Ağaz

Gizli Kütüphane'nin tozlu raflarındaki unutulmuş hikayeler.
Locked
User avatar
Kamado Toshiaki
Posts: 17
Joined: July 30th, 2020, 7:54 pm

Ağaz

Post by Kamado Toshiaki » September 14th, 2020, 4:03 am

Image x Image

"Ayyy! Kami-samaaaaa'cığımm! Bayılıyorum!"

Elimi alnıma koyup yanımdaki bana kızgın kızgın bakan ve dev gibi bir şey olan adamın üstüne attım kendimi.

"Ya benim şekerim vaaaar! Çok fazla sake içirdiniz bana! Etrafım kararıyor! Arggghhh göremiyorum! Göremezsem nasıl resim çizeceğimmmmm?!" Göremiyormuş gibi ellerimle kucağına düştüğüm adamın yüzünü yakalayıp sanki kim olduğunu anlamak istiyormuş gibi yokladım. Gözlerimi de adamın yüzünden başka bir yere doğru dikmiştim.

Evet, bundan 10 dakika önce bir bara dalıp 4-5 sake shotu atmış, sonra da barda gözüme kestirdiğim en güzel kıza yavşamaya başlamıştım. Miyoki'ydi adı. Ah Miyoki ahhh! Tam sevdiğim tip. Bembeyaz ten, simsiyah saçlar! Meğersem sevgilisi varmış. Hatta kendisi şu anda kucağına bayıldığım adamın manitasıymış. Orospu da bana göz kırpıyor, demiyor ki benim sevgilim var. Kavga etmemizi istiyor. Biliyorum ve bu beni daha da fişekliyor. Eğlenceyi seven kadınlara bayılırım. Beni zorlaması, kaçması, uğraştırması... Bu çam yarması da önce geldi beni dövmek için, sonra ben bayılınca bir anda eli ayağına dolaştı. Ben kör oldum dedikçe o da telaşla "Ne? Şeker hastasıysan neden içtin?" falan diyor. Miyoki'ye döndü ilk. Ne yapacağını sordu. Sonra da "Ben bir kolonya getireyim!" diye dahiyane bir fikir sunarak beni bıraktı ve bara doğru koştu. O gidince rolden çıkıp Miyoki'ye döndüm. Sonra da sırıtıp "Neden onu seçtiğini anlıyorum şimdi." dedim. O da bana gülümsedi. Tatlı adamdı gerçekten. Tam eziyet edilecek tipti.

Kolonya ile geldi çam. Sonra da eline boşaltıp yanaklarıma falan sürmeye başladı. Ben tabi tekrar kör rolüne girip odağı bozulmuş gözlerle sağa sola bakmaya başladım. Çam boynuma kolonya sürerken ben de "Aç aç... Düğmeleri aç oralara da sür. Şekerimi düşürür sanırım." diye sayıklıyordum. Bu herif düğmelerimi açmaya başlayınca Miyoki yandan atlayıp "Ya aşkım! Hastaneye götür!" diye planlarımı yok etti. Çam bunu mantıklı buldu. Her ne kadar "Yokk!! Kör oldum, illa göğsüme kolonya lazım!" diye diretsem de çam beni kucakladı ve hastaneye götürdü. Hastaneye şeker hastalığından kör oldu falan dedi ve hemşirenin garipseyen bakışlarını fark etmedi. Beni alıp acilde bir bölmeye fırlattılar. Bu sırada da içtiğim sakeler beni bir çarptı ki sorma!

