Page 1 of 7

[Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 10th, 2018, 12:47 am
by GM - Naruto
Görev çağrınızı birlikte yediğiniz bir öğle yemeği sırasında alıyorsunuz. Kusachou binasında görevli, gözünüzün aşina olduğu bir chuunin Kusachou binasında beklendiğinizi bildiriyor. Çağrıya uyarak binaya gidiyor ve yönlendirmeler sonrasında brifing odasına yollanıyorsunuz.

Odada, değişmeyen bir şekilde Gyaku karşılıyor sizi. Masasındaki evrak yığınları, zırhının sağa sola dağılmış parçaları... Suratındaki maske ile selamlıyor ve masanın önündeki sandalyeleri işaret ediyor. Sandalyelere doğru yönelirken odanın arka kısımlarında oturan bir kadın görüyorsunuz. Basit giyimli, görünümü köydeki herhangi bir kadından farksız. Boş bakışlarla sizi süzdükten sonra kucağındaki defteri açarak yazmaya başlıyor. Gyaku da söze giriyor. "Kantou bayırı." Masanın ardındaki duvara asılı haritada bayırın içinden geçen anayolu gösteriyor parmaklarıyla. "Sabit yerleşim yerleri mevcut değil. Çoğunlukla dağılmış yapı gruplarından oluşuyor. Batmamak için çabalayan birkaç han da bulunmakta burada. Amegakure'nin iç durumundan ötürü ölen ticari yol pek de olumlu yansımadı bu insanlara." Boynunu çevirerek esnetiyor kendini, sandalyesine çöküyor. "Bu bölgenin en büyük sıkıntısı, yağmur topraklarından çıkıp gelen sahipsiz shinobiler. Sınır güvenliğini olabildiğince sağlıyoruz ancak fireler olmuyor değil." Masadaki birkaç kağıdı karıştırıyor. Ortadaki karmaşa gülünç seviyede.

"Bayır çevresindeki denetimi, bu bölgeye yakın olan sınır yerleşkeleri yapıyor. Son zamanlarda sınır bölgesindeki denetimleri arttırdık, şikayetler de fazlasıyla düşürüldü bu şekilde. Fakat birkaç gün önce, bu durum ile tezat raporlar gelmeye başladı. Kaçak shinobilerin tacizi. İlk değil, son da olmayacak. Ancak kaçak shinobilerin Kusagakure kökenli olması, özel olarak ilgi isteyen bir konu." Elindeki kağıdı görebileceğiniz şekilde masanın size doğru olan kısmına iteliyor. "Kantou bayırındaki en köklü hanı işleten Torza-san'ın şikayetinde kullandığı cümleler. Anlattığına göre bu olaylar ilk başta onun hanıyla başlamış. İki kaçak Kusa shinobisi, ki bu konudaki tek kanıt çizik Kusa alınbantları, handan zorla erzak almış. Bu durum çevre evlerden ilaçlar ve ev eşyaları alınmasıyla devam etmiş. Fiziksel bir şiddet uygulandığını duymadık. Bu alıkoymalar haricinde, direk paraya dayalı bir dayatma da yok. Anlaşılan sadece ihtiyacı olan şeyleri 'zorla' alıyorlar."

Anlattıklarını yutmanız için bekliyor bir süre. "Sınır yerleşkelerinden buraya atama yapamıyoruz şayet yağmur toprakları başlı başına bir karmaşaya sahip. Gidip şikayetleri dinlemenizi, köyden firar eden shinobileri yakalamanızı istiyorum. Ölü yahut diri, bu ayrıma dikkat edecek bir konumda olduğumuzu düşünmüyorum." Cümlelerini bitirdikten sonra sandalyesine bir nevi yatarak sizlere bakıyor. "Sorunuz yoksa yola çıkabilirsiniz."

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 10th, 2018, 3:38 am
by Kasumikage Teki
Sabah yatağından kalkarken gününün bu derece hızlı ve olaylı geçeceğini düşünmemişti asla. Bir süredir görev almıyor oluşu ve kendini antrenmanlara adamasının da etkisi vardı tabii ki bu duruma. Kenjutsu antrenmanını bitirdiği gibi yakın arkadaşı Sakuma ile sözleştiği üzere favori yemek mekanlarında buluşmuşlardı. "Hausubi" isimli mekanın özellikle zengin erişte menüsüne bayılıyordu. Normalde hep etli erişteyi tercih ederdi ancak bu sefer değişiklik yaparak peynirliyi sipariş etmişti. Her çatalı ile erimiş peynirler ağzında dağılıyor ve Teki'nin konuşmasını zorlaştırıyordu. Arada yemeğe ara vererek, Sakuma ile muhabbetine devam ediyor, ancak elinden geldiğince muhabbeti kısa kesip yemeğini çatallamaya öncelik gösteriyordu...

İki arkadaş mutlu mesut yemeklerini yemeye devam ederken aniden günü değiştirecek olan gelişme yaşanmıştı. Kusachou binasındaki görevi chuuninlerden birisi, Teki ve Sakuma'nın masasına yaklaşmış ve ikilinin Kusachou binasına çağrıldığını bildirmişti. Henüz yemeğini bitirememiş olan Teki bu istek karşısında biraz afallasada emre karşı gelmemesi gerektiğinin yeterince bilincindeydi. Masada duran peçetelerden birisini kaparak önce ağzını, sonra ise ellerini silerek, başıyla chuunin'i selamlamış ve sofradan kalkmıştı...

"Sanırsam tatil zamanımız bitti Sakuma!"

Kusachou binası köyün her tarafından belli olmasına rağmen, binaya yaklaştıkça büyüklüğünü ve endamını daha net bir şekilde anlıyordunuz. Özellikle batı cephesi duvarına işlenmiş büyükçe bir "草" kanjisi Teki'nin hep ilgisini çekiyordu. Yol boyu vücudunu yavaş yavaş ele geçiren heyecan duygusu, binaya adım attıkları gibi tepe noktaya ulaşmıştı. Kusachou ile görüşeceğini sana Teki neredeyse yerinde duramayacak kadar çok enerji dolmaya başlamıştı. Ancak görevlilerin onları brifing odasına yollamaları ile beraber heyecanı yerini tatlı bir meraka bırakmıştı...

Brifing odasına girdikleri gibi onları Shiba Gyaku karşılamıştı. Teki'nin gözünde büyük bir soru işaretiydi Gyaku. Gücüne, konumuna ve kişiliğine saygısı büyüktü. Ancak Gyaku hakkında hiçbir şey bilmemesi... Hatta neredeyse kimsenin hiçbir şey bilmemesi geriyordu Teki'yi. Aynı şekilde saf gücünün yanında sahip olduğu gizemin de Gyaku'nun gücüne güç kattığını düşünüyordu.

Shinobi dünyası... Saklı olduğun kadar güçlü, bilindiğin kadar hedef olduğun dünya.

Gyaku ile selamlaşmalarından sonra masasının önündeki sandalyelere yönelmişlerdi. Saldalyasine oturana kadar odanın arka kısmında konumlanmış kadını fark etmemişti Teki. Kim olduğunu bilmiyordu kadının. Bilmesine gerek var ise Gyaku'nun tanıtacağından emindi. Pek umursamadı o yüzden. Zaten tüm dikkati Gyaku'nun masasına odaklanmıştı... Bir masa en fazla ne kadar dağınık olabilirdi... Gyaku'nun masası kadar olabilirdi...

