[Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Ülkenin turist aktivitesinin ve ticaretin merkezi.
User avatar
Jin Ryoken
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 436
Joined: August 31st, 2018, 5:11 am
Künye:

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by Jin Ryoken » July 5th, 2025, 6:06 pm

Tarife uygun bir şekilde, kafamdaki bazı düşünceler ile ilerlerken, emin olamadığım, kafamda soru işaretleri olan ilk konu karşıma çıkmış, kırmızı ışığın atmosferi altında benimle bakışıyordu. Chouwano Kagi. Bir süre sessizce ona doğru baktım, tam olarak ne yapmam gerektiğini kısaca düşündüm. Göreve devam edip etmeyeceğini öğrenmek en mantıklısı olandı, bunun cevabına göre ne yapacağımı düşünmek zorundaydım. Eğer göreve devam edecekse ve kendi üzerine düşenleri yerine getirecekse, benim için zaman konusunda bir problem yoktu. Zaten bu görevin bitiminde, herkesin görevi bittiği zaman eyleme geçmem gerekiyordu. Ancak göreve devam etmeyi kabul etmiyorsa, işte orada bir sorun başlayacaktı. Hem de, şimdi eyleme geçmemi gerektiren bir sorun. Bu kısa düşüncenin arasında, henüz konuşmak için ağzımı açmamışken, söze giren Kagi olmuş ve sonrasında İzakaya'ya yönlenmişti. Onun ardından gitmek ve göreve devam edip etmeyeceğini öğrenmek en mantıklı olandı.

Kagi'nin ardından, birkaç saniye sonrasında yönlenmiştim İzakaya'ya arkasından ilerleyerek. Nereye oturacaksa onun karşısına oturacaktım, herhangi bir şey içmeyi düşünmüyordum zira zaten çayımı içmiştim. Şimdilik, en azından konuşma çok fazla ilerlemeyecekse görevine devam edip etmeyeceğini öğrenmek istiyordum. Bu yüzden, karşısına oturduktan sonra kısa bir süre bekleyecektim, sonrasında söze giren kişi olacaktım. "Görevine devam etmeyi düşünüyor musun, Chouwano Kagi?" diyerek konuya hızlı bir giriş yapacaktım. Cevabının ne olacağını merak ediyordum, zira bundan sonrası tamamen onun cevabıyla şekillenecek bir kader ağını kapsıyordu.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 275
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by Chouwano Kagi » July 6th, 2025, 4:26 am

Kagi şiltesine oturduktan sonra Ryoken de onu takip etmişti. Hancı isteklerini sorduğunda ise Ryoken hiçbir şey istemezken Kagi oolong çayı istedi. Hancı çıktıktan sonra Ryoken söze girmiş fakat Kagi sağ eliyle hafifçe hancıyı göstererek çayın getirilmesini bekledi. Hancı sıcak su dolu sürahi ve oolong otlarını getirdikten sonra gitmeye hazırlanırken "Sürahi kalsın lütfen nii-san." diyerek seslendi. Uzaklaştıktan sonra oolong otlarını kendi eliyle çaya bıraktı ve biraz karıştırdıktan sonra chawan'ı yüzüne kadar getirip suya karışan bitkinin kokusunu içine çekti. Bu çayı en son Kusa'dayken içebilmişti. Yağmur Ülkesi'ne göçtüğünden beri "oolong" elde etmek için yeterli güneşi asla bulamamıştı. Her ne kadar adı aynı olsa da tadı çok farklıydı. Bunu Ishi'nin elde ettiği çay yapraklarının ve güneşin burada daha yoğun olmasına bağladı. İçinden "Başlayalım bakalım." diye geçirdi.

