[Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Gizli Kütüphane'nin tozlu raflarındaki unutulmuş hikayeler.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » May 12th, 2021, 2:45 am

Eyittiğim her bir söz onların itikadında bulunan yangını söndürmüyordu, bilakis her bir sözüm su değil, yağ gibi etki ediyordu. Her bir söz ile biraz daha öfkeleniyorlar, her bir söz ile yanlışlarına bir nebze daha da sarılıyorlardı. Sözlerimin maksadı bu değildi. Oysa ki sözlerimin nereye ulaşacağını kestirmek -şimdi çok daha rahat görüyorum ki- zor değildi. Yanlışa yönlendirecek söz, hiç eyitilmemeliydi. Suç benimdi. Suçların da cezası olur idi.

Öfkeyle, nefretle ve doğrusu kibirle ağzını açan Sentoki'nin sözleri karşısında kısıp kalmıştım. Onunla göz teması kurmaktan kaçınıyor ve yerdeki taşları izliyordum. Bu haksızlığımdan değil idi zinhar! Zira aklını başkasına kiraya veren bir meczup karşısında utanacak değildim ve doğrusu, kinayeyle de olsa beni kutladığı konuda genel anlamda yanıldığımı halen daha düşünmüyordum. Zira dedik ya: Üslub-ı beyan ayniyle insan. Sözünde haset, kibir, kin ve cehl olan birisinin haklılığı ne kadar olabilirdi? Bu durgunluk haksızlıktan değildir mirim, bu durgunluk Haksızlık'tandır.

Suskunluğum ile beraber Sentoki büyüyor ve haliyle sözlerindeki kibir de büyüyor idi. Sözler tehdide, tehditler ise bir döngüye dönüşüyordu ve akıbet, az önce ettiğim sözlerin hiçbir kaydının olmadığını ima eden sözler ile hükmüm veriliyor idi. Kısa sürecek bir sessizlik sonrası Sentoki yeniden söze giriyordu. Belki beni tanımak ve hareketlerimin, eylemlerimin arkasındaki motifleri anlamak istediğinden veyahut yalnızca beni göz önünde tutup daha kolay kontrol edebilme seçeneğinden ötürü yanında kalmamı istiyor idi. Umuyordum ki beni ilk anlattığım seçenekten dolayı göz önünde tutacaktı zira şartlar bir nevi benim lehime olabilirdi. Zira benden nedensizce nefret eden birisinin hareketleri ardındaki motifleri görme fırsatı yakalayabilir ve bu konu hakkındaki incelemelerimde kendimden başka bir örnek kullanabilirdim hakeza buradaki nefret öğesinin de kendimin olması işi çok daha başka bir noktaya taşıyabilirdi.

Ben -belki de kimsenin beklemeyeceği bir biçimde- kolayca bana biçilen bu hükme boyun eğecekken arkamdan tanıdık bir ses yükseldi. Hajime, üzgünlük halinin verdiği buhranla beraber bir selam verdi. İleri gitmekten bahsediyordu. Doğrusu hayatımda alacağım en hafif cezalardan birisiydi bu. O, Sentoki ile konuşurken cezanın niye abartıldığını düşünmüştüm doğrusu. Tuvaletten dolayı mıydı?

Hajime benim ahvalimden daha mühim bir meseleyi öne çıkarıyordu. Bansai-sama'nın cenaze töreni. Ne büyük bir zaman kaybıydı böyle. Ölüm denilen olgu bütün canlılar -ve hatta cansızlar- için normal bir şeydi ve hem muntazır hem de muntazar idi. Bir günlük yol mesafesinde bulunan Tonaki'de bir çocuk açlıktan ölse bir tören olur muydu? Hatta birisi zahmet edip de cesedi yakar mıydı yoksa maddi masraf olmasın diye bir yere gömü mü verirdi? Zahmet ederlerse ne hoş. Oysa ömrünü doya doya yaşamış bir ihtiyar için sevinecekleri yerde gözyaşı döküyorlar, ülkenin dört bir yanına salık veriyorlardı.

Sentoki ise onu haklı bularak bu törenin ehemmiyetini hatırlıyordu. Zira onlar da dem-i âhirlerini bu tapınağın içinde geçireceklerine dair bir yeminden bahsediliyordu. Bu noktada bir boşluğa düşmüştüm zira meczup olduğum Kusa günlerimde bile kolayca yemin etmezdim. Zira yemin olgusu o zamanlarda bile içimde uhrevi parçalar barındırıyordu. Birisini korumak, geri getirmek veyahut öldürmek üzerine yapılan yeminler daima kişinin hayatında büyük değişimlere yol açardı. Ömrü hayatımda yalnızca bir yemin eyitmiştim ki, bu yemin ile artık can almayacak ve hiçbir kimseyi bir daha bir sevdiğinden ayırmayacaktım ki bu dünyanın en yalnız insanı veyahut en nefret edilen insanı olsa bile geçerliliğini koruyan bir yemin idi. Peki ya bu insanlar niye yemin etmişti? Burasının ve liderlerine olan sevgilerinden ötürü yemin dahi edebilecek durumlarına gelmesini sağlayan neydi? Onların görüp de benim göremediğim ne vardı? Merak etmiştim.

Ben anlamadığım bu şeyi düşünür ve onlar da konuşmalarını sürdürürken Sentoki diğer keşişleri yolcu ediyor ve ardından bana dönüyordu. Dalgın gözlerle yere bakarken bana konuştuğunu fark edince gözlerimi iyice açarak ve de iki üç kere hızlıca kırparak konuşmaya dahil olmuştum. Sentoki biraz yatışmış bir ton ile Bansai'nin kendileri üzerindeki tesir ve sembolizmini anlatırken diğer bütün keşişlerin de değerini vurguluyordu. Fakat beni konuşmadan yine kopartarak düşüncelere iten söz ".. keşiş olsak da insanız. buna engel olamayız." olmuştu. Zaten ondan sonra da yine tehditlere uzanacak sözler geldiği için dinlememiştim bile.


Eğer Chagama öldürülseydi tepkim ne olurdu diye düşünüyor fakat hiçbir türlü aşırı bir sonuca ulaşamıyordum. Onu öldüreni arardım bittabi fakat ona bir zarar vermek yerine bu eyleminin arkasında yatan nedeni sorgulardım. Chagama'nın varlığından ne gibi bir zararı, yokluğundan ne gibi bir yararı olabilirdi? Peki bu eylemin sonucu neye uzanmıştı? İyiye mi kötüye mi? Buna nasıl karar verebilirdim? Bana yaraması veyahut yaramaması ile mi? Bu çok bencilce olurdu. Peki ya diğerlerine yararı veya zararı olabilir miydi. Chagama çok izole bir insandı, büyük bir tesiri olamazdı. Sonuca varamayacaktım. Peki ya Bansai niye öldürülmüştü? -ki ben halen daha eceliyle ölmüş olabileceğine de inanıyorum.- O da izole bir insana benziyordu. Bu yokluktan kim yarar sağlayabilirdi? Sentoki haklıydı, onları bir günde tanıyamıyordum. En azından işleyişini. Akideleri konusunda halen daha pek umutlu değilim.

Gözlerimi -dalgınlıktan kurtararak- açtığımda Sentoki yanımızdan ayrılıyor ve Hajime, kendisinin yapacağı göz hapsinin Sentoki kadar katı olmayacağından -en azından tuvalet konusunda müsamaha göstereceğinden- bahsediyordu. Hafifçe gülümsedim ve Sentoki-san'a doğru bakarak seslendim. "Sentoki-san! Göz hapsinizi kabul ediyorum. Lütfen sizinle gelmeme izin verin."

Hacete seyre niye ki hacet?
Âlâ ceza var mıdır ki acep?
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » May 17th, 2021, 12:22 pm

Sentoki’nin ayrılışını yarı dalgın yarı düşünceli gözlerle takip etmenin ardından birden kendini toparlıyor ve ona sesleniyorsun. Adımlarını yarıda kesen Sentoki yavaşça sana doğru dönerken, hem Sentoki hem de Hajime sözlerini dinliyor. İkinizin de yüzünde pek bir şaşkınlık ifadesi belirmese de sıkkın bir durumun yarattığı düşünceli hali görebiliyorsun. Sözlerinin ardından ortama hakim olan birkaç dakikalık sessizliğin ardından Sentoki Hajime’ye hitaben “Ne düşünüyorsun?” diye soruyor. Hajime ise sana kaçamak bir bakış atmasının ardından “Takdir sizin Sentoki-dono.” diyor. Bu sözlerin ardından Sentoki’nin yüzünde beliren düşünceli ifade kısa bir süre daha varlığını sürdürdükten sonra Sentoki “Tamam, gel bakalım.” demekle yetiniyor. Hajime saygılı bir şekilde sana selam verdikten sonra, adımlarını Sentoki’nin yanına doğru yönlendiriyorsunuz ve ardından birlikte yürümeye başlıyorsunuz.

