?" diye bağırarak sana olan tepkisini ortaya koyuyor. Bu tepki karşısında neredeyse çadırın sana bakan tarafındaki tüm shinobiler bir anda senin etrafını çeviriveriyor!
Riku; Erkek shinobinin sözlerinin bitmesine eş zamanlı olarak, birkaç metre uzaklıktaki diğer çadırdan yükselen "Sen kimsin lan?" şeklindeki bağırtı, tüm odağın bir anda oraya kaymasına neden oluyor. Erkek shinobinin hemen ardından duran kadın shinobi başıyla hafif bir işaret yaparak ortamdan ayrılırken erkek shinobi keskinleştirdiği bakışlarını sana dikerken "Neler oluyor?" diyor sadece.
Fuu; Adamın bu ansız tepkisiyle ve shinobilerin hareketiyle bir anda neye uğradığını şaşırıyorsun. Bu beklenmedik tepkiye, hemen yandaki çadırdan size doğru gelen bir kadın shinobi hemen gözlerine ilişirken, bu kadının aradığın yetkili kişi olabileceğini ve şu an shinobileri durduran tek şeyin alın bandın olduğunu düşünmeden edemiyorsun.
Muhtemelen alın bandın nedeniyle shinobilerin herhangi bir şekilde aksiyona girmediğini düşündüğün sıralarda kel kafalı shinobi "Buralarda görmediğim bir yüz." diyerek tepkisini açıklıyor. Tam bu esnada shinobi grubunu yaran erkek ve kadın shinobiden erkek olanı bir adım önde kalıp, senden bir metre kadar uzakta dururken "Kusagakure'den talep ettiğimiz shinobilerden biri misin?" diye soruyor, kel adama göre daha aklı selim bir ses tonuyla.
Fuu; İş bölümünde sana düşen kısım, olay yeri olduğunu düşündüğünüz diğer çadıra gitmek oluyor. Bu iş için adımlarını atarken, herhangi bir sorunla karşılaşıyor ve bu çadıra doğru yaklaşıyorsun. Çadırın etrafını tamamen çevirmiş olan shinobiler içerisinde pek de yetkili gibi görünen biri gözüe ilişmese de, en azından kapı kısmında daha tecrübeli olduğunu düşündüğün bir shinobiye yaklaşıyorsun. Bu shinobiye yaklaşmanın ardından başınla selam veriyor, cesedi görmek istediğini ve durumla ilgili bilgi istediğini belirtiyorsun. Ancak kaşları sonuna kadar çatılan adam hiddetli bir şekilde "Sen kimsin lan?" diye bağırarak sana olan tepkisini ortaya koyuyor. Bu tepki karşısında neredeyse çadırın sana bakan tarafındaki tüm shinobiler bir anda senin etrafını çeviriveriyor!
Riku; Erkek shinobinin sözlerinin bitmesine eş zamanlı olarak, birkaç metre uzaklıktaki diğer çadırdan yükselen "Sen kimsin lan?" şeklindeki bağırtı, tüm odağın bir anda oraya kaymasına neden oluyor. Erkek shinobinin hemen ardından duran kadın shinobi başıyla hafif bir işaret yaparak ortamdan ayrılırken erkek shinobi keskinleştirdiği bakışlarını sana dikerken "Neler oluyor?" diyor sadece.
Fuu; Adamın bu ansız tepkisiyle ve shinobilerin hareketiyle bir anda neye uğradığını şaşırıyorsun. Bu beklenmedik tepkiye, hemen yandaki çadırdan size doğru gelen bir kadın shinobi hemen gözlerine ilişirken, bu kadının aradığın yetkili kişi olabileceğini ve şu an shinobileri durduran tek şeyin alın bandın olduğunu düşünmeden edemiyorsun.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Mokuro Riku
- Kusagakure
- Posts: 53
- Joined: March 1st, 2021, 11:29 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Çadıra sakin adımlarla yaklaşırken etrafındaki shinobileri de elinden geldiğince hafızasına kazımaya çalışıyor, bir yandan da diğer shinobilerin ona olan tepkisini gözlemlemeye çalışıyordu Riku. Shinobilerin de olağan işlerine Riku’yu önemsemeyerek devam etmeleri oldukça işine geliyordu. Görevindeki gerekliliğin yanı sıra Riku’nun toplum içerisinde dikkat çekmeyi oldum olası pek sevdiği söylenemezdi. Aklına çocukluk hatıraları arasından kalabalıkta ikizinin dikkat çeken büyük kişiliğinin ardında gizlenmeyi yalnız kalmak için bir taktik olarak geliştirmesi gelmişti. Riko’yu insanların önüne yem misali atarak gölgelerde kalmaya çalışıyordu sürekli. Ancak artık bu anılar yıllar öncesinde kalmıştı. Hayatları boyunca birlikte olsalar da sonuçta ayrı bireylerdi ve hem birey hem de shinobi olarak ayrı bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmeyi öğrenmeliydiler. Ayrıca ikizinin spesifik olarak bu görevde kente adım atar atmaz gürültü koparıp koca bir baş ağrısı olacağından emindi. Onun yanında ilk defa göreve çıktığı Fuu bu işte daha güvenilir hissettiriyordu. Aslında kunoichi hakkında henüz bilgi edinememişti. Birkaç laflama girişiminin sonucunda Fuu zihninin içerisinde neler döndüğünü hiç yansıtmadan Riku’yu elinde sadece gözlem dayanıklı tahminlerle bırakmıştı. Durgun bir su misali oldukça sakin ve sessiz bir yaklaşımı vardı ancak Riku sadece bir his olarak derinlerde sahile vurmayan büyük dalgaları varmış gibi gelmişti. Bu his merak duygusunu içten içe dürtse de bireyleri kendileri hakkında konuşmaya zorlamak resmen zorbalık olurdu ve insanları rahat bırakıp içini kemiren öğrenme isteğini görevine daha fazla yansıtsa iyi ederdi.
Kendi kendini göreve odaklama telkinleriyle çadır kapısında sohbet eden iki shinobiye doğru ilerliyordu. Durumlardan ötürü normal karşılanacak bir gerginlik harici işleyiş olağan bir halde gelmişti Riku’ya. Tam kendisinin varlığını sorgulamadıklarını düşünürken kalabalığın içerisindeki kel bir shinobi ile gözleri birbirini bulmuştu. İnsanların gözlerinin içine bakmak Riku’yu ürpertse de stabil ifadesini korumuştu ancak kendi hissettiğinin birebir dışa vurumunu karşısındaki gözlerde görmüştü. Hızlı bir refleksle ekipman çantasına davranan shinobi “Hey, sen de kimsin?” derken Riku da içerisinden “Eyvah.” diye geçiriyordu. Daha birkaç dakika önce ikizini gürültü yaratmakla suçlaması Riku’nun yanına kalmamıştı.
Anında üzerine yönelen bakışlardan kaçmasının imkanı yoktu. Psikolojik olarak bu durumdan ötürü oluşan gerginliğini tamamen bastırması ve garip davranışlardan kaçınması gerektiğini, shinobilerin tanımadıkları birini sorgulamalarının doğal olduğunu telkinliyordu kendine ve böylece stabil yüz ifadesini sürdürüyordu. Arkalarda duran iki shinobi de kendisine yaklaşmaya başlamıştı. Alın bandından ötürü olsa gerek tedirgin ve saldırıya hazır bir tepki içerisinde olsalar da düşmanca bir eyleme girişen kimse yoktu. Henüz konuşmaya başlayamadan Riku’yu ilk fark eden shinobi “Buralarda görmediğim bir yüz.” diyerek sözlerini sürdürürken iyice yanına yaklaşıp durmuş olan shinobilerden erkek olanı Riku’ya güven veren bir ses tonuyla “Kusagakure'den talep ettiğimiz shinobilerden biri misin?” diye söze girdi.
Konuşan shinobi imdadına yetişmiş gibi hissediyordu Riku ancak yine ağzını bile açamadan Fuu’nun gittiği çadırdan gelen “Sen kimsin lan?” şeklindeki bağırış ile engellenmekle kalmayıp tüm ilgiyi de üzerinden kaydırmıştı. Riku’nun yakınındaki shinobilerden kadın olan aralarındaki küçük bir işaret ile yanlarından sese doğru yönelmişti bile. İnsanlar hızlıca harekete geçerken ağzını açıp konuşabilmesi bile bu kadar uzun bir süre aldığı için kendisini eleştiriyordu Riku içten içe. Çadır Kent içerisindekilerin üzerindeki fazladan gerginliği daha da iyi hissediyordu. Yabancı bir kişinin varlığı aynı alın bandını taksalar bile insanları alarma geçirmeye yetiyordu. İçerisinde bulundukları duruma fazla duyarsız yaklaşmıştı, onları daha da germek değil yardım etmek için buradaydı. Yanındaki shinobi “Neler oluyor?” diye sorduğunda artık sonunda Riku da konuşabileceği bir fırsat bulmuştu. Hafifçe kafasını eğerek kendini takdim etti ve açıkladı: “Merhaba, ben Mokuro Riku. Kusagakure’den yardım isteğiniz üzerine görevlendirildik. Diğer çadırdaki de görev arkadaşım Fuu-san olmalı. Yarattığımız kargaşa yüzünden özür dilerim.”
