[Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Tamaki'ye kılıcını geri verdikten sonra, kızın kafasına yapışıp hunharca bir saçlarını karıştırma isteği kapladı içimi birden bire. Eminim ki sinirleri bozulana kadar zaptedip kafasını karman çorman bir hale getirmek epey keyif verici olurdu fakat, bugünlük bu kadar sosyalleşme de yeterdi benim için. Bu yüzden kendime mani oldum, arkasından bakmak ve hafifçe kaldırdığım elimi geri indirmekle yetindim kız iyice karanlıkta yok olurken. Hafifçe burkulmadı değil içim. Fakat annesine sapasağlam dönebildiğini bilmek, annesinin de biraz daha iyileşmesini sağlamak yeterliydi benim için.
Arabamı toparlayıp eşyalarımı yerleştirdim ve köyden ayrılmak üzere yola çıktım. Köyden uzakta olmayan, kafayı sokup geceyi geçirebileceğim bir alan bulmak çok vaktimi almadı şansıma. Bulduğum koruluğa iyice dalarak, kedi gibi tüneyebileceğim bir yer aradım. Arabayı gizlediğime emin olduktan sonra şoför koltuğumdan yere sıçrayıp, arka girişe doğru yöneldim. Direkt koltuk ile tente arasındaki boşluktan da içeriye geçebilirdim elbette. Fakat hem atları son bir kez kontrol edip tiplerine bakmak, hem de uyumadan önce etrafı kontrol edip temiz havada bir iki adım atmak istedi canım. Tente önünde manalı manalı yıldızlara baktığım bir kaç saniye daha geçirdikten sonra içeri girdim. Sedyeye uzandım ve battaniyemi üstüme çektim.
Çektim çekmesine de, uyumak pek kolay olmadı benim için. Hayır, sedye oldukça rahat, battaniye de yeterince yumuşaktı. Taşın toprağın üzerinde uyumaktan gocunmamış olsam da diğer görevlere nazaran çok daha iyi bir gece geçirme şekliydi hatta benim için. Uykuya geç teslim olmamın sebebi son birkaç gündür beni rahatsız eden sebepler ile aynıydı. Bugün yeterince yalnız kaldığım olmuştu Tamaki ile karşılaşmadan önce. Hayatımın gidişatını sorgulayacağım veya son zamanlarda yaşadıklarımı hatırlayacağım sessiz, sakin anlar. Fakat gelin görün ki at sürerken beni rahatsız etmek yerine dinlenmeye muhtaç olduğum şu anı seçmişti yine bütün fikirler.
Uzandığım yerde elimi hafifçe kaldırıp görebildiğim kadarıyla incelemeye başladım. İnceledikçe de durumun garipliğini idrak etmeye başladım. Kişiliğim hızlıca değişiyordu ve halimden memnun muydum, adapte olabiliyor muydum emin değildim. Bir kaç ay öncesine kadar bu ellerle bir şeyleri kırıp dökmek ve birilerine zarar vermekten başka bir şey istemiyordum sanki. İçimde neden olduğunu bilmediğim ve bir parçam olduğunu çoktan kabullendiğim bir öfke ile dolanıyordum ve bağırıp çağırmak, en ufak bir yamuk harekette parlamak beni tek sakinleştiren şey gibiydi.
Şimdi ise bu ellerle insanları iyileştirmek, onların yaralarını sarmaktan başka bir şey istemiyordum. Az önce Tamaki'nin saçlarını kurcalamak istedim bu el ile. Fuu döndüğünden beri her fırsatta onun da saçlarına atıyordum bu eli ve, içten içe aynı şeyi Iori'ye de yapmak istiyordum. Bu elleri zarar için kullanma fikri sinirimi boşaltmak için değil, sevdiklerimi korumak için tetiklediğim bir düşünceye dönüşüyordu hızla.
Birkaç ay önce Kei-sensei medikal olmam konusunda benle kafa bulurken nasıl sinirleniyordum halbuki. Şimdi ise kendi isteği ile insanları iyileştirmek için yolculuğa çıkan, tıp konusunda bir çok şeyi bilen bir tipe evrildim. Bir göreve çıktığımda takımın ortalığı birbirine katan adamı ben değilim artık. Onun yerine gerilerde takılıp takımı, genellikle de Iori'yi kollayan bir eleman oldum. Etkisiz olup olmadığım tartışılır.
Havadaki elimi çat diye suratıma indirip kendi kendimi tokatladım. Tekrar millete kem göz atıp dalaşmaktan başka bir şey bilmeyen uyuz bir velet olmayı istiyor değildim elbette. Fakat birden bire tempomun bu kadar yavaşlamasına adapte de olamıyordum sanki.
Halimden memnundum aslında. Yola çıkış amacımı hatırladıkça, ya da Iori kendini ne kadar kaptırırsa kaptırsın yediği tüm kılıçları çıkarıp iyileştirebileceğimi bildikçe daha da memnun oluyordum. Yine de tüm bu memnun oluşun yarıda kalmasından korkmuyor da değildim. Ya değişime alışamadan yarı yolda "Sikerler sakinliği de şifayı da ulan!" moduna girersem? Ya dellenip bir görevin ortasında herkesi tehlikeye atarsam?
Diğer elimi de havaya kaldırıp gene kendimi tokatladım. "Fazla felsefi düşünüyorum sanırım." diye kendi kendime mırıldandım. Uyusam iyi olacaktı. Fiziksel olarak yeterince yorgundum ve mental olarak da az önce kendimi yormuştum. Artık daha kolaydı uykuya dalmak benim için. Battaniyenin içinde iyice kendi kendime kıvrılıp küçüldüm biraz daha ısınmak için. Evet, toprakta yatmaktan çok daha rahattı. Fakat yıldızları izleyip Iori'yle muhabbet ederek daldığım görevler gibi de değildi şimdi, yalan yok.
İçeri zar zor giren güneş ışıkları ile beraber uyandım. Kaşına kaşına kalktım yerimden, ağzımın kenarını falan sildim otomatik bir halde. Kendime gelmek için biraz süre tanıdım kendime sedye üzerine geri oturup. Bilincim iyice yerine oturduğunda ise, en acil işim buymuşcasına tipimi düzeltmeye koyuldum. Ayıptır söylemesi, düzgün bir görünüşle dolanmak için elimden geleni utanmadan yaptığım doğrudur. Boktan Amegakure görevleri haricinde de genellikle bu görüntümü korumaya dikkan ederim. Gittim, gözlerimin altındaki kalemleri düzelttim öncelikle, cam bir şişenin yansımasını kullanarak. Saçımı başımı taradım, kıyafetlerimi düzelttim. İşimin bittiğini simgeleyen bir yaka silkme hareketinden sonra boş vagona "Şimdi ne yapıyoruz?" diye sorarken buldum kendimi. Yalnız olduğumu bir anlığına unutmuş bir şekilde.