"Kantou bayırı." diye sözlerine başlamıştı Gyaku. Tüm sözlerini kelimesi kelimesine dikkatli dinliyordu Teki. Bir süredir yeni görevlerde bulunmadığı ve kendini antrenmalarına adadığı için özellikle bu görev önemliydi kendisi için. Ayrıca en güvendiği dostu Sakuma'nın da yanında olması görevi daha fazla değerli kılıyordu. Dostu ile beraber edineceği tecrübelere ihtiyacı vardı.

"Sorunuz yoksa yola çıkabilirsiniz."

Gyaku'nun sözleri bittiği gibi kısa süreli bir sessizlik kaplamıştı odayı. Bunu fırsat bilerek arkasına yaslanmış, elleri ile gözlerini kapatarak sesli bir şekilde tekrar yapmaya başlamıştı Teki.

"Kantou"
"Kusagakure Kaçakları"
"Torza-san"
"Fiziksel şiddet yok ve ihtiyaç karşılayacak şeyleri alıyorlar."
"Ölü ya da diri"


Çok ince detaylı bir göreve benzemiyordu onları bekleyen macera. En azından kağıt üstünde... Görev ilerledikçe neler olacağını bilemezlerdi. Verilen bilgiler ise gayet yeterli ve düzgündü. Yinede aklında kalan bir kaç soru işareti vardı Teki'nin. Ellerini gözlerinden çekip, aynı anda oturduğu sandalyeden kalktı. Heyecanlanmıştı yine. Bir an evvel göreve başlamak istiyordu ancak önce sorularını sormalıydı.

"Öncelikle bu görevde bize güvendiğiniz için teşekkürler Gyaku-san. Gitmeden önce sormak istediğim bir kaç küçük soru var. İlk olarak Torza-san ya da başka birisine bizim geleceğimizin haberi verildi mi? Tüm bu şikayetler çerçevesinde karşımızda ortalama kaç düşman olduğunun bilgisine sahip miyiz?"

Sözleri bittiği gibi eklemek istediği bir şey olup olmadığını kontrol edercesine Sakuma'ya bakmaya başlamıştı. Kendisi gibi dostunun da soruları olabilirdi. İstedikleri cevapları aldıkları gibi gitmeye hazırlar gibi görünüyorlardı.

Görev başlıyordu.

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 11th, 2018, 7:17 pm
by Kumo Sakuma
Bu sevdiği lezzette huzur buluyordu. Evde yemek yemeyi de yemek hazırlamakla uğraşmayı da pek sevmediğinden, genelde dışarıda gideriyordu beslenme ihtiyacını. Sık sık gelirlerdi buraya. Hem hızlı, hem lezzetli, hem de aşina yüzlerin olduğu bir işletmeydi. Her zamanki masalarına yerleşmişler, sipariş ettikleri sıcacık kaseler gelene kadar gürültülü bir şekilde sohbet etmişlerdi Teki'yle. Kusachou binasından geldiği belli olan bir chuunin onları böldüğünde, mis gibi kokan erişteleri mideye indirmekle meşgullerdi. Masalarına yavaşça yaklaştıktan sonra sakin tavrını bozmadan Kusachou binasında beklenmekte olduklarını söylemişti. Gözü bir yerden ısırıyordu bu görevliyi ama o anda çıkaramadı, duydukları karşısında bu görevliyi nereden tanıdığını düşünmek için 1 saniyeden fazla harcamamıştı gerçi. Çok önemli de değildi zaten, önemli olan o anda kendilerine gelmiş olan bu emirdi. Ne köy yönetimini, ne de kendilerine bu haberi vermeye gelen görevliyi bekletmek olmazdı. Ayağa kalkmadan önce masaya şöyle bir göz gezdirdi, neyse ki yemeklerinin çoğunu çoktan yemişlerdi. Her ne kadar önlerindeki porsiyonun tamamını bitirmemiş olasalar da, kendilerini tok tutacak kadarını yemişlerdi. Bu durum değerlendirmesi aslında önemliydi. Eğer hemen yola çıkmalarını gerektirecek bir görev sözkonusu ise, tekrar yemek yemeye vakitleri olmayabilirdi. Görevliye gülümseyerek kendisine söylenenleri anladığını belirten bir hareketle başını salladı. Birkaç saniye içinde çatıların üstünden sıçrayarak şehrin doğu ucuna doğru yol almaya başlamışlardı bile.

Kusachou binasının önüne geldiklerinde başını kaldırıp binayı tüm endamıyla süzdü. Bu bina Sakuma'nın gözünü biraz korkutmuştu hep. Binanın konumu sayesinde tüm şehri görmesi ve tüm şehirden görülmesi, dolayısıyla da her daim sizi izleyen, siz yer değiştirdikçe sizi takip eden bir gözmüş gibi hissettirmesiyle bir alakası yoktu bu duygunun. Sakuma'nın gözünü korkutan ve göğüs kafesine bir ağırlık gibi çöken hissiyatın sebebi, 100 yılı aşkındır bu binada ikamet eden ve bu binayla özdeşleşmiş Kusachou'ydu büyük ihtimalle. Bu heybetli liderin çok güçlü bir varlığı vardı, bunu anlamak için onunla aynı odada olmanıza bile gerek kalmıyordu. İşte, daha bu binanın kapısından girmeden bile hissediliyordu. Bu yüzden Kusachou'nun ofisi yerine brifing odasına yönlendirildiklerinde Sakuma bir nebze de olsa rahatladı. Çünkü Kusachou'nun önünde bir hata yapmak, saygıda kusur etmek veya herhangi bir şekilde küçük düşmek isteyeceği en son şey olurdu. Adam tam bir idoldü.

Odaya girdiklerinde kendilerini Shiba Gyaku karşıladı. Suratındaki maske ister istemez gizem ve ağırlık katıyordu karşılarındaki adama. Bu gizem Sakuma için çekici bile olabilirdi, eğer etrafı gülünç bir dağınıklıkla kaplı olmasaydı. Sakuma ve Teki kendilerine gösterilen sandalyelere yerleşirken, odanın arka tarafında dikilen kadını fark etti Sakuma. Teki'nin gözlerinin de bu kadına takıldığını gördü, ancak belli ki kim olduğunun sorgulanması gerekecek kadar önemli değildi bu kadın. Neden buraya çağırıldıklarını merak ettiği için, bütün dikkatini Gyaku'ya verdi Sakuma. Kantou Bayırı'dan ve son zamanlarda oraya dadanan kaçak shinobilerden bahsediyordu. Etrafındaki belge ve dosya yığını arasında bir şeyler arayan Gyaku, ortama hakim olan ağır havayı dağıtıyordu. Kusagakureli olduğuna inanılan iki kaçak, zaten az sayıda olan yerleşim yerleri ve işletmelerden mal ve erzak çalıyorlardı.

Gyaku'nun sözleri bittiğinde Teki sesli bir özet geçti herkes için. Şimdilik görev oldukça açık ve basit duruyordu. Gyaku tam da Sakuma'nın tahmin ettiği gibi hemen yola çıkmalarını söylemişti. Yemeğinin büyük bir kısmını yemiş olduğu için mutluydu Sakuma. Teki zaten ikisi adına bu göreve layık görüldükleri için teşekkür etmiş ve Sakuma'nın da önemli olduğunu düşündüğü soruları sormuştu. Sakuma da kendi adına teşekkür etmek amacıyla nazikçe başını salladı, ardından Teki'nin sorularının sonuna "Acaba bu şüphelilere dair elimizde hiç eşgal mevcut mu?" sorusunu ekledi. Şikayette bulunan Torza-san'ın geleceklerinden haberdar olduğunu, beslenme ve barınma problemlerini çözeceğini umdu. Aksi halde bunları tek başlarına halletmeleri baş ağrısı yaratabilirdi. Bu sorunun cevabının olumsuz olması da dünyanın sonu değildi gerçi. Her halükarda bu göreve hazırdı Sakuma.