Sentoki ile birlikte Ateş Tapınağı’na geldiğin ilk anda yürüdüğün yolları tekrar kat ediyorsun ve ardından duaların veya ayinlerin yapıldığı binanın giriş kısmına kadar ilerliyorsunuz. Sessizlik ve gerginlik içinde geçen bu kısa ilerlemenin ardından Sentoki kapının tam önünde duruyor ve yüzünü sana çevirerek seni detaylıca incelemeye başlıyor. Özellikle Sentoki’nin son konuşmasının ardından bakışlarının altında nelerin yattığını kavramak senin için güç olsa da Sentoki kısa bir süre sonra “Akatsuki ismini duymuş olmalısın. Ateş Tapınağı bu örgütün iki mensubu tarafından tamamen yok edildi. Chikuru-sama bu iki kişi tarafından katledildi. Bu da Ateş Tapınağı’nın sonu oldu. Gördüğünü sanmıyorum ama Ateş Tapınağı’nda Ateş Ülkesi’nin 12 Gardiyanının mezarlarından dört tanesi bulunuyordu. Her biri dört ana yönde olacak şekilde… Gerçi şimdi sadece birer mezar taşlarından ibaretler… Ancak hala buradalar. Chikuru-sama burayı korurken katledildi. Peki burası neden bu kadar değerliydi? Shikamaru-san neden buranın inşası için emek harcadı? Neden Bansai-sama başka diyarlarda bize öncülük edebilecekken buraya döndü? Ateş Ülkesi’nin buraya ihtiyacı var mıydı? Veya buradaki herhangi biri Ateş Ülkesi için neden bu kadar önemliydi?” diyor. Adeta cümlelerini sana değil de kendine yönelten Sentoki hafifçe nefes alıp verdikten sonra “Tengu ve Yamabushilere dair heykelleri fark etmişsindir. Bunlar efsanelerin insanlara ninjutsuyu öğrettiğinin sembolüdür. Oysa böyle olmadığını hepimiz bilmiyor muyuz? Rikudo Sennin’in kim olduğunu, insanlık için neler yaptığını ve bize neyi miras bıraktığını öğrenmedik mi?” diyor, yine aynı edayla. Sentoki’nin dalgınlaşan bakışları üzerinde süzülmeye devam ederken Sentoki “Keşiş, shinobi, sanatçı, öğretmen, Kage, Daimyo veya daha niceleri… Her birimizin bir titri var. Oysa hepimizin özü insan olmaktan ibaret. İyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla… İliklerimize kadar sömürülsek de bu gerçeği asla değiştiremeyiz. Bugüne kadar hep insan olmanın kötü bir şey olduğunu sandık, insanın kötülüklerinden arınması gerektiğini savunduk. Öyleydi de… Ancak biz de kötü değil miydik başkalarına göre? Mesela sana göre? Ya da yardımcı olamadığımız insanlara göre? Indra ve Asura da insandı, hem de sahip olabilecekleri belki de en iyi babaya sahiplerdi. Indra kudretliydi ve bu kudretiyle yapmak istediği her şeyi gerçekleştirebilirdi. Asura ise Indra’nın sahip olduğu güce sahip değildi, fakat onun kudreti insan olmaktan geçiyordu. Bu nedenle Asura liderlik için Indra’dan daha makbul görülmüştü. Titrinden dolayı değil, insan olduğu için.” diyor. Bu sözlerinin ardından, anlattıklarının sana tamamen geçmesini bekleyen Sentoki, bu bekleyişin ardından “Yürüdüğümüz, inandığımız yol Hagoromo-sama’nın, Asura-sama’nın yoludur. Bizim içimizde başka uhrevi bir şeyler arayanlar oldu, bundan sonra da olacak da. Oysa bizler sadece gerçek mana da insan olmaya gayret gösteren kişilerden ibaretiz. Ancak bu sayede dünyadaki güzelliklerin canlı kalacağına inanıyoruz. Yolumuz farklı olsa, titrimize inansak, şu an yanımda yürüyor olamazdın. Kudretimizi gücümüze yöneltsek, belki nefes almayı nimet sanardın. Bunları bir tehdit olarak algılaman için söylemiyorum Kagi… Sadece bizim kim olduğumuzu daha iyi anlaman için anlatıyorum. Üzerinde dolaşan gözlerin rahatsız ediciliğinin kaynağını bil diye söylüyorum.” diyor. Sözlerinin ardından bakışlarını senden hızla çeviren Sentoki, kapıyı hızla açıp içeriye doğru adımlıyor.

Daha önce gördüğün hol, aynı görünümünü sürdürürken bu kez içerideki insan sayısı dikkatini çekiyor. Herhangi bir düzenli sıradan yoksun bir şekilde dizilmiş keşişler dizleri üstüne çökmüş bir şekilde dualarını ediyorlar. Sentoki sessiz bir şekilde keşişlerin yanından geçip holün en uç kısmına geliyor. Hemen ardından ise ön sıralarda bulunan bir keşişe fısıltıdan biraz daha hallice “İşi biten herkesi buraya toplar mısın?” diyor. Keşiş olumlu bir şekilde kafasını salladıktan sonra yerinden kalkıyor ve dışarıya çıkış yapıyor.

Aradan geçen yarım saatlik bir sürenin ardından, 35 keşiş ve 14 çırağın odaya giriş yaptığını ve düzenli bir şekilde yerleştiğini görüyorsun. Bu yüzlerin içinde yer alan Hajime ve Soetsu ön sırada bulunuyorlar. Bunun yanında, Sentoki’nin yanında gördüğün diğer keşişler de Hajime’nin bulunduğu ön sırada yer alıyorlar. Sentoki’nin konuştuğu keşiş de herkesten sonra gelip Sentoki’nin yanına gelerek “Dışarıda olanlar hariç, herkes burada.” diyor. Sentoki ise toplanan tüm keşişleri dikkatle süzdükten sonra kısık bir sesle “Burada olmayanların ne zaman ve ne için ayrıldıkları ile güncel durumları hakkında bir araştırma yap. Törenden sonra derhal bilgi istiyorum.” diyor. Keşiş olumlu anlamda kafasını salladıktan sonra, ön sıralarda yerini alıyor.

İçerideki hüzünlü ve kasvetli hava tüm vücuduna dolarken, üzerindeki şüpheli bakışların baskısını da hissediyorsun. Sentoki ile beraber, toplanmış diğer tüm keşişlere yüzünüz dönük bir şekilde oturuyorsunuz. İçeride bulunan keşişlerin bazılarında neden burada oturduğuna dair soruları dahi görebiliyorsun. Ancak içeride kimseden çıt çıkmıyorken Sentoki oturduğu yerden “Bansai-sama bu hayattan göçtü. Bansai-sama’nın Ateş Tapınağı için yaptıklarını ve yapmak istediklerini hiçbirimiz inkar edemez. Onun bilgeliği, onun ışığı yolumuzu aydınlattı ve aydınlatmaya da devam edecek. Onun ölümü bir son değil, bir diğer başlangıcın vesilesi olacak. Ömrünü bu yola adamış Bansai-sama hakkında hepinizin bildikleri malum ve bunları tek tek sıralamak Bansai-sama’nın iradesine ve arzusuna uygun düşmeyecektir. Bu nedenle, onu sessizce ve huşu içinde analım. Lakin önce, Kagi Hanım’ı dinleyelim dostlarım. Ateş Tapınağı mensubu bir keşiş olmasa da, Bansai-sama’nın son sözlerine nail olmuş Kagi Hanım’ın Bansai-sama’yı bizlerle anmasını sağlayalım.” diyor. Sentoki’nin bu sözleri, keşişlerin yüzlerinde kocaman bir şaşkınlık yaratıyor. Özellikle Sentoki ile birlikte konuştuğun keşişlerin yüzlerinde beliren şaşkınlık ifadesi, normal bir zaman diliminde paha biçilemez bir görüntü arz ediyor. Sentoki ise tüm bu durum oldukça normalmiş gibi bakışlarını sana çevirerek “Kalbinden geçenleri dök. Cümlelerinin koruyucusu başta Bansai-sama olmak üzere keşişlerin gelmiş geçmiş tüm yol göstericileri olacaktır.” diyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » May 18th, 2021, 9:15 am

Sözlerimi söyledikten sonra uzunca bir sessizlik olmuştu. Benim için bir nefes ile söylenen bu sözler Hajime ve Sentoki için üzerinde düşünülmesi gereken şeylerdi. Nihayet sessizlik bittiğinde Sentoki, Hajime'nin de fikrini almak istemiş ve en nihayetinde karar mercii Sentoki olmuştu. Umduğum üzere de Sentoki beni yanına kabul etmişti. O önde, ben arkada, dün gece merak ve hayretler içinde yürüdüğüm yollardan gerisin geri yürüyor idik. Bir şey hakkında konuşmuyorduk, söyleşmiyorduk. Bir gardiyanın bir mahkumu göz hapsine tutma fıtratı neyse aynı biçimde ilerliyorduk. Gergin ve sakin. Fakat benim için bu yolculuk daha çok bir sabah mesiri gibiydi. Bu sessizliği bozacak olan kişi de bittabi ben değil idim.

Sentoki, tapınağın geniş kapısının önünde durarak niyetini pek de belli etmeyen bakışlarla söze girdi ve tapınağın kıymetini ve kıymetin sebeplerini bana ilam etmek için bazı temelleri ilam etmek, belki de hatırlatmak istedi. İnsanlığı temele koyan bir ders idi bu. Chiriku ve beraberindeki rahipler Akatsuki'ye mensup iki kişi tarafından katledilmiş ve akıbet; tapınak yok edilmişti. Artık efsaneleşmeye başlayan ve hayal-meyal de olsa hatırladığım 12 Gardiyan Ninja'nın dördünün mezarının burada olduğundan bahsediyordu. Bu yer ve mebnanın yapay ve sembolik değerlerine delalet ediyordu.

Ben onu sessiz ve tüm samimiyetimle dinlerken hasbihal, bir dersten ziyade iç dünyada kopan bir tefekkür tufanına da dönüşmüyor değildi. Ninshuu ve Ninjutsu'nun kimin öğretisi ve mirası olduğunu pekâlâ bilseler de hikayesiyle yaşayan bu iki eserin bu kapının girişinde yükselmesi gerektiğine de kani oluyordu. Kişilerin dünyevi sıfat ve işlevleri birbirinden farklı olsa da özünde her birimizin bir diğerimizden farkı olmadığına işaret ediyor ve insan olmanın gerekliliği ve bana göre daha çok insan olma gerçeğine boyun eğmenin gerekliliğini vurguluyordu.

Asura bir "insan" idi, Indra ise -sözgelimi- tiran. En nihayetinde tiran da bir insan değil miydi? Bir insanı, tiran yapan sebep veyahut sebepler ne idi? Zira Hagoromo-sama'nın oğluna yeterince terbiye vermemesi veyahut böylesine bir tedrisattan geçen bir şahsın tirana dönüşmesi beklenecek bir şey miydi? Asura-sama'yı, Indra-sama'dan ayıran yegane şey Çile'ye katlanabilmesi idi. Dünyevi titr, şöhret, şeref veyahut mutluluğu kolayca geri çevirebilmek idi ki, bu sözgelimi o mezkur "insan" kademesine ulaşmasına olanak sağlayan yegane şey idi. Indra-sama güçlü ve yetenekli olduğu için tiran olmadı. Indra-sama dünyevi bu sıfatları ve daha doğrusu "hak görme" lanetinden kurtulamadığı için Indra-sama oldu. Bu Indra-sama'nın suçu veyahut hatası değil idi. Bu güç ve yetenek eğer ki Indra-sama yerine Asura-sama'da olsa idi belki de bugün Sentoki-san bana yolunda olduğu ismin Asura değil, Indra olduğundan bahsedecek idi.

Velhasıl-ı kelam bu dünya gözümde bir sanrıdan başka bir şey değil idi. Üzerinde düşünüldüğünde belirli bir kişinin belirli bir noktada belirli bir demde olacağı kolayca tahmin edilebilen esasî olarak sağlam olmayan bir dünya idi. Zira Naruto-sama'nın, Sasuke-sama'ya karşı galip geleceği çeyrek asır önce Hagoromo-sama'nın öğretilerinden daha eskiye uzanan bir öğreti olan Kurbağa Keşişler tarafından pekala kehanet edilmemiş midir? Nihayetinde, Rinne kırılmıştır ve mutlaktır ki artık ne Asura-sama'nın ne de Indra-sama'nın iradesi bir daha yer yüzünde tecelli ve zuhur etmeyecek ancak ve ancak silik taklit olunabileceklerdir. Sözgelimi bu noktada mezkur "insanî" kademeye ulaşmakta bir ilerleme görülmüş müdür? Yoksa ki bu delüzyonel barış yalnızca ve yalnızca Konoha'nın diğer uluslara karşı açık bir fark ile üstün gelmesinden mütevellit oluşmuş bir statüko mudur? Mezkur kademeye ulaşma sorunu Ninjutsu veyahut Ninshuu öğretilerinin iyi uygulanıp uygulanmaması ile alakalı değildir. Bu sorun bunca insan ömründe değinilmemiş, fark edilmemiş ve gölgede kalmış kanayan yara ile alakalıdır.