Gözlerimi devirip derin bir of çektim ne yaptığımı anlar anlamaz. "Ne diye soruyorsam amına koyayım." diye kendi kendimi yanıtladım, ve tentenin arkasını açıp zemine atladım hantal bir şekilde. Temiz hava alırken ayaklarımı açmak için etrafta öylesine bir dolandım, hem de bir yandan gelen giden var mı ona baktım.
Yeterli olduğunu düşündüğümde atlara doğru ilerledim. Sıçrayıp, şoför koltuğuna yerleştim. Dehlemeden önce son bir kez düşündüm. Tamaki ile karşılaşmadan önce düz devam etmeye, bizim cephelerin olduğu bölgeden ilerlemeye karar vermiştim. Kararımı değiştirmeme de gerek yoktu. Yardım etmeye niyetli olduğum sürece yardıma muhtaç insanlar karşıma çıkacaktı zaten her türlü. Bu yüzden planımda bir değişiklik yapmadım. Kusagakure kontrolündeki cephelerden ilerlemeye devam ettim.
Arabamı toparlayıp eşyalarımı yerleştirdim ve köyden ayrılmak üzere yola çıktım. Köyden uzakta olmayan, kafayı sokup geceyi geçirebileceğim bir alan bulmak çok vaktimi almadı şansıma. Bulduğum koruluğa iyice dalarak, kedi gibi tüneyebileceğim bir yer aradım. Arabayı gizlediğime emin olduktan sonra şoför koltuğumdan yere sıçrayıp, arka girişe doğru yöneldim. Direkt koltuk ile tente arasındaki boşluktan da içeriye geçebilirdim elbette. Fakat hem atları son bir kez kontrol edip tiplerine bakmak, hem de uyumadan önce etrafı kontrol edip temiz havada bir iki adım atmak istedi canım. Tente önünde manalı manalı yıldızlara baktığım bir kaç saniye daha geçirdikten sonra içeri girdim. Sedyeye uzandım ve battaniyemi üstüme çektim.
Çektim çekmesine de, uyumak pek kolay olmadı benim için. Hayır, sedye oldukça rahat, battaniye de yeterince yumuşaktı. Taşın toprağın üzerinde uyumaktan gocunmamış olsam da diğer görevlere nazaran çok daha iyi bir gece geçirme şekliydi hatta benim için. Uykuya geç teslim olmamın sebebi son birkaç gündür beni rahatsız eden sebepler ile aynıydı. Bugün yeterince yalnız kaldığım olmuştu Tamaki ile karşılaşmadan önce. Hayatımın gidişatını sorgulayacağım veya son zamanlarda yaşadıklarımı hatırlayacağım sessiz, sakin anlar. Fakat gelin görün ki at sürerken beni rahatsız etmek yerine dinlenmeye muhtaç olduğum şu anı seçmişti yine bütün fikirler.
Uzandığım yerde elimi hafifçe kaldırıp görebildiğim kadarıyla incelemeye başladım. İnceledikçe de durumun garipliğini idrak etmeye başladım. Kişiliğim hızlıca değişiyordu ve halimden memnun muydum, adapte olabiliyor muydum emin değildim. Bir kaç ay öncesine kadar bu ellerle bir şeyleri kırıp dökmek ve birilerine zarar vermekten başka bir şey istemiyordum sanki. İçimde neden olduğunu bilmediğim ve bir parçam olduğunu çoktan kabullendiğim bir öfke ile dolanıyordum ve bağırıp çağırmak, en ufak bir yamuk harekette parlamak beni tek sakinleştiren şey gibiydi.
Şimdi ise bu ellerle insanları iyileştirmek, onların yaralarını sarmaktan başka bir şey istemiyordum. Az önce Tamaki'nin saçlarını kurcalamak istedim bu el ile. Fuu döndüğünden beri her fırsatta onun da saçlarına atıyordum bu eli ve, içten içe aynı şeyi Iori'ye de yapmak istiyordum. Bu elleri zarar için kullanma fikri sinirimi boşaltmak için değil, sevdiklerimi korumak için tetiklediğim bir düşünceye dönüşüyordu hızla.
Birkaç ay önce Kei-sensei medikal olmam konusunda benle kafa bulurken nasıl sinirleniyordum halbuki. Şimdi ise kendi isteği ile insanları iyileştirmek için yolculuğa çıkan, tıp konusunda bir çok şeyi bilen bir tipe evrildim. Bir göreve çıktığımda takımın ortalığı birbirine katan adamı ben değilim artık. Onun yerine gerilerde takılıp takımı, genellikle de Iori'yi kollayan bir eleman oldum. Etkisiz olup olmadığım tartışılır.
Havadaki elimi çat diye suratıma indirip kendi kendimi tokatladım. Tekrar millete kem göz atıp dalaşmaktan başka bir şey bilmeyen uyuz bir velet olmayı istiyor değildim elbette. Fakat birden bire tempomun bu kadar yavaşlamasına adapte de olamıyordum sanki.
Halimden memnundum aslında. Yola çıkış amacımı hatırladıkça, ya da Iori kendini ne kadar kaptırırsa kaptırsın yediği tüm kılıçları çıkarıp iyileştirebileceğimi bildikçe daha da memnun oluyordum. Yine de tüm bu memnun oluşun yarıda kalmasından korkmuyor da değildim. Ya değişime alışamadan yarı yolda "Sikerler sakinliği de şifayı da ulan!" moduna girersem? Ya dellenip bir görevin ortasında herkesi tehlikeye atarsam?
Diğer elimi de havaya kaldırıp gene kendimi tokatladım. "Fazla felsefi düşünüyorum sanırım." diye kendi kendime mırıldandım. Uyusam iyi olacaktı. Fiziksel olarak yeterince yorgundum ve mental olarak da az önce kendimi yormuştum. Artık daha kolaydı uykuya dalmak benim için. Battaniyenin içinde iyice kendi kendime kıvrılıp küçüldüm biraz daha ısınmak için. Evet, toprakta yatmaktan çok daha rahattı. Fakat yıldızları izleyip Iori'yle muhabbet ederek daldığım görevler gibi de değildi şimdi, yalan yok.
İçeri zar zor giren güneş ışıkları ile beraber uyandım. Kaşına kaşına kalktım yerimden, ağzımın kenarını falan sildim otomatik bir halde. Kendime gelmek için biraz süre tanıdım kendime sedye üzerine geri oturup. Bilincim iyice yerine oturduğunda ise, en acil işim buymuşcasına tipimi düzeltmeye koyuldum. Ayıptır söylemesi, düzgün bir görünüşle dolanmak için elimden geleni utanmadan yaptığım doğrudur. Boktan Amegakure görevleri haricinde de genellikle bu görüntümü korumaya dikkan ederim. Gittim, gözlerimin altındaki kalemleri düzelttim öncelikle, cam bir şişenin yansımasını kullanarak. Saçımı başımı taradım, kıyafetlerimi düzelttim. İşimin bittiğini simgeleyen bir yaka silkme hareketinden sonra boş vagona "Şimdi ne yapıyoruz?" diye sorarken buldum kendimi. Yalnız olduğumu bir anlığına unutmuş bir şekilde.
