[Komaeda Togami] İlk Adımlar (Part 1)
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Yine becerememiştim. Shin’ichi her zaman kafamdakinin tam tersini yapmayı bir şekilde başarıyordu. Öyle ki, bana yeni bir hamle yapma şansı bile bırakmıyordu bir noktadan sonra. Burada daha fazla uğraşmanın tamamen anlamsız olduğunu farketmiştim. Söylediklerini yarım yamalak dinledikten sonra kafamı teşekkür edercesine salladım ve tekniğimi iptal ederek arkamı döndüm. Uzaklaşırken derin nefesler alıp vermeye başladım. Kafamı temizlemeye ihtiyacım vardı. Sürekli başarısız oluşumun sebebini bulmak zorundaydım. Geldiğim yoldan geri dönerek, sessiz ve sakin bir ara sokak aradım. Herhangi birinin geçmeyeceğinin garantisi yoktu, ancak en azından şuan için sakin görünüyordu. İlerleyerek bir kenara çöktüm ve sırtımı binalardan birine yasladım. Düşünmem gerekiyordu. Her şeyi sıfırdan almaya karar verdim. Öncelikle kendime bakmalıydım. Zekamın, insanlar üzerinde bıraktığım etkinin her zaman oldukça üst düzey olduğunu düşünürdüm. Beni tanıyan pek çok kişinin de bu şekilde düşündüğünü biliyordum. Bu benim en güçlü yanımdı. İnsanları anlayıp yönlendirme konusunda tecrübe sahibiydim. Fiziksel eksikliklerimi, aklımı kullanarak kapatmaya alışmıştım yıllardır. Sıradan bir köylünün defalarca beni taklaya getirmesini, kafamda kurduğum ne var ne yoksa yoketmesini bir türlü açıklayamıyordum. Mesele sadece Teishi no Jutsu'nun tam da olması gerektiği gibi çalışması kadar basit olamazdı. Bilmiyordum.
Devamında, bu kasabaya gelirkenki amacımı düşünmeye başladım. Bir noktadan bakıldığında oldukça basit, diğer bir noktadan bakıldığında son derece kompleksti. Kasaba halkını kullanarak, kasaba üzerindeki güç sahiplerine ulaşmak. Bu şekilde bakıldığında tek cümleyle özetlenebiliyordu. Ancak işin altında pek çok farklı amaç, pek çok farklı olasılık yatıyordu. Bu bölgeyi kontrol eden çeteye ulaşıp çeşitli kurnazlıklarla ellerindeki gücü kendime alacaktım. Bu beni kağıt üstünde kasabayı zalimlerden kurtaran kahraman shinobi yapacakken, diğer yandan yalnızca haydutlardan elde ettiğim güçle yetinmememi sağlayıp halkın gücünü de bir miktar arkama almama yol açacaktı. Bu şekilde ünüm duyulurken, beni avlamak isteyen kurbanlarım teker teker elime düşmeye başlayacaklardı. Bir kısmı yenilerek yok olacak, bir kısmı sadakatlerini bana sunup tarafıma geçeceklerdi. Yağmur ülkesi bu tip bir hareket için belki de dünya üzerindeki en iyi noktaydı. Doğru hamlelerle, doğru stratejilerle çok güçlü bir hakimiyet kurma olanağı sağlıyordu. Planım kağıt üzerinde muhteşemdi, ancak gelgelelim koca gün çapa yapmaktan başka bir şey bilmeyen bir köylü tarafından ateşe atılmıştı. Tamı tamına iki kez. Burnumdan derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. Öfkeli değildim, yalnızca sindirmekte güçlük çekiyordum. Ancak yeni bir şeyler yaratmadan oturduğum yerden kalkmaya, planımı gerçekleştirmeden bu köyden gitmeye niyetim yoktu. Yalnızca düşünmeliydim.
Beş dakika kadar sonra, oturduğum yerden ayağı kalktım ve gerindim. Önümde yapılacak bir çok yeni şey vardı. Doğru hatırlayıp hatırlamadığıma emin olamayarak demirci dükkanını aradım. Neyse ki kasaba çok büyük değildi, bu sayede çok zaman harcamadan istediğim yere ulaşabilmiştim. Görünmeyeceğime emin olduğum bir noktaya geçerek el mühürlerini yaptım ve mırıldandım: “Karasu Bunshin no Jutsu.” Oluşan klonumu, el işlemesi yapan adamın dükkanına gönderip, anlamsız sorular sordurarak oyalayacaktım. On dakika kadar sağ kalması yeterliydi. Saklandığım yerden çıkmadan önce birkaç el mührü daha yaptım ve gözlerimi kapatarak odaklandım. Shin’ichi’yle haddinden fazla temas kurmuştum ve tüm ayrıntılarıyla onun görünümüne dönüşebileceğime dair güvencim tamdı. Yeniden mırıldandım: “Magen: Henge” Şuandan itibaren bana bakanlar, beni yaşlı adamın oğlu Shin’ichi olarak göreceklerdi. Aklımda, Shin’ichi’nin yürüyüş şeklini canlandırmaya çalışarak saklandığım yerden çıktım ve demirciye yöneldim. Kasabaya geldiğimden beri pek çok hata yapmıştım, ancak Shin’İchi de demircinin adını bana söyleyerek bir hata yapmıştı. Ve kimseye zarar vermeyeceğimi düşünerek. Tekniğimin çalışıyor olduğuna güvenerek demirciye yaklaştım. Yüzüme endişeli bir ifade takındım ve seslendim: “Ishiki-san! Yardımına ihtiyacım var.”
Devamında, bu kasabaya gelirkenki amacımı düşünmeye başladım. Bir noktadan bakıldığında oldukça basit, diğer bir noktadan bakıldığında son derece kompleksti. Kasaba halkını kullanarak, kasaba üzerindeki güç sahiplerine ulaşmak. Bu şekilde bakıldığında tek cümleyle özetlenebiliyordu. Ancak işin altında pek çok farklı amaç, pek çok farklı olasılık yatıyordu. Bu bölgeyi kontrol eden çeteye ulaşıp çeşitli kurnazlıklarla ellerindeki gücü kendime alacaktım. Bu beni kağıt üstünde kasabayı zalimlerden kurtaran kahraman shinobi yapacakken, diğer yandan yalnızca haydutlardan elde ettiğim güçle yetinmememi sağlayıp halkın gücünü de bir miktar arkama almama yol açacaktı. Bu şekilde ünüm duyulurken, beni avlamak isteyen kurbanlarım teker teker elime düşmeye başlayacaklardı. Bir kısmı yenilerek yok olacak, bir kısmı sadakatlerini bana sunup tarafıma geçeceklerdi. Yağmur ülkesi bu tip bir hareket için belki de dünya üzerindeki en iyi noktaydı. Doğru hamlelerle, doğru stratejilerle çok güçlü bir hakimiyet kurma olanağı sağlıyordu. Planım kağıt üzerinde muhteşemdi, ancak gelgelelim koca gün çapa yapmaktan başka bir şey bilmeyen bir köylü tarafından ateşe atılmıştı. Tamı tamına iki kez. Burnumdan derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. Öfkeli değildim, yalnızca sindirmekte güçlük çekiyordum. Ancak yeni bir şeyler yaratmadan oturduğum yerden kalkmaya, planımı gerçekleştirmeden bu köyden gitmeye niyetim yoktu. Yalnızca düşünmeliydim.
Beş dakika kadar sonra, oturduğum yerden ayağı kalktım ve gerindim. Önümde yapılacak bir çok yeni şey vardı. Doğru hatırlayıp hatırlamadığıma emin olamayarak demirci dükkanını aradım. Neyse ki kasaba çok büyük değildi, bu sayede çok zaman harcamadan istediğim yere ulaşabilmiştim. Görünmeyeceğime emin olduğum bir noktaya geçerek el mühürlerini yaptım ve mırıldandım: “Karasu Bunshin no Jutsu.” Oluşan klonumu, el işlemesi yapan adamın dükkanına gönderip, anlamsız sorular sordurarak oyalayacaktım. On dakika kadar sağ kalması yeterliydi. Saklandığım yerden çıkmadan önce birkaç el mührü daha yaptım ve gözlerimi kapatarak odaklandım. Shin’ichi’yle haddinden fazla temas kurmuştum ve tüm ayrıntılarıyla onun görünümüne dönüşebileceğime dair güvencim tamdı. Yeniden mırıldandım: “Magen: Henge” Şuandan itibaren bana bakanlar, beni yaşlı adamın oğlu Shin’ichi olarak göreceklerdi. Aklımda, Shin’ichi’nin yürüyüş şeklini canlandırmaya çalışarak saklandığım yerden çıktım ve demirciye yöneldim. Kasabaya geldiğimden beri pek çok hata yapmıştım, ancak Shin’İchi de demircinin adını bana söyleyerek bir hata yapmıştı. Ve kimseye zarar vermeyeceğimi düşünerek. Tekniğimin çalışıyor olduğuna güvenerek demirciye yaklaştım. Yüzüme endişeli bir ifade takındım ve seslendim: “Ishiki-san! Yardımına ihtiyacım var.”

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Yağmur iyice kesiliyor ve hava açılmaya başlıyor hafiften. Fakat yöreden şu ana kadar anladığın kadarıyla, bu kesin bir şey değil. Her an hava kapatabilir, her an ıslanabilirsin. Fakat bunun çok umrunda olduğunu düşünmüyorum.