İç dünyamda konu hakkında bir muhasebeye girdikten sonra Sentoki yeniden üst perdeye geçerek beni düşüncelere iten bu dersi noktalıyordu. Her ne kadar sözlerinde gerçekten dediği gibi bir tehdit, sindirme veyahut korkutma gayesi olmasa bile bir başka insana konum ve mevkii farkı bildirmek -mükemmeliyet timsali olarak belirten- Asura-sama'nın öğretileri ile pekala çakışan bir durum haliydi. Zira bir insanın nefes almasına dahi hüküm edebileceğini bildirmek o kişiye pekala bir tehdit idi. Ben bu tehditlerle yaşardım, hatta bunun yanında nice hakaretler ve belki de iftiralar ile de yaşardım. En nihayetinde en acısı olan hakaret dolu gözlerle de yaşardım fakat benim yerimde yalnızca meraklı sıradan bir genç bu olaydan bir travma yaşamadan çıkamazdı. Hakeza unutulmamalıydı: Bana nefes aldırmayacak bu düzinelerce insan, yalnızca iki kişi tarafından yerle yeksan edilmiş ve üzerlerinde böylesine büyük travmalara sebebiyet vermişti.

"Müteşekkirim Sentoki-san. Titr, değer ve Ninshuu öğretisi hakkındaki fikirlerimi inanıyorum ki masumiyetim kanıtlandıktan sonra size bildireceğim."

Bu ders sonrası hole çıkan büyük kapı açılıyor ve onlarca keşiş gelişi güzel biçimde kendince ibadet veyahut dualarını ediyordu. Sentoki'nin her adımıyla otoritesini hissedebiliyordum. Başlangıçta -her ne kadar o demde Bansai nefes alıyor olsa da- Hajime'nin bir sonraki lider olacağına inanırken, şimdi pekala bir biçimde Sentoki'nin müstakbel liderleri olduğunu ben dahi hissediyordum. Tapınak ahalisini içtimaya çağırıyor ve biraz zaman sonra Soetsu ve Hajime gibi tanıdık simaların da bulunduğu onlarca keşiş düzenli bir sıra oluşturarak hole diziliyorlar idi. Fakat görünen oydu ki bütün keşişler burada hazır ve nazır değil idi. Kimisi -Sentoki'ye göre- büyük bir günah işlemekteydiler. Hajime yanılmadıysa ve eğer ki ben de yanılmıyorsam toplamda sekiz kişi bu önemli anı kaçırmış veyahut mevcut olmayı reddetmişti.

Bu konuşmanın ardından Sentoki'nin ardından bir nevi taklidini yapıyor gibi hissetmiştim. Bir tutsak değil de sanki bir koruma gibi; fikirsiz, amaçsız ve gayesiz olarak bir sağa bir sola yürüyor o oturursa oturuyor ve o kalkarsa kalkıyordum. Bu ahval benim için bir dalgınlık ve gaflet anına dönüşmüştü ki şöyle zuhur etti: Sentoki-san diğer keşişlere yüzü dönük bir biçimde oturunca ben de yanına oturdum ve oturduktan hemen sonra üzerime ok gibi saplanan nazarları görünce duruma farik oldum. Oturduğum yerde sanki bembeyaz bir çarşaf varmış da ben çamurlu eteğimle oturmuşum gibi hissettim ve refleks olarak kalk ellerimi dizlerimden çekip kalkmaya hazırlandım ki Sentoki çoktan konuşmaya başladı. Ona doğru bakarak gözleriyle bir şeyler ima etmesini umsam da oralı olmamıştı. Ben de yerime yeniden kurulduktan sonra şaşkın bakışlar ile ahalinin arasından yakaladığım birkaç göze "Doğrusu nedenini ben de bilmiyorum." manasında bir surat ifadesi yapmıştım.

Biraz mahcubiyet ve biraz da olayla alakadar olmamaktan ötürü yere bakıyor ve Sentoki'yi üstünkörü olarak dinliyordum. Bu mahcubiyet halinden ötürü de şu anki konu hakkında da pek bir fikir üretemiyor, düşünemiyordum. Bir vazoyu kırmış utangaç bir çocuk gibi oturmuş halde birisinin bana "Şuraya git!" demesini bekliyor idim. Sentoki konuşmasına devam ederken hiç beklemediğim bir söz edilmişti ki, eyvahlar olsun! Ben genelde fikrimi ve sözlerimi önceden aklımda kurgulardım ki aklım o konu hakkındaki risaleleri gözümün önüne getirsin. Önceden aklımda kurgulayayım ki kelimenin kafiyesi kaymasın, kulağa hoş gelsin. Oysa şu an değil şurada bunca keşiş ile bir hasbihal eylemek, hapşırmak dahi aklımdan geçmiyordu. Büyük bir şaşkınlık ile Sentoki-san'a döndüm. Bana kalbimden geçenleri söylememi istiyordu. Ah bilseydi, bu ne meşakkatli bir işti. Zira şu an sözü nasıl söyleyeceğimi bırakalım, sözümün akıbetinin ne olacağını dahi kestiremiyordum. Kusa günlerimden beri hiç bu kadar baskı altında kaldığımı hissetmiyordum.

Olabildiğince sakinliğimi korumaya çalışarak birkaç saniyelik sessizlik ile keşişlerin üstünde gözlerimi gezdirdim. Ardından başımı eğip "Müteşekkirim Sentoki-san." diyerek sözlerime başladım. Doğrusu ne kadar konuşacağımı halen daha kestiremiyordum.

"Öncelikle affınıza sığınarak başlıyorum zira takdir edersiniz ki onunla yalnızca bir gün hasbihal edebilme fırsatına nail oldum. Bu süreçte barizdir ki onu hiçbirinizden daha iyi tanımam, tanımlayamam.

Bir çoğunuzun malumudur ki onunla üzerinde tartışabildiğim tek konu 'Dost ile düşmanın farkları' idi ve uzlaştığımız sonuç: özünde ikisinin de aynı şey olduğu idi. Zira hiçbir dost ebed müddet dost, düşman ise ilanihaye düşman olarak kalmayabilir idi. Yapılması gereken kişilerin birbirini önyargısız ve beissiz olarak anlamaya çalışması idi. Dost ile düşman yan yana kullanılınca pekala kötü olarak işitiliyor olabilir elbet lakin buradaki gayem mecazdır. Zira ben Suna Ekolünden kopmuş bir münzevinin belki de yozlaşmış düşünceleriyle eğitilmiş birisiyim ve tekim, benimle aynı öğretiye sahip bir dostum, arkadaşım veyahut bir başkam yok. Sizler ise tarihi çok daha eskilere dayanan temellere sahip bir ekolün öğrencilerisiniz."
Bu noktada konunun Bansai'den koptuğunu hissetsem de gemi limana yanaşmıştı bir kere. " Eğer benim öğretimde bir değişiklik olur ise ikna etmekle mükellef olacağım tek kişi yine kendim olacağım fakat sizler benden çok daha meşakkatli bir yola girerek bir geleneği değiştirmek zorunda kalacaksınız ve mutlaktır ki bunu ikna etmekte zorlanacağınız birkaç arkadaşınız veyahut tozlu sayfalara sahip bir parşömenin maddeleri ile karşılaşacaksınız. Kami yardımcınız olsun.

Ona sorduğum ikinci soru Kurtuluş'un nasıl bir şey olduğu ve neye benzediği hakkındaydı. Basitçe 'Birbirimizi anlamak.' demişti. Ben ise cevabın doyurucu olmadığına kani olarak soruyu üstelemiştim. Zira bu bir kurtuluşu tanımlamıyordu ve o hissiyatın tarifini yapmıyordu. Ben benim soruma yanıtları olan bir cevap istiyordum. Şimdi şu noktada görüyorum ki o benim soruma çok daha geniş bir yanıt vermiş fakat ben ise onu zamanında anlayamamış birisi olarak karşınızda duruyorum. İşte buradayım, işte buradasınız.

Eğer ki Bansai-sama Rinne'yi kırmış ve kurtuluşa ererek bu anlaşılmazlıkla dolu dünyadan kurtulduysa ne mutlu ona. Eğer Rinne'yi kıramamışsa dileyelim ki onun o güzel iradesi sizlerde tecelli etsin ve gayesini sizler ile meful kılsın. Böylesine önemli bir ortamda böylesine önemsiz birisi olan bana söz hakkı tanıdığınız için sizlere minnettarım.
" diyerek başımı yere koyarak minnet eder bir halde yere kapanmıştım.

Sözlerim olağan konuşmamın aksine daha kafiyesiz, daha sıradan ve daha hızlı olmuştu fakat asıl maksadımız sözlerimin akıbetiydi. Tek söz etmeyip kendine aşık eden bülbüllere aşk olsun idi.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » May 20th, 2021, 12:20 pm

Sentoki tarafından böylesine önemli bir anda senin konuşmana müsaade edilmiş olması, en az senin kadar herkeste şaşkınlık yaratmışa dönüyor. Keşişlerin büyük bir çoğunluğunun yüzlerindeki şaşkınlığın altında beliren öfke hala varlığını sürdürmeye devam ediyor. Ancak bununla birlikte bir diğer keşiş grubunun salt hüznü suratlarından okunuyor. Konuşmaya başladığın sırada ise, tüm keşişlerin tüm dikkatlerini üzerinde toplandığını hissedebiliyorsun. Bu durum zaten hazırlıksız bir konuşma yapacak olmanın getirdiği stresi birkaç kat daha arttırırken, yine de içindeki gücü ve zihnindeki düşünceleri toparlayıp konuşmaya başlıyorsun.

