Göklerin Öyküsü
Posted: May 24th, 2020, 11:35 pm
Yürümeyi bırakalı çok olmuştu, tüm yorgunluğuma rağmen şu an koşmayı; ilerlemeyi ve hiç bir şey düşünmeden sadece yolu hissetmeyi o kadar istiyorum ki... Plan yapmak beni her zamankinden fazla zorluyor. Sorumluluk ise, ağır tuğlalar koyuyor omuzlarıma. Yine de pes edemem, tek başıma da olsa üstesinden gelmeliydim. En azından fazlasını yapabilmeliyim. En azından biraz bilgi sahibi olabilirsem, hatta beklemedikleri bir anda onları yaka paça edebilirsem... Yapabilirim! Kolay olacak, yalnızca doğru zamanı beklemeliyim.
Hayır, doğru zaman yok!
Ya burada gerçekleştirirlerse alış verişi... Kafeste hayvanlar olduğunu görebiliyorum. Değişik hayvanlar. Bunun yanında bazı kafeslerde insanlar da var. Esirler var. Gözümün önünde böyle bir kötülüğün vuku bulmasını izlemeyeceğim. Burada karar verme sürecinde değilim, olmamalıyım. Karar verdim bile. Onları kurtarmalıyım. Tek başımayım ve en azından süreci yavaşlatabilirim. Destek olsa da olmasa da gidiyorum. Bir şekilde shinobi olduğumu gizlersem, daha çok seçeneğim olacaktır. Hayvanları veya insanlardan bir kaçını serbest bırakabilirsem daha çok şansım da olacak. Şu an kendime güvenim oldukça yerinde. Öyle kalmasını sağlayacağım. Harekete geçiyorum.
Cübbemin üzerinde gereksiz ayrıntı gösterecek her şeyi bıraktım. Ekipman çantamı belimden sökerek indirdim. Olabildiğince inandırıcı olmalıydım. Alınbandımı boş ceplerimden birine attım ve yüzüme biraz toprak sürdüm. Yoldan geldiğim için biraz yorgun gözüküyordum fakat daha bitap ve harap gözükmemin kimliğimi gizlemek için yararlı olacağını biliyordum. Saklandığım ağaç kütüğü artık dar geliyordu aslında. Gidip onları kurtarmanın vakti gelip de geçiyordu. Elimi kütüğe attım ve derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktım. Mataramda kalmış bir kaç yudum suyu da kafaya dikip kaçakçıların kampına doğru yürüdüm. Tahminimce bir üç dakikaya yanlarında olacaktım ve yanlarına ilk vardığımda hoş karşılamayacaklardı. Fakat sorun yok, atarlı giderli davranmayacak; onların mekanına giren sıradan bir vatandaş gibi davranacaktım. Yani kontrol onlardaydı. Patron onlardı. Şimdilik...
"Hoi! Niyetim rahatsızlık vermek değil! Dostunuz için biraz yemeğiniz var mı?"
Sözlerimden sonra başımın üzerindeki ellerimi biraz daha gevşetip karşımda eli mızrak tutan adama gülümsedim. Kendime hatırlatmam gerekirse, prensiplerimi; ideallerimi.. Almayayım, gerek yok. Hiç hatırlatmayayım! Böyle herifler beni zaten tiksindiriyor. Bir de bunlara gülümsemek... Ne olursa olsun ayıya dayı diyeceğim zamanlardayım.
"Kimsin? Necisin? Burası özel mülk, yaylan!" demişti somurtkan ve ciddi bir ifadeyle. Elindeki mızrağı hala bana doğrultuyordu. Tehditkar sanıyordu kendini. Bir süre daha öyle sanmasına izin vereceğim, sonrasında götüne sokacağım o elindekini. Neyse, cevabımı verip biraz daha adımlanacağım yanına doğru. Konuşmaya, "Biliyorum, biliyorum. Bir başımayım zaten, üç beş parça ekmek verirseniz karnım doyar. Hem yapılacak işiniz varsa halledebilirim." diyerek tekrardan başlamış, gözlerindeki ifadeyi biraz olsun değiştirebilmiştim. Ardından, "Temizlik falan yani. Öyle şeyler." diyerek bir adım daha yaklaşmıştım.
Zararsız gözüküyordum. Korkudan titediğimi anlıyordu. Elindeki sopayı bana doğrulttuğu sürece kral oydu. Kendini dev aynasında görmesini sağlamıştım. Bir şey söylemedi. Mızrağını yarıya kadar indirdi. Hala tetikteydi. Yürümeme izin veriyordu ve kafasıyla arkadaki kamp ateşini göstererek beni buyur ediyordu. "Beni izle, bu taraftan." demiş, sağ çaprazımdan yürümeye devam etmişti. Ben ise yaklaştığımız her adımda biraz daha etrafı inceliyordum. Kafesleri, kafeslerin içindekileri izliyordum. Aklımdaki planları bir bir sıralarken kendimi kamp ateşinde bulmuştum. Meraklı ve tedirgin bakışlarla karşılanışımdan kısa bir süre sonra bu bakışların altı iyice boşaldı. Artık sıradan bir yolcuydum onların gözünde.