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 15th, 2018, 12:11 am
by GM - Naruto
Gyaku, Teki'nin teşekkürüne uzuunca bir baş sallamayla karşılık veriyor. Olabildiği en nazik hali bu gibi. "Torza-san'ın şikayetinde iki kişiden bahsediliyor. Kalan vukuatlar için sayı bilgisi yok. Farklı kişiler mi bunu da bilmiyoruz. Gelişinizin detaylarını ise bilmiyorlar ancak bekleniyorsunuz. Torza-san şikayetleri sınır yerleşkesine bildirmiş, yerleşke ise köyden bu konu hakkında yardım isteyeceklerini, yetkililerin kısa sürede orada bulunacağını söylemiş. Bunun dışında kesin bir bildiri yapılmadı." Teki'nin sorusunu cevapladıktan sonra Sakuma'ya dönüyor onun da sorusunu zaten beklermiş gibi. Cevabı net oluyor. "Hayır. Torza-san yerleşim yerinden şikayetleri dinleyip yazılı olarak yerleşkemize bildirdi. Ancak bunların çoğu hikayevari anlatımlara sahip. Gerçi Torza-san da net bir tanım yapmamış. Ona sormanız durumunda detaylarıyla anlatacaktır size." Ek sorunuz yoksa hazırlanıyor ve yola çıkıyorsunuz.


Kantou bayırını görüşünüze sokmak için yaklaşık yarım günlük bir yok tepiyorsunuz. Hava kararıyor, Kusa'nın o ince sıcaklığı da tamamen yok oluyor. Yağmur topraklarına yaklaştığınızın bilincindesiniz. Henüz gökyüzü karabulutlarla kaplanmamış olsa da ufuktaki o karanlığı net bir şekilde görüyorsunuz. O topraklara düşen şimşekler kilometrelerce öteden dahi görülebiliyor.

Bu bölge, Yağmur ülkesine girmeden önce varılabilecek son durak. Yağmur ülkesinin mevcut durumunu düşününce de, aslında Çimen topraklarındaki en tehlikeli bölgelerden biri olarak düşünülebilir. Kusa yerleşkelerinin titiz davrandığını biliyorsunuz. Yine de cehennemin dibindeki bir yer ne kadar saf kalabilir ki ? Ne esen soğuk meltem, ne de ufuktaki Yağmur toprakları. Atmosferde farklı birşey hissediyorsunuz. Tedirginliği, acabaları zihninizde döndürecek birşey bu. Akşam yattığınızda, sınır kontrolünü yapan bir Kusa shinobisinin, bir anlık dikkatsizlik yaptığını hayal ediyorsunuz. Evdeki sıcak yataklarınıza geri dönme isteğinizi bastıran şey shinobi düsturunuz oluyor.

Çok sert bir yükselti değil. Ufak, tepemsi bir noktaya çıkıyorsunuz. Sol tarafınız çimen topraklarının devamı. Ufukta birkaç ışık hüzmesi yakalayabiliyorsunuz. Sağ tarafınızda ise göğe dek uzanan sıradağlar bulunuyor. Kaya ülkesi sınırları. Çok çok uzaktalar, ancak ihtişamları bu mesafeden dahi okunuyor. Yine sağ tarafınızda, yaklaşık yarım günlük uzaklıkta büyükçe bir orman başlıyor.

Yol, bulunduğunuz tepeden aşağıya doğru süzülüyor, bir süre düz ilerledikten sonra tekrar yükseltilere başlıyor. Bu çukurumsu alanda, yolun sağ tarafında büyükçe bir yapı görüyorsunuz. Belki bir saatlik uzaklıkta. Han. Yola bakan tarafında genişçe bir açıklık bulunuyor. Ahır olarak kullanıldığını tahmin ediyorsunuz. Uzunca çitler, saman yığınları. Bina iki katlı. Görebildiğiniz yan yüzeyinde toplamda altı pencere sayıyorsunuz, kat başı üç tane düşüyor. Işıl ışıl, davetkâr bir yapısı var. Gyaku'nun bahsettiği yer olması olası.

Binanın tam tersi yönünde, yolun diğer tarafındaki açıklıkta yine ufak ışık hüzmeleri bulunuyor. Daha uzak, belki iki katlık bir mesafede. 9-10 evin oluşturduğu bir grup. Çok yüksek binalar yok gibi gözüküyor.

Saat tahmini olarak gece 12 denebilir.

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 16th, 2018, 7:12 pm
by Kasumikage Teki
Sorularının cevaplarını aldıklarından sonra hızlıca göreve başlamak amacıyla yollara düşmüşleri Teki ve Sakuma. Köy kapısına doğru ilerlerlerken Teki sesli bir tekrar daha yapmak istemişti. Bir şeyleri unutmaya karşı duyduğu hafif korku yüzünden hayatında çoğunlukla bunu yapmaya özen gösteriyordu.

"Elimizde tam olarak eşkâl yok. 2 kişi oldukları düşünülüyor. Torza-san, net olarak bizi beklemiyor olsa da, birilerinin geleceğinden haberdar."

Bir süredir dostu Sakuma ile göreve çıkmıyorlardı. Sadece bu yüzden bile bu göreve karşı ayrı bir ilgiliydi Teki. Köy kapısından dışarı adımlarını attıkları gibi içindeki heyecan bir nebze daha artmış ve hissedilmesi daha tatlı bir hal almıştı. İstemsizce yanında yürümekte olsa dostuna doğru eğilmiş ve suratına aptal bir sırıtma ekleyerek; "Sa-Ku-Ma!!!! Şu anda mutluyum. Eminim ki sorunsuzca görevi halledip köye geri döneceğiz. O zaman raporu verdikten sonra evlere dağılmadan önce yorgunluk içkini ben ısmarlıyorum."

Sözlerini bitirdiği gibi suratındaki ifadeyi silmeden, Sakuma'nın omzuna hafif bir yumruk çakmıştı. Elini direkt olarak ona uzatsa cevapsız kalacağını biliyordu. Oluşacak garip havayı daha oluşmadan engellemenin haklı gururunu hissetti kendinde. Dostunun huyunu biliyordu. Kendi huyunu da biliyordu. Ancak biraz tek taraflı düşünüyordu...

Yarım günlük tempolu bir yürüyüşün ardından artık köylerinden uzaklaşmaya başlamışlardı. Kusagakure'nin o kendine has havası gitmiş ve yerine Amegakure'nin insanın içine sıkıntı oluşturan havası kendini belli etmeye başlamıştı. Henüz ortalığı fırtına götürmüyordu ve asla durmayan yağmurlar yüzünden iğrenç, çamurlu yollarda yürümek zorunda değillerdi. Fakat havanın da kararması ile beraber özellikle ufukta kendisini belli ediyordu yabancı topraklar. Acımasızca yağmakta olan şimşekler çok net belli oluyordu...