Tüm konuşman boyunca, mistik bir hava üzerinde ve ortamda geziniyor. Keşişlerin öfkesi bir nebze de olsa silinmiş görünürken kimsenin konuşmana müdahale etmemesi veya en azından dikkatini dağıtacak bir harekette bulunmaması senin adına işleri kolaylaştıran nokta oluyor. Tüm konuşmanın sonlanmasından sonra başını yere koyarak minnettarlığını gösteriyorsun. Birkaç saniye süren sessizlik içinde konuşmalarının hazmedildiğini hissediyor, ancak kafanı yerden kaldırmıyorsun. Ne var ki sırtında Sentoki’nin elini hissettiğin anda, yavaşça kafanı kaldırıyor ve onun yüzüne bakıyorsun. Sentoki yüzündeki ifadesizliği korumayı sürdürürken sırtına yavaşça iki kere vurarak sanki iyi bir iş çıkarmışçasına seni tebrik ediyor ve ardından elini çekiyor. Sentoki bakışlarını tekrar keşişlere çevirirken “Kagi Hanım’ın sözlerinde belirttiği gibi Bansai-sama’nın ve diğer gelmiş geçmiş tüm keşişlerin arzularına şükranlarımızı sunalım.” diyerek gözlerini kapatıyor ve iki elini göğüs hizasında birleştirmesinin ardından kafasını yavaşça öne eğiyor. Tüm keşişler Sentoki ile aynı hareketi yaparak holün huşuyla dolmasına vesile oluyor.

Birkaç dakika kadar süren bu faslın ardından gözlerini açıp sana dönen Sentoki’nin bakışlarını üzerinde hissediyorsun. Aslında gitme vaktinin geldiğini belirten Sentoki’nin bakışlarındaki manaya karşılık veriyor ve yerinden yavaşça kalkıyorsun. Sentoki ile beraber senin dışında birkaç keşiş daha ayağa kalksa da, Sentoki hafif bir el işareti ile onların oturmasını istiyor. Ancak sadece daha önce buraya geldiğinizde Sentoki ile konuşan keşişin gelmesini eliyle işaret ediyor.

Sentoki’nin yanında yürümeye başlamanla birlikte, diğer keşiş de hemen arkanızdan sizi takip ediyor. Holden çıkıp açık alana geldiğinizde “İsmi Shimoda Teika.” diyerek basitçe keşişi tanıtıyor. Sıradan bir keşişten farklı bir görünümü olmayan Teika başıyla seni selamlıyor ve üçünüz birlikte Sentoki ve diğer keşişlerle ilk konuştuğunuz noktaya gidiyorsunuz. Bu noktaya vardığınızda etrafını süzen Sentoki hemen karşısında duran Teika’ya “Kimler burada değil?” diye soruyor. Teika ise sabit bir ses tonuyla “Keşişlerden Asa Kimi ve Eijiri Manabu, çırak Kida Yasuhiro ile görev için bir ay önce ayrılmışlar. Keşiş Sakamato Yugoro tarım faaliyetleri konusunda çırak Ueto Shumkichi ile yaklaşık iki aydır birlikteler. Keşiş Kamei Katsumoto, Miyasato Kitahachi ve çırak Mitsuguri Murai ise iki gün önce Tapınak’a malzeme almak için ayrılmışlar.” diyor. Teika’nın açıklamalarını sabit bir şekilde dinleyen Sentoki “Bansai-sama konusundaki çalışmalar ne durumda?” diye soruyor. Teika ise “Tapınak’ta bu konuda ihtisas sahibi keşişimiz yok. Bu yüzden Konoha’dan ekip gelmesini bekleyeceğiz. İlk bulgular boğulma gibi olsa da, boğulmaya dair herhangi bir iz görebilmiş değiliz.” diyor. Sentoki’nin yüzüne yerleşen düşünceli hal kısa süren bir sessizliği beraberinde getirirken bu sürenin sonunda Sentoki “Dışarıda olanlara haber gönder, mevcut işlerini bırakma imkanları varsa derhal dönsünler. Konoha’dan gelen ekibi beklemek dışında yapabileceğimiz bir şey yok. Ancak yine de, taziye için gelecekler için bir grup hazırlayalım. Hajime’nin bu grubun başında olması uygun olacaktır.” diyor. Sentoki konuşmasına devam edecek gibi dursa da Teika bu aşamada araya girip “O konuda herhangi bir sorun olacağını sanmıyorum, ancak Bansai-sama’nın yerine yeni başrahibin kim olacağını belirlememiz gerekiyor. Hajime-san Bansai-sama’nın yanında yetişmiş olduğu için ikilik çıkabileceğini düşünüyorum.” diyor.

Yeni lidere ilişkin bu cümlelerin ardından Sentoki’nin yüzündeki sıkılgan hava artarken “Bunları şu an konuşmak ne kadar da can acıtıcı, değil mi?” diyor adeta boşluğa yöneltilmiş bir soru gibi. Ardından hem sana hem de Teika’yı süzen Sentoki “Hajime-san’ın bu konuda istekli davranacağını düşünmüyorum, ancak diğer keşişler onun liderliğini arzulayabilir ki bu durum son derece doğal. Yıllardır Bansai-sama’ya en yakın kişi o ve gerek maneviyatı gerekse de yetenekleri ile bu makamı hak edebilecek biri. Aslında bu yüzden taziye için hazırlanacak grubun başında onun olmasının uygun olacağını düşünüyorum.” diyor. Teika ise bu noktada bir kez daha lafa girerek “Sözlerinizde haklısınız, ancak Bansai-sama ile kader ortaklığı yapmış biri olarak çoğunluğun yeni başrahip olarak sizi görmek isteyeceğini düşünüyorum.” diyor. Sentoki hafifçe başını sallayıp yüzündeki ifadeyi silmeye çalışsa da “Bu durum gerçekten can sıkıcı. Geçmiş dönemlerde böylesine bir durum yaşanmamış, ancak yine de çözümü sunulmuş halde.” diyor. Bu sözlerin ardından Teika duruşunu biraz daha dikleştirerek “Keşişlerin kanaatlerine dair mektuplarını toplamaya başlıyorum o zaman. Gerçi bir tanesinde bile farklı isim olması kadim kitaplardaki eski usule yönlendirecektir.” diyor. Sentoki başını sallayarak bu cümleleri onayladıktan sonra bakışlarını sana çeviriyor ve “Ateş Tapınağı’nda bir başrahip olmak zorundadır. Maalesef başrahibin bu dünyadan göçmesinin ardından dahi, o makam boş kalamaz. Derhal yeni bir başrahibin görevlendirilmesi gerekir. Süregelen usule göre, her bir keşiş başrahip olmasını uygun gördüğü kişiyi ve nedenlerini bir mektuba yazar ve buna göre başrahip seçilir. Mektuplardan tek bir isim çıkması halinde, o kişi başrahip olur. Ancak tek bir mektupta dahi farklı bir isim çıkması halinde, kadim kitaplara göre tavsiye edilen kişilerin bilgi birikimleri ve kudretleri test edilir. Bunun sonunda galip gelen kişi yeni başrahip unvanını alır. Bu zamana kadar bu usule gerek olmamış olsa da, bugün için yolumuz bunu gösteriyor.” diyor.

Durumla ilgili sana kısaca açıklamalarda bulunan Sentoki hemen ardından Teika’ya dönüyor ve “Gerekli hazırlıkları sana bırakıyorum o zaman Teika. Gelişmelerden haberdar edersin. Mektuplarda farklı bir isim olması durumunda geçici olarak başrahibi mektuptan ismi çıkan kişilerle görüşürüz. Gerçi Hajime-san dışında başka birinin olacağını ve onunla da herhangi bir sorun yaşanacağını düşünmüyorum.” diyor. Teika ise başıyla kendisine iletilenleri onayladıktan sonra ifadesiz bir suratla Sentoki’yi ve seni selamlayıp yanınızdan ayrılıyor.

Teika’nın ayrılışının ardından Sentoki’nin yüzündeki sıkılgan hava daha düşünceli bir tona bürünüyor. Aynı anda birkaç duyguyu yaşan Sentoki’nin kafasından bir şeyler geçirdiğini, düşündüğünü anlayabiliyorsun. Elbette bu aşamada bir lafa girmeyi veya başkaca bir aksiyon almayı doğru bulmasan da Sentoki kısa bir süre sonra sana dönüyor ve “Ne saçma bir durum değil mi? Ne yasımızı tutabiliyoruz ne de nefes almaya devam edebiliyoruz. Bazen düşünüyorum da, geçmişte yaşamak mı daha kolaydı yoksa zayıflayan gerçekten bizler miyiz? Acaba hangimiz atalarımıza yaraşır olabileceğiz?” diyor. Tüm sözleri bir sorudan çok dertleşme kıvamında olan Sentoki, olduğu yere yavaşça çökerken dertli bir şekilde uzun uzadıya bir nefes vermeyi de ihmal etmiyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » May 21st, 2021, 8:51 am

Yere kapanmış ve dünya ile bağımı yalnızca kulaklarım ile işittiğim sessizlik ile sağladığım anda sırtımda dostane sıvazlama hissetmiştim ki, bu iyi bir emare idi. Zira konuşmayı batırmadığımı, en azından bu esir-i gurbet-i nalanları daha da öfkelendirmediğimi ve hatta belki de yatıştırdığıma bile işaret olabilirdi. Gözlerimi açtım ve başımı zeminden kaldırdım. Sentoki'ye baktım. İfadesizliğini korumaya devam ediyordu. Ben yerden doğrulurken o da sıradan bir tören cümlesi söyleyerek herkesi iki elini sinede birleştirmeye çağırıyordu. Onlarla beraber ben de birleştirdim; onlar gözlerini kapattı, ben kapatmadım. Ben ne yapıyordum?

Onlarla kaldığım her dakika onlara daha çok benziyordum. Gereksiz cümleler kullanmak zorunda kalıyor, gereksiz vakit kaybetmek zorunda kalıyor ve en kötüsü kendimden uzaklaşmak zorunda kalıyordum. Gözümü hepsinin üstünde gezdirdim. Hepsi öylesine huzurlu ve öylesine tatminler idi ki, onların görüp de benim göremediğim şeyi daha da merak ediyordum. Fikirleri oldukça dünyaya bağlıydı ve huzur vaat etmiyordu. Fakat işte karşımdalardı. Huzurlu ve tatmin olmuş bir halde karşımda öylece oturuyorlardı. Gözlerimi kapattım ve ışığı baykuş sureti ile yeniden hissettim. Öylece baktı ve gagasıyla belirli belirsiz bir tebessüm yaptı. Öylesine alaycıydı ki utancım ile gözlerimi yüzlerce insan kahkahasından kaçarcasına yeniden açtım.

Sentoki'nin bakışı ile yeniden ayaklanmıştık. Holün dışına yeniden çıktıktan sonra az önce vazifelendirilen keşiş ise Sentoki'nin isteği üzerine hemen arkamızdan geliyordu. Sentoki nedenini tam anlamadığım bir nedenle gelen keşişin adını söylüyordu. Şaşırmıştım, fakat bana biraz dahi olsa da saygı duyduğu için mutlu da olmuştum. Zira her ne kadar geleneksel tanımına uymasam da ben halen bir mahpus idim.