Gözlerimi devirip derin bir of çektim ne yaptığımı anlar anlamaz. "Ne diye soruyorsam amına koyayım." diye kendi kendimi yanıtladım, ve tentenin arkasını açıp zemine atladım hantal bir şekilde. Temiz hava alırken ayaklarımı açmak için etrafta öylesine bir dolandım, hem de bir yandan gelen giden var mı ona baktım.
Yeterli olduğunu düşündüğümde atlara doğru ilerledim. Sıçrayıp, şoför koltuğuna yerleştim. Dehlemeden önce son bir kez düşündüm. Tamaki ile karşılaşmadan önce düz devam etmeye, bizim cephelerin olduğu bölgeden ilerlemeye karar vermiştim. Kararımı değiştirmeme de gerek yoktu. Yardım etmeye niyetli olduğum sürece yardıma muhtaç insanlar karşıma çıkacaktı zaten her türlü. Bu yüzden planımda bir değişiklik yapmadım. Kusagakure kontrolündeki cephelerden ilerlemeye devam ettim.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Sabahın ilk ışıklarının ufuktan süzülmeye başladığı saatlerde uyanıyor, hazırlanıyorsun. Minik bir kahvaltı faslı yapmayı unutmadan yola koyulmak için atlarını kontrol ediyorsun, bir sıkıntıları yok. Yola hazırlar. Cephe civarındaki bir kaç başka köyün varlığını da yerini de az çok biliyorsun ve oralara hareket etmek için hazırlanıyorsun, ancak tam sen arabanın ön tarafına tırmanacakken çalılardan gelen bir ses seni ürpertiyor ve elinin ekipman çantana gitmesine sebep oluyor.
Fakat çalıdan çıkan şeyin bir "sivil" olduğunu görünce postürün rahatlıyor. İki eli önünde, mahçup bir şekilde ağır adımlarla sana yaklaşan 15, 16 yaşlarında bir genç oğlan. Saçları kısa ve siyah, ellerindeki yerli yerli nasırlar bir zanaatkâr olduğunu işaret ediyor sana. Giyimi standart köylü kıyafeti, sırtına astığı bir dairesel şapkası mevcut. Giyimi kuşamı kahverengi tonlarda. Çekingen bir bakışı var sana yaklaşırken.
"Selamlar, sayın Shinobi." diyor temkinli bir şekilde, sana 2-3 metre kala durarak. "Sizden bir isteğim olacaktı." Gözlerinin içine bakma cesaretini toplamışa benziyor. Hala çekingen, ancak başına ne gelelecekse gelsin kendini hazırlamış gibi.
Dün ayrıldığın, Tamaki'lerin köyünden olduğunu az çok tahmin edebiliyorsun, hem giyiminden hem de seni bulabilmesinden. Zira köyden çok uzaklaşmış değilsin.
Fakat çalıdan çıkan şeyin bir "sivil" olduğunu görünce postürün rahatlıyor. İki eli önünde, mahçup bir şekilde ağır adımlarla sana yaklaşan 15, 16 yaşlarında bir genç oğlan. Saçları kısa ve siyah, ellerindeki yerli yerli nasırlar bir zanaatkâr olduğunu işaret ediyor sana. Giyimi standart köylü kıyafeti, sırtına astığı bir dairesel şapkası mevcut. Giyimi kuşamı kahverengi tonlarda. Çekingen bir bakışı var sana yaklaşırken.
"Selamlar, sayın Shinobi." diyor temkinli bir şekilde, sana 2-3 metre kala durarak. "Sizden bir isteğim olacaktı." Gözlerinin içine bakma cesaretini toplamışa benziyor. Hala çekingen, ancak başına ne gelelecekse gelsin kendini hazırlamış gibi.
Dün ayrıldığın, Tamaki'lerin köyünden olduğunu az çok tahmin edebiliyorsun, hem giyiminden hem de seni bulabilmesinden. Zira köyden çok uzaklaşmış değilsin.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Yani, niyet ettim cephelere gitmek adına fakat, bu niyetimi pek de eyleme dökemedim.
Önce bir hışırtı duydum, ardından ufak bir hareketlenme hissettim ardımda. Daha sol ayağımı yeni kaldırmış ve arabaya yaslamıştım. Birilerine yakalanıp dayak yemelik çok kötü bir pozisyondu anlayacağınız. Bir anlığına çenem kasıldı ani bir stres dalgası beni sararken. Sanki kedi olsam, kuyruğum kabaracaktı, o derece. İbneliğin bir lüzumu olmadığı için tıslamadım.
Hızlıca geri indirdim ayağımı. Dayak yiyeceksem adam gibi yiyeyim dedim. Belimdeki çantaya el kol yaparken topuklarımın üzerinde fırt diye dönüverdim. Beni sabah sabah şuncacık saniyeler içerisinde anksiyeteye boğan sesin kaynağıyla karşılaştım. Üst modellerden bir başka zibidiydi hışır hışır ses çıkaran.
Elimi doğru düzgün bir pozisyona geri sokarken, karşımda duran çocuğu aşağıdan yukarı doğru hızlıca bir süzdüm. Giyimine, tipine saçına gözüne bir baktım. Sanırsam Tamaki'lerin oradan olmalıydı, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerlere henüz varmadığıma göre. "Merhaba sayın... Genç?" Nasıl karşılık vereceğimi bilemez bir şekilde geveledim. Ufaktan streslice de bir güldüm saçmaladığım şeyi örtmek isterken.
Fakat hemen ardından boğazımı temizleyip, sahte bir kaç öksürükle de iyice düzelttim postürümü. Ellerimi belime koydum, ve daha doğru düzgün durdum karşısında çocuğun. Bir isteği olduğunu söylemişti. Beni buraya kadar takip etmeye karar verdiğine göre neci olduğumu az çok gözlemlemiş olmalıydı. Yani, medikal bir yardım isteyecek olmalıydı. Zaten başka bir şeyle ilgilenmeye de niyetim yoktu. Bu sebepten ötürü "Tabii, buyur." diye konuşmaya devam etmesini istedim. Fakat lafım biter bitmez, "Yalnız, sadece medikal alanda yardımcı olabilirim." diye ekledim.
Önce bir hışırtı duydum, ardından ufak bir hareketlenme hissettim ardımda. Daha sol ayağımı yeni kaldırmış ve arabaya yaslamıştım. Birilerine yakalanıp dayak yemelik çok kötü bir pozisyondu anlayacağınız. Bir anlığına çenem kasıldı ani bir stres dalgası beni sararken. Sanki kedi olsam, kuyruğum kabaracaktı, o derece. İbneliğin bir lüzumu olmadığı için tıslamadım.
Hızlıca geri indirdim ayağımı. Dayak yiyeceksem adam gibi yiyeyim dedim. Belimdeki çantaya el kol yaparken topuklarımın üzerinde fırt diye dönüverdim. Beni sabah sabah şuncacık saniyeler içerisinde anksiyeteye boğan sesin kaynağıyla karşılaştım. Üst modellerden bir başka zibidiydi hışır hışır ses çıkaran.