Etraf dönmeye başladı. Bir anda beynimin derinliklerinden akademi crushım çıktı. "ULAAAN!" diye inledim. Akademide ne biçim peşinden koşturmuştu! Ne çok hediyeler almıştım. Bir türlü yüzüme bakmamıştı. Sen de erkeksin ben de erkeğim demişti! Puuuuh! Aşırı derin bir yara olarak kalmıştı içimde. Perde açıldığında yatağa yatmış, "Orospu Hirotooooo!" diye bağırıyordum. Giren adamı da fark etmemiştim. Adam yanıma gelince ilk bir gözümü aldı. Bembeyazdı anasını satayım. Gözlerimi kıstım. "Buneee!" yaptım ilk. Ay parçası gelmişti içeriye sanki. Kendi kendime isim uydurdum çocuğa. "Sabashitan!" Feryat edip çocuğun kıyafetini yakaladım! Fazla uzun sürmedi bu atlamam. Hemen geri bıraktım kendimi. Ben normal yaşantımda da uçlarda yaşayan biriydim. Alkollü olduğumda iyice bokunu çıkarıyordum bunun. Geçen gün gördüğüm ve ortamı olmadığı için konuşamadığım garson kızın adı geldi aklıma "Sora'yı seviyorum Sabashitan!" dedim. "AMA O BENİ SEVMİYOR AMINIKİ!" diye bağırıp ağlamaya başladım. Sabashitan kolumu yakalayıp iğneli falan bir şeyler yapmaya başladı. Ben hüngür hüngür ağlarken aldı kolumu ve serum taktı. Ben de aşırı duygusallaştım. "Sen beni seviyon Sabashitan o kadar uğraştın benle!" Doğruldum yerimden çocuğun koluma taktığı iğneyi çıkarıp eline sarıldım. "GÖNLÜM BOKA KONDUUUU!" diye anırdım. Sabashitan'ın karnına koydum kafamı hala ağlıyordum. Bir anda bırakıp tekrar attım kendimi yatağa "ONU HİÇ HARCAMADIM!" Hala aşırı yüksek ses çıkarıyordum. "SORA'YI DÜŞÜNÜP BİR KERE BİLE ÇEKMEDİM! ONU SEVMİŞTİM SABASHITAN!" Sonra bir anda Sora ile ilgili hayallerimi Sabashitan'a anlatmaya karar verdim. Ne güzel bir ev alacaktım ona. Yaşatacaktım onu. Evi üstüne yapacaktım. Deniz görecekti. Şöyle hoş bir yerde. Ateş ülkesi olabilir. Ama Sora ne yapmıştı? Beni görmemişti bile! Sabashitan koluma iğneyi tekrar sokarken düşündüğüm hayallerim ağzımdan "Siqijemcem onu! Koddum... Orszbu!" olarak çıktı. Sonra da şarkı söylemeye başladım. "SENİİİİİİ ARARRRRKENNN KENDİMİİİ KAYBETMEKTENN YORULLLDUMM!! BULDUĞUMUUU ZANNETTİĞİMDE KENDİMDEN AYRI DÜŞTÜMMMAMINNAAKAOYYAYMM!"

Yattığım yerden seksi bir şekilde dönüp "Sabashitannn..." diyerek ay parçasına baktım ve göz kırptım. Bu sırada da çocuğun on saattir uğraştığı iğne yine çıktı kolumdan. Serüm üstümüze sıçradı. Ona bakarak "Söylenecek söz yok... Gidiyorum ben..." dedim sakince. Sonra da şarkının anırma bölümü gelmişti.

"HOŞŞŞŞÇAKALLLLLL!!! HOŞÇAKALLL!!1 BEN BİR KISRAKKKGİBİİİ GELMİŞİMMMMM DÜNYYAYAYAAAA! ŞAHHLANIPP GİTMEK İÇİMDEE VARRR HOŞÇAKAALLLLL"

Öyle bağırarak söylemiştim ki benim bile başım ağrımıştı. Normalde daha modern ezgilere sahip olan şarkıyı sanki operaymış gibi söylemiştim. Kendimi kaybetsem bile sanatsal kişiliğimi kaybetmiyordum işte.

Sabashitan'a "Ona de ki!" diye uyardım. "Siktirsin gitsin orospuu..."

Sonra da tekrar kapandım yatağa... "Çok seviyorum onuuuuuuu!!!"