Kendi kendini göreve odaklama telkinleriyle çadır kapısında sohbet eden iki shinobiye doğru ilerliyordu. Durumlardan ötürü normal karşılanacak bir gerginlik harici işleyiş olağan bir halde gelmişti Riku’ya. Tam kendisinin varlığını sorgulamadıklarını düşünürken kalabalığın içerisindeki kel bir shinobi ile gözleri birbirini bulmuştu. İnsanların gözlerinin içine bakmak Riku’yu ürpertse de stabil ifadesini korumuştu ancak kendi hissettiğinin birebir dışa vurumunu karşısındaki gözlerde görmüştü. Hızlı bir refleksle ekipman çantasına davranan shinobi “Hey, sen de kimsin?” derken Riku da içerisinden “Eyvah.” diye geçiriyordu. Daha birkaç dakika önce ikizini gürültü yaratmakla suçlaması Riku’nun yanına kalmamıştı.
Anında üzerine yönelen bakışlardan kaçmasının imkanı yoktu. Psikolojik olarak bu durumdan ötürü oluşan gerginliğini tamamen bastırması ve garip davranışlardan kaçınması gerektiğini, shinobilerin tanımadıkları birini sorgulamalarının doğal olduğunu telkinliyordu kendine ve böylece stabil yüz ifadesini sürdürüyordu. Arkalarda duran iki shinobi de kendisine yaklaşmaya başlamıştı. Alın bandından ötürü olsa gerek tedirgin ve saldırıya hazır bir tepki içerisinde olsalar da düşmanca bir eyleme girişen kimse yoktu. Henüz konuşmaya başlayamadan Riku’yu ilk fark eden shinobi “Buralarda görmediğim bir yüz.” diyerek sözlerini sürdürürken iyice yanına yaklaşıp durmuş olan shinobilerden erkek olanı Riku’ya güven veren bir ses tonuyla “Kusagakure'den talep ettiğimiz shinobilerden biri misin?” diye söze girdi.
Konuşan shinobi imdadına yetişmiş gibi hissediyordu Riku ancak yine ağzını bile açamadan Fuu’nun gittiği çadırdan gelen “Sen kimsin lan?” şeklindeki bağırış ile engellenmekle kalmayıp tüm ilgiyi de üzerinden kaydırmıştı. Riku’nun yakınındaki shinobilerden kadın olan aralarındaki küçük bir işaret ile yanlarından sese doğru yönelmişti bile. İnsanlar hızlıca harekete geçerken ağzını açıp konuşabilmesi bile bu kadar uzun bir süre aldığı için kendisini eleştiriyordu Riku içten içe. Çadır Kent içerisindekilerin üzerindeki fazladan gerginliği daha da iyi hissediyordu. Yabancı bir kişinin varlığı aynı alın bandını taksalar bile insanları alarma geçirmeye yetiyordu. İçerisinde bulundukları duruma fazla duyarsız yaklaşmıştı, onları daha da germek değil yardım etmek için buradaydı. Yanındaki shinobi “Neler oluyor?” diye sorduğunda artık sonunda Riku da konuşabileceği bir fırsat bulmuştu. Hafifçe kafasını eğerek kendini takdim etti ve açıkladı: “Merhaba, ben Mokuro Riku. Kusagakure’den yardım isteğiniz üzerine görevlendirildik. Diğer çadırdaki de görev arkadaşım Fuu-san olmalı. Yarattığımız kargaşa yüzünden özür dilerim.”
- Kitamura Fuu
- Posts: 48
- Joined: January 3rd, 2019, 5:36 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Çadıra doğru attığı adımlar ayaklarının altındaki narince eziyordu. Çadıra yaklaşırken bu adımları kesmesini gerektirecek bir şey olmamıştı. Kimse onu durdurmamış, yan bakış atmamıştı. Sessizce, tüm sakinliği ve soğuk kanlılığıyla bir katilin bir canı aldığı çadıra doğru ilerliyordu. Bu sırada uzaktan uzaktan çadırı kesmeye başlamıştı. Bir kıdem belirtisi gösteren birilerini gözüne kestirmeye çalışıyordu ancak kimse diğer shinobilerden ayrılmıyordu sanki. Hepsi aynı işi yapan görevliler gibiydi. Kapıya doğru yaklaştığında kendince daha tecrübeli olduğuna karar kıldığı bir shinobiye yanaştı. Niçin bu shinobiyi seçmişti pek bir fikri yoktu. Belki duruşu belki görünüşü belki farkında olmadığı, bilincinin bir taraflarında gizlenen bir şey yüzünden bu shinobi ona kıdemli gözükmüştü ve bu yüzden başıyla ona selam vermişti. Sonrasında lafı hiç uzatmayıp sadede gitmek istediğini belirten bir kaç cümle söylemişti. Kendisiyle daha sonra, bu işler güzel denebilecek bir şekilde sonlanırsa o zaman havadan sudan muhabbet edebilirlerdi. Lakin şimdi iş yapma sırasıydı ve Fuu iş yapmak için çok motive hissediyordu.
Açıkçası neyi yanlış yaptığını anlamamıştı. Niçin karşısındaki suratsız herifin kaşlarını çatıp avazı çıktığınca bağırdığını düşünüyor ama kendince pek tatmin edici bir cevap bulmakta güçlük çekiyordu. Hayır yani neden bağırıp milletin dikkatini üzerilerine çekiyordu ? Burada bir cinayet yaşanmış kardeşim, millet gergin, bu millet aç aç, sen niye gerginlik yaratıyorsun kardeşim? Adamın kaşlarının çatıldığı gibi Fuu'nun da kaşları çatıldı. Lakin Fuu'nun kaşları sinirle değilde şaşkınla doluydu. "İyi bok yedin gerizekalı." diye geçirdi içinden. Başka bir ortamda olsalar, şöyle etrafı shinobilerle çevrilmemiş falan olsa aynı lafı suratına da söylerdi bu herifin ama totosu biraz tutuşmuştu şu an. Derin mi derin bir nefes aldı. Şu an yapabileceği çok fazla şey olmadığının farkındaydı. En ufak ters hareketinde lime lime edilmesi çok muhtemel bir durumdu. Yavaşça ellerini kaldırmaya başlayıp zararsız olduğunu belli etmeye çalıştı. "Sakin ol şampiyon, siz bizi çağırttınız buraya. Bağırıp çağırmak için mi çağırdınız yoksa işimize mi bakacağız? Ben Kitamura Fuu." dedi sesindeki iğneleyici tonu gizlemedi, hatta olabildiğince sarkastik olmaya çalıştı. Kafasını bu gerizekalıdan çevirip diğer çadırdan gelen kadına çevirdi. Kurtar beni bu hanzonun elinden dercesine bir ifade takındı yüzüne. "Ablacım hemşeri hemşeriyi gurbette öpermiş ama bu biraz fazla olmadı mı?" dedi. Bu sözleri söylerken dili yüzünden başının belaya girebileceğini biliyordu. Lakin kendini durdurmakta pek başarılı olamamıştı. Zaten dikkat çekmemek falan bütün bunlar hikaye olmuştu çatık kaşlı hanzo sayesinde. Tabi bir yandan da ufak ufak dediklerini tartıyordu. Durduk yere dayak mayak yememeyi umuyordu. Kadına söylediği sözlerden sonra önündeki hanzoya göz kırpıp olacakları beklemeye başladı. Temennisi sakin sakin işine koyulmaktı ama nedense böyle olmayacağını hissediyordu.
Açıkçası neyi yanlış yaptığını anlamamıştı. Niçin karşısındaki suratsız herifin kaşlarını çatıp avazı çıktığınca bağırdığını düşünüyor ama kendince pek tatmin edici bir cevap bulmakta güçlük çekiyordu. Hayır yani neden bağırıp milletin dikkatini üzerilerine çekiyordu ? Burada bir cinayet yaşanmış kardeşim, millet gergin, bu millet aç aç, sen niye gerginlik yaratıyorsun kardeşim? Adamın kaşlarının çatıldığı gibi Fuu'nun da kaşları çatıldı. Lakin Fuu'nun kaşları sinirle değilde şaşkınla doluydu. "İyi bok yedin gerizekalı." diye geçirdi içinden. Başka bir ortamda olsalar, şöyle etrafı shinobilerle çevrilmemiş falan olsa aynı lafı suratına da söylerdi bu herifin ama totosu biraz tutuşmuştu şu an. Derin mi derin bir nefes aldı. Şu an yapabileceği çok fazla şey olmadığının farkındaydı. En ufak ters hareketinde lime lime edilmesi çok muhtemel bir durumdu. Yavaşça ellerini kaldırmaya başlayıp zararsız olduğunu belli etmeye çalıştı. "Sakin ol şampiyon, siz bizi çağırttınız buraya. Bağırıp çağırmak için mi çağırdınız yoksa işimize mi bakacağız? Ben Kitamura Fuu." dedi sesindeki iğneleyici tonu gizlemedi, hatta olabildiğince sarkastik olmaya çalıştı. Kafasını bu gerizekalıdan çevirip diğer çadırdan gelen kadına çevirdi. Kurtar beni bu hanzonun elinden dercesine bir ifade takındı yüzüne. "Ablacım hemşeri hemşeriyi gurbette öpermiş ama bu biraz fazla olmadı mı?" dedi. Bu sözleri söylerken dili yüzünden başının belaya girebileceğini biliyordu. Lakin kendini durdurmakta pek başarılı olamamıştı. Zaten dikkat çekmemek falan bütün bunlar hikaye olmuştu çatık kaşlı hanzo sayesinde. Tabi bir yandan da ufak ufak dediklerini tartıyordu. Durduk yere dayak mayak yememeyi umuyordu. Kadına söylediği sözlerden sonra önündeki hanzoya göz kırpıp olacakları beklemeye başladı. Temennisi sakin sakin işine koyulmaktı ama nedense böyle olmayacağını hissediyordu.