Elimi doğru düzgün bir pozisyona geri sokarken, karşımda duran çocuğu aşağıdan yukarı doğru hızlıca bir süzdüm. Giyimine, tipine saçına gözüne bir baktım. Sanırsam Tamaki'lerin oradan olmalıydı, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerlere henüz varmadığıma göre. "Merhaba sayın... Genç?" Nasıl karşılık vereceğimi bilemez bir şekilde geveledim. Ufaktan streslice de bir güldüm saçmaladığım şeyi örtmek isterken.
Fakat hemen ardından boğazımı temizleyip, sahte bir kaç öksürükle de iyice düzelttim postürümü. Ellerimi belime koydum, ve daha doğru düzgün durdum karşısında çocuğun. Bir isteği olduğunu söylemişti. Beni buraya kadar takip etmeye karar verdiğine göre neci olduğumu az çok gözlemlemiş olmalıydı. Yani, medikal bir yardım isteyecek olmalıydı. Zaten başka bir şeyle ilgilenmeye de niyetim yoktu. Bu sebepten ötürü "Tabii, buyur." diye konuşmaya devam etmesini istedim. Fakat lafım biter bitmez, "Yalnız, sadece medikal alanda yardımcı olabilirim." diye ekledim.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Sen medikal iş meselesini söylediğinde çocuk hemen "Tabi tabi, öyle bir şey rica edecektim. Sağlıkla alakalı." diyor. Ardından biraz kendini toparlıyor tekrardan. Başka bir köye mensup bir Shinobi'den yardım istemek zor olmalı diye düşünüyorsun. Belki de başka bir derdi var. Emin değilsin. En sonunda, konuşmaya başlıyor tekrardan;
"Ninem köyümüzün şifacılığını yapıyor. Yani, yapmaya çalışıyor aslında." Tekrar bir nefes alıyor. "Fakat pek son zamanlarda işini yapamıyor bir çok sıkıntı yüzünden. Savaş falan, biliyorsunuz zaten. Sizinle bir konu hakkında görüşmek istiyordu eğer vaktiniz varsa." Duruyor biraz, ardından "Sağlıkla alakalı tabii. Medikalimsi şeyler. Medikal yada. Her neyse işte o kelimenin anlamı." diyor sesi git gide kısılarak, saçmaladığını düşündüğü bir ses tonunda.
Ardından suratına bakıyor direkt, vereceğin cevabı bekliyor. Suratında garip bir ciddiyet var, fakat güvensizlik de seziyorsun. Hani, denize düşen birisinin yılana sarılması gibi. Senin pek bir yılanla alakan yok ama, onun bakış açısını bilemezsin tabii.
"Ninem köyümüzün şifacılığını yapıyor. Yani, yapmaya çalışıyor aslında." Tekrar bir nefes alıyor. "Fakat pek son zamanlarda işini yapamıyor bir çok sıkıntı yüzünden. Savaş falan, biliyorsunuz zaten. Sizinle bir konu hakkında görüşmek istiyordu eğer vaktiniz varsa." Duruyor biraz, ardından "Sağlıkla alakalı tabii. Medikalimsi şeyler. Medikal yada. Her neyse işte o kelimenin anlamı." diyor sesi git gide kısılarak, saçmaladığını düşündüğü bir ses tonunda.
Ardından suratına bakıyor direkt, vereceğin cevabı bekliyor. Suratında garip bir ciddiyet var, fakat güvensizlik de seziyorsun. Hani, denize düşen birisinin yılana sarılması gibi. Senin pek bir yılanla alakan yok ama, onun bakış açısını bilemezsin tabii.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Çocuğun hareketleri o kadar hoşuma gitmişti ki kaşlarımı kaldırıp sırıtmaya başladım onu dinlerken. Açıkçası saçma sapan, kendince utanç verici bir derdine derman aradığını düşünmüştüm. Hani öyle bir yerinizde çıban çıkar ya da kıl döner ya... Halbuki nasıl da önemsizdir. Yine de bir daha görmeyeceğiniz bir yabancıya hallettirmek de en cezbedici çözümdür sizin için. Benim başıma kesinlikle böyle bir şey gelmedi bu arada. Empati yapıyorum sadece.
Fakat çocuk ne kıldan ne de dönüşünden bahsediyordu. Şifacı nenesinin beni görmek istediğini söylüyor ve tekrar köye davet ediyordu. Kaldırdığım kaşlarımdan biri dramatik bir şekilde indi ve garip gözlerle çocuğun dinlerken, dediklerini de sentezlemeye başladım. Şimdi bu nene benle ne konuşacak olabilir ki? Burası benim mekanım bir daha uğrama demez herhalde, diyecek olsa da bu sümsüğü göndermez. Bir de "şifacılığı" nasıl icra ediyor acaba? Yöntemlerine sesli bir şekilde kocakarı metodu desem dayak yer miyim köylülerden? Belki o da hastadır ve kendi söküğünü dikemeyen terzi misali benden yardım istiyordur. Çok pis ters köşe de olabilir tabi, evet, hıhım.
Boğazımı tekrar temizleyerek benden cevap bekleyen çocuğa odaklandım. Sırıtışımı azaltmaya çalışırken de biraz daşak geçesim geldi çocukla. Gözlerimi kapatıp aman vermez bir ifadeyle "Cık. Olmaz." dedim. "Daha yeni terk ettim o köyü ben. Geri adım atmak delikanlıya yakışmaz, geri dönemem." Dedim gevşek bir sesle. Sabah sabah kısa bir süreliğine eşeklik yapmak keyfimi düzeltmişti doğrusu.
Bana karşı az biraz güvensiz takıldığı belliydi. Açıkçası şakayla falan da bu durumu daha da kötüleştirmiş olabilirdim ama, neyseydi artık. Bu yüzden eşekliği de uzatmadım. Tepkisini keyifle izledim çocuğun ve çok geçmeden "Şaka şaka, atla madem gidelim geri. Hem Tamaki'yle de karşılaşırım belki tekrar." dedim ve önden arabaya atladım. Çocuğun da gelmesini işaret edip yerleşmesini bekledim. "Acaba annesi nasıl oldu?"
Yol boyunca sessiz durmamayı tercih edeceğim. Öncelikle ninesinin tam olarak ne yardımı istediğini soracağım, çocuk biliyorsa tabii. Benimle ne hakkında konuşacağını, sıkıntılarının neler olduğunu falan sorgulayacağım. Gidişata göre çocuk benimle konuşma konusunda açılırsa eğer havadan sudan da muhabbet edebilir, yaşını başını ne işle uğraştığını sorabilirim. Bilemiyorum.