Yürüdükleri süre boyunca ciddi bir ifadeye bürünmemiş olan suratı, o an biraz mutluluğunu yitirmeye ve ciddileşmeye başlamıştı. Net bir şekilde köylerinde değillerdi. Kusagakure'deki rahatları geriden kalmıştı. Şu anda gergin topraklardaydılar. Başlarına ne geleceğinden habersin, görevlerine doğru yol alıyorlardı sadece. O an saldırıya uğrayabilirlerdi. Aoba-sensei ve Rei gibi, bir görevde hayatlarından olabilirlerdi. Adımlarını durdurdu birden Teki. Zihnini sarmakta olan gergin ve karanlık hislerin görevinde ona yardımcı olmayacağını biliyordu. Hep ilerlemek ve kendini geliştirmek isteyen bir shinobi, zihnine de sahip çıkmalıydı. Durduğu yerde derin bir nefes aldı. Bir kaç kez vücudunu sarsmak için zıpladı durduğu yerde. Aldığı derin nefesi karanlık geceye bırakırken uzun süre boyunca olmadığı ve olmayı kısmen sevmediği ciddiyeti ile adımını attı. Bir nebze daha rahatlamış olarak.

"Gerilmek yok. Bu durumlara hazır halde kendimizi eğittik."

Kaya ülkesinin sınırında bulunan devasa sıradağlar Teki'yi çok fazla etkilemişti. Görevli olduğu chuunin sınavı geldi aklına. Tsuchikage Kurotsuchi'i ilk defa orada görme şansı elde etmişti. Özellikle bir Kage ile karşılaşmak Teki'yi çok fazla etkilemişti. Fakat karşılaştığı Kage, Teki'nin en ilgi duyduklarından birisi olunca işin seyri değişmişti haliyle. O zamandan beri başarılı kunoichiye büyük bir saygı ve sevgi besliyor Teki. Belki ileride bir görevinde tekrar karşılaşabilmeyi umuyor. Bu hisse güvenerek güçlenmeyi dahada istiyor. Çünkü saygı kazandıkça dünyanın kapılarını sakince açmaya başladığını düşünüyor ve buna güvenmeye devam ediyor...

Görece uzun yolculuklarından sonra nihayet hanı görebilmeye başlamışlardı. Hoş daha 1 saatlik yolları varmış gibi duruyordu ancak, arkada bıraktıkları adımları düşününce baya az bir mesafeden bahsedildiğini fark edebiliyorlardı. Bina iki katlı. Işıl ışıl, davetkâr bir yapıya sahip. Gyaku'nun bahsettiği yer olma ihtimali çok yüksek. Binanın ters tarafına da gözü takılmıştı Teki'nin. Daha uzak, belki iki katlık bir mesafede. 9-10 evin oluşturduğu bir grup yapı göze çarpıyordu. Çok yüksek yeni tarz binalar değillerdi. Yüksek ihtimalle görevleri gereği oraya da gitmek zorunda olacaklardı. Yinede ilk hedef belliydi. Hana gitmeleri ve Torza-san ile konuşmaları gerekiyordu.

"Sanırsam aradığımız hanı bulduk ha Sakuma? Uzakta bir grup yapı daha var. Ne olduklarını tam olarak algılayamıyorum ancak her türlü önce hana gitmeliyiz diye düşünüyorum. Torza-san'ı bulup, gerekli bilgileri aldıktan sonra geceyi orada geçirip, yarın hava aydınlıkken çevrede rahat bir şekilde araştırma ve soruşturma yapabiliriz bence. Ne dersin?"

Sözleri bittiğinde aynı kendisi gibi yürümekten enerji kaybetmiş arkadaşına dönmüştü. Sırıtmıyordu. Ciddiydi ve görevin onları götüreceği maceralar yüzünden biraz gergin ve hevesliydi...

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 16th, 2018, 10:23 pm
by Kumo Sakuma
Gyaku'nun yanından ayrılmalarının ardından, oldukça kısa bir süre zarfında hazırlıklarını tamamlamışlardı ve yola çıkmaya hazırlardı. Yolculuklarının çok başında, henüz köyden bile çıkmamışlarken, Teki görevin küçük bir özetini geçmişti her zamanki gibi. Ellerinde eşgal yoktu, gerçi tehdit teşkil eden kişilere dair net bir sayı da yoktu. "Özet geçilecek pek bir şey yok aslında. Yürüyeceğiz, yürüyeceğiz, yürüyeceğiz, insanlara sorular soracağız, birkaç kaçağı haklayacağız, ve sonra tekrar yürüyeceğiz, yürüyeceğiz ve yürüyeceğiz. Bu kadar." diye düşündü içinden. Ardından asla gelecekten bu kadar emin olmaması gerektiğini anımsadı. Aoba-sensei ve Rei'yi kaybettikleri görev de çok basit duruyordu, kadere meydan okumuş olmak istemezdi. Kendi kendine söylediği bu sözleri, gene kendi kendine geri aldı dışarıya hiçbir şey belli etmeden.

Köyün kapısından dışarı adım attıkları anda Teki sırıtarak ne kadar mutlu olduğundan ve görevin sorunsuzca biteceğine dair inancından bahsettikten sonra Sakuma'nın omzunu yumruklamıştı. Sakuma da benzer düşünüyordu aslında. Teki'yle göreve çıkıyor olmak onu da çok mutlu ediyordu. Dostuyla vakit geçirmenin daha ötesinde bir şeyler vardı bunun altında. Samimi olmadığı insanlarla uzun vakit geçirmek kesinlikle tercih ettiği bir şey değildi. Yanında görevlendirdikleri, günlerce başbaşa yol kat etmek zorunda kalacağı shibobi gereksiz özgüvenli bir moronun teki de çıkabilirdi - ve bu tarz insanları tanımakla uğraşmak bile istemiyordu Sakuma. Eğer Sakuma'yı göreve tek başına yollamış olsalardı bile, önlerindeki uzun yolu tek başına çekmesinin imkanı yoktu. Şikayet edecek birisi gerekliydi mutlaka. Her halükarda Teki, olabilecek en iyi görev arkadaşıydı onun için. Köy de bunu biliyor gibi duruyordu.

Görevin altından başka bir şeyler çıkma potansiyeli olduğunu pek düşünmüyordu. Sınır bölgeleri her zaman inanılmaz problemli olurdu ve genelde yönetim uzakta kaldığı için bu konuda pek bir şey yapamazdı, bu her ülke için geçerliydi. Üstelik bahsettikleri şüpheliler henüz bir can kaybına da sebep olmamıştı. Ama düşündüklerini paylaşmayı pek sevmezdi Sakuma, bu yüzden görev hakkında daha fazla konuşmalarını engelleyecek bir yola başvurdu. Teki'nin omzuna attığı yumruğu hisseder hissetmez elini omzuna götürdü ve bağırarak kendini yere atarmış gibi yaptı. "Aaaah! Daha göreve çıkamadan öldürdün pis herif!"

Teki'nin "O zaman raporu verdikten sonra evlere dağılmadan önce yorgunluk içkini ben ısmarlıyorum." cümlesi ise tüm bunlardan sonra aklına dank etti. Az önce suratına bağırmamış gibi bir kolunu Teki'nin omzuna attı. "Ooo. Canım arkadaşım. Yasadışı içki kaçakçılığına mı başlıyoruz?" diye takıldı henüz içki içmeye yaşının yetmediğini hatırlatmak adına. Gerçi Teki de Sakuma da bunun bir engel olmadığını biliyordu. Görev bitişlerinde veya güzel gelişmeler olduğunda, Teki hep Sakuma'ya bir şişe içki getirir, sonra da bir çatının tepesinde veya ormanın derinliklerinde kafayı bulup eğlenirlerdi. Yolculuğa bu şekilde enerjik başlamaları çok iyi olmuştu. Önlerinde upuzun bir yol vardı.