"Birro gates takmış çipi, yeni villain."
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Riku; Kendini tanıtmanın ve konuşmanı yapmanın ardından, ansızın gerilen ortamın aynı hızla yumuşadığını hissedebiliyorsun. Erkek shinobi derin bir nefes alıp gözlerini hafifçe devirdikten sonra “Kusura bakmayın Fuu-san… Malum olay nedeniyle teyakkuz halindeyiz ve bu nedenle size karşı gereksiz ihtiyatlı davranmak durumunda kaldık.” diyor. Eliyle az önce durduğu çadırın önüne doğru seni davet ederken “Ben Suguro Gekko… Yaşanan hadiseyi araştırma görevinin başında bulunuyor. Birlikte aldığımız bir kararla Kusagakure’den birilerinin yardımcı olmasını istemiştik.” diyor basitçe konumunu ve durumu açıklarken. Çadırın önüne gelmenizin akabinde, etrafındaki shinobilerin yüzlerindeki anlamsız ve çaresiz ifadeyi daha net bir şekilde görebiliyorsun. Belki de rütbe olarak üstünde olan bazı shinobilerin de aralarında olduğu güruhtaki bu hal, içten içe seni de rahatsız ediyor. Zira bir cinayetin çözümü konusunda pek usta olduğun söylenemez. Nitekim, Kusagakure’nin sana güvenerek bu görevi vermiş olduğunu göz önüne aldığında ise, bu görevin üstesinden gelebileceğine dair inancın fazlasıyla artıyor.
Kısa tanışma faslının ardından Gekko “Maktule ilişkin bilgiler size verilmiş olabilir, ancak ben yine de tekrar etmek isterim.” diyerek tekrar söze giriyor ve “Maktulün adı Mochizuki Kei. Riaru’yla yaşanan savaşın ardından buraya gelerek huzurlu yaşamı seçmiş bir sivil. Ancak kendisi burada fazlasıyla sevilen ve hürmet gören biriydi. İnsanları bir arada tutabilen, ihtiyaçları konusunda yardımcı olmaya çalışan ve açıkçası çadır kent ile Kusagakure arasındaki iletişimi sağlayabilen kişilerden birisiydi.” diyor. Mochizuki Kei ile ilgili verdiği bu bilgilerin ardından Gekko “Dün akşam saatlerinde Kei’nin birkaç kişiyle sohbet ettiğini öğrendik. Bu kişilerle yaptığımız mülakatta havadan sudan sohbetten öteye giden bir durum yoktu. Kei’nin öldürüldüğü çadıra girdiğini gören görgü şahitleri bulunmakta ve oradan çıkmadığına dair de görgü şahitlerimiz var. Ancak çadıra ondan başka giren biri olup olmadığı noktasında herhangi bir tanığımız yok, yani başka birinin girdiğini gören yok da denilebilir. Bu konuda görgü şahitleriyle görüşmek isterseniz size yardımcı olabilirim.” diyor. Olay mahalline dair açıklamalarda bulunan Gekko kısa bir nefes molasının ardından “Kei’nin cansız bedenini iki arkadaşı ziyareti esnasında buluyor, sabaha karşı bir vakitte. Birkaç kez kaldığı çadıra geliyorlar, kendisine sesleniyorlar, en sonunda cevap alamayınca çadırın içine giriyorlar. İlk ifadelerine göre çadıra bu kadar sık gelmelerinin sebebi, içlerinden bir tanesinin çocuğun çok hasta olması ve Kei’den yardım istemek olduğu yönünde. Adamın çocuğunun uzun zamandır hasta olduğu, etraftakiler tarafından biliniyor ve yardım konusunda da Kei’ye başvurmak istediği doğrulanıyor." diyor canı sıkkın bir şekilde. Anlattığı her konunun sonunda gömüldüğü olumsuzluk çukurundan sana doğru seslenen Gekko “Bizler gittiğimizde ise Gekko’nun boğazının kesilmiş olduğunu, avuç içlerinde ve ayak tabanlarının altında kesikler olduğunu gördük. Bu cinayet şekliyle birileri tarafından Kei’ye ve dolayısıyla buradaki sivillere bir mesaj verildiğini düşünüyor. Ve tabi bir de kanla çizilmiş bir sembol var… Daha önce buradaki kimsenin karşılaşmadığı ve Kei’nin kanıyla çizilmiş bir sembol. Bunu sana gösteririm.” diyor. Bu konuşmanın ardından derin bir nefes alan Gekko “Durum bu şekilde… Yani anlayacağın boka batmış durumdayız.” diyor cümlesini teyit eden bir yüz ifadesiyle sana bakarken.
Fuu; Kadın shinobinin de gelmesiyle söze giriyor ve kendini tanıtarak konuşmanı yapıyorsun. Sesindeki tonun, özellikle sana ilk tepki veren shinobiyi bir hayli rahatsız ettiğini kolaylıkla anlayabiliyorsun. Bununla birlikte, kadının gelmesiyle kendine çekidüzen vermiş gibi görünen shinobi, adeta suçlu psikolojisinden kurtulmak istercesine “Kinu-san… Ne kendini tanıttı ne bir şey dedi… Başıyla selam verdi sonra cesedi görmek istediğini falan söyledi. Ne yapabilirdim ki?” diyor. İsminin Kinu olduğunu öğrendiğin shinobi ise kafasını hafifçe salladıktan sonra sana bakarak “Bir dahakine kim olduğunu ve ne için geldiğini söylersen böyle tepkilerle karşılaşmazsın.” diyor, biraz seni terslercesine.
Yaşanan bu ufak gerilimin ardından kızıl saçlı ve standart shinobi kıyafetleri giymiş olan kadın “Adım Sugai Kinu. Gekko-san’a bu olayda yardımcı oluyorum. Ve burası da, tahmin ettiğin üzere olay mahalli.” diyor. Etraftaki bakışların daha sakin ve dingin olmaya başlamasıyla birlikte, esas konuya girecek olmak seni rahatlatmış olsa da, Kinu’un huzursuz ve bir nebze aksi tutumu hemen dikkatini çekiyor. Nitekim durumu sana yansıtmakta çekinmeyen Kinu “Yanlış anlama Fuu-san, size güvenmediğimizden veya başka bir şeyden değil. Ancak Gekko-san gibi bir Jounin bu işin içindeyken, ben ve benimle beraber birkaç Jounin ve nitelikli Chuunin bu olayla ilgili araştırma yaparken, Gekko-san’ın neden Kusa’dan yardım talep ettiğine anlam veremiyorum.” diyor. Bu iç döküşün ardından derin bir nefes alan Kinu “Neyse, Gekko-san’ın vardır bir bildiği.” diyerek önünde durduğunuz çadırın iki yana açılan perde şeklindeki kapısının birini aralıyor.
Çadırın için bir kişinin yaşaması için oldukça makul büyüklükte görünüyor. Çadıra girdiğin anda ilk dikkatini çeken hemen tam karşında bulunan bir sandalye ve bu sandalyenin arkasında kanla çizilmiş bir sembol oluyor.
Kısa tanışma faslının ardından Gekko “Maktule ilişkin bilgiler size verilmiş olabilir, ancak ben yine de tekrar etmek isterim.” diyerek tekrar söze giriyor ve “Maktulün adı Mochizuki Kei. Riaru’yla yaşanan savaşın ardından buraya gelerek huzurlu yaşamı seçmiş bir sivil. Ancak kendisi burada fazlasıyla sevilen ve hürmet gören biriydi. İnsanları bir arada tutabilen, ihtiyaçları konusunda yardımcı olmaya çalışan ve açıkçası çadır kent ile Kusagakure arasındaki iletişimi sağlayabilen kişilerden birisiydi.” diyor. Mochizuki Kei ile ilgili verdiği bu bilgilerin ardından Gekko “Dün akşam saatlerinde Kei’nin birkaç kişiyle sohbet ettiğini öğrendik. Bu kişilerle yaptığımız mülakatta havadan sudan sohbetten öteye giden bir durum yoktu. Kei’nin öldürüldüğü çadıra girdiğini gören görgü şahitleri bulunmakta ve oradan çıkmadığına dair de görgü şahitlerimiz var. Ancak çadıra ondan başka giren biri olup olmadığı noktasında herhangi bir tanığımız yok, yani başka birinin girdiğini gören yok da denilebilir. Bu konuda görgü şahitleriyle görüşmek isterseniz size yardımcı olabilirim.” diyor. Olay mahalline dair açıklamalarda bulunan Gekko kısa bir nefes molasının ardından “Kei’nin cansız bedenini iki arkadaşı ziyareti esnasında buluyor, sabaha karşı bir vakitte. Birkaç kez kaldığı çadıra geliyorlar, kendisine sesleniyorlar, en sonunda cevap alamayınca çadırın içine giriyorlar. İlk ifadelerine göre çadıra bu kadar sık gelmelerinin sebebi, içlerinden bir tanesinin çocuğun çok hasta olması ve Kei’den yardım istemek olduğu yönünde. Adamın çocuğunun uzun zamandır hasta olduğu, etraftakiler tarafından biliniyor ve yardım konusunda da Kei’ye başvurmak istediği doğrulanıyor." diyor canı sıkkın bir şekilde. Anlattığı her konunun sonunda gömüldüğü olumsuzluk çukurundan sana doğru seslenen Gekko “Bizler gittiğimizde ise Gekko’nun boğazının kesilmiş olduğunu, avuç içlerinde ve ayak tabanlarının altında kesikler olduğunu gördük. Bu cinayet şekliyle birileri tarafından Kei’ye ve dolayısıyla buradaki sivillere bir mesaj verildiğini düşünüyor. Ve tabi bir de kanla çizilmiş bir sembol var… Daha önce buradaki kimsenin karşılaşmadığı ve Kei’nin kanıyla çizilmiş bir sembol. Bunu sana gösteririm.” diyor. Bu konuşmanın ardından derin bir nefes alan Gekko “Durum bu şekilde… Yani anlayacağın boka batmış durumdayız.” diyor cümlesini teyit eden bir yüz ifadesiyle sana bakarken.