Çayını içtikten sonra Chawan'ı masanın üstüne koydu fakat tutmaya devam etti. Ryoken'e baktı: "Tabii ki devam edeceğim zira bu senin görevin değil Ryoken-san, benim görevim. Bunu seni kırmak için veya kötü bir niyetle söylemiyorum. Köyünüz ve belki de tüm ülkeniz çıkılamaz bir bataklığa girmiş. İçini ferah tut zira o bataklığa ben de girdim." Bu sırada örtü-pelerininin önünü açıp göğüslerinin görülmesini pek de umursamadan Sanraku'nun açtığı "X" şeklindeki yarayı gösterdi. Önünü iliklerken "Beni öldürdüler. Mecazen söylemiyorum. Gerçekten öldürdüler." Ryoken belki bunun nasıl bir his olduğunu merak etmiştir diye düşünerek "Hoş bir his." diye ekleme yaptı sonra da devam etti. "Dediğim gibi burada bulunmamda en ufak bir çıkarım yok. Ben yalnızca shinobiliği reddeden, uzlet hayatı seçmiş bir keşişim. Ancak sanırım sen de hak verirsin ki sen shinobiliği bıraksan da shinobilik seni bırakmaz. Bildiğini unutamazsın, hislerini bastıramazsın. Artık el mührü yapmıyorum diye el mührü yapmaktan azat olamıyorum. Bunu da en iyi onlar biliyor." Çayından bir yudum daha aldı, devam etti: "Öldürdüler zira kaybedecek bir şeyim yoktu. Yaşıyorum zira bana kaybedecek bir şey verdiler." Bunu derken İmece'yi kast ediyordu. Tabii Ryoken'in bunu bilmesine pek de gerek olmadığını düşünüyordu. O komik sahne yeniden gözünün önüne geldi ve gülümsedi: "Hatırlıyor musun, Usagi ile beraber gözümüzün önünde kaş göz yapıp Sohei ve bana karşı konuşma çağrısı yaptınız. Bu beni dehşete düşüren bir şeydi zira bu «örgüt»'ten olmadığınız anlamına geliyordu. Sohei ise bana baktı ve sadece güldü. Çocukça bir saflığa bakarcasına güldü." Çayından bir yudum daha aldı ve boş Chawan'ı masanın ortasına, Ryoken'e doğru ittirdi. "Her ne kadar Bingo kitabındaki muhtemelen en günahsız kişi olduğuma insansam da doğrudur, kaçağım ve şüphelerinde haklısın. Bu yüzden Sohei'den de belki de yeni Ishichou'nuz hakkında şüphelenmekte yerden göğe kadar haklısın ve muhtemelen tutarlısın fakat onların ne kadar güçlü olduğunun farkında değilsin. Bu senin veya benim önüne geçebileceğimiz bir şey değil. Ne kadar sert olursa olsun taş, ne kadar narin akarsa aksın, suya karşı eninde sonunda yenilir. Yapabileceğimiz tek şey uyum sağlamak, akıntıya dahil olmak. Mümkünse taş değil, su olmak." Badem gözlerini Ryoken'e dikti. Yüzünde bir ciddiyet vardı fakat bunun agresif algılanmaması için özen gösterdi. "Benim görevim Çakra Taşı denen her ne ise onu teslim almak değil Ryoken-san. Eğer sadece bu olsaydı Usagi'nin dediği gibi rastgele bir shinobi de benim işimi görürdü. Kim bilir belki de Fuinnjutsu'ya hiç ihtiyacın bile yoktur. Benim görevim..." Bir soluk alıp verdi. Sıcak sürahiyi kaldırarak oolong otu dolu chawanın içine boşalttı ve suyun renginin değişmesini, bitkinin aromasının çaya karışmasını izlemeye başladı. "Seni aramıza katmak. Zira «Arkış»'ın görevi budur."

Kagi ismen veya fiziken hiçbir şeyi faş etmese de "örgüt" diyerek Ryoken ve Usagi'nin şüphelerine somut bir isim koymuştu. Daija veya yollayacağı Kaoru, Sanraku vs. ile bu yüzden onun başını ağrıtır mıydı? Belki de ağrıtırdı fakat bunu umursamıyordu. Zira kendisi dünyada son kalan zavallı kişi olacaktı. Zavallı Kagi'nin taşıdığı yük dünyadan ağırdı. Tam bu düşüncenin ortasında Yurisa aklına geldi. "Sahi..." diye iç geçirdi. "Yurisa ne yapıyor acaba? Yine elinde gofretle bir başka çiftin sevişmesini izlemiyordur umarım."
Image
► Show Spoiler
User avatar
Jin Ryoken
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 436
Joined: August 31st, 2018, 5:11 am
Künye:

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by Jin Ryoken » July 6th, 2025, 2:23 pm

Kagi'nin, soruma karşılık görevine devam edeceğini söylemesinin akabinde gelen bir cümle konuşmayı daha ilgi çekici bir hale getirmişti. 'Köyünüz ve belki de tüm ülkeniz çıkılamaz bir bataklığa girmiş.' Bu bataklığa onun da girmiş olduğunu belirtmiş olsa da, üzerindeki şüpheleri kaldırmıyordu. Üstelik, bu konuşma daha şüphelerimi daha da uyandıran bir konuşma olma yolundaydı. Bir anda pelerinin önünü açıp, X şeklindeki yarasını göstermesiyle birlikte gerçekten öldüğünü söylemesi, ani bir şekilde kaşlarımın havaya doğru kalkmasına sebep olmuştu. Kısa bir süre gözlerimi bu şekilde yaranın üstünde gezdirmiş, sonrasında kaşlarımın inmesiyle birlikte gözlerimi de Kagi'nin gözlerine dikmiştim. Ölmüş olmanın hoş bir his olduğunu söylüyordu, şuana kadar hiç ölmemiştim, ölmekte olan kişilere de bunu sormak hiç aklıma gelmemişti. Sanırım bir dahakine öldüreceğim ilk insana, son nefesini vermeden önce ölmenin nasıl bir his olduğunu sormalıyım. Diğerleri de bunun hoş bir his olup olmadığını söyleyecek mi, gerçekten merak ediyorum.

