[Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Teyzenin gösterdiği yöne doğru bakmaya başlayıp ellerimi arkamda birleştirdim ve meraklı bir köylü edasıyla ufku izlemeye koyuldum. Ardından ellerimi bozup, olmayan sakallarımı ovalayarak "Beş biraz zorlar da üç iyi bak. Umarım üç kişilerdir." dedim hala gözlerim gösterdiği noktadayken. Biraz zor da olsa daldığım yerden kopardım kendimi ve toparlandım. Detaylıca yön tarifi bitmişti kadının, ben de nereye gideceğimi az çok anlamıştım. Adamların tiplerini sorabilirdim aslında ama daha sayılarından bile emin olamadığı için, yaşlı kadının pek net bir şey söyleyebileceğini düşünmedim. Lanet olası çay da hala demlenemediği için daha fazla beklemenin bir manası yoktu. "Eh dönünce bir çayını kesin içerim o zaman teyze." dedim, arabaya doğru yürümeye başlarken.
Amacım arabayı da beraberimde götürmek değildi. Son bir kez atları falan kontrol edesim, içinden bir şeyler alacak mıyım onu düşünesim gelmişti yanına yanaşarak. "Şimdi kaderde dövülmek varsa ona bir şey diyemem, ama bir şey olmaz bence ya." dedim kapüşonumu çekerken. Kadının benim için endişelenmesi hem hoşuma gitmiş hem de beni biraz çekindirmişti. "Hem öyle dövülmüş ete dönmüş bir vaziyette gelirsem sen halledersin yaralarımı. Malum, terzi kendi söküğünü dikemez." Alacağım bir şey yoktu arabadan sanırım. Şimdi sandalyeyi falan alıp kafalarına atabilirdim yakınlarda bir yerlerde olsalar fakat, taa oraya kargoculuk yapmanın alemi yoktu. Silkindim, çantalarımı son bir kez kontrol ettim. Yanımda çakra ve iyileşme hapı vardı az miktarda, hala benle olduklarından emin oldum. Şimdi oturup senbonları da sayardım da lafı uzatmayayım dedim. Neyse.
"Yalnız senden ricam arabam burada kalsın. Hem ben yokken birine acil bir şey olursa köyden falan, az çok biliyorsundur içindekileri kullanmayı. İlaç, pansuman malzemesi falan var." diye son bir kez konuştum. Sonrası, kadının tarif ettiği yöne doğru kaptırmak olacaktı. Güneye doğru yerden hızlıca yardıracak, yalnız bahsettiği korulukları görünce yavaşlayacaktım. Bahsettiği heriflerin bulunduğu bölge burasıydı ve öyle dikkatsizce lambur lumbur oraya girmem pek akıl karı olmazdı. Bu nedenle koruluğa yanaşınca tempomu epey azaltacak, tepeleri inceleye inceleye ilerlemek için ağaçları kullanmaya başlayacaktım.
Amacım arabayı da beraberimde götürmek değildi. Son bir kez atları falan kontrol edesim, içinden bir şeyler alacak mıyım onu düşünesim gelmişti yanına yanaşarak. "Şimdi kaderde dövülmek varsa ona bir şey diyemem, ama bir şey olmaz bence ya." dedim kapüşonumu çekerken. Kadının benim için endişelenmesi hem hoşuma gitmiş hem de beni biraz çekindirmişti. "Hem öyle dövülmüş ete dönmüş bir vaziyette gelirsem sen halledersin yaralarımı. Malum, terzi kendi söküğünü dikemez." Alacağım bir şey yoktu arabadan sanırım. Şimdi sandalyeyi falan alıp kafalarına atabilirdim yakınlarda bir yerlerde olsalar fakat, taa oraya kargoculuk yapmanın alemi yoktu. Silkindim, çantalarımı son bir kez kontrol ettim. Yanımda çakra ve iyileşme hapı vardı az miktarda, hala benle olduklarından emin oldum. Şimdi oturup senbonları da sayardım da lafı uzatmayayım dedim. Neyse.
"Yalnız senden ricam arabam burada kalsın. Hem ben yokken birine acil bir şey olursa köyden falan, az çok biliyorsundur içindekileri kullanmayı. İlaç, pansuman malzemesi falan var." diye son bir kez konuştum. Sonrası, kadının tarif ettiği yöne doğru kaptırmak olacaktı. Güneye doğru yerden hızlıca yardıracak, yalnız bahsettiği korulukları görünce yavaşlayacaktım. Bahsettiği heriflerin bulunduğu bölge burasıydı ve öyle dikkatsizce lambur lumbur oraya girmem pek akıl karı olmazdı. Bu nedenle koruluğa yanaşınca tempomu epey azaltacak, tepeleri inceleye inceleye ilerlemek için ağaçları kullanmaya başlayacaktım.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Arabayı kadına bırakıp istediği gibi ilaçları kullanabileceği talimatını verdikten sonra, yola koyuluyorsun.
Güneye doğru olan hareketin önce çevredeki pirinç tarlalarını aşarak başlıyor, bunu da bir düzlük takip ediyor. Koşuşun hiç yavaşlamadan bir on beş dakika kadar devam ediyor. Ufukta korulukları görebiliyorsun, onun ardından da dağları ve bulutları. İlerleyişin şimdilik tam gaz zira daha varmana biraz var.
Fakat kadının dediği gibi bir saat de sürmüyor bu. Kadın kendi yürüyüşüne göre söylemiş olacak ki, senin koruya varışın 15 dakika civarında falan oluyor. Yavaşlıyorsun ve dikkatli bir şekilde koruya doğru seğirtiyorsun. Bir ağaç gövdesine kendini vererek, çevreni izliyorsun.
Zemin nemli toprak ve yapraklardan oluşuyor. Ortam loş değil, zira daha öğle vaktine anca ilerleyen Güneş sebebiyle git gide ortam daha da aydınlanıyor gibi. Ağaçlar ise gür ancak seyrek, fakat aşırı seyrek değil. Bunları bir siper gibi kullanıp ilerleyebileceksin gibi görünüyor. Öyle de yapıyorsun; Bir kaç ağaç böyle ilerledikten sonra çevrede bir ses duyman ile beraber duruluyor ve bekliyorsun.
İleriden, girişten pek de uzakta olmayan bir noktadan gelen konuşma sesleri kulağına ilişiyor. Seslerin geldiği yönü iyi tayin etsen de görünürde bir şeyler şimdilik yok. Bir ağacın arkasına tünemiş durumdasın. Seni birilerinin görmediğine de az çok eminsin. Fakat seslerden ne sayı, ne cinsiyet çıkartabiliyorsun. Daha da yaklaşman gerek.
Asıl soru bunu nasıl yapacaksın?