Arkamdaki perde açılınca kaldırdım kafamı. Önce Sabashitan'a baktım şaşkın şaşkın. Sonra da sedyeyle getirilmiş kadına baktım. Bacakları açılmıştı, hamileydi. Arkasından bir sağlık personeli ittiriyordu. Kadın o kadar bağırıyordu ki bir yarışmadaymış gibi hissetmiştim. Nasıl benden fazla bağırabilirdi? Sabashitan yerinden kalktı ve başka bir görevliye beni kontrol altına almasını söyledi. O anda "HAYIIIR!" diye bağırdım. Sesim hamile kadının sesinin ardından duyulmamıştı bile. Diğer hemşire yanıma geldiğinde "Bıraaak!!! SABASHITAN GELSİN!" diye inlesem de nafileydi. Hayvan karı resmen yapıştı koluma ve beni yatağa bağladı. Bağlanmamak için çok debelendim. "Dur! Hayır!" nidalarını atsam da 3 dakika bile sürmedi beni yatağa bağlaması. "Bari güvenli kelime seçelim! Turuncu kelimesini seçiyorum. Söylediğimde çözersin." dedim ilk ama karı beni öyle bırakıp gitti! Oha oha! Benim bildiğim bdsm olaylarında bırakıp gidilmezdi. Kadının arkasından "TURUNCU! TURUNCU ULAN! ÇÖZ BENİ!" diye bağırsam da nafileydi. Yatağa bağlanmış bir şekilde kalmıştım. Deli gibi tepindim. Bir daha tepindim. Sonra bir daha... Yatak hareket ediyordu ama bağlar açılmıyordu. Tüm acil de hamile kadını doğurtmak için uğraşıyordu! RESMEN İKİNCİ PLANA ATILMIŞTIM. "SABASHITANN!!! ASTIM KRİZİM TUTTU GEEEEL!" diye bağırdım. Gelen olmadı. 5 dakika sonra bağırmayı ve debelenmeyi kesmiş sakin sakin izliyordum acildekilerin işlerini yapmalarını. Ikın diyordu adamın teki. Sabashitan'ı yengeç gibi yakaladı kadın. Başka bir çocuğu da diğer koluyla hırpalıyordu. Aslında zevkli bir görüntüydü ama olayın ortasında benim olmamam üzüyordu.

Ne kadar süredir hastanedeydim? Ne kadar süredir buraya bağlıydım bilmiyordum. Bu aşırı gürültünün arasında nasıl olduysa uyuyakalmışım. Sabashitan'ın sesiyle uyandım. Eblek eblek etrafıma bakındım ilk. Ay parçasının baş ağrısı vardı belli ki. Bana nerede sarhoş olduğumu sordu kollarımı çözerken. İhtiyacı olduğunu söyledi. Çözülmüş bileklerimi ovuştururken gülümsedim. Harbi ya... Sarhoştum uyuyakalmadan önce ben. Ne konuştuğumu ne yaptığımı bile hatırlamıyordum ki. Yine de "Takıl bana hayatını yaşa Sabashitan." dedikten sonra gerinerek kalktım yataktan. Sanki pelerinimi savuruyormuş gibi üstümdeki lacivert kıyafetin kollarını savurdum ve etrafımda bir kere döndükten sonra Sabashitan'ı alıcı gözle süzdüm. Sivil kıyafetlerde oldukça tarz sahibi gözüküyordu. Bu hoşuma gitmişti. Gülümsemem daha da büyüdü. "Sabah sabah alkol almak pek tavsiye-" Çevremi kapatan acil perdesini sertçe ittim ve havanın kapalı olduğunu görünce cümlemi bitiremedim. "Oha... Bunun en mantıklı açıklaması 20 saattir uyuyor olmam." dedim. Kendimi aşırı dinç hissediyordum. 2 saatlik uykuyla bu olamazdı. Özellikle sarhoş olduktan sonra... "E tamam bari gidelim!" dedikten sonra zıplaya zıplaya yürümeye başladım.

Ben çoğunlukla kafa dağıtmam gerekirse rastgele dükkanlara dalıp sorun çıkarırdım. Şimdi medikal shinobiyi oralara götürmeyelim diyerek köy meydanına yakın bir meyhaneye götürdüm bunu. Dün diye hatırladığım, aslında 4-5 saat önce içtiğim mekan bu değildi. Yine de Sabashitan'a "Burada sarhoş oldum." dedim. Ondan önce davranıp girdim meyhaneye ve sake şişesi istedim garsondan. Şişeyi getirdiklerinde kollarımı sıvayıp başladım Sabashitan'a anlatmaya. "Adabı vardır bunu içmenin." dedim kapağını açarken. "Bir kere bunu kendinden büyük insanla içeceksin. Kendinden küçük ya da kendinle aynı yaşta olan insandan sana zarar gelir, yarar gelmez." Sabashitan'ın önündeki bardağı alıp sake döktüm. Benimle aynı yaşlarda gibiydi. Sinsi bir gülümseme ile "Ben tehlikeyi severim ama." dedim. Bardağını önüne koydum. Kendi bardağıma da koymaya başladım sonra. "Maç muhabbeti, din muhabbeti, siyaset konuşmamalısın. Durman gereken yerde durmayı bilmelisin, iç istediğini ama kalk dümdüz evine git. İkinci dubleden sonra böyle vıcık vıcık öpücem, sarılıcam, o kız buraya gelecek, o ülkeyi ben kurtarırım bunlara girersen..." masayı ortamı gösterdim elimle. Yüzüme de "Yapma yani" ifadesi verdim. Ağız tadıyla boşumu da yaptıktan sonra şişeyi yerine koydum. "Ben adabıyla ilgilenmiyorum fark etmişsindir. Sen istersen bunlara uyabilirsin." Sol dirseğimi masaya koyup yanağımı elime yasladım. Sağ elimle de sake koyduğum bardakla oynuyordum. Sabashitan'a bakmaya başladım ilgiyle. "Sen neden bu kadar beyazsın?" diye sordum.