Fakat çocuk ne kıldan ne de dönüşünden bahsediyordu. Şifacı nenesinin beni görmek istediğini söylüyor ve tekrar köye davet ediyordu. Kaldırdığım kaşlarımdan biri dramatik bir şekilde indi ve garip gözlerle çocuğun dinlerken, dediklerini de sentezlemeye başladım. Şimdi bu nene benle ne konuşacak olabilir ki? Burası benim mekanım bir daha uğrama demez herhalde, diyecek olsa da bu sümsüğü göndermez. Bir de "şifacılığı" nasıl icra ediyor acaba? Yöntemlerine sesli bir şekilde kocakarı metodu desem dayak yer miyim köylülerden? Belki o da hastadır ve kendi söküğünü dikemeyen terzi misali benden yardım istiyordur. Çok pis ters köşe de olabilir tabi, evet, hıhım.
Boğazımı tekrar temizleyerek benden cevap bekleyen çocuğa odaklandım. Sırıtışımı azaltmaya çalışırken de biraz daşak geçesim geldi çocukla. Gözlerimi kapatıp aman vermez bir ifadeyle "Cık. Olmaz." dedim. "Daha yeni terk ettim o köyü ben. Geri adım atmak delikanlıya yakışmaz, geri dönemem." Dedim gevşek bir sesle. Sabah sabah kısa bir süreliğine eşeklik yapmak keyfimi düzeltmişti doğrusu.
Bana karşı az biraz güvensiz takıldığı belliydi. Açıkçası şakayla falan da bu durumu daha da kötüleştirmiş olabilirdim ama, neyseydi artık. Bu yüzden eşekliği de uzatmadım. Tepkisini keyifle izledim çocuğun ve çok geçmeden "Şaka şaka, atla madem gidelim geri. Hem Tamaki'yle de karşılaşırım belki tekrar." dedim ve önden arabaya atladım. Çocuğun da gelmesini işaret edip yerleşmesini bekledim. "Acaba annesi nasıl oldu?"
Yol boyunca sessiz durmamayı tercih edeceğim. Öncelikle ninesinin tam olarak ne yardımı istediğini soracağım, çocuk biliyorsa tabii. Benimle ne hakkında konuşacağını, sıkıntılarının neler olduğunu falan sorgulayacağım. Gidişata göre çocuk benimle konuşma konusunda açılırsa eğer havadan sudan da muhabbet edebilir, yaşını başını ne işle uğraştığını sorabilirim. Bilemiyorum.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Yaptığın küçük şakayla beraber elemanın suratının epey bir umutsuzluğa düştüğünü görüyorsun. Ardından anlamsız bir sorgu ifadesine dönüşüyor "ne diyor bu adam yav?" dermişçesine. Sonradan şaka olduğunu söyleyince ise rahatlıyor ancak mizacından rahatsız olduğu da biraz belli. Bir şey demeden arabana atlıyor ve dün geldiğin kısa yolu geri gitmeye başlıyorsun.
Elemana ne konuda yardımın gerektiğini sorunca, kendince cevaplamaya çalışıyor; "Ninem bazı bitkisel ilaçlar yapıyor, ama son zamanlarda onları gidip aradığı yaylalarda bulamadığından şikayetçiydi. Sanırım onla alakalı." Ardından daha fazla sorgulamak istiyorsun ancak onun da konuyu pek bilmediğinden üstelemiyorsun.
"Şakacı" mizacın sebebiyle de elemanın pek muhabbet edesi de olmadığından havadan sudan konuşmaya çalışman da pek başarılı olmuyor.
Dün çıktığınız köye yaklaşınca, eleman köyün dış kısımlarında, küçük bir pirinç tarlasının dibinde ve bir kaç ağaçla çevrilmiş bir eve yönlendiriyor seni. Ev diğerleri ile hemen hemen benzer, tek fark köyü çevreleyen tarlaların etrafındaki diğer evler gibi köyün ortasında uzak, nispeten. Yürüme mesafesi ile 5 dakika zaten köyün merkezi, boyutunun ufak olduğunu düşünürsen. At arabasını kenar bir yere çekiyorsun ve eve doğru yaklaşıyorsunuz.
Çocuk senden önce evin ağaç ile gölgelenmiş avlusuna gidiyor ve sürgülü kapısını açıyor, içeri giriyor. "Ninemi çağırayım." diyor içeri girerken. Sen de dışarıda beklemeye başlıyorsun. Avlu basit, bir kaç sandalye mevcut dışarıda ve basit bir masa var. Evin hemen yanında duran ağaç güzel bir gölge oluşturuyor havanın soğuk olmasına rağmen.
Bir süre sonra, elemanla beraber evden yaşlı bir teyze çıkıyor. Hafif kambur duruşlu, gözleri kırışıklıktan kapanmış ancak yine de beyazı seçilebilen bir çehresi var. Saçları gri ve arkadan toplanmış. Üzerinde basit bir köylü kıyafeti var. Dikkatini çeken şey ise ellerinin epey nasırlı olduğu.
Seni görünce selam veriyor basitçe eğilerek. "Oturmaz mıydın evladım?" diyerek masayı gösteriyor. Eleman, ninesinin bakışlarıyla izin aldıktan sonra evin içerisine giriyor ve sizi yanlız bırakıyor.
Elemana ne konuda yardımın gerektiğini sorunca, kendince cevaplamaya çalışıyor; "Ninem bazı bitkisel ilaçlar yapıyor, ama son zamanlarda onları gidip aradığı yaylalarda bulamadığından şikayetçiydi. Sanırım onla alakalı." Ardından daha fazla sorgulamak istiyorsun ancak onun da konuyu pek bilmediğinden üstelemiyorsun.
"Şakacı" mizacın sebebiyle de elemanın pek muhabbet edesi de olmadığından havadan sudan konuşmaya çalışman da pek başarılı olmuyor.
Dün çıktığınız köye yaklaşınca, eleman köyün dış kısımlarında, küçük bir pirinç tarlasının dibinde ve bir kaç ağaçla çevrilmiş bir eve yönlendiriyor seni. Ev diğerleri ile hemen hemen benzer, tek fark köyü çevreleyen tarlaların etrafındaki diğer evler gibi köyün ortasında uzak, nispeten. Yürüme mesafesi ile 5 dakika zaten köyün merkezi, boyutunun ufak olduğunu düşünürsen. At arabasını kenar bir yere çekiyorsun ve eve doğru yaklaşıyorsunuz.
Çocuk senden önce evin ağaç ile gölgelenmiş avlusuna gidiyor ve sürgülü kapısını açıyor, içeri giriyor. "Ninemi çağırayım." diyor içeri girerken. Sen de dışarıda beklemeye başlıyorsun. Avlu basit, bir kaç sandalye mevcut dışarıda ve basit bir masa var. Evin hemen yanında duran ağaç güzel bir gölge oluşturuyor havanın soğuk olmasına rağmen.
Bir süre sonra, elemanla beraber evden yaşlı bir teyze çıkıyor. Hafif kambur duruşlu, gözleri kırışıklıktan kapanmış ancak yine de beyazı seçilebilen bir çehresi var. Saçları gri ve arkadan toplanmış. Üzerinde basit bir köylü kıyafeti var. Dikkatini çeken şey ise ellerinin epey nasırlı olduğu.