Teika şu anda tapınakta bulunmayan kimseleri birer birer ve ismen sıraladı. Kimisi aylarca burada değilken bir diğer grubun tapınaktan ayrılalı iki gün olmuştu. Her ne kadar bu konuşmaları can kulağıyla dinliyor olsam da beni ilgilendiren tek bir şey yoktu. Konuşmanın hemen devamında ise Bansai'nin ölümünün bir cinayet mi yoksa ki dem-i muntazır olup olmadığı konusu açılıyordu. Görünen o ki Bansai boğularak ölmüştü fakat bunun bir faili olup olmadığını belirlemeye yetecek delilleri yoktu. Deliller varsa da onları bulacak yetenekte birisi de yoktu. Haliyle beni bekletmeye devam edecekler ve kendileri de Konoha ekibinin olayı aydınlatmasını bekleyeceklerdi.

İşte, en nihayetinde konu, benim en merak ettiğim noktaya geliyordu. Zira liderlik bu oluşumun kalbini oluşturuyordu. Bu konuda olacak en küçük bir pürüz, organizasyon için bir nezle, kesilmesi gereken kangren ve belki de ölümle sonuçlanacak bir vereme dönüşecekti. Her halükarda bu oluşumun belki de bir asırda 1-2 defa rastladığı bu olayı merakla izleyecek ve inanıyorum ki önemli istintaçlara vesile olacak idi.

Bu yeni lider konusu açıldıktan sonra Sentoki gittikçe bunalan bir surat ifadesine bürünüyordu. Daha Bansai'nin öleli saatler ile ifade edilebilecek halde iken böylesine bir konuşma yapmanın ne kadar acı verici olduğunu söylüyordu. İçimden 'Konuşmak zorunda değilsen, pek de değil.' diye geçirdim. Zira benim için değildi. Kendimin lideri kendimdim. Bundan büyük nimet olabilir miydi?

Bu hususta favori aday olarak görülen iki kişi -tahmin etmesi çok da zor olmasa gerek- Hajime ve Sentoki idi. Sentoki her ne kadar bu iş için gönülsüz görünüyor gibi olsa da adaylıktan bir adım olsun geri çekileceğini zannetmiyordum. Sentoki her ne kadar bu hususta Hajime'yi yalnızca taziyeye gelenleri karşılamakla görevlendirmek istiyorsa da Teiki bu bir nevi yeni başrahibin belirlenmesi gibi davranıyor ve Bansai-sama ile geçmişine işaret ederek çoğunluğun onu görmek isteyeceğinden bahsediyordu. Sentoki bu olaydan iğrendiğini belirtse de nihayetinde yeni bir başrahibin seçilmesine izin vererek kitaplardaki çözümden bahsetmiş idi. Bunun üzerine Teiki bir "mektup toplama" eylemine girişeceğini fakat sonucunun eski usule çıkacağını belirtti. Bunun üzerine meraklı gözlerle Sentoki'ye dönmüş ve bir nevi bu eski usulün içeriğini sormuştum.

Evvelden beridir bu usule ihtiyaç duyulan tek bir gün olmadığı belirtse de mezkur ruz, işte gelmişti. Görünen o ki daha Ateş Rahipleri bile yokken bir tapınak böylesine bir usule ihtiyaç duymuştu ki kadim kitaplarda zikr edilip, dem ü anda mesmu olmuştu. Sentoki bunun üzerine bu mektup hadisesine rey vermiş ve Teika yanımızdan ayrılmıştı.

Teika'nın yanımızdan ayrılması ile beraber Sentoki oldukça düşünceli ve bıkkın bir halet-i ruhiyeye bürünmüş idi. Doğrusu o böylesine kendini yerken ona acımadan edemedim. Zira kendine çektirdiği, kendilerine çektirdiği her şey ama her şey kendi hayal ürünleriydi. Boşuna üzülüyorlar, boşuna öfkeleniyorlar idi. O bu dertlerin ağırlığı ile ezilerek yavaşça yere çökerken ona acıyarak baktım ve kendimi sabahtan beri ilk kez tamamen özgür hissettim. O yerde öylece otururken göğe doğru baktım.

"Bir gitti, iki geldi, diğeri karnında bir canla.
Dedi, 'Biraz dem aldı, lakin bitti, sonunda.

Yürüdü Asura haşmeti azamın huzruña.
'Teveccüh buyurdun ba(ba), lakin ne uğruna?'

'Oysa işte izan, işte göz.
Oysa bir mihr, ben mah.'

Eydür ki Kaviyy, dilinde söz
Eydür ki Hatib, elinde güç.

'Asura'dır benim vâris-i nimetim.
Asura'dır gayrı, velinimetiñ'

Her kişiñ suretinde bir şaşı
Oysa serinde huzur keza

Olmaya Asura'dan başka itiraza
Bilirler Indra ne idür zira.

'Hakkıdır Indra'nın bu şeref'
'Hakkıdır benin bu şeref!'

Söz kavillendi bir kere, olmağa üstüne söz.
Hakk değildir hiçbir şey, istemezse üstteki göz."

İşte Chagama'nın bana hadiseyi talim edişi bu dizelerleydi. Ninshuu kimin hakkıydı? Buna ne Indra karar verecekti ne de Asura. Indra istedi, Asura reddetti. Akıbet; Asura'dır peşinde olduğunuz. Indra'dır küfre boğduğunuz. Oysa kaderdir, üstüne hüküm kesilmez. Gelirse eğer demi, o an eyler olacak olan şeyi. Dem seçti diye olan güzel olmaz, dem seçti diye olan kötü olmaz. Olan olur, olduğu için olur. Üzerine ne göz yaşı fayda eder ne kan.

Chagama eydür: Maksat ötesinin ötesidir Rinne'nin. Zira ne olduğu bilinmez. İnsan denilen hayvan yalnızca görmeye gelmiştir. Öyleyse görmelidir. Yoktur Rinne'nin ardında görülmeye değer zira lanetlidir, bu dünya denen diyar-ı Deva. Zira yok bizim için bir şey. Zira bizim için değil hiçbir şey. Yalnızca bizim için hiçbir şey.

Kagi eydür: İnanmam özümle görmeden bu maksada. İşte gidiyorum, işte kalıyorsun.
"

Göğe bakmayı bırakıp Sentoki'nin yüzüne oldukça ifadesiz bir surat ile döndüm.

"İçimde ne derde yer var, ne hüzne, ne nefrete. Beni gönül rahatlığı ile özgür kılabileceğiniz ana kadar işte buradayım. İşte buradasın. " Biraz durduktan sonra bir anda bu kadar -onların tanımı ile- soğuk bir insan olmamak adına gülümsedim. "Sen olsam kaçar giderdim. Ama işte ben benim. Sen sensin. Dem gelecek, göreceğiz."
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » May 21st, 2021, 5:00 pm

Gözlerini göğe dikerek başladığın konuşmanda, seninle hemen hemen aynı noktaya bakıyor gibi duran Sentoki’yi göz ucuyla fark edebiliyorsun. İki kolunu da geriye doğru atarak biraz yatar bir pozisyona geçen Sentoki’nin kulağının sende olduğunu da kolaylıkla anlayabiliyorsun. Sözlerine ne hak veren ne de reddeden bir ifadeyle tüm konuşmanı dinleyen Sentoki, senin bakışlarını kendisine dikmenin ardından gözlerini sana çeviriyor. Son cümlelerine yerleştirdiğin tebessüm, cümlelerinin bitmesiyle Sentoki’nin yüzünde de bir tebessüm yaratırken “Kaçıp gitmek çözüm olsaydı, sence buraya tekrar gelir miydim?” diyor. Bakışlarını hemen önünüzde tüm heybetiyle duran tapınağa çeviren Sentoki kafasını hafifçe iki yana salladıktan sonra “Bin kez de uzak kalsam buraya, bin birince kez tekrar gelmek için uğraşırdım. Burası yıkıldığında, Bansai-sama ve Zenza’yla senin tabirinle özgür kalmıştık. Üçümüzü de olduğu yere bağlayan bir yapı, bir oluşum kalmamıştı. Ancak ne öğretimiz ne de kaderimiz kaçıp gitmemize müsaade etmemişti. Esasen, bunu hiç istememiştik de.” diyor. Yüzüne yerleşen tebessümüne bulan hüznün kokusu buram buram burnuna gelirken Sentoki “Gelecek hakkında düşünmek, şimdiyi düşünmektir.” diyor, sözlerinin kendisine ait olmadığını belli eden bir tonlamayla. Hemen ardından ise bakışlarını sana çeviren Sentoki “Böyle buyuruyor Rikudo Sennin…” diyor açıklama yaparcasına. Ardından ise “Bunun ne demek olduğu üzerine günlerce düşündüm, ancak ne kendimi tatmin eden bir cevap buldum ne de bu düşüncelerde bir şekilde kurtulacak bir yol… Aslında ilk ayrımı bu zamanda yaşamıştım. Gerçekten buraya dahil miydim, bunu hak ediyor muydum veya inatla kaderimin beni başka yere götürmesinin önüne mi geçmeye çalışıyordum? Bu zaman kadar belli bir eğitim almıştım ve o doğrultuda yaşamaya, o öğretiler üzerine büyümeyi amaçlıyordum. Ancak bu cümle, beni topyekun değiştirmeye yetmişti.” diyor.

Bakışlarını bir kez daha göğe çeviren Sentoki, aldığı derin nefesle birlikte yüzüne tekrar bir tebessüm kondururken “Aslında Hajime bu işlerde daha iyi ama, senden duyunca benim de birkaç dize mırıldanasım geldi.” diyor. Kafasında dizeleri toparladığını anladığın Sentoki birkaç kez boğazını temizliyor ve ardından dizelerini döktürmeye başlıyor.

“Nefes almak mıdır yoksa aldırmak mı mesele
Bir olması mı kalplerin yoksa birde toplanması mı?

İki yağızdı yollara düşen iki yanan alev
Kendini yakmak mı yoksa yangını harlamak mı?

Bakışındaki kudretiyle titrerdi dağ, var olmaktan utanır
Bir hışımda yok etmek mi yoksa yok olmak mı?

Naiflik işlemiş her bir zerresine, bakışından utanır
Yitene kadar çabalamak mı yoksa çaba olmak mı?

Tek bir amaç uğruna gittiler, tek bir sonuçla dönmeye
Emele bağlanmak mı yoksa emel olmak mı?

Yaşamak için seçilecekti bir yol, iki yazgının koynunda
Kadere razı olmak mı yoksa kaderi yazmak mı?

Biri döndü hışımla var olduğu toprağa, tek başına
Ardında bırakılanlar mı yoksa arda kalanlar mı?

Kudretiyle ulaştı amacına, kavuşturdu insanları bolluğa
Kurtarıcı mıydı gökten inen yoksa kurtarılan mı?

Geçti tüm mevsimler döndü yurduna, yepyeni başlarla
Hayatın bahşettikleri mi yoksa bahşedilen hayatı mı?

Tek başına başaramazdı asla biliyordu attığı her adımda
Bir başına hiç olmak mı yoksa hiçliğe ulaşmak mı?

