İstenmeyen Adam
Posted: December 1st, 2019, 5:57 pm
Sabahın erken saatlerini acı içinde yaşıyordum. Öyle bir acı ki, tarifi zor ve anlamsız. Bu anlamsız telafuzu kendime anlatamasam bile; gözlerimi her açtığımda gerçekle yüzleşiyordum. Kulaklarım duymak istemiyordu. İğrenç gürültünün son bulması için dua ettiysem de nafile. Burnuma gelen kokular artık midem tarafından kaldırılamıyordu. Odam, bu rahatsızlığın minimum düzeyde beni tetiklediği yerdi. Akşamdan beri susmayan sesler, gözümün önünden gitmeyen o silüetler... Parti çocuklarının bu umarsızlığından bıkmıştım! Söze gelince uyumsuz olan hep bendim... Yaptığım her şeyden, söylediğim her sözden ben sorumlu tutulurken; onlar her daim mutlu mesut geçinip giden efendilik abideleriydi... Davranışlarımı düşünmek zorunda her kaldığımda minik haklılığım gözlerimin önünden gitmiyor ve beynimden silinmiyordu. Sanırım sabrımı taşıran ve düşünmeden hareket etmemi sağlayan da buydu. Gözlerimi bir daha kapamamak üzere açtım. Sinirli olacağımı sanıyordum ama hiç bir ibare yoktu. Sakin bir şekilde yatağımdan kalktım. Üstümü örttüğüm battaniyeyi düzeltmeye başladım. Her sabah aynı rutini uyguluyordum. Önce yatağımı düzeltir, odamda gözüme batan bir şey var mı diye bakardım. Ardından yanıbaşımda duran bir bardak suyu içerdim. Güne aç karna su içerek başlardım. Daha sonra kendimi yere attığım gibi 3 set şınav, 3 set de mekik çekerdim. Sonrasında üstümü giyinir ve pijamalarımı katlayarak dolaba kaldırırdım. Bu işlemleri artık çok kısa süreler içinde yapabiliyordum. Daha sonra yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalamak üzere banyonun yolunu tutardım. Sahip olduğum bu askeri disiplin, çok küçük yaşlardan geliyordu. Hiç sokaklarda oynamamış bir çocuk, oyuncak yüzü görmemiş bir çocuktum. Bir karanlık hücreden direkt olarak bu köye geldiğim zaman bana ne gösterildiyse onu yapmıştım. Bakımımdan sorumlu olan shinobilerden ne gördüysem onu yapmıştım senelerce. Sanırım bu askeri disiplinden bir gün bile mutsuz olmamıştım. Davranışlarımın gevşekliğine ve ettiğim sözlere bakan biri benim ilk bakışta böyle bir insan olamayacağımı söylerdi. Fakat farklıydım.
Banyoya doğru ilerlerken alt kattan gelen gürültüler tavan yapmıştı. Ev arkadaşlarımın benden önce uyanma gibi bir derdi yoktu. Biri akademiyi dahi bitirememiş bir kasap çırağı, diğeri ise senelerdir genin olan, yaşı benden de büyük olan büyük olan bir herifti. Geceden beri uyumadan oyun oynayarak geçirmeleri ise içten içe benim kendime 'Acaba nasıl biri olmak istemezdim?' diye sormamı sağlıyordu. Cevap ise belliydi. Banyoya geldiğimde ise rahatsızlığım, tetikleniş seviyemin en üste çıktığını farkettim. Klozetin hali, duvarların pisliği ve lavabodaki kıllar artık sabrımın taşmasının tek mantıklı açıklamasını bana veriyordu. Elim hızlı ve becerikliydim. Elime kaptığım bir bez ve deterjanla beş dakika gibi bir sürede bütün banyoyu temizledim. Bunu yapmak beni gücendirmiyordu. Sanırım yaşadığım yere saygı duymamdan ötürüydü bu. Aşağı indiğim zaman ise tüm her şey yerini pişmanlığa bırakıyordu.
