[Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
[Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Daha önce köyümden elbette uzaklaştım. Hatta, şu an Konohagakure'de olmak beni neden rahatsız ediyor, çok anlamış da değilim. Halbuki bir başka köyün düzenini, sınavlarını koruyacak time seçilmiş olmak, köyün liderlerinin güvendiği kişiler arasında olduğumu bilmek başta çok güzel hissettirmişti. Fakat gelin görün ki bir kaç aydır köy dışarısına çıkmayıp evde döt büyütmeye alışmış olmak beni irrite etmiş, geldiğimden beri daha da karanlık bir aurayla gezinmeme neden olmuştu o güzel hissiyatı hepten yok edip. Kızkardeşim Fuu ise, aksine kurtlu peynir gibi kıpır kıpırdı. Üstelik bir de, kendine yabancı bir sevgili bulmuştu, en esmerinden. Çocuğu tenhada köşede kıstırıp durmama meydan okurcasına sürükleyerek yemekhaneye getirmiş, karşıma zorla oturtmuş, benle kavgaya tutuşmuştu.
"İki günde aşık mı olunurmuş?" diyorum, "Aşkın ne zaman tutacağı belli olmaz." diyor. "Çocuk kendini savunamıyor bile!" diyorum, "Aşk her şeyi affetmez mi?" diyor derkeeeen... Çığırımdan çıktım iyice. Ben bu kızı böyle yetiştirmedim arkadaş! Buz gibi bir sesle "Ya o, ya ben." diye yavaşça çorba kasemi tepsiye indirip dik dik bakmaya başladım. Tereddüte düşmeden çocuğun koluna iyice sarılması, benim için bardağı taşıran son damla olmuştu. Ellerimi masaya vurarak "Tamam!" diye bir bağırtıyla yerimde kalktım. Ortam kalabalık olsa da sesimin bir kaç meraklı kafaya gitmesine engel olamamış, zaten bana dönmüş bakıyor olmalarını da çok umursamamıştım. "Tamam." diye tekrar ettim kendimi daha kısık bir ses ve daha soğuk bakışlarla. Bu tamam öyle bir tamamdı ki, beş harfe "Sen bir daha harçlıktı, yemekti, banyoyu yıkamaktı istersin benden." mesajını sığdırabilmişti. Masaya vurmamla etrafa dağılan çorba yüzünden kirlenmiş tepsimi kaptım ve kendi takım arkadaşlarımı aranmaya başladım. Fakat Fuu'dan sonra en yakınım olan veletleri bu kalabalığın içerisinde elbette bulamadım.
Tekrar bir yerler bulup oturmadığım sürece bana dönen kafaların azalmayacağını bildiğim için, çareyi iki masa ötedeki rastgele boşluğa oturmakta buldum. Normalde sığmamın zor olacağı bu boşluğu biraz yüzsüzlük yaparak genişlettim diyebilirim. "Birazcık sıkışabilir miyiz şöyle, ilerde yer var görüyorum, hadi arkadaşlar!" söylenmeleri eşliğinde totomu iyiden iyiye boşluğa sokuşturmuş, kendi köyümden shinobilerin karşısına oturduğumu fark etmemle asabiyetimden biraz olsun uzaklaşmıştım. Masanın geneli iki köyün homojen karışımında olsa da karşımda Teki, yanında ise takım arkadaşı olduğunu bildiğim ve benden uzun oluşunu hoşnut karşılayamadığım şu kız... Neydi, heh Sakuma oturuyordu. Kafamla ikisine teker teker selam verip elimi tepsimde açılmayı bekleyen paket süte attım.
Fakat süt yoktu. Sevgimin bir kısmıyla beraber sütümü de lanet Fuu'nın masasında unutmuştum. "Haydaa.." diye söylenmeye başladım.
"Diğer masada unutmuşum sikik sütü."
- Yamato Ryuji
- Posts: 65
- Joined: November 8th, 2018, 11:06 pm
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Konoha'nın büyük, kocaman, hatta devasa bir köy olduğunu biliyordum. Fakat buraya bu kadar da beklemiyordum. Anlaşılan kendi literatürümdeki "büyük, kocaman, devasa" kelimelerini gözden geçirmem gerekiyordu. Bu durumun şaşkınlığı ve korkutuculuğu içerisinde görevime odaklanmak biraz zor olsa da alt tarafı suratımda alışık olmadığım ifadeler takınarak etrafı izliyordum. Yapmam gereken mimik ifadesizlikti ama ben daha çok bilinmezlikle karışık somurtmaya kaymıştım. Bir kaşım hafifçe yukardayken alt dudağımı şişirip yukarı kaldırıyordum istemeden. İçinde bulunduğum saçmalığa hemen alışsam iyi olurdu. Yoksa edindiğim takdirde bana fayda sağlama ihtimali olan bilgileri gözden kaçıracaktım. Shinobi hayatında ufak bilgiler hayat kurtarabilirdi, evet, odaklanmam gereken düşünce buydu. Etrafımda gelişen detayları takip etmeliydim.
Kendi kendime edindiğim yan görevimi ihmal edecek olsam da yemek molası vücudumun direncini kaybetmemesi için önemliydi. Hem böylece Konoha'nın shinobi diyetiyle ilgili birkaç ufak gözlemde de bulunabilirdim.
Alternatiflerin hepsinden az miktarda seçtiğim yemeğimi aldıktan sonra rastgele bir yere oturmuş ve görüntü, tat, sunumdan ibaret olan ön incelememi tamamlayıp yemeye başlamıştım. Ağzıma attığım her lokmada kaşlarımı çatıp yediklerimin besin değerleriyle ilgili tahminlerde bulunmaya çalışırken tavana bakıyordum. Bu sırada karşıma geçip oturan iki Kusagakure shinobisinin selamını alıp isimlerimizi değişmiştik. Dış görünüşlerinden ibaret olan gözlemim ilginç tipler olduklarını düşünmemi sağlıyordu. Fazla dikkat etmeden yemeğime devam ediyordum ki ortamdaki herkesin kafalarının çevrilmesine sebep olan yine Kusalı bir shinobinin bağırışlarıyla irkilmiştim. Yüzümdeki ifade yabancı olduğum bilinmezlikten en çok kullandığım gevşek sırıtışıma dönüşmüştü bir anda. Gerginliğin devam edişini umursamayıp yemeğime geri dönmeyi planlarken bulunduğum ortamı yumuşatmak adına bir şey yapmam gerektiğini hissetmiştim. Ağzımdaki lokmayı bitirmeyi bekledim ve karşımda oturanlara sordum: "Arkadaşınız mı?" Sözlerimi iğneleyici olarak algılamamaları için yamulttuğum ağzımın kenarından dişlerimi göstermeyi ihmal etmeyecektim.
Küçük sohbetimizin ardından az önce ortalığı karıştıran adamın bana doğru hareket ettiğini fark etmiştim. Gelip tam yanıma oturdu. Halbuki gerginlikten yeterince nasibimi aldığımız düşünüyordum. Bir de yetmemiş gibi oturduğu yere sığamayıp çevresindekilerin hareketlenmesini istiyordu. Öbür taraf bu garip adamdan uzak tarafa kayarken ben popomu kıpırdatmayı pek planlamıyordum. Bana ne yahu, götünü bu kadar büyütmeden önce düşünseydi. Shinobinin götü iri olmaz.
Tüm bunların arasında beni en şaşırtansa çok saçma ama gerçek bir durumdu. Adamla resmen aynı ses tonuyla konuşuyorduk. Sırıtan suratım aynı zamanda bir kaşımın yukarı kalkmasıyla daha önce varlığını tahayyül bile edemeyeceğim bir ifadeye bürünmüştü. Kendimi silkeleyip önüme dönmem kısa sürdüyse de o yüz ifadesini yakınımda bulunanlardan gizleyebildiğimi sanmıyordum. Bu kadar benzerlikten sonra muhabbete girmek şart olmuştu. Nereden başlayacağımı bilemediğim için karşılamayla laf sokma arasında basit ama etkili bir giriş yapacaktım. Gözlerimi önce yanıma gelen adamın gözlerine kilitleyerek: "Merhaba shinobi-san." diyecek, sonrasında gözlerimi bu sefer aynı kişinin poposuna çevirip büyük olduğu imasını veren "Sana da merhaba mabat-san." cümlesini kuracaktım. Söylediklerimin ardından da cevap gelene kadar önüme dönüp yemek yemeye devam edecektim.
Kendi kendime edindiğim yan görevimi ihmal edecek olsam da yemek molası vücudumun direncini kaybetmemesi için önemliydi. Hem böylece Konoha'nın shinobi diyetiyle ilgili birkaç ufak gözlemde de bulunabilirdim.
Alternatiflerin hepsinden az miktarda seçtiğim yemeğimi aldıktan sonra rastgele bir yere oturmuş ve görüntü, tat, sunumdan ibaret olan ön incelememi tamamlayıp yemeye başlamıştım. Ağzıma attığım her lokmada kaşlarımı çatıp yediklerimin besin değerleriyle ilgili tahminlerde bulunmaya çalışırken tavana bakıyordum. Bu sırada karşıma geçip oturan iki Kusagakure shinobisinin selamını alıp isimlerimizi değişmiştik. Dış görünüşlerinden ibaret olan gözlemim ilginç tipler olduklarını düşünmemi sağlıyordu. Fazla dikkat etmeden yemeğime devam ediyordum ki ortamdaki herkesin kafalarının çevrilmesine sebep olan yine Kusalı bir shinobinin bağırışlarıyla irkilmiştim. Yüzümdeki ifade yabancı olduğum bilinmezlikten en çok kullandığım gevşek sırıtışıma dönüşmüştü bir anda. Gerginliğin devam edişini umursamayıp yemeğime geri dönmeyi planlarken bulunduğum ortamı yumuşatmak adına bir şey yapmam gerektiğini hissetmiştim. Ağzımdaki lokmayı bitirmeyi bekledim ve karşımda oturanlara sordum: "Arkadaşınız mı?" Sözlerimi iğneleyici olarak algılamamaları için yamulttuğum ağzımın kenarından dişlerimi göstermeyi ihmal etmeyecektim.
Küçük sohbetimizin ardından az önce ortalığı karıştıran adamın bana doğru hareket ettiğini fark etmiştim. Gelip tam yanıma oturdu. Halbuki gerginlikten yeterince nasibimi aldığımız düşünüyordum. Bir de yetmemiş gibi oturduğu yere sığamayıp çevresindekilerin hareketlenmesini istiyordu. Öbür taraf bu garip adamdan uzak tarafa kayarken ben popomu kıpırdatmayı pek planlamıyordum. Bana ne yahu, götünü bu kadar büyütmeden önce düşünseydi. Shinobinin götü iri olmaz.
Tüm bunların arasında beni en şaşırtansa çok saçma ama gerçek bir durumdu. Adamla resmen aynı ses tonuyla konuşuyorduk. Sırıtan suratım aynı zamanda bir kaşımın yukarı kalkmasıyla daha önce varlığını tahayyül bile edemeyeceğim bir ifadeye bürünmüştü. Kendimi silkeleyip önüme dönmem kısa sürdüyse de o yüz ifadesini yakınımda bulunanlardan gizleyebildiğimi sanmıyordum. Bu kadar benzerlikten sonra muhabbete girmek şart olmuştu. Nereden başlayacağımı bilemediğim için karşılamayla laf sokma arasında basit ama etkili bir giriş yapacaktım. Gözlerimi önce yanıma gelen adamın gözlerine kilitleyerek: "Merhaba shinobi-san." diyecek, sonrasında gözlerimi bu sefer aynı kişinin poposuna çevirip büyük olduğu imasını veren "Sana da merhaba mabat-san." cümlesini kuracaktım. Söylediklerimin ardından da cevap gelene kadar önüme dönüp yemek yemeye devam edecektim.

