[Tsujihara Akira | Geçmiş] Her Şeyin Sonu, Her Şeyin Başlangıcı
Posted: July 9th, 2019, 1:30 am
Tsujihara Akira wrote:4. Shinobi Savaşı, Ön Cephelerden Sadece Biri... Önümde parçalanıp giden beyaz şeyin daha fazla odağımı meşgul etmesine gerek yoktu, bu yüzden kılıcımı seri bir şekilde yere paralel bir şekilde savurdum sola doğru. Bir beyaz şey daha ortadan ikiye bölünerek yere yığılmıştı. Bir adım ileri atıldım ve onun önündekini de parçalamak adına yukarıdan aşağıya sertçe kılıcımı indirdim. Ortadan ikiye bölünen suşi gibilerdi. Hiç beklemedim, minik bir nefes vererek kendimi toparladım ve ileriye doğru atıldım tekrardan. Kılıcımı ters çevirdim hala yere yakınken ve bir diğer insana benzeyen beyaz şeye sapladım, bu sefer yerden yukarıya doğru çektim. Onun da ikiye ayrılmasıyla beraber seri bir şekilde etarfımda döndüm durumu kavramak için.
"Beyaz Zetsu" adı verilen bu şeyler tamamen etrafımı sarmış durumdaydı. Karanlık ufuk neredeyse tamamen bu haşerelerle doluydu. Onların kaplamadığı alanları savaşın yok ettiği kayalık alanlar oluşturuyordu zaten. Dünya üzerinde bir yara... ve birleşik Shinobi kuvvetleri olarak da tam bu yaranın ortasında savaşımızı veriyorduk.
Nefesimi tamamen verdim ve taze bir hava çektim ciğerlerime. Parçaladığım Zetsu'ların yerine tekrardan başkaları doluşmuştu bile. En azından dövüşmeyi çok iyi bilmiyorlardı, ancak bu eksikliklerini de sayıları ile tamamlıyorlardı. Sonsuza kadar bunu sürdüremeyeceğimi onlar da biliyordu çünkü.
Fakat sonsuzluğa ihtiyacım yoktu. Diğerlerinin ortamdan uzaklaşmasını sağlasam yeterliydi benim için. Hanami kolunu kaybetmişti bir önceki saldırıda ve medikal ekip o ve diğerleriyle ilgilenmekle meşguldü. Kampı tahliye etmekle meşgullerdi ve eğer bu geçitten arkaya akıp giderlerse, diğer tüm yaralılarla beraber herkes ölecekti. Başka bir açıklaması yoktu bu işin.
Bu yüzden, tahliye sonuçlanana kadar onları oylayacak ve ortamdaki en tehlikeli adamı oynayacaktım.
Heh. Benim için hiç zor değildi bu görev. Tehlike benim göbek adımdı. Sırıttım ve tekrar ileri atıldım.
İki Zetsu daha parçalarına ayrıldı ve yere yığılanlardan birinin kafasına basarak havaya zıpladım. Yere indiğimde bir iki tanesi daha liğme liğme olmuştu.
Yeşil saçlı ve sarı gözlü, beyaz tenli zombi-vari godoşlar da boş durmuyordu tabi. Bir sağa, bir sola hareket ederek bütün dikkatimi üzerime çekmekte başarılı olmuştum ancak az da olsa hasar alıyordum. Belimin altında ufak bir çizik vardı, sol kolumda da aynı şekilde. Yavşaklardan biri yanağımı bile çizmiş olabilirdi, emin değildim. Mavi haorim ise liğme liğme olmuştu.
Seri bir şekilde onu çıkardım ve üzerime atlamak üzere olan bir başka Zetsu'nun kafasına fırlattım. Afallayarak arkamdaki Zetsu ile çarpıştı, daha sonra zaten ikisi çoktan parçalarına ayrılmıştı kılıcımla beraber.
Eğer durumlar aşırı ciddi olmasa keyif bile alabilirdim açıkçası. Lâkin durumlar, dediğim gibi, farklıydı.
Tekrar derin bir nefes aldım ve çevreme bakındım. Sayıları hala aynı geliyordu gözüme, lanet olsun. Hala aynı. Azalıyorlar mıydı? "Birileri çetele tutuyorsa bilgi versin lütfen!" diye iç geçirdim. Ne kadardır devam ediyordum pek bir fikrim yoktu çünkü. Tahliye çoktan bitmiş olabilirdi, fakat böyle bir durumda geri çekilme feneri de ateşlenmiş olacaktı. Onu da kara bulutların arasında görmüyor oluşum sebebi ile az çok kendi kendimi cevaplamış gibiydim. Böyle de zekiydim işte. Hop, bir Zetsu daha sashimi olmuştu. Ve ben nefes nefese kalmaya başlamıştım.
Onlar ise suratlarındaki gerizekalıca sırıtmayı bozmamışlardı.
Çevredeki minik titremeyi farketmemle beraber Zetsuların anlık duraksamasına şahit olmuştum. "Ah, bir şeyler geliyor." diye düşünmeme kalmadan, sol tarafımdan insana benzer Zetsu'ları sağa sola fırlatan bir şeyin yaklaştığını farkettim. O şey yaklaştıkça zeminin titremesi artıyor, garip bir kükreme de onunla beraber yaklaşıyordu. Zetsu'lar da ona odaklanmış olacaktı ki, bir kaç saniyeliğine bana saldırmayı durdurmuşlardı. Ben ise, sağa veya sola kaçmak yerine başka bir plan düşünmüştüm. Madem bana doğru koşuyordu o şey, neden bana vardığında onu kılıcıma karşılamıyordum?
Çünkü eşşeğin zikinden dolayı karşılamıyordum.
Bana vardığında üzerime koşanın beş, belki altı zetsunun birleşimi olan saçma sapan bir yaratık olduğunu farkettim. Bu farkediş de epey geç olmuştu çünkü kılıcım ile onun kocaman ve deforme olmuş yumruğunu karşılamak epey saçma bir hareketti. Farkedişim erken olsaydı söz böyle bir şey yapmazdım, sağa sola falan kaçardım. Ama hayat işte, naparsın.
Bir on metre kadar geriye fırladım ve sırtım sert bir kayaya çarptığı anda kendime geldim. Duracak vaktim yoktu, seri bir şekilde ayağı kalktım ve sağ elimdeki kılıcı bir defa salladım üzerindeki beyaz kanı atmak için. Önce tükürdüm ağzımdaki kanı çıkartmak adına, ardından boştaki sol elimle uzun saçlarımı düzelttim. "Savaş mı istiyorsun?!" diye bağırmaktan kendimi tutamamıştım açıkçası. Fazla mı gaza gelmiştim? Sanırım
Neyse. Madem öyle, gazın hakkını vermeliydim.