Sorularına pek net cevaplar aldıkları söylenemezdi evet, ama bu çok da önemli değildi. Zaten olayların yaşandığı yere tam da bunu araştırmak için gidiyorlardı. Cevapları onlar alacaktı. İnsanları sorgulayacaklardı. Yüzeysel nezaket dahilinde olmadığı sürece, insanlarla konuşmaktan aslında zevk alıyordu Sakuma. Gözlemlemek, bilgi toplamak, analiz etmek ona keyif veriyordu çünkü bunlar manipüle etmesine yardımcı oluyordu - hatta yardımcı olmaktan da öte, birisini manipüle etmenin olmazsa olmazıydı bunlar. İnsanlar konuşurken niyet ettiklerinden çok daha fazla şeyi ele verirlerdi, bu da Sakuma'ya karşısındakiler üzerinde hakimiyet kurma fırsatı veriyordu. "En büyük zaferler sessizce kazanılanlardır." diye geçirdi içinden. Saf kuvvet yerine zekice planlanan hamlelere, düşmanın ruhuna zarar verecek darbelere hep daha fazla önem vermişti Sakuma. Genjutsu'ya da bu yüzden yönelmişti. İnsanları hakimiyeti altına almayı seviyordu, kontrolün onda olmasına bayılıyordu.

Uzuuun bir yol. Sakuma'nın yürümeyi çok sevdiği söylenemezdi. Sakuma'nın ayakları geri geri gidiyordu. Ama bunun sebebi yürümeyi sevmemesinden ziyade, köyden uzaklaştıkça onları kucaklayan atmosfer gibi duruyordu. Yarım günün sonunda Sakuma'yı en çok yormuş olan şey yolun uzunluğu, istemeye istemeye yürümesi veya Teki'nin yorulmak bilmeyen çenesi değildi. Onu en çok yoran, üstüne kocaman bir ağırlık çöktüren şey, ilerledikçe daha da yaklaşan topraklardı. Amegakure.
Çok uzakta olduğunu bildiği yıldırımları düşünmek bile Sakuma'nın içini ürpertmeye yetiyordu. O hafif, tatlı, insanın yanağını okşayan meltemleriyle bildiği güzelim Kusagakure atmosferinin yerini; git gide kararan, soğuyan, ürperten, sanki gökyüzüne yeterince baktığında insanı en kötü korkularıyla yüzleştirecekmiş gibi duran, fırtınalı Amegakure ikliminin alacak olması Sakuma'yı çokça tedirgin ediyordu. Gerçi içten içe, derinlerde bir yerde, Sakuma onu ürpertenin sadece atmosfer olmadığını da biliyor gibiydi. Yavaş yavaş üzerine bir ağırlık çöküyordu sanki, ama fiziksel bir ağırlık değil. Zihni bulutlanıyordu sanki. Hiç alışık değildi bu atmosfere, ya da bu her neyse ona. Attığı her adımda bütün vücudunu, tüm tenini hissedebiliyordu. Fazla farkındaydı sanki her şeyin, ve bu farkındalık öyle ağır gelmeye başladı ki neredeyse tüm zihninin boşalmasına sebep oldu. Bir noktadan sonra, gözlerini karanlık bulutlara dikmiş olan Sakuma, sanki vücudu başka bir şey tarafından kontrol ediliyormuşçasına yürüyordu sadece. Otomatik adımlar atıyordu.

Uzun süredir bu şekilde yürüdüğünü Teki'nin konuşmasıyla fark etti. "Gerilmek yok. Bu durumlara hazır halde kendimizi eğittik." Sakuma güven verici bir gülümsemeyle birlikte başını hafifçe eğerek onayladı. Minik bir tepenin üstündelerdi. Tek görebildiği muhteşem büyüklükteki dağlardı. Bu görüntü onu daha da kendine getirmişti. Ardından nihayet bir yaşam belirtisi gördüler. Bir saat kadar uzaklıkta, iki katlı ve ışıl ışıl parlayan bir bina çarptı gözüne. Önünde saman yığınlarıyla dolu ve çitlerle çevrili bir alan vardı. Eğer burası Gyoku'nun bahsettiği Torza-san'ın hanıysa, burası da yolcuların atlarını bağladığı ahır olabilirdi. Diğer tarafta ise daha büyük bir yerleşim grubu vardı, ancak çok daha uzaktaydı. Teki ve Sakuma'yı kendine doğru çeken ve han olması muhtemel olan binanın karşısında bir şansları yoktu. Eğer aradıkları cevap oradaysa, en azından biraz dinlendikten sonra yola devam edebilirlerdi. Tam da o anda, sanki Sakuma'nın aklını okurmuşçasına Teki konuşmaya başladı. "Sanırsam aradığımız hanı bulduk ha Sakuma? Uzakta bir grup yapı daha var. Ne olduklarını tam olarak algılayamıyorum ancak her türlü önce hana gitmeliyiz diye düşünüyorum. Torza-san'ı bulup, gerekli bilgileri aldıktan sonra geceyi orada geçirip, yarın hava aydınlıkken çevrede rahat bir şekilde araştırma ve soruşturma yapabiliriz bence. Ne dersin?"

"Kesinlikle katılıyorum. Burasının gerçekten Torza-san'ı bulacağımız han olduğuna inanıyorum. Başka bir han olsa bile, hatta bir han olmasa bile, en azından yorgunluğumuzu üstümüzden atmış oluruz. Sağlam kafa sağlam vücuttadır Teki, hadi bakalım." diyerek hanın kapısında bitecek olan bir saatlik yürüyüşlerinin ilk adımını attı.

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 22nd, 2018, 1:31 pm
by GM - Naruto
Off Topic
Efenim konunuz şuandan itibaren bendeniz Maxdown tarafından yürütülecektir. Pasiflik 48 saat olmakla birlikte, yeterince hızlı gidebileceğimize inanırsam 24 saate çekebiliriz.

Ayrıca konuyu devralmamın şerefine normalde yapmayacağım şekilde GM'liğe bir müzik eklemiş bulunuyorum, bu turu onunla yazarsanız ortama girme açısından daha faydalı olacağına inancım tam. Sevgilerimle.

Geldiğiniz yola nazaran oldukça kısa bir yürüyüşün ardından, gecenin karanlığını şenlikli bir havada bölen hana ulaşıyorsunuz. Yakınına geldikçe han gözünüzde büyüdükçe büyüyor, bölgenin en meşhur hanı olduğu için bunu son derece normal karşılıyorsunuz. Kapıya doğru yaklaştıkça, içeriden gelen narin bir telli çalgı sesi duymaya başlıyorsunuz. Huşu dolu tıngırtı sizi içeriye girmeye daha da sevkediyor. Büyük, ahşaptan yapılma sürgülü kapıyı açıp içeri girdiğinizde loş bir hava karşılıyor sizi. Tam karşınızda bar gibi görünen büyükçe bir alan, sağa sola belirli bir nizamda atılmış masa ve iskemleler. Kapıyı açtığınızda, ani bir şekilde oturuyor olan herkesin bakışlarını üzerinizde hissediyorsunuz, bir köşede nazik bir şekilde koto çalmakta olan kimonolu genç bir kız hariç. O, kendini müziğe kaptırmış gibi görünüyor. Barın arkasında yaşlı, başının tepesi kelleşmiş bir adam görüyorsunuz. Bardakları silmekle meşgul. İskemlelerde oturan insanlara benzer bir şekilde o da sertçe bakmakta size. Yaşlı adamı hayatınızda görmediğinize eminsiniz, ancak bir yerden gözünüz ısırır gibi oluyor. Sanki her an barın altından bir şişe süt çıkarıp size ikram edecekmiş gibi hissediyorsunuz. Belki de eskiden takımca izlediğiniz bir filmdeki bir karaktere benzetiyorsunuz, kim bilir.