Fuu; Kadın shinobinin de gelmesiyle söze giriyor ve kendini tanıtarak konuşmanı yapıyorsun. Sesindeki tonun, özellikle sana ilk tepki veren shinobiyi bir hayli rahatsız ettiğini kolaylıkla anlayabiliyorsun. Bununla birlikte, kadının gelmesiyle kendine çekidüzen vermiş gibi görünen shinobi, adeta suçlu psikolojisinden kurtulmak istercesine “Kinu-san… Ne kendini tanıttı ne bir şey dedi… Başıyla selam verdi sonra cesedi görmek istediğini falan söyledi. Ne yapabilirdim ki?” diyor. İsminin Kinu olduğunu öğrendiğin shinobi ise kafasını hafifçe salladıktan sonra sana bakarak “Bir dahakine kim olduğunu ve ne için geldiğini söylersen böyle tepkilerle karşılaşmazsın.” diyor, biraz seni terslercesine.
Yaşanan bu ufak gerilimin ardından kızıl saçlı ve standart shinobi kıyafetleri giymiş olan kadın “Adım Sugai Kinu. Gekko-san’a bu olayda yardımcı oluyorum. Ve burası da, tahmin ettiğin üzere olay mahalli.” diyor. Etraftaki bakışların daha sakin ve dingin olmaya başlamasıyla birlikte, esas konuya girecek olmak seni rahatlatmış olsa da, Kinu’un huzursuz ve bir nebze aksi tutumu hemen dikkatini çekiyor. Nitekim durumu sana yansıtmakta çekinmeyen Kinu “Yanlış anlama Fuu-san, size güvenmediğimizden veya başka bir şeyden değil. Ancak Gekko-san gibi bir Jounin bu işin içindeyken, ben ve benimle beraber birkaç Jounin ve nitelikli Chuunin bu olayla ilgili araştırma yaparken, Gekko-san’ın neden Kusa’dan yardım talep ettiğine anlam veremiyorum.” diyor. Bu iç döküşün ardından derin bir nefes alan Kinu “Neyse, Gekko-san’ın vardır bir bildiği.” diyerek önünde durduğunuz çadırın iki yana açılan perde şeklindeki kapısının birini aralıyor.
Çadırın için bir kişinin yaşaması için oldukça makul büyüklükte görünüyor. Çadıra girdiğin anda ilk dikkatini çeken hemen tam karşında bulunan bir sandalye ve bu sandalyenin arkasında kanla çizilmiş bir sembol oluyor.
Sembol
Bakışlarını bir an sembolden ayırıp sandalyeye baktığında, sandalyede de kan bulunduğunu, bununla birlikte zeminin de kan olduğunu görüyorsun. Tüm bunların yanında, sıçrayan kanın yarattığı izleri de giriş kısmında ve iki yana açılan kapının iç kısmında görebiliyorsun. Gözlerinle hemen etrafı taradığında, şilteler ve kıyafetler için portatif dolaplar görüyorsun. Bunun yanında küçük bir çalışma masasının da bulunduğu oda son derece sade görünüyor. Bununla birlikte etrafın son derece düzenli olduğunu da dikkatini çeken bir diğer husus oluyor. Çadırın içini incelemeye devam ettiğin sırada Kinu “Maktul Mochizuki Kei, bu sandalyenin üzerinde ölü olarak bulunduğu. Avuç içlerinde ve ayak tabanlarında dikine bir şekilde açılmış derin kesikler bulunmaktaydı. Bununla birlikte esas ölüm nedeni boğazının kesilmesi. Toplamda beş kesiğin hepsi de kusursuz görünüyordu, yani gelişigüzel yapılmış kesikler değil gibilerdi. Tabi bir de anlam veremediğimiz ve daha önce hiç görmediğimiz bu sembol var bir de…” diyerek konuşmasını bitiriyor. Son anda aklına bir şey gelmiş gibi sana dönen Kinu “Mochizuki Kei’nin bedenini gömdük. Naaşını teslim edebileceğimiz bir ailesi olmadığı için ona son yolculuğuna biz ve buradakiler uğurladı.” diyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Fuu
- Posts: 48
- Joined: January 3rd, 2019, 5:36 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Adamın yüzünde beliren o eblek ifade, titreyen sesi, söylediği bütün sözcüklerin tam yerine güdümlü birer füze gibi ulaştığının işaretçisiydi. Yüzünde en pislik çukurdan daha pis bir ifade oturdu. Kendini iyi hissettirmişti bu. Canını sıkan birinin canını sadece bir kaç jest, mimik ve sözcükle böyle stres yaşatmak hoşuna gitmemesi gereken ancak törpülemekte zorlandığı bir davranışıydı. Kadının geldiğinde yapmaya başladığı iğneli konuşmayı dinler gibi yapmak için üst düzey bir çaba gösterdi. Ortalık biraz daha sakinlemişti. Etrafındaki shinobiler saldırgan tavırlarını sonlandırmıştı ve Fuu'da gardını indirmişti. Uslu uslu olay yerine bakmak ve bu mevzuyu çözmek istiyordu. Lakin kızıl saçlı kadının sözleri, bakışları ve hareketleri uslu bir kız gibi değildi. Rahatsızdı, huysuzdu ve can sıkıcıydı. Fuu bir şey soramadan kadın söze girdi. Rahatsızlığını sözlerine de döktü kadın. Kadının bu sözleri, onları söyleyiş biçimi Fuu'nun kadından şüphe duymasına sebep olmuştu. Niçin ekstra yardımı gereksiz görüyordu ki? Elbette işleri kendisi çözmek istemiş ve bunu yapabilecek kapasitede olduğunu düşünmüş olabilirdi. Ancak gün kadar ortada açık bir gerçek vardı ki o da kadının ve o saydığı Jouninlerin, seçkin Chuuninlerin bir boka yaramamış olduğuydu. Yada Gekko buradakilere güvenmiyordu ve dışarıdan, nötr birilerine ihtiyacı vardı. Henüz bir çıkarım yapmak için çok erkendi. Kadını takip edip çadıra girdi.
Çadıra girer girmez duvara kanla çizilmiş garip sembol onu selamladı. Yer çekiminin etkisiyle yüzeye doğru hareketlenen damlacıklar yüzünden biraz deforme olmuş olsa da çizilmiş sembolün ana hatları hala belliydi. Odanın her yerinde kan görmek mümkündü. Zemin kanlıydı, sandalye kanlıydı, kapı kanlıydı. Katilin temiz çalışma gibi bir kaygısı yoktu belliki. Yada temiz çalışacak imkanı bulamadı. Yahut bilerek böyle korkunç bir görüntü bırakmayı seçti, sembolün yaratacağı etkiyi daha da arttırmak için. Kafasında farklı senaryolar, farklı ihtimaller dönmeye başlamıştı. Hızlıca odayı inceledi gözleriyle. Özel bir şey yoktu. Sade bir odaydı, yatağı dolabı osu busu olan her yerde görebileceğiniz tipte bir oda. Kadın tekrar konuşmaya başlayınca dikkati ona kaydı. Kurbanın adını ve nasıl öldüğünü anlattı. Buraları dikkatle dinledi Fuu. Kadının sözlerinin arasında bir şeyler arıyor her satırı dikkatle eşeliyordu. Kadının dediklerine bakılarak şunu çıkarmıştı. Katil isterse gayet temiz çalışabiliyordu. Bilerek burayı kanla boyamış olmalıydı. Fuu söylenenleri süzgecinden geçirirken kadın bir şey daha söyledi. Bu, Fuu'nun kaşlarının kalkmasına sebep oldu ve direk lafa girdi. "Neden? Bizim de incelememiz daha iyi olmaz mıydı? Belki farklı bir şey görür, farklı bir şeyler keşfederdik." dedi. Cesedi burada çürümeden tutamayacaklarını biliyordu. Adamın cesedine daha fazla zarar gelmeden temiz bir şekilde gömmek istemişlerdi muhtemelen ancak yine de biraz daha bekletmeleri ve destek ekibinin de cesedi görmelerine izin vermeleri gerekirdi. Kadının cevabını beklemeden odayı gözlemeye başlayacaktı. Yine kuduruk kuduruk konuşacağını biliyordu zaten. Kendi algılarına göre yerinde doğru durmayan bir şey arayacak en sonunda da sembolü yakından incelemeye başlayacaktı.