Sessiz sakin bir sokak buluyorsun, bir tarafı ovaya ve tarlalara açılıyor bir kaç ev sonra, diğer tarafı ise anayola ve meydana doğru açılıyor. Etrafını iyice kontrol ediyorsun, bütün pencerelerin kör noktasında olduğun bir yerde, bir saçak altında tekniklerini uyguluyorsun. Kargalardan oluşan klonun yapması gerektiğini biliyor, konuşmuyorsun bile. Ardından Genjutsu tekniğini uyguluyor ve biraz bekliyorsun, klonunun işlemeciye varması için. Ardından yollanıyorsun.
Demircinin olduğu, köyün girişine yakın olan bölgeye doğru ilerliyorsun. Oraya varman, köyün ufaklığı sebebiyle bir kaç dakika sürüyor. Uzaktan klonunu işlemeci dükkanın içine girerken görüyorsun.
Demirci dükkanı, bir ev ve evin yanındaki bir verandaya kurulu ocaktan oluşuyor. Ev, o sırada bulunan diğer binalar ile bitişik. Veranda sokağa doğru bakıyor, yani giriş kısmını oluşturuyor evin. Verandanın altında, evin ön cephesini oluşturan duvarda açık bir ocak görüyorsun, alevleri harlıyor. Verandanın içerisi bir çok alet ve edevat ile dolu. Ocağın başında ise hakamasının üst kısmını çıkarmış, kaslı, kel ve sert bakışlı birisini görüyorsun. Çok iri veya yapılı değil, fakat kasları tonlu. Bir kaç tane odun atıyor ocağa. Yaklaştığında sana doğru dönüyor, yüzüne bir gülümseme düşüyor, fakat senin telaşlı rolünü görünce mizacı tekrar sertleşiyor. "Noldu Shin'ichi? Bir sıkıntı mı var?" Bir yandan elini yandaki bir, bir buçuk metrelik demir çubuğa götürüyor senin sağından ve solundan gelecek bir tehdite karşı. Tekniğini yemiş olduğundan eminsin.
Sessiz sakin bir sokak buluyorsun, bir tarafı ovaya ve tarlalara açılıyor bir kaç ev sonra, diğer tarafı ise anayola ve meydana doğru açılıyor. Etrafını iyice kontrol ediyorsun, bütün pencerelerin kör noktasında olduğun bir yerde, bir saçak altında tekniklerini uyguluyorsun. Kargalardan oluşan klonun yapması gerektiğini biliyor, konuşmuyorsun bile. Ardından Genjutsu tekniğini uyguluyor ve biraz bekliyorsun, klonunun işlemeciye varması için. Ardından yollanıyorsun.
Demircinin olduğu, köyün girişine yakın olan bölgeye doğru ilerliyorsun. Oraya varman, köyün ufaklığı sebebiyle bir kaç dakika sürüyor. Uzaktan klonunu işlemeci dükkanın içine girerken görüyorsun.
Demirci dükkanı, bir ev ve evin yanındaki bir verandaya kurulu ocaktan oluşuyor. Ev, o sırada bulunan diğer binalar ile bitişik. Veranda sokağa doğru bakıyor, yani giriş kısmını oluşturuyor evin. Verandanın altında, evin ön cephesini oluşturan duvarda açık bir ocak görüyorsun, alevleri harlıyor. Verandanın içerisi bir çok alet ve edevat ile dolu. Ocağın başında ise hakamasının üst kısmını çıkarmış, kaslı, kel ve sert bakışlı birisini görüyorsun. Çok iri veya yapılı değil, fakat kasları tonlu. Bir kaç tane odun atıyor ocağa. Yaklaştığında sana doğru dönüyor, yüzüne bir gülümseme düşüyor, fakat senin telaşlı rolünü görünce mizacı tekrar sertleşiyor. "Noldu Shin'ichi? Bir sıkıntı mı var?" Bir yandan elini yandaki bir, bir buçuk metrelik demir çubuğa götürüyor senin sağından ve solundan gelecek bir tehdite karşı. Tekniğini yemiş olduğundan eminsin.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Demircinin yüzünde bir anlık da olsa beliren gülümseme sayesinde tekniğimin işe yaradığını anlamıştım. Bu iyiydi, şimdi sırada bir sonraki aşamaya geçmek vardı. Yüzümdeki endişeli ifadeyi görünce demirci de ciddileşmişti. Elini yakınlardaki demir çubuğa uzatmış, etrafa bakınmaya başlamıştı. Bilmediği şey şuydu; ne yazık ki asıl tehdit baktığı yerlerde değil, tam karşısında duruyordu. “Peşimde kimse yok, ancak ciddi bir tehlike altında olabiliriz.” Adamın yaptığı gibi, son kez sağa sola bakındım ve seri adımlarla verandanın içine doğru yöneldim. Bu hem rolümün bir parçası, hem de kendi güvenliğim için yapmam gereken bir şeydi. Bu dükkana ne Togami, ne de Shin’ichi olarak girdiğimin görülmemeliydi. Togami şuan el işlemesi yapan adamın dükkanında, ıvır zıvır hakkında sohbet etmekle meşguldü. Birinin beni görmesi, olası en kötü ihtimaldi ve o ihtimalde tüm planı yarıda bırakmaya hazırdım. Bu sebeple sürekli çevremi kolluyordum. Bir yandan da yarım gözle dükkanın içini gözlemliyor, ortamı ve olası tehlikeleri iyice incelemeye çalışıyordum. İçeride bolca alet edevat vardı, ancak hiçbiri elimin alışık olduğu şeyler değildi. Bu sebeple bu aletleri lehime kullanmayı değil, aleyhime kullanılabilme ihtimallerini değerlendiriyordum.
Dükkanın ulaşabileceğim en derin noktasına yöneldikten sonra demirciye dönerek konuşmaya başladım: “Kasabada bir shinobi var, mutlaka görmüşsündür. Solgun yüzlü, beyaz saçlı cılız bir şey.” Yutkundum, planımın işlemesi Shin’İchi’yi ne kadar iyi oynayabileceğime bağlıydı. Söylediği sözleri hala hatırlıyordum, kelimelerimin şehirli koktuğuyla ilgili olanları. Bir falso vermemek için elimden geleni yapıyordum: “Tarladan döndüğümde evde benim yaşlı adamla birlikte buldum onu. Başımıza çöken haydutlar var ya, onlar adına konuşmak için gelmiş.” Bir yandan konuşurken, diğer yandan demircinin yüz ifadesini dikkatle inceliyordum. Vereceği normal dışı herhangi bir tepkiye karşı hazırlıklı olmalıydım. İnce bir ip üstünde yürüyordum. “Alttan alta tehdit edip durdu, sanırım ödemeleri beklediğimizden erken almak istiyorlar.” Elimi bacağıma bağlı ekipman çantama götürdüm. Demirciye bunun nasıl göründüğünü bilmiyordum, elini cebine götüren bir Shin’ichi mi? Yoksa orada olmayan bir şeye uzanan bir Shin’ichi mi? Daha önce bunu deneme imkanım olmamıştı, ancak şu saniyeden itibaren her şey çok hızlı gelişecekti, bu yüzden bu konuya çok kafa yormamayı tercih ettim. “Bizim evden çıkarken bir şey düşürdü, sanırım bizim kasabanın bir haritası. Dur sana göstereyim.” Elimi ekipman çantama attım ve elime bir kunai aldım.
Aklımdan birkaç milisaniye içinde onlarca düşünce geçti. Yaptığım şey doğru muydu? Artık doğru ve yanlışın ne anlama geldiğini bile bildiğime emin değildim. Tereddüt edemezdim, bir yola girmiştim ve bu yoldan çıkmanın mümkün olduğunu düşünmüyordum. Aklımdan kendi kayıplarım geçiyordu. Sensei, Amami. Ne düşünürlerdi? Daha yüce bir amaç için bunu yaptığımı anlayabilirler miydi? Bilmiyordum. Ya demircinin ailesi? Dostları? Onu da bilmiyordum. Aklıma yıllar önce okumuş olduğum bir pasajdan bir cümle geldi: “İnsan bir gün gırtlaklayacağı tavuğa acırsa, aç kalır.” Hızlı bir hamleyle kunaiyi minik çantadan çıkardığım gibi demircinin boğazına doğru bir yatay savurma hamlesi yaptım. Amacım, tek hamlede sessiz bir ölüm getirmekti. İnsan güvendiği birine bakarken, kendini tehlikede hissetmez ve savunmasını indirirdi. Bu sebeple adamın saldırımı öngörebileceğini, öngörse bile bu konuda bir şey yapabileceğini sanmıyordum. Demircinin boğazını planladığım gibi kesebilirsem, gürültüyü önlemek amacıyla hemen ileri çıkıp vücudunu düşmeden tutup sakince yere bırakacaktım.
