Maalesef
Posted: January 11th, 2019, 7:53 pm
Sevdiklerine karşı sorumluluklarını yerine getirememek Susumu'nun canını her zaman sıkan bir şey olmuştu. Kaç hafta geçmişti kardeşinin chuunin ilan edilmesinin üzerinden? İki hafta mıydı? Yaklaşık olarak öyle olmalıydı, ve o hala bunu kutlamak adına bir şeyler yapamamıştı. Araya sürekli gereksiz görevler, devriyeler ve tripkar arkadaşlarıyla toplaşmalar girmişti. Bu yüzdendi bugün bu kadar abartı harcama yapması; bitiremeyeceklerine neredeyse emin olduğu bir pasta almış, akşam güzel bir yemek yapmalık bir kaç şey daha sıkıştırmıştı araya. Yemek işini, kardeşine kitleyecekti, zira onun yemeklerini her zaman sevmişti. Kendisi ortalığı temizleme, bulaşıkları yıkama gibi işlerle ilgilenebilirdi. Aldığı tavuk ve sebzelerle Fuu'nun ne gibi bir lezzet ortaya çıkaracağını hayal ederken mutlulukla mırıldanmaya başladı saçma bir şarkıyı. "Kandırdım nazlı yari, sonunda çılgın sözlerle..." Şarkı söylemeyi, kimse bakmıyorken aptalca dans etmeyi her zaman sevmişti ve bu toplum içinde, yakın arkadaşları haricinde insanlara gösterdiği bir huyu değildi. Sakince sağına soluna bakındı, yürümekte olduğu karlı sokakta kimsenin olmadığına emin oldu bu ufak göz atışla. Ardından devam etti şarkısına, "Kandırdım sonunda güzel gözlümü oyunlarla!"
Garipti, aşkla meşkle arası çok iyi değildi aslında, ama böyle manasız şarkılar diline dolandı mı bırakamıyordu da. Ağzı sütten yanalı epey olsa da tekrar yakmaya daha bir süre niyeti yoktu. Arada bir hoşuna giden birileri elbette çıkıyordu ancak, bu hoşlantı ona bir hareket yaptıracak seviyeyi geçmiyordu. Bir savunma mekanizması mıydı, yoksa yüksek standartlara takılan insanlar silsilesi mi? Bu konuda uzunca bir süre daha emin olamayacak gibiydi... Kardeşi ise Susumu'nun aksine tam bir aşk kelebeği olabilirdi. Genç yaşına rağmen abisine çoktan onlarca çocuğu dövdürmüş, repertuarına oğlan üstüne oğlan eklemişti. Böyle giderse, adı bile çıkabilir, köyde çocuk kalmayabilirdi. İki kardeşin birbirlerine zıt oldukları tonla konudan sadece biri, ancak belki de en büyük problemlisiydi bu durum. Şarkısına bir süre daha devam etti Susumu, ancak sonra içi sıkıla sıkıla keyif almadan son bir kaç kelime daha mırıldanmış, kesmişti söylenmeyi. Hem Fuu'nun romantik maceraları, hem de ona doğru koşturan iki köpek neşeli havasını silip süpürmüştü. Köpeklerden daha hızlı koşabilirdi elbette, fakat gerek var mıydı? Yağan kar nedeniyle sokaklar büyük oranda boş olsa da, onun köpeklerden topukları götüne vura vura kaçtığını görenler ne derdi?
Köpeklerle göz teması kurmamaya çalışarak bir iki adım daha attı. Ne tam yetişkin, ne de yavruydular, muhtemelen amaçları da oyun oynamaktı. Belki, tavuğun kokusunu da almış olabilirdiler. Her ne halt idiyse Susumu'nun ne oyun oynamaya ne de akşam yemeğini onlarla paylaşmaya niyeti yoktu. Adımlarını hızlandırdı, şimdi de bir aptal gibi hissediyordu. Ne yapacaktı? Köpeklere kafa mı atacaktı da onlara doğru iyice hızlanıyordu? "Eeeeh ama be!" diye topukları üzerinde 180 derece döndü ve aksi yönde yürümeye başladı. Ani hareketinin ardından gelen senkronize havlama sesleri adımlarının bir koşuya dönmesine sebep olmuştu. "ANANI SİKEYİM KAÇ LAN KAÇ!" nidalarıyla dükkanların arka kapılarının doldurduğu dar bir sokağa daldı önce. Ardından kendini bir merdivene atarak iki bina arasını birleştiren metal bir köprüye atladı. Köpeklerin hareketlerini taklit ettiğinden emindi, fark da atmıştı ancak bu saçma kovalamacayı akşama kadar sürdürmek de istemiyordu. Köprünün diğer ucundan aşağı indi, sadece dilenci bir kadının olduğu bir sokağa çıkarmıştı kendisini. Kurtarıcısı olan tel örgüler tam karşısında, tünelin sonundaki cennet ışıkları gibi duruyordu bu sokağın sonunda. Köpeklerin bu kadar yükseğe atlayamayacağından emindi. Koştu, koştu ve çakrasından da güç alarak tel örgülerin üzerinden atladı. Dizlerini hafifçe kırıp eğilerek tazı gibi solumaya başladı, bu kadar çabuk yorulması da, köpeklerden tırsması da, dilenci kadını köpeklerle o sokakta yalnız bırakmış olması da hoşuna gitmeyen şeylerdi. Neyse ki kadın ilgilerini çekmiş gibi durmuyordu, Susumu'nun önünde durmuşlar, aptal aptal bir kaç mızmızlanma sonrası geri dönüp gitmişlerdi. Köpeklerden feyz alarak ardına döndü susumu, nefes alışverişleri normal ritmine oturmuştu. Geldiği konumu biliyordu, köşeyi dönünce çıkacağı sokakta bir çeşme olduğunu da. Biraz su içip eve öyle dönmek fikri kafasına yerleşti.
