[Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru (Part 1)
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
İkinizi de sırayla dinliyor Yakima. Ardından iyice postürü rahatlıyor, fakat naginatasını bir tedbirle tuttuğunu farkedebiliyorsunuz. Fakat bir tehdit göstergesi değil. Sizler konuştukça yumuşuyor gibi görünüyor, en azından kafasındaki tehdit seviyeniz düşüyor.
"Kaldığınız odanın parasını hancıya ödediğiniz ve düzeni bozmadığınız sürece, konaklamanıza tölere edilebilir." Ardından naginatasını yerden kaldırıyor ve yürümeye başlıyor meydana çıktığını düşündüğünüz yoldan. Takip etmeye başlıyorsunuz.
Hava iyice kararmaya başlıyor bu noktada. Bir çok evin içerisinden ışıklar birer birer yanmaya başlıyor. Sesler iyice azalıyor, bir süre sonra sadece ayak seslerinizi duymaya başlıyorsunuz. Yol bir kaç sefer kıvrılıyor, bazı yerlerde ara sokaklara parçalanıyor. Fakat siz en geniş yoldan ilerlemeye devam ediyorsunuz. Yolda bir kaç sefer yanınızdan Yakima'nın zırhına benzer bir zırh giyen bir kaç kişi geçiyor. Yakima onlara kafasıyla selam veriyor. Adamlar da selamı aynı şekilde karşılıyor, fakat Yakima'dan ziyade gözleri sizlerin üzerinde. "Burasının adı Totsukawa kasabası. Hagane, yani bizler, buranın asayişinden sorumlu görüyoruz kendimizi. Herhangi bir olaya bu yüzden müdahale etmeyeceksiniz. Bir sıkıntı olursa en yakındaki görevline durumu bildireceksiniz." Görevlilerden kastı da o kiremit kırmızısı zırh giyen tiplemeler.
Yüyürüşünüz kısa sürüyor. Bir meydana çıkıyorsunuz, ortasında bir kuyu olan, gayet genişçe. Bu meydana bakan tek 2 katlı bina, kapısı ardına kadar açık ve içeriden bu karanlığın ortasında ışık fışkıran bir han. Tabelası falan yok, sadece bina yapısından han olduğunu anlıyorsunuz. "Konaklamak istiyorsanız burayı kullanabilirsiniz. Dediğim gibi, parasını ödemeyi unutmayın ve sorun çıkartmayın." Ardından sizlere bakıyor, içeri girmenizi beklercesine.
"Kaldığınız odanın parasını hancıya ödediğiniz ve düzeni bozmadığınız sürece, konaklamanıza tölere edilebilir." Ardından naginatasını yerden kaldırıyor ve yürümeye başlıyor meydana çıktığını düşündüğünüz yoldan. Takip etmeye başlıyorsunuz.
Hava iyice kararmaya başlıyor bu noktada. Bir çok evin içerisinden ışıklar birer birer yanmaya başlıyor. Sesler iyice azalıyor, bir süre sonra sadece ayak seslerinizi duymaya başlıyorsunuz. Yol bir kaç sefer kıvrılıyor, bazı yerlerde ara sokaklara parçalanıyor. Fakat siz en geniş yoldan ilerlemeye devam ediyorsunuz. Yolda bir kaç sefer yanınızdan Yakima'nın zırhına benzer bir zırh giyen bir kaç kişi geçiyor. Yakima onlara kafasıyla selam veriyor. Adamlar da selamı aynı şekilde karşılıyor, fakat Yakima'dan ziyade gözleri sizlerin üzerinde. "Burasının adı Totsukawa kasabası. Hagane, yani bizler, buranın asayişinden sorumlu görüyoruz kendimizi. Herhangi bir olaya bu yüzden müdahale etmeyeceksiniz. Bir sıkıntı olursa en yakındaki görevline durumu bildireceksiniz." Görevlilerden kastı da o kiremit kırmızısı zırh giyen tiplemeler.
Yüyürüşünüz kısa sürüyor. Bir meydana çıkıyorsunuz, ortasında bir kuyu olan, gayet genişçe. Bu meydana bakan tek 2 katlı bina, kapısı ardına kadar açık ve içeriden bu karanlığın ortasında ışık fışkıran bir han. Tabelası falan yok, sadece bina yapısından han olduğunu anlıyorsunuz. "Konaklamak istiyorsanız burayı kullanabilirsiniz. Dediğim gibi, parasını ödemeyi unutmayın ve sorun çıkartmayın." Ardından sizlere bakıyor, içeri girmenizi beklercesine.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Amano Kagami
- Posts: 83
- Joined: September 2nd, 2018, 12:45 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Konuşmalarımız tam da istediğimiz kıvamda ve istediğimiz sonuca ulaşan cinstendi. Karşılığında Yakima da tedbiri elden bırakmadan daha rahat bir duruş alıyordu. Naginatasını hala elinde sıkı sıkıya tutmuş bir şekilde duruyor olsa da artık bir üstünlükten bahsedilmesi gerekiyorsa, bu bizdeydi. Yakima için buradan geçen ve karnını doyurup uyumak isteyen iki yabancı olarak kabul görmüştük ve karşılığında bizim için oldukça yararlı olacak bilgilere ulaşma fırsatı yakalamıştık. Aslında niyetim bir hana girip orada muhabbet etmek değil, Yakima’dan koparabildiğim kadar bilgi koparmaktı. Fakat gelişen olaylar neticesinde yine bir handa kendimizi bulacaktık. Bu aşamada kadere müdahale etmekten men edilmiş bir halde, gidişata ayak uydurmak durumunda bulmuştum kendimi. Yine de işin iyi yanı, hana girip sıfırdan bir muhabbet açmak, kendimizi değişik kılıklara sokmak zahmetinden uzak bir şekilde adımlarımızı atabilmemizi sağlıyordu Yakima.
Aslında Yakima’nın ilk cümleleriyle içimde kaynayan chakramı dizginlemeye çalışıyordum. Mizacım asabi olmasa da, dıştan bakıldığında su kadar dingin ve buz kadar soğuk görünsem de, içimdeki volkanları sadece birkaç kişi görmüştü. Yakima için ise, yanardağ harekete geçmek üzereydi. Zira daha ilk cümleleri karşısında, her ne kadar bir yabancı olarak kabul görmüş olsak da, bizi hor görmesine tahammül etmek zordu. Bize koyduğu kurallar çerçevesinde hareket etmemiz halinde bizim tolere edilebileceğimizi belirtmesi, yeteri kadar sinir bozucuydu. Kuralların nasıl işlediğine defalarca şahit olmuş biri olarak, bu kuralların yanlışlığı sebebiyle bu topraklara sürüklenmişken, bir başka üçüncü şahsın önüme kurallar dizmesi kolay kolay boyun eğeceğim bir durum değildi. Shiri’nin bu durum karşısında neler düşündüğünü kestiremesem de, onun da benim bu öfkemi hissettiğine emindim. Zira yol arkadaşlığımızın temelleri, bu kuralların dikte edilmesinden ileri geliyordu. Ancak yine de, bu noktada bir taşkınlık yaratamazdık. Daha nice kurallara yıllarca katlanmış biri olarak, en azından Yakima bizden uzaklaşıncaya kadar onun koyduğu kurallara riayet eden iki yabancı olmalıydık. İçimde harekete geçen yanardağın suratıma yansımaması benim açımdan kilit noktaydı.
Kararan hava sanki sadece Güneş’i değil, kasabanın insanlarını da sindirmişti. Kasaba büyük bir sessizliğe gömülürken, birkaç ayak sesi bile rahatça duyulabilir bir kıvama geliyordu. Sanki tüm kasabada sokağa çıkmama konusunda gizli bir pakt vardı gibiydi, en azından bu şekilde olduğunu varsaymak üstünde bulunduğumuz toprakları daha cazip kılıyordu benim açımdan. Yanımızdan geçip giden Yakima’nın yandaşlarını görünce, herhangi bir sivilin görüş açımıza girmemiş olması, bu düşüncemi daha da gerçek kılmaya yöneliyordu. Ara sokaklara dalmadan, kasabanın muhtemel ana yolu üzerinden yaptığımız kısa yolculuk esnasında, Yakima bize kasabayı ve kendilerini tanıtıyordu. Birkaç cümlelik tanıtımı bile, aslında bu toprakların hala kendilerine ait olmadığını düşündürtüyordu bana. Zira kendilerini asayişten “sorumlu olarak görmeleri” ile “sorumlu olmaları” arasında ince bir fark vardı aslında. Bunun bilinçli veya bilinçsiz şekilde söylenmiş olması da aslında benim açımdan çok mühim değildi, zira bir parça toprağın üstünde kendi kurallarımı uygulamak niyetinde olmam durumunda, oradaki sorumlunun ben olduğunu açıkça söylemekten çekinmezdim. Dolayısıyla her ne kadar isminin Hagane olduğunu öğrendiğim topluluk bu kasabada söz sahibi olduğunu düşünse de, aslında bundan kendileri bile emin değildi kanımca. Belki de sadece iktidar boşluğunun en vahim haliyle yaşandığı bu topraklarda kendilerini ispat etmeye çalışan bir gruptan ibarettiler. Belki de sadece bir kukla… Bunların hiçbiri birkaç cümle ile çözülemezdi, ancak Hagane eğer tahminlerimdeki gibi bir topluluksa, Yakima gibi naginata kavramayı ve kullanmayı bilen kaç tane mensubu olursa olsun, işe yaramaz kişilerin bir araya gelmesinden ibaretti.
