Post
by Kurosawa Haru » May 27th, 2020, 10:34 am
Attığı her adımın onu ölüme götürdüğünü bile bile, ilerlediği her saniye biraz daha yok olduğunun farkındalığıyla devam ediyordu yoluna kar saçlı kız. Yolun sonunun nereye çıktığını bilse de, bugünün nerede biteceğini hiçbir şekilde hayal edemiyordu. Görevi başarsa da başarmasa da, çoktan ölmüştü zaten.
Bir hayalet ziyaretçi gibi geçip gittiği kasabalardan aldıklarıyla besleniyor, konuşmadan tuttuğu odalarda uyuklayıp devam ediyordu her nereye gidiyorsa. İnsanların aklından silinip giden beyaz gölge, onu fark eden bir kişiyi ardında bırakmış, devam ediyordu tekrardan. Dallardan dallara, gölgelerden geçip başka düzlüklere doğru, bir tavşanı bile ürkütmeyecek kadar sessiz bir şekilde hedefine doğru ilerliyordu.
Bir anlığına durdu. Yorulmuş ve ıslanmıştı. Biraz nefes almak istedi. Bulutların perde çektiği gökyüzüne, aya bakmaya çalışsa da, hiçbir şey görememesi onu kötü hissettiriyordu. Ayı en son ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu bile. Huzursuz hissediyordu bundan dolayı. Tek yakın arkadaşı, yoldaşı, sırdaşı ile arasına bulut denen çirkin perde çekilmiş, onu bile görmüyordu. Yalnız hissediyordu Haru, geriye kalan tek arkadaşını bile görememenin verdiği umutsuzlukla doluyken kalbi.
Derince bir nefes aldı kötü düşüncelerden kurtulmak için. Yalnızdı. Günlerdir konuştuğu tek kişi onu aşağılamış, sonra da paketleyip göndermişti. Kimdi o kız? Belki o da gölgelerde koşturan, ışıktan uzak duran biriydi. Kusa’lı mıydı? Belki de, Gyaku başa geçmeden çok daha önce o vardı. Teknik geliştirme yeteneklerine baktığı zaman en kötü ihtimalle Jounin seviyesinde olduğunu tahmin etmek, yanıltıcı olmazdı. Kendini bir güç savaşının içinde hissetmişti Haru, çok ufak bir düşünceydi bu.
Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamak ne büyük bir acıydı. Uğuruna savaştığı her şeyi bir hafta içinde kaybetmiş, benliğini, kendini gerisinde bırakmıştı, her ne kadar gerçek olabilirse bu düşündüğü. Yağmur onu artık dinlendirmiyor, hatta sinirlendiriyordu. Ellerini üzerindeki pardösüye sildi, ardından ovuşturdu, hissedene kadar. Bu sırada zihin sarayına dönüp, kızın kendine “yüklediği” alanı tekrar gözden geçirdi. Yakınlaşmıştı.
Ona iletildiği (Zihninde yankılandığı) kadarıyla biraz daha ilerlerse, bulunduğu koruluk seyrekleşecek, birkaç katlı bir binayla karşı karşıya kalacaktı. Tuzaklarla karşı karşıya kalabileceğinin farkındaydı. Temkinli davranmak zorundaydı. Kalkanını çıkardı. Etrafından geçtiği ağaçlara dikkat ederek, bastığı zemine temkinli basarak, sessiz bir rüzgâr gibi ilerlemek zorundaydı. Bulutların ona sağladığı karanlığı, lehine kullanmalıydı. Kalkanını çıkardı ama mızrağını eline almadı. Yere doğru eğilip vücudunu küçülttü. Amacı seyrekleşen ağaçları, kendine tek katlı yapılara karşı siper ederken alan hakkında bilgi toplamaktı.
Dışarıda birileri var mı? Kendisini bu alan hakkında neler bekliyordu? Dikkatini dağıtacak durumlar karşısında hazırlıksız yakalanamazdı. Ağaçların arasına gerilmiş misinalar, ağaçlara yerleştirilmiş garip mühür büyüleri, onun sürpriz saldırısını bozguna uğratacak düzeneklere dikkat ederek ilerleyecekti. İlerlerken her seferinde etrafa bakması, alan hakkında kızın ona verdiğinden daha çok bilgi edinmesini sağlayacaktı. Eğer hiçbir şey yok ise, zihninde gördüğü tek katlı yapılara doğru ilerlemekti amacı. Yakalanırsa yakalanırdı, yapacak bir şeyi yoktu. Harekete geçmek zorundaydı.