Çadıra girer girmez duvara kanla çizilmiş garip sembol onu selamladı. Yer çekiminin etkisiyle yüzeye doğru hareketlenen damlacıklar yüzünden biraz deforme olmuş olsa da çizilmiş sembolün ana hatları hala belliydi. Odanın her yerinde kan görmek mümkündü. Zemin kanlıydı, sandalye kanlıydı, kapı kanlıydı. Katilin temiz çalışma gibi bir kaygısı yoktu belliki. Yada temiz çalışacak imkanı bulamadı. Yahut bilerek böyle korkunç bir görüntü bırakmayı seçti, sembolün yaratacağı etkiyi daha da arttırmak için. Kafasında farklı senaryolar, farklı ihtimaller dönmeye başlamıştı. Hızlıca odayı inceledi gözleriyle. Özel bir şey yoktu. Sade bir odaydı, yatağı dolabı osu busu olan her yerde görebileceğiniz tipte bir oda. Kadın tekrar konuşmaya başlayınca dikkati ona kaydı. Kurbanın adını ve nasıl öldüğünü anlattı. Buraları dikkatle dinledi Fuu. Kadının sözlerinin arasında bir şeyler arıyor her satırı dikkatle eşeliyordu. Kadının dediklerine bakılarak şunu çıkarmıştı. Katil isterse gayet temiz çalışabiliyordu. Bilerek burayı kanla boyamış olmalıydı. Fuu söylenenleri süzgecinden geçirirken kadın bir şey daha söyledi. Bu, Fuu'nun kaşlarının kalkmasına sebep oldu ve direk lafa girdi. "Neden? Bizim de incelememiz daha iyi olmaz mıydı? Belki farklı bir şey görür, farklı bir şeyler keşfederdik." dedi. Cesedi burada çürümeden tutamayacaklarını biliyordu. Adamın cesedine daha fazla zarar gelmeden temiz bir şekilde gömmek istemişlerdi muhtemelen ancak yine de biraz daha bekletmeleri ve destek ekibinin de cesedi görmelerine izin vermeleri gerekirdi. Kadının cevabını beklemeden odayı gözlemeye başlayacaktı. Yine kuduruk kuduruk konuşacağını biliyordu zaten. Kendi algılarına göre yerinde doğru durmayan bir şey arayacak en sonunda da sembolü yakından incelemeye başlayacaktı.

"Birro gates takmış çipi, yeni villain."
- Mokuro Riku
- Kusagakure
- Posts: 53
- Joined: March 1st, 2021, 11:29 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Ortamın yumuşamasıyla Riku'nun da üzerindeki gerginliğin seviyesi hızlıca düşmüştü. Konuştuğu Jounin tarafından kulağına çalınan Suguro Gekko ismiyle içine soğuk bir su serpilmişti. Bulmaları gereken kilit isim karşısındaydı. Kafasındaki yapması gerekenler listesine bir tane hayali tik atmıştı. Gekko ile birlikte çadıra doğru ilerlerken dakikalar öncesinde ancak gözden geçirebildiği shinobi topluluğunu bu defa tartabilecek bir fırsat bulmuştu. Karşısındaki insanların yüzündeki ifadeleri anlamlandırmaya çalışıyordu. Çoğu gözde son yaşanan hadiseden kaynaklı endişenin baskısını derinlerinde hissedebiliyordu. Riku etrafındaki her rütbeden shinobinin çaresizlik içerisinde hissetmelerini anlayabiliyordu. Sırtlandıkları zorlu bir güvenlik sağlama görevini tehlikeye düşüren bu şüpheli ölümün gizemi çözülememişti. Toplum içerisinde korkunun barınması bir an önce engellenmeliydi. Detaylıca düşündükçe aynı baskı Riku’nun da zihninde ağırlaşıyordu. Bu soruşturmanın içerisinde merakla sürüklendiğini inkar edemediği gibi böyle bir soruşturmayı nasıl yürüteceği hakkındaki deneyimsizliğini de inkar edemezdi. Yine de görevlendirilmişti ve buradaydı. Köyü kendisine güveniyorsa kendisini geriye çekmesinin hiçbir manası yoktu. Deneyim kazanmak için daima ilk adımı atmak gerekliydi ve bu adımdan çekinmeyecekti.
Gekko’nun cinayet hakkındaki bilgilendirmesini pür dikkat dinliyordu. Cesedi bulan insanlardan tekrar konuşmakla yeni ve işe yarar bir bilgi edinebileceğinden şüpheli olsa da kendisi de şahitlerle bir sohbet etmek istiyordu. Ellerindeki kısıtlı kanıtla ilerlemek istiyorsa edinebileceği en küçük detayı da kazmalıydı. Açıkcası göreve çıkarken kendini Riaru ile ilgili bir ipucu yakalamak için şartlamıştı çünkü Rei’nin gizli kimliğinin ifşalandığı durumda canını almak için peşine düşülmesi oldukça doğru orantılıydı. Tam bu noktada da sembol konusunun belirsizliği içini rahatsız ederken bir yandan da ellerindeki tek net kanıtın varlığı ile merak içgüdüsü uyarılıyordu. Çünkü sembolün ardındaki gizem kapıyı açan bir kilit olabilirdi bu cinayette. Riaru güçleri tarafından kullanılan gizli bir mühür olabilirdi ancak bunu apaçık bir şüphe şekilde arkalarında bırakırlar mıydı? Daha ziyade sembol orada bir anlam verilmek için bırakılmış gibiydi. Sanki birileri açıkça çıkıp insanları tehdit ediyordu ve bu tehdit de gerçekten insanları diken üstünde yaşamaya sürükleyecek denli etkili ve başarılıydı. Maktulün buradaki insan topluluğu tarafından güvenilen biri olması da kendini duyurmak isteyen kötü niyetli bir kült gibi yeni bir oluşum tarafından etkili bir tehdit yöntemi olabilirdi. Olaydaki ihtimallerin içerisinde kapladığı heyecan, yaşamını kaybetmiş insana karşı saygısızlık ediyor gibi hissettirip üzülse de zihninde soruların çeşitlenmesinden keyiflenmeye engel olamıyordu. Etrafında kendinden çok daha yetkin olan shinobiler tarafından ne olduğu belirlenememişti ancak Riku da ilk iş olarak kafasını bu denli karıştıran bu sembole bakmak istiyordu kesinlikle.
“Gekko-san öncelikle çalışmalarınız için teşekkürler. Üstüm olarak kişisel gözlemleriniz benim için çok önemli. Bu sebeple alakasız gördüğünüz detayları veya içgüdülerinizin yönlendirmelerini benimle paylaşmanızdan minnettar olurum. Elimizdeki kanıtları ve görgü tanıkalarını tekrar incelememiz gerekecektir, öncelikle sembolü ve olay yerini gözden geçirmeyi isterim.” Diyerek konuşmaya girmişti. Kısa bir duraklama ardından sesini alçaltarak “Görev arkadaşıma da hem birkaç fikir danışıp hem sizinle daha da ayrıntılı konuşmak isteyeceğimiz konular olabilir.” Diye eklemişti konuşmasına. Görevli shinobilerin maktulün Riaru bağlantısından haberdar olmadığı için atlanmış detaylar olabilirdi ve bunları değerlendirebilecek kişi karşısındaki Jouninden başkası değildi. Yine de önceliği bir an önce eyleme koyulmak ve olay yerini kendi gözleriyle iyice incelemekti.
Gekko’nun cinayet hakkındaki bilgilendirmesini pür dikkat dinliyordu. Cesedi bulan insanlardan tekrar konuşmakla yeni ve işe yarar bir bilgi edinebileceğinden şüpheli olsa da kendisi de şahitlerle bir sohbet etmek istiyordu. Ellerindeki kısıtlı kanıtla ilerlemek istiyorsa edinebileceği en küçük detayı da kazmalıydı. Açıkcası göreve çıkarken kendini Riaru ile ilgili bir ipucu yakalamak için şartlamıştı çünkü Rei’nin gizli kimliğinin ifşalandığı durumda canını almak için peşine düşülmesi oldukça doğru orantılıydı. Tam bu noktada da sembol konusunun belirsizliği içini rahatsız ederken bir yandan da ellerindeki tek net kanıtın varlığı ile merak içgüdüsü uyarılıyordu. Çünkü sembolün ardındaki gizem kapıyı açan bir kilit olabilirdi bu cinayette. Riaru güçleri tarafından kullanılan gizli bir mühür olabilirdi ancak bunu apaçık bir şüphe şekilde arkalarında bırakırlar mıydı? Daha ziyade sembol orada bir anlam verilmek için bırakılmış gibiydi. Sanki birileri açıkça çıkıp insanları tehdit ediyordu ve bu tehdit de gerçekten insanları diken üstünde yaşamaya sürükleyecek denli etkili ve başarılıydı. Maktulün buradaki insan topluluğu tarafından güvenilen biri olması da kendini duyurmak isteyen kötü niyetli bir kült gibi yeni bir oluşum tarafından etkili bir tehdit yöntemi olabilirdi. Olaydaki ihtimallerin içerisinde kapladığı heyecan, yaşamını kaybetmiş insana karşı saygısızlık ediyor gibi hissettirip üzülse de zihninde soruların çeşitlenmesinden keyiflenmeye engel olamıyordu. Etrafında kendinden çok daha yetkin olan shinobiler tarafından ne olduğu belirlenememişti ancak Riku da ilk iş olarak kafasını bu denli karıştıran bu sembole bakmak istiyordu kesinlikle.
