Onee-san'ın önerimi kabul etmesi açıkçası beni bayağı mutlu etmişti. Bana hala sinirli olduğunu biliyorum fakat sinirinin bir nebze de olsa azaldığını bilmek içimi rahatlattı. Eğer konaktan çıktığımızdaki siniri hala üzerinde olsaydı eminim kamp yapma fikrimi reddederdi. Geçen sefer Ryoma-san ile yaşanan olaydan sonra ne kadar inatçı olabileceğini daha iyi anladım.
Önerim üzerine Onee-san ile beraber kamp yapmak için bir yer aramaya başladık. Kısa bir arayışın ardından reddedildiğimiz kamp ile aynı hizada bir yer buldu Onee-san. Büyük iki taş parçası, çapraz bir şekilde duruyordu. Kayaları görür görmez aklıma, birilerinin burada daha önceden kamp yapmış olabileceği geldi. Zaten yakınına gittiğimizde burada daha önce kamp yapan insanların izlerine rastladık. Şanslıydık ki burada kalanlar bize bir iyilik yapıp odunları hazır bir şekilde kayaların dip kısımlarına bırakmıştı. Onee-san'ın uğraşları sonucunda yaktığımız ateşin yanına kıvrıldım. İlk nöbeti Onee-san tutmak istiyordu, benim de uykum olduğundan onu reddetmedim.
.
.
.
TAK TAK TAK TAK TAK! YETER BE! ŞURDA BİRKAÇ SAATLİĞİNE DİNLENMEYE ÇALIŞIYORUM AMA ONEE-SAN SES ÇIKARTMADAN DURAMIYOR! Madem beni rahatsız edeceksin bırak nöbeti ben tutayım.
Uykumun bozulmasının verdiği öfkeyle yattığım yerden doğruldum. Sesi Onee-san'ın çıkardığını düşünüyordum lakin büyük bir öfkeyle bakışlarımı ona çevirdiğimde onunda yeni uyandığını gördüm. Sesin kaynağını öğrenmem ise sadece birkaç saniyemi aldı. Ses, sırtımı verdiğim kayanın üzerinden geliyordu. Kafamı çevirdiğimde hiç ama hiç görmediğim bir kadınla karşılaştım. Neden bizi rahatsız ettiğine dair bir fikrim yoktu fakat öğrenmem fazla uzun sürmemişti. Kadının boynunda Ishigakure alınbandı vardı.
Henüz uyku sersemliğimi üzerimden atamadığım için kadının söylediklerine pek anlam veremedim. Yine de köyden ayrıldığımızdan beri shinobi olduğumuzu sakladığımıza adım gibi eminim. Tabii Onee-san bir şeyler yapmadıysa.
Kadın donuk bakışlarını önce bana, sonrasında Onee-san'a çevirdikten sonra konuşmaya başladı. Shinobi düsturunu kaybetmiş bizlerin köye geri nakledilmesi gerektiğini söyledi. O anda büyük bir şoka uğradım. Düzgün bir shinobi olmak için elimden geleni yaptığım halde neden böyle bir şey söylediğine anlam veremiyordum.
Gerçekten shinobiliğe yakışmayan bir harekette mi bulundum? Köyden izinsiz ayrılmak dışında, hayatım boyunca shinobiliğe uymayan bir harekette bulunmadım. Buna rağmen neden karşımdaki shinobi bana böyle asılsız bir ithamda bulunuyor? Köydeki herkesin de bizi böyle gördüğüne eminim. Bunların hepsi Daimyo'nun yardımcısı, Takeru ile yaşadığımız hadiseden dolayı kaynaklanıyor. Sadece buysa rahatladım!
Takeru ile yaşanan olayda kendimin haklı olduğuna inancım tam. Shinobiliği küçümseyen bir adamı eğitmemenin neresi yanlış? Tabii insanlara bunu anlatamıyorsunuz maalesef, anlatmayı ne kadar denesem de başarılı olamadım. Bu yüzden pes ettim, shinobiler içerisindeki saygımı kaybettiysem sadece geri kazanmam gerekiyor.