Out: Rp'yi yazarken referans olarak kullandığım Sarhoş Çocuk Sebahatı Seviyorum Kanki ve Rakıya Fısıldayan Adam Rakı Adabı videolarına teşekkürü borç bilirm.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kitamura Susumu
Kusagakure
Kusagakure
Posts: 273
Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Künye:

Re: Ağaz

Post by Kitamura Susumu » October 4th, 2020, 8:10 pm

Acil servisteki bağırış çağırış en sonunda bittiğinde, saatlerdir doğurmaya çalışanın ben mi yoksa kadın mı olduğunu sorgular bir ruh haliyle kalmıştım ortada. Yerdeki kanı temizlemekle uğraşan hademeler, hastalara ilaçlarını yetiştirmeye çalışan hemşireler, muayeneye koşturan hekimler... Hepsi acele ancak bir o kadar da sakin adımlarla etrafımdan çekip gidiyor, servisin en ortasında dikilmekte olan bana kesinlikle elleşmeden kendi işleriyle uğraşmaya devam ediyorlardı. Dakikalar geçtikçe anlamsız duruşum daha da doğallaşmaya ve beni servisin dekorlarından birine iyice çevirmeye başladı. Bir süre sonra sanki görünmez olmuştum, ya da betondan güzelce yontularak hastaneye dikilmiş ve kimsenin yadırgamadığı garip bir heykel. Gözlerim tam önümdeki turuncu perdenin üzerindeydi fakat bir şeyler görüyor muydum, görsem bile beynim bunu işleme geçirip bana mantıklı sonuçlar sunabiliyor muydu emin değildim. Bilinçsiz gibiydim ve bilinçsiz olduğumu fark ettiğimde ancak hareket edip düşünmeye başlayabildim. Madem bu gece gördüklerim beni benden bu denli alabilmişti, bu beyin amcıklamasını layığıyla hakeder bir hale bürünmeliydim. Uzun zamandır götü başı dağıtmamıştım ve sert bir resete ihtiyacım var gibiydi. Boş bakan gözlerim yavaş bir şekilde odaklarını buldular, kaşlarım ise bir şeye karar vermişcesine hafiften çatıldı. Ellerimi hızlıca çekip belimin iki yanına koydum ve kafamı minik minik aşağı yukarı sallamaya başladım. Acil servis heykelinin aniden hareketleneceğini düşünmeyen bir hasta bakıcı elindeki mopu düşürür gibi olmuş, bana garip kaçamak bakışlar ata ata benden uzaklaşmıştı. Ben ise, yeni aldığım fikri tek mi çift mi uygulayacağımı düşünmeye koyulmuştum.

Acile yeni başlayan şu tatlı hemşireyi alıp çıkabilirdim dışarı. Benim ligimde olmasa da bunu kimsenin bilmeye ihtiyacı yoktu ve bana zaman zaman attığı bakışlardan anında teklifime damlayacağını anlayabiliyordum. Kızı siktir edip Miyazaki'yle de dışarı kaçabilir, gecelere akabilirdim pek tabii. Fakat o zaman da Miyazaki'nin ağlaya ağlaya tükettiği peçete kaynaklarını yenilemek için köyün ileri gelenleri ile kalkınma planları kurmam gerekebilirdi. Bütün gece boyunca çocuğun zırıldamasını dinlemek kafamı boşaltmaktan ziyade daha da karıştırabilirdi. Doğuran kadının kocasını, ya da direkt kadını kutlama ayağına saçma sapan bir yerlere sürükleyebilirdim. Herkesi siktir edip tek başıma, bir yıkık misali, Iori'yi düşünüp iç geçire geçire sabahlayabilirdim. Fakat biri vardı ki, sabahtan beri arsız bir şıllık misali erkek kadın demeden isimler sayıklayıp duran... Aynı anda hem utanmazlığı hem de gururu üzerinde taşıyan, biraz sağdan bakınca hafiften gideri de olan... Evet evet. İşte tam onun kolumdan tutup beni gecelere fırlatmasına müsaade edersem ihtiyacım olan reseti tam alnımın ortasından yiyebilir, ertesi güne şerefsizim pamuk gibi başlayabilirdim. Bu yüzden önce gittim nöbet odasına, üstümü değiştirip çıkardığım formaları bir kenara fırlatıverdim. Siyah ceketimi de üzerime çektikten sonra, sırt çantamı bir omzumun üzerine atıp az önce dikildiğim noktaya geri döndüm. Turuncu perdeye doğru ilerledim ve sır perdesini arayalarak arkasına geçtim. Kurtarıcım, güneşten kopmuş bir kanser hücresi misali mışıl mışıl uyuyordu sedyesinde. Uyanması için hafifçe öksürdüm.