“Gekko-san öncelikle çalışmalarınız için teşekkürler. Üstüm olarak kişisel gözlemleriniz benim için çok önemli. Bu sebeple alakasız gördüğünüz detayları veya içgüdülerinizin yönlendirmelerini benimle paylaşmanızdan minnettar olurum. Elimizdeki kanıtları ve görgü tanıkalarını tekrar incelememiz gerekecektir, öncelikle sembolü ve olay yerini gözden geçirmeyi isterim.” Diyerek konuşmaya girmişti. Kısa bir duraklama ardından sesini alçaltarak “Görev arkadaşıma da hem birkaç fikir danışıp hem sizinle daha da ayrıntılı konuşmak isteyeceğimiz konular olabilir.” Diye eklemişti konuşmasına. Görevli shinobilerin maktulün Riaru bağlantısından haberdar olmadığı için atlanmış detaylar olabilirdi ve bunları değerlendirebilecek kişi karşısındaki Jouninden başkası değildi. Yine de önceliği bir an önce eyleme koyulmak ve olay yerini kendi gözleriyle iyice incelemekti.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Fuu; Kinu’nun son sözlerinin ardından kalkan kaşlarınla direk lafa girişin, Kinu’nun hafifçe şaşırmasına neden oluyor. Cümlelerinin ardından Kinu’nun bu şaşkınlığının bir kat daha arttığını rahatlıkla görebiliyorsun. Yetersiz becerilerin Kinu’nun bu şaşkınlığı altındaki nedenler konusunda sana fikri sahibi vermese de, Kinu bir anda vücudunu tamamen sana doğru çevirerek hafif çattığı kaşlarıyla direk gözlerinin içine bakmaya çalışsa da, Kinu’nun cevabını beklemeden odaya incelemeye başladığın için bu gerçekleşmiyor. Yine de bu duruma aldırış etmeyen Kinu “Kendimi tekrar tanıtayım o zaman. Ben Kusagakure Jounin’i, bu çadır kentte güvenliği sağlama konusunda görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiş Sugai Kinu…” diyor. Bu cümlelerinin ardından göz ucuyla baktığında yüzünde bir nebze artan öfke belirtisiyle “Biliyor musun, Kusagakure’deki evimde kıçımı yayıp Jounin olmadım. Bir insanın vücudundaki yaralanmaları, yaralanmanın niteliğini anlayabilecek kadar deneyimim var. Siktiğimin cesedi üzerinde anlattıklarımdan farklı bir şey olsaydı, bunları zaten anlardık.” diyor. Öfkesinin tonunu ayarlayamadığını fark etmiş olan Kinu bir anda hafifçe bir nefes alıp hızlıca verdikten sonra “Ancak çok meraklıysan incelemeye, gömdüğümüz yeri sana söylerim. Bir dahi ve konunun uzmanı olarak cesedin gömüldüğü süreden şimdiye geçen zaman zarfında çürümeye başlamamış olduğunu, vücudunda şişmelerden ibaret deformasyonların olabileceğini zaten çözersin.” diyor imalı bir şekilde.
Bu laflarından sonra Kinu çadırın girişine doğru geliyor ve orada kollarını göğüs hizasında bağlayarak durmakla yetiniyor. Bu süre zarfında odada yaptığın incelemede odanın içinde yerinde durmayan herhangi bir şeyle karşılaşmıyorsun. Aynı noktalara birkaç kez baksan da, odadaki düzende bir değişiklik veya gariplik sezemiyorsun. Sonunda sembole odaklandığında ise, kanın çadırın kumaşta bıraktığı lekelerden anladığın kadarıyla, ilk önce çemberin sağ tarafından başlayarak tek bir hamlede çizildiğini, ardından birkaç hamlede yukarıda duran şeklin çizildiğini ve son olarak iki ayrı hamleyle iki kıvrımlı çizginin çizildiğini fark edebiliyorsun.
Riku; Gekko’nun konuşmasının ardından lafa girmenle birlikte, Gekko’nun dikkatli bir şekilde senin dinlediğini fark edebiliyorsun. Konuşmanı yüzündeki ifadeyi değiştirmeden dinleyen Gekko cümlelerinin sonlanmasının akabinde “Kişisel olarak soruyorsan, şu anda bir anlam vermekte zorlanıyorum. O yüzden belirsiz şeyler söyleyerek senin gözlemlerini de zora sokmak veya etkilemek istemem.” diyor. Hemen ardından “Görgü şahitlerini ayarlaması için birini görevlendiririm, dilerseniz onlarla tekrar konuşabilirsiniz. Ancak bu konuda farklı bir şeyler elde edebileceğiniz söylemem güç olur. En azından bu konuda bir görüşüm var.” diyor hafif ve zoraki bir tebessümle. Bu konuşmasının ardından ise esas noktaya gelerek “Birlikte olay mahalline gidelim o zaman. Sonrasında elbette yeniden konuşuruz.” diyor herhangi bir ima veya geçiştirme içermeksizin.
Gekko ile birlikte bulunduğunuz yerden ayrılıyor ve olay mahalline varıyorsun. Etraftaki shinobilerin arasında geçip çadıra geldiğinizde, çadırın hemen giriş kısmında duran diğer kadın shinobiyi görüyorsun. Gekko ile kadın göz göze geldiği anda, kadın shinobi Gekko’ya “Biraz hava alacağım.” diyor sinirli bir şekilde. Gekko ise pek üstelemeden başıyla yaptığı bir onaylama hamlesiyle yetiniyor.
Genel; Fuu'nun odanın içindeki sembolü incelediği sırada Gekko ve Riku çadırın içine giriyor. Fuu, Kinu’nun ayrılıp Gekko ve Riku’nun gelişini gecikmeli olsa da fark edebiliyor. Bu sırada Riku, üstün körü de olsa çadırın içini inceleyebiliyor. İki yana açılan perde gibi kapıdan sıyrılıp çadırın içine girdiği anda Riku ilk olarak hemen karşı tarafında bulunan bir sandalye ve bu sandalyenin arkasında kanla çizilmiş bir sembolü görüyor. Riku odanın içine göz attığında ise sandalyede de kan bulunduğunu, bununla birlikte zeminin de kan olduğunu, giriş kısmında ve iki yana açılan kapının iç kısmında sıçrayan kanın yarattığı izleri, etrafı taradığında ise şilteler ve kıyafetler için portatif dolaplar görüyor. Bunun yanında küçük bir çalışma masasının da bulunduğu oda son derece sade ve son derece düzenli bir görüntü çiziyor. Bu sürede Gekko sessiz ve işinizi yapmanıza herhangi bir şekilde engel olmaktan uzak bir şekilde durmakla yetiniyor.
Bu laflarından sonra Kinu çadırın girişine doğru geliyor ve orada kollarını göğüs hizasında bağlayarak durmakla yetiniyor. Bu süre zarfında odada yaptığın incelemede odanın içinde yerinde durmayan herhangi bir şeyle karşılaşmıyorsun. Aynı noktalara birkaç kez baksan da, odadaki düzende bir değişiklik veya gariplik sezemiyorsun. Sonunda sembole odaklandığında ise, kanın çadırın kumaşta bıraktığı lekelerden anladığın kadarıyla, ilk önce çemberin sağ tarafından başlayarak tek bir hamlede çizildiğini, ardından birkaç hamlede yukarıda duran şeklin çizildiğini ve son olarak iki ayrı hamleyle iki kıvrımlı çizginin çizildiğini fark edebiliyorsun.
Riku; Gekko’nun konuşmasının ardından lafa girmenle birlikte, Gekko’nun dikkatli bir şekilde senin dinlediğini fark edebiliyorsun. Konuşmanı yüzündeki ifadeyi değiştirmeden dinleyen Gekko cümlelerinin sonlanmasının akabinde “Kişisel olarak soruyorsan, şu anda bir anlam vermekte zorlanıyorum. O yüzden belirsiz şeyler söyleyerek senin gözlemlerini de zora sokmak veya etkilemek istemem.” diyor. Hemen ardından “Görgü şahitlerini ayarlaması için birini görevlendiririm, dilerseniz onlarla tekrar konuşabilirsiniz. Ancak bu konuda farklı bir şeyler elde edebileceğiniz söylemem güç olur. En azından bu konuda bir görüşüm var.” diyor hafif ve zoraki bir tebessümle. Bu konuşmasının ardından ise esas noktaya gelerek “Birlikte olay mahalline gidelim o zaman. Sonrasında elbette yeniden konuşuruz.” diyor herhangi bir ima veya geçiştirme içermeksizin.
Gekko ile birlikte bulunduğunuz yerden ayrılıyor ve olay mahalline varıyorsun. Etraftaki shinobilerin arasında geçip çadıra geldiğinizde, çadırın hemen giriş kısmında duran diğer kadın shinobiyi görüyorsun. Gekko ile kadın göz göze geldiği anda, kadın shinobi Gekko’ya “Biraz hava alacağım.” diyor sinirli bir şekilde. Gekko ise pek üstelemeden başıyla yaptığı bir onaylama hamlesiyle yetiniyor.