- Kotegawa Ooki
- Posts: 160
- Joined: August 31st, 2018, 10:46 pm
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Köyümden yani yuvamdan ayrılalı sadece bir kaç hafta olmuştu. Bu hayatımdaki ilk uzun süreli yolculuğum değildi. Çok ufak iken babamla arada kervanlara yada onun yaptığı çeşitli gezilere katıldığımız olurdu ama babamın zengin bir tüccar olması ve bu tarz gezilerinde genelde içeriğinin babamın işleri olması sebebiyle oldukça rahat geçerdi. Hani öyle rahattık ki en büyük sıkıntımız arada bir, at arabasının irice bir taşın üstünden geçmesi sebebiyle yarattığı sarsıntının elimizde tuttuğumuz ,ki o an tutuyorsak, bir içeceği dökmesi olurdu. Şu an ise hiçte rahat olmayan ve çoğunlukla hatta neredeyse tamamen yayan geçen zorlu bir yolculuğun ardından bildiğin amellik yapmaya gelmiştim.
Dünyanın Kurtarıcısı, 4. Hokagenin oğlu ve 9 Kuyruklunun Jinchuuriki olan ihtişamlı(!) bilmem kaçıncı Hokage hazretleri bu sene yapılacak Chuunin sınavının koruması için küçük ülkelerin Shinobilerinin kullanılmasına karar vermişti. Bunun arkasındaki politik veya toplumsal nedenleri anlamaya yetecek zeka, bilgi ve en önemliside ilgiden yoksundum ama bu kararın beni ilgilendiren kısmı bu koruma işine benimde gitmek zorunda olacağımdı.
Köyden çıkarken herkeste ilginç ve anlam veremediğim bir neşe değişik bir gurur vardı. Bu manzarayı gören dışarıdan gelmiş biri sanki Dünyayı kurtarmaya veya köy için bir intihar saldırısı yapmaya gittiğimizi düşünürdü ama biz sadece üç beş büyük köyün ayak işlerini yapmaya gidiyorduk.
Ülkemden ve köyümden memnun olsamda büyük köylerin Shinobilerine kıskançlıkla bakıyordum. Bizden çok daha fazla imkana sahiplerdi. Emekli maaşları bizimkinin kaç katıydı. Her yıl enflasyon farkıda alıyorlarmış. Bizse karın tokluğuna çalışıp, emekli olduğumuzda da daha azına tamah etmek zorunda kalıyorduk.
Büyük köylerin Shinobilerine olan kıskançlığım bu köylerin içine ilk defa girmemle bir kaç kat daha artmıştı. Düzgün bir akademi eğitimi almış bir Kunoichi olarak normal insanların aklının ermeyeceği bir çok şeye vakıftım. Belki ağzımdan koca bir kasabayı yutacak alevler çıkartamıyordum ama en azından böyle bir şeyi gördüğümde de anlamsız bir şekilde bakmazdım. Yani bunun bir jutsu olduğunu anlayabilirdim. Buna rağmen Konohaya geldiğimde bırakın görüp duymayı, hayal bile edemeyeceğim bir çok şeyle karşılaşmıştım. Biz ülke içinde hiçbir yolluk verilmeden yayan bir şekilde kendi çabalarımızla görevimize giderken, buradaki veletler tren adı verilen ve en hızlı Shinobilerin bile soluğunu kesecek atsız bir arabaya biniyordu. Bizde Diamyo'da bile zor bulunan şeyler burada sivil hayata yani son kullanıcıya ulaşmıştı bile. Baya baya kendimi ezik hissetmiştim.
Köyde resmi olarak koruma ve o tarz görevler için bulunuyorduk ama bu tarz koruma görevlerine önceden katılmış hemen herkesin bileceği üzere korumalık pek bir şey olmazdı. Yol sorarlardı, içip içip sapıtırlardı, taciz olurdu, kap kaç falan. Hani öyle ciddi Shinobilerin dahil olmasını gerektirecek şeyler pek olmazdı. Nitekim bu görevde daha önce yaptığım bu tarz şeylerden farklı değildi. Tabi tek bir ayrıntı vardı o işte günümü zehir ediyordu. Kaminin unuttuğu İshigakure'de koruma iken fazla yol soran olmazdı çünkü çoğu kişi yerliydi ama burada böyle uluslarası bir etkinlikte bir ton yeni yüz vardı.
" Naruto-samanın favori ramencisi nerede? "
" Arenalara nasıl giderim? "
" Burada hiç Yakiniku yapan yer yok mu? "
gibi sorulara gün boyu maruz kalmaktan ömrüm tükenmişti. Her şeyin en kötüsü birde ayakkabı numaraları IQ puanlarından düşük olan Kusalılarla uğraşmak zorunda kalıyordum ama Konoha yönetimi bunların aptallığını öngörmüş olacak ki bunlara sadece tuvalet temizliği ve türlü türlü amelelikler veriliyordu. Onları bile pek becerdikleri söylenemezdi ama işte.
Yemekhanede kendi kendime yemek yiyip etrafımla ilgilenmez iken manyağın birinin sesiyle irkilmiştim. Sesin kaynağına dönüp baktığımda tipi kayık meymenetsiz bir Kusa Shinobisi ile taş gibi başka bir Kusa Shinobisi tartışıyordu. Çirkin olan kendi kendine triplere girmişti.
Delidir ne yapsa yeridir diyip kendi işime dönmüşken birinin beni masada kıçıyla ittiğini fark edip ne oluyor diye dönüp az önceki delinin koca kıçıyla bizi iterek kendine yer açtığını fark etmiştim.
Kaşlarımı çatarak deliye bakarken fark ettiğim bir diğer şey ise Shinobi kıyafetleri içindeki bir veletti. Chuunin gibi gözükse, daha doğrusu kıyafeti falan öyle olsada bas baya çocuktu. İshili olmasına rağmen onu tanımıyordum. Çocukların bazı meslek gruplarına özenip polis, Shinobi, doktor ve benzeri meslek gruplarının kıyafetlerini giydikleri duyulmamış şey değildi ama bunlarda bir tanesinin Shinobilere ayrılmış bir yemekhanede yemek yemeside çok alışıldık bir durum sayılmazdı.
Ayağa kalkıp küçük çocuğun kulağını çekerek " Senin annen baban nerede? Niye büyüklerinin yemek yediği yere gizlice giriyorsun? " demiştim azarlayarak.
Dünyanın Kurtarıcısı, 4. Hokagenin oğlu ve 9 Kuyruklunun Jinchuuriki olan ihtişamlı(!) bilmem kaçıncı Hokage hazretleri bu sene yapılacak Chuunin sınavının koruması için küçük ülkelerin Shinobilerinin kullanılmasına karar vermişti. Bunun arkasındaki politik veya toplumsal nedenleri anlamaya yetecek zeka, bilgi ve en önemliside ilgiden yoksundum ama bu kararın beni ilgilendiren kısmı bu koruma işine benimde gitmek zorunda olacağımdı.
Köyden çıkarken herkeste ilginç ve anlam veremediğim bir neşe değişik bir gurur vardı. Bu manzarayı gören dışarıdan gelmiş biri sanki Dünyayı kurtarmaya veya köy için bir intihar saldırısı yapmaya gittiğimizi düşünürdü ama biz sadece üç beş büyük köyün ayak işlerini yapmaya gidiyorduk.
Ülkemden ve köyümden memnun olsamda büyük köylerin Shinobilerine kıskançlıkla bakıyordum. Bizden çok daha fazla imkana sahiplerdi. Emekli maaşları bizimkinin kaç katıydı. Her yıl enflasyon farkıda alıyorlarmış. Bizse karın tokluğuna çalışıp, emekli olduğumuzda da daha azına tamah etmek zorunda kalıyorduk.
Büyük köylerin Shinobilerine olan kıskançlığım bu köylerin içine ilk defa girmemle bir kaç kat daha artmıştı. Düzgün bir akademi eğitimi almış bir Kunoichi olarak normal insanların aklının ermeyeceği bir çok şeye vakıftım. Belki ağzımdan koca bir kasabayı yutacak alevler çıkartamıyordum ama en azından böyle bir şeyi gördüğümde de anlamsız bir şekilde bakmazdım. Yani bunun bir jutsu olduğunu anlayabilirdim. Buna rağmen Konohaya geldiğimde bırakın görüp duymayı, hayal bile edemeyeceğim bir çok şeyle karşılaşmıştım. Biz ülke içinde hiçbir yolluk verilmeden yayan bir şekilde kendi çabalarımızla görevimize giderken, buradaki veletler tren adı verilen ve en hızlı Shinobilerin bile soluğunu kesecek atsız bir arabaya biniyordu. Bizde Diamyo'da bile zor bulunan şeyler burada sivil hayata yani son kullanıcıya ulaşmıştı bile. Baya baya kendimi ezik hissetmiştim.
Köyde resmi olarak koruma ve o tarz görevler için bulunuyorduk ama bu tarz koruma görevlerine önceden katılmış hemen herkesin bileceği üzere korumalık pek bir şey olmazdı. Yol sorarlardı, içip içip sapıtırlardı, taciz olurdu, kap kaç falan. Hani öyle ciddi Shinobilerin dahil olmasını gerektirecek şeyler pek olmazdı. Nitekim bu görevde daha önce yaptığım bu tarz şeylerden farklı değildi. Tabi tek bir ayrıntı vardı o işte günümü zehir ediyordu. Kaminin unuttuğu İshigakure'de koruma iken fazla yol soran olmazdı çünkü çoğu kişi yerliydi ama burada böyle uluslarası bir etkinlikte bir ton yeni yüz vardı.
" Naruto-samanın favori ramencisi nerede? "
" Arenalara nasıl giderim? "
" Burada hiç Yakiniku yapan yer yok mu? "
gibi sorulara gün boyu maruz kalmaktan ömrüm tükenmişti. Her şeyin en kötüsü birde ayakkabı numaraları IQ puanlarından düşük olan Kusalılarla uğraşmak zorunda kalıyordum ama Konoha yönetimi bunların aptallığını öngörmüş olacak ki bunlara sadece tuvalet temizliği ve türlü türlü amelelikler veriliyordu. Onları bile pek becerdikleri söylenemezdi ama işte.
Yemekhanede kendi kendime yemek yiyip etrafımla ilgilenmez iken manyağın birinin sesiyle irkilmiştim. Sesin kaynağına dönüp baktığımda tipi kayık meymenetsiz bir Kusa Shinobisi ile taş gibi başka bir Kusa Shinobisi tartışıyordu. Çirkin olan kendi kendine triplere girmişti.
Delidir ne yapsa yeridir diyip kendi işime dönmüşken birinin beni masada kıçıyla ittiğini fark edip ne oluyor diye dönüp az önceki delinin koca kıçıyla bizi iterek kendine yer açtığını fark etmiştim.
Kaşlarımı çatarak deliye bakarken fark ettiğim bir diğer şey ise Shinobi kıyafetleri içindeki bir veletti. Chuunin gibi gözükse, daha doğrusu kıyafeti falan öyle olsada bas baya çocuktu. İshili olmasına rağmen onu tanımıyordum. Çocukların bazı meslek gruplarına özenip polis, Shinobi, doktor ve benzeri meslek gruplarının kıyafetlerini giydikleri duyulmamış şey değildi ama bunlarda bir tanesinin Shinobilere ayrılmış bir yemekhanede yemek yemeside çok alışıldık bir durum sayılmazdı.