Güneye doğru olan hareketin önce çevredeki pirinç tarlalarını aşarak başlıyor, bunu da bir düzlük takip ediyor. Koşuşun hiç yavaşlamadan bir on beş dakika kadar devam ediyor. Ufukta korulukları görebiliyorsun, onun ardından da dağları ve bulutları. İlerleyişin şimdilik tam gaz zira daha varmana biraz var.
Fakat kadının dediği gibi bir saat de sürmüyor bu. Kadın kendi yürüyüşüne göre söylemiş olacak ki, senin koruya varışın 15 dakika civarında falan oluyor. Yavaşlıyorsun ve dikkatli bir şekilde koruya doğru seğirtiyorsun. Bir ağaç gövdesine kendini vererek, çevreni izliyorsun.
Zemin nemli toprak ve yapraklardan oluşuyor. Ortam loş değil, zira daha öğle vaktine anca ilerleyen Güneş sebebiyle git gide ortam daha da aydınlanıyor gibi. Ağaçlar ise gür ancak seyrek, fakat aşırı seyrek değil. Bunları bir siper gibi kullanıp ilerleyebileceksin gibi görünüyor. Öyle de yapıyorsun; Bir kaç ağaç böyle ilerledikten sonra çevrede bir ses duyman ile beraber duruluyor ve bekliyorsun.
İleriden, girişten pek de uzakta olmayan bir noktadan gelen konuşma sesleri kulağına ilişiyor. Seslerin geldiği yönü iyi tayin etsen de görünürde bir şeyler şimdilik yok. Bir ağacın arkasına tünemiş durumdasın. Seni birilerinin görmediğine de az çok eminsin. Fakat seslerden ne sayı, ne cinsiyet çıkartabiliyorsun. Daha da yaklaşman gerek.
Asıl soru bunu nasıl yapacaksın?
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Benim külüstürü kadına paslayıp ayrıldım buralardan. Nüfus yetersizliğinden ötürü ardımda ağlamaklı hatunlar ve hüzünlü yakışıklılar bırakamadığım için tatsız bir ayrılış oldu. Daha cikcikli bir veda beklerdim halbuki. Ulan teyze, bari arkamdan bir su dök be!
Attım kendimi yollara. Kendi köyümden ayrıldığımdan beri arabada olduğum için tekrar uzun yolda koşturacak olmak bir garip geldi en başta. İnsanların, bir şeyin kolayına bu kadar çabuk alışabilmesi beni şaşırttı bu yüzden. Shinobi hayatım başlayalı neredeyse on yıl olacaktı, fakat bir günlük konforlu seyahat çektiğim bütün çilelere çoktan yabancı kılmıştı beni. "Garip." diye tekrar aklımdan geçirdim bacaklarım yola biraz daha alışırken.
Neyse ki elden ayaktan düşmemiştim de, tek derdim yolu aşarken kafamı neyle meşgul edeceğim olmuştu kısa bir sürede. Tekrar problemlerime yoğunlaşmak ve kafamı olası bir çatışma öncesi kara bulutlarla doldurmak istememiştim. Zaten, Kusagakure'den ayrılmadan önceki ruh halime de pek yakın değildim. Günlerce yalnız başıma dolaşarak çözeceğimi düşündüğüm endişelerim, bir günlük bir seyahat sayesinde hatırı sayılır bir miktarda hafifletmişti. Kendimi tekrar zorla o depresif havaya sokmak da pek işten değildi şimdi. Kimlerle yumruklaşmaya gittiğime dair sıfır bilgiye sahip olduğum için beni bekleyen kavgayı da pek düşünemezdim. Hal böyle olunca da, önümde ne düşüneceğimi bilmeden geçireceğim uzun bir yol belirmişti. Bok gibi yolmuş yani kısaca afedersiniz. Belki de her şeyi siktir edip şarkı söylemeliydim.
Fakat daha çok sevdiğim o şarkının en güzel kısmından giriş yapamadan karşımda koruluklar belirdi. Ulan, ne güzel gaza da gelmiştim. Beni kimsenin duyamayacağı, evimden kilometrelerce uzaklıktaki bu diyarlarda ne güzel de sevdiğime göndermeli şarkılar söyleyecektim. Hafif batı müziğinden girip popüler eserlere yönelecek, belki de bu sanat serüvenimin bir noktasında ruhani aydınlanmalar yaşayacaktım. Ne yazık ki teyzenin benim arabadan da külüstür olduğunu göz ardı etmiş olmalıyım ki yol tahminimden kısa sürmüştü ve sanat hayatım başlayamadan bu noktada bitmişti. Dayağa bu kadar çabuk geldiğime sevinmeli miydim üzülmeli miydim bilemedim. Ağaçları siper ala ala siz deyin yılan, ben diyeyim ne yılanı kardeşim kedi o kedi, temkinlice ilerledim.
Duyduğum sesler artık goygoydan kalbimi koparmam gerektiğini ikaz etti bana. Az buçuk bir şeydi işittiklerim, bu yüzden ne bir sik anladım ne de bir durum tayini yapabildim. Bildiğim tek bir şey vardı, o da farkedilmediğimdi. Bu şekilde kalmaya devam etmek istediğim için de Otonaku Ashi Jutsu'yu aktif ettim kısaca el mühürlerimi şeyaparak. Bu ayaklarımın sebep olduğu bütün sesleri kesecek ve duyduğum seslere daha gizlice yaklaşmama imkan sağlayacaktı. Bu şekilde yavaş ve temkinli bir şekilde seslerin kaynağını görebileceğim bir yere yanaşmayı deneyeceğim. Öyle sessiz sessiz milletin arasına girip "Selam ben geldim." demeye niyetim yok nasıl olsa. Önce bir milleti göreyim, kaç kişilermiş necilermiş çözmeye çalışayım, değil mi ama?
Attım kendimi yollara. Kendi köyümden ayrıldığımdan beri arabada olduğum için tekrar uzun yolda koşturacak olmak bir garip geldi en başta. İnsanların, bir şeyin kolayına bu kadar çabuk alışabilmesi beni şaşırttı bu yüzden. Shinobi hayatım başlayalı neredeyse on yıl olacaktı, fakat bir günlük konforlu seyahat çektiğim bütün çilelere çoktan yabancı kılmıştı beni. "Garip." diye tekrar aklımdan geçirdim bacaklarım yola biraz daha alışırken.