Mimarisi itibariyle bir han olduğunu anlayabildiğimiz bir yapının önüne geldiğimizde, Yakima’nın burada kalabileceğimizi söylüyor ve bir kez daha para ve sorun çıkarma konusunda bizi uyarıyordu. Tahammül sınırları bizim açımızdan zorlanır olsa da, Yakima’nın davranışlarından daha beter şeylerle mücadele ettiğimiz düşünüldüğünde, sadece sinirli bir gülümseme yayılıyordu içimde. Aslında Yakima’nın bize ulaşımı son derece kolay olan bu hanı tarif edebilmesi mümkünken, bizzat kendisinin getirmesi, güvensizliğini ve bizim nerede olduğumuz konusunda emin olmak istemesini simgeliyordu. Zira yolda karşılaştığımız diğer Hagane mensuplarının ters bakışları da devreye girince, tek bir yabancı adımın bile kontrollerinde olmalarını istemelerini anlayışla karşılıyordu insan. Fakat yine de içimde, handa kalmamız durumunda fahiş bir fiyat ödeyebilme ihtimaliz olduğuna dair bir his canlanmaya başlıyordu. Yakima’nın ısrarcı bakışları nedeniyle hana girmemiz gerekecekti ve bu hareket dışında bir aksiyona girmek, şimdilik, pek de mantıklı değildi. Bu nedenle de Yakima’ya kuru bir teşekkür bahşettikten sonra, Shiri’nin söyleyeceği başkaca bir şey bulunmuyorsa, hana girmek için hareketlenecektim. İçerideki manzara bulunduğumuz açıdan az çok görünür olsa da, yine de tam anlamıyla içeride neler olduğunu görmeliydim. Bu yüzden de hemen girişte durup, kısa süre içerisinde hanın içinde neler olduğunu, içeride kaç kişi bulunduğunu, bu kişilerin sivil mi yoksa Hagane mensubu mu olduğunu görmeye çalışacak ve sonraki hamlemi ona göre yapacaktım. Eğer bir masaya geçme durumumuz olursa, herhangi bir şey sipariş etmeden, fiyatları öğrenmeye çalışacaktım. Durduk yere cebimdeki iki kuruşu boşa harcama niyetinde değildim ve nelerle karşılaşacağımızı bilmediğimiz bu yolculukla, bu parayı kolayca elden çıkarmamalıydık.
Aslında Yakima’nın ilk cümleleriyle içimde kaynayan chakramı dizginlemeye çalışıyordum. Mizacım asabi olmasa da, dıştan bakıldığında su kadar dingin ve buz kadar soğuk görünsem de, içimdeki volkanları sadece birkaç kişi görmüştü. Yakima için ise, yanardağ harekete geçmek üzereydi. Zira daha ilk cümleleri karşısında, her ne kadar bir yabancı olarak kabul görmüş olsak da, bizi hor görmesine tahammül etmek zordu. Bize koyduğu kurallar çerçevesinde hareket etmemiz halinde bizim tolere edilebileceğimizi belirtmesi, yeteri kadar sinir bozucuydu. Kuralların nasıl işlediğine defalarca şahit olmuş biri olarak, bu kuralların yanlışlığı sebebiyle bu topraklara sürüklenmişken, bir başka üçüncü şahsın önüme kurallar dizmesi kolay kolay boyun eğeceğim bir durum değildi. Shiri’nin bu durum karşısında neler düşündüğünü kestiremesem de, onun da benim bu öfkemi hissettiğine emindim. Zira yol arkadaşlığımızın temelleri, bu kuralların dikte edilmesinden ileri geliyordu. Ancak yine de, bu noktada bir taşkınlık yaratamazdık. Daha nice kurallara yıllarca katlanmış biri olarak, en azından Yakima bizden uzaklaşıncaya kadar onun koyduğu kurallara riayet eden iki yabancı olmalıydık. İçimde harekete geçen yanardağın suratıma yansımaması benim açımdan kilit noktaydı.
Kararan hava sanki sadece Güneş’i değil, kasabanın insanlarını da sindirmişti. Kasaba büyük bir sessizliğe gömülürken, birkaç ayak sesi bile rahatça duyulabilir bir kıvama geliyordu. Sanki tüm kasabada sokağa çıkmama konusunda gizli bir pakt vardı gibiydi, en azından bu şekilde olduğunu varsaymak üstünde bulunduğumuz toprakları daha cazip kılıyordu benim açımdan. Yanımızdan geçip giden Yakima’nın yandaşlarını görünce, herhangi bir sivilin görüş açımıza girmemiş olması, bu düşüncemi daha da gerçek kılmaya yöneliyordu. Ara sokaklara dalmadan, kasabanın muhtemel ana yolu üzerinden yaptığımız kısa yolculuk esnasında, Yakima bize kasabayı ve kendilerini tanıtıyordu. Birkaç cümlelik tanıtımı bile, aslında bu toprakların hala kendilerine ait olmadığını düşündürtüyordu bana. Zira kendilerini asayişten “sorumlu olarak görmeleri” ile “sorumlu olmaları” arasında ince bir fark vardı aslında. Bunun bilinçli veya bilinçsiz şekilde söylenmiş olması da aslında benim açımdan çok mühim değildi, zira bir parça toprağın üstünde kendi kurallarımı uygulamak niyetinde olmam durumunda, oradaki sorumlunun ben olduğunu açıkça söylemekten çekinmezdim. Dolayısıyla her ne kadar isminin Hagane olduğunu öğrendiğim topluluk bu kasabada söz sahibi olduğunu düşünse de, aslında bundan kendileri bile emin değildi kanımca. Belki de sadece iktidar boşluğunun en vahim haliyle yaşandığı bu topraklarda kendilerini ispat etmeye çalışan bir gruptan ibarettiler. Belki de sadece bir kukla… Bunların hiçbiri birkaç cümle ile çözülemezdi, ancak Hagane eğer tahminlerimdeki gibi bir topluluksa, Yakima gibi naginata kavramayı ve kullanmayı bilen kaç tane mensubu olursa olsun, işe yaramaz kişilerin bir araya gelmesinden ibaretti.
Mimarisi itibariyle bir han olduğunu anlayabildiğimiz bir yapının önüne geldiğimizde, Yakima’nın burada kalabileceğimizi söylüyor ve bir kez daha para ve sorun çıkarma konusunda bizi uyarıyordu. Tahammül sınırları bizim açımızdan zorlanır olsa da, Yakima’nın davranışlarından daha beter şeylerle mücadele ettiğimiz düşünüldüğünde, sadece sinirli bir gülümseme yayılıyordu içimde. Aslında Yakima’nın bize ulaşımı son derece kolay olan bu hanı tarif edebilmesi mümkünken, bizzat kendisinin getirmesi, güvensizliğini ve bizim nerede olduğumuz konusunda emin olmak istemesini simgeliyordu. Zira yolda karşılaştığımız diğer Hagane mensuplarının ters bakışları da devreye girince, tek bir yabancı adımın bile kontrollerinde olmalarını istemelerini anlayışla karşılıyordu insan. Fakat yine de içimde, handa kalmamız durumunda fahiş bir fiyat ödeyebilme ihtimaliz olduğuna dair bir his canlanmaya başlıyordu. Yakima’nın ısrarcı bakışları nedeniyle hana girmemiz gerekecekti ve bu hareket dışında bir aksiyona girmek, şimdilik, pek de mantıklı değildi. Bu nedenle de Yakima’ya kuru bir teşekkür bahşettikten sonra, Shiri’nin söyleyeceği başkaca bir şey bulunmuyorsa, hana girmek için hareketlenecektim. İçerideki manzara bulunduğumuz açıdan az çok görünür olsa da, yine de tam anlamıyla içeride neler olduğunu görmeliydim. Bu yüzden de hemen girişte durup, kısa süre içerisinde hanın içinde neler olduğunu, içeride kaç kişi bulunduğunu, bu kişilerin sivil mi yoksa Hagane mensubu mu olduğunu görmeye çalışacak ve sonraki hamlemi ona göre yapacaktım. Eğer bir masaya geçme durumumuz olursa, herhangi bir şey sipariş etmeden, fiyatları öğrenmeye çalışacaktım. Durduk yere cebimdeki iki kuruşu boşa harcama niyetinde değildim ve nelerle karşılaşacağımızı bilmediğimiz bu yolculukla, bu parayı kolayca elden çıkarmamalıydık.
- Haizara Shiri
- Posts: 46
- Joined: September 1st, 2018, 10:35 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Kagami, Shiri'nin kurduğu diyalog serisinde bir nevi ona yancı olmuş, mevcut durumu sürdürmüştü. Kurdukları sözlü ortaklık garip bir uyuma dönüşüyordu. İkisi de dürüstlükten ödün vermemiş, yabancı oldukları bu topluluğun içinde dahi kendi sınırlarını çekmişlerdi. Shiri'nin ortaya attığı yem ise, hamlesiz bir şekilde savuşturulmuştu. Asayişten sorumlu örgütün yeteneklerine ihtiyaç duyması peşine bir tespit getirecekti. Ne için ihtiyaç duyduklarının cevabı ise birçok soruyu cevaplayacak, bu toprakların işleyişini tamamen ortaa dökecekti.
Amegakure'nin ilginç yanı ise sahip olduğu değişkenlikti. Belirli bir 'baş'ın olmayışı, aslında herkesi herşeye dönüştürebiliyordu. Kasabanın güvenliğini sağlamak... Bir nevi onun sahibi olmakla eşdeğerdi. Adamın söylediği ise tamamen bu kapıya çıkıyordu. Kendilerini buranın asayişinden sorumlu görüyorlardı. Burada neler yapılabileceğine, neler yapılamayacağına, insanların davranışlarına ve nefislerine onlar karar veriyorlardı. Hatta Shiri ve Kagami'nin izleyecekleri yola dahi Yakima karar vermiş, elleriyle kalacakları hanı belirtmişti. Bu gücü kendilerinden görmek bir yana, buna sahip olduklarından da emindi Shiri. Zırhları sağlam, hareketleri planlıydı. Yakima'nın belirli bir rütbeye sahip olduğunu düşünüyordu. Bu tezini destekleyecek tek şey ise, kendisi üzerine saldığı auraydı. Diğer zırhlılardan bu tarz birşey algılamamış, açıkçası o potansiyeli de çok görmemişti. Hepsinin Yakima gibi olduğu bir senaryoyu ise istemeyecekti elbette.
Yakima onların hana girişini beklerken kendi çevresinde kısa bir tur attı Shiri. Parıltılı han binasının çevresini, meydanın özelliklerini hafızasına atmaya çalıştı. Aynı zamanda bir işaret arıyordu. Taraflar arasında bir oraya bir buraya giden toplulukların arasında bu kasabanın yerini merak ediyordu. Gerçi en baştaki gibi dürüst davransa muhtemelen bu sorunun cevabını alabilirdi. "Rehberlik için teşekkürler. Ek olarak merakımı mazur görün. Ana teması hayatta kalmak olan bir yerde önemi yok ancak sormalıyım. Bağlılığı Amegakure'ye olan bir yerde miyiz ? Yoksa..." Yakima bunu da savuşturabilirdi. Yine de Shiri sormuştu. Bir daha sorma fırsatı olursa bu soruyu, en azından güzellikle sorma aşamasını geçmiş olacaktı.