Kaşlarımdaki şaşkınlık ifadesi gittiği anda, tekrardan nötr ifadeye dönmüş bir şekilde, Kagi'nin hiçbir sözünü kesmeden dikkatlice dinlemeye devam ettim. Shinobiliği reddetmiş bir keşişin tekrardan kendini burada bulması garipti. Garip olan kısım, 'neden Kagi?' sorusuydu. Muhtemelen shinobiliği bırakmış, reddetmiş veya başka ideallerin ardından koşturmuş bir sürü gezgin, keşişi bulunabilirdi. Sohei neden onu istemişti, anlamaya çalışıyordum lakin konuşmasından bir cevap bulmam mümkün gibi gözükmüyordu. Usagi'nin bana yaptığı kaş gözü anlamıştı, muhtemelen çok açık etmiştik. Her ne kadar arkası dönükken bana bu hareketleri yapmış ve onu korumak için hiçbir şey anlamamış numarası yapmış olsam da, bir şeyler belli olmuştu. Yine de, bunlar belli oldu diye araya girip doğrulayacak değildim. Aynı zamanda yalanlamak gibi bir niyetim de yoktu, zira ikisi de beni ele verecek durumdu. Bu yüzden, bu konuya hiç dalmadan, direkt olarak duymamış gibi yapmak veya bir cevap vermemek en mantıklı olanıydı. İstediğini düşünmesine izin vermek çok daha doğal olacaktı.

Ancak, benim şüphelendiğimi düşündüğü noktalarda yanılıyordu. Benim şüphem, Kagi üzerinden ilerlemiyordu, Sohei üzerinden ilerliyordu. Usagi'nin aksine bir kaçakla iş birliği yaptığım için bu kadar sert veya düşman davranmıyordum, aksine bilinmezliğin içerisine sürüklendiğim ve benden bir şeyler saklandığı için bu tavır içerisindeydim. Ancak sözlerinin devamı beni daha derin düşünmeye itiyordu. Ishichou'dan bile şüphelenecek ne tür bir durum vardı? Ki ben ondan hiç şüphelenmemiştim bile. Aklıma bile gelmemişti böyle bir durum. Belki isteyerek, belki de istemeden beni düşünmeye sevk ediyordu, elime 'neredeyse kesin' bilgiler bile vermişti. Onlar diye bahsettiği kişilerin kim olduğunu bilmiyorum, bu kişilerin içerisine Ishichou dahil mi, dahil değilse göz mü yumuyor ondan da emin değilim. Ancak nötr ifademi ve sessizliğimi koruyarak, ağzından çıkacak diğer cümleleri beklemeye başladım.

Görevinin aslen Çakra Taşı denen taşı teslim almak olmadığını söylemesinin ardından, asıl görevinin beni aralarına katmak olduğunu söylüyordu. Arkış denen kişinin görevinin bu olduğunu öne sürüyordu. Ancak ben bu örgüt denen şeyin ne olduğundan emin değildim, haklarında bir şey bilmiyordum, Sohei ve Kagi'nin bu örgüte dahil olduğunu anlamıştım, ancak Ishichou'nun bu bilgiye sahip olup olmadığını bilmiyordum. Bir süre söylediklerini sindirmek için sessiz bir şekilde bekledim. Böyle bir örgüt'e katılmam gerekiyor muydu, katılacaksam bile niye katılacaktım? Amacım ne olacaktı, daha doğrusu, hizmet edeceğim amaç tam olarak neydi? Muhtemelen Kagi'yi direkt olarak öldürmektense bu örgüt denen oluşuma katılarak içlerinde kalmak çok daha mantıklı bir seçim olabilirdi. Bunun kararını şimdi vermem mümkün değildi, zira dediğim gibi, bilinmezliğin içerisinde sürüklenmek benim için oldukça öfkelendirici bir durum.