Neyse ki elden ayaktan düşmemiştim de, tek derdim yolu aşarken kafamı neyle meşgul edeceğim olmuştu kısa bir sürede. Tekrar problemlerime yoğunlaşmak ve kafamı olası bir çatışma öncesi kara bulutlarla doldurmak istememiştim. Zaten, Kusagakure'den ayrılmadan önceki ruh halime de pek yakın değildim. Günlerce yalnız başıma dolaşarak çözeceğimi düşündüğüm endişelerim, bir günlük bir seyahat sayesinde hatırı sayılır bir miktarda hafifletmişti. Kendimi tekrar zorla o depresif havaya sokmak da pek işten değildi şimdi. Kimlerle yumruklaşmaya gittiğime dair sıfır bilgiye sahip olduğum için beni bekleyen kavgayı da pek düşünemezdim. Hal böyle olunca da, önümde ne düşüneceğimi bilmeden geçireceğim uzun bir yol belirmişti. Bok gibi yolmuş yani kısaca afedersiniz. Belki de her şeyi siktir edip şarkı söylemeliydim.
Fakat daha çok sevdiğim o şarkının en güzel kısmından giriş yapamadan karşımda koruluklar belirdi. Ulan, ne güzel gaza da gelmiştim. Beni kimsenin duyamayacağı, evimden kilometrelerce uzaklıktaki bu diyarlarda ne güzel de sevdiğime göndermeli şarkılar söyleyecektim. Hafif batı müziğinden girip popüler eserlere yönelecek, belki de bu sanat serüvenimin bir noktasında ruhani aydınlanmalar yaşayacaktım. Ne yazık ki teyzenin benim arabadan da külüstür olduğunu göz ardı etmiş olmalıyım ki yol tahminimden kısa sürmüştü ve sanat hayatım başlayamadan bu noktada bitmişti. Dayağa bu kadar çabuk geldiğime sevinmeli miydim üzülmeli miydim bilemedim. Ağaçları siper ala ala siz deyin yılan, ben diyeyim ne yılanı kardeşim kedi o kedi, temkinlice ilerledim.
Duyduğum sesler artık goygoydan kalbimi koparmam gerektiğini ikaz etti bana. Az buçuk bir şeydi işittiklerim, bu yüzden ne bir sik anladım ne de bir durum tayini yapabildim. Bildiğim tek bir şey vardı, o da farkedilmediğimdi. Bu şekilde kalmaya devam etmek istediğim için de Otonaku Ashi Jutsu'yu aktif ettim kısaca el mühürlerimi şeyaparak. Bu ayaklarımın sebep olduğu bütün sesleri kesecek ve duyduğum seslere daha gizlice yaklaşmama imkan sağlayacaktı. Bu şekilde yavaş ve temkinli bir şekilde seslerin kaynağını görebileceğim bir yere yanaşmayı deneyeceğim. Öyle sessiz sessiz milletin arasına girip "Selam ben geldim." demeye niyetim yok nasıl olsa. Önce bir milleti göreyim, kaç kişilermiş necilermiş çözmeye çalışayım, değil mi ama?
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Aydınlık korunun içerisinden ilerliyorsun tekniğini aktif ettikten sonra. Aniden kesiliyor ayak seslerin ve alışık olmadığın bir his ile hareketleniyorsun. Her adım attığında çamurda "şip şip" eden ayak seslerin artık çıkmıyor. Bu garip his seni sanki yürüyormuş değil de süzülüyormuş hissine sevk ediyor. Yine de odağını geri topluyorsun bir kaç saniyeden sonra.
Ağaçlar arasında zig-zag ilerleyişini sürdürüyorsun. Üç beş ağaç geçtikten sonra genişçe bir kavuğa sahip bir tanesinin ardına çöküveriyorsun. Kafanı hafifçe uzattığında karşılaştığın manzara seni pek de şaşırtmıyor aslında.
Ağaçların seyrek olduğu bir açıklığa kurulmuş iki tane küçük çadır mevcut ve bu çadırların arasında da sönmüş bir kamp ateşi mevcut. Bir tane elemanın çadırın yanına oturmuş kılıcını temizlediğini görüyorsun. Bir diğer ise elinde bir sopa ile kamp ateşini dürtüklüyor; sanki içerisinde bir şeyler arar gibi. Bir diğerinin de senden tam aksi yönde, çadırlardan uzak bir yerde işediğini görüyorsun. Birbirleri arasında bağırışma şeklinde bir muhabbet dönmekte.
"Yahu niye attın ki ateşe? Bok mu vardı?" diyor közleri dürtükleyen eleman. Kılıcını temizleyen ise "Ne bileyim abi. Gin inat etti. Ben napayım. " diyor umarsızca. İşeyen eleman ise bir tepki vermiyor. Bu ufak konuşmanın ardından da muhabbet sonlanıyor.
Kamp ateşinin oraya kadar bir 15 metre uzaktasın. İşeyen adam da tam ileride 20 metre kadar uzaklıkta. Kamp çadırları içerisinde biri var mı fikrin yok. Seni fark fark etmişe benzemiyorlar.
Adamların hepsinde lacivert tulumlar mevcut ve gri bir pelerine de sahipler. İstisnasız aynı giysiler. Üniforma gibi. Her birindeki eskime miktarının farklı olduğunu görüyorsun ancak; mesela katanalı adamın pelerininde bolca yırtık ve kesikler var. Hepsi kısa saçlı ve pek de akıl kalıcı surata sahip olan tipler değiller. İşeyen adamın kafasında beyaz bandajlar olduğunu seçiyorsun alnından geçen.
Ağaçlar arasında zig-zag ilerleyişini sürdürüyorsun. Üç beş ağaç geçtikten sonra genişçe bir kavuğa sahip bir tanesinin ardına çöküveriyorsun. Kafanı hafifçe uzattığında karşılaştığın manzara seni pek de şaşırtmıyor aslında.
Ağaçların seyrek olduğu bir açıklığa kurulmuş iki tane küçük çadır mevcut ve bu çadırların arasında da sönmüş bir kamp ateşi mevcut. Bir tane elemanın çadırın yanına oturmuş kılıcını temizlediğini görüyorsun. Bir diğer ise elinde bir sopa ile kamp ateşini dürtüklüyor; sanki içerisinde bir şeyler arar gibi. Bir diğerinin de senden tam aksi yönde, çadırlardan uzak bir yerde işediğini görüyorsun. Birbirleri arasında bağırışma şeklinde bir muhabbet dönmekte.
"Yahu niye attın ki ateşe? Bok mu vardı?" diyor közleri dürtükleyen eleman. Kılıcını temizleyen ise "Ne bileyim abi. Gin inat etti. Ben napayım. " diyor umarsızca. İşeyen eleman ise bir tepki vermiyor. Bu ufak konuşmanın ardından da muhabbet sonlanıyor.
Kamp ateşinin oraya kadar bir 15 metre uzaktasın. İşeyen adam da tam ileride 20 metre kadar uzaklıkta. Kamp çadırları içerisinde biri var mı fikrin yok. Seni fark fark etmişe benzemiyorlar.