Elime su ve kova tutuşturup at arabalarından birini yıkamaya yollayan adamın gözlerine bakmıştım en son. Bir yerlerden çıkarmayı denedim ama nafile. Ne de olsa haydut hayduta, it ite, köpek zaten ittir. İşte bunlar hep birbirine benzer. Keyfim gıcırdı şimdilik. Bana ne söylenirse onu yapıyordum. Kafeslerde fiziksel olarak iyi ve daha güçlü olan mahkumlar vardı. Yaklaşık 5 adam saydım. Bir o kadar da vahşi hayvan vardı. Kaplan, kurt, kartal... Sanırım başarabilirdim. Bir boşluk yakalamama bağlıydı her şey...
Hayır, doğru zaman yok!
Ya burada gerçekleştirirlerse alış verişi... Kafeste hayvanlar olduğunu görebiliyorum. Değişik hayvanlar. Bunun yanında bazı kafeslerde insanlar da var. Esirler var. Gözümün önünde böyle bir kötülüğün vuku bulmasını izlemeyeceğim. Burada karar verme sürecinde değilim, olmamalıyım. Karar verdim bile. Onları kurtarmalıyım. Tek başımayım ve en azından süreci yavaşlatabilirim. Destek olsa da olmasa da gidiyorum. Bir şekilde shinobi olduğumu gizlersem, daha çok seçeneğim olacaktır. Hayvanları veya insanlardan bir kaçını serbest bırakabilirsem daha çok şansım da olacak. Şu an kendime güvenim oldukça yerinde. Öyle kalmasını sağlayacağım. Harekete geçiyorum.
Cübbemin üzerinde gereksiz ayrıntı gösterecek her şeyi bıraktım. Ekipman çantamı belimden sökerek indirdim. Olabildiğince inandırıcı olmalıydım. Alınbandımı boş ceplerimden birine attım ve yüzüme biraz toprak sürdüm. Yoldan geldiğim için biraz yorgun gözüküyordum fakat daha bitap ve harap gözükmemin kimliğimi gizlemek için yararlı olacağını biliyordum. Saklandığım ağaç kütüğü artık dar geliyordu aslında. Gidip onları kurtarmanın vakti gelip de geçiyordu. Elimi kütüğe attım ve derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktım. Mataramda kalmış bir kaç yudum suyu da kafaya dikip kaçakçıların kampına doğru yürüdüm. Tahminimce bir üç dakikaya yanlarında olacaktım ve yanlarına ilk vardığımda hoş karşılamayacaklardı. Fakat sorun yok, atarlı giderli davranmayacak; onların mekanına giren sıradan bir vatandaş gibi davranacaktım. Yani kontrol onlardaydı. Patron onlardı. Şimdilik...
"Hoi! Niyetim rahatsızlık vermek değil! Dostunuz için biraz yemeğiniz var mı?"
Sözlerimden sonra başımın üzerindeki ellerimi biraz daha gevşetip karşımda eli mızrak tutan adama gülümsedim. Kendime hatırlatmam gerekirse, prensiplerimi; ideallerimi.. Almayayım, gerek yok. Hiç hatırlatmayayım! Böyle herifler beni zaten tiksindiriyor. Bir de bunlara gülümsemek... Ne olursa olsun ayıya dayı diyeceğim zamanlardayım.
"Kimsin? Necisin? Burası özel mülk, yaylan!" demişti somurtkan ve ciddi bir ifadeyle. Elindeki mızrağı hala bana doğrultuyordu. Tehditkar sanıyordu kendini. Bir süre daha öyle sanmasına izin vereceğim, sonrasında götüne sokacağım o elindekini. Neyse, cevabımı verip biraz daha adımlanacağım yanına doğru. Konuşmaya, "Biliyorum, biliyorum. Bir başımayım zaten, üç beş parça ekmek verirseniz karnım doyar. Hem yapılacak işiniz varsa halledebilirim." diyerek tekrardan başlamış, gözlerindeki ifadeyi biraz olsun değiştirebilmiştim. Ardından, "Temizlik falan yani. Öyle şeyler." diyerek bir adım daha yaklaşmıştım.
Zararsız gözüküyordum. Korkudan titediğimi anlıyordu. Elindeki sopayı bana doğrulttuğu sürece kral oydu. Kendini dev aynasında görmesini sağlamıştım. Bir şey söylemedi. Mızrağını yarıya kadar indirdi. Hala tetikteydi. Yürümeme izin veriyordu ve kafasıyla arkadaki kamp ateşini göstererek beni buyur ediyordu. "Beni izle, bu taraftan." demiş, sağ çaprazımdan yürümeye devam etmişti. Ben ise yaklaştığımız her adımda biraz daha etrafı inceliyordum. Kafesleri, kafeslerin içindekileri izliyordum. Aklımdaki planları bir bir sıralarken kendimi kamp ateşinde bulmuştum. Meraklı ve tedirgin bakışlarla karşılanışımdan kısa bir süre sonra bu bakışların altı iyice boşaldı. Artık sıradan bir yolcuydum onların gözünde.
Elime su ve kova tutuşturup at arabalarından birini yıkamaya yollayan adamın gözlerine bakmıştım en son. Bir yerlerden çıkarmayı denedim ama nafile. Ne de olsa haydut hayduta, it ite, köpek zaten ittir. İşte bunlar hep birbirine benzer. Keyfim gıcırdı şimdilik. Bana ne söylenirse onu yapıyordum. Kafeslerde fiziksel olarak iyi ve daha güçlü olan mahkumlar vardı. Yaklaşık 5 adam saydım. Bir o kadar da vahşi hayvan vardı. Kaplan, kurt, kartal... Sanırım başarabilirdim. Bir boşluk yakalamama bağlıydı her şey...