Dükkanın ulaşabileceğim en derin noktasına yöneldikten sonra demirciye dönerek konuşmaya başladım: “Kasabada bir shinobi var, mutlaka görmüşsündür. Solgun yüzlü, beyaz saçlı cılız bir şey.” Yutkundum, planımın işlemesi Shin’İchi’yi ne kadar iyi oynayabileceğime bağlıydı. Söylediği sözleri hala hatırlıyordum, kelimelerimin şehirli koktuğuyla ilgili olanları. Bir falso vermemek için elimden geleni yapıyordum: “Tarladan döndüğümde evde benim yaşlı adamla birlikte buldum onu. Başımıza çöken haydutlar var ya, onlar adına konuşmak için gelmiş.” Bir yandan konuşurken, diğer yandan demircinin yüz ifadesini dikkatle inceliyordum. Vereceği normal dışı herhangi bir tepkiye karşı hazırlıklı olmalıydım. İnce bir ip üstünde yürüyordum. “Alttan alta tehdit edip durdu, sanırım ödemeleri beklediğimizden erken almak istiyorlar.” Elimi bacağıma bağlı ekipman çantama götürdüm. Demirciye bunun nasıl göründüğünü bilmiyordum, elini cebine götüren bir Shin’ichi mi? Yoksa orada olmayan bir şeye uzanan bir Shin’ichi mi? Daha önce bunu deneme imkanım olmamıştı, ancak şu saniyeden itibaren her şey çok hızlı gelişecekti, bu yüzden bu konuya çok kafa yormamayı tercih ettim. “Bizim evden çıkarken bir şey düşürdü, sanırım bizim kasabanın bir haritası. Dur sana göstereyim.” Elimi ekipman çantama attım ve elime bir kunai aldım.
Aklımdan birkaç milisaniye içinde onlarca düşünce geçti. Yaptığım şey doğru muydu? Artık doğru ve yanlışın ne anlama geldiğini bile bildiğime emin değildim. Tereddüt edemezdim, bir yola girmiştim ve bu yoldan çıkmanın mümkün olduğunu düşünmüyordum. Aklımdan kendi kayıplarım geçiyordu. Sensei, Amami. Ne düşünürlerdi? Daha yüce bir amaç için bunu yaptığımı anlayabilirler miydi? Bilmiyordum. Ya demircinin ailesi? Dostları? Onu da bilmiyordum. Aklıma yıllar önce okumuş olduğum bir pasajdan bir cümle geldi: “İnsan bir gün gırtlaklayacağı tavuğa acırsa, aç kalır.” Hızlı bir hamleyle kunaiyi minik çantadan çıkardığım gibi demircinin boğazına doğru bir yatay savurma hamlesi yaptım. Amacım, tek hamlede sessiz bir ölüm getirmekti. İnsan güvendiği birine bakarken, kendini tehlikede hissetmez ve savunmasını indirirdi. Bu sebeple adamın saldırımı öngörebileceğini, öngörse bile bu konuda bir şey yapabileceğini sanmıyordum. Demircinin boğazını planladığım gibi kesebilirsem, gürültüyü önlemek amacıyla hemen ileri çıkıp vücudunu düşmeden tutup sakince yere bırakacaktım.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Ishiki laflarını dinliyor dikaktlice. "Sanki gördüm buralardan geçerken. İşlemeci dükkanına girdi, senin Satou amcanın mekanına. Ödemelerine sokayım onların, hani anlaşmıştık? Hani aç bırakmayacaklardı kimseyi?" Sinirleniyor Ishiki, verandanın en derin noktasındasınız. "Göster bakalım ne düşürmüş."
Hızlıca çektiğin kunaiyi, hiç acımadan ve hiç tereddüt etmeden havada savuruyorsun. Elemanın boğazı çok temiz bir şekilde sağdan sola çiziliyor ve anında kan fışkırmaya başlıyor, vücut içi kan basıncı sebebiyle önce yukarıya doğru, ardından azalarak aşağı. Elemanın surat ifadesi ise şaşkın, faltaşı gibi açılmış gözler ile donup kalıyor. Geriye sendeliyor, ani bir ölüm olduğunu anlıyorsun. Belki bir şeyler hissediyor veya bir şeyler düşünüyor, fakat tepki verecek veya bunu dış dünyaya belli edecek durumda değil.
İleri atılıyorsun düşmesini engellemek için. Üstün başın komple kan oluyor. Düşmesini engellemek için bir elini beline geçirdiğin için elemanın kafası yana yatıyor ayakları boşa çıkıp, bir yırtılma sesi işitiyorsun boynundan ve tertemiz kesik sanki bir canavarın ağzı gibi iyice açılıyor. Elemanın bütün boğazının yarı kesitini görebiliyorsun. Hafif soğuk hava sebebiyle sıcak kandan buhar çıkıyor. Paslı demir kokusu iyice ortama yayılıyor. Yavaşça yere bırakıyorsun ses çıkarmadan.
Sen adamı yere bırakana kadar bütün hayat gözlerinden kayıp gitmiş oluyor. Eleman kanlı bir göl içerisinde yatıyor. Saçların ise kandan yapış yapış. Tahmin ettiğine göre Genjutsu görünümün de kan içinde.
Hızlıca çektiğin kunaiyi, hiç acımadan ve hiç tereddüt etmeden havada savuruyorsun. Elemanın boğazı çok temiz bir şekilde sağdan sola çiziliyor ve anında kan fışkırmaya başlıyor, vücut içi kan basıncı sebebiyle önce yukarıya doğru, ardından azalarak aşağı. Elemanın surat ifadesi ise şaşkın, faltaşı gibi açılmış gözler ile donup kalıyor. Geriye sendeliyor, ani bir ölüm olduğunu anlıyorsun. Belki bir şeyler hissediyor veya bir şeyler düşünüyor, fakat tepki verecek veya bunu dış dünyaya belli edecek durumda değil.
İleri atılıyorsun düşmesini engellemek için. Üstün başın komple kan oluyor. Düşmesini engellemek için bir elini beline geçirdiğin için elemanın kafası yana yatıyor ayakları boşa çıkıp, bir yırtılma sesi işitiyorsun boynundan ve tertemiz kesik sanki bir canavarın ağzı gibi iyice açılıyor. Elemanın bütün boğazının yarı kesitini görebiliyorsun. Hafif soğuk hava sebebiyle sıcak kandan buhar çıkıyor. Paslı demir kokusu iyice ortama yayılıyor. Yavaşça yere bırakıyorsun ses çıkarmadan.
Sen adamı yere bırakana kadar bütün hayat gözlerinden kayıp gitmiş oluyor. Eleman kanlı bir göl içerisinde yatıyor. Saçların ise kandan yapış yapış. Tahmin ettiğine göre Genjutsu görünümün de kan içinde.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Demirci, sakince söylediklerimi dinlemiş ve benden; daha doğrusu Shin’İchi’den hiç şüphelenmemişti. Tam da planladığım üzere adamı verandanın en iç tarafına kadar çekmiş, dikkatini üstüme almış ve tam “sözde” haritayı gösterme bahanesiyle elimi ekipman çantama götürdükten sonra temiz bir hareketle boğazını kesmiştim. Açıkçası her şey bir anda, beklediğimden çok daha hızlı şekilde gelişmişti. Boğazından fışkıran kanla birlikte, yüzündeki ilginç ifadeyi gözlemleme fırsatım olmuştu. Ancak ilginç ifadeden herhangi bir şey anlamamıştım. Belki de çok fazla şey anlamam gerekiyordu, ancak vücudumda aniden yükselen adrenalin bu konuda düşünmeme engel oluyordu. Tuhaf bir şekilde, pek bir şey de hissetmemiştim. Demirci geriye sendeleyip düşmek üzereyken refleksif olarak öne atıldım ve tüm vücudumun kan olmasını göze alarak yakaladım artık ölü olan vücudunu. Momentumun etkisiyle, adamı tutmak için vücudunu sabitlediğim için kesik başı yana doğru savrularak biraz daha yırtılmıştı. Pek hoş bir ses olduğunu söyleyemeyecektim, ancak duraksamaya vaktim yoktu. Şuan, her andan daha önemliydi benim için.
Demircinin vücudunu sakince yere bıraktım ve dükkanın dışına, sokağa doğru baktım. Şuan görülmek her şeyi mahvederdi. Olabildiğince dikkatli olmak zorundaydım. Saçım kandan yapış yapış, tüm kıyafetim kan içerisindeydi. O ana kadar çalışıyor olan Magen: Henge tekniğini durdurdum. Birazdan, kansız bir versiyon olacak şekilde yenileyebilirdim ancak öncelikle asıl yapmam gereken işi yapmalıydım. Klonum el işlemecisini oyalıyordu, ancak dükkanı terkedip tenha bir köşede yokolmasına fazla zaman kalmamıştı. Kanlı kunaiyi ekipman çantama geri attım ve hızla eğilerek demircinin parmağını elime aldım. Kan birikintisine götürerek ucunu iyice ıslattım. Kuru bir zemine, kısa ve anlaşılır bir mesaj bırakmam gerekiyordu. Haddinden uzun olmamalıydı, bu işle uğraşırken biri tarafından görülmem çok tuhaf bir manzara olurdu. Ancak mesajı çok iyi iletebilir nitelikte olmalıydı. Az önce sokakta otururken ne yazacağıma dair az bir fikir edinmiştim, bu sebeple hızla yazmaya başladım: “Patron değişti. Bundan sonra vergiler iki kat. Hazır olun, yoksa sonunuz bunun gibi olur.” Gözüm bir yandan sokaktayken, bir yandan kelimeleri yazıyordum. Biri tarafından görülmem durumunda ani bir hamle yapmam gerekebilirdi.