Adamların hepsinde lacivert tulumlar mevcut ve gri bir pelerine de sahipler. İstisnasız aynı giysiler. Üniforma gibi. Her birindeki eskime miktarının farklı olduğunu görüyorsun ancak; mesela katanalı adamın pelerininde bolca yırtık ve kesikler var. Hepsi kısa saçlı ve pek de akıl kalıcı surata sahip olan tipler değiller. İşeyen adamın kafasında beyaz bandajlar olduğunu seçiyorsun alnından geçen.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Adımlarımdan çıkan şipidik sesleri yok edip bir yılan misali yanaştım ilerilerde bir yerlere. Milleti dikizleyecek güzel bir kovuk bulup seslerin kaynağını gördüğümde ilk yaptığım şey ise içimden bir "Heeee..." çekmek oldu. Aynı fabrikanın mahsülüymüş gibi takılan üç eleman, neden bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum, beni hiç heyecanlandırmadı. Dayak mı istiyorum yoksa Iori ile fazla takılmak bende kunaiye kafa atma isteği mi yaratmaya başladı emin değilim, belki de şımarıyorumdur. Burada neden takıldıklarına, kim olduklarına dair bir fikrim de yok halbuki. Kıyafetlerinin aynı olmasından ortak bir amaç uğruna beraber takıldıklarını çıkarabilirim sadece. Kendi başlarına mini bir örgüt olabilirler. Bir örgütten kaçmış olabilirler. En basitinden hiç kimselerle alakaları olmayan ve buralardaki hareketliliği fırsat bilen dümdüz haydutlar olabilirler. Hatta illa olumsuz düşünmemek lazım, tipleriyle yaşlıları istemeden korkutan masum insanlar bile olabilirler hani.
Tabii bunu adamlarla direkt iletişime geçmeden öğrenemeyeceğim. Sanırım baya baya "Selam ben geldim." ayarında bir giriş yapmam gerekecek.
Ama hemen değil tabi. Tünediğim yerde birkaç saniye daha bekledim. Hem adamları biraz daha izledim hem de başka neler yapabilirim, onu düşündüm kaçınılmaz sonu ertelemek adına. Burada kaçınılmaz son birileriyle muhabbete girmek oluyor bu arada, onu da belirteyim. Yapabileceğim diğer şeyleri düşünmek hafif bir mide ağrısına sebep oldu bende. Pişmanlığın etkisiydi sanırım, hem buralara gelip kendimi düşürdüğüm hallere hem de düşündüğüm şeylere dair olan bir pişmanlık. Ne güzel Iori'yi yolluyordum amına koyayım önden, milleti tokatlıyor geliyor ben de keyfime bakıyordum arkalarda, biraz da sağdan vur diyerekten. Şimdi bana mı kaldı bu işler?
Neyse, ben de tokatlarım ne var yani.
Derin bir nefes verip toparladım kendimi. Sanki olaylara en başından beri hakimimcesine sinirli bir ses tonu takınıp "GİN GİT KENDİNİ UÇURUMDAN AT DESE ATACAK MISIN KARDEŞİM SEN DE?!" diye bağıra bağıra girdim sahneye. Öyle aniydi ki ortaya atlayışım, kulaklarımda bir şak sesi patladı yemin ederim. Tabii bu birazdan götümü başımı sikerlerse ortamı dolduracak seslerin bir önduyumu da olabilir ya, neyse şimdi... Ama baya baya azarlayarak girdim hani, ve rol de değil bu. En orjinalinden bizzat kendim Susumu'nun öfkesini takındım elimi aleve doğru savurup "Ne bok yedin?" dercesine. Fakat adamın aleve ne attığı da zerre umrumda değildi. Kendimi biraz daha öfkeye verdim. İyice sinirlendirdim kendimi durduk yere ve iki lafımın arasına çok süre koymadan azarlamaya devam ettim. Köyümden ne diye çıkıp nerelere geldiğim düşünülürse çok da zor olmadı bu ruh haline gerçekten girmek.
"Hem ne işiniz var lan sizin burada?! Elalem ot toplayamaz olmuş burda sizin yüzünüzden!" Baya baya afallamış olmalılardı ani girişimle. Alın bandım üzerimdeydi, shinobi olduğum belliydi. Shinobi değillerse eğer, bana direkt dalmaya tereddüt etmelerini beklerdim. Elbette sayıca üstün oldukları için üstüme çullanmayı daha uygun görüp beni haksız da çıkarabilirler fakat önemli değil. Zaten deli dana gibi bağırmaya devam edersem dalarlar da muhtemelen, o yüzden biraz daha sakinledim. Amacımın önce konuşmak olduğunu anlasınlar diye de ses tonumu biraz daha insani şartlara getirdim. "Ya gidin buradan ya da izninizle size dalacağım yoksa beyler. Başka ormana tüneyin de iki tarafın da tadı kaçmasın şimdi." dedim daha sakin ve net bir şekilde. Ters bir hareket yapmadıkları sürece ilerlemeye devam edeceğim. Çok değil, aradaki mesafeyi on metreye indirsem yeter. Ters hareket yaparlarsa? Çok çevik değilim ama yapacakları herhangi bir saldırıyı atlatabilecek kadar mesafeyi bıraktım diye düşünüyorum. Şu an için odaklanacağım şeyler adamlarla konuşmak ve bana dalarlarsa atlatmak kısaca.
Tabii bunu adamlarla direkt iletişime geçmeden öğrenemeyeceğim. Sanırım baya baya "Selam ben geldim." ayarında bir giriş yapmam gerekecek.
Ama hemen değil tabi. Tünediğim yerde birkaç saniye daha bekledim. Hem adamları biraz daha izledim hem de başka neler yapabilirim, onu düşündüm kaçınılmaz sonu ertelemek adına. Burada kaçınılmaz son birileriyle muhabbete girmek oluyor bu arada, onu da belirteyim. Yapabileceğim diğer şeyleri düşünmek hafif bir mide ağrısına sebep oldu bende. Pişmanlığın etkisiydi sanırım, hem buralara gelip kendimi düşürdüğüm hallere hem de düşündüğüm şeylere dair olan bir pişmanlık. Ne güzel Iori'yi yolluyordum amına koyayım önden, milleti tokatlıyor geliyor ben de keyfime bakıyordum arkalarda, biraz da sağdan vur diyerekten. Şimdi bana mı kaldı bu işler?
Neyse, ben de tokatlarım ne var yani.