Aldığı cevaptan sonra hana doğru yürüyecekti. Yakima'ya sırtını döndükten belki 10-15 adım sonra sanki ellerini göğsünde birleştirirmiş gibi yapıp, Teishi için chakrasını hareketlendirecekti. Böyle bir yerde sarılabileceği en güvenilir şey buydu. İçeriye girdiklerinde önce kişi sayısını çıkaracak, ardından Hagane nüfusunu tespit edecekti. Fiyat konuşma işini Kagami'ye bırakacak, gelen fiyatı ise tatlı dille kırmaya çalışacaktı. Teknik etkisini sürdürdüğü sürece her türlü lafa müdahil olabilirdi Shiri.
Yakima'nın duyu mesafesinden uzaklaştığında ise öngörüsü onu bir cümle kurmaya itiyordu. Suratındaki muzip gülümseme, bir hatadan ziyade memnuniyet sebebiyle oluşmuştu. "İsimlerimizi araştıracaklar. İlk nöbet benim olsun." Kagami'nin azarlarını muhtemelen bu günün sabahında işitecekti.
Amegakure'nin ilginç yanı ise sahip olduğu değişkenlikti. Belirli bir 'baş'ın olmayışı, aslında herkesi herşeye dönüştürebiliyordu. Kasabanın güvenliğini sağlamak... Bir nevi onun sahibi olmakla eşdeğerdi. Adamın söylediği ise tamamen bu kapıya çıkıyordu. Kendilerini buranın asayişinden sorumlu görüyorlardı. Burada neler yapılabileceğine, neler yapılamayacağına, insanların davranışlarına ve nefislerine onlar karar veriyorlardı. Hatta Shiri ve Kagami'nin izleyecekleri yola dahi Yakima karar vermiş, elleriyle kalacakları hanı belirtmişti. Bu gücü kendilerinden görmek bir yana, buna sahip olduklarından da emindi Shiri. Zırhları sağlam, hareketleri planlıydı. Yakima'nın belirli bir rütbeye sahip olduğunu düşünüyordu. Bu tezini destekleyecek tek şey ise, kendisi üzerine saldığı auraydı. Diğer zırhlılardan bu tarz birşey algılamamış, açıkçası o potansiyeli de çok görmemişti. Hepsinin Yakima gibi olduğu bir senaryoyu ise istemeyecekti elbette.
Yakima onların hana girişini beklerken kendi çevresinde kısa bir tur attı Shiri. Parıltılı han binasının çevresini, meydanın özelliklerini hafızasına atmaya çalıştı. Aynı zamanda bir işaret arıyordu. Taraflar arasında bir oraya bir buraya giden toplulukların arasında bu kasabanın yerini merak ediyordu. Gerçi en baştaki gibi dürüst davransa muhtemelen bu sorunun cevabını alabilirdi. "Rehberlik için teşekkürler. Ek olarak merakımı mazur görün. Ana teması hayatta kalmak olan bir yerde önemi yok ancak sormalıyım. Bağlılığı Amegakure'ye olan bir yerde miyiz ? Yoksa..." Yakima bunu da savuşturabilirdi. Yine de Shiri sormuştu. Bir daha sorma fırsatı olursa bu soruyu, en azından güzellikle sorma aşamasını geçmiş olacaktı.
Aldığı cevaptan sonra hana doğru yürüyecekti. Yakima'ya sırtını döndükten belki 10-15 adım sonra sanki ellerini göğsünde birleştirirmiş gibi yapıp, Teishi için chakrasını hareketlendirecekti. Böyle bir yerde sarılabileceği en güvenilir şey buydu. İçeriye girdiklerinde önce kişi sayısını çıkaracak, ardından Hagane nüfusunu tespit edecekti. Fiyat konuşma işini Kagami'ye bırakacak, gelen fiyatı ise tatlı dille kırmaya çalışacaktı. Teknik etkisini sürdürdüğü sürece her türlü lafa müdahil olabilirdi Shiri.
Yakima'nın duyu mesafesinden uzaklaştığında ise öngörüsü onu bir cümle kurmaya itiyordu. Suratındaki muzip gülümseme, bir hatadan ziyade memnuniyet sebebiyle oluşmuştu. "İsimlerimizi araştıracaklar. İlk nöbet benim olsun." Kagami'nin azarlarını muhtemelen bu günün sabahında işitecekti.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Shiri: Cevabına karşılık, Yakima bir kaç saniye sana bakıyor. "Bağlılığı özgürlükten yana olan bir yerdesiniz." Ardından, sizin arkanızı dönmenizle, görüş açınızdan çıkıyor. Fakat arkanızdan sizi izlediğini hissedebiliyorsun. Teishi no Jutsu'yu aktif ediyorsun yeterince uzaklaştıktan sonra. Seni duymadığından eminsin. Ardından Kagami'ye dönüp konuşuyorsun.
Kagami: Shiri'nin Genjutsu uyguladığını farkediyorsun. Amacı seni etkilemek olmasa da, sana dönüp bir şeyler dediğinde, Genjutsu'nun beynini dürtüklemeye başladığını hissediyorsun. Shiri'nin söylediği şey ise, gerçekten mantıklı geliyor. Kendini koruyor gibi değil, daha çok eğer onun yanında daha çok dolanırsan, senin başına bir şeyler gelmesinden korkuyor gibi. Bu kadar düşünceli birisi olduğunu yeni öğrenmen biraz utandırıyor seni. Genjutsu altında olduğunu bilsen bile, elemana karşı güven duygusu hissetmekten kendini alıkoyamıyorsun. Fakat yetilerin gerçek ile yapay his arasındaki farkı az çok yakalayabilmeni sağlıyor. Bazen bu ayrım silikleşiyor, o zaman ise emin olamıyorsun.
İkiniz: İçeriye bakıyorsunuz. Sol tarafı tezgah, sağ tarafı ise oturma alanı olan bir han altı. Tam karşınızdaki duvarın sol dibinden sağ üst köşesine yükselen ve üst kata çıkan merdivenleri görüyorsun. Tezgahı temizleyen orta yaşlı, siyah kısa saçlara sahip bir dayı mevcut. Oturma alanında ise, uzun saçlı, bir gözünde siyah göz bandı olan bir herif oturuyor. Elinde bir biley taşı var, kucağında ise bir katana. Var gücüyle onu bileyliyor. Suradında ise çarpık bir gülümseme mevcut. Göğsü açık bir haori giymekte. Göğüs kılları, iki göğsünün ortasından başlayarak hafifçe artıyor ve karnına kadar iniyor. Bir süre yıkanmadığından mütevellit içerideki loş ışık altında vücut yağları parlıyor kılların üzerindeki. Sol göğüs altından karnının sağ tarafına doğru aldığı çapraz bir yara da dikkatinizi çekiyor. Altında ise bol bir hakama var. Dizlerine kadar inen hakama, dizlerinden başlayan botlarının içine tıkıştırılmış. Saçları yağlı ve tutam tutam. Sizi görünce, kafayı kaldırıyor. Önce Kagami'ye, ardından Shiri'ye bakıyor. Shiri ile göz göze gelince ise, çarpık gülümsemesi artıyor.
"Hehe... Heheheheheh..." Fısıltımsı bir şekilde gülmeye başlıyor kendince, ardından hırıltılı ve kısık bir sesle konuşuyor; "Seni şirin şey seni..." Gözlerini ikinize de kitliyor ve katanasına bakmadan bileylemeye devam ediyor, bileyleme işlemi devam ederken, katana aniden ikiye parçalanıyor. "Oops, kırıldı... Ehehehe, hehehe." Ağır bir hamleyle yere eğiliyor ve katananın düşen parçasını eline alıyor, incelemeye başlıyor. Size olan merakını tamamen yitirmiş durumda.
Kagami: Elemanın katanayı bileylemesi umursamazca ve saygısızca. O katananın resmen adamın elinde göz yaşı döktüğünü söylüyor farkındalık hislerin sana. Zaten o taşla da efektif olarak bilenemez, kılıç zarar görür. Baktığında da resmen keskin taraftan küt tarafa doğru bir kaç santim erimiş olduğunu farkediyorsun. Gerçi artık kırıldığı için, çok da bir anlamı kalmamış gibi meselenin.
Kagami: Shiri'nin Genjutsu uyguladığını farkediyorsun. Amacı seni etkilemek olmasa da, sana dönüp bir şeyler dediğinde, Genjutsu'nun beynini dürtüklemeye başladığını hissediyorsun. Shiri'nin söylediği şey ise, gerçekten mantıklı geliyor. Kendini koruyor gibi değil, daha çok eğer onun yanında daha çok dolanırsan, senin başına bir şeyler gelmesinden korkuyor gibi. Bu kadar düşünceli birisi olduğunu yeni öğrenmen biraz utandırıyor seni. Genjutsu altında olduğunu bilsen bile, elemana karşı güven duygusu hissetmekten kendini alıkoyamıyorsun. Fakat yetilerin gerçek ile yapay his arasındaki farkı az çok yakalayabilmeni sağlıyor. Bazen bu ayrım silikleşiyor, o zaman ise emin olamıyorsun.
İkiniz: İçeriye bakıyorsunuz. Sol tarafı tezgah, sağ tarafı ise oturma alanı olan bir han altı. Tam karşınızdaki duvarın sol dibinden sağ üst köşesine yükselen ve üst kata çıkan merdivenleri görüyorsun. Tezgahı temizleyen orta yaşlı, siyah kısa saçlara sahip bir dayı mevcut. Oturma alanında ise, uzun saçlı, bir gözünde siyah göz bandı olan bir herif oturuyor. Elinde bir biley taşı var, kucağında ise bir katana. Var gücüyle onu bileyliyor. Suradında ise çarpık bir gülümseme mevcut. Göğsü açık bir haori giymekte. Göğüs kılları, iki göğsünün ortasından başlayarak hafifçe artıyor ve karnına kadar iniyor. Bir süre yıkanmadığından mütevellit içerideki loş ışık altında vücut yağları parlıyor kılların üzerindeki. Sol göğüs altından karnının sağ tarafına doğru aldığı çapraz bir yara da dikkatinizi çekiyor. Altında ise bol bir hakama var. Dizlerine kadar inen hakama, dizlerinden başlayan botlarının içine tıkıştırılmış. Saçları yağlı ve tutam tutam. Sizi görünce, kafayı kaldırıyor. Önce Kagami'ye, ardından Shiri'ye bakıyor. Shiri ile göz göze gelince ise, çarpık gülümsemesi artıyor.