Son kelimeyi yazdıktan sonra adamın parmağını harfin üzerinde bıraktım ve ayağa kalktım. Şuanda temizlenmem imkansızdı, ancak temiz görünmek yeterliydi. El mühürlerini yaparak “Magen: Henge” diye fısıldadım ve tekniğimi aktifleştirdim. Amacım, kendimin her zamanki temiz kıyafetli ve kansız bir suretini oluşturmaktı. Teknik, beni gören herkes üzerinde işlediği için yalnız kalana kadar idare edebilirim diye düşünüyordum. Planım oldukça basitti. Köylerde her zaman demirciler hatırı sayılır bir yere sahiptir. Köyün demircisini öldürerek halkın öfkesini körükleyecektim, bu esnada aslı astarı olmayan bir tehdit mesajını köyü koruyan(!) haydutlar adına bırakıp önceden başarılı olamadığım halkı galeyana getirme planımı devreye sokacaktım. Demircinin cinayeti esnasında klonum farklı bir yerde olduğu için cinayeti benim işlemediğime dair bir şahidim de olacaktı. Amaç, klonum dükkandan çıkıp yokolduktan sonra dükkandan çıkan benmişim ve demirci dükkanının önünden geçerken cesede rastlamışım gibi davranmaktı. Görülme ihtimallerim dışında, oldukça sağlam bir plan kurduğumu düşünüyordum. Ancak her zamanki gibi, kaderin ne göstereceği belli olmazdı. Klonum işini bitirdiğinde yardım çağırmak için bağıracaktım, etrafta kimse olmasa bile el işlemecisi dükkanındaki adam illa ki beni duyacaktı: “Hey! Burada bir cinayet işlenmiş!”
Demircinin vücudunu sakince yere bıraktım ve dükkanın dışına, sokağa doğru baktım. Şuan görülmek her şeyi mahvederdi. Olabildiğince dikkatli olmak zorundaydım. Saçım kandan yapış yapış, tüm kıyafetim kan içerisindeydi. O ana kadar çalışıyor olan Magen: Henge tekniğini durdurdum. Birazdan, kansız bir versiyon olacak şekilde yenileyebilirdim ancak öncelikle asıl yapmam gereken işi yapmalıydım. Klonum el işlemecisini oyalıyordu, ancak dükkanı terkedip tenha bir köşede yokolmasına fazla zaman kalmamıştı. Kanlı kunaiyi ekipman çantama geri attım ve hızla eğilerek demircinin parmağını elime aldım. Kan birikintisine götürerek ucunu iyice ıslattım. Kuru bir zemine, kısa ve anlaşılır bir mesaj bırakmam gerekiyordu. Haddinden uzun olmamalıydı, bu işle uğraşırken biri tarafından görülmem çok tuhaf bir manzara olurdu. Ancak mesajı çok iyi iletebilir nitelikte olmalıydı. Az önce sokakta otururken ne yazacağıma dair az bir fikir edinmiştim, bu sebeple hızla yazmaya başladım: “Patron değişti. Bundan sonra vergiler iki kat. Hazır olun, yoksa sonunuz bunun gibi olur.” Gözüm bir yandan sokaktayken, bir yandan kelimeleri yazıyordum. Biri tarafından görülmem durumunda ani bir hamle yapmam gerekebilirdi.
Son kelimeyi yazdıktan sonra adamın parmağını harfin üzerinde bıraktım ve ayağa kalktım. Şuanda temizlenmem imkansızdı, ancak temiz görünmek yeterliydi. El mühürlerini yaparak “Magen: Henge” diye fısıldadım ve tekniğimi aktifleştirdim. Amacım, kendimin her zamanki temiz kıyafetli ve kansız bir suretini oluşturmaktı. Teknik, beni gören herkes üzerinde işlediği için yalnız kalana kadar idare edebilirim diye düşünüyordum. Planım oldukça basitti. Köylerde her zaman demirciler hatırı sayılır bir yere sahiptir. Köyün demircisini öldürerek halkın öfkesini körükleyecektim, bu esnada aslı astarı olmayan bir tehdit mesajını köyü koruyan(!) haydutlar adına bırakıp önceden başarılı olamadığım halkı galeyana getirme planımı devreye sokacaktım. Demircinin cinayeti esnasında klonum farklı bir yerde olduğu için cinayeti benim işlemediğime dair bir şahidim de olacaktı. Amaç, klonum dükkandan çıkıp yokolduktan sonra dükkandan çıkan benmişim ve demirci dükkanının önünden geçerken cesede rastlamışım gibi davranmaktı. Görülme ihtimallerim dışında, oldukça sağlam bir plan kurduğumu düşünüyordum. Ancak her zamanki gibi, kaderin ne göstereceği belli olmazdı. Klonum işini bitirdiğinde yardım çağırmak için bağıracaktım, etrafta kimse olmasa bile el işlemecisi dükkanındaki adam illa ki beni duyacaktı: “Hey! Burada bir cinayet işlenmiş!”

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Zemin toprak olduğundan cesedin hemen yanındaki duvara yazıyorsun yazacaklarını. Mesajı yazman biraz uzun sürüyor zira çok çevik ve atik bir vücuda sahip değilsin, fakat gelen giden olmuyor. Mesajını yazmayı bitirdikten sonra tekrar Magen: Henge uyguluyorsun. Bu noktada kafanın arka taraflarına hafif, ince bir yorgunluk ve ağırlık çöküyor. Gün içerisinde kullandığın zihinsel teknikler seni yavaş yavaş yormaya başlıyor, hissediyorsun. Devam edebilirsin, performansın etkilenmiş durumda olsa da tekniklerinin aksamadan çalışacağından eminsin. Elini alnına götürüyorsun ve bir damla teri hissediyorsun bunları düşünürken.
Demirciden dışarı çıkıyorsun. Tam o sırada, işlemeciden çıkan klonun ara sokaklardan birine giriyor ve yokoluyor, tenha bir yerde yokolduğundan eminsin.
Sokak az çok dolu gibi, işlemeciden çıkan klonun ile seni aynı anda görenler olduğunu düşünmüyorsun. Klonun yok olunca bağırıyorsun planladığın gibi. O anda sokaktan geçen bir kaç çocuk dönüp sana bakıyor, evine doğru ilerleyen eski ve işlemesiz kimonolu kadınların dikkatinin odağı oluyorsun. Köşeden bir grup genç dönüp oraya doğru bakıyor. Önce oraya koşturanlar da gençler oluyor.
Bir grup genç koşarak geliyor ve sokak yavaş yavaş dolmaya başlıyor. "Kim ölmüş?" diyor bir genç sana, siyah saçlı. Uzun, hafif sarımsı saçlara sahip olan ise içeri giriyor ve bağırıyor; "Ishiki'yi öldürmüşler! Boğazını kesmiş caniler!"
Gençlerden bir diğeri sana doğru atılıyor ve seni yakandan yakalıyor; "Sen mi yaptın pislik! Söyle!"
Güruh git gide çoğalıyor. En az 15 kişi sayıyorsun. Sesler yükselmeye başlıyor, ardından ise birileri sana çullanacak gibi oluyor fakat bir yaşlının sesi duyuluyor. "Sakin olun! Benim dükkanımdaydı o genç. O yapmış olamaz." Gençlerin arasından geçerek sana doğru yaklaşıyor. Seni yakandan yakalayan adam ise bırakıyor seni ve güruhun arasına karışıyor. Beyaz saçlı, sakalsız 50'li yaşlarda bir tip. Dik duruyor, önünde kahverengi bir önlük var üzeri talaş dolu. Gerçekten soğuk kanlı. Empati yeteneklerin adamın gayet sakin olduğunu söylüyor. Rasyonel birine benziyor.
"Açılın biraz. Açılın. Olay neymiş öğreniriz şimdi." Millet elemanın lafını dinliyor ve dükkânın önünü açıyorlar. Dükkanın önünde bir sen, bir yaşlı adam, muhtemelen ismi Satou, kalıyorsunuz. "Şimdi anlat bakalım evlat, ne gördün?" Bir elini omzuna atmak için bir hamle yapıyor. Eğer sana dokunursa eline kan bulaşacak, eminsin.
Seni yakandan yakalayan adamı görüyorsun güruhun içinde. Genç, 18-19 yaşlarındadır herhalde. Kısa, siyah saçlı, nerdeyse herkes gibi. Üstünde standart köylü kıyafeti var. Olayları izlerken bir kaşını kaldırıyor ve anlamsızca eline bakıyor. Elindeki kanı görüyor, tekrar sana bakıyor. Bir kaç adım korkuyla geriye attığını görüyorsun ve artan kalabalığın içinde sen daha tepki veremeden kayboluyor.
Demirciden dışarı çıkıyorsun. Tam o sırada, işlemeciden çıkan klonun ara sokaklardan birine giriyor ve yokoluyor, tenha bir yerde yokolduğundan eminsin.
Sokak az çok dolu gibi, işlemeciden çıkan klonun ile seni aynı anda görenler olduğunu düşünmüyorsun. Klonun yok olunca bağırıyorsun planladığın gibi. O anda sokaktan geçen bir kaç çocuk dönüp sana bakıyor, evine doğru ilerleyen eski ve işlemesiz kimonolu kadınların dikkatinin odağı oluyorsun. Köşeden bir grup genç dönüp oraya doğru bakıyor. Önce oraya koşturanlar da gençler oluyor.
Bir grup genç koşarak geliyor ve sokak yavaş yavaş dolmaya başlıyor. "Kim ölmüş?" diyor bir genç sana, siyah saçlı. Uzun, hafif sarımsı saçlara sahip olan ise içeri giriyor ve bağırıyor; "Ishiki'yi öldürmüşler! Boğazını kesmiş caniler!"