Derin bir nefes verip toparladım kendimi. Sanki olaylara en başından beri hakimimcesine sinirli bir ses tonu takınıp "GİN GİT KENDİNİ UÇURUMDAN AT DESE ATACAK MISIN KARDEŞİM SEN DE?!" diye bağıra bağıra girdim sahneye. Öyle aniydi ki ortaya atlayışım, kulaklarımda bir şak sesi patladı yemin ederim. Tabii bu birazdan götümü başımı sikerlerse ortamı dolduracak seslerin bir önduyumu da olabilir ya, neyse şimdi... Ama baya baya azarlayarak girdim hani, ve rol de değil bu. En orjinalinden bizzat kendim Susumu'nun öfkesini takındım elimi aleve doğru savurup "Ne bok yedin?" dercesine. Fakat adamın aleve ne attığı da zerre umrumda değildi. Kendimi biraz daha öfkeye verdim. İyice sinirlendirdim kendimi durduk yere ve iki lafımın arasına çok süre koymadan azarlamaya devam ettim. Köyümden ne diye çıkıp nerelere geldiğim düşünülürse çok da zor olmadı bu ruh haline gerçekten girmek.
"Hem ne işiniz var lan sizin burada?! Elalem ot toplayamaz olmuş burda sizin yüzünüzden!" Baya baya afallamış olmalılardı ani girişimle. Alın bandım üzerimdeydi, shinobi olduğum belliydi. Shinobi değillerse eğer, bana direkt dalmaya tereddüt etmelerini beklerdim. Elbette sayıca üstün oldukları için üstüme çullanmayı daha uygun görüp beni haksız da çıkarabilirler fakat önemli değil. Zaten deli dana gibi bağırmaya devam edersem dalarlar da muhtemelen, o yüzden biraz daha sakinledim. Amacımın önce konuşmak olduğunu anlasınlar diye de ses tonumu biraz daha insani şartlara getirdim. "Ya gidin buradan ya da izninizle size dalacağım yoksa beyler. Başka ormana tüneyin de iki tarafın da tadı kaçmasın şimdi." dedim daha sakin ve net bir şekilde. Ters bir hareket yapmadıkları sürece ilerlemeye devam edeceğim. Çok değil, aradaki mesafeyi on metreye indirsem yeter. Ters hareket yaparlarsa? Çok çevik değilim ama yapacakları herhangi bir saldırıyı atlatabilecek kadar mesafeyi bıraktım diye düşünüyorum. Şu an için odaklanacağım şeyler adamlarla konuşmak ve bana dalarlarsa atlatmak kısaca.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Ortaya fırlamanla beraber ateşi dürtükleyen elemandan bir net "Kyaa!" sesi duyuyorsun. Bir kaç santim havaya zıplıyor, ardından zaten çömelmiş konumdayken göt üstü yer düşüyor. İşeyen eleman da aniden arkasını dönüyor malafatını toplamadan, seni fark edince ise apar topar donunu ilikliyor. Bu noktada, katanalı herifin diğerlerine nazaran şaşkınlığını gizlediğini ve gözlerini kısarak sana bakmaya başladığını fark ediyorsun. Diğerlerine göre epey daha deneyimli gibi.
Sen laflarını edip ileriye doğru hareketini başlattığında, birbirleri ile bakışıyor üçlü. Ateşi dürtükleyen eleman seri bir şekilde ayağı kalkıyor ve elini beline atarak bir kunai çıkartıyor sana doğru bakarken. Bu sırada da konuşuyor; "Sen nerden geldin kimi kovuyorsun? Kimsin lan sen?" diyor, ardından alınbandını fark ediyor ve surat ifadesi şaşkınlıktan ciddiyete dönüyor.
İşeyen eleman hızlı adımlarla kunaili elemanın yanına varıyor ve bir kaç kelam da o ediyor. "İşimiz gücümüz var. Yol al buradan, tek parça kalmak istiyorsan." dedikten sonra ellerini beline koyarak cevabını beklemeye başlıyor. Kılıçlı eleman ise kılıcını temizlemeyi bırakmış, bir arkadaşlarına, bir de sana bakıyor. Onun dışında, heykel gibi. Herhangi bir ses çıkartmıyor.
Sen laflarını edip ileriye doğru hareketini başlattığında, birbirleri ile bakışıyor üçlü. Ateşi dürtükleyen eleman seri bir şekilde ayağı kalkıyor ve elini beline atarak bir kunai çıkartıyor sana doğru bakarken. Bu sırada da konuşuyor; "Sen nerden geldin kimi kovuyorsun? Kimsin lan sen?" diyor, ardından alınbandını fark ediyor ve surat ifadesi şaşkınlıktan ciddiyete dönüyor.
İşeyen eleman hızlı adımlarla kunaili elemanın yanına varıyor ve bir kaç kelam da o ediyor. "İşimiz gücümüz var. Yol al buradan, tek parça kalmak istiyorsan." dedikten sonra ellerini beline koyarak cevabını beklemeye başlıyor. Kılıçlı eleman ise kılıcını temizlemeyi bırakmış, bir arkadaşlarına, bir de sana bakıyor. Onun dışında, heykel gibi. Herhangi bir ses çıkartmıyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Hay ebesini, Susumu'nun öfkesine koyayım afedersiniz... Çok mu şey yaptım lan acaba? Öküz gibi bağırmasaydım keşke, az daha adama çanağı kırdırtıyordum sebepsiz yere. Hem, durduk yere bir de elalemin alet ve de edevatına şahitlik ettim ya, neyse. Üzerinde çok durmazsam unutup gideceğim bir sahne, hehe.
Fakat cidden gereksiz agresiflik sergilemiş olmalıyım. Güzel hissettirmesine hissettirdi de kim olduklarını bilmediğim üç adamı daha ilk temasta kendime düşman etmem pek hoş olmadı. Tabii sessiz sakin bir şekilde giriş yapsam da benzer tepkileri alabilirdim. Üzücü kısım bunu asla bilemeyecek olmamdı, o şansı kaçırmış, kaçırmak ne kelime "Siktir git lan buradan." dercesine kovmuştum ellerimden. Biraz olsun durumu toparlayamazsam ufukta dayak vardı benim için, kimin kime attığını bilmediğim.
Boğazımı temizledim sesli bir şekilde. Derin bir nefes alıp sakinleştim. Açıkçası adamın "Kimi kovuyorsun." lafı biraz sinir etmişti beni, fakat haklı sebeplerle bunu dediğini düşünmüyordum. Yön, iz sürme ve benzeri mevzuular biraz kıttır bende kabulüm, fakat özellikle Kusa kontrolüne alınan yörelerde takılmaya devam etmiştim. Pek tabii savaş biter bitmez olan biteni anında kabullenmeyecek bir kesim etrafta dolanıyor olabilirdi. Ya da kadının tarif ettiği yöne gideceğim derken farkında olmadan, kendimce güvenli olduğunu düşündüğüm alanlardan çıkmış olabilirdim ama amaaaan neyse neydi şimdi. Sırf böyle işlere kafam basmadığı için rotamı bu yönde seçmiştim ya zaten. Sanırım bu konuyu şu an düşünmemeliyim.