"Hehe... Heheheheheh..." Fısıltımsı bir şekilde gülmeye başlıyor kendince, ardından hırıltılı ve kısık bir sesle konuşuyor; "Seni şirin şey seni..." Gözlerini ikinize de kitliyor ve katanasına bakmadan bileylemeye devam ediyor, bileyleme işlemi devam ederken, katana aniden ikiye parçalanıyor. "Oops, kırıldı... Ehehehe, hehehe." Ağır bir hamleyle yere eğiliyor ve katananın düşen parçasını eline alıyor, incelemeye başlıyor. Size olan merakını tamamen yitirmiş durumda.

Kagami: Elemanın katanayı bileylemesi umursamazca ve saygısızca. O katananın resmen adamın elinde göz yaşı döktüğünü söylüyor farkındalık hislerin sana. Zaten o taşla da efektif olarak bilenemez, kılıç zarar görür. Baktığında da resmen keskin taraftan küt tarafa doğru bir kaç santim erimiş olduğunu farkediyorsun. Gerçi artık kırıldığı için, çok da bir anlamı kalmamış gibi meselenin.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Haizara Shiri
- Posts: 46
- Joined: September 1st, 2018, 10:35 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Bağlılığı özgürlükten yana olan bir yer. Yakima orta şekerli bir şekilde savuşturmuştu Shiri'nin didikleme çabasını. Fazla açık uçlu bir tanımdı bu. Zira başın olmadığı her yerde yoğrulabilen, şekillenebilen bir özgürlük tanımı oluyordu. Ne acı ki, bu tanımı yoğuran eller hep güçlü birine ait olurdu. Soruyu yanlış birine sormuştu Shiri. Belki tarlasından ekin toplamaya çalışan bir adama, dükkanını yürütmek için didinen bir esnafa sormalıydı bunu. Bu köyün nereye bağlı olduğunu, ne kadar özgür olduklarını elbet öyle anlayabilirdi. Şayet az önce karşılaştıkları hırsız gözüne o kadarda 'özgür' gözükmemişti. Yaşam savaşı veren, açlıkla savaşan biri özgür olamazdı zaten.
Dönüşüyle birlikte hareketlenen saçları keskin bakışlarını kapattı. Gözlerinden okunabilecek binbir küfürü gizledi böylece, zira işlerini kolaylaştıracak birşey değildi, suratına geçirdiği masum gezgin portresine ise hiç uymuyordu. Hayatta kalmak için verdikleri savaş aslında onun da özgürlüğünü elinden almıştı. Kendisini çok özgür hissettiği, her istediğini yapabileceğini düşündüğü o gecelerin aslında soyut birer hayal olması sert bir şekilde çarpıyordu suratına. Birşeylere mecburdu. Konuşmaya, yemeye, içmeye, gerektiğinde itaat etmeye. Savaşmayı seçtiği tabulara hala mecburdu.
Çevreye yaydığı aura onu bir kalkan gibi sararken hanın içine adımladı. Burasının zırhlılar için bir nevi toplanma alanı olacağını tahmin etmişti. Bu tahminden çok uzaktı önündeki manzara. Düşündüğü gibi kalabalık değildi, yalnızca iki kişiyi yakaladı gözleri. Çok büyük kitlelere hitap eden bir yer gibi de durmuyordu. Üst kattaki insan sayısını öğrenmek için ise beklemek zorundaydı. Shiri'nin henüz sinirden arınmamış gözleri ise tek bir noktaya odaklıydı. Shiri'nin sadece bakarken bile iğrenebileceği bir bütünlük. Yağlı saçlar, yağlı kıllar ve iğrenç gülümsemesi, ağzından çıkan cümleler ile birleştiğinde, Shiri'nin beyaz gözleri hiç olmadığı kadar açıldı. Yere düşen katanaya dahi kaydırmadı gözlerini.
İsmini vererek belirli bir sınırı çoktan aştığını biliyordu. Ve geri dönüşü olmadığı için, bundan sonra yapacağı uçarı hareketlerin bahanesi de hazırdı çoktan. Yağ fıçısı adam için kurguladıklarını da deli gibi arzuluyordu Shiri. Yağmur topraklarında ölümü beklemişti. Kusagakure'nin onu ensesinden tutup zindana tıkmasını beklemişti, tacize uğramayı değil. Kagami'nin arkadan iteklemesiyle ilerlemeye devam etti. Adamdan olabildiğince uzak, sakince oturabilecekleri bir yer belirleyecekti. Ardından hala vücudunu çevreye yaydığı aurayı kullanarak barı temizleyen adama odaklanacaktı. Sözlerle arası çok iyi değildi, sadece ilk aşamada iyi bir izlenim bırakmaya çalışacaktı. Kagami, Shiri'nin açtığı kapıdan yürüyüp gidebilecek kadar zeki biriydi.
"Merhaba." diye girdi söze Shiri. Tonlamasını yağ fıçısından olabildiğince uzak tutmaya çalışıyordu. Sinirli ifadesini silmeye çalıştı. "Buradan geçen iki gezginiz. Yakima-sama bizi buraya yönlendirdi. O ve diğerleri sağolsun bu gece rahat bir şekilde uyuyabileceğiz." Yakima'nın neden özellikle burayı seçtiğini bilmiyordu. Belki buradaki tek handı. Belki de onlar için çalışan birine aitti. Riskli ihtimal üzerine kurdu konuşmasını. "Yiyecek birşeyler ve bir oda istiyoruz. Yemekler en ucuzundan olursa sevinirim, yolumuz uzun."
Dönüşüyle birlikte hareketlenen saçları keskin bakışlarını kapattı. Gözlerinden okunabilecek binbir küfürü gizledi böylece, zira işlerini kolaylaştıracak birşey değildi, suratına geçirdiği masum gezgin portresine ise hiç uymuyordu. Hayatta kalmak için verdikleri savaş aslında onun da özgürlüğünü elinden almıştı. Kendisini çok özgür hissettiği, her istediğini yapabileceğini düşündüğü o gecelerin aslında soyut birer hayal olması sert bir şekilde çarpıyordu suratına. Birşeylere mecburdu. Konuşmaya, yemeye, içmeye, gerektiğinde itaat etmeye. Savaşmayı seçtiği tabulara hala mecburdu.
Çevreye yaydığı aura onu bir kalkan gibi sararken hanın içine adımladı. Burasının zırhlılar için bir nevi toplanma alanı olacağını tahmin etmişti. Bu tahminden çok uzaktı önündeki manzara. Düşündüğü gibi kalabalık değildi, yalnızca iki kişiyi yakaladı gözleri. Çok büyük kitlelere hitap eden bir yer gibi de durmuyordu. Üst kattaki insan sayısını öğrenmek için ise beklemek zorundaydı. Shiri'nin henüz sinirden arınmamış gözleri ise tek bir noktaya odaklıydı. Shiri'nin sadece bakarken bile iğrenebileceği bir bütünlük. Yağlı saçlar, yağlı kıllar ve iğrenç gülümsemesi, ağzından çıkan cümleler ile birleştiğinde, Shiri'nin beyaz gözleri hiç olmadığı kadar açıldı. Yere düşen katanaya dahi kaydırmadı gözlerini.
İsmini vererek belirli bir sınırı çoktan aştığını biliyordu. Ve geri dönüşü olmadığı için, bundan sonra yapacağı uçarı hareketlerin bahanesi de hazırdı çoktan. Yağ fıçısı adam için kurguladıklarını da deli gibi arzuluyordu Shiri. Yağmur topraklarında ölümü beklemişti. Kusagakure'nin onu ensesinden tutup zindana tıkmasını beklemişti, tacize uğramayı değil. Kagami'nin arkadan iteklemesiyle ilerlemeye devam etti. Adamdan olabildiğince uzak, sakince oturabilecekleri bir yer belirleyecekti. Ardından hala vücudunu çevreye yaydığı aurayı kullanarak barı temizleyen adama odaklanacaktı. Sözlerle arası çok iyi değildi, sadece ilk aşamada iyi bir izlenim bırakmaya çalışacaktı. Kagami, Shiri'nin açtığı kapıdan yürüyüp gidebilecek kadar zeki biriydi.
"Merhaba." diye girdi söze Shiri. Tonlamasını yağ fıçısından olabildiğince uzak tutmaya çalışıyordu. Sinirli ifadesini silmeye çalıştı. "Buradan geçen iki gezginiz. Yakima-sama bizi buraya yönlendirdi. O ve diğerleri sağolsun bu gece rahat bir şekilde uyuyabileceğiz." Yakima'nın neden özellikle burayı seçtiğini bilmiyordu. Belki buradaki tek handı. Belki de onlar için çalışan birine aitti. Riskli ihtimal üzerine kurdu konuşmasını. "Yiyecek birşeyler ve bir oda istiyoruz. Yemekler en ucuzundan olursa sevinirim, yolumuz uzun."

- Amano Kagami
- Posts: 83
- Joined: September 2nd, 2018, 12:45 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Shiri'nin sorusuna alacağımız cevap bize yeni açılan kapıları gösterecek ve bu kapılardan geçerken takınacağımız tavrı belirleyecekti. Bu yüzden Yakima ile ilişkimi belli bir düzeyde tutsam da, vereceği cevabı elbette önemsiyordum. Açıkçası bu toprakların Amegakure'nin kontrolünde olmasıyla diğer herhangi bir grubun elinde bulunması arasındaki farkın neler olacağı konusunda çok da emin olamıyordum. Her iki seçeneğin de artıları ve eksileri bulunsa da, ortaya çıkan büyük tablonun elle tutulur bir yanı bulunmuyordu. Hele ki yanımda Bingo Kitabı'na adını yazdırmış biri varken, riskler her zamankinden daha fazla oluyordu. Her daim bu durumu aklımda gündeme getirmem, yaptığım seçimin yanlış olup olmadığını düşünmeme neden oluyordu, zira her bir düşüncemin içerisinde Shiri'nin durumu kendine yer bulabiliyordu. Belki de o olmadan ilerlemem, yaşamam ve cevapları bulmam daha kolay olacaktı, ancak durumun bu kadar basite indirgenemeyeceğini artık kabullenmiştim. Bundan şikayet etme faslını çoktan geride bırakmıştım bile. Artık önemli olan, sorulara verilen cevaplardı, Yakima'dan beklediğim cevap da bunlardan biriydi sadece.