Ayağa kalkıp küçük çocuğun kulağını çekerek " Senin annen baban nerede? Niye büyüklerinin yemek yediği yere gizlice giriyorsun? " demiştim azarlayarak.

- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Konoha'da yapılacak olan Chuunin sınavına görevli olarak atandıktan sonra Teki'nin hayatında ciddi değişimler olmuştu. Özellikle tüm efsanelerde adı geçen shinobilerin köyüne görev için gidiyor oluşu zevk veriyordu kendisine. Güce ve saygınlığa olan bağımlılığı yüzünden görevine başladığından beri durmadan gülüyordu Teki. Uzumaki Naruto ile aynı bina içinde olduğunu fark ettiğinde titriyordu. Uzakta bir yerde Tsuchikage Kurotsuchi'yi gördüğünde kendinden geçmek üzereydi. Yanında Sakuma olmasaydı çoktan heyecan ve mutluluk yüzünden ağzı köpürerek bayılacak ve büyük ihtimalle kurtarılamayacaktı. Hoş, bu konuda kendisi de Sakuma'ya yardımcı oluyordu. Dostunun, eski Hokage, Hatake Kakashi'ye duyduğu hayranlığı biliyordu Teki. Bu sebeple aynı kendisi gibi Sakuma da saçma bir heyecana kapılabiliyordu. Yine bir görevde harika ikili olarak yollarına devam ediyorlardı...
Görevleri devam ederken, kendilerine verilen yemek molası sayesinde karınlarını doyuracaklardı. Yemeklerden çok büyük bir beklentisi yoktu Teki'nin. Shinobi hayatı boyunca kendisine örnek olan ve olacak tüm büyük kişileri gözlemleme şansı varken, yemek yemek gibi bir eylem gereksiz kalıyordu. Acıkamıyordu zaten. Karnındaki kelebekler onu doyuruyorlardı. Yemek sırasında tepsisini doldurduktan sonra asla içmeyeceği bir paket sütü de tepsisine eklediğini fark etmemesinin sebebi de buydu büyük ihtimalle. Her ne kadar görevde olsalar da, Sakuma ile eğlenecek bir yol bulmayı unutmuyorlardı. Teki'nin Kusagakure'den ayrılmadan önce çantasına depoladığı içkiler de bunun kanıtıydı. Kendisi (görevde oldukları için) pek içmiyor olsa bile görev aralarında ya da gece paydoslarında Sakuma denen alkol süngerine içki ikram edebiliyordu böylece. Takım arkadaşları Rei ve senseileri Aoda'nın ölümü üzerinden koca 2 yıl geçmiş olsa bile içlerindeki acı tamamen kaybolmamıştı. Sakuma çok belli etmiyor olsa bile onun da olaya çok üzüldüğünü biliyordu Teki. Kendisi, Sakuma kadar kuvvetli duramıyordu. Halen düzenli olarak onların mezarlarını ziyaret ediyor, aklına gelen güzel anılar yüzünden kendi kendine göz yaşlarına boğuluyordu. Fakat, enteresandır ki, bu üzücü hadise Sakuma ile çok çok daha iyi birer arkadaş ve takım arkadaşı olmalarını sağlamıştı. Birbirlerine destek olmaları sayesinde daha dik bir duruşa sahip olmuşlar ve bunu köye de kanıtlamışlardı. En azından bu göreve atanmalarının somut bir kanıt olduğunu düşünüyordu Teki. Yıllar boyu takımındaki kişilerin ölümleri yüzünden kendini harcayan bir sürü shinobi görmüştü. Teki ve Sakuma onlardan olmayacaklardı. Kaybettiklerinden güç alarak daha emin adımlarla yürüyeceklerdi.
"Sa. Ku. Ma. Gel, ileride gördüğüm masaya oturalım. Bu arada farkında değilim ama süt almışım. İçmek istersen alabilirsin..."
Yemek sırasından çıkıp, kalabalığın arasında biraz yürüdükten sonra oturabilecekleri bir boşluk bulmuşlardı. Masada tam karşılarında oturan sarışın bir İshigakure ninjası vardı. Tanımadığı için muhabbete girmek istemedi Teki. Başıyla selam verdikten sonra karşısına oturdu İshigakure'linin. Bir an ceketinin içinde sakladığı mataradan içki içmek istedi ancak, böylesi kalabalık bir yerde, tanımadığı bunca kişinin arasında illaki onu görecek ve görev esnasında içki içtiklerini anlayacak garip tipler olabilirdi. Bu sebeple hem kendi iyiliği, hem de Sakuma'nın iyiliği için matarasını ceketinin içinde tutmaya karar verdi. Yemeğinden ilk çatalı alacakken de tanıdığı bir ses ile irkildi ve kaynağı aramaya başladı istemsizce...
"Tanıdık birinin sesini duydum. Birileri kusalıyor şu an."
Sesin kaynağını bulamamıştı Teki. Tanıdık geldiğinden emindi ancak kim olduğunu da çıkaramamıştı bir türlü. Tekrar yemeğine dönüp ilk çatalını aldıktan sonra ise karşılarında oturan diğer shinobiyi fark etmişti. Aynı sarışın olan gibi, o da İshigakure shinobisiydi ancak bi garipliği vardı. Enerjisi, aurası ya da çakrası... Emin değildi Teki ancak bu üç şeyden birisi kokuyordu. Hem de kötü bir şekilde. Çok önem vermek istemedi kıza. Yemeğine odaklanacaktı tekrar. Tam çatalını ikinci lokması için yemeğine götürüyordu ki evren bir kez daha böldü Teki'yi. Sesin kaynağını bulmuştu. Daha doğrusu sesin kaynağı onları bulmuştu...
Kusagakure'den Kitamura Susumu, kalabalığı bölerek ve Teki ile Sakuma'nın karşısındaki iki kişiyi resmen ayırarak aralarına oturmuştu. Olayı izlemek çok komik gelmişti Teki'ye. Elinde olmadan gülmeye başlamış ve "Hoş geldin Kitamura-san." demişti. Kitamura da, Teki ve Sakuma'ya selam vermişti. Sarışın İshi ninjası ise Kitamura'nın ani gelişi karşısında şok olmuş gözüküyordu. Ortamın saçmalığından güç alarak muhabbet açmayı istemişti Teki o anda. Tam konuşmaya başlayacaktı ki, diğer İshi shinobisi birden sarışın olanın kulağını çekerek bir şeyler söylemeye başlamıştı. Ortamın saçmalığı Teki'nin muhabbet açacağı aralığı geçmişti. Yutmuştu kelimelerini ve o sırada kulaklarını kabartan bir şey söylemişti Kitamura;
"Diğer masada unutmuşum sikik sütü."
Teki bunu duyduğu gibi, tepsisinde boşu boşuna yer kaplayan süt paketini almış ve "Kitamura-san farkında olmadan almışım bu sütü ben. Boşa gidecekti ama sen alabilirsin." demişti. Hem belli ki gergin olan Kitamura'yı, belki sakinleştirebilirdi bu hareketi ile. Tekrar yemeğinden bir çatal almak için harekete geçtiğinde ise aklındaki tek şey, bu masada daha neler olacağıydı. Dıştan bakan birisi için son 2-3 dakika kesinlikle garip gözüküyordu ve Teki sarhoş değildi. İshili kız ise kesinlikle içmişti.
Görevleri devam ederken, kendilerine verilen yemek molası sayesinde karınlarını doyuracaklardı. Yemeklerden çok büyük bir beklentisi yoktu Teki'nin. Shinobi hayatı boyunca kendisine örnek olan ve olacak tüm büyük kişileri gözlemleme şansı varken, yemek yemek gibi bir eylem gereksiz kalıyordu. Acıkamıyordu zaten. Karnındaki kelebekler onu doyuruyorlardı. Yemek sırasında tepsisini doldurduktan sonra asla içmeyeceği bir paket sütü de tepsisine eklediğini fark etmemesinin sebebi de buydu büyük ihtimalle. Her ne kadar görevde olsalar da, Sakuma ile eğlenecek bir yol bulmayı unutmuyorlardı. Teki'nin Kusagakure'den ayrılmadan önce çantasına depoladığı içkiler de bunun kanıtıydı. Kendisi (görevde oldukları için) pek içmiyor olsa bile görev aralarında ya da gece paydoslarında Sakuma denen alkol süngerine içki ikram edebiliyordu böylece. Takım arkadaşları Rei ve senseileri Aoda'nın ölümü üzerinden koca 2 yıl geçmiş olsa bile içlerindeki acı tamamen kaybolmamıştı. Sakuma çok belli etmiyor olsa bile onun da olaya çok üzüldüğünü biliyordu Teki. Kendisi, Sakuma kadar kuvvetli duramıyordu. Halen düzenli olarak onların mezarlarını ziyaret ediyor, aklına gelen güzel anılar yüzünden kendi kendine göz yaşlarına boğuluyordu. Fakat, enteresandır ki, bu üzücü hadise Sakuma ile çok çok daha iyi birer arkadaş ve takım arkadaşı olmalarını sağlamıştı. Birbirlerine destek olmaları sayesinde daha dik bir duruşa sahip olmuşlar ve bunu köye de kanıtlamışlardı. En azından bu göreve atanmalarının somut bir kanıt olduğunu düşünüyordu Teki. Yıllar boyu takımındaki kişilerin ölümleri yüzünden kendini harcayan bir sürü shinobi görmüştü. Teki ve Sakuma onlardan olmayacaklardı. Kaybettiklerinden güç alarak daha emin adımlarla yürüyeceklerdi.
"Sa. Ku. Ma. Gel, ileride gördüğüm masaya oturalım. Bu arada farkında değilim ama süt almışım. İçmek istersen alabilirsin..."
Yemek sırasından çıkıp, kalabalığın arasında biraz yürüdükten sonra oturabilecekleri bir boşluk bulmuşlardı. Masada tam karşılarında oturan sarışın bir İshigakure ninjası vardı. Tanımadığı için muhabbete girmek istemedi Teki. Başıyla selam verdikten sonra karşısına oturdu İshigakure'linin. Bir an ceketinin içinde sakladığı mataradan içki içmek istedi ancak, böylesi kalabalık bir yerde, tanımadığı bunca kişinin arasında illaki onu görecek ve görev esnasında içki içtiklerini anlayacak garip tipler olabilirdi. Bu sebeple hem kendi iyiliği, hem de Sakuma'nın iyiliği için matarasını ceketinin içinde tutmaya karar verdi. Yemeğinden ilk çatalı alacakken de tanıdığı bir ses ile irkildi ve kaynağı aramaya başladı istemsizce...
"Tanıdık birinin sesini duydum. Birileri kusalıyor şu an."
Sesin kaynağını bulamamıştı Teki. Tanıdık geldiğinden emindi ancak kim olduğunu da çıkaramamıştı bir türlü. Tekrar yemeğine dönüp ilk çatalını aldıktan sonra ise karşılarında oturan diğer shinobiyi fark etmişti. Aynı sarışın olan gibi, o da İshigakure shinobisiydi ancak bi garipliği vardı. Enerjisi, aurası ya da çakrası... Emin değildi Teki ancak bu üç şeyden birisi kokuyordu. Hem de kötü bir şekilde. Çok önem vermek istemedi kıza. Yemeğine odaklanacaktı tekrar. Tam çatalını ikinci lokması için yemeğine götürüyordu ki evren bir kez daha böldü Teki'yi. Sesin kaynağını bulmuştu. Daha doğrusu sesin kaynağı onları bulmuştu...