Gençlerden bir diğeri sana doğru atılıyor ve seni yakandan yakalıyor; "Sen mi yaptın pislik! Söyle!"
Güruh git gide çoğalıyor. En az 15 kişi sayıyorsun. Sesler yükselmeye başlıyor, ardından ise birileri sana çullanacak gibi oluyor fakat bir yaşlının sesi duyuluyor. "Sakin olun! Benim dükkanımdaydı o genç. O yapmış olamaz." Gençlerin arasından geçerek sana doğru yaklaşıyor. Seni yakandan yakalayan adam ise bırakıyor seni ve güruhun arasına karışıyor. Beyaz saçlı, sakalsız 50'li yaşlarda bir tip. Dik duruyor, önünde kahverengi bir önlük var üzeri talaş dolu. Gerçekten soğuk kanlı. Empati yeteneklerin adamın gayet sakin olduğunu söylüyor. Rasyonel birine benziyor.
"Açılın biraz. Açılın. Olay neymiş öğreniriz şimdi." Millet elemanın lafını dinliyor ve dükkânın önünü açıyorlar. Dükkanın önünde bir sen, bir yaşlı adam, muhtemelen ismi Satou, kalıyorsunuz. "Şimdi anlat bakalım evlat, ne gördün?" Bir elini omzuna atmak için bir hamle yapıyor. Eğer sana dokunursa eline kan bulaşacak, eminsin.
Seni yakandan yakalayan adamı görüyorsun güruhun içinde. Genç, 18-19 yaşlarındadır herhalde. Kısa, siyah saçlı, nerdeyse herkes gibi. Üstünde standart köylü kıyafeti var. Olayları izlerken bir kaşını kaldırıyor ve anlamsızca eline bakıyor. Elindeki kanı görüyor, tekrar sana bakıyor. Bir kaç adım korkuyla geriye attığını görüyorsun ve artan kalabalığın içinde sen daha tepki veremeden kayboluyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Mesajı yakınlarda bulduğum tek kuru yer olan duvara yazdıktan sonra, silkinerek ayağa kalktım. Beklediğimden bir miktar uzun sürmüştü, ancak fiziksel olarak pek güçlü olmadığım için çok da şaşırtıcı bir durum olmamıştı benim için bu. Neyse ki, tüm bu uğraşım sırasında en büyük korkum gerçeğe dönüşmemiş; beni gören kimse olmamıştı. En azından şu ana kadar fena gitmiyordum. El mühürlerini aktifleştirip tekniğimi çalıştırdıktan sonra başımın arka tarafında hafif bir ağrı hissetmeye başladım. Genelde zihinsel olarak yorulmaya başladığımda yaşadığım bir şeydi bu. Yerini tam olarak tespit edemediğim, hafif zonklama tarzında bir ağrı. Rahatsız edecek düzeyde değildi ancak kendini hatırlatmayı iyi biliyordu. Vücudum bana ilk uyarısını vermişti, en azından biraz dinlenene kadar kendimi fazla zorlamamaya karar verdim. Şuanda pek bir sıkıntı yaşamıyordum ancak ileriye dönük riske girmeyi de göze almamalıydım. Planımın başarılı olmaması durumunda kaçmak durumunda kalabilirdim. Linç edilmek pek tercih edeceğim bir ölüm yöntemi olmazdı. Kafamı iki yana sallayarak bu düşünceleri bir tarafa bıraktım ve planıma devam etmek üzere dışarı doğru yöneldim. Şuanda beni gören insanlar, normal ve kana bulanmamış halde göreceklerdi. Klonumun yokolduğunu hissettikten sonra planladığım üzere bir ceset bulduğumu halka duyurdum, gerisi tamamen karmaşaydı.
İlk koşan gençler olmuş, devamında sokak dolmaya başlamıştı. Şimdi, planımın diğer aşamasına geçmem gerekiyordu. İçerideki ölüyü yeni bulmuş gibi davranmalı, ancak bir şekilde dikkatlerini bir an önce kendi bırakmış olduğum mesaja çekmeliydim. Bu sırada şüpheden olabildiğince uzak kalmalı, tek odağım cinayeti çözmekmiş gibi davranmalıydım. Aynı zamanda bir shinobi olarak halkla aramdaki mesafeyi korumam gerekiyordu. Hepsi birleşince, yapacağım iş aslında oldukça zordu. Ancak istemli veya istemsiz kendi hazırladığım belli bir takım avantajlarım da vardı. Öncelikle, cinayetin yeni işlendiğini biliyordum. Orada bir mesaj olduğunu da biliyordum. Kurbanın boynundaki keskin sınırlı kesiğin yanısıra, zorlama sonucu oluşmuş yırtık hakkında da bilgi sahibiydim. Bunların hepsini yeni gözlemlemişim gibi davranıp gözlerinde kendimi üst bir seviyeye taşıma niyetindeydim. Planımın ileri safhaları için güvenlerini kazanmak zorundaydım. Neyse ki bu konuda işimi kolaylaştırabilecek bir şey vardı; cinayet esnasında benim farklı bir yerde olduğuma dair demir gibi bir şahide sahiptim. Şuanda yapmam gereken tek şey sakinlikle planımı uygulamaktı. Ancak bu gibi işlerin hiçbir zaman yüzde yüz iyi gitmemek gibi bir huyları vardı. Demircinin öldürülmüş olduğunu anlayan gençlerden biri aniden yakama yapışıvermişti. Düşüncelere fazla dalmış olmalıydım, bu hatayı telafi etmek sıkıntı yaratabilirdi. Görünüşte temizdim; ancak ellediği yerin kan içinde olduğunu kendim görebiliyordum.
Gencin yakama yapışmasına karşın herhangi bir tepki göstermedim. Göstereceğim herhangi bir tepki halkta ters etki yaratıp beni sıkıntılı bir pozisyona sokabilirdi. Bunun yerine, işimi yapmaya odaklanmak üzere başımı çevirip dükkanın içine bakmaya başladım. Beni yakamdan tutan genci yoksaymak iyi bir fikir gibi görünüyordu. Ben dükkanın içine doğru bakmaya başlamışken kalabalıktan gelen bir ses ortamı sakinleştirmeye çalışıyordu. Yan gözlerle baktığımda, bunun daha önce dükkanının önünden geçtiğim işlemeci olduğunu farkettim. Demircinin bana -yani Shin’İchi’ye- söylediği üzere adamın adı Satou olmalıydı, ve klonum bir süredir onunla birlikteydi. Demirci Shin’ichi’nin amcası olduğunu söylemişti yanılmıyorsam. Eğer gerçekten aralarında bir kanbağı varsa onu sıradan bir köylü olarak nitelendirmek doğru olmayabilirdi. Eskilerde bir söz derdi ki, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Ancak ortamdaki tek dayanağımı oluşturan adam da buydu. Dengeli davranmak durumundaydım. Yan gözle bakmış olsam bile tavırlarından ve duruşundan sözünü geçirebilen biri olduğunu sezebilmiştim.
Satou’nun sözlerinden sonra genç yakamı bırakmıştı, ben de bu sayede tüm vücudumu verandaya doğru döndürerek dükkanı incelemeye -ya da inceliyormuş gibi yapmaya- başladım. Ancak arada attığım kaçamak bakışlarla iyice kalabalıklaşan güruhu, elindeki kanı farkedip korkuyla doğru geri çekilen ve gözden kaybolan genci, en kötüsü de elini omzuma atmak üzere kaldıran Satou’yu görebiliyordum. Bir hata yapmıştım, ancak aynı hataya iki kez düşmek aptallıktan başka bir şey olmazdı. Bu sebeple olabildiğince hızlı davranıp bir şey görmüşüm gibi kafamı hafifçe sola yatırdım ve sol elimin işaret parmağını havaya kaldırarak *bir saniye* işareti yapıp adamın elini omzuma atmasına fırsat vermeden dükkanın içine yöneldim. Bu sırada şüphe çekmemek adına adamın sorusunu cevaplıyordum. “Senin de dediğin gibi Ojisan, az önce senin dükkanındaydım.” Olabildiğince ilgisiz bir tavırla konuşuyor, tüm dikkatim cinayet mahallindeymiş gibi davranıyordum. “Demirciye göz atmamı Shin’ichi önermişti, bu yüzden senin dükkanından çıktıktan sonra daha önce burayı gördüğüm için buraya yöneldim. Dükkanın girişine geldiğimde cesedi farkettim ve seslendim. Anlatabileceklerim bu kadar.” Yalanlar her zaman ayrıntılıdır, gerçekler ise olabildiğince sade. Bu yüzden fazla ayrıntıya girmemem gerekiyordu. Bunu küçük yaşlardayken farklı şekillerde öğrenmiştim.