Aslına bakılırsa, Yakima ustalıkla çevirmişti soruyu. Ne sohbeti uzatabilirdik ne de ekstra bir soru ekleyebilirdik cevabına. Ancak cevabın içindeki çelişki de beynimin içine saplanmıştı bir kere. “Bağlılık” ve “özgürlük” kelimelerinin aynı cümle içinde ve hele ki ardarda zikredilmesi rahatsız ediciydi benim için. Özgürlüğe bağlılık tanımlaması kendi içinde birçok sorunu barıdırıyordu benim için, zira özgürlük dahi olsa herhangi bir şeye bağlılık bulunduğu noktada özgürlükten ne kadar bahsedilebileceğini anlamakta güçlük çekiyordum. Belki yine kelimelere takılıyordum sadece ve kahretsin ki bunu son zamanlarda sık yapar olmuştum. Fakat aradığım cevapların Tanrı tarafından gökyüzüne yazılmayacağını bilebilecek bir olgunluktaydım, adına olgunluk denirse. Detaylar her zaman cevaplara ait kelimeleri, belki de harfleri içeriyordu. Bu sebeple de Yakima'nın sözleri bir kez daha zihnimde berbat bir yer edinmeyi başarmıştı.
Hana doğru ilerlemeye başladığımızda, Yakima'nın rahatsız edici bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu esnada Shiri'nin cümleleri düşünmek istemediğim ihtimalleri aklımdan geçirmeme neden oluyordu. Ancak bu anlarda normalde felaket senaryolarını gündeme getiren zihnim, sadece Shiri'nin söyledikleri ve hissettikleri ile doluyordu. Bu Shiri'nin yanımda defalarca uyguladığı genjutsusunun bir getirisiydi, ancak içimde yaşanan sıcaklık son derece gerçekti. Bu sıcaklığı güven olarak adlandırmak mümkündü belki, ancak daha yolun başında Shiri ile olan güven ilişkimizi belirlemiştik. Şimdiyse bu güven duygusu, belki de tek taraflı olarak artmaya başlıyordu. Bu Shiri için de benim için de rahatsızlık verici olsa da, buna engel olabilecek takati kendimde bulamıyordum. Yaşananların bir genjutsu olduğu biliyordum fakat içimdeki duyguların gerçekliğinden de şüphem yoktu. Sanki tüm dertlerimiz sonlanmış gibi, şimdi de bu garip hissiyat ile mücadelem başlayacaktı. Yine de en azından rahat bir uyku öncesi bu mücadeleyi vermem mümkün olabilirdi, bu yüzden içimde ufak da olsa bir rahatlama beliriyordu.
Hana girerken, zihnim en ufak bir detayı bile atlamamak için odaklanmıştı. Bakışlarımın anlık olmasına karşın her şeyin en derin detayına kadar işlenmesi gerekiyordu beynime. Shiri'nin bahsettiği gibi bir durumla karşılaşmamız halinde, olayların ne derece büyüyebileceği konusunda bir fikrim olmadığı için, en ufak detayın bile bize faydası olabilirdi. Ancak bu detaylandırma faslı, içeride birçok insanı bekleyen gözlerimin sadece iki kişi ile buluşması ile geri plana itilmişti. Tezgahı temizleyen orta yaşlı, siyah kısa saçlı bir kişi ve ortamı tek başına kaplayan tarifi varlığın kabul etmekten daha zor bir insan. Adamın zihnime işlenen görünüşü bile yeteri kadar iğrenmeme neden olurken, kendine has ses tonunu barındıran cümlelerine ve bize kilitlenmiş bakışlarına tahammül etmek bile son derece güçleşiyordu benim için. En basit tabiriyle umursamazca ve saygısızca katanayı bileyen bu adam karşı Shiri'nin olumsuz bir tavır sergilememesini dilercesine ilerliyordum.
Hiçbir zaman “kılıcın yolu” gibi kutsal inanışlarım olmamıştı. Aslına bakılırsa herhangi bir katanaya veya buna bağlı bir taijustu stiline hevesim dahi olmamıştı. Ancak yine de, adamın elinde değersiz bir metal parçasından farksız olan katananın, bileyleme konusunda sınırlı bilgime rağmen yanlış ve sanki katanayı yok etmek istercesine bileylendiğini anlayabiliyordum. Eğer bahsettiğim gibi inanışları olan biri olmuş olsaydı, ağıtlar yakan katanayı kırılmış dahi olsa adama bırakmam müümkün olmazdı. Fakat durumumuz ve hissiyatım buna elverişli değildi. İçimde bir burkulma vardı, bunu inkar edemezdim. Ne var ki şimdilik Shiri'yi sakin tutmak benim için daha önemliydi. Arkasında yavaşça itekleyerek Shiri'yi yönlendirirken, adam ile olan irtibatımızı minimum seviyesinde tutmamız gerektiğine inanıyordum. Fakat içimde doğan ve oldukça güçlü bir ses tonuyla konuşmaya başlayan his, biz istemesek de bu adamın bize bulaşacağını söylüyordu.
Kendimize uygun bir masa seçen Shiri, Yakima'dan “Yakima-sama” olarak bahsetmesi beni rahatsız etmişti. Bizi bilerek ve isteyerek buraya getiren ve başımıza mekandaki yağlı elemanı musallat eden bizzat kendisiydi. Bu konuda Shiri ile sonra bir konuşma geçecekti aramızda, ancak memnuniyetsizliğimi, sadece onun anlayacağı bir şekilde göstermekten de çekinmeyecektim. Ayrıca her ne kadar yemek konusunda ucuz istediğini belirtse de, öncesinde bir fiyat almanın daha iyi olacağını düşünüyordum hala. Adımın “cimri piç” olarak geçmesi mümkündü, ancak kısıtlı imkanlarla yaşama tutunmaya çalıştığımız gerçeğini unutmamak gerekiyordu. Ancak ok yaydan çıkmıştı, artık yapılacak bir şey kalmamıştı. Bakışlarımla Shiri'nin sözlerini onaylarken, mekandaki diğer adamın her bir hareketini mümkün mertebe dikkat çekmeden izleyecektim. Tedbirli olmak bizim için bir yaşam stili haline gelmişti ve bu durumun şu anda en üst noktasında olduğunu anlatıyordu zihnim.
Aslına bakılırsa, Yakima ustalıkla çevirmişti soruyu. Ne sohbeti uzatabilirdik ne de ekstra bir soru ekleyebilirdik cevabına. Ancak cevabın içindeki çelişki de beynimin içine saplanmıştı bir kere. “Bağlılık” ve “özgürlük” kelimelerinin aynı cümle içinde ve hele ki ardarda zikredilmesi rahatsız ediciydi benim için. Özgürlüğe bağlılık tanımlaması kendi içinde birçok sorunu barıdırıyordu benim için, zira özgürlük dahi olsa herhangi bir şeye bağlılık bulunduğu noktada özgürlükten ne kadar bahsedilebileceğini anlamakta güçlük çekiyordum. Belki yine kelimelere takılıyordum sadece ve kahretsin ki bunu son zamanlarda sık yapar olmuştum. Fakat aradığım cevapların Tanrı tarafından gökyüzüne yazılmayacağını bilebilecek bir olgunluktaydım, adına olgunluk denirse. Detaylar her zaman cevaplara ait kelimeleri, belki de harfleri içeriyordu. Bu sebeple de Yakima'nın sözleri bir kez daha zihnimde berbat bir yer edinmeyi başarmıştı.
Hana doğru ilerlemeye başladığımızda, Yakima'nın rahatsız edici bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu esnada Shiri'nin cümleleri düşünmek istemediğim ihtimalleri aklımdan geçirmeme neden oluyordu. Ancak bu anlarda normalde felaket senaryolarını gündeme getiren zihnim, sadece Shiri'nin söyledikleri ve hissettikleri ile doluyordu. Bu Shiri'nin yanımda defalarca uyguladığı genjutsusunun bir getirisiydi, ancak içimde yaşanan sıcaklık son derece gerçekti. Bu sıcaklığı güven olarak adlandırmak mümkündü belki, ancak daha yolun başında Shiri ile olan güven ilişkimizi belirlemiştik. Şimdiyse bu güven duygusu, belki de tek taraflı olarak artmaya başlıyordu. Bu Shiri için de benim için de rahatsızlık verici olsa da, buna engel olabilecek takati kendimde bulamıyordum. Yaşananların bir genjutsu olduğu biliyordum fakat içimdeki duyguların gerçekliğinden de şüphem yoktu. Sanki tüm dertlerimiz sonlanmış gibi, şimdi de bu garip hissiyat ile mücadelem başlayacaktı. Yine de en azından rahat bir uyku öncesi bu mücadeleyi vermem mümkün olabilirdi, bu yüzden içimde ufak da olsa bir rahatlama beliriyordu.
Hana girerken, zihnim en ufak bir detayı bile atlamamak için odaklanmıştı. Bakışlarımın anlık olmasına karşın her şeyin en derin detayına kadar işlenmesi gerekiyordu beynime. Shiri'nin bahsettiği gibi bir durumla karşılaşmamız halinde, olayların ne derece büyüyebileceği konusunda bir fikrim olmadığı için, en ufak detayın bile bize faydası olabilirdi. Ancak bu detaylandırma faslı, içeride birçok insanı bekleyen gözlerimin sadece iki kişi ile buluşması ile geri plana itilmişti. Tezgahı temizleyen orta yaşlı, siyah kısa saçlı bir kişi ve ortamı tek başına kaplayan tarifi varlığın kabul etmekten daha zor bir insan. Adamın zihnime işlenen görünüşü bile yeteri kadar iğrenmeme neden olurken, kendine has ses tonunu barındıran cümlelerine ve bize kilitlenmiş bakışlarına tahammül etmek bile son derece güçleşiyordu benim için. En basit tabiriyle umursamazca ve saygısızca katanayı bileyen bu adam karşı Shiri'nin olumsuz bir tavır sergilememesini dilercesine ilerliyordum.
Hiçbir zaman “kılıcın yolu” gibi kutsal inanışlarım olmamıştı. Aslına bakılırsa herhangi bir katanaya veya buna bağlı bir taijustu stiline hevesim dahi olmamıştı. Ancak yine de, adamın elinde değersiz bir metal parçasından farksız olan katananın, bileyleme konusunda sınırlı bilgime rağmen yanlış ve sanki katanayı yok etmek istercesine bileylendiğini anlayabiliyordum. Eğer bahsettiğim gibi inanışları olan biri olmuş olsaydı, ağıtlar yakan katanayı kırılmış dahi olsa adama bırakmam müümkün olmazdı. Fakat durumumuz ve hissiyatım buna elverişli değildi. İçimde bir burkulma vardı, bunu inkar edemezdim. Ne var ki şimdilik Shiri'yi sakin tutmak benim için daha önemliydi. Arkasında yavaşça itekleyerek Shiri'yi yönlendirirken, adam ile olan irtibatımızı minimum seviyesinde tutmamız gerektiğine inanıyordum. Fakat içimde doğan ve oldukça güçlü bir ses tonuyla konuşmaya başlayan his, biz istemesek de bu adamın bize bulaşacağını söylüyordu.
