Karma
Posted: January 1st, 2021, 9:20 pm
Gözlerim olabildiğince açık olmasına rağmen, her şey sonsuz bir karanlıktan ibaretti sanki. Her şey ama her şey karanlık tarafından yutulmuş ve sindirilmiş gibiydi. Attığım her adım, bir öncekinden farksızdı. Sanki olduğum yerde dönüp duruyordum ve bu sonsuza kadar sürecekmiş gibiydi.
Derin bir nefes alırken, gözlerim birkaç kez kapanıp açıldı. O an, defalarca kez varlığına şahit olduğum bir ıslık, bu sonsuz karanlıktan boynuma doğru ulaşmaya yeltendi. Vücudum refleks olarak eğilip, ıslık bir katana’ya dönüşürken, boynumu es geçmesine sebep oldu. Duraksamadan, hızlı bir tepki ile geriye doğru sıçrayıp, kılıç ile arama mesafe koyarken, karanlık yavaşça dağılmaya başladı.
Önce tiz bir ışık, gözüme vurdu. Ardından bu ışık yavaşça tek bir noktada toplanmak yerine yavaşça dağıldı ve çevremi açığa çıkarttı. Sert bir rüzgarla birlikte esen ağaçlar yavaş yavaş yerini alırken, toprak zemin bir kez daha ayaklarımın altında çatırdamaya başladı. Gözlerimin önündeki yaşlı kadın, pis bir şekilde sırıtırken göz göze geldik. Gözlerinde tatmin olmuş bir ifade vardı.
“Ryu… Büyümüşsün. Yıllar sonra, gözlerin sadece bir araç olduğunu anlamışsın.” Dedi, boğuk bir ses tonuyla. “Tamamen kör ve savunmasızken, bir kılıç saldırısından kurtuldun. Peki bunu nasıl başardın?”
Duraksadım. Hemen bir cevap vermek yerine, gözlerimi yumdum ve o sonsuz karanlığı bir kez daha hissederek, o anı hayal ettim. Önce o ıslığı duyduğumu gördüm, hemen ardından ise refleks olarak eğildiğimi. Başta cevap olarak, ıslığı duyduğum anı feyz alarak, duydum demeyi düşündüm. Ama içimdeki bir kuşku tohumu, cevabın bu olmadığını fısıldadı bana. Bu tamamen hissiyatla alakalı gibiydi.
“Aslında kurtulan, ben değildim.” Dedim, kavradığım anlayış üzerine. “Vücudum, dürtülerim kendiliğinden hareket etti.”
Gözlerimin içine baktı ve memnun bir şekilde gülümsedi kafasıyla sözlerimi onaylarken. “Bu, sadece defalarca kez ölümle karşı karşıya kaldıktan sonra elde edebildiğin bir şey. Shinobi dürtülerin, o ölüm kalım anında, senin göremediğini görür ve aslında senin yapabileceğin, ama zihnindeki prangaların yapamayacağını düşündürdüğü şeyleri yapmana sağlar.”
Duraksadı ve elindeki katana’yı kınına soktu. “Ahahaha, neyse ki bir katana ile saldırdım sana. Eğer elimde bir Wakizashi olsaydı, o kafanı uçururdum.” Diye mırıldandı huysuz bir şekilde yanımdan yürüyerek geçerken.
Hafif bir iç, dağ havasını içime doğru çekerken, ardından kulübenin içine girdim. Yıllar sonra, ilk defa eylemleriyle bana ufak bir ders vermek istemişti. Bu beni şaşırtmış olsa bile, daha çok memnun etmişti. Hareketleri düz ve ciddiyetten uzak gibi gözüküyor olsa bile deneyim ve yaşanmışlık sonsuz bir kaynak gibi barınıyordu o hamlelerin içinde ve en ufak şey bile öğretimimi geliştirmemi sağlıyordu.
Derin bir nefes alırken, gözlerim birkaç kez kapanıp açıldı. O an, defalarca kez varlığına şahit olduğum bir ıslık, bu sonsuz karanlıktan boynuma doğru ulaşmaya yeltendi. Vücudum refleks olarak eğilip, ıslık bir katana’ya dönüşürken, boynumu es geçmesine sebep oldu. Duraksamadan, hızlı bir tepki ile geriye doğru sıçrayıp, kılıç ile arama mesafe koyarken, karanlık yavaşça dağılmaya başladı.
Önce tiz bir ışık, gözüme vurdu. Ardından bu ışık yavaşça tek bir noktada toplanmak yerine yavaşça dağıldı ve çevremi açığa çıkarttı. Sert bir rüzgarla birlikte esen ağaçlar yavaş yavaş yerini alırken, toprak zemin bir kez daha ayaklarımın altında çatırdamaya başladı. Gözlerimin önündeki yaşlı kadın, pis bir şekilde sırıtırken göz göze geldik. Gözlerinde tatmin olmuş bir ifade vardı.
“Ryu… Büyümüşsün. Yıllar sonra, gözlerin sadece bir araç olduğunu anlamışsın.” Dedi, boğuk bir ses tonuyla. “Tamamen kör ve savunmasızken, bir kılıç saldırısından kurtuldun. Peki bunu nasıl başardın?”
Duraksadım. Hemen bir cevap vermek yerine, gözlerimi yumdum ve o sonsuz karanlığı bir kez daha hissederek, o anı hayal ettim. Önce o ıslığı duyduğumu gördüm, hemen ardından ise refleks olarak eğildiğimi. Başta cevap olarak, ıslığı duyduğum anı feyz alarak, duydum demeyi düşündüm. Ama içimdeki bir kuşku tohumu, cevabın bu olmadığını fısıldadı bana. Bu tamamen hissiyatla alakalı gibiydi.
“Aslında kurtulan, ben değildim.” Dedim, kavradığım anlayış üzerine. “Vücudum, dürtülerim kendiliğinden hareket etti.”
Gözlerimin içine baktı ve memnun bir şekilde gülümsedi kafasıyla sözlerimi onaylarken. “Bu, sadece defalarca kez ölümle karşı karşıya kaldıktan sonra elde edebildiğin bir şey. Shinobi dürtülerin, o ölüm kalım anında, senin göremediğini görür ve aslında senin yapabileceğin, ama zihnindeki prangaların yapamayacağını düşündürdüğü şeyleri yapmana sağlar.”
Duraksadı ve elindeki katana’yı kınına soktu. “Ahahaha, neyse ki bir katana ile saldırdım sana. Eğer elimde bir Wakizashi olsaydı, o kafanı uçururdum.” Diye mırıldandı huysuz bir şekilde yanımdan yürüyerek geçerken.
Hafif bir iç, dağ havasını içime doğru çekerken, ardından kulübenin içine girdim. Yıllar sonra, ilk defa eylemleriyle bana ufak bir ders vermek istemişti. Bu beni şaşırtmış olsa bile, daha çok memnun etmişti. Hareketleri düz ve ciddiyetten uzak gibi gözüküyor olsa bile deneyim ve yaşanmışlık sonsuz bir kaynak gibi barınıyordu o hamlelerin içinde ve en ufak şey bile öğretimimi geliştirmemi sağlıyordu.