"Günaydın be Ringo-kun!" Ses, evin ilk sahibi olan Araya-kun'un sesiydi. Morarmış göz altları, sigara içmekten balgamla dolmuş boğazı ile tam bir rezalet abidesi gibi gözüktü o an için bana. Yalandan bir samimiyet ile gülümsedim ona. Ardından diğerlerini izlemeye başladım boş bulduğum bir koltuğa oturarak. Keltoş Shiriku her zamanki gibi bana bulaşmak istiyordu. Hala genin olmasının verdiği utancı sanırım benim başarılı shinobi hayatımı kötüleyerek baskılıyordu. Ona karşı asla nazik olmamıştım. Nazik davranmak tek bir an bile aklıma gelmemişti aslında. Bana doğru kitlenmiş şekilde bakarken, karşıdaki kızları diğer gözüyle işaret ediyordu. Evde iki tane kız vardı. İlk bakışta onlar pek gözüme batmamıştı. Kızlara karşı çok daha farklı biriydim. Daha nazik ve kibar olabiliyordum. Ancak hiç samimi olabildiğim bir kız arkadaşım olmamıştı. Sevgilimde olmamıştı. Bu kızlar zaten benim iki salak ev arkadaşım için geceyi geçirme aracından öte değildi. Kendime bir an için böyle aciz salaklarla aynı ortamda olmamın saçmalığı yüzünden kızdım. Daha sonra kafamla kızlara selam verdim. Ardından onlara doğru bakarak konuştum. Beni ilk dinleyen ve daha bir heyecanla izleyen olan kızıl saçlı kızdı. "Tahmin edeyim kızlar, bu iki dangalak sizi aç bıraktı. Kahvaltı bile hazırlamadılar değil mi?" demiştim. Araya ve Shiriku'nun tepkileri ise zaten belliydi. Yine bana cephe alacaklar, kendi salaklıkları ve cahilliklerini görmezden gelerek sanki onların olanı çalıyorum gibi düşüneceklerdi. Öyle olmasa bile, düşünmelerini istediğim şey buydu. Onlardan her konuda iyi olmam onlara batıyordu ve bana karşı olan davranışlarını değiştirmeleri için bunu onlara bir kez daha hatırlatmak istiyordum. Kızların sözlerime karşı hafifçe gülümseyip onaylayıcı kafa işaretleriyle birlikte durum kendini göstermişti bir kez.
"Çok naziksin Ringo-kun.. Araya ve Shiriku bize bir kez bile sormadılar..." demişler, ben ise kafamla bilmiş bir tavır ile bunu onaylamıştım. Keltoş Shiriku'dan ise cevap gecikmemişti.
"Hey Ringo! Her zaman aynısını yapıyorsun... Bizim misafirlerimizin yanında bizim üzerimize oynuyorsun! Biz aynı taraftayız!"
O an için, o keltoşa verilecek en iyi cevabın susmak olduğu kanaatine varmıştım. Ben onlarla aynı tarafta değildim. Saçma ve sahte samimiyetleri o kadar kördü ki, niyetlerinin kötülüğünü örtemiyordu. Ben onlar gibi değildim. Hızlı hareketlerle yerimden doğrulmuş ve mutfak tezgahına yönelmiştim. Yürürken kızlara çapkın bakışlar atmayı ihmal etmiyordum. Nispet yapar gibi bir halim vardı. Ben kalktığımda ise Shiriku'nun Araya-kun'a bir şeyler fısıldadığını farkediyordum. Onlardan daha maharetli bir shinobi olarak daha maharetli kulaklara da sahiptim. Dediği şey aslında tüm düşüncelerimi doğruluyordu. Ringo.. Bir kere de yanılt be...
"Ağzını yüzünü dağıtıcam bu çocuğun o olucak... Geldi ve beş dakika içinde avımızı çalmaya çalıştı. Yetti artık!"
Banyoya doğru ilerlerken alt kattan gelen gürültüler tavan yapmıştı. Ev arkadaşlarımın benden önce uyanma gibi bir derdi yoktu. Biri akademiyi dahi bitirememiş bir kasap çırağı, diğeri ise senelerdir genin olan, yaşı benden de büyük olan büyük olan bir herifti. Geceden beri uyumadan oyun oynayarak geçirmeleri ise içten içe benim kendime 'Acaba nasıl biri olmak istemezdim?' diye sormamı sağlıyordu. Cevap ise belliydi. Banyoya geldiğimde ise rahatsızlığım, tetikleniş seviyemin en üste çıktığını farkettim. Klozetin hali, duvarların pisliği ve lavabodaki kıllar artık sabrımın taşmasının tek mantıklı açıklamasını bana veriyordu. Elim hızlı ve becerikliydim. Elime kaptığım bir bez ve deterjanla beş dakika gibi bir sürede bütün banyoyu temizledim. Bunu yapmak beni gücendirmiyordu. Sanırım yaşadığım yere saygı duymamdan ötürüydü bu. Aşağı indiğim zaman ise tüm her şey yerini pişmanlığa bırakıyordu.