Kendimize uygun bir masa seçen Shiri, Yakima'dan “Yakima-sama” olarak bahsetmesi beni rahatsız etmişti. Bizi bilerek ve isteyerek buraya getiren ve başımıza mekandaki yağlı elemanı musallat eden bizzat kendisiydi. Bu konuda Shiri ile sonra bir konuşma geçecekti aramızda, ancak memnuniyetsizliğimi, sadece onun anlayacağı bir şekilde göstermekten de çekinmeyecektim. Ayrıca her ne kadar yemek konusunda ucuz istediğini belirtse de, öncesinde bir fiyat almanın daha iyi olacağını düşünüyordum hala. Adımın “cimri piç” olarak geçmesi mümkündü, ancak kısıtlı imkanlarla yaşama tutunmaya çalıştığımız gerçeğini unutmamak gerekiyordu. Ancak ok yaydan çıkmıştı, artık yapılacak bir şey kalmamıştı. Bakışlarımla Shiri'nin sözlerini onaylarken, mekandaki diğer adamın her bir hareketini mümkün mertebe dikkat çekmeden izleyecektim. Tedbirli olmak bizim için bir yaşam stili haline gelmişti ve bu durumun şu anda en üst noktasında olduğunu anlatıyordu zihnim.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Tezgahtaki dayı, tam bir dayı tipinde. Hafif kilolu, seyrek saçlı. "Eyvallah yeğen." Diyor Shiri'nin suradına bakmadan, konuşması bitince. "Geçin oturun siz." Tezgahın arkasındaki bir kapıdan içeri giriyor elini temizledikten sonra. Siz de, elemandan uzak bir köşeye geçiyorsunuz ve elemanı çaktırmadan kesmeye başlıyorsunuz.
Eleman bir süre inceliyor elindeki hemen hemen 15 santimlik kırık kılıç parçasını. Derin derin bir şeyler düşünüyor gibi bir surat ifadesi var. "Hmmmhhh..." Bir eliyle çeviriyor, dengesini kontrol ediyor. Eliyle sıkıca kavrayıp havada ani bir saplama hamlesi deniyor. "Tamam... Ehehehi." Ardından, kaburgalarına teker teker dokunuyor boştaki eliyle. Bir yerlerini yokluyor bir süre, ardından göğsünün sol tarafındaki 3 kaburgasının altını iki parmağı ile olabildiğince ovmaya başlıyor sağa doğru gerinerek. O kadar sert geriniyor ki resmen adamın göğsünün sol tarafı tavana bakacak hale geliyor. Ardından diğer elindeki katana parçasını alıyor, usulca saplıyor kaburgasının altına.
"Ooohohhohohyş..." Herifin sesi orgazm dolu. Yavaşça iktiriyor kırık katana parçasını. Yavaşça. Yavaaaaaşça... Bir dakikayı buluyor katana parçasının komple adamın vücuduna girmesi. "Eeehehyhyhşşş..." Bir kaç saniye duruyor adam, nefes alıyor. Ardından, bir parmağını da açılan yaradan içeri sokuyor ve iyice iktiriyor katana parçasını içeri. Ardından normal oturma pozisyonuna dönüyor yavaşça, sırtını arkasındaki masaya veriyor, dirseklerini masaya koyuyor ve bacaklarını açıyor. Pantolonunda, iki bacak arasında bir potluğun şişmeye başladığını görüyorsunuz.
"Kafası da anca geldi..." Göğsünden akan kanlar altındaki hakamaya bulaşıyor, oradan da yere damlıyor. Usulca damlıyor kan, elemanın nefesleri git gide derinleşiyor ve göz kapakları kapanıyor. Kapanıyor, kapanıyor... Ve eleman tamamen tepkisizleşiyor. Olduğu yerde donakalıyor sanki. Suradı renk atıyor ve beyazlaşıyor. Nefes alıp almadığından bile şüphelisiniz.
Bir kaç dakika sonra önünüze yemek geliyor. Tadı meh, ama yine de sizi doyuracak kadar yeterli. Ücreti ise gayet yerinde. Hancı dayının ise elemana doğru hiç bakmadığını farkediyorsunuz. Yürürken bile uzaktan dolaşıp uzun yoldan masanıza geliyor.
Eleman bir süre inceliyor elindeki hemen hemen 15 santimlik kırık kılıç parçasını. Derin derin bir şeyler düşünüyor gibi bir surat ifadesi var. "Hmmmhhh..." Bir eliyle çeviriyor, dengesini kontrol ediyor. Eliyle sıkıca kavrayıp havada ani bir saplama hamlesi deniyor. "Tamam... Ehehehi." Ardından, kaburgalarına teker teker dokunuyor boştaki eliyle. Bir yerlerini yokluyor bir süre, ardından göğsünün sol tarafındaki 3 kaburgasının altını iki parmağı ile olabildiğince ovmaya başlıyor sağa doğru gerinerek. O kadar sert geriniyor ki resmen adamın göğsünün sol tarafı tavana bakacak hale geliyor. Ardından diğer elindeki katana parçasını alıyor, usulca saplıyor kaburgasının altına.
"Ooohohhohohyş..." Herifin sesi orgazm dolu. Yavaşça iktiriyor kırık katana parçasını. Yavaşça. Yavaaaaaşça... Bir dakikayı buluyor katana parçasının komple adamın vücuduna girmesi. "Eeehehyhyhşşş..." Bir kaç saniye duruyor adam, nefes alıyor. Ardından, bir parmağını da açılan yaradan içeri sokuyor ve iyice iktiriyor katana parçasını içeri. Ardından normal oturma pozisyonuna dönüyor yavaşça, sırtını arkasındaki masaya veriyor, dirseklerini masaya koyuyor ve bacaklarını açıyor. Pantolonunda, iki bacak arasında bir potluğun şişmeye başladığını görüyorsunuz.
"Kafası da anca geldi..." Göğsünden akan kanlar altındaki hakamaya bulaşıyor, oradan da yere damlıyor. Usulca damlıyor kan, elemanın nefesleri git gide derinleşiyor ve göz kapakları kapanıyor. Kapanıyor, kapanıyor... Ve eleman tamamen tepkisizleşiyor. Olduğu yerde donakalıyor sanki. Suradı renk atıyor ve beyazlaşıyor. Nefes alıp almadığından bile şüphelisiniz.
Bir kaç dakika sonra önünüze yemek geliyor. Tadı meh, ama yine de sizi doyuracak kadar yeterli. Ücreti ise gayet yerinde. Hancı dayının ise elemana doğru hiç bakmadığını farkediyorsunuz. Yürürken bile uzaktan dolaşıp uzun yoldan masanıza geliyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Amano Kagami
- Posts: 83
- Joined: September 2nd, 2018, 12:45 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
İçimden sürekli bir şeylerin ters gideceğine inanıyordum. Bu alışkanlığı yaşadığım son dönemlerde edinmemiştim elbette. Amano Sanjuro’nun 9. çocuğu olduğumu kavradığım ve değersiz bir piçten bile daha değersiz olduğumu anladığım zamanlardan kalma bir alışkanlıktı bendeki. Hayata tutunmak için, hayatın getirdiklerine karşı yiten inancın ardında bıraktığı kırıntılardan kalan bir miras da denilebilirdi bu huyuma. En mutlu haberin bile ardından verilecek kötü haberi beklemiştim her zaman. Bir bilinmezliğe daldığımda, bilinmezliğin beni mutlu edebileceğine dair hiçbir inanç taşımamıştım. Bu yüzden de beni tanımlayan fiillerin başında gelen “sorgulamak” bir felsefeye, yaşam biçimine dönüşmüştü.
Sanjuro’nun lanetli ve acı yüklü gölgesinden kendimi kurtarmayı başardığımda, Junichi ile karşılaşmam, bu yaşam biçimini daha da derinleştirmişti. Artık ters gideceğine inandığım şeylerin, gerçekten ters olduğuna inanmaya başlamıştım. Bireyden başlayıp, topluma ve belki de tüm dünyaya dair düşüncelerin terslikleri, zihnimin en derinlerinde, kabul etmek istemesem bile, baskın gelmeye başlamıştı. Tüm bu köyü terk etme, dünyayı çıplak bir şekilde görme zırvaları da o gün belirmişti önümde. Fakat, bir insan olarak bunun mümkün olmadığını da görmeye başlamıştım. Köyün dışına attığım ilk adımda, ne kadar Sanjuro’nun oğlu değilsem ne kadar annem Yumisa’yı düşünmesem ve ne kadar Kagami olarak kendimi dünyadan arındırmış isem de, benliğimdeki o ters gitme fikrini silememiştim. Bu sebeple o zamanlardan bugüne kadar, ters gideceğine inandığım şeylerin, gerçekten ters olacağına hazırlıyordum kendimi. Aksinin gerçekleşmesini bir aydınlanma olarak addetmek istesem de, dünyanın bana sunduğu şeylerin arasında tutunduğum tek dallardan biri olan Shiri’nin hareketlerinden bile ters bir çıkarım yapmayı ihmal edemiyordum. Şu an yanımda olan insandan bile tereddüt etmeme neden oluyordu içimde doğan lanet…
Bütün bunlardan daha farklı değildi şu anda olanlar da. Adına Totsukawa denilen bu yere ilk adım attığımız anda, Yakima ile ilk karşılaştığımızda, Hagane ismini öğrendiğimde ve bu lanet olası hana geldiğimde… Hep bir şeylerin ters gideceğini bağırıyordu zihnimdeki sesler ve yine haklılardı. Tam anlamıyla anlaşılır olmasa bile, biraz uzağımızda oturan hastalıklı bir piç kurusunun hareketleri, bu seslerin haklılığını ortaya koyuyordu. Önümüze gelen yemeklerden aldığım birkaç lokmanın bile yetmesine ve iştahımın tamamen kaçmasına neden olan hareketleri, tüm çarpıklığın tek bir bünyede toplanmasının sonucuydu. Hancı adamın bile, adamın uzağından geçecek şekilde hareket etmesi, adamın kırık katana parçasını sonuna kadar bedenine hapsetmesi ve sonrasında bir bağımlı gibi kendinden geçmesi… Bu yaşananların gerçek olmamasını dileyen kalbim ile gözlerimin gördüğü arasındaki çatışma, önümdeki yiyecekleri elimin tersliyle birkaç santim ileriye itmeme neden oluyordu. Shiri’nin bu hareketimle olan bitene karşı hissettiklerimi anlayacağını biliyordum. Aslına bakılırsa bu konu üzerinde konuşmak dahi istemiyordum. Yemediğim yemeğin parasını masaya bırakıp, bu lanet olası yerden çekip gitmek istiyordum. Fakat bu mümkün değildi… Bu sadece hayal dünyasında tadabileceğim bir enstantaneden ibaretti. Yapmam gereken, ters gideceğine inandığım her şeyin gerçeğe dönmesine şahitlik etmekti. Dünyayı ancak bu şekilde anlayabilirdim, ne de olsa bu Tanrı’nın bana sunduğu sınavlarında biriydi.