Seni görünce selam veriyor basitçe eğilerek. "Oturmaz mıydın evladım?" diyerek masayı gösteriyor. Eleman, ninesinin bakışlarıyla izin aldıktan sonra evin içerisine giriyor ve sizi yanlız bırakıyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Zaten benim neyime sosyalleşmek amına koyayım? İki lafımla hemen yüzünü düşürttüm herifin. Hayır o kadar da abartmamıştım halbuki, mesela bana öyle şaka yapsalar bu kadar alınmazdım bence. Tabi bunu test edebileceğim bir durum pek olmayacak, zira adam akıllı bir arkadaş çevrem yok. Varsa yoksa Iori, onun da eşekliklerine alıştım zaten.
Çocuğun nenesi hapçıymış. Biraz daha kimya, botanik falan kassam girişmek istediğim bir konu aslında. Bizim köydekiler nasıl üretiliyor azıcık ucundan duysam bilsem de, teknik olarak yapımında hiç rol almadım. Şöyle bir düşündüm de, fena olmazdı aslında Kusa'nın ormanlarında biraz dönüp dolaşsam, ot püsür toplayıp onlardan haptı merhemdi yapsam. Risa sık sık ağzını yakıyor mesela katon ayağına, öğrenip güzel bir yanık kremi şey yapabilirim onun için aslında. Bu fikir aklıma yattı, ve konuşmaya pek meyili olmayan çocuğun sessizliğini fırsat bilip biraz daha hayallere daldım. Saç uzatan bir şeyler yapabilir miydim acaba?
Hayallerim çok uzun sürmedi. Tam çıban merhemine gelmiştim ki zaten kısa olan yolu bitirip durağımıza geldik. Tamaki'yle tekrar karşılaşacağımı düşünmediğim bir mekandı burası, zira köyün biraz dışındaydı. Tamam uzak değildi o kadar ama gitsin anasıyla uğraşsın kız şimdi buralarda gezeceğine, o kadar tembih ettik. Evin avlusunda dolanıp etrafı incelerken çocuk nenesini aldı geldi, kambur kırış kırış bir şeyler getirdi. Yaşlıları severim, onlarla aramın da genelde iyi olduğunu düşünürüm. Fakat torunu yabani olan birinin kendisi ne mal çıkar şimdi bilemeyeceğim için, bizim köydekilere şımardığım gibi şımarmamaya karar verdim. Teyzeyi selamlamak için eğildim aynı şekilde, "Otururum elbette." diyerekten gösterdiği masaya geçtim.
İsmimi soyismimi söyleyerek kendimi basitçe tanıttım önce. Ardından, teyzenin ellerine dikkatimi çektim çocuğun içeri gitmesini beklerken. İlaç yaparken bu kadar bozulur muydu yahu eller? Bu konuda bilgim çok azmış demek ki, tabii bir de köyün standarda oturmuş şartlarıyla burayı da kıyaslamamak lazım. Daha ilkel yollarla takıldıkları da malum. Bilemedim ve ellerin konusunu düşünmekten vazgeçtim. Sohbete girip, "Yabani değilim ben, değilim!" temalı inadımı tatmin etmek için "Torununuz bitkisel ilaçlar yaptığınızdan bahsetti. Ben daha önce hiç ilaç yapımıyla uğraşmadım, merak ettiğim bir alan." dedim.
Çocuğun nenesi hapçıymış. Biraz daha kimya, botanik falan kassam girişmek istediğim bir konu aslında. Bizim köydekiler nasıl üretiliyor azıcık ucundan duysam bilsem de, teknik olarak yapımında hiç rol almadım. Şöyle bir düşündüm de, fena olmazdı aslında Kusa'nın ormanlarında biraz dönüp dolaşsam, ot püsür toplayıp onlardan haptı merhemdi yapsam. Risa sık sık ağzını yakıyor mesela katon ayağına, öğrenip güzel bir yanık kremi şey yapabilirim onun için aslında. Bu fikir aklıma yattı, ve konuşmaya pek meyili olmayan çocuğun sessizliğini fırsat bilip biraz daha hayallere daldım. Saç uzatan bir şeyler yapabilir miydim acaba?
Hayallerim çok uzun sürmedi. Tam çıban merhemine gelmiştim ki zaten kısa olan yolu bitirip durağımıza geldik. Tamaki'yle tekrar karşılaşacağımı düşünmediğim bir mekandı burası, zira köyün biraz dışındaydı. Tamam uzak değildi o kadar ama gitsin anasıyla uğraşsın kız şimdi buralarda gezeceğine, o kadar tembih ettik. Evin avlusunda dolanıp etrafı incelerken çocuk nenesini aldı geldi, kambur kırış kırış bir şeyler getirdi. Yaşlıları severim, onlarla aramın da genelde iyi olduğunu düşünürüm. Fakat torunu yabani olan birinin kendisi ne mal çıkar şimdi bilemeyeceğim için, bizim köydekilere şımardığım gibi şımarmamaya karar verdim. Teyzeyi selamlamak için eğildim aynı şekilde, "Otururum elbette." diyerekten gösterdiği masaya geçtim.
İsmimi soyismimi söyleyerek kendimi basitçe tanıttım önce. Ardından, teyzenin ellerine dikkatimi çektim çocuğun içeri gitmesini beklerken. İlaç yaparken bu kadar bozulur muydu yahu eller? Bu konuda bilgim çok azmış demek ki, tabii bir de köyün standarda oturmuş şartlarıyla burayı da kıyaslamamak lazım. Daha ilkel yollarla takıldıkları da malum. Bilemedim ve ellerin konusunu düşünmekten vazgeçtim. Sohbete girip, "Yabani değilim ben, değilim!" temalı inadımı tatmin etmek için "Torununuz bitkisel ilaçlar yaptığınızdan bahsetti. Ben daha önce hiç ilaç yapımıyla uğraşmadım, merak ettiğim bir alan." dedim.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
"Eh işte, yapıyoruz bir şeyler." diyor hafifçe gülümseyerek yaşlı kadın. Ardından oturduğun masaya ilerliyor ve senin karşına oturuyor sakince. "Bir şeyler ikram ederdim sana ama çay hala demleniyor." diyor ince ve tatlı ses tonunda. Hafif bir burukluk da yok değil bu sesin içerisinde.
Biraz nefesleniyor, ardından tekrar sana bakıyor ince gözleriyle. "Evladım, kusura bakma. Seni dün köyde gördüydüm, köyün dışında bir yerlerde arabanı tekrar görünce dedim şans bu şans, bizim oğlanı göndereyim de haber iletsin. Umarım işinden alı koymuyorum seni." Ardından tekrar nefesleniyor ve konuşmaya devam ediyor. "Bizim az ilerde, güney tarafına doğru, koruluk bir alan var hafif tepeli. Oralarda güzel bitkiler yetişir, Arada gider toplarım ama son zamanlarda savaş falan, sıkıntılı dönemler." Tekrar nefesleniyor ve oturuşunu düzeltiyor. "Birileri sanırım mesken tutmuş oraları, gitmek istemiyoruz pek. Eğer orayı mesken tutan, artık haydutlar mı diyeyim suçlular mı diyeyim, kimse giderse ben de gider toplayacaklarımı toplarım, bu köydeki insanlara kışın daha rahat bakarım. Malzemem çok az, hani senden de istemek istemem. Balık tutma, balık tutmayı öğret derler bizim oralarda."