Belki de bundan sonraki konuşma faslını şu katanalı elemanı kaale alarak yapmalıydım. Önlerine atladığımdan beri soğukkanlılığını korumuş ve olan biteni çıt çıkarmadan arkadan izlemeyi tercih etmişti. "Bakın biraderler... Öyle zort diye girdiğim için derdim havada kaldı herhalde, iyice açıklayayım." diye söze başladım daha normal bir ses tonuyla. Az önce atar gider yaptığım tonlamamdan epey farklı ve daha sakin olmasına dikkat ettim. Daha doğru düzgün konuşmaya çabaladığımı elemanlara fark ettirmeliydim. "Yaşlı bir kadın buraya sizin yüzünüzden gelemediğinden şikayetçi. Yani, tarif ettiği yere geldim ve sizi buldum, o yüzden siz olduğunuzu var sayıyorum milleti rahatsız edenlerin." diye sonlandırdım konuşmamı şimdilik.
Hareket etmedim, ne bir adım geri attım ne de ileri. Olduğum yerde dikiliyordum hala. Konuşmamı yaparken de en çok katanalı sessiz elemanın suratına baktım hep, lafı ona anlatıyormuşumcasına. Şimdi yaşlı başlı insanlardan bahsediyorum, yardım meleği rolü yapıyorum diye küçümseyip siktiri çekebilirlerdi, o yüzden en aklı başında görünenle muhattap olmak daha iyiydi. Eh tabii, bu sırada da ne kadar yapabiliyorsam artık, götü kollamaya da devam ettim. Kısa bir duraksamanın ardından tekrar konuşmaya başladım. "Tadımız kaçmasın dedim zaten, orman da yeterince büyük. Sabah da daha erken yani, kampınızı taşımaya müsait bir vakit." diye bitirdim laflarımı. Kunai munai çekmişlerdi ama benim şu an için bu tarz bir hazırlık yapma niyetim yoktu. Sadece olduğum yerde dikilmeye devam ederek cevaplarını beklemeye koyulacaktım.
Fakat cidden gereksiz agresiflik sergilemiş olmalıyım. Güzel hissettirmesine hissettirdi de kim olduklarını bilmediğim üç adamı daha ilk temasta kendime düşman etmem pek hoş olmadı. Tabii sessiz sakin bir şekilde giriş yapsam da benzer tepkileri alabilirdim. Üzücü kısım bunu asla bilemeyecek olmamdı, o şansı kaçırmış, kaçırmak ne kelime "Siktir git lan buradan." dercesine kovmuştum ellerimden. Biraz olsun durumu toparlayamazsam ufukta dayak vardı benim için, kimin kime attığını bilmediğim.
Boğazımı temizledim sesli bir şekilde. Derin bir nefes alıp sakinleştim. Açıkçası adamın "Kimi kovuyorsun." lafı biraz sinir etmişti beni, fakat haklı sebeplerle bunu dediğini düşünmüyordum. Yön, iz sürme ve benzeri mevzuular biraz kıttır bende kabulüm, fakat özellikle Kusa kontrolüne alınan yörelerde takılmaya devam etmiştim. Pek tabii savaş biter bitmez olan biteni anında kabullenmeyecek bir kesim etrafta dolanıyor olabilirdi. Ya da kadının tarif ettiği yöne gideceğim derken farkında olmadan, kendimce güvenli olduğunu düşündüğüm alanlardan çıkmış olabilirdim ama amaaaan neyse neydi şimdi. Sırf böyle işlere kafam basmadığı için rotamı bu yönde seçmiştim ya zaten. Sanırım bu konuyu şu an düşünmemeliyim.
Belki de bundan sonraki konuşma faslını şu katanalı elemanı kaale alarak yapmalıydım. Önlerine atladığımdan beri soğukkanlılığını korumuş ve olan biteni çıt çıkarmadan arkadan izlemeyi tercih etmişti. "Bakın biraderler... Öyle zort diye girdiğim için derdim havada kaldı herhalde, iyice açıklayayım." diye söze başladım daha normal bir ses tonuyla. Az önce atar gider yaptığım tonlamamdan epey farklı ve daha sakin olmasına dikkat ettim. Daha doğru düzgün konuşmaya çabaladığımı elemanlara fark ettirmeliydim. "Yaşlı bir kadın buraya sizin yüzünüzden gelemediğinden şikayetçi. Yani, tarif ettiği yere geldim ve sizi buldum, o yüzden siz olduğunuzu var sayıyorum milleti rahatsız edenlerin." diye sonlandırdım konuşmamı şimdilik.
Hareket etmedim, ne bir adım geri attım ne de ileri. Olduğum yerde dikiliyordum hala. Konuşmamı yaparken de en çok katanalı sessiz elemanın suratına baktım hep, lafı ona anlatıyormuşumcasına. Şimdi yaşlı başlı insanlardan bahsediyorum, yardım meleği rolü yapıyorum diye küçümseyip siktiri çekebilirlerdi, o yüzden en aklı başında görünenle muhattap olmak daha iyiydi. Eh tabii, bu sırada da ne kadar yapabiliyorsam artık, götü kollamaya da devam ettim. Kısa bir duraksamanın ardından tekrar konuşmaya başladım. "Tadımız kaçmasın dedim zaten, orman da yeterince büyük. Sabah da daha erken yani, kampınızı taşımaya müsait bir vakit." diye bitirdim laflarımı. Kunai munai çekmişlerdi ama benim şu an için bu tarz bir hazırlık yapma niyetim yoktu. Sadece olduğum yerde dikilmeye devam ederek cevaplarını beklemeye koyulacaktım.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Konuşmanla beraber gerginlik havası azalıyor ancak yok olmuyor. Diğer elemanlar hareket etmiyor fakat laflarından mütevellit herekete de geçmiyorlar. Birbirlerine bakıyorlar önce, ardından yan yana duran ikili kendi arasında birbirine bakıyor kılıçlı olan sana odaklanırken. Biraz daha relaks durduğunu farkediyorsun kılıçlının. Diğer ikili ise hala epey gergin.
"Yaşlı maşlı, az da evde kalıversin ne olacak." diyor az önce işemekle meşgul olan eleman. "Şimdilik bir yere gitmeye niyetimiz yok. O yüzden bence sen tıpış tıpış dönüver geldiğin yere." diyerek laflarını bitiriyor ve bir adım öne çıkıyor, eliyle de çocuk kovalar gibi bir hareket yapıyor. Bununla beraber, başka diyecek bir şeyi kalmıyor gibi herkesin. Herkes sana odaklanmış durumda.