Süzdü iki yağızı, açtı ağzını tek bir umutla
Kudreti saymak mı yoksa kudreti yaratmak mı?

Sustu herkes sözle, şaşkın bakışlar doldu fanilere
Tek olmak mı yoksa tek kalmak mı?

Küçük tercih edildi büyüğe, kudret umuda
Savaşmak mı umutla yoksa umudu yaşamak mı?
Geriye kaldı işte bu mesele…”


Dizelerini içten bir şekilde sıralayan Sentoki konuşmasını bitirmesinin ardından “Eski dilden çevrilmiş olsa da, anlamını hala yaşayabiliyorum. Chagama-sama’nın anlatışı da insanı sürüklese de, benim en sevdiğim budur.” diyor. Bu sözlerinin ardından ise üzerindeki bakışlarını süzme kıvamına çeviren Senotki “Buraya ne bizi öğrenmeye geldin ne bizimle yürümeye, öyle değil mi Kagi Hanım?” diyor. Sorusunun altında başka imalar var gibi görünse de Sentoki bu imalardan uzak, tamamen başka bir yöne sürüklenmek adına sarf ettiği bu sorudan sonra “Sen bir boşluk olduğuna inanmak istiyorsun. Belki de kendini bir hiç saymak… Bu yüzden ne bizi anlamak istersin ne de bizi anlamaya çalışmak. Her bir sözümüz kanına dokunur, her bir adımımız yoluna taş olur. Çünkü bir hiçsen eğer… Ne dünya döner etrafında ne var olursun dünyada. Nefreti yok saydım ama, derdi de hüznü de çıkarırsan geriye ne kalır senden yana? Kendini kandırma Kagi Hanım… Derdi olmayan, hüznü olmayan insan ne buraya uğrar ne de sözleri duyar.” diyor. Yüzüne yerleşen ciddi bir ifadeyle birkaç saniye sözlerinin sana ulaşmasını bekleyen Sentoki hafifçe bir nefes alıp tekrar başını tapınağa doğru çevirdikten sonra “Ya da ben yanılıyorumdur. Yanılabilirim de... Çünkü ben bir insanım, insan olmak zorundayım. Yoksa kudreti umuda yeğlemiş olurum. İnsan olamazsam umuda bağlı kalamam. Umut gelecektir ve umudu yaşatmak için şimdiyi yaşamam gerekir. Çünkü gelecek hakkında düşünmek, şimdiyi düşünmektir.” diyerek sessizliğe gömülüyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » May 22nd, 2021, 9:21 am

Ben sözlerimi bitirip de ona döndüğümde gülerek yanıtladı. Kaçıp gitmenin bir çözüm olmadığına kani idi. Oysa hiç kaçmamıştı. Kendisini buraya bağlayan şeylerin: tapınağın önünde dikilen iki heykel, belki etrafındaki duvar, belki de dört köşesindeki dört mezarın kalmadığını lakin yine de buraya isteğiyle döndüğünden bahsediyordu fakat yanıt, soruda gizliydi. Duvar, heykel ve taş denilen şeyler değersiz dünyevi yapı araçlarından başka bir şey değildi. Onu buraya ve bazı şeylere bağlayan şey o daha doğmadan kavillenen eski, köhne ve yetersiz risalelerden ötesi değildi. O buraya bağlıydı, bin kere gitse bin birinci kez gelirdi. Zira o buranın zincirler ile prangalanmış bir kölesiydi. Birisi o zinciri kırmadıkça da, buradan ayrılamazdı.

Hagoromo'nun bir sözünü ileterek ekolünden, öğretisinden ve belki de geçmişinden ayrılmanın eşiğine geldiğini anlatıyordu. Üzerinde çok düşündüğünü, kaderine karşı mı geldiğini çok sorguladığını ilam ediyordu. Öyle veyahut böyle, işte buradaydı. İşte bana ders veren oydu. Sözlerinin hemen ardından mezkur hadiseyi başka bir biçimde anlatan, kulağıma hiç mesmu olmamış ve yalnızca parşömenlerin silik yazıları yüzünden tamamını öğrenemediğim, o okudukça anımsayabildiğim bir şiir okudu. Bittabi olarak birlik olmayı, umudu naat eden bir versiyonuydu.

Şiirden sonra hakkımda bazı çıkarımlar yapan sözlere başvurdu. Ebsem olarak dinlemeye devam ettim. O sözlerini bitirdikten sonra bir süre konuşmadım ve az önce Teika'nın çıktığı kapıya doğru öylece baktım. Derin ve sesli bir soluk alarak söze başladım:

"Yalnızca insanlar yanılmaz. Hayvanlar, Devalar ve hatta Tanrılar bile yanılır. Bu kudret, hakimiyet veyahut bilgelik ile alakalı değildir. Zira on beş yıl önceye kadar dünyamızı şekillendiren bütün olaylar nihayetinde Hagoromo-sama'nın bir yanılması sonucunda vakı olmuştu." Nazarımı kapıdan alıp yeniden Sentoki'ye yönelttim.

"Umut dediğin şey bir sanrı. Doğrusu pek de acınası sanrı. Farz-ı misal, belki de Ninshuu'nun ve Tavşan Tanrıça'nın en büyük kurbanı Indra'nın o 'müstakbel' tiranlığı, hışmı ve öfkesi Asura-sama sayesinde önlendi. Bunun sonunda bir tiranlıktan, felaketten veyahut fakirlikten mi kurtulduk? " Geldiğim yönü hızlıca kafamda tayin edip bir elimle yavaşça o tarafı işaret ederek devam ettim. "Bir günlük yürüme mesafe ötenizde kuru bir ekmekten başka yiyecek bir şey bulamayan onlarca, yüzlerce ve belki de binlerce insan var. Daha kötüsü ise onlar kendilerini şanslı bile addediyor. Onların umudu senin umudundan daha mı hakir? Dürüst olmak gerekirse en huzurlu oldukları zaman on beş yıl önce dünyamızın en büyük düşmanlarından addedilen Pain tarafından yönetildiği zamanlar idi. Pain'in yarattığını sizler neden yaratamıyorsunuz?

Bakışlarımı göğe doğru kaldırarak devam ettim.
Umut ettiğinizi söylüyorsunuz, oysa umut ettiğiniz şey ve nihayetinde biat ettiğiniz şey yalnızca sizi koruyacak bir kudret. Naruto-sama'ya sizler ve Konoha halkı onu gerçekten çocukluğundan beri acı çeken bir mağdur, mazlum ve yalnızca bir insan olduğu için mi kabul ediyorsunuz? Hayır, günden güne güçlenmiş ve sizi, size rağmen korumuş ulvi bir irade sayesinde kabul ediyorsunuz. Umut ettiğinizi söylüyorsunuz fakat umutla sizi bekleyen kimsenin sesini duymak istemiyorsunuz.

Dizlerimi kırarak ben de yere oturdum, devam ettim.
"Ben umut etmem. Umut minneti doğurur. Zira umuduma yetişene minnet etmem gerekir. Bu benim isteğimle olmasa bile özümle olur. Zira insanım ve halen daha bu dünyaya bağlıyım. Günlerce aç ve susuz kalırım lakin birisine de gidip 'Ben açım!' demem. Diyemem, zira bu lanetli dünyanın tek bir hayali nimetine minnet edemem. "

Minnet eyledikçe aksini eyler
Etmeyelim çark-ı devrana minnet
Sâki bize sundu ab-ı hayatı
Kalmamıştır ab-ı insana minnet
Ya dost, ya dost insana minnet

Buraya size katılmak için gelmediğim mutlaktır lakin sizi öğrenmek ve anlamak istediğim doğrudur lakin dem ü anda gördüğüm ve söylediğiniz her şey öylesine dünyevi ki hakkınızda anladığım hiçbir şey yoktur. Lider, lider seçimi, ticaret, minnet, tören, Hokage, bağlılık ve nicesi. Hiçbiriniz gerçek kurtuluştan bahsetmiyor. İşte Sentoki-san ayağıma taş olan yegane şey budur. Ondan öte isterseniz bana sövün, sayın kanıma dokunmaz.

Hiç olmak istediğim doğrudur lakin işte buradayım, işte buradasın. Fikrimi değiştirmeniz için tam da karşınızdayım. Siz değiştiremezseniz Konoha'ya gideceğim. Ardından Su Rahiplerine, Kirigakure'ye oradan da kim bilir belki de Kumogakure'ye, başladığım yere dönene kadar nice köyler, nice suretler göreceğim. Hepinize de aynı şeyi soracağım. 'Beni nasıl kurtaracaksınız?' Çünkü Sentoki-san, benim kurtarılmaya ihtiyacım var. Sadece benim değil dışarıdaki nicenin, sizin ve hatta Kagelerin, Devaların.

Eğer olur da fikrim değişmez ise Rinne'yi kırıp aranızdan ayrılmaya bir adım uzaktayım. Bu adım belki günler, belki aylar, belki de asır sürer fakat zamandan bol bir şeyim yok. Zira nefretim yok, derdim yok, hüznüm yok, korkum yok beni insan edecek zehirlerin bir çoğundan ariyim lakin unutmamalı zinhar! Bir damla zehir bir fıçıyı, bir güve bir çuval tahılı berbat eder.

Hani dediniz ya 'Bir başına hiç olmak mı yoksa hiçliğe ulaşmak mı?' Ben bunu tek başıma da başarabilirim lakin benim tefrikam bunu tek başıma başarabilecek haldeyken dahi başkalarını da bu başarıya ortak etme isteğimdir. Nasıl ki nefes ne sizindir ne benim. Bu 'şeref' de ne benimdir ne sizin.

Erenler bezmine girmez namahrem
Bu yola baş veren olurmuş rahman
Dost derdinden buldu derdine derman
Dertli etmez gayrı dermana minnet
Ya dost ya dost dermana minnet

Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » May 24th, 2021, 1:21 pm

Tapınağa dikmiş olduğu bakışlarıyla senin sözlerini dinlemeye başlayan Sentoki, bir süre yüzüne bakmadan, öylece seni dinlemekle yetiniyor. Konuşman giderek uzamaya başlayınca, Sentoki ifadesiz suratını ve donuk bakışlarını yavaşça sana çeviriyor. Her ne kadar Sentoki’nin yüzündeki ifade seni tam anlamıyla dinleyip dinlemediği konusunda tereddüt uyandırsa da, cümlelerinle birlikte kırptığı gözleri, aldığı nefesi aslında son derece dikkatli bir şekilde seni dinlediğini gösteriyor sana. Sentoki’nin yanına oturmanın ardından, sadece kafasını değil, vücudunu da hafifçe sana doğru dönen Sentoki, bu kez konuşmalarını seni süzerek dinliyor. Sanki nefes alarak dahi konuşmanı bölmek istemeyen Sentoki, konuşmanın bitmesiyle birlikte hafifçe bir nefes alıyor ve “Ne garip?” diyor sadece merak uyandırıcı bir tınıyla.