Nefeslenirken tekrardan sana olan bakışlarını etrafa doğru çeviriyor ve kısa bir süreliğine kendini dinlendiriyor. Tekrar konuşuyor sonrasında, sana tekrar dönerek;
"Tabii, bir Yağmur ülkesi köyüne yardım etmek ne kadar seni açar bilmiyorum evladım."
Kadının dediklerini düşünürken arabandaki malzemelerden takviye yapma fikri aklına geliyor. Sonuçta gerçekten orada haydut varsa sonsuza kadar durmayacaklar, bu az çok kesin bir şey. Haydutlar gidene kadar senin malzemelerle idare edebilirler, ancak sen epey bir miktarda malzeme bırakmış olacaksın ve efektif olarak tekrar Çimen ülkesi'ne dönüp bir şeyler satın almak zorunda kalacaksın.
En bariz iki seçeneğin var gibi. Koruluğu mesken tutan her kimlerse onları oradan bir şekilde def etmek veya arabadan epey bir miktarda malzeme takviyesi yapmak. Tabii, mutlaka başka seçeneklerin de vardır ama en belirginleri bunlar görünüyor.
Biraz nefesleniyor, ardından tekrar sana bakıyor ince gözleriyle. "Evladım, kusura bakma. Seni dün köyde gördüydüm, köyün dışında bir yerlerde arabanı tekrar görünce dedim şans bu şans, bizim oğlanı göndereyim de haber iletsin. Umarım işinden alı koymuyorum seni." Ardından tekrar nefesleniyor ve konuşmaya devam ediyor. "Bizim az ilerde, güney tarafına doğru, koruluk bir alan var hafif tepeli. Oralarda güzel bitkiler yetişir, Arada gider toplarım ama son zamanlarda savaş falan, sıkıntılı dönemler." Tekrar nefesleniyor ve oturuşunu düzeltiyor. "Birileri sanırım mesken tutmuş oraları, gitmek istemiyoruz pek. Eğer orayı mesken tutan, artık haydutlar mı diyeyim suçlular mı diyeyim, kimse giderse ben de gider toplayacaklarımı toplarım, bu köydeki insanlara kışın daha rahat bakarım. Malzemem çok az, hani senden de istemek istemem. Balık tutma, balık tutmayı öğret derler bizim oralarda."
Nefeslenirken tekrardan sana olan bakışlarını etrafa doğru çeviriyor ve kısa bir süreliğine kendini dinlendiriyor. Tekrar konuşuyor sonrasında, sana tekrar dönerek;
"Tabii, bir Yağmur ülkesi köyüne yardım etmek ne kadar seni açar bilmiyorum evladım."
Kadının dediklerini düşünürken arabandaki malzemelerden takviye yapma fikri aklına geliyor. Sonuçta gerçekten orada haydut varsa sonsuza kadar durmayacaklar, bu az çok kesin bir şey. Haydutlar gidene kadar senin malzemelerle idare edebilirler, ancak sen epey bir miktarda malzeme bırakmış olacaksın ve efektif olarak tekrar Çimen ülkesi'ne dönüp bir şeyler satın almak zorunda kalacaksın.
En bariz iki seçeneğin var gibi. Koruluğu mesken tutan her kimlerse onları oradan bir şekilde def etmek veya arabadan epey bir miktarda malzeme takviyesi yapmak. Tabii, mutlaka başka seçeneklerin de vardır ama en belirginleri bunlar görünüyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Misafirliğe götürülmüş bir çocuk edasıyla uslu uslu oturmaya devam ettim teyzenin karşısında. Ellerimi masanın üzerinde tam önümde birleştirdim, zaman zaman da ayaklarımı sallamadan edemedim. Nene konuştukça odak noktam daha da bir uzaklara kayıyor, alıcılarım daha da bir parazitlenmeye başlıyordu. Neler olup bittiğini hala çözebildiğim karlı bir televizyon yayını gibiydi aslında şu an benim için. Geçebileceğim başka bir kanal da yoktu ki anasını satayım, mecburdum bu kalitesiz yayını izlemeye resmen.
"Hee." diye yanıt verdim teyze konuşmasını bitirdiği vakit. O nasıl soluklanıp dinlendiyse ben de düşünmek için kendime vakit ayırdım bir süre. Teyzenin olmayan gözlerine bakıyordum fakat gördüğüm şey kadının kafasının arkasıydı resmen. Sanki teyze benim için şeffaftı. Arkasından gördüğüm ağaçlar da kısa sürede şeffaflaştı. Gökyüzü de iyice beyazlaştı daha sonra. Bok gibi kalakaldım boşluğa bakar vaziyette. Öyle düşünmeye başladım. Sanırsam, suratımda da oldukça çakma bir gülümseme vardı.
Kadının anlattıklarını kafamda tarttığımda kafamda sınırlı senaryolar beliriyordu.
İlki malzemelerimi bu kadınla paylaşıp ne cins bir yavru köpek olduğuma dair ıslak imzalı belgeyi teslim almaktan geçiyordu. Böylelikle kuyruğumu bacak arama resmi bir şekilde alabilir ve haydutlu senaryodan vıyaklayarak gönül rahatlığıyla uzaklaşabilirdim. Tabii, bir başka köyde bir başka köylüden haydut kovalamama dair bir yardım çağrısı alana kadar. Enayiydim yani bu senaryoda her isteyene iliğimi kurutturacak kadar. Para mı sıçıyorum kardeşim ben?
İkincisi, teyzeye "He gidip hemen dövem." diye gazı verip uzaklara, bir daha bu kadını da torununu da görmeyeceğim noktalara kaçmaktı. Eniklikle yetinemeyen korkak bir orospu çocuğu olsaydım seçeceğim senaryoydu bu. Bunda ıslak imzalı belgenin yanında bir de plaket veriliyordu ve aman bir tarafımı yaralamayayım diye plaketi duvara çivilemeye evime ekip gönderiliyordu. Yazacağım senaryoyu sikeyim iyi ki yazar falan olmamışım lan ben.
Üçüncüsü ve en genlerime uyanı itlik köpekliği bir kenara bırakmak ve adam akıllı gidip herifleri dövmekten geçiyordu. Birkaç ay önceki henüz şifacı olmamış, adam döven Susumu'nun çat diye atlayacağı bir senaryoydu bu. Şu an bu seçeneği gözden geçirene kadar bu kadar vakit harcıyorsam sebebi korkaklık değil gerçekleri sindirmiş olmamdı, kendimce. Görevlerde geri planda durup kendimi güvene almaya alışmıştım istemsizce. Başrolünde kendimin olduğu kavgalı dövüşlü bir şeylere uzun zamandır denk gelmeyince biraz çekinmiştim şimdi işte. Yapıp yapamayacağımı da bilemezdim denemeden. Zaten kaç muhtemel sonucu var ki şimdi? Ya ben adamları döveceğim. Ya adamlar beni dövecek. Ya birbirimizi dövüp çok saçma bir şekilde felak olacağız. Ya hiç kavga falan etmeyeceğiz gidin diyeceğim ve komik bir şekilde gidecekler cidden. Ya Amegakure devreye girecek. Ya bizim kaledeki elemanlar devr... Çok sonuç varmış aslında be.