Fakat köşeyi dönmesiyle aklına gelen fikre lanet etti Susumu. Karşısında klişeleşmiş bir sahne vardı. Çeşme başlarında sevgililerin buluşması alışılmadık veya ayıp bir şey değildi ancak buluşan sevgililerden kız olan taraf, daha dün bir başka sevgilisini kovaladığı kız kardeşi olunca tatsızlaşıyordu bu sahne. Fuu'nun sevgilileri arasında bir düzen veya standart olmamıştı hiçbir zaman, ya da Susumu'ya öyle geliyordu. Birazdan döveceği çocuk da dünküne hiç benzemiyordu zaten. Kardeşinin beline doladığı kolunu koparıp çocuğun götüne soktuğunu hayal etti hızlıca onlara doğru ilerlerken. Henüz fark edilmemişti, o yüzden şiddet dolu hayallerine devam etti. Fuu'nun saç tokasını çocuğun boğazına saplıyor, bir yandan da daşşaklarını topuklarıyla eziyordu hayalinde. Bayıltana kadar dövdüğü için onu tutuklamaya gelen meslektaşlarını da o gazla dövüyor, battı balık yan gidercesine zindanda geçireceği günlere yenilerini ekliyordu. Cezası bitip çıkınca, çocuğun yaşadığı yere gidip tekrar dövüyor, sinirle çocuğun yaşlı anasını babasını falan da tekmeliyordu. Çocuğun kolu kardeşinin belinden aşağılara yavaş fakat özgüven dolu bir hızla inerken hayallerinden sıyrıldı Susumu ve "LAN!" diye bağırdı ikiliye doğru. Duyduğu öfkenin tüm suratından okunabildiğine emindi, çocuğun suratından ziyade önce eline baktı, ardından kardeşinin suratına. Adımlarını tekrar hızlandırdı fakat tekrar koşmak da istemiyordu, zaten mesafe de azdı. Başka bir şey demeye gerek duymadan yeterli mesafeye geldiğine emin olduğunda ayağının ani bir hareketiyle çocuğun kafasına önce bir ayakkabısını fırlattı. Ardından, diğer bir hareketle de Fuu'nun kafasına yönlendirdi diğer ayakkabısını. Karın üstünde çorapla kalmış olmasını umursamadan "KİM ULAN BU GENE? KATİL Mİ EDECEKSİN BENİ SEN KIZIM?" diye anırdı kardeşine doğru.
Garipti, aşkla meşkle arası çok iyi değildi aslında, ama böyle manasız şarkılar diline dolandı mı bırakamıyordu da. Ağzı sütten yanalı epey olsa da tekrar yakmaya daha bir süre niyeti yoktu. Arada bir hoşuna giden birileri elbette çıkıyordu ancak, bu hoşlantı ona bir hareket yaptıracak seviyeyi geçmiyordu. Bir savunma mekanizması mıydı, yoksa yüksek standartlara takılan insanlar silsilesi mi? Bu konuda uzunca bir süre daha emin olamayacak gibiydi... Kardeşi ise Susumu'nun aksine tam bir aşk kelebeği olabilirdi. Genç yaşına rağmen abisine çoktan onlarca çocuğu dövdürmüş, repertuarına oğlan üstüne oğlan eklemişti. Böyle giderse, adı bile çıkabilir, köyde çocuk kalmayabilirdi. İki kardeşin birbirlerine zıt oldukları tonla konudan sadece biri, ancak belki de en büyük problemlisiydi bu durum. Şarkısına bir süre daha devam etti Susumu, ancak sonra içi sıkıla sıkıla keyif almadan son bir kaç kelime daha mırıldanmış, kesmişti söylenmeyi. Hem Fuu'nun romantik maceraları, hem de ona doğru koşturan iki köpek neşeli havasını silip süpürmüştü. Köpeklerden daha hızlı koşabilirdi elbette, fakat gerek var mıydı? Yağan kar nedeniyle sokaklar büyük oranda boş olsa da, onun köpeklerden topukları götüne vura vura kaçtığını görenler ne derdi?