Sentoki ağzından çıkan sorunun ardından bakışlarını tekrar tapınağa doğrultuyor. Tapınağın dağıttığı ruhani hissiyatları bünyesinde toparlar gibi duran Sentoki bir kez daha “Ne garip?” dedikten sonra hafifçe nefes alarak konuşmaya başlayacağının sinyalini veriyor. Klasik bağdaş pozisyonundan çıkıp, iki kolunu da geriye atarak daha rahat ve üzerindeki kıyafetlere yakışmayan bir oturma pozisyonuna geçen Sentoki “Her bir sözünün tınısını tartsan da, her bir kelimenin yarattığı havayı önceden sezmeye çalışsan da, Öğretilerini paylaşsan da, her bir zerrende insanlığı ve riyakarlığı hissediyorum Kagi Hanım.” diyor. Bu esnada yüzünde alaycı bir tebessüm beliren Sentoki hafifçe bakışlarını sana kaydırırken “Hakaret etmek için söylemiyorum, yanlış anlama. İnsan olmanın bir eksisidir riyakarlık ve sıklıkla karşılaşılır.” diyor. Hemen ardından eski pozisyonuna dönen Sentoki “İki farklı riya vardır, biri dışarıya yönelir biri insanın kendisine. Dışa dönük olandan korkmaya hacet yoktur, ondan kurtulabilmek ala basittir. Ancak insanın kendisine yönelen riya en tehlikelisidir. İşte sendeki de bu, en azından sözlerinden anladığım.” diyor. Bu sözlerini açıklayacağı belli duran Sentoki tekrar bağdaş pozisyonuna geçerken “Bir insan düşün ‘Ben minnet etmem. Aç, susuz kalsam açım demem.’ diyen. Ama aynı insanın ‘Kurtarılmaya ihtiyacım var.’ demesi riyadan öte nedir? Minnet edesin diye değil ama seni kurtarsam ne yapacaksın? Bir lokma ekmeği istemem ama tüm hayatımı veririm mi?” diyor. Sonrasında ise başını sana çevirip, bir nebze senin konuşmanı taklit edercesine “İşte dediğim insansın, işte dediğin insan.” diyor.

Sentoki bir nefes molasının ardından “Cümlelerin üstünden gidelim ve biraz başa alalım istersen.” diyerek yeni bir pasajın girişine işaret ettikten sonra “Umut bir sanrı değildir, sanrı olduğu düşünülen şey aslında umutsuzluğun ta kendisidir. Zira umuda olumlu veya olumsuz bir anlam yükleyebiliyorsan, umudun varlığını kabul ediyorsun demektir. Umudu olumsuzlukla yorumlarsan, umutsuzluğun varlığına yönelmiş olursun. Nitekim, kurtarılmaya ihtiyacı olduğunu söyleyen birinin, bu amaç uğrunda diyar diyar gezebileceğini söylemesi, olumlu veya olumsuz anlamda da olsa umuda işaret etmektedir.” diyor. Sözlerine belli bir sırayı takip ederek sürdüreceğini gösteren Sentoki, bu cümlelerinin hemen ardından “Asura-sama’ya gelince… Bahsettiğin tiranlıktan bizi kurtaran hiçbir zaman Asura-sama olmadı. Asura-sama’yla hareket eden onlarca insan bunu elde etti. Sonunda ne mi oldu? Bunu tarihin kendisi söylüyor zaten. Ama kısaca bakacaksak, çok geriye gitmeden belirtmek gerekirse… İlk olarak Sengoku Jidai zamanına bakalım. Bu dönemde ufak tefek de olsa ülkeler şimdiki zamanda shinobi olarak adlandırılan kişileri ve klanlara ücret ödeyerek savaştırmıyor muydu? Ne için peki? Güç, toprak ve servet… Neredeyse Indra-sama’nın yolu gibi. Bu dönemin sonu nasıl geldi peki? Senju ve Uchihaların birlikte barışın hakim olduğu bir bütünlüğü sağlamalarıyla… Yani tüm savaş boyunca birbirlerini katleden iki klanın bir araya gelip, birlikte yürümesiyle. Sonrasında, Birinci Shinobi Dünya Savaşı… Bu savaş neden çıkmıştı? Ülkelerin kaynak konusunda çatışmaya düşmesiyle. Yine güç, toprak ve servet… Savaş döneminde olanları az çok bildiğini düşünüyorum, bu yüzden sonuna geliyorum. Beş Büyüklerin imzaladığı bir ateşkesle geçici olarak bitti savaş, zira insanların savaşacak ekonomik güçleri kalmamıştır. Ancak yirmi yıl sonra, İkinci Shinobi Dünya Savaşı ortaya çıktı. Sonrasında üçüncüsü ve en sonunda da Dördüncü Shinobi Dünya Savaşı. Hepsi aynı amacı taşıyordu. Haklı ve haksızın arasındaki ayrımdan ziyade, güç her zaman birinci öncelik oldu. Her birinin sonunda, bir birlik düşüncesiyle hareket edildi. En son yaşanan savaşta da ülkelerin ilk kez birbirlerini bu kadar anlayarak umuda yönelmeleri zaferi getirdi. Bunun sonunda da Shinobi Birliği’nin kurulmasıyla bu birlikteliğin güçlendirilmesi sağlandı.” diyor. Anlatımına kısa bir mola veren Sentoki hemen ardından bakışlarını sana sabitleyerek “Bu savaşların hiçbirini tek bir kişi bitirmedi. Ne Hashirama-sama ne de Naruto-sama… Hepsi de dostlarından, arkadaşlarından ve hatta zamanında düşman oldukları kişilerden destek alarak bunu başardılar. Hepsi de Hagoromo-sama’nın mirası olan umut sayesinde başardılar. Peki sonunda ne elde edildi? Tarihe baktığında, bugünkü gibi bir birliktelik hiç yaşanmadı. Hiçbir ülke birbirine bu kadar bağlanmadı ve bu aslında zaman çizgisi içerisinde nelerin kazanıldığını açık bir şekilde gösteriyor. Yarın da bir savaş olabilir, ancak umut var olduğu sürece barışın hüküm sürdüğü zamanlar muhakkak gelecektir. Yani anlayacağın, belki felaketlerden veya fakirlikten kurtulamadık, hala fakir insanlar var ancak en azından umudumuzla bir gün onların da kurtulabileceği inancını yaşıyoruz. Aksi bir tarih çizgisinde, tam bir tiranlıkta, böylesine bir umuda hiç yer olmayacaktı.” diyor.

Konuşmasına bir kez daha ara veren Sentoki, sözlerini sindirmen için sana da zaman tanıdıktan sonra “Pain dönemine gelince… Bu bir nevi az önce söylediğim umutsuzluk döneminin varlığıydı. Orada yaşayan insanların gerçekten huzurlu olduğuna mı inanıyorsun? Onlara sadece huzurlu bir yaşam bahşedilmişti, söylenenleri yaparsalar. Onlara bir gelecek verilmedi, bir yaşam sunulmadı. Pain köyündeki herkesi korkuyla yönetiyordu ve herkesi yağmurlarla gözlüyordu. Huzur dediğin bu mu? Bunu huzurdan saydığına göre, insanı anlayamadığını düşünürüm. Kaldı ki, yürüdüğü yolun bile yanlış olduğunu gören bir tiranın yarattığı huzra kimin inanmasını beklenir? Bu sence de çelişki olmaz mı?” diyor. Hafif bir tebessümle sana bakan Sentoki “Naruto-sama’ya bağlı olmamız ise, onun günden güne güçlenmiş olmasından ileri gelmiyor. Ona bağlılığımız Ninshuu’nun en saf örneğini oluşturmasından, Hagoromo-sama’nın iradesinin dışa vurumundan geliyor. Gücünün kendisine ait olmadığını bilmesinden, düşmanlarını bile anlamaya çalışmasından ve sahip olduğu kudretle onları yok edebilme imkanına sahipken onların içlerini anlayarak onları arındırmaya çalışmasından ileri geliyor. Bu yüzden eğer aksi bir düşüncen varsa ki olduğu aşikar, bizi anlamanı zaten bekleyemem.” diyor.

Sentoki konuşmasına bu noktada bir kez daha ara veriyor ve kısa bir süre sonra “Tek bir kez seni bu kadar uzun dinledim belki ancak sözlerinin içindeki eskimiş kelimelerin altında sen yoksun. Kendi söylediğin şeylerin bir diğer cümlenle farklılaşması gerçekten de kurtarılmaya ihtiyacın olduğunu gösteriyor.” diyerek bir kez daha konuşmaya başlıyor. Üzerindeki bakışları daha keskin bir hale getiren Sentoki “Her insanda olur böyle… Kendi düşüncesini, öğretisini en yüce saymak ve karşıdaki ikna etmek. Bizim öğretimizde buna yer yoktur Kagi Hanım. Ben seni hiçbir şeye ikna edemem, sadece seni anlamaya çalışırım. Anladığımı belli ederim ve sana yol gösterebilirim. Sana gösterdiğim yol Ninshu yoludur ve eğer bu yolda olmak istersen buraya bağlı kalmana veya başka diyarlara sürüklenmene gerek yok. Sadece kendine dön, bir hiç olmaktan çok bir başkası için var olmaya çalış. Asura-sama gibi… Naruto-sama gibi. Her ikisi de bir hiç olmaya o kadar yakındı ki… Ancak onlar bunu değil, karşılarında kim olursa olsun onları anlamaya ve onların gözünden görmeye çalıştı. Unutma Kagi Hanım… Tek başınaysan eğer, bir hiç bile olamazsın. Zira hiç olabilmek için bile bir başkasının var olmasına ihtiyaç duyarsın.” diyor. Bu sözlerinin ardından olduğu yerden yavaşça doğrulan Sentoki hafifçe kollarını ve bacaklarını gerdikten sonra “Güzel sohbetti, ancak şimdi işlerime odaklanmam lazım.” diyerek konuşmanızın şimdilik sonlandığını işaret ediyor. Yavaş adımlarla tekrar tapınağa yönelirken senin de yanında yürüyebilmen için adımlarını ayarlıyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » May 25th, 2021, 8:51 am

Sentoki, riyakarlık ve insanlığı hissettiğinden bahsedince şaşkınlıkla duraksamış ve gözlerimi açarak tüm dikkatimi ona vermiştim. Zira riyakarlık yaptığım hiçbir konu ve husus yok idi. Hakaret olarak algılamamıştım -keza hakaret olsa da pek dert edeceğim bir durum değildi- ama bu narlanmış oduna soğuk demek gibi bir şeydi. Fakat sözlerinin devamını işitince şaşkınlıktan ziyade kafası karışmış bir biçimde dinlemeye devam ettim.