Üzerinizdeki Kusagakure alınbantlarını farkettiklerinde, hepsinin yüzünde bariz bir rahatlama oluşuyor. Özellikle barmenin. Ortamdaki gerginlik azaldığında, elini size doğru sallayarak gelmenizi işaret ediyor. Biraz eski görünümlü, ancak oldukça bakımlı duran mekana giriş yapıyorsunuz. Yaklaşık 30-35 metrekarelik kare şeklinde bir salon burası. Kapıdan girdikten sonra hemen solunuzda, köşede büyükçe bir şöminenin yandığını görüyorsunuz. Tam aksi tarafta, yani sizin sağınızda Koto çalan genç kız oturmakta. Loş ışıktan ve üzerindeki kıyafetten dolayı emin olamasa da kızın normalden zayıf ve hafifçe solgun durduğunu farkediyor Sakuma. Salonun duvarlarında çeşitli süslemeler ve dikkat çekici işlemeler var. Barın iki yanında yukarı çıkan iki farklı merdiven mevcut. Hem merdivenin olduğu duvarın hemen yanında, hem de yukarıda merdivenlerin ucunda birer kapı mevcut. Bunların pencerelerini gördüğünüz odalara giden koridorların merdivenleri olduğunu farketmeniz uzun sürmüyor. Barın arkasında da mutfak olduğunu tahmin ettiğiniz yere doğru yine aynı boyutlarda bir açıklık var, ancak kapısı yok. Masaların çoğu boş, ancak farklı masalarda, toplamda 7-8 kişi oturmakta ve hafif müzik eşliğinde içmekteler.

Han sahibi Torza-san olduğunu tahmin ettiğiniz barmenin işareti üzerine bara doğru yaklaşıyorsunuz. Şöminenin sıcağı, iç gıdıklayan müzik sesi ve loş hava sizi hafifçe mayıştırıp uyku moduna sokmaya başlıyor. Tabii tüm gün boyunca yol tepmenizin de bunda etkisi büyük. Bara ulaştığınızda yaşlı adam elindeki işi bırakıyor ve arka taraftan ön tarafa gelerek başıyla selamlıyor sizi hafifçe: “Hoş geldiniz Kusagakure shinobileri! Sizi bekliyordum.” Eliyle bir masaya buyur ediyor sizi, ardından mutfak olduğunu tahmin ettiğiniz yere doğru sesleniyor: “Hanako! Misafirlerimize yiyecek ve içecek getir!” Sizinle birlikte iskemleye çöküyor yaşlı adam. “Size yukarıda birer oda hazırlattım, normalde boş oda bulunmazdı eskiden burada. Çevre hanlarla sürekli birbirimize misafir gönderirdik yerimiz olmadığı için. Buna ayırdığımız özel bir bütçemiz bile vardı, at arabalarıyla taşırdık misafirleri.” Gözleri hafifçe dalıyor gibi oluyor, ancak hemen toparlıyor kendisini: “Bu sıralar oldukça sakin, yine de bir şekilde yürütmeye devam ediyoruz işlerimizi zor da olsa.” Bu sırada mutfaktan bir kadın çıkıyor elinde büyükçe bir tepsiyle, nispeten daha genç görünmekte ancak 40lı yaşlarında olduğunu tahmin edebiliyorsunuz. Yaklaşıyor ve birkaç farklı tabakta yiyeceklerle birlikte bir şişe sake ve üç kupa bırakıyor masaya yüzündeki hafif gülümseme eşliğinde. “Kızım Hanako.” diye söze giriyor yaşlı adam yeniden kadın uzaklaşırken: “İşlerin büyük çoğunu onun sayesinde yürütebiliyorum.” Sakeyi alıp kupalara bölüştürüyor sakince, burada yaş sınırının pek kimsenin umrunda olmadığı belli gibi. “Neyse, çok uzattım, araştırmanız için size yardım edebileceğim bir şey var mı yoksa yeterince bilgiye sahip misiniz?”

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 24th, 2018, 12:51 am
by Kumo Sakuma
Adımların adımları saatler boyunca takip ettiği uzun bir yoldan gelmişlerdi ancak hana doğru attığı her adımda yorgunluğunun daha da azaldığını hissediyordu sanki. Doyurucu bir yemeğin ve sıcak bir örtünün altına girmenin bu kadar yakın olduğunu görmek, bütün huysuzluğunun yerini tatlı bir yorgunluğun almasına sebep olmuştu. Bina, Sakuma'nın sanki istese dokunabileceğini düşündüğü bir huzur yayıyordu etrafa. Hanın kapısına vardıklarında kapıdan kendilerine doğru sızan yumuşak müzik de bunu doğrular nitelikteydi. Teki'ye dönerek "Hadi girelim." dercesine bir bakış fırlattı ve sürgülü kapıyı açıp içeri adımını attı.

İçeriye girdiklerinde kendilerini karşılayan loş ortam Sakuma'nın gönlünü anında fethetmişti. Işıklandırmanın gözleri yormayan, hatta insana dinginlik verecek bir şekilde olduğu zaten dışarıdan da belli oluyordu. Sakuma daha iyisini dileyemezdi. Bu tarz dingin ve huzur veren ortamlar çok iyi geliyordu kendisine, gerçek anlamda dinlenebilmiş olmak için belli kriterleri vardı ve parlak ışıklar bunlardan biri değildi. İçeri girdiklerinde henüz Sakuma'nın gözleri pek bir şeyi seçebilme fırsatı bulamamıştı ama handa bulunan tüm konukların gözleri çoktan Sakuma ve Teki'nin üzerine kitlenmiş durumdaydı. Normalde gözlerin üzerinde olması Sakuma'yı rahatsız edecek bir şey değildi, hatta alışık olduğu bile söylenebilirdi. İlgi odağı olmak, dışarıya belli etmekten kaçındığı bir haz veriyordu ona. Ancak şu anda durum farklıydı, çünkü bildiği insanlardan uzaktaydı. Hatta sınırın o kadar yakınındalardı ki, yabancı topraklarda oldukları bile söylenebilirdi. Dolayısıyla kendisini ister istemez tehdit altında hissetmişti konukların o sert bakışları karşısında. Özellikle de barın arkasında duran yaşlı adamın. Bu adamın Torza-san olduğunu düşünüyordu Sakuma ama aynı zamanda kendisine garip bir his de veriyordu, belki biraz ürkütücü, biraz tedirgin edici. Torza-san'ı daha sıcakkanlı biri olarak hayal etmişti. Ancak bu tedirginlik hali fazla uzun sürmedi. Büyük ihtimalle handaki herkes Sakuma ve Teki'nin taşıdığı Kusagakure alınbantlarını farketmiş olacaktı ki, ortamdaki gerginliğin bir anda çözüldüğünü hissetti. Kapının önünde dikilme sürelerinin tuhaf bir hal almasına az kalmıştı ki, barmen eliyle kendisine doğru yaklaşmalarını işaret eden bir hareket yaptı.