Görüntü tekrar netleşti benim için. Ağaçlar yerine geldi, hemen önünde de teyzeyi tekrar net seçebilmeye başladı gözlerim. Güzel efekt basıyormuşum yalnız, kendimi de tebrik ederim.
"Bir yerlerde düzene mani olan it kopuk varsa bunun Yağmur'u Çimen'i olmaz teyze. " dedim. Gaza geldim birden ama hala ne yapacağını bilmeyen, yumurtadan yeni çıkmış bir kedi yavrusu gibiydim. Düşünün ne saçma bir haldeyim hani. O kadar uzun zaman oldu ki bir görevde ipleri elime almayalı, nasıl hazırlanacağımdan bile emin değildim. Halbuki istediğimde ulaşabileceğim ekipmanlarım, ihtiyacım olduğunda çağıracağım yardımcılarım vardı. "Bana nerede olduklarını daha detaylı bir şekilde tarif et de ona göre yola koyulayım." dedim ayaklanmadan önce. Gerisi herhalde bir şekilde gelirdi.
"Hee." diye yanıt verdim teyze konuşmasını bitirdiği vakit. O nasıl soluklanıp dinlendiyse ben de düşünmek için kendime vakit ayırdım bir süre. Teyzenin olmayan gözlerine bakıyordum fakat gördüğüm şey kadının kafasının arkasıydı resmen. Sanki teyze benim için şeffaftı. Arkasından gördüğüm ağaçlar da kısa sürede şeffaflaştı. Gökyüzü de iyice beyazlaştı daha sonra. Bok gibi kalakaldım boşluğa bakar vaziyette. Öyle düşünmeye başladım. Sanırsam, suratımda da oldukça çakma bir gülümseme vardı.
Kadının anlattıklarını kafamda tarttığımda kafamda sınırlı senaryolar beliriyordu.
İlki malzemelerimi bu kadınla paylaşıp ne cins bir yavru köpek olduğuma dair ıslak imzalı belgeyi teslim almaktan geçiyordu. Böylelikle kuyruğumu bacak arama resmi bir şekilde alabilir ve haydutlu senaryodan vıyaklayarak gönül rahatlığıyla uzaklaşabilirdim. Tabii, bir başka köyde bir başka köylüden haydut kovalamama dair bir yardım çağrısı alana kadar. Enayiydim yani bu senaryoda her isteyene iliğimi kurutturacak kadar. Para mı sıçıyorum kardeşim ben?
İkincisi, teyzeye "He gidip hemen dövem." diye gazı verip uzaklara, bir daha bu kadını da torununu da görmeyeceğim noktalara kaçmaktı. Eniklikle yetinemeyen korkak bir orospu çocuğu olsaydım seçeceğim senaryoydu bu. Bunda ıslak imzalı belgenin yanında bir de plaket veriliyordu ve aman bir tarafımı yaralamayayım diye plaketi duvara çivilemeye evime ekip gönderiliyordu. Yazacağım senaryoyu sikeyim iyi ki yazar falan olmamışım lan ben.
Üçüncüsü ve en genlerime uyanı itlik köpekliği bir kenara bırakmak ve adam akıllı gidip herifleri dövmekten geçiyordu. Birkaç ay önceki henüz şifacı olmamış, adam döven Susumu'nun çat diye atlayacağı bir senaryoydu bu. Şu an bu seçeneği gözden geçirene kadar bu kadar vakit harcıyorsam sebebi korkaklık değil gerçekleri sindirmiş olmamdı, kendimce. Görevlerde geri planda durup kendimi güvene almaya alışmıştım istemsizce. Başrolünde kendimin olduğu kavgalı dövüşlü bir şeylere uzun zamandır denk gelmeyince biraz çekinmiştim şimdi işte. Yapıp yapamayacağımı da bilemezdim denemeden. Zaten kaç muhtemel sonucu var ki şimdi? Ya ben adamları döveceğim. Ya adamlar beni dövecek. Ya birbirimizi dövüp çok saçma bir şekilde felak olacağız. Ya hiç kavga falan etmeyeceğiz gidin diyeceğim ve komik bir şekilde gidecekler cidden. Ya Amegakure devreye girecek. Ya bizim kaledeki elemanlar devr... Çok sonuç varmış aslında be.
Görüntü tekrar netleşti benim için. Ağaçlar yerine geldi, hemen önünde de teyzeyi tekrar net seçebilmeye başladı gözlerim. Güzel efekt basıyormuşum yalnız, kendimi de tebrik ederim.
"Bir yerlerde düzene mani olan it kopuk varsa bunun Yağmur'u Çimen'i olmaz teyze. " dedim. Gaza geldim birden ama hala ne yapacağını bilmeyen, yumurtadan yeni çıkmış bir kedi yavrusu gibiydim. Düşünün ne saçma bir haldeyim hani. O kadar uzun zaman oldu ki bir görevde ipleri elime almayalı, nasıl hazırlanacağımdan bile emin değildim. Halbuki istediğimde ulaşabileceğim ekipmanlarım, ihtiyacım olduğunda çağıracağım yardımcılarım vardı. "Bana nerede olduklarını daha detaylı bir şekilde tarif et de ona göre yola koyulayım." dedim ayaklanmadan önce. Gerisi herhalde bir şekilde gelirdi.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Laflarında beraber teyze gülümsüyor. Verdiğin cevap hoşuna gitmişe benziyor gibi. "Buradan güney tarafına doğru kopart kendini devam etin mi, bir yarım saat, bir saat kadar uzaklıkta bir koruluk göreceksin düzlükleri aştıktan sonra, tepelerin arasında. Na bu koruluğun içinde de ufak tefek tepeler falan vardır, o tepelerin kenarlarında farklı farklı bitkiler narenciyeler falan yetişir." Bir eliyle de yönü gösteriyor sana. "İşte o korulukta birileri vardı en son. Gitmemişlerdiydi geçen gün de. Gidecek gibi de değiller pek aslında. Kaç kişi var bilmiyorum evladım ama ben diyeyim en az üç, bizim kör Danki desin sana beş."
Ardından suratına minik bir endişe ifadesi konuyor. "Dikkat et yine de kendine evladım. Ne olur ne olmaz."
Ardından diyeceklerini beklemek için sana odaklanıyor.
Bu sırada at arabanı ne yapacağını düşünmeden edemiyorsun.
Ardından suratına minik bir endişe ifadesi konuyor. "Dikkat et yine de kendine evladım. Ne olur ne olmaz."
Ardından diyeceklerini beklemek için sana odaklanıyor.
Bu sırada at arabanı ne yapacağını düşünmeden edemiyorsun.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.