Yaşadığım iç çatışma bittiği sırada bakışlarımı Onee-san'a çevirdim. Oldukça sinirli gözüküyordu, karşımızdaki shinobiye neden buraya geldiğimizi açıklıyordu. Hala Ayako-san'ın peşinde olduğunu söylemesi açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattı. Yolculuğumuzun devamında yollarımızın ayrılacağı belli sanırım.
Nedendir bilmem ama Onee-san birden kadına ahlaksız bir teklif yapmıştı. Ayako-san'dan kazanacağı ödülün 1/3'ünü kadına vermeyi teklif etti! Ne kadar ayıp Onee-san...
Onee-san, eğer kadın teklifini kabul etmezse geri dönmeyeceğini açıkça belirtmişti. Kendi köyümden bir shinobi ile savaşmak en son isteyeceğim şeylerden biridir belki de. İkimiz de aynı amaç uğruna ter döktüğümüz halde neden savaşmamız gerekiyor ki? Sadece Onee-san'ın biraz daha sakinleşip, insancıl bir şekilde konuşması gerekiyor.
Kadın hemen konuşmaya girdi, gözlerinden Onee-san'dan iğrendiği belli oluyordu. Söylediğine göre biz Minami Şehrinde saygın bir Jounin'e laf getirtmiş, saygın bir esnafı ölümüne tehdit etmiş ve müttefikimizin kervan kampına huzursuzluk yaratmışız. Ağzım açık bir şekilde kadının söylediklerini dinliyordum. Böyle şeyleri kimin uydurduğunu merak ediyorum açıkçası!
Kadın ayağa kalktı, Wakizashisini kavradıktan sonra köye geri dönme teklifini yineledi. Olayların nasıl bu hale geldiğine dair hiçbir fikrim yoktu ama bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum. Açıkçası oldukça paniklemiştim.
"S-s-s-shinobi-san! Söylediklerinizin doğruluğuna emin misiniz? Köyden habersiz bir şekilde ayrıldığımız ve Onee-san'ın Juuzo-san hakkında bir şeyler söylediği doğru fakat biz kimseye rahatsızlık yaratmadık, saygın bir esnafı ölümle tehditte etmedik! Size bu yalanları kimin söylediğine dair hiçbir fikrim yok ama lütfen sakinleşin. Ortada bir yanlış anlaşılma olduğu açık, sakin bir şekilde konuşursak eminim birbirimizi daha iyi anlayabiliriz."
Kadını sakinleştirdikten sonra konuşmama devam ettim.
"Shinobi-san, bizi neden geri götürmek zorunda olduğunuzu öğrenebilir miyiz acaba? Açıkçası şuan geri dönmem mümkün değil, konakta karşılaştığım zavallı, yaşlı bir tüccara söz verdim. Birkaç gün önce kervanına haydutlar saldırmış, korumalarından birisine ise..." hafifçe yutkundum, bu kısmı açıklamak istemiyordum açıkçası.
"...tecavüz edilmiş ve öldürülmüş." Aklıma geldikçe üzülmeden edemiyorum. Evine ekmek götürmeye çalışan genç bir adamı vahşice katlettiler. Belki de evinde çocukları bekliyordu, belki de hamile karısı.
Kısa bir duraklamanın ardından dogeza pozisyonuna çökerek devam ettim.
"Shinobi-san, bana sadece birkaç günlüğüne izin vermeniz için size yalvarıyorum. Karşımdaki yaşlı, çökmüş adamı gördüğümde içim sızladı. Hikayesini duyduğumda da aynı şeyleri hissettim. Bu yüzden size yalvarıyorum efendim, lütfen birkaç günlüğüne bana izin verin. Bir shinobi olarak gözlerimin önünde yardıma muhtaç birisi varken onu terk edemem." Gözlerim kapalı bir şekilde yere kapanmışken Shinobi-san'ın isteğimi kabul etmesi için tanrıya dua ediyordum.
Off Topic
Bilgisayarım bozulmuştu, okuldan dolayı onla ilgilenemiyordum.