Köpeklerle göz teması kurmamaya çalışarak bir iki adım daha attı. Ne tam yetişkin, ne de yavruydular, muhtemelen amaçları da oyun oynamaktı. Belki, tavuğun kokusunu da almış olabilirdiler. Her ne halt idiyse Susumu'nun ne oyun oynamaya ne de akşam yemeğini onlarla paylaşmaya niyeti yoktu. Adımlarını hızlandırdı, şimdi de bir aptal gibi hissediyordu. Ne yapacaktı? Köpeklere kafa mı atacaktı da onlara doğru iyice hızlanıyordu? "Eeeeh ama be!" diye topukları üzerinde 180 derece döndü ve aksi yönde yürümeye başladı. Ani hareketinin ardından gelen senkronize havlama sesleri adımlarının bir koşuya dönmesine sebep olmuştu. "ANANI SİKEYİM KAÇ LAN KAÇ!" nidalarıyla dükkanların arka kapılarının doldurduğu dar bir sokağa daldı önce. Ardından kendini bir merdivene atarak iki bina arasını birleştiren metal bir köprüye atladı. Köpeklerin hareketlerini taklit ettiğinden emindi, fark da atmıştı ancak bu saçma kovalamacayı akşama kadar sürdürmek de istemiyordu. Köprünün diğer ucundan aşağı indi, sadece dilenci bir kadının olduğu bir sokağa çıkarmıştı kendisini. Kurtarıcısı olan tel örgüler tam karşısında, tünelin sonundaki cennet ışıkları gibi duruyordu bu sokağın sonunda. Köpeklerin bu kadar yükseğe atlayamayacağından emindi. Koştu, koştu ve çakrasından da güç alarak tel örgülerin üzerinden atladı. Dizlerini hafifçe kırıp eğilerek tazı gibi solumaya başladı, bu kadar çabuk yorulması da, köpeklerden tırsması da, dilenci kadını köpeklerle o sokakta yalnız bırakmış olması da hoşuna gitmeyen şeylerdi. Neyse ki kadın ilgilerini çekmiş gibi durmuyordu, Susumu'nun önünde durmuşlar, aptal aptal bir kaç mızmızlanma sonrası geri dönüp gitmişlerdi. Köpeklerden feyz alarak ardına döndü susumu, nefes alışverişleri normal ritmine oturmuştu. Geldiği konumu biliyordu, köşeyi dönünce çıkacağı sokakta bir çeşme olduğunu da. Biraz su içip eve öyle dönmek fikri kafasına yerleşti.
Fakat köşeyi dönmesiyle aklına gelen fikre lanet etti Susumu. Karşısında klişeleşmiş bir sahne vardı. Çeşme başlarında sevgililerin buluşması alışılmadık veya ayıp bir şey değildi ancak buluşan sevgililerden kız olan taraf, daha dün bir başka sevgilisini kovaladığı kız kardeşi olunca tatsızlaşıyordu bu sahne. Fuu'nun sevgilileri arasında bir düzen veya standart olmamıştı hiçbir zaman, ya da Susumu'ya öyle geliyordu. Birazdan döveceği çocuk da dünküne hiç benzemiyordu zaten. Kardeşinin beline doladığı kolunu koparıp çocuğun götüne soktuğunu hayal etti hızlıca onlara doğru ilerlerken. Henüz fark edilmemişti, o yüzden şiddet dolu hayallerine devam etti. Fuu'nun saç tokasını çocuğun boğazına saplıyor, bir yandan da daşşaklarını topuklarıyla eziyordu hayalinde. Bayıltana kadar dövdüğü için onu tutuklamaya gelen meslektaşlarını da o gazla dövüyor, battı balık yan gidercesine zindanda geçireceği günlere yenilerini ekliyordu. Cezası bitip çıkınca, çocuğun yaşadığı yere gidip tekrar dövüyor, sinirle çocuğun yaşlı anasını babasını falan da tekmeliyordu. Çocuğun kolu kardeşinin belinden aşağılara yavaş fakat özgüven dolu bir hızla inerken hayallerinden sıyrıldı Susumu ve "LAN!" diye bağırdı ikiliye doğru. Duyduğu öfkenin tüm suratından okunabildiğine emindi, çocuğun suratından ziyade önce eline baktı, ardından kardeşinin suratına. Adımlarını tekrar hızlandırdı fakat tekrar koşmak da istemiyordu, zaten mesafe de azdı. Başka bir şey demeye gerek duymadan yeterli mesafeye geldiğine emin olduğunda ayağının ani bir hareketiyle çocuğun kafasına önce bir ayakkabısını fırlattı. Ardından, diğer bir hareketle de Fuu'nun kafasına yönlendirdi diğer ayakkabısını. Karın üstünde çorapla kalmış olmasını umursamadan "KİM ULAN BU GENE? KATİL Mİ EDECEKSİN BENİ SEN KIZIM?" diye anırdı kardeşine doğru.