Kusagakure'den Kitamura Susumu, kalabalığı bölerek ve Teki ile Sakuma'nın karşısındaki iki kişiyi resmen ayırarak aralarına oturmuştu. Olayı izlemek çok komik gelmişti Teki'ye. Elinde olmadan gülmeye başlamış ve "Hoş geldin Kitamura-san." demişti. Kitamura da, Teki ve Sakuma'ya selam vermişti. Sarışın İshi ninjası ise Kitamura'nın ani gelişi karşısında şok olmuş gözüküyordu. Ortamın saçmalığından güç alarak muhabbet açmayı istemişti Teki o anda. Tam konuşmaya başlayacaktı ki, diğer İshi shinobisi birden sarışın olanın kulağını çekerek bir şeyler söylemeye başlamıştı. Ortamın saçmalığı Teki'nin muhabbet açacağı aralığı geçmişti. Yutmuştu kelimelerini ve o sırada kulaklarını kabartan bir şey söylemişti Kitamura;
"Diğer masada unutmuşum sikik sütü."
Teki bunu duyduğu gibi, tepsisinde boşu boşuna yer kaplayan süt paketini almış ve "Kitamura-san farkında olmadan almışım bu sütü ben. Boşa gidecekti ama sen alabilirsin." demişti. Hem belli ki gergin olan Kitamura'yı, belki sakinleştirebilirdi bu hareketi ile. Tekrar yemeğinden bir çatal almak için harekete geçtiğinde ise aklındaki tek şey, bu masada daha neler olacağıydı. Dıştan bakan birisi için son 2-3 dakika kesinlikle garip gözüküyordu ve Teki sarhoş değildi. İshili kız ise kesinlikle içmişti.

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Cennetteydi Sakuma. Konoha'da olduğu için heyecanlıydı tabii ki. İlk defa köyünden bu kadar uzaklaşmıştı ve bu seneki Chuunin sınavının güvenliğinden sorumlu olmak gibi daha önce üstlenmediği boyutta bir görev vardı omuzlarında. Bu tarz meydan okumalardan, zorluklardan zevk alıyordu. Kendini kanıtlamak Sakuma'ya inanılmaz bir haz veriyordu, ruhunu tatmin eden yegane şeydi - çocukluğundan kalma bir alışkanlık. Ayrıca Konoha'nın bu kadar büyük ve kalabalık olması Sakuma'ya kendini kanıtlamaktan başka bir fırsat daha veriyordu. Gözünün ucuyla takip ettiği, davranışlarına anlam vermeye çalıştığı, diyaloglarındaki dinamiği çözebilmek adına kulak misafirliği yaptığı o kadar insan vardı ki. Gözlemlenecek o kadar yeni yüz! Ve herkes o kadar bireyselleşmiş, birbirinden o kadar farklıydı ki, Sakuma teknolojinin toplumu bu kadar etkileyebileceğine hayret etti. Mutluydu, çözecek tonla gizem vardı etrafında konuşan, yürüyen, kahkaha atan ve tartışan. Uzun zamandır ilk defa yüzünde bir gülümseme vardı.
Daha önemlisi ise efsanelerin köyündeydi. Özellikle Hatake Kakashi'ye olan ilgisi sayesinde Konoha hakkında çok şey araştırmıştı gelmeden önce. Shinobi dünyasına saldığı namının yanında, Konoha'nın Beyaz Dişi gibi bir efsanenin gölgesinden çıkıp kendi hikayesini yazmış olması özellikle etkilemişti Sakuma'yı. Öyle harika bir potansiyel, öyle mükemmel değerlendirilmişti ki. Henüz dünya gözüyle görme şerefine nail olmamıştı 6. Hokage'yi, ancak adım attığı her yerde gözleri fıldır fıldır onu arıyordu. Ah bir görebilseydi. Büyük ihtimalle oracıkta bayılır ve Teki onu havada yakalamak zorunda kalırdı. Sakuma olgun ve soğukkanlı biriydi evet - ama her genç kız aşık olduğunda kontrolü kaybetmez miydi?
Yemek arasına çıktıklarında da gözleri Kakashi'yi arıyordu. Pek de dikkat etmeden tepsisine bir şeyler almış, sağa sola bakınarak Teki'nin yönlendirdiği masaya yerleşmişti. Teki bu arada sütünü de teklif etmişti ama aklı başka yerde olan Sakuma ilgilenmemişti. Otomatik olarak başıyla selam verdiği masadaki diğer shinobilere de pek dikkat etmemişti dolayısıyla, hatta fabrika ayarı olan fazla ciddi suratıyla karşılamıştı insanları. Kendisi de biliyordu Hatake Kakashi'yi burada görmesinin mümkün olmadığını, ama bakmadığı bir an yanından geçip gitmiş olursa kendine çok kızacağı için elinde olmadan bakınıyordu etrafa.
Birkaç masa öteden gelen bağrışma sesleriyle gerçek dünyaya dönmüştü neyse ki. Sesin nereden geldiğini tam seçemiyordu ama ciddiyetle etraftaki masaları süzmeye devam etti. İçinden yemek arasında kavga çıkarmanın ne kadar gereksiz olduğunu düşünürken sesin sahibinin Kitamura Susumu olduğunu fark etti. Tehdidi tanıdığını, dolayısıyla aslında bir tehdit olmadığını, fark etmenin verdiği rahatlıkla çatık kaşlarını serbest bıraktı. Karşısında oturan sarışın Ishigakureli "Arkadaşınız mı?" diye sorduğunda Sakuma gözlerini Susumu'ya kitlemiş bir şekilde tartışmanın sebebini anlamaya çalışıyordu. Cevap vermedi bu soruya, çünkü amacının yalnızca ortamdaki gerginliği azaltmak olduğu kanısına varmıştı, özellikle de soran Ishigakurelinin suratına yerleştirdiği sırıtma sebebiyle.
Ardından şaşırtıcı bir şekilde Susumu masalarına katıldı, daha doğrusu masalarına "sızmıştı". Teki ve Sakuma'nın karşısında oturan iki Ishigakurelinin arasına öyle profesyonelce yerleşmişti ki, Sakuma içten içe takdir etti. Bu tanıdık yüzün verdiği rahatlıkla gülümsedi Sakuma selam verdiği sırada, neden bilmiyordu ama masadaki Kusagakureli sayısının artması iyi gelmişti. Gerçi Sakuma'nın iç huzurunu henüz bir saniyeliğine bile korumasına fırsat vermeden, karşılarında oturan Ishigakureli kız sarışın olanın kulağına yapışmıştı. Zaten bir süredir yanında oturuyor olan ve aynı köye mensup olduğu shinobiye savurduğu ithamlar Sakuma'nın aklını çok kurcalamıştı. Önce Teki'ye, sonra Susumu'ya Bu ne şimdi? dercesine bir bakış attı. Ardından donuk ve yargılayıcı bakışlarını Ishigakureli kıza çevirdi. Bıkkın surat ifadesinin ardında dönen tek düşünce ise "Sıfır potansiyel." oldu.
Daha önemlisi ise efsanelerin köyündeydi. Özellikle Hatake Kakashi'ye olan ilgisi sayesinde Konoha hakkında çok şey araştırmıştı gelmeden önce. Shinobi dünyasına saldığı namının yanında, Konoha'nın Beyaz Dişi gibi bir efsanenin gölgesinden çıkıp kendi hikayesini yazmış olması özellikle etkilemişti Sakuma'yı. Öyle harika bir potansiyel, öyle mükemmel değerlendirilmişti ki. Henüz dünya gözüyle görme şerefine nail olmamıştı 6. Hokage'yi, ancak adım attığı her yerde gözleri fıldır fıldır onu arıyordu. Ah bir görebilseydi. Büyük ihtimalle oracıkta bayılır ve Teki onu havada yakalamak zorunda kalırdı. Sakuma olgun ve soğukkanlı biriydi evet - ama her genç kız aşık olduğunda kontrolü kaybetmez miydi?
Yemek arasına çıktıklarında da gözleri Kakashi'yi arıyordu. Pek de dikkat etmeden tepsisine bir şeyler almış, sağa sola bakınarak Teki'nin yönlendirdiği masaya yerleşmişti. Teki bu arada sütünü de teklif etmişti ama aklı başka yerde olan Sakuma ilgilenmemişti. Otomatik olarak başıyla selam verdiği masadaki diğer shinobilere de pek dikkat etmemişti dolayısıyla, hatta fabrika ayarı olan fazla ciddi suratıyla karşılamıştı insanları. Kendisi de biliyordu Hatake Kakashi'yi burada görmesinin mümkün olmadığını, ama bakmadığı bir an yanından geçip gitmiş olursa kendine çok kızacağı için elinde olmadan bakınıyordu etrafa.
Birkaç masa öteden gelen bağrışma sesleriyle gerçek dünyaya dönmüştü neyse ki. Sesin nereden geldiğini tam seçemiyordu ama ciddiyetle etraftaki masaları süzmeye devam etti. İçinden yemek arasında kavga çıkarmanın ne kadar gereksiz olduğunu düşünürken sesin sahibinin Kitamura Susumu olduğunu fark etti. Tehdidi tanıdığını, dolayısıyla aslında bir tehdit olmadığını, fark etmenin verdiği rahatlıkla çatık kaşlarını serbest bıraktı. Karşısında oturan sarışın Ishigakureli "Arkadaşınız mı?" diye sorduğunda Sakuma gözlerini Susumu'ya kitlemiş bir şekilde tartışmanın sebebini anlamaya çalışıyordu. Cevap vermedi bu soruya, çünkü amacının yalnızca ortamdaki gerginliği azaltmak olduğu kanısına varmıştı, özellikle de soran Ishigakurelinin suratına yerleştirdiği sırıtma sebebiyle.
Ardından şaşırtıcı bir şekilde Susumu masalarına katıldı, daha doğrusu masalarına "sızmıştı". Teki ve Sakuma'nın karşısında oturan iki Ishigakurelinin arasına öyle profesyonelce yerleşmişti ki, Sakuma içten içe takdir etti. Bu tanıdık yüzün verdiği rahatlıkla gülümsedi Sakuma selam verdiği sırada, neden bilmiyordu ama masadaki Kusagakureli sayısının artması iyi gelmişti. Gerçi Sakuma'nın iç huzurunu henüz bir saniyeliğine bile korumasına fırsat vermeden, karşılarında oturan Ishigakureli kız sarışın olanın kulağına yapışmıştı. Zaten bir süredir yanında oturuyor olan ve aynı köye mensup olduğu shinobiye savurduğu ithamlar Sakuma'nın aklını çok kurcalamıştı. Önce Teki'ye, sonra Susumu'ya Bu ne şimdi? dercesine bir bakış attı. Ardından donuk ve yargılayıcı bakışlarını Ishigakureli kıza çevirdi. Bıkkın surat ifadesinin ardında dönen tek düşünce ise "Sıfır potansiyel." oldu.

- Komaeda Togami
- Kaçak
- Posts: 169
- Joined: September 3rd, 2018, 11:12 pm
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!

Emeklilik dönemlerimi Konohagakure’de geçirirdim belki de, shinobilikten elini ayağını çekmiş sevimli bir adam olarak. Gerçi 30’lu yaşlarımda yatağa bağımlı kalacağım gerçeği düşünülürse, Konohagakure’den şuan aldığım tadı alıp alamayacağım konusunda şüphelerim vardı. Ancak hayal kurmak serbestti sonuçta, değil mi? Yüzüme hafif bir gülümseme takındım. Hayat, insanları oldukça farklı şekillerde sınardı ve buna bağlı olarak yapabileceğimiz tek şey elimizden geldiğince mücadele etmekti. Gerisi için yapabileceğim çok da bir şey yoktu sonuç olarak.