Salonda bulunan şömine ateşinin etrafa yaydığı sıcaklık ve yanan odunların çıkardığı minik çatırtı sesleri eşliğinde bara doğru yaklaştılar. Bu sırada Sakuma'nın dikkatini bir köşede Koto çalan genç bir kız çekti. Biraz zayıf ve solgun duruyordu açıkçası. Açlık ve soğuk gibi problemlerin olmayacağı böyle bir handa nasıl bu kadar hasta durabildiği Sakuma'nın aklını kurcaladı, ancak barmenin "Hoş geldiniz Kusagakure shinobileri! Sizi bekliyordum.” diyerek kendilerini selamlaması Sakuma'nın dikkatini başka bir yöne çekmişti. Torza-san'ın yönlendirmesiyle bir masaya yerleştiler. Ardından sipariş edilen yiyecek ve içecekler Sakuma'yı iyice mutlu etmişti. "Çok teşekkürler Torza-san, şu an midemize bir şeyler girmesi o kadar iyi gelecek ki."

Torza-san'dan dinledikleri kadarıyla bu han eskiden çok daha hareketli ve yoğun günler yaşıyordu. Amegakure'nin durumu yüzünden zayıflayan ticaretin ve azalan müşterilerin bu bölgede yaşayan halkın günlük hayatlarını zorlaştırdığının zaten farkındaydı herkes, ancak bu durumun sonuçlarına bizzat katlanmış birinden bunları dinlemek ve eski güzel zamanlardan bahsederken gözlerinin uzaklara dalıp gittiğini görmek bambaşka bir perspektif katabiliyordu insana. Sakuma ortamın da verdiği etkiyle mayışmış halde bunları düşünürken masaya gelen yemekler Sakuma'yı kendine getirdi. Yemek yemesi gerektiğini farkındaydı, ancak yemekler önüne gelene kadar ne kadar aç olduğunun farkında bile değildi. Kibarca tabaklardan birini kendi önüne çekti ve yemeğin tadına baktı, lezizdi. Kota çalan kızı anımsadı tekrar. Yorgunluğun da etkisiyle "Sahi Torza-san, bu kadar lezzetli yemekleriniz varken bu müzisyen kızcağız nasıl bu kadar zayıf kalmış hayret ettim doğrusu." demekten kendini alıkoyamadı. Kendisi burada yaşıyor olsa bir haftada en az beş kilo almış olurdu.

Torza-san'ın “Neyse, çok uzattım, araştırmanız için size yardım edebileceğim bir şey var mı yoksa yeterince bilgiye sahip misiniz?” sorusuyla dikkati yemekten Torza-san'a kaydı. Kendisi de lafı fazla uzatmadan direkt konuya girdi. "Açıkçası Torza-san, olay ve şüpheliler hakkında fazla bilgimiz olduğu söylenemez. Yola çıkmadan önce bizi bu handan zorla erzak alındığına dair bilgilendirdiler, ancak eğer mümkünse olan biteni bir de sizin ağzınızdan dinlemek isteriz. Özellikle şüphelilerin eşgali hakkında bize verebileceğiniz en ufak bir bilgi bile bizim için çok değerli olacaktır." Ardından bunlara ekleyecek bir şeyi olup olmadığını görmek adına bakışlarını Teki'ye dikti.

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 24th, 2018, 2:05 am
by Kasumikage Teki
Uzun yürüyüşlerin ardından aradıkları hanı görünce mutlu bir iç geçirmişti Teki. Yorulduğunu inkar edemezdi. Hana gidip, göreve devam edebilmeyi istediği kadar, hana gidip dinlenmeyi de istiyordu. Sakuma'nın da benzer hisler içerisinde olduğu anlaşılıyordu. Konu dinlenmek olduğunda arkadaşının konuya daha bir hevesle yaklaştığını biliyordu. Önceki uzun yürüyüşlerine kıyasla çok daha az zaman ve efor sarf ederek hanın önüne geldiklerinde içinde hoş bir heyecan oluşmuştu. Shinobi olarak çıktıkları görevdeki ilk aktif eylemlerini gerçekleştiriyorlardı. Henüz sadece başında olsalar bile, bu görevin de yaşadığı ve yaşayacağı shinobi hayatına etkileri olacağını biliyordu Teki. Sadece bu duygu bile heyecanını katlamaya yetiyordu. Sakuma'nın onaylaması ile hanın kapısını açarak içeri girdiklerinde, hafif bir heyecan titremesi yaşamıştı Teki. Yüzüne gülümsemesi yerleşmişti tekrardan...

Beklediğine kıyasla çok daha loş bir ortam karşılamıştı Teki'yi. Neden böyle düşünmüştü bilmiyordu ancak, nedense çok daha aydınlık bir yer olacağını düşünmüştü. içeriye ilk adımını attığı gibi huzursuz bir duygu kaplamıştı içini. Handaki herkesin kendilerine bakıyor oluşundan çok rahatsız olmuştu. Az önce suratına yerleşen gülümseme yerini garip ve anlamsız bir ifadeye bırakırken Teki, kendisine anlamsızca garip bakışlar atan insanlardan gözünü kaçırmaya çalışmıştı. Hanın bir köşesinde koto çalan kız sayesinde ortamın gerginliği bir nebze azalıyordu ancak kesinlikle yeterli seviyede değildi. Torza-san'ı bulma ümidiyle, insanların bakışlarından kaçarak arama yapmaya çalışıyordu. Bar kısmında, bardak silmekten olan kişiye takılmıştı bakışları. O da aynı gergin ifade ile işine devam etmekteydi. Sanki zorla süt içirip, çağırdığı cüsseli bir adama sizi dövdürecekmiş gibi...

Koto çalan kızın müziği halen hanı doldururken birden ortamın havası değişmeye başlamıştı. Üstlerindeki Kusagakure alın bantlarını fark eden insanlara bir rahatlama gelmişti. Ortamın gerginliğinin düzelmesi ile beraber Teki farkında olmadan tutmaya başladığı nefesini verdi birden. "Ha siktir Sakuma. Çılgın gerildim az önce..." diye fısıldadı arkadaşına istemsizce. Çevrede halen onlara bakmakta olan bir kaç insana başıyla selam verdi. Barmenin onları eli ile çağırdığını fark ettiğinde ise zaten barmene doğru ilerlemeye başlamış Sakuma'nın peşinden yürümeye başladı...

Büyük bir şömine, harika koto çalan bir kadın, garip süslemeler ve anlamsız işlemeler... Barmene doğru ilerlerken dikkat ettiği şeyler bunlardı Teki'nin. Barmenin yanına vardıklarına ona hemen Torza-san'ın nerede olduğunu sormak istedi ancak adamın sözleri ile durdurdu kendisini. Adam, Teki ve Sakuma'yı bir ev sahibi edasıyla selamladıktan sonra içerideki, sonradan kızı olduğunu öğrenecekleri kadına seslenerek içecek ve yiyecek getirmesini istemişti. Torza-san'ı bulmuşlardı. Teki, adamdan önce konuşmaya başlamadığı için sevinmişti. Gereksiz bir diyalogdan kurtulmuşlardı...

Mutfaktan çıkan Hanako-san, getirdiği çeşitli yiyecekleri ve sake şişesini bara bırakmıştı. Alkol içecek olmak bir yandan hoşuna gitmiş olsa da, diğer yandan tedirgin etmişti Teki'yi. Böyle durumlarda gereksiz yere endişeleniyordu. Kondisyonunu azaltabilecek eylemleri, aslında hoşuna gitseler bile yapmamayı tercih edebiliyordu. Yinede yanında alkol süngeri Sakuma olduğu için sorun yoktu. Kendisi içmese bile arkadaşı içecekti...