İlk denemem tabii ki de başarısızlıkla sonuçlandı. Zaten kendi öksürüğümü ben bile zor duymuşumdur, bu yüzden şaşırmayıp tekrar daha yüksek sesle öksürdüm. Her seferinde daha da yüksek, daha da sesli öksüreyim derken bir süre böyle gitti bu. Boğazım falan acımaya başladı, hafiften bir de kan kokusu gelmeye başladı ağzıma ağzıma. Hele hafif bir de sinir, yavaştan karnımdan beynime doğru ilerlemeye başlamıştı sanki ve bana çocuğun numara yaptığını düşündürtmeye başlamıştı. En sonunda "Daha ne kadar öksüreyim lan? Kalksana." diye diklendim kendi kendime. Karşımda mışıl mışıl uyuyan güzel bir çocuk var ve ben ona doğru sopa yutmuş bir vaziyette atarlanıyordum. Tam bir Susumu anı olmalıydı, şu an kendimi dışarıdan izleme şansım olsa hiç şaşırmaz olağan bir şey görmüşüm gibi işime devam eder giderdim, o derece. Benim söylenmemle güzel çocuk uyandı, çipil çipil gözlerle etrafına bakmaya falan başladı. Tüm işlemcilerinin tam gaz çalışmaya başladığından emin olduğumda lafı dolandırmadan olaya girdim, "Ben." dedim. "Sarhoş olmak istiyorum." dedim. "Ama öyle böyle değil, baya kötü olmam lazım." dedim. Sağolsun, o da hiç dolandırmadı lafı gediği falan. Bir on dakika sonra falan çocuğun bir önceki bölümde götü başı dağıttığı mekandaydık. Hızlıydık kısaca, ya da buraları hızlı geçmiştik bilerek, ne bileyim.

"Güzel mekanmış." diye mırıldanarak bir sandalye çektim ve güzel çocuğun yanına yerleştim. Meydana yakın bir yerlere gelmiştik ve mekanın loş olması dışında hiçbir detayına dikkat etmemiş, direkt olarak işe koyulma derdine düşüvermiştim. Sanırsam, elemanın da derdi bu yöndeydi ki adımı madımı sormadan direkt sake isteyip neyi nasıl içeceğimi bana anlatmaya başlamıştı. Neyse ki çocuğu bir kaç kere Kusachou binasında falan görmüştüm de itin kopuğun teki olmadığından emindim. Zaten öyle pek it kopukluk tipi de yoktu, saçı başı aşırı özenli, kıyafetleri acaip kaliteliydi. Kendi tipine görüntüsüne dikkat eden biri olarak çocuğun bu özenli hali bir tık hoşuma gitmişti. Kusagakure zaman zaman, özellikle görev yoğunluğunun had safhada olduğu dönemlerde davar dolardı. Öyle zamanlarda göz zevkiniz aşırı bozulur, ilham almanın imkansız olduğu karanlık bir denizde boğuluyor gibi hissederdiniz. Oysa ki şu an çocuğa bakarken düşündüğüm tek şey üstünü başını ne güzel yakıştırdığı ve berberinin kim olduğunu nasıl öğrenebileceğimdi. Belki de gecenin ilerleyen saatlerinde bunu kendisine sorabilirdim. Önüme koyduğu sake bardağını kafama diktim ve deminden beri anlattığı şeylere nasıl da hiç dikkat etmediğmi fark ettim.