Biraz daha anlaşmacı takılmanla beraber dayılanma fırsatı yakaladığını fark ediyorsun senle konuşan elemanın. Bu yüzden epey bir kendilerine olan güvenleri artmış gibi seni alt edebilecekleri konusunda. Senin ise bu konuda bir fikrin yok.
"Yaşlı maşlı, az da evde kalıversin ne olacak." diyor az önce işemekle meşgul olan eleman. "Şimdilik bir yere gitmeye niyetimiz yok. O yüzden bence sen tıpış tıpış dönüver geldiğin yere." diyerek laflarını bitiriyor ve bir adım öne çıkıyor, eliyle de çocuk kovalar gibi bir hareket yapıyor. Bununla beraber, başka diyecek bir şeyi kalmıyor gibi herkesin. Herkes sana odaklanmış durumda.
Biraz daha anlaşmacı takılmanla beraber dayılanma fırsatı yakaladığını fark ediyorsun senle konuşan elemanın. Bu yüzden epey bir kendilerine olan güvenleri artmış gibi seni alt edebilecekleri konusunda. Senin ise bu konuda bir fikrin yok.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
"Tıpış tıpış gideyim he mi?" diye sordum konuşan adama doğru. Saf, merak eden bir ses tonuyla çıkmıştı sözlerim. Aslında bir siki merak ettiğim yoktu. Saf mıydım, orasını da karıştırmayalım şimdi. Mahallede pişpirik oynarken az bebenin eline vermezdim, o yüzden bence o kadar da saf değilim. Hinliğine yapılmış bir tonlamaydı benimkisi tamamen. Zira boktan bir meselenin içine çoktan girmiştim ve ne yaparsam yapayım hoş olmayan sonuçlar doğacaktı benim için. Yani, çekip giderek ya karizmayı çizdirecektim, ya da yüce tanrılar ne verdiyse kafa göz girişip, gene karizmayı çizdirecektim. İkincisinde bir yerleri çizdirme riskim nispeten daha azdı, ben de onu seçtim.
Tabi böyle bir seçim yapmama gerek kalmayacaktı, aha şu dalyaraklar lafımı dinleyip gitselerdi. Ne ormanmış arkadaş, sanırsın altın gizli.
Neyse, en azından yaşlı karının dediği elemanların bunlar olduklarına emindim artık. Konuyla alakasız elemanlara satışma gibi bir riskim kalmamıştı adamı götümden anlamadıysam eğer. Ama ben dedim onlara şimdi, bakın dedim siz dedim, yaşlı kadını rahatsız ediyormuşsunuz sizsiniz di mi onlar dedim. Biz değiliz demedi diklendi bana herif. "Senin dayılanışını sikerim, piç herif." dedim içimden. İki yumuşadım, düzgün konuşmaya çalıştım diye hemen hareketlere bakar mısınız? Gevşedi hemen, bir havalara girdi. Hem yaşlı kadın hakkında söylediklerimi inkar etmeyerek, hem de böyle triplere girerek yapacağım her şeyi haketti bence yani. Şimdi dövsem de, dalıp dayak yesem de biri bana gelip "Neden daldın lan adamlara, mal herif." diye sorduğunda, "Kaşındılar abi." diye cevap verebilirim mesela. Ha böyle diyince Aisu-san yine de buzlu bademleri teker teker götüme sokacak, evet, çok iyi biliyorum. Orası çok çok ayrı bir mesele şimdi, bu yüzden bu konulara girmeyelim.
Sorumu sorduktan hemen sonra artık işe girişmeliydim.. Kafamda bir plan olmasa da, burada böyle iki çöplüğün horozları gibi karşılıklı laf sokuşarak bir şey elde edemeyeceğimi de biliyordum. Eh, onların bana dalmasını beklemek de pek akıllıca gelmiyordu. Çaresi yok bir şeyleri ben başlatacaktım. Sorumun hemen ardından bir soru daha yönelttim, "Nereye gideyim abi?" diye. Aynı ses ve aynı tonlama ile. Ardından hemen elimi havaya kaldırdım. Çakrama yoğunalaşarak Ikazuchi no Kiba için hazırlandım, benle konuşan dalyarağı hedefleyerek. "Burası iyi mi mesela?" diye son bir kez ekleyerek elektrik akımını önce havaya, ardından sayın dalyarağa gönderdim. Hızlı gerçekleşen mühürsüz bir teknikti. Öldürücü de değildi, o yüzden adam kaçmayı başaramazsa abartıp bokunu çıkarmış olmayacaktım bir şeylerin, daha ilk saniyeden.
Hem ben kaçmasını istiyordum zaten. Daha doğrusu kaçmalarını. Öyle "Tamam abi gidiyoruz." kaçışı değil ama. Üç herif de konum olarak birbirlerine yakın duruyordu, aralarına düşen hayvan gibi yıldırım nedeniyle dağılmak zorunda kalacaklardı. Benim daha çok işime gelecekti böylesi doğal olarak. Yani, sanırım... Herhalde dipdibe duran üç herifin arasına girersem kolumu bacağımı bırakmadan oradan çıkamam. E böyle uzaktan uzaktan sonsuza kadar da şimşek atacak değilim, illa ki birilerine yanaşmam gerekecek. Hal böyle olunca da dağılmaları daha çok işime gelecek, diye tahmin ediyorum. Herhalde. Tekniğin hemen ardından ise kendimi korumak için bir kunai çekmekten başka bir şey yapmayacağım şimdilik. Adamların son hallerine ve tepkilerine göre nasıl devam edeceğime karar vereceğim.
Tabi böyle bir seçim yapmama gerek kalmayacaktı, aha şu dalyaraklar lafımı dinleyip gitselerdi. Ne ormanmış arkadaş, sanırsın altın gizli.
Neyse, en azından yaşlı karının dediği elemanların bunlar olduklarına emindim artık. Konuyla alakasız elemanlara satışma gibi bir riskim kalmamıştı adamı götümden anlamadıysam eğer. Ama ben dedim onlara şimdi, bakın dedim siz dedim, yaşlı kadını rahatsız ediyormuşsunuz sizsiniz di mi onlar dedim. Biz değiliz demedi diklendi bana herif. "Senin dayılanışını sikerim, piç herif." dedim içimden. İki yumuşadım, düzgün konuşmaya çalıştım diye hemen hareketlere bakar mısınız? Gevşedi hemen, bir havalara girdi. Hem yaşlı kadın hakkında söylediklerimi inkar etmeyerek, hem de böyle triplere girerek yapacağım her şeyi haketti bence yani. Şimdi dövsem de, dalıp dayak yesem de biri bana gelip "Neden daldın lan adamlara, mal herif." diye sorduğunda, "Kaşındılar abi." diye cevap verebilirim mesela. Ha böyle diyince Aisu-san yine de buzlu bademleri teker teker götüme sokacak, evet, çok iyi biliyorum. Orası çok çok ayrı bir mesele şimdi, bu yüzden bu konulara girmeyelim.
