Harika.
Diye düşündüm içimden. Harekete geçmek için ortam hazır gibiydi. Bir karanlık denizinin ortasında yakılan mumların çevresindeydik, mumların ve ateşin ardını görmek imkansızdı ancak oradan bir sürpriz gelmemesini ummak zorundaydık. Normal şartlar altında bu riski almazdık ancak şartlar normal değildi. Bu bağlamda, improvizasyon ile sorunumuzu çözecektik.
Bunlar aklımdan geçerken elim çoktan kılıcıma gitmişti bile. Bu düşünceler hep ikinci safha içindi. İlk safha, önümdeki keşiş bozuntusunu harcamaktı, tıpkı onun kafesteki aciz elemanı harcaması gibi. Susumu'nun laflarını söylemesinden itibaren geçen bir kaç saniye bile hala dindirmemişti sinirimi, hareketime devam ettim bu sinire kanalize olarak. Hislerinden ziyade beyniyle hareket eden bir şahıs olsam da şu anda ikisi de aynı şeyi söylüyordu ve ruhumun da biraz rahatlamaya ihtiyacı vardı.
Bu rahatlamanın bir ucunda bir başkasının ölümü olması raddesine gelmiş olmamı farketmek beni epey germişti. Hislerini kontrol edemez birine evrilebilir miydim? Sanmıyordum. Her zaman kontrol bendeydi. Bu adamın boynunu vurmayı ben hür iradem ile seçmiştim. Bunun ardında pragmatik ve görevin bekâsını ilgilendiren hisler de vardı. Ancak bunu yapış şeklimi belirleyen şey sinirimdi. Ayrıca, yapabilirdim. Beni alı koyan bir şey de yoktu. Hislerimi tatmin etmekten mi çekiniyordum o zaman? Aslında sanırım sıkıntı da buradaydı. Bu hissin tatmin olması için bu adamın ölmesi gerekiyordu. Bu, başlı başına bir rahatsız edici durum değil miydi?
Kafam çorba misali kaynarken, eleman kendini geriye doğru fırlatmıştı. Henge bozulup kılıcımı çekmiş, hamlemi yapmıştım. Ancak kopan şey boyundan ziyade bir koldu. Adama doğru baktım. Bir acı veya şaşkınlık göremiyordum suratında, garip bir sırıtış vardı sadece. Afalladım bir anlığına, fakat durmamalıydım.
Adam bana doğru bir omuz hamlesi denemek için bütün kuvvetiyle fırlamıştı. Bu da tam istediğim bir şeydi aslında. Shigure stili bana böyle apaçık hataları cezalandırmayı öğretmişti. Bana kontrolsüzce fırlaması kendini koruyamayacağı bir kaç saniye anlamına geliyordu. Sağa doğru bir adım alıp kendi etrafımda dönecektim eleman bana gelirken, dönmemin yarısındayken de yanımdan geçip gideceğini tahmin ettiğim elemana kısa, hızlı ancak derin bir kesik atacaktım. Hamlem bittiğinde yanımdan geçip giden elemana doğru bakıyor olacaktım, ancak o ise aldığı hasar ile muhtemelen sendelemeyecekti. Acı hissetmeme meseles işleri biraz karıştırıyordu açıkçası.
Buraya kadar hamlemi yapabildiysem, durmayacaktım. Etrafımda dönüşüm bittiği gibi ileriye bir seri adım alacak ve sağdan sola dar açılı bir kesme hamlesi yapacaktım elemana doğru. Bu kesme hamlesi de yaraya dönüşürse, epey bir ilerleme sağlamış olacaktım. Acıdan bayılmayacak olması, kan kaybından ölmeyeceği anlamına gelmiyordu. Yani, öyle umuyordum aslında.