"Bana..." diye başladım tekrar konuşmaya. Çocuğa göre uzakta kalan elimi kaldırıp işaret ve baş parmağımı birleştirerek önünde salladım elimi, ince hareketlerle. "Çok spesifik bir şey lazım bu gece Sarı-san." diye devam ettim konuşmaya. "Adabı falan boşver şimdi. Zaten daha önce ya bir, ya da iki kere içtim. Birinde de kustum. Biranın tadı... İğrençti." diyerek elimi indirdim. Sake şişesine uzanarak boş bardağıma tekrar doldurmaya başladım içeceği. Biraz beceriksizce oldu bu, küçücük şişe, sik kadar bardak falan, etrafa bir iki damla döktüm ne yazık ki. Karıncalara mı servis yapıyorsak artık amına koyayım. "Neyse." diye devam ettim. "Ufak bir derdim var. Klasik, tahmin edilebilir bir şeyler. Bir aşk acısı diyelim." Tekrar kafama diktim bardağı, hayvanlıktan ötürü dudak payı bırakmadığımdan daha havaya kaldırırken yarısı döküldü önümdeki masaya. "Eh bir de bu gece bir kadının bacakları arasından bebek çıkarmasına yardım ettim biliyorsun. Bu ikisinin sıkıntısını bu gecelik unutmam lazım. Fakat!..." diye tekrar elimi kaldırdım. Bu sefer işaret parmağım ikaz eder bir şekilde havadaydı, gözlerim ise telrar sarı çocuğa dikilmişti. "Öyle isim, misim, kimlik ve vergi numarası saymamalıyım. Öyle evine gidip çoc... Kızı da kaçırmaya falan kalkışamam." diye bitirdim konuşmamı. Şartlarımı sunmuş bir şekilde tekrar önüme döndüm. Masanın önünden acele ile geçip giden çalışanlara bir iki saniye göz attım, tekrar laflarımı toparlayıp sarı bebeye döndüm.

"Bunları bana sağlayabileceksen, yıllar önce nasıl trajik bir kaza geçirerek böyle beyazladığımı anlatabilirim sana, Sarı-san." dedim gülümseyerek. Sake bok gibiydi. Fakat içimi hafiften ısıtmış, boğazımdan mideme inan tatlı bir his bırakmıştı. Bardağımı tekrar doldurmak adına şişeye yeltendim.
Image
Künye
İsim: Kitamura Susumu
Yaş: 22
Cinsiyet: Errkek
Boy: 173
Kilo: 50
Element: Raiton
Köy: Kusagakure
Seviye: B - Rank
Rütbe: Tokubetsu Jounin
Nam: Karanlık

Puanlar
GP: 0
VP: 25
PP: 3


Linkler
Karakter Kartı
Gelişim
Dükkan
Teknik Geliştirme
Teknik Yaratma
Mod Yaratımı
Efsanevi Yaratık Kaydı

Profil
Güç: C - Rank
Çeviklik: C - Rank
Potansiyel: C - Rank
Kondisyon: D - Rank
Zihin: B - Rank
Varlık: C - Rank

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: F
[Çeviklik] Akrobasi: F
[Çeviklik] El Hassasiyeti: F
[Çeviklik] Saklanma: F
[Kondisyon] Form: F
[Potansiyel] Ninshuu: F
[Varlık] Aldatma: F
[Varlık] Empati: F
[Varlık] Sosyalleşme: F
[Zeka] Farkındalık: F
[Zeka] İzcilik: F
[Zeka] Bilim: F


Teknikler
Genjutsu: Rakumei no Jutsu, D Rank
Genjutsu: Teishi no Jutsu, C Rank
Genjutsu: Jubaku Satsu, B Rank
Genjutsu: Shibou no Jutsu, B Rank
Genjutsu: Magen: Bunshin, B Rank
Genjutsu: Omotsuki, A Rank
Ninjutsu: Ninpou, Shunshin, D Rank
Ninjutsu: Raiton, Ikazuchi no Kiba, C Rank
Ninjutsu: Raiton, Raijin no Tate, B Rank

Stiller ve Kabiliyetler
Stil: Ayatsu, D Rank
Stil: Musatsu, C Rank
Kabiliyet: J Kesiş (Musatsu, C Rank)
Kabiliyet: Çift silah Kullanımı (Musatsu, C Rank)

Yönelimler
Iryou-nin, A Rank

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Cennet Küpeleri. Iori'den hatıra.
Medikal At Arabası
Tantou


Özellikler
-
Locked

Return to “Role Play Arşivleri”