Konuşmam bittikten sonra ortamı bozmamaya çalışır gibi dikkatli adımlarla cesede yaklaştım ve sağ elimin iki parmağını kan birikintisine götürdüm. “Kan hala sıcak, cinayet yeni işlenmiş.” Diğer elimle adamın boynuna dokundum ve vücut pozisyonunu inceliyormuş gibi yaptım: “Tek hamlede derin bir kesik, ancak demirci normal bir şekilde düşmemiş. Katil ses çıkarmamak için cesedi tutmuş olmalı.” Bu sırada parmağımla boynundaki keskin sınırlı olmayan yırtığı gösterdim: “Ve bu düzgün olmayan yırtık da bu esnada olmuş olmalı. Momentum.” Tüm konsantrasyonumu halka inandırıcı olmak için harcıyordum. Bir shinobi olduğum için ölümden ve cinayetten anlamamı normal karşılayabilirlerdi, ancak ekstra bir efor sarfetmenin de zararı olmazdı. Elimi demircinin daha birkaç dakika önce bıraktığım kanlı eline götürdüm ve bir şey farkettiğimi izleyen güruha belli edercesine kafamı duvara doğru kaldırdım. “Bu mesaj, size bir anlam ifade ediyorsa lütfen söyleyin. Ancak hızlı olun çünkü müsadenizi istemek zorundayım, kan bu kadar sıcakken ve cinayet yeniyken böylece durmak istemiyorum, şansım yaver giderse suçluyu yakalayabilirim.” Hızlıca dikeldim ve dükkanın dışına doğru yöneldim. Herhangi bir riske girmemek için kimseye temas etmemeye çalışarak sokağa çıktım. Ardından hızla demirci dükkanının çatısına doğru sıçrayarak etrafa bakınmaya başladım. Normalde bu tip atraksiyonlara pek girmemeye çalışıyordum ancak şuan için bu kadar kritik bir durumda kendimi biraz zorlayabilirdim. Toplanmış güruha şüpheli bir şey aradığım mesajını vermeye çalışıyordum, asıl yaptığım şey ise az önce yakama yapışmış olan genci bulmaya çalışmaktı. Bir yandan da gerçekten katili arıyormuş gibi gözükmek için çıktığım ilk çatıda fazla oyalanmadım ve yıkılmayacakmış gibi duran en yakındaki diğer çatıya sıçradım. Olabildiğince hızlı bir şekilde güruhtan uzaklaşmalı, verdiğim bilgileri kendi kendilerine sindirmelerini beklemeliydim. Ancak halkın bana inanması kadar, gencin beni zan altında bırakabilecek herhangi bir şey söylememesi de önemliydi.
İlk koşan gençler olmuş, devamında sokak dolmaya başlamıştı. Şimdi, planımın diğer aşamasına geçmem gerekiyordu. İçerideki ölüyü yeni bulmuş gibi davranmalı, ancak bir şekilde dikkatlerini bir an önce kendi bırakmış olduğum mesaja çekmeliydim. Bu sırada şüpheden olabildiğince uzak kalmalı, tek odağım cinayeti çözmekmiş gibi davranmalıydım. Aynı zamanda bir shinobi olarak halkla aramdaki mesafeyi korumam gerekiyordu. Hepsi birleşince, yapacağım iş aslında oldukça zordu. Ancak istemli veya istemsiz kendi hazırladığım belli bir takım avantajlarım da vardı. Öncelikle, cinayetin yeni işlendiğini biliyordum. Orada bir mesaj olduğunu da biliyordum. Kurbanın boynundaki keskin sınırlı kesiğin yanısıra, zorlama sonucu oluşmuş yırtık hakkında da bilgi sahibiydim. Bunların hepsini yeni gözlemlemişim gibi davranıp gözlerinde kendimi üst bir seviyeye taşıma niyetindeydim. Planımın ileri safhaları için güvenlerini kazanmak zorundaydım. Neyse ki bu konuda işimi kolaylaştırabilecek bir şey vardı; cinayet esnasında benim farklı bir yerde olduğuma dair demir gibi bir şahide sahiptim. Şuanda yapmam gereken tek şey sakinlikle planımı uygulamaktı. Ancak bu gibi işlerin hiçbir zaman yüzde yüz iyi gitmemek gibi bir huyları vardı. Demircinin öldürülmüş olduğunu anlayan gençlerden biri aniden yakama yapışıvermişti. Düşüncelere fazla dalmış olmalıydım, bu hatayı telafi etmek sıkıntı yaratabilirdi. Görünüşte temizdim; ancak ellediği yerin kan içinde olduğunu kendim görebiliyordum.
Gencin yakama yapışmasına karşın herhangi bir tepki göstermedim. Göstereceğim herhangi bir tepki halkta ters etki yaratıp beni sıkıntılı bir pozisyona sokabilirdi. Bunun yerine, işimi yapmaya odaklanmak üzere başımı çevirip dükkanın içine bakmaya başladım. Beni yakamdan tutan genci yoksaymak iyi bir fikir gibi görünüyordu. Ben dükkanın içine doğru bakmaya başlamışken kalabalıktan gelen bir ses ortamı sakinleştirmeye çalışıyordu. Yan gözlerle baktığımda, bunun daha önce dükkanının önünden geçtiğim işlemeci olduğunu farkettim. Demircinin bana -yani Shin’İchi’ye- söylediği üzere adamın adı Satou olmalıydı, ve klonum bir süredir onunla birlikteydi. Demirci Shin’ichi’nin amcası olduğunu söylemişti yanılmıyorsam. Eğer gerçekten aralarında bir kanbağı varsa onu sıradan bir köylü olarak nitelendirmek doğru olmayabilirdi. Eskilerde bir söz derdi ki, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Ancak ortamdaki tek dayanağımı oluşturan adam da buydu. Dengeli davranmak durumundaydım. Yan gözle bakmış olsam bile tavırlarından ve duruşundan sözünü geçirebilen biri olduğunu sezebilmiştim.
Satou’nun sözlerinden sonra genç yakamı bırakmıştı, ben de bu sayede tüm vücudumu verandaya doğru döndürerek dükkanı incelemeye -ya da inceliyormuş gibi yapmaya- başladım. Ancak arada attığım kaçamak bakışlarla iyice kalabalıklaşan güruhu, elindeki kanı farkedip korkuyla doğru geri çekilen ve gözden kaybolan genci, en kötüsü de elini omzuma atmak üzere kaldıran Satou’yu görebiliyordum. Bir hata yapmıştım, ancak aynı hataya iki kez düşmek aptallıktan başka bir şey olmazdı. Bu sebeple olabildiğince hızlı davranıp bir şey görmüşüm gibi kafamı hafifçe sola yatırdım ve sol elimin işaret parmağını havaya kaldırarak *bir saniye* işareti yapıp adamın elini omzuma atmasına fırsat vermeden dükkanın içine yöneldim. Bu sırada şüphe çekmemek adına adamın sorusunu cevaplıyordum. “Senin de dediğin gibi Ojisan, az önce senin dükkanındaydım.” Olabildiğince ilgisiz bir tavırla konuşuyor, tüm dikkatim cinayet mahallindeymiş gibi davranıyordum. “Demirciye göz atmamı Shin’ichi önermişti, bu yüzden senin dükkanından çıktıktan sonra daha önce burayı gördüğüm için buraya yöneldim. Dükkanın girişine geldiğimde cesedi farkettim ve seslendim. Anlatabileceklerim bu kadar.” Yalanlar her zaman ayrıntılıdır, gerçekler ise olabildiğince sade. Bu yüzden fazla ayrıntıya girmemem gerekiyordu. Bunu küçük yaşlardayken farklı şekillerde öğrenmiştim.
Konuşmam bittikten sonra ortamı bozmamaya çalışır gibi dikkatli adımlarla cesede yaklaştım ve sağ elimin iki parmağını kan birikintisine götürdüm. “Kan hala sıcak, cinayet yeni işlenmiş.” Diğer elimle adamın boynuna dokundum ve vücut pozisyonunu inceliyormuş gibi yaptım: “Tek hamlede derin bir kesik, ancak demirci normal bir şekilde düşmemiş. Katil ses çıkarmamak için cesedi tutmuş olmalı.” Bu sırada parmağımla boynundaki keskin sınırlı olmayan yırtığı gösterdim: “Ve bu düzgün olmayan yırtık da bu esnada olmuş olmalı. Momentum.” Tüm konsantrasyonumu halka inandırıcı olmak için harcıyordum. Bir shinobi olduğum için ölümden ve cinayetten anlamamı normal karşılayabilirlerdi, ancak ekstra bir efor sarfetmenin de zararı olmazdı. Elimi demircinin daha birkaç dakika önce bıraktığım kanlı eline götürdüm ve bir şey farkettiğimi izleyen güruha belli edercesine kafamı duvara doğru kaldırdım. “Bu mesaj, size bir anlam ifade ediyorsa lütfen söyleyin. Ancak hızlı olun çünkü müsadenizi istemek zorundayım, kan bu kadar sıcakken ve cinayet yeniyken böylece durmak istemiyorum, şansım yaver giderse suçluyu yakalayabilirim.” Hızlıca dikeldim ve dükkanın dışına doğru yöneldim. Herhangi bir riske girmemek için kimseye temas etmemeye çalışarak sokağa çıktım. Ardından hızla demirci dükkanının çatısına doğru sıçrayarak etrafa bakınmaya başladım. Normalde bu tip atraksiyonlara pek girmemeye çalışıyordum ancak şuan için bu kadar kritik bir durumda kendimi biraz zorlayabilirdim. Toplanmış güruha şüpheli bir şey aradığım mesajını vermeye çalışıyordum, asıl yaptığım şey ise az önce yakama yapışmış olan genci bulmaya çalışmaktı. Bir yandan da gerçekten katili arıyormuş gibi gözükmek için çıktığım ilk çatıda fazla oyalanmadım ve yıkılmayacakmış gibi duran en yakındaki diğer çatıya sıçradım. Olabildiğince hızlı bir şekilde güruhtan uzaklaşmalı, verdiğim bilgileri kendi kendilerine sindirmelerini beklemeliydim. Ancak halkın bana inanması kadar, gencin beni zan altında bırakabilecek herhangi bir şey söylememesi de önemliydi.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Açıklamanı yaparken Satou olabildiğince sakin bir şekilde dinliyor, senin geri çekilme hareketine ise bir karşılık vermiyor. Sana dokunmuyor, yalanının sağlam olduğunu düşünüyorsun. Bu sırada, ikinizle berabe 6-7 kişi de verandaya giriyor. Senin anlatımın devam ederken arkadan gelen "Harbiden ölmüş...", "Ishiki-san...", "Bu velet yaptı kesin..." sözlerini duyabiliyorsun.