Düşüncelerimin arasında, güneşle arama giren devasa bir yapının gölgesine girmiş olduğum çekti dikkatimi. Kafamı kaldırıp baktığımda, sınavın son aşaması için hazırlanmış büyük yapıyı farkettim; arena. İster istemez anılarım canlandı gözümde. Aramızdan yalnızca Amami’nin chuunin rütbesine ulaşmayı başardığı ilk sınavımız, kendi başarısızlığımıza rağmen en az Amami kadar sevinen Mio ve ben. Gerçi Amami’nin chunin rütbesine ulaşmasından yalnızca bir sene sonra biz de chuunin olmayı başarmıştık. Ve bu yalnızca 6-7 ay önceydi. Ancak üzerinden çok fazla zaman geçmiş gibi hissediyordum. O günden bu yana çokça göreve çıkmıştık, ancak şans bu ya; hiçbir zaman eski günlerdeki gibi Takım 13 olarak çıktığımız bir görev olmamıştı. Köyümüzde ‘mezuniyet görevi’ olarak isimlendirilen göreve gidememiştik bir türlü. Bir takımın tüm üyeleri chuunin olduğu zaman, takım dağılmadan önce birlikte basit sayılabilecek son bir göreve gönderilir ve son kez bir ‘takım’ olarak çalışmaları sağlanırdı. Muhtemelen chuunin sınavı dönüşünde çıkacağımız ilk görev bu olacaktı. Goku-sensei bununla alakalı birkaç ayarlama yapmaya çalıştığından bahsetmişti biz Konohagakure yoluna çıkmadan önce. Bir yandan heyecanlıydım gideceğimiz görev için, Takım 13'ün muhteşem son yapıtı. Ancak diğer yanım o görevin hiç gelmemesini istiyordu. Takım 13'ün fiilen olmasa da resmiyette dağılacak olmasına, Goku-sensei’nin yeni bir takım alacak olması fikrine alışamamıştım bir türlü. Ancak nihayetinde, her şey biterdi.
Sınavda görevli shinobiler için ayrılan yemekhaneye iyice yaklaşmıştım. Birkaç gündür burada yiyip içtiğimizden ötürü, köyde belki de yerini en iyi bildiğim birkaç mekandan biriydi burası. İlk aşama geçeli iki gün olmuştu, ve yarın yapılacak üçüncü aşamanın heyecanı vardı üstümde. Sınav süresince pek çok farklı görevimiz olduğu için Konohagakure tarafından oldukça iyi misafir ediliyorduk. Genel huzuru korumak, bazı getir götür işlerine yardımcı olmak, bir takım belge işleriyle uğraşmak, sınav aşamalarında kullanılacak arenaların kontrolüne destek olmak gibi pek çok farklı görevimiz vardı. Bunun yanısıra bazı şanslı shinobiler sınavların yapıldığı an orada bulunabiliyordu. Mesela iki gün önceki birinci aşamada sınav gözetmenliği yapan 8 shinobiden biriydim. Ve bu aşamanın hazırlanışındaki dehaya bizzat şahit olmanın verdiği haklı gurur yaşıyordum. Yalnızca oldukça değerli bir taktik kitabı olan ‘shinobi stratejisti dedektif’ serisinin 5. cildinin olmadığına dair akademik bilgiyi değil, hızlı düşünme ve karar verme yetisiyle birlikte shinobiliğin bir diğer temel taşı olan ‘vazgeçmeme’ niteliğini de sorguluyordu. Böylesi akıl işi bir sınavın yaratıcısı olan meşhur Konoha stratejisti Nara Shikamaru-San ile de tanışma fırsatı bulmuştum, ve hayatımın en iyi anlarından biri olduğunu net olarak söyleyebilirdim.
Yüzümdeki gülümseme daha da büyürken, yemekhane binasına girdim. İçerisi oldukça kalabalıktı, pek çok farklı köyün alınbantlarını görebiliyordum. Son birkaç günde oldukça alışmıştım bu duruma. Fırsat bulduğum zamanlarda, farklı köylerdeki shinobilerle sohbet etmeye çalışıyordum. Pek çok yeni şey öğrenmiştim bu esnada. İster istemez, bu tip etkinliklerin daha sık olması gerektiğini düşünürken buluyordum kendimi. Bir süre sırada bekledikten sonra, oldukça çeşitli yemek seçenekleri arasından birkaç seçim yaparak tepsimi doldurdum ve oturacak bir yer aranmaya başladım kendime. Düşünceli ve oldukça yavaş bir şekilde yürüdüğüm için fazlasıyla zaman kaybetmiştim, çoğu masa fazlasıyla dolu görünüyordu. Birkaç saniye sağa sola bakındıktan sonra, sarı saçlı tanıdık bir sima çekti dikkatimi. Ryuji-kun, köyümden bir shinobiydi. Konohagakure’ye geldiğimizden beri, hiç karşılaşmamıştık ve genel bir durum değerlendirmesi yapıp sohbet edebileceğimiz pek çok şey vardı muhtemelen. Masaya yaklaşırken, tanımadığım ancak sınav süresince birkaç kez karşılaşıp selamlaştığım bir Kusagakure shinobisinin yan masada yaygara çıkardıktan sonra Ryuji-kun’un yanına oturmak üzere ilerlediğini farkettim. Neyse ki, karşı tarafında oturmakta olan birkaç Kusa shinobisinin yanı tam o anda boşalmış, oturacak yer açılmıştı. Hızlıca oraya seyirttikten sonra, masaya oturdum ve nazik bir ifadeyle selam verdim oturanlara, ardından kendimi tanıttım: “Merhaba, Ishigakure’den Komaeda Toga-“
Aniden, sözümü dahi bitirmeye fırsatım olmadan az öncekine benzer şekilde birden yeniden karışmayı becerebilmişti ortam. Karşı çaprazımda oturan Ryuji-kun’un tepesinde aniden bitiveren tanıdık simayı kolaylıkla seçebiliyordum. Benden 4-5 yaş kadar büyük olan Ooki-senpai'ydi bu. Bizimle birlikte, sınavda görev yapmak üzere gelen köydaşlarımdan biri. Sarı saçlı yaşıtımı kulağından tutuveren kişiye karşılık olarak tuhaf tuhaf bakmaya başlayan Kusa shinobilerine dönerek utangaç bir şekilde gülümsedim. “Ooki-senpai aslında oldukça iyi biridir, yalnızca Ryuji-kun’la uğraşıyor işte. Çok şeyapmayın.” Normalde olacağından çok daha saçma bir şekilde sonlandırmıştım cümlemi, ve içten içe söylenmemi durduramamıştım: ‘Şeyapmak ne. Şeyapmak.’ Biraz daha utanarak, bir elimi kafamın arkasına götürdüm ve hafifçe kaşıdım. Ishigakure shinobileri olarak, biraz tuhaf göründüğümüzü kabul etmem gerekirdi. Köy shinobilerimiz oldukça çeşitli kafa yapılarına sahiptiler, ve bizi güzel kılan noktalardan biriydi bu şüphesiz. Yine de biraz daha ortama uygun davranmalarının hoş olabileceğini düşünüyordum. Ancak yapabileceğim bir şey yoktu, utangaç utangaç gülümsemeye devam ederken yemeğime abanmaya başladım.

- Kitamura Susumu
- Kusagakure
- Posts: 273
- Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Kendimi bulduğum ufacık boşluğa sığdırmaya çalışmam pek de hoş karşılandı diyemezdim. Zaten, kimsenin itilip kakılmaktan hoşlanacağını düşünmüyorum ekstrem durumlar haricinde ya, neyse... Sütümü unutmanın yarattığı hüzünle önümdeki peçeteliğe uzandım. Hayır, gözyaşlarımı silecek bir peçete arayışında değildim, hem ben toplum içinde ağlamazdım ki! Hele de bir paket süt uğruna. Hızlı hızlı tepsideki çorba lekelerini temizlemekti amacım ama hem peçetelerin ağırlıklarından fazla olan çorba içerisinde yok olup gitmeleri, hem de irkilmeme neden olan bir ses bu çabamı boşa çıkarmıştı.
Benle aynı ton, belki benim sesimden bir tık daha ince, fakat kendi sesimin kulaklarımdaki yansımasına çok yakın bir ses... Önce bana, ardımdan popoma selam vermişti. Kafamı çevirip baktım sesin kaynağına. Beyaz uzun saçlı yeşil gözlü birilerini görseydim oracıkta kalpten gidebilirdim belki de ama gördüğüm tek şey tipsiz, eciş bücüş bir şeydi. Kaşlarımı çatarak çocuğa imalı imalı baktım sadece, sonra da bakışlarımı kendi götüme çevirdim hafiften. Niye götüme ayrıyetten selam vermişti ki? Bir şey mi ima ediyordu, yoksa iş mi atıyordu? Tipim değildi bir kere, standartlarım bu kadar düşmezdi. Çatık bakışlarımı tekrar çocuğumsu şeye çevirip saniyelik bir bakış sonrası "Hmph!"layarak önüme çevirdim. Cevap vermenin veya konuyu irdelemenin bir anlamı yoktu, belli ki kendince önemsememem gereken bir şeyler ima etmişti.
Önüme dönmem ve köydaşlarımla muhattap olmaya başlayışımla çatık çehremi düzelttim ve hafiften sırıtmaya başladım. "Hoşbuldum Teki-kun, Sakuma-san!" diye karşılık verdim tam yanlarındaki yer boşalırken. Yerimi yine değiştirip geçsem iyi olur mu, yoksa sıkış tıkış oturmaya devam mı etsem burada bu sapık çocukla diye düşünedururken kaptırmıştım yeri bir başka Ishi shinobisine. Zaten hep böyle olmuyor muydu? Elimize geçen fırsatları hata yapmaktan korktuğumuz için düşünüp taşı-.... Lan alt tarafı yerimi kaptırdım işte ne saçmalıyorum ben. Çarpıklaşan aptal sırıtışımı düzeltmeye çalışırken tekrar kopan bir hengameyle gözlerim iyice açıldı. Yazıktı, çocuğumsu sapık şeyi görüş açıma tekrar sokmaktan hoşnut olmasam da deli bir köydaşının uğraşlarına maruz kalması üzücü bir sahneydi açıkçası ve biz huzurla bir yemek yiyemeyecektik bugün belliydi bu. Nedendi hangi sebepleydi bilmesem de çocuğun kulağına asılmıştı bir adet deli karı ve de masadaki tek aklı başında Ishi shinobisi olan yeni çocuk olayı geçiştirmeye çalışıyordu. "Şeyapmayız o zaman Toga-san." diye önüme döndüm hızlıca, anlamsız bakışlarıyla beni de sorgulayan Sakuma'ya doğru "Ben de bilemedim ki şimdi." dercesine bir omuz silkerken. Gülümseyerek de devam ettim "Susumu ben bu arada, Kitamura Susumu." diyerekten, fakat suratımın tekrar bir sırıtmayla süslenmesi bir belki iki saniyemi almıştı. Çıkan hengameyle, ufak tanışma seansımız arasında bir yerlerde Teki bana sütünü vermeyi teklif etmişti ve bu beni deli gibi mutlu etmişti. Ha gayretti, böyle gider ve tekrar sinir krizi geçirip kabalaşmamı gerektiren bir şeyler yaşamazsam normal sayılabilecek sosyal bir deneyimden çıkmam an meselesiydi. "Oha! Süper olur, çok teşekkür ederim." nidalarıyla kaptım yepisyeni sütü ve hızlıca açıp içmeye başladım kirli tepsimi artık umursamadan.