Sorumu sorduktan hemen sonra artık işe girişmeliydim.. Kafamda bir plan olmasa da, burada böyle iki çöplüğün horozları gibi karşılıklı laf sokuşarak bir şey elde edemeyeceğimi de biliyordum. Eh, onların bana dalmasını beklemek de pek akıllıca gelmiyordu. Çaresi yok bir şeyleri ben başlatacaktım. Sorumun hemen ardından bir soru daha yönelttim, "Nereye gideyim abi?" diye. Aynı ses ve aynı tonlama ile. Ardından hemen elimi havaya kaldırdım. Çakrama yoğunalaşarak Ikazuchi no Kiba için hazırlandım, benle konuşan dalyarağı hedefleyerek. "Burası iyi mi mesela?" diye son bir kez ekleyerek elektrik akımını önce havaya, ardından sayın dalyarağa gönderdim. Hızlı gerçekleşen mühürsüz bir teknikti. Öldürücü de değildi, o yüzden adam kaçmayı başaramazsa abartıp bokunu çıkarmış olmayacaktım bir şeylerin, daha ilk saniyeden.
Hem ben kaçmasını istiyordum zaten. Daha doğrusu kaçmalarını. Öyle "Tamam abi gidiyoruz." kaçışı değil ama. Üç herif de konum olarak birbirlerine yakın duruyordu, aralarına düşen hayvan gibi yıldırım nedeniyle dağılmak zorunda kalacaklardı. Benim daha çok işime gelecekti böylesi doğal olarak. Yani, sanırım... Herhalde dipdibe duran üç herifin arasına girersem kolumu bacağımı bırakmadan oradan çıkamam. E böyle uzaktan uzaktan sonsuza kadar da şimşek atacak değilim, illa ki birilerine yanaşmam gerekecek. Hal böyle olunca da dağılmaları daha çok işime gelecek, diye tahmin ediyorum. Herhalde. Tekniğin hemen ardından ise kendimi korumak için bir kunai çekmekten başka bir şey yapmayacağım şimdilik. Adamların son hallerine ve tepkilerine göre nasıl devam edeceğime karar vereceğim.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2811
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Kitamura Susumu] Tekrar Görüşünceye Dek
Elini havaya kaldırmanla beraber bir şeylerin ters gitmeye başladığını anlıyor düşmanların fakat reaksiyon göstermeleri için biraz geç oluyor. Şimşek elinden fırladığı gibi, kafası bandajlı olan adama iniveriyor tepeden. Yanındaki eleman bir kaç adım sağa doğru açılıveriyor istemsizce, çıkan ışıktan ötürü suratını kapatmakla meşgul. Sendeleme tarzında oluyor bu hareket. Şimşeği yiğen ise bir acı narası atıyor, ardından bir dizinin üzerine çöküyor. Saçları dikenleşmeye başlamış gibi görünüyor.
Sen ise tam kunaini çekiyor ve önündeki ortamı inceliyorsun. Diz çökmüş bir düşman, onun yanında da kenara sendeleyen bir diğer düşman. Diz çökenin kendine gelmesine bir süre daha var gibi fakat sendeleyen bir kaç an sonra kendine gelecek gibi. Fakat bir sıkıntı var, 3. kişi, yani kılıç ustası, görüş alanında değil. Oturduğu yerde de yok. Hemen bir sağına ve bir soluna bakıyorsun kafanı santim hareket ettirerek, asıl hareketi yarım saniye kazanmak için gözlerinle yapıyorsun. Tam soluna baktığında, yukarıdan aşağıya inen kılıcı fark ediyorsun son anda!
Kunai ile blokluyorsun kafa hizasına elini kaldırıp, ardından sıkıca tuttuğun kunaiyi biraz yana kaydırarak kılıcın zararsız bir şekilde sağından aşağıya kayıp gitmesine izin veriyorsun. Kılıç o kadar büyük bir hiddetle savrulmuş ki, hem biraz kunaili elin sızlıyor, hem de o ivmeyle kılıç zemine kadar iniyor. Onu tutan kılıçlı eleman da beli bükülerek sanki yeri çapalayan biriymiş misali bir pozisyon alıyor. Ancak son anda fark ediyorsun ki kılıcı elinde çevirerek şimdi de yukarıdan aşağıya hareket yapacak gibi görünüyor. Lâkin, pozisyonu kuvvet verebileceği bir şekil değil. Yani bu hamle biraz yalapşap olacak gibi. Yine de reflekslerin devreye giriyor ve bir hamle öne geçiyorsun elemandan. Yarım saniyelik bir avantajın var.
Sen ise tam kunaini çekiyor ve önündeki ortamı inceliyorsun. Diz çökmüş bir düşman, onun yanında da kenara sendeleyen bir diğer düşman. Diz çökenin kendine gelmesine bir süre daha var gibi fakat sendeleyen bir kaç an sonra kendine gelecek gibi. Fakat bir sıkıntı var, 3. kişi, yani kılıç ustası, görüş alanında değil. Oturduğu yerde de yok. Hemen bir sağına ve bir soluna bakıyorsun kafanı santim hareket ettirerek, asıl hareketi yarım saniye kazanmak için gözlerinle yapıyorsun. Tam soluna baktığında, yukarıdan aşağıya inen kılıcı fark ediyorsun son anda!
Kunai ile blokluyorsun kafa hizasına elini kaldırıp, ardından sıkıca tuttuğun kunaiyi biraz yana kaydırarak kılıcın zararsız bir şekilde sağından aşağıya kayıp gitmesine izin veriyorsun. Kılıç o kadar büyük bir hiddetle savrulmuş ki, hem biraz kunaili elin sızlıyor, hem de o ivmeyle kılıç zemine kadar iniyor. Onu tutan kılıçlı eleman da beli bükülerek sanki yeri çapalayan biriymiş misali bir pozisyon alıyor. Ancak son anda fark ediyorsun ki kılıcı elinde çevirerek şimdi de yukarıdan aşağıya hareket yapacak gibi görünüyor. Lâkin, pozisyonu kuvvet verebileceği bir şekil değil. Yani bu hamle biraz yalapşap olacak gibi. Yine de reflekslerin devreye giriyor ve bir hamle öne geçiyorsun elemandan. Yarım saniyelik bir avantajın var.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.