Karşımızda duran, kendinden geçmiş adamla şu anda diyaloga girmemiz pek mümkün görünmüyordu. Hele ki, hancının bile adamın uzağından hareketlenmesine bakılırsa, kendisini tanıyan insanların bile ona ilişmek istemediği belliydi. Ruh hali pek de stabil olmayan ve “uyuşturucusunu” almasının ardından tamamen başka dünyalara sürüklenen bu piç kurusu ile iletişimi mümkün görmüyordum. Yerimizden kalkıp ona yaklaşabilirdik. Yavaşça boğazına ellerimizi dolayıp, onun hissiz vücudunu gerçek hissizlik ile müjdeleyebilirdik de. Kim olduğunun bir önemi bile yoktu oysa… Fakat aklımda dönüp duran kötücül düşünceler, gerçekliğe ne kadar yakın olduğunu soruyordu. Buna cevap verecek tek kişi ise, şimdilik hancıdan başkası değildi.
Az önce birkaç santim ittiğim yemeğe tekrar bakarken, tek elimi havaya kaldırıp birkaç kez sallamaya başlayacaktım. Her ne kadar ortamda kimse yoksa da, ses çıkararak hancının dikkatini çekmek istemiyorum. Kendinden geçmiş adamın sesimle irkilmesi ve bilinçsiz bir şekilde abuk subuk hareketler sergilemesini istemiyordum. Elimi, hancının bizi fark etmesine kadar salladıktan sonra, ona bir maruzatımın olduğunu belli eden yüz ifadesi takınarak önümdeki yemeği işaret edecektim. Hancının yanımıza gelmesinin ardından ise, yüzüne pek de bir anlam ifade etmeyen bir tavır takınarak yemeği işaret edecek ve yanımıza gelmesinin ardından, kendinden geçmiş adamı rahatsız etmek istemeyen bir yabancının yapması gerektiği gibi kısık bir ses tonuyla “Bu adam kim? Merakımı mazur görün ancak, alelade biri olmadığının farkındayım ve iki yabancı olarak en azından kiminle aynı ortamda olduğumuzu bilmek istiyorum.” diyecektim. Bu cümlelerimin ardından Shiri’ye kaçamak bir bakış atarak “Yakima-san’ın bizi buraya bilerek getirdiğini de düşününce, merakımı gizleyemiyorum.” diyecektim. Bu son cümlem ile, hancının Yakima’yı tanımasının muhtemel olması ve bizim Yakima tarafından buraya getirilmemiz nedeniyle güvenilemeyecek tipler olmadığımızı vurgulamak niyetindeydim. Cümlelerimin ofansif bir tavırdan uzak ve tamamen merakını dile getirmiş bir adamın takınacağı tavırda olmasına da ayrıca dikkat edecektim. Elbette tüm bunlar benim nezdimde gerçekleşmesini dilediğim olaylardı. Shiri’nin benden önce davranıp farklı bir senaryoya geçmesi halinde ise, ona her türlü ayak uyduracaktım.
Sanjuro’nun lanetli ve acı yüklü gölgesinden kendimi kurtarmayı başardığımda, Junichi ile karşılaşmam, bu yaşam biçimini daha da derinleştirmişti. Artık ters gideceğine inandığım şeylerin, gerçekten ters olduğuna inanmaya başlamıştım. Bireyden başlayıp, topluma ve belki de tüm dünyaya dair düşüncelerin terslikleri, zihnimin en derinlerinde, kabul etmek istemesem bile, baskın gelmeye başlamıştı. Tüm bu köyü terk etme, dünyayı çıplak bir şekilde görme zırvaları da o gün belirmişti önümde. Fakat, bir insan olarak bunun mümkün olmadığını da görmeye başlamıştım. Köyün dışına attığım ilk adımda, ne kadar Sanjuro’nun oğlu değilsem ne kadar annem Yumisa’yı düşünmesem ve ne kadar Kagami olarak kendimi dünyadan arındırmış isem de, benliğimdeki o ters gitme fikrini silememiştim. Bu sebeple o zamanlardan bugüne kadar, ters gideceğine inandığım şeylerin, gerçekten ters olacağına hazırlıyordum kendimi. Aksinin gerçekleşmesini bir aydınlanma olarak addetmek istesem de, dünyanın bana sunduğu şeylerin arasında tutunduğum tek dallardan biri olan Shiri’nin hareketlerinden bile ters bir çıkarım yapmayı ihmal edemiyordum. Şu an yanımda olan insandan bile tereddüt etmeme neden oluyordu içimde doğan lanet…
Bütün bunlardan daha farklı değildi şu anda olanlar da. Adına Totsukawa denilen bu yere ilk adım attığımız anda, Yakima ile ilk karşılaştığımızda, Hagane ismini öğrendiğimde ve bu lanet olası hana geldiğimde… Hep bir şeylerin ters gideceğini bağırıyordu zihnimdeki sesler ve yine haklılardı. Tam anlamıyla anlaşılır olmasa bile, biraz uzağımızda oturan hastalıklı bir piç kurusunun hareketleri, bu seslerin haklılığını ortaya koyuyordu. Önümüze gelen yemeklerden aldığım birkaç lokmanın bile yetmesine ve iştahımın tamamen kaçmasına neden olan hareketleri, tüm çarpıklığın tek bir bünyede toplanmasının sonucuydu. Hancı adamın bile, adamın uzağından geçecek şekilde hareket etmesi, adamın kırık katana parçasını sonuna kadar bedenine hapsetmesi ve sonrasında bir bağımlı gibi kendinden geçmesi… Bu yaşananların gerçek olmamasını dileyen kalbim ile gözlerimin gördüğü arasındaki çatışma, önümdeki yiyecekleri elimin tersliyle birkaç santim ileriye itmeme neden oluyordu. Shiri’nin bu hareketimle olan bitene karşı hissettiklerimi anlayacağını biliyordum. Aslına bakılırsa bu konu üzerinde konuşmak dahi istemiyordum. Yemediğim yemeğin parasını masaya bırakıp, bu lanet olası yerden çekip gitmek istiyordum. Fakat bu mümkün değildi… Bu sadece hayal dünyasında tadabileceğim bir enstantaneden ibaretti. Yapmam gereken, ters gideceğine inandığım her şeyin gerçeğe dönmesine şahitlik etmekti. Dünyayı ancak bu şekilde anlayabilirdim, ne de olsa bu Tanrı’nın bana sunduğu sınavlarında biriydi.
Karşımızda duran, kendinden geçmiş adamla şu anda diyaloga girmemiz pek mümkün görünmüyordu. Hele ki, hancının bile adamın uzağından hareketlenmesine bakılırsa, kendisini tanıyan insanların bile ona ilişmek istemediği belliydi. Ruh hali pek de stabil olmayan ve “uyuşturucusunu” almasının ardından tamamen başka dünyalara sürüklenen bu piç kurusu ile iletişimi mümkün görmüyordum. Yerimizden kalkıp ona yaklaşabilirdik. Yavaşça boğazına ellerimizi dolayıp, onun hissiz vücudunu gerçek hissizlik ile müjdeleyebilirdik de. Kim olduğunun bir önemi bile yoktu oysa… Fakat aklımda dönüp duran kötücül düşünceler, gerçekliğe ne kadar yakın olduğunu soruyordu. Buna cevap verecek tek kişi ise, şimdilik hancıdan başkası değildi.
Az önce birkaç santim ittiğim yemeğe tekrar bakarken, tek elimi havaya kaldırıp birkaç kez sallamaya başlayacaktım. Her ne kadar ortamda kimse yoksa da, ses çıkararak hancının dikkatini çekmek istemiyorum. Kendinden geçmiş adamın sesimle irkilmesi ve bilinçsiz bir şekilde abuk subuk hareketler sergilemesini istemiyordum. Elimi, hancının bizi fark etmesine kadar salladıktan sonra, ona bir maruzatımın olduğunu belli eden yüz ifadesi takınarak önümdeki yemeği işaret edecektim. Hancının yanımıza gelmesinin ardından ise, yüzüne pek de bir anlam ifade etmeyen bir tavır takınarak yemeği işaret edecek ve yanımıza gelmesinin ardından, kendinden geçmiş adamı rahatsız etmek istemeyen bir yabancının yapması gerektiği gibi kısık bir ses tonuyla “Bu adam kim? Merakımı mazur görün ancak, alelade biri olmadığının farkındayım ve iki yabancı olarak en azından kiminle aynı ortamda olduğumuzu bilmek istiyorum.” diyecektim. Bu cümlelerimin ardından Shiri’ye kaçamak bir bakış atarak “Yakima-san’ın bizi buraya bilerek getirdiğini de düşününce, merakımı gizleyemiyorum.” diyecektim. Bu son cümlem ile, hancının Yakima’yı tanımasının muhtemel olması ve bizim Yakima tarafından buraya getirilmemiz nedeniyle güvenilemeyecek tipler olmadığımızı vurgulamak niyetindeydim. Cümlelerimin ofansif bir tavırdan uzak ve tamamen merakını dile getirmiş bir adamın takınacağı tavırda olmasına da ayrıca dikkat edecektim. Elbette tüm bunlar benim nezdimde gerçekleşmesini dilediğim olaylardı. Shiri’nin benden önce davranıp farklı bir senaryoya geçmesi halinde ise, ona her türlü ayak uyduracaktım.
- Haizara Shiri
- Posts: 46
- Joined: September 1st, 2018, 10:35 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Eyvallah yeğen. Shiri çevreye yaydığı aurayı birde karşıdan hissetmek istedi. Yeğen gayet içten bir tanımdı elbette. Shiri'nin suratına bakmaması ise... Bunun da yine içten bir güven olmasını umdu. Adam ana salondan dışarı çıktığında suratındaki masumiyet gülümsemesini silerek yağ fıçısından olabildiğince uzak bir köşeye çöktü. Oturduğu sandalyenin sağlamlığını biraz kontrol ettikten sonra bohçasını sandalyesinin, yağ fıçısına bakmayan tarafına doğru yasladı. Aynı zamanda bohçanın arka kısmını sandalye yüzeyine doğru çevirerek wakizashisini gizlemeye çalıştı. İp üzerinde yürürlerken ufak bir silahın dengeyi bozmasını istemiyordu. Yaslama şekli ise bir sigortaydı. Silahının bir el atımlık mesafede olması hissi olarak ona güven aşılıyordu.