"Tüm bu karmaşa, sınav heyecanı... Yorucu olsa da güzel de bir nostaljisi var aslında." diye tekrar lafa girdim bir kaç sessiz lokma ardından. "Sadece bana kendi sınav anılarımı hatırlatmıyor sanırım. Yanılmıyorum değil mi?" diye devam ettim masadakilere cevap bekler bakışlar atarak. Elbette Konohagakure'ye nazaran küçük bir köyde yaşadığımız için böyle şaaşaalı değildi sınavlarımız, fakat yine de iki sene önce yaşadığım o heyecanın, şu an bu köyün mini mini ninjalarının yaşadığı heyecandan kalır bir yanı kesinlikle yoktu. Tüm takım kolayca geçmiştik sımavlarımızı, öyle ki Ryouchi'nin de chuunin olmasıyla yaşadığım şaşkınlığa, kardeşimin başarısız olmasıyla yaşadığım hüzün de karışınca oldukça karmaşık, en uçlarda duyguları yaşadığım bir dönem olmuştu benim için. Norio Sensei'n maaşını masada bırakıp hayatımız boyunca yediğimiz en güzel yemekleri ısmarlamasıyla, Kei-san'ın beni kendisi gibi medikal olma yollarına kakalama çabaları üzerine kendimle iyice gurur duymuştum uzunca bir süre, bir şeyleri başardım diye. Güzel günlerdi vesselam. "Böyle kocaman kocaman olmuyor tabi bizim köyde sınavlar Toga-san, sizin köyde nasıl işliyor bu olaylar?" diye meraklı bir tonla bitirdim konuşmamı ve tekrar bir kaç lokma aldım soğumaya yüz tutmuş yemeğimden.
Benle aynı ton, belki benim sesimden bir tık daha ince, fakat kendi sesimin kulaklarımdaki yansımasına çok yakın bir ses... Önce bana, ardımdan popoma selam vermişti. Kafamı çevirip baktım sesin kaynağına. Beyaz uzun saçlı yeşil gözlü birilerini görseydim oracıkta kalpten gidebilirdim belki de ama gördüğüm tek şey tipsiz, eciş bücüş bir şeydi. Kaşlarımı çatarak çocuğa imalı imalı baktım sadece, sonra da bakışlarımı kendi götüme çevirdim hafiften. Niye götüme ayrıyetten selam vermişti ki? Bir şey mi ima ediyordu, yoksa iş mi atıyordu? Tipim değildi bir kere, standartlarım bu kadar düşmezdi. Çatık bakışlarımı tekrar çocuğumsu şeye çevirip saniyelik bir bakış sonrası "Hmph!"layarak önüme çevirdim. Cevap vermenin veya konuyu irdelemenin bir anlamı yoktu, belli ki kendince önemsememem gereken bir şeyler ima etmişti.
Önüme dönmem ve köydaşlarımla muhattap olmaya başlayışımla çatık çehremi düzelttim ve hafiften sırıtmaya başladım. "Hoşbuldum Teki-kun, Sakuma-san!" diye karşılık verdim tam yanlarındaki yer boşalırken. Yerimi yine değiştirip geçsem iyi olur mu, yoksa sıkış tıkış oturmaya devam mı etsem burada bu sapık çocukla diye düşünedururken kaptırmıştım yeri bir başka Ishi shinobisine. Zaten hep böyle olmuyor muydu? Elimize geçen fırsatları hata yapmaktan korktuğumuz için düşünüp taşı-.... Lan alt tarafı yerimi kaptırdım işte ne saçmalıyorum ben. Çarpıklaşan aptal sırıtışımı düzeltmeye çalışırken tekrar kopan bir hengameyle gözlerim iyice açıldı. Yazıktı, çocuğumsu sapık şeyi görüş açıma tekrar sokmaktan hoşnut olmasam da deli bir köydaşının uğraşlarına maruz kalması üzücü bir sahneydi açıkçası ve biz huzurla bir yemek yiyemeyecektik bugün belliydi bu. Nedendi hangi sebepleydi bilmesem de çocuğun kulağına asılmıştı bir adet deli karı ve de masadaki tek aklı başında Ishi shinobisi olan yeni çocuk olayı geçiştirmeye çalışıyordu. "Şeyapmayız o zaman Toga-san." diye önüme döndüm hızlıca, anlamsız bakışlarıyla beni de sorgulayan Sakuma'ya doğru "Ben de bilemedim ki şimdi." dercesine bir omuz silkerken. Gülümseyerek de devam ettim "Susumu ben bu arada, Kitamura Susumu." diyerekten, fakat suratımın tekrar bir sırıtmayla süslenmesi bir belki iki saniyemi almıştı. Çıkan hengameyle, ufak tanışma seansımız arasında bir yerlerde Teki bana sütünü vermeyi teklif etmişti ve bu beni deli gibi mutlu etmişti. Ha gayretti, böyle gider ve tekrar sinir krizi geçirip kabalaşmamı gerektiren bir şeyler yaşamazsam normal sayılabilecek sosyal bir deneyimden çıkmam an meselesiydi. "Oha! Süper olur, çok teşekkür ederim." nidalarıyla kaptım yepisyeni sütü ve hızlıca açıp içmeye başladım kirli tepsimi artık umursamadan.
"Tüm bu karmaşa, sınav heyecanı... Yorucu olsa da güzel de bir nostaljisi var aslında." diye tekrar lafa girdim bir kaç sessiz lokma ardından. "Sadece bana kendi sınav anılarımı hatırlatmıyor sanırım. Yanılmıyorum değil mi?" diye devam ettim masadakilere cevap bekler bakışlar atarak. Elbette Konohagakure'ye nazaran küçük bir köyde yaşadığımız için böyle şaaşaalı değildi sınavlarımız, fakat yine de iki sene önce yaşadığım o heyecanın, şu an bu köyün mini mini ninjalarının yaşadığı heyecandan kalır bir yanı kesinlikle yoktu. Tüm takım kolayca geçmiştik sımavlarımızı, öyle ki Ryouchi'nin de chuunin olmasıyla yaşadığım şaşkınlığa, kardeşimin başarısız olmasıyla yaşadığım hüzün de karışınca oldukça karmaşık, en uçlarda duyguları yaşadığım bir dönem olmuştu benim için. Norio Sensei'n maaşını masada bırakıp hayatımız boyunca yediğimiz en güzel yemekleri ısmarlamasıyla, Kei-san'ın beni kendisi gibi medikal olma yollarına kakalama çabaları üzerine kendimle iyice gurur duymuştum uzunca bir süre, bir şeyleri başardım diye. Güzel günlerdi vesselam. "Böyle kocaman kocaman olmuyor tabi bizim köyde sınavlar Toga-san, sizin köyde nasıl işliyor bu olaylar?" diye meraklı bir tonla bitirdim konuşmamı ve tekrar bir kaç lokma aldım soğumaya yüz tutmuş yemeğimden.
- Yamato Ryuji
- Posts: 65
- Joined: November 8th, 2018, 11:06 pm
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Yarı şakacı, yarı iğneleyici laflarımın ardından karrrı gibi tavır yapıp önüne dönen aynı ses tonunu paylaştığımız, isminin Kitamura olduğunu öğrendiğim shinobi gözümde gittikçe iticileşmeye başlamıştı. Tam olarak bu noktada pes edip önce oturduğumuz masadan destek alıp, ardından popomu kaldırıp biraz yan tarafa kayarak tam olarak istediği şeyi kendisine hediye etmiştim: On santimetrelik özgürlük.
Bir anda kadrajıma giren, benimle aynı rütbedeki çok az sayıdaki yaşıtlarımdan Togami, kendisini masadakilere tanıttığı sırada kan kokusunu almıştım. Şu anda belki de dünyanın en güvenlikli yerinde olduğumdan düşman saldırısına ihtimal vermiyordum. Muhtemelen aptal bir şakaya maruz kalıyordum. Kulağımdan tutup beni azarlamaya başlayan kişinin kim olduğunu fark ettiğimde her şey açıklığa kavuşmuştu: Henüz akademiden mezun olmadan öncesinde bile ününü duyduğum ve o zamanki arkadaşlarım arasında süper ezik olarak anılan Kotegawa Ooki. Ayrıca kadın olmasına rağmen, vücudu Yajima Juzo dışında köydeki tüm erkeklerden daha erkek olan insanımsı.
Kendimi bu utanç verici durumdan kurtarmak üzere ağzımı açmak üzereydim ki Togami, ismini söylemeyi yarıda bırakıp ortamı yatıştırmıştı. Tanıyıp da kendime yakın bulduğum nadir insanlardandı Komaeda Togami. Ooki'nin bu sözler üzerine kulağımı rahat bırakmasını umuyordum. Fakat rahatsızlığımı pek gizleyememiş, asimetrik şekilde çatılmış kaşlarımı henüz düzeltememiştim. Kendimi zorlayarak elde ettiğim bir sırıtmayla yüzümü kendisine dönüp: "Teşekkürler, Togami-kun." diyerek beni kurtardığı zor durum için kendisine olan minettarlığımı belli edecektim.
Yanıma sonradan oturup aptal tavırlarına ayar olduğum Kitamura Susumu, kendini tanıtarak söze atılmış ve nihayet onun bu çabasıyla ortam sıcaklaşmıştı. Belki de düşündüğüm gibi biri değildi, mesleğin stresiyle böyle hareketler yapıyordu. Fakat önceden de fark ettiğim üzere Togami'nin ismini yanlış söylemeye devam ediyordu. Durumu düzeltme gereği duymuştum ve elimle söz alma isteğimi belli eden bir jestten sonra Togami'yi işaret ederek: "Togami, Komaeda Togami." diyecektim. Daha fazla gerginliğe mahal vermemek için gülümseyerek konuşmayı uygun görmüştüm. Belki hararetli bir muhabbete girerler de söz almak için uğraşırım diye araya kendimi de sıkıştıracaktım. Togami'yi işaret eden elimi kendime çevirdikten sonra ismimi söyleyecektim. "Yamato Ryuji." Ardından yemeğime geri dönüp masadaki muhabbeti dinleyerek takip etmeye devam edecektim.
Bir anda kadrajıma giren, benimle aynı rütbedeki çok az sayıdaki yaşıtlarımdan Togami, kendisini masadakilere tanıttığı sırada kan kokusunu almıştım. Şu anda belki de dünyanın en güvenlikli yerinde olduğumdan düşman saldırısına ihtimal vermiyordum. Muhtemelen aptal bir şakaya maruz kalıyordum. Kulağımdan tutup beni azarlamaya başlayan kişinin kim olduğunu fark ettiğimde her şey açıklığa kavuşmuştu: Henüz akademiden mezun olmadan öncesinde bile ününü duyduğum ve o zamanki arkadaşlarım arasında süper ezik olarak anılan Kotegawa Ooki. Ayrıca kadın olmasına rağmen, vücudu Yajima Juzo dışında köydeki tüm erkeklerden daha erkek olan insanımsı.
Kendimi bu utanç verici durumdan kurtarmak üzere ağzımı açmak üzereydim ki Togami, ismini söylemeyi yarıda bırakıp ortamı yatıştırmıştı. Tanıyıp da kendime yakın bulduğum nadir insanlardandı Komaeda Togami. Ooki'nin bu sözler üzerine kulağımı rahat bırakmasını umuyordum. Fakat rahatsızlığımı pek gizleyememiş, asimetrik şekilde çatılmış kaşlarımı henüz düzeltememiştim. Kendimi zorlayarak elde ettiğim bir sırıtmayla yüzümü kendisine dönüp: "Teşekkürler, Togami-kun." diyerek beni kurtardığı zor durum için kendisine olan minettarlığımı belli edecektim.