Benim minnetkâr olmama gerekliliğine yaptığım vurguyu tamamen yanlış anlamıştı, daha doğrusu ucuzca çarpıtmıştı. Somut, soyut ve uhrevi dünyalar arasındaki farkı yapmamış veya yapamıyor olması da mümkün idi. Zira yemek ve su gibi dünyevi ihtiyaçların en temel öğeleri olan şeyleri dünyeviyattan tamamı ile uzak fikri ve ilmi olan düşünceleri aynı kefeye koymak pek de akıl kârı iş değil idi. Kurtarmak veyahut kurtarılmak ikinci bir kişi ile ortaklaşa yapılan bir eylem değil idi. İnsan bu somutluğa tapınmadan yalnızca kendi akli iradesi ile kopabilirdi. Eğer bir iş zaten minnet vermek veyahut minnet almak üzere oldukça basit bir beklenti ile kurulmuşsa zaten bu fikir 'kurtarıcı' idea olmaya yetecek muhteviyata asla ve asla sahip olamazdı. Sonunda benim bir nevi özleşmiş bir kalıbım olan "İşte" kalıbın kullanınca gülmüştüm fakat bu gülüş yalnızca yapılan latifeye binaen olmamıştı. Vazgeçmişliğimin de bir sembolü idi. Zira bu dört duvar arasında dinlenecek fikir vardı fakat özümsenecek fikir yoktu.

Şimdi umut konusuna değiniyordu. Umudun değil umutsuzluğun bir sanrı olduğunu ileri sürüyordu. Umuda bir anlam yükleyebiliyordum zira umut olmayan bir şey değil idi. Sanrı da olsa vardı. Böyle bir varlığa benim riayet etmiyor olmam onu yok etmiyordu. "Umut etmek gereksiz bir şeydir." demek ile "Umut edilmemelidir." benzer anlamlara çıkıyor olsa da aslında farklı şeylerdi. Zira umut edip etmemek var olacak olayı değiştirmezdi. Eğer bir bardak masadan yere düşerse, kırılmamasını umut etmek veyahut kırılacağını farz etmek gerçekleşecek olan vakıayı değiştirmeyecekti. Eğer bardağın ince bölümleri denk gelmezse kırılmazdı. Eğer bardağın ince kısmı denk gelse bile cam sağlamsa yine kırılmazdı. Bu gibi bilinmez değer ve önermeler o bardak daha yokken var idi.
Benim bu yolculuğum ise beni kurtarabilecek birinin varlığını ummak değildi. Beni 'kurtarabilecek' birinin varlığının olup olmadığını sorgulamaktı. Varsa var idi. Yoksa yok idi.

Uzunca bir savaşın Naruto-sama sayesinde kazanılmadığını anlatan bir açıklama yapıyor ve bu birleşmenin Uchiha Madara'nın önüne geçilemez derecedeki gücü dünyayı ölümcül düzeyde tehdit etmesine binaen bir birliktelik zorunluğu oluşturmasından ve üzerine Uzumaki Naruto'nun kaderini hasıl kılmasından ziyade barışa olan umut ile gerçekleştiğini ileri sürüyordu. Kendi fikriydi ve üzerine diyecek bir şeyim yoktu fakat Pain konusunda yeniden söz çarpıtıyordu. Pain, daha doğrusu Uzumaki Nagato'nun hatasını kabul ettiği nokta insanları korku üzerinden sindirme ve böylelikle savaşlara bir son verme gayesiydi. Bu demek değildi ki ana gayesindeki yanlışlığı fark eden kişinin bütün eylemleri yanlıştı. Amegakure'yi belki dışa kapatmıştı ve belki de gerçekten kendisine karşı gelen herkesi Tanrılık iddiası ile katlediyordu fakat mutlaktı ki onu bu sürece iten Üç Büyük Ulus'un bu coğrafya üzerindeki amansız tahakkümüydü. Bu sebep ile Amegakure dışa kapanmış, bu sebep ile sürdürülebilen bir yaşamı, öz iradeye tercih eder olmuşlardı. Pain gibi bir tiranın bu zavallı insanlar için başardıklarını Beş Büyük Ulus da pekâlâ başarabilirdi; umut etmezdi.

Naruto-sama'yı ise kendilerini Madara'nın, Tavşan Tanrıça'nın ve nice diğer beladan kurtardıkları için değil basitçe iradesine olan saygıları ile kabullendiklerini söylüyordu. Ne büyük bir yalandı bu. Ne büyük bir riya idi bu. Eğer ki dedikleri gibi böyle iradelere saygıları ve hürmetleri olsaydı en başta ne Naruto'yu, ne ustamın ustası Bunpuku'yu ve nice diğer Jinchuurikiyi dışlamazlar ve onlara canavar muamelesi yapmazlardı. Oysa yapmışlardı, yapmamış gibi davranıyorlardı. Naruto-sama'nın diğer insanları anlama gayesi Ninshuu gibi basit ve ilkel kalan bir öğretinin gerekliliği değil idi. Zaten içinde kötülük olmayan bir insanın yapması gereken buydu fakat onlar birbirine karşı öylesine nefret dolu, öylesine kibirlilerdi ki böyle basit ve temel olan bir erdemi tekbir ediyorlardı.

Sözlerinin devamında hasbihalin bittiğine delalet eden cümleler sarf ediyor ve tabii ki yine, kendisini öven karşısındakini ezen kelamlar birbirini takip ediyordu. Beni anlamadığı için sözlerimin farklılaştığını düşünmesi normaldi. Anlamaya çalıştığını söylüyordu oysa anlamaya bir kez olsun çalışmıyordu. Köhne ve ilkeldi. Yerden kalkıyor ve sözlerine genişçe bir yanıt istemiyordu. O ilerlerken birkaç saniye daha oturdum ve derin bir nefes alarak yavaşça doğrulurken söze başladım.

"Her insanda olur. Bende olmaz. Öğretimin adı yoktur, sizin vardır. Benim fikrim bir hiç, sizinki hepdir."

"De ki:"

"Beni sormayın bana. Ben, ben değilim. Ben dediğin et kemiktir. İşte büründüm, işte sana göründüm. Oysa bir ben daha vardır, benden içeri. Yok idim, var oldum. Varım, yok olacağım. Asıl, yok olunca var olacağım."

Sözlerimin ardından donuk gözler ve ifade ile arkasından usul adımlar ile devam edecektim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » May 25th, 2021, 1:41 pm

Sentoki’nin ardından Tapınak içerisinde Bansai ile konuştuğun ve senin de akşamı geçirdiği odanın olduğu bölgede bir yere doğru ilerliyorsunuz. Uzun konuşmalarınız ardından geçirdiğiniz bu sessiz süreçte keşişlerin arasından geçerken üzerine yönelen bakışları da hissedebiliyorsun. Ancak bu kez bakışların altında doğrudan bir düşmanlık ya da önyargılı tavırları daha az hissediyorsun. Bunun Sentoki’nin keşişlerin önünde sana konuşma şansı vermiş olmasından ileri geldiğini düşünsen bile mevcut becerilerin her bir keşişin bakışlarının altındaki anlamı anlamana yetmiyor.

Sentoki’yle birlikte kaldığın odayı da geçerek bir kez daha binanın sağ tarafına doğru kıvrılıyorsun ve böylece binanın arka tarafına ulaşıyorsunuz. Birkaç kapının ardından ise Sentoki bir kapıyı yana kaydırarak açıyor ve senin de içeriye girmene müsaade ettikten sonra kapıyı kapatıyor. İçerisi daha önce Bansai’ninki gibi dizayn edilmiş ve oldukça sade bir oda olarak görünüyor. Yerdeki tek şilteler dışında başkaca bir mobilya veya dekorasyon bulunmuyor. Ayrıca odadan başka bir yere açılan kapı, bu kapının Sentoki’nin kişisel odasına açıldığını sana anlatıyor.

Odanın içindeki sadeliği aldığı derin nefesle içine çeken Sentoki şiltenin üstüne oturmasının ardından sana da dilediğin yere oturabileceğini gösteren bir el işareti yapıyor. Bu süreçten sonrası ise, tamamen kendi başına kaldığın anlar oluyor aslında.

Odaya girmenizden kısa bir süre sonra Teika’nın odaya gelmesi ve Sentoki ile aralarında yapmış oldukları konuşmalara dair işlemleri gerçekleştirdiğini, mektupları dağıttığını, kısa bir süre sonra toplayacağını, taziye için görevlendirmeleri oluşturduğunu, Hajime’nin isteksiz de olsa grubun başında olmayı kabul ettiğini ve diğer birkaç detaydan bahsediyor. Bu konuşmalara odada bir hayalet olarak katılmaktan ileri gidemiyorsun ve bundan da ötesi gerek Sentoki gerekse de Teika senin bu hayalete dönüşmüş haline alışmış gibi duruyor. Teika’nın odadan çıkmasının ardından başkaca birkaç keşiş daha odaya giriyor ve genellikle Bansai’ye dair hüzünlerini, duygularını dile getiren konuşmalar yapılıyor. Günün yorgunluğu giderek herkesin üstüne çökerken, Sentoki’nin bakışlarındaki yorgunluğun artması, senin varlığını ona hatırlatmış gibi duruyor. Yavaşça bakışlarını sana çeviren Sentoki yerinden kalkıp kendi odasına açıldığını düşündüğün kapıyı aralayarak “Burası benim kişisel odam. Bir şilte bir yorgan… Burada dinlen biraz. Ben burada kalacağım.” diyor sana. Sentoki’nin cümleleri bir ricayı andırıyor gibi olsa da, sesindeki hafif emrivaki hava seni bu, penceresiz ve tek bir şilteden ibaret odaya sürüklüyor. Odaya yavaşça girdiğinde ise hemen sağ tarafında ufak bir kapıyla açılan tuvaletin olduğunu da görebiliyorsun. Sentoki senin odaya girmenin ardından “Yemek işini ayarlayacağım.” diyor ve kapıyı ardından çekiyor. Her ne kadar uzun bir süre de olmasa, başka gözlerin altında kalmadığın bu anlar, kendinle baş başa kalmana vesile oluyor.
Off Topic
Odaya gelişin, odada kendinle kalışınla ilgili bir RP yapmanı istiyorum. Odada uyuyabilir veya sadece dinlenebilirsin, bu seçim tamamen sana ait. Ayrıca Sentoki’nin bulunduğu odadan bu odaya gelen ses pek fazla değil. Yani normal konuşmaları seçebilecek olsan da, fısıltı halindekileri anlayabilmen pek mümkün değil. Son olarak, odaya geçmenin ardından kısa bir süre sonra bir tas çorba ve lapa pirinçten ibaret yemeğin geldiğini varsayabilirsin. Bu RP’nin ardından konuyu sonlandıracağım ve yeni bir konu açacağım.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Role Play Arşivleri”