Ellerini masanın üzerinde birleştirerek önce Kagami'ye, ardından yağ fıçısına baktı. Kagami ile açık açık konuşamıyor olması sadece bakışlarla sürdürdükleri ilginç tekerlemelerle dolu bir iletişim kurmasına sebep oluyordu. Ne kadar iyi anlaşabiliyorlardı ? Kagami'nin suratındaki rahatsızlık emarelerini görebiliyordu. Sebebi yağ fıçısı mıydı yoksa Shiri'nin yaptığı birşey mi ? Şayet Shiri'nin yaptığı son hareketler birer emrivakiydi. İsmini söylemesinden, hana girdiğinde sarfettiği sözlere kadar. Kolundan tutup savaş alanına atmıştı hatta. Başbaşa kaldıklarında Shiri ikinci bir savaşı ona karşı verecekti muhtemelen. Haklı çıkmasının tek yolu ise bu kasabadan sağ ve bazı şeyleri görerek ayrılmalarıydı.
Adamın garip hareketlerini göz ucuyla izlemeye başladı. Garip saplama hareketi, vücuduna yaptığı masaj misali ovalama ve anormal vücut pozisyonu. Katana teninden içeri akmaya başladığı anda Shiri gözlerini kaçırdı. İlk defa kan görmüyor, ilk defa bedene saplanan silahlara şahitlik etmiyordu. Fakat bu denli iğrençliğe şahitlik edecek kadar midesiz de değildi. Kagami'nin iğrenmesinde ise net bir öfke sezebiliyordu. Bu herif ne yapıyordan ziyade, biz burada ne arıyoruza yönelik bir ifadeydi bu.
Yağ fıçısından olabildiğince uzaktan yürüyen hancıya baktı. Vücuduna katanan saplanan adamı hiç mi garipsememişti ? Yoksa ölümü bu kadar önemsiz bir olay mıydı bu kasaba için ? Kalkan midesini yerine bastırarak bir cesaret adama tekrar baktı. Bacaklarının arasında yükselen potluk dışında vücudu neredeyse bir ceset gibiydi. Potluğu da düşününce bunun bir ölüm ritüelinden ziyade bir zevk seansı olduğunu çözebiliyordu. İğrenç şeyler kategorisinde yeni bir çığır açılmıştı.
Yutkunarak önündeki tabağa yumuldu Shiri. Kagami'nin gösterdiği yılmışlığa verebileceği en kötü cevaptı bu. Ama fazlasıyla açtı. İyi yada kötü, az pişmiş tavşan etinden başka birşeyleri tatmak istiyordu. Tekniğini ise bir süre daha aktif olarak tutacaktı. Kagami'nin hancı ile yapacağı konuşmaya etki edecekse bu şansı kaybetmek istemiyordu.
Ellerini masanın üzerinde birleştirerek önce Kagami'ye, ardından yağ fıçısına baktı. Kagami ile açık açık konuşamıyor olması sadece bakışlarla sürdürdükleri ilginç tekerlemelerle dolu bir iletişim kurmasına sebep oluyordu. Ne kadar iyi anlaşabiliyorlardı ? Kagami'nin suratındaki rahatsızlık emarelerini görebiliyordu. Sebebi yağ fıçısı mıydı yoksa Shiri'nin yaptığı birşey mi ? Şayet Shiri'nin yaptığı son hareketler birer emrivakiydi. İsmini söylemesinden, hana girdiğinde sarfettiği sözlere kadar. Kolundan tutup savaş alanına atmıştı hatta. Başbaşa kaldıklarında Shiri ikinci bir savaşı ona karşı verecekti muhtemelen. Haklı çıkmasının tek yolu ise bu kasabadan sağ ve bazı şeyleri görerek ayrılmalarıydı.
Adamın garip hareketlerini göz ucuyla izlemeye başladı. Garip saplama hareketi, vücuduna yaptığı masaj misali ovalama ve anormal vücut pozisyonu. Katana teninden içeri akmaya başladığı anda Shiri gözlerini kaçırdı. İlk defa kan görmüyor, ilk defa bedene saplanan silahlara şahitlik etmiyordu. Fakat bu denli iğrençliğe şahitlik edecek kadar midesiz de değildi. Kagami'nin iğrenmesinde ise net bir öfke sezebiliyordu. Bu herif ne yapıyordan ziyade, biz burada ne arıyoruza yönelik bir ifadeydi bu.
Yağ fıçısından olabildiğince uzaktan yürüyen hancıya baktı. Vücuduna katanan saplanan adamı hiç mi garipsememişti ? Yoksa ölümü bu kadar önemsiz bir olay mıydı bu kasaba için ? Kalkan midesini yerine bastırarak bir cesaret adama tekrar baktı. Bacaklarının arasında yükselen potluk dışında vücudu neredeyse bir ceset gibiydi. Potluğu da düşününce bunun bir ölüm ritüelinden ziyade bir zevk seansı olduğunu çözebiliyordu. İğrenç şeyler kategorisinde yeni bir çığır açılmıştı.
Yutkunarak önündeki tabağa yumuldu Shiri. Kagami'nin gösterdiği yılmışlığa verebileceği en kötü cevaptı bu. Ama fazlasıyla açtı. İyi yada kötü, az pişmiş tavşan etinden başka birşeyleri tatmak istiyordu. Tekniğini ise bir süre daha aktif olarak tutacaktı. Kagami'nin hancı ile yapacağı konuşmaya etki edecekse bu şansı kaybetmek istemiyordu.

- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Amano Kagami & Haizara Shiri] Milyonluk Soru
Hancı Kagami'nin el hareketini görünce istemeyerek de olsa ağır adımlarla oraya geliyor. Kendi kan birikintisinde oturan elemandan ise olabildiğince uzak bir yay çizerek geliyor tekrardan. Önünüze vardığında, Kagami'nin 2. tabağı istemek yerine soru sormak istediğini anlayınca ise yutkunuyor ve yüzü ekşiyor. Yakima'nın adını duyunca ekşilik biraz ciddiyete biniyor. Bir kaç saniye içerisinde renkten renge girmesini ise Shiri umursamıyor. Yemeğine devam ediyor.
"Saygılı müşterimizin adı Jin. Kendisi Yakima-sama ve diğerlerinin misafiri. Dolayısıyla bizim de misafirimiz." Derince yutkunuyor ve nefes alıyor tekrardan. "Kendisine çok bulaşmayız. Arkasından temizleriz sadece. Zararı yoktur pek kimseye. Kendine vardır genelde zararı yani." Terini siliyor elindeki elbezi ile. Ardından başka bir sorunuz var mı diye beklerken, içeriye 3 tane kiremit renkli zırhları olan elemanlar giriyor.
Bu elemanların zırhları yer yer eksik. Bir tanesinin tek bir omzuluğu var, diğerinin ise göğüs parçası yok, sadece ayak kısımları bulunuyor. Bir diğeri ise sadece bacak ve kol kısımlarını takmakta. Birinin sırtında naginata, diğerinde yay, diğerinde ise katana görüyorsunuz. Suratları tamamen standart, saçları da kısa ve siyah. Sadece yay taşıyanınki biraz kahverengiye çalıyor. Zırhlarındaki eksikliklerin zorunluluktan değil tercihten olduğunu, savaş stillerini de biraz düşününce kavrayabiliyorsunuz. Birbirleri ile bir şeyler konuşuyor ve espri yapıyorlar. Tam gülerken, gözleri Jin'e takılıyor.
"Amına koduğum manyağı." diyor içlerinden katanalı olan. Bir masaya geçerlerken, ayağını iyice kaldırıyor ve Jin'i omzundan ittiriyor sertçe. Diğerleri de bu sırada gülüyor. Jin, bir patates çuvalı gibi yığılıyor kanla kapklı zemine. Sıfır tepki. Gülüşerek kuytu bir yere oturuyor elemanlar. "Hancıııaaa!" diye bağırıyor içlerinden biri, hancı da önünüzde saygıyla eğilerek onlara doğru ilerliyor.
Jin'de ise hala hareket yok. Zaten yağlı ve pis olan üstü başı iyice batıyor kendi kanı sebebiyle.
"Saygılı müşterimizin adı Jin. Kendisi Yakima-sama ve diğerlerinin misafiri. Dolayısıyla bizim de misafirimiz." Derince yutkunuyor ve nefes alıyor tekrardan. "Kendisine çok bulaşmayız. Arkasından temizleriz sadece. Zararı yoktur pek kimseye. Kendine vardır genelde zararı yani." Terini siliyor elindeki elbezi ile. Ardından başka bir sorunuz var mı diye beklerken, içeriye 3 tane kiremit renkli zırhları olan elemanlar giriyor.
Bu elemanların zırhları yer yer eksik. Bir tanesinin tek bir omzuluğu var, diğerinin ise göğüs parçası yok, sadece ayak kısımları bulunuyor. Bir diğeri ise sadece bacak ve kol kısımlarını takmakta. Birinin sırtında naginata, diğerinde yay, diğerinde ise katana görüyorsunuz. Suratları tamamen standart, saçları da kısa ve siyah. Sadece yay taşıyanınki biraz kahverengiye çalıyor. Zırhlarındaki eksikliklerin zorunluluktan değil tercihten olduğunu, savaş stillerini de biraz düşününce kavrayabiliyorsunuz. Birbirleri ile bir şeyler konuşuyor ve espri yapıyorlar. Tam gülerken, gözleri Jin'e takılıyor.
"Amına koduğum manyağı." diyor içlerinden katanalı olan. Bir masaya geçerlerken, ayağını iyice kaldırıyor ve Jin'i omzundan ittiriyor sertçe. Diğerleri de bu sırada gülüyor. Jin, bir patates çuvalı gibi yığılıyor kanla kapklı zemine. Sıfır tepki. Gülüşerek kuytu bir yere oturuyor elemanlar. "Hancıııaaa!" diye bağırıyor içlerinden biri, hancı da önünüzde saygıyla eğilerek onlara doğru ilerliyor.
Jin'de ise hala hareket yok. Zaten yağlı ve pis olan üstü başı iyice batıyor kendi kanı sebebiyle.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.