Ortamın sakin kalmasını Satou'nun sağladığından az çok eminsin. Eğer o olmasa üstüne çullanacak bir güruh var, bunu görüyorsun. Bırakılan notu okurken Satou, sen arkanı dönüp dışarıya çıkıyorsun. Hala sakin fakat muhtemelen uzun yıllar arkadaşı olan Ishiki'nin cesedini görünce, sarsılmış olduğunu anlayabiliyorsun. Dışarıya göstermiyor ama verandaya girdiğinden beri göz kırpışları ağırlaşmış, yutkunması zorlu. Sana bakan güruhun arasından geçiyorsun. Sana yol yapıyolar. Sokağa çıkınca birilerinin "Nereye gidiyor bu?" gibisinden konuşmaya başladığını duyuyorsun ama takmıyorsun. Tek bir hamlede çatıya çıkıyorsun.
Etrafta gözlerini dolaştırırken güruhun aşağıdan hararetlendiğini hissediyorsun. "Kaçıyor galiba!" ufak bir kaç çocuk taş atıyor ama seni ıskalıyorlar. Dükkandan çıkan Satou herkesi sakinleştirmek için bağırıyor, boğazı el verdiğince. "Sakin olun! Evlerinize dağılın! Burada kalabalık etmenin kimseye faydası yok!" Ardından sağına ve soluna bakıyor. 2 gence el işareti yapıyor, gençler Satou'nun yanına gidiyor. Cesedi kaldırmak için bir şeyler yapacaklar herhalde. Güruhtan bir kaç ağlama, bir kaç söylenme duyuyorsun. Bir kaç kişi seni taşlıyor, bazıları denk geliyor bazıları ıskalıyor, fakat hissetmiyorsun bile. Satou içeri girmeden sana sesleniyor; "Araman bitince dükkanıma gel genç adam." Ardından içeri giriyor.
Güruha baktığında, çocukları annelerinin ellerinden tutarak evlere götürdüklerini görüyorsun. Gençler ellerindeki eşyalarıyla sinirli sinirli kendi aralarında gruplaşıyorlar, bazılarının ellerindeki tırpan ve benzeri şeyleri bir "silah" misali tuttuğunu görüyorsun. Yaşlılar apar topar evlerine doğru ilerliyor. Herkes bir kabul ediş içerisinde. Bu tarz bir olay ilk defa başlarına gelmiyor.
Bu sırada çocuğun, bir kaç sokak ileride, dar bir ara sokağa girdiğini görüyorsun 3-4 tane aynı bahçeyi paylaşan ev grubundan oluşan. Adımları seri.
Ortamın sakin kalmasını Satou'nun sağladığından az çok eminsin. Eğer o olmasa üstüne çullanacak bir güruh var, bunu görüyorsun. Bırakılan notu okurken Satou, sen arkanı dönüp dışarıya çıkıyorsun. Hala sakin fakat muhtemelen uzun yıllar arkadaşı olan Ishiki'nin cesedini görünce, sarsılmış olduğunu anlayabiliyorsun. Dışarıya göstermiyor ama verandaya girdiğinden beri göz kırpışları ağırlaşmış, yutkunması zorlu. Sana bakan güruhun arasından geçiyorsun. Sana yol yapıyolar. Sokağa çıkınca birilerinin "Nereye gidiyor bu?" gibisinden konuşmaya başladığını duyuyorsun ama takmıyorsun. Tek bir hamlede çatıya çıkıyorsun.
Etrafta gözlerini dolaştırırken güruhun aşağıdan hararetlendiğini hissediyorsun. "Kaçıyor galiba!" ufak bir kaç çocuk taş atıyor ama seni ıskalıyorlar. Dükkandan çıkan Satou herkesi sakinleştirmek için bağırıyor, boğazı el verdiğince. "Sakin olun! Evlerinize dağılın! Burada kalabalık etmenin kimseye faydası yok!" Ardından sağına ve soluna bakıyor. 2 gence el işareti yapıyor, gençler Satou'nun yanına gidiyor. Cesedi kaldırmak için bir şeyler yapacaklar herhalde. Güruhtan bir kaç ağlama, bir kaç söylenme duyuyorsun. Bir kaç kişi seni taşlıyor, bazıları denk geliyor bazıları ıskalıyor, fakat hissetmiyorsun bile. Satou içeri girmeden sana sesleniyor; "Araman bitince dükkanıma gel genç adam." Ardından içeri giriyor.
Güruha baktığında, çocukları annelerinin ellerinden tutarak evlere götürdüklerini görüyorsun. Gençler ellerindeki eşyalarıyla sinirli sinirli kendi aralarında gruplaşıyorlar, bazılarının ellerindeki tırpan ve benzeri şeyleri bir "silah" misali tuttuğunu görüyorsun. Yaşlılar apar topar evlerine doğru ilerliyor. Herkes bir kabul ediş içerisinde. Bu tarz bir olay ilk defa başlarına gelmiyor.
Bu sırada çocuğun, bir kaç sokak ileride, dar bir ara sokağa girdiğini görüyorsun 3-4 tane aynı bahçeyi paylaşan ev grubundan oluşan. Adımları seri.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Planım işe yaramış gibi görünüyordu. Satou denen adamı şüphelendirmemiştim en azından. İşlerin bu kadar kirli bir hale gelmesini ben de pek istemezdim, ancak kasaba halkının istediğim kıvama gelmesi için kendilerini ateşleyecek bir şeye ihtiyacı vardı. O ateşi onlara ben vermiştim. Gerçi henüz hedeflerinin ne olduğuna karar verememişlerdi -şuan için ben gibi görünüyordu- ancak bu konuda da onlara ufak bir yönlendirme yapabileceğimden pek şüphem yoktu. Sakin kalmaya ve ortamı da sakin tutmaya çalışan Satou’yla birlikte 6-7 kişi dah girmişti verandaya bu sırada. Her an üzerime çullanacak gibi duruyorlardı. Yine de gerek Satou’nun müdahaleleri, gerekse işlenilen cinayetin gerçekliği onları aşırı bir hareket yapmaktan geri tutuyor gibiydi. Açıklamamı yaptıktan sonra katili takip edeceğimi söyleyerek dışarı, sokağa yöneldim. Bu esnada arkamdan söylenseler de bana geçmem için bir yol yaratmışlardı. Bu iyiydi, fiziksel temastan kaçınmalıydım. Söylediklerini takmadan dükkanın çatısına sıçradım ve yakama yapışan ilk çocuğu aramaya başladım. Bu sırada birkaç kişi beni taşlamaya başlamıştı. Bazıları vücuduma çarpıp diğerleri beni ıskalarken hafifçe iç çektim. En azından ölmeden önce taşlanmadım demezdim bugünden sonra.
Bu sırada Satou, kalabalığı dağıtmaya başlamıştı. İnsanlarda garip bir çöküntü hali mevcuttu, ancak tavırlarından daha önce bu tarz kayıplar yaşamış olduklarını sezebiliyordum. Herkes yavaş yavaş ortamdan uzaklaşmaya başlarken toplaşan gençleri farkettim; ellerindeki yabaları, tırpanları birer mızrak edasıyla tutup hararetli hararetli birbirleriyle tartışıyorlardı. Bunu iyiye yormuştum. Yaptığım şey, bir şeylerin sınırı aşması içindi ve şuan için başarılı olmuş gibi görünüyordum. Ancak öncelikle daha kritik olan, tüm bu uğraşlarımı çöpe gönderecek ihtimali ortadan kaldırmalıydım. Satou’nun dükkanına gitmemi söylemesine karşın hafifçe başımı salladım ve bir sonraki çatıya sıçradım. Bu sırada genci bulduğumda ne yapabileceğime dair planlar kuruyordum. Öldürmek çok şüpheli olabilirdi. Tam tersine, güvenini kazanmalıydım. Elinde gördüğü kanı açıklayabilecek bir şeyim yoktu, ancak farklı bir metodla kafasındaki imgemi değiştirebilirdim belki de.
Çatıdan çatıya sıçrayarak biraz ilerledikten sonra, aradığım gencin yerini tespit edebilmiştim. Birkaç sokak ileride, dar bir arayolda ilerlediğini farkettim. Aynı avluyu paylaşan birkaç evin arasından ilerliyordu. Direkt karşısına çıkmak çok akıllıca değildi, evlerden o an dışarıya bakan rastgele gözler benim adıma büyük tehlike oluşturma potansiyeline sahiptiler. Neyse ki az çok kafamda bir şeyler oturtabilmiştim. Başımın arkasındaki ağrıyı hala hissedebiliyordum ancak az kalmıştı. Kendimi biraz daha yorabilirdim, devamında ise tüm planımın başarıya uğraması için önümde neredeyse hiç engel kalmayacaktı. Hızla gencin yürüdüğü yola doğru, çatılardan sıçrayarak ve kimseye görünmemeye çalışarak ilerlemeye başladım. Bu sırada ellerim, mühür yapmaya başlamıştı bile: “Karasu Bunshin no Jutsu!” Yanımda beliren klonum, benimle birlikte ilerlemeye başladı. Ufak bir ayar daha çekmem gerekiyordu, elimi bu kez “Yılan” mührü yapacak şekilde birleştirdim: “Magen: Henge!”