Yanıma sonradan oturup aptal tavırlarına ayar olduğum Kitamura Susumu, kendini tanıtarak söze atılmış ve nihayet onun bu çabasıyla ortam sıcaklaşmıştı. Belki de düşündüğüm gibi biri değildi, mesleğin stresiyle böyle hareketler yapıyordu. Fakat önceden de fark ettiğim üzere Togami'nin ismini yanlış söylemeye devam ediyordu. Durumu düzeltme gereği duymuştum ve elimle söz alma isteğimi belli eden bir jestten sonra Togami'yi işaret ederek: "Togami, Komaeda Togami." diyecektim. Daha fazla gerginliğe mahal vermemek için gülümseyerek konuşmayı uygun görmüştüm. Belki hararetli bir muhabbete girerler de söz almak için uğraşırım diye araya kendimi de sıkıştıracaktım. Togami'yi işaret eden elimi kendime çevirdikten sonra ismimi söyleyecektim. "Yamato Ryuji." Ardından yemeğime geri dönüp masadaki muhabbeti dinleyerek takip etmeye devam edecektim.

- Kotegawa Ooki
- Posts: 160
- Joined: August 31st, 2018, 10:46 pm
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Kulağını çektiğim veledin aslında bir velet olmadığını köyümden benim gibi büyük köylerin ayak işlerini yapmak için gönderilen Komaeda Togami'nin uyarısıyla fark etmiştim. Ufak ve belkide biraz utandırıcı bir hata yapmış olsamda 1.4'tan hallice uzun birinin Shinobi olması konusunda düştüğüm şüpheyi saçma bulmuyordum.
Kendini Yamato Ryuji olarak tanıtan bu arkadaşta bir ortaokullunun vücut yapısı ve bir ilkokullunun yüzü vardı. Bu ufak tefek çocuğun ufaklığı sonrasında en dikkat çeken yanı mavi gözleri ve altın sarısı saçlarıydı. Veletlere ve ergenlere müzik yapan bir idol grubuna girse kesin başarılı olurdu. Belkide kariyer değişikliğini düşünmeliydi.
Ryuji denen kişinin kulağını bıraktıktan sonra yerime oturmuş ve kafamı Togami'ye çevirmiştim. Kendisini çok tanımıyordum ve her zaman ruh hali değişken garip biri olarak görmüştüm ama kötü biri olduğunuda düşünmüyordum. İyi biride olabilirdi ama ruh hali ve aşırı kırılgan yapısı onun biraz önüne geçiyordu. Togami pek sık görüştüğüm biri değildi ama akademiye dayanan bir kaç yıllık bir geçmişimiz vardı. Ben onun üst sınıfıydım. Gerçi sonunda benden çokta farklı bir tarihte mezun olmamıştı ama bu benim beceriksizliğimde. Onu tanıdığım bu süre aralığı boyunca kırılgan biriydi. Yani iş teoriğe geldimi sınıfın en iyilerinden olduğunu, hatta üst sınıflarla bile yarışabileceğini duymuştum ama onun dışında kunai atmak olsun, ip çekmek olsun, Taijutsu eğitimleri olsun bu tarz fiziksel etkinliklerde hep zayıf kalıyordu. Ona dikkatli baktıktan sonra bu konuda şaşırmamakta mümkün değildi.
Togami'yi incelerken aklıma acaba doğuştan mı böyle yoksa tembel olduğundan yeterince iyi spor yapmayım birde bunun üstüne iyi beslenmiyor mu diye düşünmüştüm.
Ben köydaşım üstünde düşünürken onlarda karşımızdaki Kusalılarla iletişime geçmişti. Şu an için üç kişi saymıştım. Biri bizi kıçıyla iten ve kıçı dışındaki kısımları Togami'den bile daha sıska olan Kitamura Susumu adında biriydi. Saçlarının beyazlığı dikkatimi ve ilgimi çekmişti. Boyamış mıydı yoksa doğuştan mı böyleydi. Okuduğum çizgi roman kitaplarında doğuştan böyle saçla doğanlar genelde gizli güçlere sahip oluyordu.
Diğer iki Kusalıdan biri erkek diğeri kadındı. Kadın olan hayatımda gördüğüm belkide en uzun kadındı. Geriye bakıp düşündüğümde ondan daha uzun bir kadınla karşılaşmamıştım. Bir erkek olsaydı bile boyu ortalamanın üstünde sayılırdı. Kendimi uzun biri sayarken bir anda böyle bir devle karşılaşmak beni biraz ürkütmüş, belkide biraz üzmüştü. Bunun fiziği hiç fena değildi. Yüzü bu kadar çirkin olmasa ve daha önemlisi bir Kusalı olmasa yazabilirdim bile.
Erkek olan ise uzun boylu demek istesemde daha çok uzun boyunluydu. Boyunun hatrı sayılır bir kısmı boynundan geliyordu. Onun dışında keskin yüz hatlarına sahipti.
Kendimi tanıtıp tanıtmamak arasında ikilemde kalmışken dikkatimi süt muhabbeti çekmişti. Susumu adlı şahıs nereden geldiği konusunda kafamın karıştığı bir sütü içiyordu. Bir kaç saniye süte baktıktan sonra bakışlarımı Ryuji ve Togami'ye çevirip onlara baktıktan sonra bakışımı tekrar bir anlığına süte çevirip onlara geri dönecek ve " Sizde içmeyecek misiniz? Özellikle sen..." diyecek ve Togamiye bakıp " bak Ryujin... " diyip ona bakıp tekrar Togamiye dönecek ve " 'in önünde daha bir sürü yılı var. Sen yaşça o kadar ufak değilsin. Spor falan yapıyor musun? " diyecektim. Kendisini daha iyi tanıysaydım daha doğrusu daha yakın olsaydık ona dambıl falan hediye ederdim.
Kendini Yamato Ryuji olarak tanıtan bu arkadaşta bir ortaokullunun vücut yapısı ve bir ilkokullunun yüzü vardı. Bu ufak tefek çocuğun ufaklığı sonrasında en dikkat çeken yanı mavi gözleri ve altın sarısı saçlarıydı. Veletlere ve ergenlere müzik yapan bir idol grubuna girse kesin başarılı olurdu. Belkide kariyer değişikliğini düşünmeliydi.
Ryuji denen kişinin kulağını bıraktıktan sonra yerime oturmuş ve kafamı Togami'ye çevirmiştim. Kendisini çok tanımıyordum ve her zaman ruh hali değişken garip biri olarak görmüştüm ama kötü biri olduğunuda düşünmüyordum. İyi biride olabilirdi ama ruh hali ve aşırı kırılgan yapısı onun biraz önüne geçiyordu. Togami pek sık görüştüğüm biri değildi ama akademiye dayanan bir kaç yıllık bir geçmişimiz vardı. Ben onun üst sınıfıydım. Gerçi sonunda benden çokta farklı bir tarihte mezun olmamıştı ama bu benim beceriksizliğimde. Onu tanıdığım bu süre aralığı boyunca kırılgan biriydi. Yani iş teoriğe geldimi sınıfın en iyilerinden olduğunu, hatta üst sınıflarla bile yarışabileceğini duymuştum ama onun dışında kunai atmak olsun, ip çekmek olsun, Taijutsu eğitimleri olsun bu tarz fiziksel etkinliklerde hep zayıf kalıyordu. Ona dikkatli baktıktan sonra bu konuda şaşırmamakta mümkün değildi.
Togami'yi incelerken aklıma acaba doğuştan mı böyle yoksa tembel olduğundan yeterince iyi spor yapmayım birde bunun üstüne iyi beslenmiyor mu diye düşünmüştüm.
Ben köydaşım üstünde düşünürken onlarda karşımızdaki Kusalılarla iletişime geçmişti. Şu an için üç kişi saymıştım. Biri bizi kıçıyla iten ve kıçı dışındaki kısımları Togami'den bile daha sıska olan Kitamura Susumu adında biriydi. Saçlarının beyazlığı dikkatimi ve ilgimi çekmişti. Boyamış mıydı yoksa doğuştan mı böyleydi. Okuduğum çizgi roman kitaplarında doğuştan böyle saçla doğanlar genelde gizli güçlere sahip oluyordu.
Diğer iki Kusalıdan biri erkek diğeri kadındı. Kadın olan hayatımda gördüğüm belkide en uzun kadındı. Geriye bakıp düşündüğümde ondan daha uzun bir kadınla karşılaşmamıştım. Bir erkek olsaydı bile boyu ortalamanın üstünde sayılırdı. Kendimi uzun biri sayarken bir anda böyle bir devle karşılaşmak beni biraz ürkütmüş, belkide biraz üzmüştü. Bunun fiziği hiç fena değildi. Yüzü bu kadar çirkin olmasa ve daha önemlisi bir Kusalı olmasa yazabilirdim bile.
Erkek olan ise uzun boylu demek istesemde daha çok uzun boyunluydu. Boyunun hatrı sayılır bir kısmı boynundan geliyordu. Onun dışında keskin yüz hatlarına sahipti.
Kendimi tanıtıp tanıtmamak arasında ikilemde kalmışken dikkatimi süt muhabbeti çekmişti. Susumu adlı şahıs nereden geldiği konusunda kafamın karıştığı bir sütü içiyordu. Bir kaç saniye süte baktıktan sonra bakışlarımı Ryuji ve Togami'ye çevirip onlara baktıktan sonra bakışımı tekrar bir anlığına süte çevirip onlara geri dönecek ve " Sizde içmeyecek misiniz? Özellikle sen..." diyecek ve Togamiye bakıp " bak Ryujin... " diyip ona bakıp tekrar Togamiye dönecek ve " 'in önünde daha bir sürü yılı var. Sen yaşça o kadar ufak değilsin. Spor falan yapıyor musun? " diyecektim. Kendisini daha iyi tanıysaydım daha doğrusu daha yakın olsaydık ona dambıl falan hediye ederdim.

- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Free Toplaşması] Konohagakure Chuunin Sınavları!
Kitamura Susumu, Teki'nin teklifi karşısında memnuniyetle sütü almıştı. Rahatlamıştı Teki. İstemeden aldığı sütün tepsisindeki varlığını üzerinde yavaşça çirkin bir yük oluşturmaya başlamıştı ve Susumu'nun sütü alması ile beraber bu yükten kurtulmuştu. Şimdi daha rahat bir kafa ile çevresine odaklanabilecekti. Uygun gördüğü bir anda cebindeki matarayı çıkartarak hem Sakuma'ya hem de kendisine alkol doldurabilirdi böylelikle. Hoş, belki masadaki diğer shinobiler de onlara ortak olurlardı. Gerçi bu tarz konularda hep çekimser kalmayı tercih ederdi Teki. Sonuçta çevresindekilerin çoğu tanımadığı insanlardı ve yapacakları şey kısmen görevde oldukları için yasaktı. Sakuma gerekli yaş sınırını geçmediği için alkol alması her türlü yasaktı gerçi. Teki bunu hiç umursamazdı. Neden böyle bir anda aniden kuralcı davranmaya başladığını sorguladı kendi kendine. Sonra fark etti. Burada sadece kendisini temsil etmiyordu Teki. Başarısı ile beraber Kusagakure'yi de temsil ediyordu. Eli, iç cebindeki mataraya doğru ilerlerken durmasının sebebi de bu düşünce olmuştu. Henüz doğru vakit gelmemişti. Özellikle sarışını shinobinin kulağını çeken diğer kişi ile aynı masadayken bu riski almayı hiç istemiyordu...