Genel; Fuu'nun odanın içindeki sembolü incelediği sırada Gekko ve Riku çadırın içine giriyor. Fuu, Kinu’nun ayrılıp Gekko ve Riku’nun gelişini gecikmeli olsa da fark edebiliyor. Bu sırada Riku, üstün körü de olsa çadırın içini inceleyebiliyor. İki yana açılan perde gibi kapıdan sıyrılıp çadırın içine girdiği anda Riku ilk olarak hemen karşı tarafında bulunan bir sandalye ve bu sandalyenin arkasında kanla çizilmiş bir sembolü görüyor. Riku odanın içine göz attığında ise sandalyede de kan bulunduğunu, bununla birlikte zeminin de kan olduğunu, giriş kısmında ve iki yana açılan kapının iç kısmında sıçrayan kanın yarattığı izleri, etrafı taradığında ise şilteler ve kıyafetler için portatif dolaplar görüyor. Bunun yanında küçük bir çalışma masasının da bulunduğu oda son derece sade ve son derece düzenli bir görüntü çiziyor. Bu sürede Gekko sessiz ve işinizi yapmanıza herhangi bir şekilde engel olmaktan uzak bir şekilde durmakla yetiniyor.
Off Topic
Riku sembolün görünümü için bir önceki GM mesajına bakabilir.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Mokuro Riku
- Kusagakure
- Posts: 53
- Joined: March 1st, 2021, 11:29 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Karşısındaki Jounin söyledikleriyle Riku’yu muallakta bırakmaya devam ediyordu. Riku, olay üzerinde çalışan bunca shinobiye rağmen destek istemek durumunda kalmalarından dolayı takıldıkları engeller olduğunu açıkça çıkarabiliyordu ancak önlerinin araştırmanın ilk aşamalarında bu denli çıkmaz bir sokakta sonuçlanacağını beklemiyordu. Gekko’dan öneri isteyen kendisiydi ve verdiği tek öneriyi de görmezden gelerek şahitlerle konuşmayı Jounine karşı mahcup hissettirse de kafasına koymuştu. Yine de planlarına soktuğu bu muhabbet sırasını beklemeliydi. Gekko’nun olay mahalline gitmeleri hususuna “Tabii ki.” Diye kısa bir cevap vererek Jouninin peşine takılmıştı. Bir an önce içine girmek istediği diğer hususları kafasındaki arka plana ittirip önceliğini şu ana odaklıyordu.
Çadırın önünde rastladıkları kızıl saçlı shinobinin aksi tavrını Fuu’nun kendisine nazaran daha gergin bir giriş yapmış olabileceğine bağlamalı mıydı emin değildi. Fuu ile yeni tanıştıkları kısa sürede kurdukları diyalog oldukça sakin bir tondaydı ancak yine de kendisini fazla çözememişti. İnsanlar hiç beklenmedik tepkiler verebiliyordu ve Riku bu farklı davranışları sosyalleşmenin en güzel kısmı olarak görüyordu. Fuu’nun durumunu da merak ederek Gekko ile birlikte çadıra girmişti ancak karşısındaki manzara bir anlığına ne düşündüğünü bile unutturmuştu. Sıradan denebilecek tek kişilik bir yaşam alanına uyumsuzluğunu ve dehşeti yayarcasına saçılmış kurumuş kan izleri Riku’ya hüzünlü hissettirmişti. Geride bıraktığı sırlarının peşinde iz sürdüğü maktul de bu Çadır Kent’e itelenen diğer insanlar gibi bir şekilde hayatına devam ediyordu. Bir canlının elinden hayatı; deneyimleme yetisini, hislerini, anılarını, geleceğini zorla kesip almak tam anlamıyla vahşetti.
Üzerine yağmur damlaları gibi yağan ürperti hissinden arınırken çadırın içerisini araştırmaya girişmiş olan Fuu’ya seslendi: “Fuu, seni araştırmanın başında bulunan Jounin Suguro Gekko-san ile tanıştırayım.” Ardından ağır basan merakıyla odayı inceleme başlamıştı bile. Aklına okuduğu bir kitaptaki “Kusursuz cinayet yoktur: kusursuza yakın olanlar vardır.” Sözü gelmişti. Karşılarındaki kusursuza yakın olarak nitelendirilebilecek bu sarmalı çözebilecek bir şeyleri yakalayabilmek için gözünden detay kaçırmak istemiyordu. Etrafı incelerken bir yandan da kısaca öğrendiklerini paylaşmaya başlamıştı. “Gekko-san pek görgü şahidimizin olmadığını aktardı. Mochizuki Kei akşam saatlerinde kendisine ait olan bu çadıra girerken görülüyor ve sabaha karşı kendisinden yardım istemek için gelen kişiler de cansız bedenini buluyor. Aradaki zamanda çadırda neler olduğu veya maktulle kimin temas halinde olduğuna dair bir şahit yok. Ek bilgi edinebileceğimizin pek olası olmadığını Gekko-san dile getirdi ancak şahitlerle tekrar konuşabiliriz. Elimizde soruşturmayı ilerletebilecek bir veri yok, tekrara düşmek ortaya çıkarır mı dersin? Senin dikkatini çeken bir şeyler var mı?” Sözlerinin bitmesiyle gözleri sandalyenin arkasında kanla çizilmiş sembolle buluşmuştu. Kanla çizildiği için biraz formu bozulmuş görünüyordu o yüzden dikkatlice bakmak için iyice yaklaştı. Burada bir şeyler anlatılmak için bırakılmış olmalıydı. Arkada bırakılan sembolün anlamını çözmek katilin zihnine girebilmeleri ve kendileri için bir çözüm rotası bulabilmeleri için en güçlü seçenekti.
Çadırın önünde rastladıkları kızıl saçlı shinobinin aksi tavrını Fuu’nun kendisine nazaran daha gergin bir giriş yapmış olabileceğine bağlamalı mıydı emin değildi. Fuu ile yeni tanıştıkları kısa sürede kurdukları diyalog oldukça sakin bir tondaydı ancak yine de kendisini fazla çözememişti. İnsanlar hiç beklenmedik tepkiler verebiliyordu ve Riku bu farklı davranışları sosyalleşmenin en güzel kısmı olarak görüyordu. Fuu’nun durumunu da merak ederek Gekko ile birlikte çadıra girmişti ancak karşısındaki manzara bir anlığına ne düşündüğünü bile unutturmuştu. Sıradan denebilecek tek kişilik bir yaşam alanına uyumsuzluğunu ve dehşeti yayarcasına saçılmış kurumuş kan izleri Riku’ya hüzünlü hissettirmişti. Geride bıraktığı sırlarının peşinde iz sürdüğü maktul de bu Çadır Kent’e itelenen diğer insanlar gibi bir şekilde hayatına devam ediyordu. Bir canlının elinden hayatı; deneyimleme yetisini, hislerini, anılarını, geleceğini zorla kesip almak tam anlamıyla vahşetti.
Üzerine yağmur damlaları gibi yağan ürperti hissinden arınırken çadırın içerisini araştırmaya girişmiş olan Fuu’ya seslendi: “Fuu, seni araştırmanın başında bulunan Jounin Suguro Gekko-san ile tanıştırayım.” Ardından ağır basan merakıyla odayı inceleme başlamıştı bile. Aklına okuduğu bir kitaptaki “Kusursuz cinayet yoktur: kusursuza yakın olanlar vardır.” Sözü gelmişti. Karşılarındaki kusursuza yakın olarak nitelendirilebilecek bu sarmalı çözebilecek bir şeyleri yakalayabilmek için gözünden detay kaçırmak istemiyordu. Etrafı incelerken bir yandan da kısaca öğrendiklerini paylaşmaya başlamıştı. “Gekko-san pek görgü şahidimizin olmadığını aktardı. Mochizuki Kei akşam saatlerinde kendisine ait olan bu çadıra girerken görülüyor ve sabaha karşı kendisinden yardım istemek için gelen kişiler de cansız bedenini buluyor. Aradaki zamanda çadırda neler olduğu veya maktulle kimin temas halinde olduğuna dair bir şahit yok. Ek bilgi edinebileceğimizin pek olası olmadığını Gekko-san dile getirdi ancak şahitlerle tekrar konuşabiliriz. Elimizde soruşturmayı ilerletebilecek bir veri yok, tekrara düşmek ortaya çıkarır mı dersin? Senin dikkatini çeken bir şeyler var mı?” Sözlerinin bitmesiyle gözleri sandalyenin arkasında kanla çizilmiş sembolle buluşmuştu. Kanla çizildiği için biraz formu bozulmuş görünüyordu o yüzden dikkatlice bakmak için iyice yaklaştı. Burada bir şeyler anlatılmak için bırakılmış olmalıydı. Arkada bırakılan sembolün anlamını çözmek katilin zihnine girebilmeleri ve kendileri için bir çözüm rotası bulabilmeleri için en güçlü seçenekti.