Magen: Henge’nin akademi seviyesindeki klasik Henge’ye göre bariz bir avantajı vardı, kullanıcı kafasından rastgele bir profil oluşturup onun şekline bürünebiliyordu. Bu, şuan çok işime yarayabilecek bir özellikti. Kendimi ayrıntılara boğup çok yorulmamak adına oldukça sıradan, siyah giyimli ve maskeli bir adam hayal ettim. Bu sırada kendi ekipman çantamdaki kanlı kunaiyi aldım elime. Bu kunai, kanlı bir tanto görünümünü alacaktı jutsum ile birlikte. Tekniğimle yarattığım adamın elinde bir tanto oluşturabilirdim, ancak en nihayetinde bu yalnızca dışarıya karşı görünümü olduğu için tanto tutan adamın elinin tuhaf bir pozisyon alıp şüphe çekmesini istemiyordum, önlem almak her zaman faydalıydı. Tekniğimin çalıştığına emin olduktan sonra gence yetişip önüne fırladım: “Beni mi arıyorsun küçük fare?” Demirciyi öldüren katil profilini oluşturmak niyetindeydim gencin gözünde. Klonum ise tetikte bekliyordu, genci korumak ve katilin peşine düşmek için doğru zamanda orada olacaktı.
Bu sırada Satou, kalabalığı dağıtmaya başlamıştı. İnsanlarda garip bir çöküntü hali mevcuttu, ancak tavırlarından daha önce bu tarz kayıplar yaşamış olduklarını sezebiliyordum. Herkes yavaş yavaş ortamdan uzaklaşmaya başlarken toplaşan gençleri farkettim; ellerindeki yabaları, tırpanları birer mızrak edasıyla tutup hararetli hararetli birbirleriyle tartışıyorlardı. Bunu iyiye yormuştum. Yaptığım şey, bir şeylerin sınırı aşması içindi ve şuan için başarılı olmuş gibi görünüyordum. Ancak öncelikle daha kritik olan, tüm bu uğraşlarımı çöpe gönderecek ihtimali ortadan kaldırmalıydım. Satou’nun dükkanına gitmemi söylemesine karşın hafifçe başımı salladım ve bir sonraki çatıya sıçradım. Bu sırada genci bulduğumda ne yapabileceğime dair planlar kuruyordum. Öldürmek çok şüpheli olabilirdi. Tam tersine, güvenini kazanmalıydım. Elinde gördüğü kanı açıklayabilecek bir şeyim yoktu, ancak farklı bir metodla kafasındaki imgemi değiştirebilirdim belki de.
Çatıdan çatıya sıçrayarak biraz ilerledikten sonra, aradığım gencin yerini tespit edebilmiştim. Birkaç sokak ileride, dar bir arayolda ilerlediğini farkettim. Aynı avluyu paylaşan birkaç evin arasından ilerliyordu. Direkt karşısına çıkmak çok akıllıca değildi, evlerden o an dışarıya bakan rastgele gözler benim adıma büyük tehlike oluşturma potansiyeline sahiptiler. Neyse ki az çok kafamda bir şeyler oturtabilmiştim. Başımın arkasındaki ağrıyı hala hissedebiliyordum ancak az kalmıştı. Kendimi biraz daha yorabilirdim, devamında ise tüm planımın başarıya uğraması için önümde neredeyse hiç engel kalmayacaktı. Hızla gencin yürüdüğü yola doğru, çatılardan sıçrayarak ve kimseye görünmemeye çalışarak ilerlemeye başladım. Bu sırada ellerim, mühür yapmaya başlamıştı bile: “Karasu Bunshin no Jutsu!” Yanımda beliren klonum, benimle birlikte ilerlemeye başladı. Ufak bir ayar daha çekmem gerekiyordu, elimi bu kez “Yılan” mührü yapacak şekilde birleştirdim: “Magen: Henge!”
Magen: Henge’nin akademi seviyesindeki klasik Henge’ye göre bariz bir avantajı vardı, kullanıcı kafasından rastgele bir profil oluşturup onun şekline bürünebiliyordu. Bu, şuan çok işime yarayabilecek bir özellikti. Kendimi ayrıntılara boğup çok yorulmamak adına oldukça sıradan, siyah giyimli ve maskeli bir adam hayal ettim. Bu sırada kendi ekipman çantamdaki kanlı kunaiyi aldım elime. Bu kunai, kanlı bir tanto görünümünü alacaktı jutsum ile birlikte. Tekniğimle yarattığım adamın elinde bir tanto oluşturabilirdim, ancak en nihayetinde bu yalnızca dışarıya karşı görünümü olduğu için tanto tutan adamın elinin tuhaf bir pozisyon alıp şüphe çekmesini istemiyordum, önlem almak her zaman faydalıydı. Tekniğimin çalıştığına emin olduktan sonra gence yetişip önüne fırladım: “Beni mi arıyorsun küçük fare?” Demirciyi öldüren katil profilini oluşturmak niyetindeydim gencin gözünde. Klonum ise tetikte bekliyordu, genci korumak ve katilin peşine düşmek için doğru zamanda orada olacaktı.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Komaeda Togami] İlk Adımlar
Çatılardan zıplayarak ilerlemen seni yormaya başlıyor, öyle ki bir kaç çatı geçtikten sonra kaslarındaki doğal olmayan yorgunluk iyiden iyiye beynini meşgul etmeye başıyor. Günün başlangıcından beri teknik uyguluyor olman ve buraya gelirken epey bir yolu katetmen, yürüyor da olsan, seni epey yormuş durumda. Hala bir şeyler yapmanı engelleyecek durumda değil, fakat özellikle klonu oluşturduktan sonra Genjutsu'yu hazırlamaya başlaman gerçekten sırtından bir kaç damla soğuk ter damlası döküyor. Öyle ki, tekniğin aktif olduğundan emin olmak için bir kaç saniye chakra dolaşımına odaklanıyorsun, başının arkasında ve periyodik olarak ense köküne inip yukarı tekrar başının arkasına çıkan ağrı düşüncelerini dağıtıyor.
Yine de, dediğim gibi, yapmak istediklerini yapamyacak bir konumda değilsin.
Şimdilik.
Elemanın önüne iniyorsun hızlıca ve ettiğin laf ile dikkatini çekiyorsun. Tam bir evin sürgülü kapısını aralamadan bir milisaniye öncesi. Kapıyı aralamak yerine sana doğru dönüyor, seni görünce gözleri faltaşı gibi büyüyor ve yutkunuyor, fakat bakışları hala sert. Gözlemleme yeteneklerin korktuğunu söylüyor, empati yeteneklerin ise korumacı davrandığı. Ama kimin için korumacı?
Tam o sırada, evin içerisinden bir ses geliyor. "Hako, sen misin?" Genç bir kızın sesi.
Bulunduğunuz yer 3-4 tane evin birbirine baktığı, ufak bir bahçemsi bir yer. Evlerin baktığı yer bahçenin tam ortası ve ortada da bir kiraz ağacı bulunuyor. Sezon olmadığı için yaprakları yok, fakat baharda güzel ve sakin bir yer olmalı. Evler ufak ve ahşaptan, diğer evlerden çok da bir farkı yok. Evler çarpık durduğundan sokaktan burasının görülmesi biraz zor gibi görünyor. Diğer evlerin kapıları ve camları kapalı, ama çıkardığın olay sebebi ile birilerinin de evlerine dönmek için buraya gelmesi veya evden olaya bakmak için çıkması an meselesi gibi.
Klonun da çatıların birinde, seninle senkronize olmuş bir şekilde, sinyalini bekliyor.
Yine de, dediğim gibi, yapmak istediklerini yapamyacak bir konumda değilsin.
Şimdilik.
Elemanın önüne iniyorsun hızlıca ve ettiğin laf ile dikkatini çekiyorsun. Tam bir evin sürgülü kapısını aralamadan bir milisaniye öncesi. Kapıyı aralamak yerine sana doğru dönüyor, seni görünce gözleri faltaşı gibi büyüyor ve yutkunuyor, fakat bakışları hala sert. Gözlemleme yeteneklerin korktuğunu söylüyor, empati yeteneklerin ise korumacı davrandığı. Ama kimin için korumacı?
Tam o sırada, evin içerisinden bir ses geliyor. "Hako, sen misin?" Genç bir kızın sesi.
Bulunduğunuz yer 3-4 tane evin birbirine baktığı, ufak bir bahçemsi bir yer. Evlerin baktığı yer bahçenin tam ortası ve ortada da bir kiraz ağacı bulunuyor. Sezon olmadığı için yaprakları yok, fakat baharda güzel ve sakin bir yer olmalı. Evler ufak ve ahşaptan, diğer evlerden çok da bir farkı yok. Evler çarpık durduğundan sokaktan burasının görülmesi biraz zor gibi görünyor. Diğer evlerin kapıları ve camları kapalı, ama çıkardığın olay sebebi ile birilerinin de evlerine dönmek için buraya gelmesi veya evden olaya bakmak için çıkması an meselesi gibi.
Klonun da çatıların birinde, seninle senkronize olmuş bir şekilde, sinyalini bekliyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.