Alkol içmek ve içmemek arasında gidip gelen duygu değişimleri yaşarken Teki, masaya bir kişi daha dahil olmuştu. Ortamın genel seviyesine göre çok ılımlı bir giriş yapmıştı yeni kişi. Suratındaki nazik ifadeyle herkesi selamladıktan sonra Sakuma'nın yanına oturmuş ve adını söylemişti... Ya da en azından söylemeye çalışmıştı. Zira İshigakure'li enteresan kunoichi yüzünden ortam yine karışmış ve yeni gelen kişinin sözleri yarım kalmıştı. Soy adını duymayı başarmıştı yine de Teki yeni gelen kişinin. Komaeda... Masaya şu ana kadar gelen en normal kişi olduğunu için Komaeda'nın adını unutmamaya özellikle dikkat edecekti. "Selamlar Komaeda-san. Ben Kasumikage Teki." Biraz daha samimi olmak istemişti yeni gelen kişiye karşı. Eli ile alın bandını göstererek devam etmişti konuşmasına. "Alın bandımdan da anlaşılacağı gibi Kusagakure köyünün shinobisiyim. Memnun oldum." Henüz Sakuma kendisini tanıtmamıştı ancak Teki yine arkadaşı ile uğraşacak bir yol bulmuştu o anda. Dirseği ile Sakuma'yı belinden dürterken yavaşça fısıldamıştı arkadaşının kulağına. "Pışt... İnce falan ama yakışıklı gibi duruyor. İshi'ye verelim mi seni?" Sözlerini Sakuma'dan başka kimsenin duymayacağına emindi ancak yinede cümlesi bittiği gibi kendini tutamayarak çok gürültülü olmayan ancak, sessiz olduğu da söylenemeyecek bir kahkaha atmıştı. Kahkahası biterken böylesi kalabalık bir ortamda, böylesi saçma bir hareket yaptığı için utanmıştı Teki. Suratı hafifçe kızarırken halen gülüşünü koruyordu yüzünde. O an dank etmişti kafasına. İçmesi gerekiyordu çünkü aptal birisine dönüşüyordu. En azından ayık kafa ile kontrole sahipken aptal birisi olmak istemiyordu. En azından bahanesi olsun istiyordu...
"Tüm bu karmaşa, sınav heyecanı... Yorucu olsa da güzel de bir nostaljisi var aslında. Sadece bana kendi sınav anılarımı hatırlatmıyor sanırım. Yanılmıyorum değil mi?"
Kitamura'nın sözleri ile tekrar dikkati masaya çekilmişti Teki'nin. Haklıydı Kitamura. Konoha'daki görevlerine başladıklarından beri içinde garip bir heyecan vardı Teki'nin. Büyük Konoha köyünde olmasının verdiği heyecanın yanı sıra ayrı bir duygu daha vardı. Tüm bu koşuşturma, sınav etapları, kendilerini kanıtlamaya çalışan genç geninler. Hepsi buram buram nostaljik hissetmesine sebep oluyordu Teki'nin. "Aynen öyle Kitamura-san. Tamamen katılıyorum. Nostalji duygusu çok ağır basıyor sahiden. Biraz da buruk bir hüzün doluyor açıkçası içime. Durmadan eskileri düşünmeye başlıyorum. Rei ve..." Cümlesini bitiremeden yutkunmak zorunda kalmıştı üzücü bir şekilde. Fazla paylaşım yapıp yapmadığından emin değildi ancak Rei ve Aoba-sensei'nin ölümlerinin acısı halen kalbinde tazeydi. Böyle bir ortamda konuyu bu tarafa çekmek istememişti ancak sözler ağzından çıkıvermişti artık. Öksürerek boğazını temizledikten sonra kambur durduğunu fark ederek sırtını dikleştirmiş ve başladığı cümleyi bitirebilme cesaretini göstermişti. "Rei ve Aoba-sensei geliyor aklıma durmadan. Sanırsam acıları halen içimde taze. Bu sebeple sınav ortamı benim için ayrı bir anlam taşıyor açıkçası." Sözleri bittiğinde kısmen bir rahatlama yaşamıştı o anda. En azından toplu bir ortamda en yakın arkadaşı ve senseinin ölümü hakkında konuşabildiği için gurur duymuştu kendisiyle. Zira halen bu konu hakkında rahat rahat konuşamadığının farkındaydı. Diğer yandan Sakuma'ya karşı kendi mahçup hissetmişti. Yemeğinden aldığı bir lokmayı ağzına götürdükten sonra arkadaşına dönerek "Kusura bakma." dercesine kafasını yana yatırarak bakış atmıştı. Özel bir konuyu bu derece kalabalığa sunmasını nasıl karşılayacağını bilmiyordu Sakuma'nın...
Ancak onun da gönlünü nasıl alabileceğini biliyordu Teki. Artık vakti gelmişti. Hazır masadaki herkes konuşmaya devam ediyorken önce kendi bardağını, sonrasında ise Sakuma'nın bardağını alarak masanın altına indirmiş ve olabileceği kadar çabuk olmaya çalışarak ceketinin iç cebinden çıkardığı mataradan bardaklara viski doldurmaya başlamıştı. Köye döndüğünde babası Yamamoto ile eksik şişeler hakkında konuşma yapması illaki gerecekti ancak bu, başka zamanın problemiydi. Doldurduğu bardağı masanın altından Sakuma'ya verirken, diğer kişilerinin konuşmasını dinlemeye çalışıyordu. Görevden keyif almaya çalışıyordu ve üzücü anıları buna engel oluyorlardı. Biraz sakinleşmek ve bulunduğu ortamın değerini anlamak için rahatlaması şarttı kesinlikle. Bardağından ilk yudumu alıp, viskinin boğazını yakarak ilerlemesinin verdiği keyif ile suratına güzel bir gülümseme yerleşmişti.
Alkol içmek ve içmemek arasında gidip gelen duygu değişimleri yaşarken Teki, masaya bir kişi daha dahil olmuştu. Ortamın genel seviyesine göre çok ılımlı bir giriş yapmıştı yeni kişi. Suratındaki nazik ifadeyle herkesi selamladıktan sonra Sakuma'nın yanına oturmuş ve adını söylemişti... Ya da en azından söylemeye çalışmıştı. Zira İshigakure'li enteresan kunoichi yüzünden ortam yine karışmış ve yeni gelen kişinin sözleri yarım kalmıştı. Soy adını duymayı başarmıştı yine de Teki yeni gelen kişinin. Komaeda... Masaya şu ana kadar gelen en normal kişi olduğunu için Komaeda'nın adını unutmamaya özellikle dikkat edecekti. "Selamlar Komaeda-san. Ben Kasumikage Teki." Biraz daha samimi olmak istemişti yeni gelen kişiye karşı. Eli ile alın bandını göstererek devam etmişti konuşmasına. "Alın bandımdan da anlaşılacağı gibi Kusagakure köyünün shinobisiyim. Memnun oldum." Henüz Sakuma kendisini tanıtmamıştı ancak Teki yine arkadaşı ile uğraşacak bir yol bulmuştu o anda. Dirseği ile Sakuma'yı belinden dürterken yavaşça fısıldamıştı arkadaşının kulağına. "Pışt... İnce falan ama yakışıklı gibi duruyor. İshi'ye verelim mi seni?" Sözlerini Sakuma'dan başka kimsenin duymayacağına emindi ancak yinede cümlesi bittiği gibi kendini tutamayarak çok gürültülü olmayan ancak, sessiz olduğu da söylenemeyecek bir kahkaha atmıştı. Kahkahası biterken böylesi kalabalık bir ortamda, böylesi saçma bir hareket yaptığı için utanmıştı Teki. Suratı hafifçe kızarırken halen gülüşünü koruyordu yüzünde. O an dank etmişti kafasına. İçmesi gerekiyordu çünkü aptal birisine dönüşüyordu. En azından ayık kafa ile kontrole sahipken aptal birisi olmak istemiyordu. En azından bahanesi olsun istiyordu...
"Tüm bu karmaşa, sınav heyecanı... Yorucu olsa da güzel de bir nostaljisi var aslında. Sadece bana kendi sınav anılarımı hatırlatmıyor sanırım. Yanılmıyorum değil mi?"
Kitamura'nın sözleri ile tekrar dikkati masaya çekilmişti Teki'nin. Haklıydı Kitamura. Konoha'daki görevlerine başladıklarından beri içinde garip bir heyecan vardı Teki'nin. Büyük Konoha köyünde olmasının verdiği heyecanın yanı sıra ayrı bir duygu daha vardı. Tüm bu koşuşturma, sınav etapları, kendilerini kanıtlamaya çalışan genç geninler. Hepsi buram buram nostaljik hissetmesine sebep oluyordu Teki'nin. "Aynen öyle Kitamura-san. Tamamen katılıyorum. Nostalji duygusu çok ağır basıyor sahiden. Biraz da buruk bir hüzün doluyor açıkçası içime. Durmadan eskileri düşünmeye başlıyorum. Rei ve..." Cümlesini bitiremeden yutkunmak zorunda kalmıştı üzücü bir şekilde. Fazla paylaşım yapıp yapmadığından emin değildi ancak Rei ve Aoba-sensei'nin ölümlerinin acısı halen kalbinde tazeydi. Böyle bir ortamda konuyu bu tarafa çekmek istememişti ancak sözler ağzından çıkıvermişti artık. Öksürerek boğazını temizledikten sonra kambur durduğunu fark ederek sırtını dikleştirmiş ve başladığı cümleyi bitirebilme cesaretini göstermişti. "Rei ve Aoba-sensei geliyor aklıma durmadan. Sanırsam acıları halen içimde taze. Bu sebeple sınav ortamı benim için ayrı bir anlam taşıyor açıkçası." Sözleri bittiğinde kısmen bir rahatlama yaşamıştı o anda. En azından toplu bir ortamda en yakın arkadaşı ve senseinin ölümü hakkında konuşabildiği için gurur duymuştu kendisiyle. Zira halen bu konu hakkında rahat rahat konuşamadığının farkındaydı. Diğer yandan Sakuma'ya karşı kendi mahçup hissetmişti. Yemeğinden aldığı bir lokmayı ağzına götürdükten sonra arkadaşına dönerek "Kusura bakma." dercesine kafasını yana yatırarak bakış atmıştı. Özel bir konuyu bu derece kalabalığa sunmasını nasıl karşılayacağını bilmiyordu Sakuma'nın...
Ancak onun da gönlünü nasıl alabileceğini biliyordu Teki. Artık vakti gelmişti. Hazır masadaki herkes konuşmaya devam ediyorken önce kendi bardağını, sonrasında ise Sakuma'nın bardağını alarak masanın altına indirmiş ve olabileceği kadar çabuk olmaya çalışarak ceketinin iç cebinden çıkardığı mataradan bardaklara viski doldurmaya başlamıştı. Köye döndüğünde babası Yamamoto ile eksik şişeler hakkında konuşma yapması illaki gerecekti ancak bu, başka zamanın problemiydi. Doldurduğu bardağı masanın altından Sakuma'ya verirken, diğer kişilerinin konuşmasını dinlemeye çalışıyordu. Görevden keyif almaya çalışıyordu ve üzücü anıları buna engel oluyorlardı. Biraz sakinleşmek ve bulunduğu ortamın değerini anlamak için rahatlaması şarttı kesinlikle. Bardağından ilk yudumu alıp, viskinin boğazını yakarak ilerlemesinin verdiği keyif ile suratına güzel bir gülümseme yerleşmişti.

毒
► Show Spoiler