"Günaydın be Ringo-kun!" Ses, evin ilk sahibi olan Araya-kun'un sesiydi. Morarmış göz altları, sigara içmekten balgamla dolmuş boğazı ile tam bir rezalet abidesi gibi gözüktü o an için bana. Yalandan bir samimiyet ile gülümsedim ona. Ardından diğerlerini izlemeye başladım boş bulduğum bir koltuğa oturarak. Keltoş Shiriku her zamanki gibi bana bulaşmak istiyordu. Hala genin olmasının verdiği utancı sanırım benim başarılı shinobi hayatımı kötüleyerek baskılıyordu. Ona karşı asla nazik olmamıştım. Nazik davranmak tek bir an bile aklıma gelmemişti aslında. Bana doğru kitlenmiş şekilde bakarken, karşıdaki kızları diğer gözüyle işaret ediyordu. Evde iki tane kız vardı. İlk bakışta onlar pek gözüme batmamıştı. Kızlara karşı çok daha farklı biriydim. Daha nazik ve kibar olabiliyordum. Ancak hiç samimi olabildiğim bir kız arkadaşım olmamıştı. Sevgilimde olmamıştı. Bu kızlar zaten benim iki salak ev arkadaşım için geceyi geçirme aracından öte değildi. Kendime bir an için böyle aciz salaklarla aynı ortamda olmamın saçmalığı yüzünden kızdım. Daha sonra kafamla kızlara selam verdim. Ardından onlara doğru bakarak konuştum. Beni ilk dinleyen ve daha bir heyecanla izleyen olan kızıl saçlı kızdı. "Tahmin edeyim kızlar, bu iki dangalak sizi aç bıraktı. Kahvaltı bile hazırlamadılar değil mi?" demiştim. Araya ve Shiriku'nun tepkileri ise zaten belliydi. Yine bana cephe alacaklar, kendi salaklıkları ve cahilliklerini görmezden gelerek sanki onların olanı çalıyorum gibi düşüneceklerdi. Öyle olmasa bile, düşünmelerini istediğim şey buydu. Onlardan her konuda iyi olmam onlara batıyordu ve bana karşı olan davranışlarını değiştirmeleri için bunu onlara bir kez daha hatırlatmak istiyordum. Kızların sözlerime karşı hafifçe gülümseyip onaylayıcı kafa işaretleriyle birlikte durum kendini göstermişti bir kez.
"Çok naziksin Ringo-kun.. Araya ve Shiriku bize bir kez bile sormadılar..." demişler, ben ise kafamla bilmiş bir tavır ile bunu onaylamıştım. Keltoş Shiriku'dan ise cevap gecikmemişti.
"Hey Ringo! Her zaman aynısını yapıyorsun... Bizim misafirlerimizin yanında bizim üzerimize oynuyorsun! Biz aynı taraftayız!"
O an için, o keltoşa verilecek en iyi cevabın susmak olduğu kanaatine varmıştım. Ben onlarla aynı tarafta değildim. Saçma ve sahte samimiyetleri o kadar kördü ki, niyetlerinin kötülüğünü örtemiyordu. Ben onlar gibi değildim. Hızlı hareketlerle yerimden doğrulmuş ve mutfak tezgahına yönelmiştim. Yürürken kızlara çapkın bakışlar atmayı ihmal etmiyordum. Nispet yapar gibi bir halim vardı. Ben kalktığımda ise Shiriku'nun Araya-kun'a bir şeyler fısıldadığını farkediyordum. Onlardan daha maharetli bir shinobi olarak daha maharetli kulaklara da sahiptim. Dediği şey aslında tüm düşüncelerimi doğruluyordu. Ringo.. Bir kere de yanılt be...
"Ağzını yüzünü dağıtıcam bu çocuğun o olucak... Geldi ve beş dakika içinde avımızı çalmaya çalıştı. Yetti artık!"