- Kitamura Fuu
- Posts: 48
- Joined: January 3rd, 2019, 5:36 pm
Re: [Kitamura Fuu & Mokuro Riku] Gölgenin İzinde
Sözleri, gittiği yerde gene antipatiyle karşılaşmıştı. Başka bir tepki almayı da pek beklediği söylenemezdi aslında. Ağzından çıkan sözleri duyuyordu ama insanların ne diyeceğini umursamıyordu. Konuştuğu insan kırılmış mı üzülmüş mü sinirlenmiş mi pek umurunda olmuyordu. Susumu hariç. Sevgili abisine belli etmese de sözleriyle onu incitmek istemiyordu. Pek tabii onun damarına basa basa konuşmak çok büyük bir zevk olsa da ona karşı sınırını her zaman bilmişti. Sınırını bilmediği bir gün olanları ise hala unutmamıştı. Saçma sapan bir kunai muhabbetinden aralarında çıkan gerginliğin büyüyüp sözlü sataşmaya dönüştüğü bir vakitti. Birbirlerine aptal, salak gibi klasikleşmiş hakaret girişimlerinden sonra Fuu ipin ucunu kaçırmıştı. Çocuğa düpedüz orospu çocuğu demişti ve Susumu'nun gözlerinin önce öfkeyle doluşunu korkuyla izlemişti. Kızın üzerine öyle hiddetli yürümüştü ki, o zamanlar bir genin olduğunu unutmuş, oturduğu sandalyeye sinmişti. Susumu o gün evde kırılıp dökülecek ne varsa kırmış, sinirden ağlamaya başlayıp evden çekip gitmişti. Kapıyı kapattığında çıkan sesin ardından bıraktığı yalnız sessizliği hiç bir zaman unutmadı Fuu.
Aradan mevsimler, yıllar ve birbirinin kopyası yüzlerce gün geçmişti lakin Fuu akıllanmamıştı. Yine bir yerlerde kemiksiz dili başını ya belaya sokuyor yada bir takım kapıların yüzüne kapanmasına sebep oluyordu. Dudaklarından çıkan her bir kelimeyle Kinu'nun kaşları çatılmaya başlamıştı. Yüzüne konan şaşkın ifade gittikçe artıyor, Fuu sebebi anlamaya çalışıyor ama pek mantıklı bir çıkarım yapamıyordu. Pek takılmadan odayı incelemeye koyuldu. Kinu'nun cırtlak sesi arkadan arkadan gelmeye başlamıştı. Kendisini tanıtıp, rütbesini görevlerini falan filan sıralamaya başlamıştı. Sugai Kinu, görevlendirildiği ve yetkilendirildiği yerde bir cinayet yaşanan ve bunlar olurken ruhu duymayan, götünde pireler uçuşan Sugai Kinu... Böyle bir gerçek ortada olunca kadının söylediği diğer şeyler anlamını biraz kaybetmişti. Dünyanın en iyi medic-nin'i bile olsa bu göt kadar yerde biri ölürken haberi olmayacak kadar aptal biriydi Fuu'ya göre. Bir aptal ister genin ister jounin olsun, günün sonunda aptaldı. Kadının sözlerini yüzündeki pişkin sırıtışla dinlemeye devam etti. İncelemesi sırasında kayda değer pek bir şey bulamamıştı. Semboldeki çember tek seferle çizilmişti, öyle görünüyordu. Bir tık hayal kırıklığına uğradı. Ayrıca gözden kaçan bir şey bulup şu kadının gözüne sokma şansını elinden kaçırmış olmakta ekstra koymuştu. Yüzündeki mutsuzluğu saklayıp arkasını döndü. O sırada odaya partneri ve bir başka shinobi girdi. Bu sırada Kinu menopozlu davranışlarına devam ediyordu, sinirli sinirli odadan çıkarken Fuu pişkin pişkin sırıtıyordu bıyık altından.
Riku içeri girdiğinde karşılaştığı manzara karşısında şaşırmıştı, hak veriyordu ona. Daha sonra onu Gekko ile tanıştırdı. Başıyla selam verdi adama. Araştırmanın başında olan koca yürekli Suguro Gekko. Riku da ortamı incelemeye başladı. Bunu yaparken da lafa girdi. Diğer çadırda öğrendiği ne varsa kısaca özet geçmiş olmalıydı. " Valla bi konuşsak iyi olabilir bence. Sen yaparsın bu işi, ben insanlarla konuşunca küsüp gidiyorlar." dedi. Cümlenin son kısmını biraz bastırarak söyledi dışarıya çıkan Kinu'nun onları dinliyor olabilme ihtimaline karşı. " Gekko-san, merhaba ben Fuu. Beş dakka önce deşmek üzere olduğunuz kunoichi." dedi. Daha sonra sözlerine devam etti. Biraz daha az ukala olmaya çalışıyordu. " Her şeyi kontrol altına almış, burayı korumakla yükümlü olan ancak korumakla mükellef olduğu yerde, burnunun dibinde bir cinayet gerçekleşmesine izin veren Jounin abla cesedin gömüldüğünü söyledi. Kendisi bizim geleceğimizi bilmiyor muydu? Belki sizin görmediğiniz bir şey görürdük. Tabİi kendisi, yetkililer tarafından onlara emanet edilen bu yerleşkede, her bakımdan yetersiz gördüğü iki chuuninin olaya müdahale etmesine şiddetle karşı ama." dedi, yine kadının onları duyacağını umarak sesini birazcık yükseltmişti. Daha az ukala olayım derken daha da sert girmişti. "Sahi bizi niye çağırdınız Kinu'nun da dediği gibi bi ton Jounin falan var burada?" diye sözlerini sonlandırdı.
Aradan mevsimler, yıllar ve birbirinin kopyası yüzlerce gün geçmişti lakin Fuu akıllanmamıştı. Yine bir yerlerde kemiksiz dili başını ya belaya sokuyor yada bir takım kapıların yüzüne kapanmasına sebep oluyordu. Dudaklarından çıkan her bir kelimeyle Kinu'nun kaşları çatılmaya başlamıştı. Yüzüne konan şaşkın ifade gittikçe artıyor, Fuu sebebi anlamaya çalışıyor ama pek mantıklı bir çıkarım yapamıyordu. Pek takılmadan odayı incelemeye koyuldu. Kinu'nun cırtlak sesi arkadan arkadan gelmeye başlamıştı. Kendisini tanıtıp, rütbesini görevlerini falan filan sıralamaya başlamıştı. Sugai Kinu, görevlendirildiği ve yetkilendirildiği yerde bir cinayet yaşanan ve bunlar olurken ruhu duymayan, götünde pireler uçuşan Sugai Kinu... Böyle bir gerçek ortada olunca kadının söylediği diğer şeyler anlamını biraz kaybetmişti. Dünyanın en iyi medic-nin'i bile olsa bu göt kadar yerde biri ölürken haberi olmayacak kadar aptal biriydi Fuu'ya göre. Bir aptal ister genin ister jounin olsun, günün sonunda aptaldı. Kadının sözlerini yüzündeki pişkin sırıtışla dinlemeye devam etti. İncelemesi sırasında kayda değer pek bir şey bulamamıştı. Semboldeki çember tek seferle çizilmişti, öyle görünüyordu. Bir tık hayal kırıklığına uğradı. Ayrıca gözden kaçan bir şey bulup şu kadının gözüne sokma şansını elinden kaçırmış olmakta ekstra koymuştu. Yüzündeki mutsuzluğu saklayıp arkasını döndü. O sırada odaya partneri ve bir başka shinobi girdi. Bu sırada Kinu menopozlu davranışlarına devam ediyordu, sinirli sinirli odadan çıkarken Fuu pişkin pişkin sırıtıyordu bıyık altından.
Riku içeri girdiğinde karşılaştığı manzara karşısında şaşırmıştı, hak veriyordu ona. Daha sonra onu Gekko ile tanıştırdı. Başıyla selam verdi adama. Araştırmanın başında olan koca yürekli Suguro Gekko. Riku da ortamı incelemeye başladı. Bunu yaparken da lafa girdi. Diğer çadırda öğrendiği ne varsa kısaca özet geçmiş olmalıydı. " Valla bi konuşsak iyi olabilir bence. Sen yaparsın bu işi, ben insanlarla konuşunca küsüp gidiyorlar." dedi. Cümlenin son kısmını biraz bastırarak söyledi dışarıya çıkan Kinu'nun onları dinliyor olabilme ihtimaline karşı. " Gekko-san, merhaba ben Fuu. Beş dakka önce deşmek üzere olduğunuz kunoichi." dedi. Daha sonra sözlerine devam etti. Biraz daha az ukala olmaya çalışıyordu. " Her şeyi kontrol altına almış, burayı korumakla yükümlü olan ancak korumakla mükellef olduğu yerde, burnunun dibinde bir cinayet gerçekleşmesine izin veren Jounin abla cesedin gömüldüğünü söyledi. Kendisi bizim geleceğimizi bilmiyor muydu? Belki sizin görmediğiniz bir şey görürdük. Tabİi kendisi, yetkililer tarafından onlara emanet edilen bu yerleşkede, her bakımdan yetersiz gördüğü iki chuuninin olaya müdahale etmesine şiddetle karşı ama." dedi, yine kadının onları duyacağını umarak sesini birazcık yükseltmişti. Daha az ukala olayım derken daha da sert girmişti. "Sahi bizi niye çağırdınız Kinu'nun da dediği gibi bi ton Jounin falan var burada?" diye sözlerini sonlandırdı.

"Birro gates takmış çipi, yeni villain."