Sake bardağının doldurulması ile minnetini belli edercesine kafasını sallamıştı. Ancak alkol almayı o an için doğru bulmadığı için bardağını usulca kaldırıp arkadaşı Sakuma'nın önüne koymuştu. "Kusura bakmayın. Görev esnasında alkol almaya cesaret edemiyorum. Bazen sahiden çok etkili oluyorlar...", Sakuma ise o anda koto çalan kız hakkında bir şey söylemişti. Kendi konuşması yüzünden arkadaşının söylediklerini anlayamamıştı...

Torza-san muhabbetlerinin giriş kısmını bitirdiğinde, gelişme kısmına başlangıcı yapan Sakuma olmuştu;

"Açıkçası Torza-san, olay ve şüpheliler hakkında fazla bilgimiz olduğu söylenemez. Yola çıkmadan önce bizi bu handan zorla erzak alındığına dair bilgilendirdiler, ancak eğer mümkünse olan biteni bir de sizin ağzınızdan dinlemek isteriz. Özellikle şüphelilerin eşgali hakkında bize verebileceğiniz en ufak bir bilgi bile bizim için çok değerli olacaktır."

Sakuma güzel noktalara değinmişti ancak eklemek istediği birkaç şey daha vardı Teki'nin. Bu sebeple, Sakuma konuşmasını bitirdiği gibi kendisi konuşmaya başlamıştı.

"Ayrıca hana gelen ya da çevreden konu hakkında bilgisi olan kişiler var ise onlarla da konuşmak isteriz Torza-san. Şu durumda sahiden Sakuma'nın dediği gibi her bilgiye ihtiyacımız var. Özellikle olayların olduğu saat aralıkları gibi. Durum gece boyu Sakuma ile aralıklarla nöbet tutmamızı gerektiriyor ise ona göre planlamamızı yapabiliriz."

Re: [Kasumikage Teki & Kumo Sakuma] Kılcal

Posted: November 24th, 2018, 3:12 am
by GM - Naruto
Yemekler yenmeye başlarken, yaşlı adam ilk kupasını dek dikişte bitiriyor ve ikinciyi dolduruyor kendisine. Bu konuda Sakuma ile yarışabilecek kabiliyette biri gibi göründüğünü düşünüyorsunuz. İçmeyi kabul etmeyen Teki’ye ise garip bir yüz ifadesiyle baksa da bu konuda yorum yapmamayı tercih ediyor. Bunu bir saygısızlık olarak mı karşıladığını, yoksa tuhaf mı bulduğunu anlayamıyorsunuz ancak daha fazla uzamıyor bu konu. Sakuma’nın koto çalan kıza gösterdiği ilgi ve sorusu karşısında başta hafifçe şaşırıyor yaşlı adam, ardından bakışları kıza dönüyor ve hafifçe buğulandığını görür gibi oluyorsunuz bir an. Sonra ikinci kupayı dikiyor adam ve bir an önceki haline dönüyor: “Torunum, Megumi.” Üçüncüyü dolduruyor kendisine bu esnada: “Her zaman hasta bir çocuktu, ancak yaşam doludur inanın. Kendisini müzikle iyileştirdiğini söyleyip durur.” Hafifçe gülümsüyor Torza, eskilerden bir anı gözünün önüne gelmişçesine: “Bu sıralar durumu kötüleşmeye başladı, mallarımıza el koyan adamlar onun bir aylık ilacını da alıp götürmüş ben farkında olmadan. İlaç kutularının verdiğimiz haraç içinde olmadığına emindim oysa ki. İnanın, nasıl olduğunu ben de bilmiyorum.” Düşünceli bir yüz ifadesi beliriyor yüzünde: “Aslında olayı bildirmemin yegane sebebi de ilaçları çalmalarıydı. Her zaman bunun gibi münferit olaylar olur, birileri gelip bir şeyler ister ve gider. Çevre hanlar da, bu civardaki minik yerleşkelerde yaşayan insanlar da alışkındır buna. Ticaret yolunda olmanın avantajları kadar dezavantajları da vardır. Kimseye zarar vermedikleri sürece kabullenir ve yaşamımızı sürdürmeye devam ederiz.”

Ardından, diğer sorunuzu cevaplamak üzere kendini konumlandırıyor bu kez. Bir eli çenesine gidiyor düşünürcesine, hafifçe kaşıyor traşlı çenesini: “İki genç oğlan. Sizden üç-dört yaş büyüktürler en fazla. Koyu kahverengi, yıpranmış cübbeler vardı ikisinde de. Birisinin sırtında asılı bir katana vardı. Yüzlerinde özellikle tarif edebileceğim bir şey yok, yalnızca çizik alınbantlarını gördük. Kusagakure alınbantlarıydı.” Bakışlarını direkt olarak size doğrultuyor bu kez, hafifçe yargılar bir hali var ancak yalnızca bundan ibaret. Ardından eski pozisyonuna dönüyor: “Başta birkaç yüz metre ilerideki yerleşkeden bir şeyler almışlar. Burada az çok sözüm geçer, oranın halkı da alışkındır bu tip olaylara. Yalnızca bir şey olunca bana bilgi vermeye gelirler. Bir hafta kadar önce, akşamüstü saatlerinde evlerden birinin kapısını çalıp zorla gıda ve ilaç istemişler. Aldıktan sonra da tüymüşler. Ertesi gün yeniden, bu kez üç farklı ev. Sanırım o zamana kadar cesaret edememişlerdi, ancak dördüncü gün akşam saatlerinde buraya gelip bir şeyler istediler. Onlara bu işi daha fazla devam ettiremeyeceklerini söyledim ancak söylediklerimi pek umursar gibi görünmüyorlardı.”

Tabaklarınız bu esnada yavaş yavaş boşalmaya başlıyor. Yaşlı adam ise konuşması esnasında yer yer kendi kupasını, yer yer Sakuma’nın kupasını dolduruyor ve devam ediyor konuşmasına. Karnınız doyduğu için, iyiden iyiye uyku pozisyonuna girmeye başlıyorsunuz: “Belirgin saatlerde geldiklerini sanmıyorum, ancak daha önce hiç gece gelmediler. En son dün uğradılar buraya da, sabah saatleriydi. Yine bir şeyler alıp oyalanmadan gittiler. Pek oyalanmıyorlar. Normalde bu tip adamlar hana gelip kafasına göre yer, içer, eğlenir ve hesap bırakmadan; üstüne bir şeyler alarak yollarına devam ederler. Bunlar çevrede bir yeri mesken tutmuşa benziyor.” Duruyor, derince bir nefes alıyor. Etraftaki kalabalığın yavaş yavaş azalmaya başladığını farkediyorsunuz. İnsanlar yavaş yavaş odalarına dağılmaya başlıyor, müzik sesi de kesiliyor bir noktada. Koto çalan kız, yerinden kalkarak narin adımlarla yanınızdan geçiyor hafifçe reverans yaparak size. Ardından barın arkasındaki mutfağa girip gözden kayboluyor. “Size söyleyebileceklerim bunlar, çevredeki insanlardan da daha fazla bir şey öğrenebileceğinizi sanmıyorum. Her şeyi gelip bana anlatıyorlar.”