"Sırlarımızı paylaşıyoruz demek." Ağzımdan çıkan ilk kelimeler bunlar olmuştu. Oldukça sakin bir şekilde tekrardan söze girdim. "Usagi-san'ın aksine, benim senin kaçak olmanla ilgili bir derdim yok. Bilinmezliğin içerisinde kalmayı sevmiyorum." Herhangi bir şüphemin olup olmadığından bahsetmek, düşüncelerini yönlendirmeye başlayacağından, o konuya hiç girmemeyi tercih ettim. Karşımdaki kişinin düşüncelerinin ne yönde değişeceğini henüz tahmin edemediğimden, böylesi en iyisi olacaktı. "Benim anlamadığım şey, örgüt denen bu oluşuma, yani anladığım kadarıyla senin ve Sohei-san'ın dahil olduğu bu gruba beni katmak istiyorsunuz, ancak bu örgütün ne olduğunu bilmediğim sürece, gözüm kapalı bir şekilde aranıza katılmayı kabul etmek, mantıklı mı? Sohei-san'a olan güvenim yüksek olsa da, bu çok zor." Sohei-san'a olan güvenim yüksek değil, ancak bunu belirtmek bana karşı daha açık olabileceğini düşündürtüyordu. Herhangi bir düşmancıl tavır, sert bir ses tonu kullanmıyordum. Oldukça nötr bir ses tonuna sahiptim, ki bu da benim için dostane demekti. "Gözlerimin açılmasına yardımcı olursan, niye aranızda olmam gerektiğini daha iyi düşünebilirim. Lakin şuan ki bilinmezliğin içerisinde, böyle bir daveti düşünce olarak bile kabullenmek çok zor."

Bana çok detaylı olmasa da, şüphelerimi iyice körükleyecek birkaç bilgi vermesi için örgüte katılabileceğimi düşündürtmek istiyordum. Belki daha fazlasını söylemeyecekti, emin değilim, ancak bu daveti kabul etmesem bile, konu tam olarak nereye gidecekti? Bu duyduklarımdan sonra, tamam diyip geçecek miydim? Ne yapmam gerekecekti? Emin değildim, ama düşündüğüm kadarıyla buradan yürüyüp giderek ayrılmak artık mümkün olmayacaktı. Ya ben onların davetini kabul edecek ve orta noktada buluşacaktık, ya da bu daveti reddedecek ve duyduklarımın ardından bir eyleme geçmem gerekcekti. Kaderin hangisini getireceği noktasında ise yine bilinmezliğe düşüyordum. O nefret ettiğim bilinmezliğe.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 275
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by Chouwano Kagi » July 7th, 2025, 10:09 pm

Genç kız Yurisa'nın suratını hatırlamaya çalışıyordu fakat maskeli halinden daha fazlasını da zihninde canlandıramıyordu. Hissettiği şey bir özlem, sevgi veya adı konmuş bir his değildi. Zaten kendisine sevgi duyacağı bir durum yoktu. Nihayetinde onu buraya hem mecazen hem de fiziken getiren oydu. İradesinin aksine. Öylesine aklına gelmişti. O da zaten "Nereden esti acaba?" diye de iç geçirdi.

Bu düşünceleri bozan Ryoken'in söze girmesi oldu. Sırlarını paylaştıklarını söylüyordu. Kagi o an söylediklerini yeniden tarttı. Göğsündeki "X" şekilli yaradan başka kendisinden bir şeyler paylaşmadığına ikna oldu. Dinlemeye devam etti. Ryoken'in Sohei'ye güvendiğini hatta "yüksek" bir mertebede güvendiğini söylemesi Kagi'ye komik gelmişti. Zira genç kız bu sabahki sözlerini halen hatırlıyordu. Sohei'yi umursamadığını kendi ağzıyla söylemişti. Buna karşın dünyaya karşı sakladığı bir yüzü olduğunu beyan etmiş ve Kagi de mezkur «benlik»'i fark ederek uyarmayı başarabilmişti.

Ryoken, Kagi'den gözlerini açmasını istiyordu. Genç kız, bu söz karşısında hafifçe gülümsedi. Ryoken böylesine bir daveti kabul etmeyi güç buluyordu. Kagi bir süre masadaki chawana bakarak bekledi. Sonra badem gözlerini Ryoken'e dikti. "Sohei-sama'nın huzuruna ilk çıktığımda söylediklerimi hatırlıyor musun?" Retoriğe uygun olarak bir es verse de Ryoken'e fırsat vermeden sorunun yanıtını vermişti: "Arkışlığıma ne hüccetimin ne de burhanımın olduğunu söylemiştim. Yani Arkışlığımı insanlara bildirmem için bir kanıtım yoktu. Bu olsa olsa çaysız çayhaneye, etsiz kasaba benzeyen bir durum. Fakat işte buradayım, işte buradasın." Kagi sanki kafasında bir şeyler tartıyormuş gibi bir süre durakladı. Gözünü sıcak su dolu sürahiye dikmişti. Gözü bir süre oraya dikilirken sözleri devam ettikçe yeniden Ryoken'e dönecekti: "Ben yalnızca tebliğden sorumluyum Ryoken-san. İrşad ancak senin kendini ikna etmenle mümkün. Şüphesiz ki: O, açıkladığını da gizlediğini de bilir." "O" diyerek kast ettiğinin Daija olduğunu anlatmak istemişti. Fakat nedense bu sözler ağzından çıktıktan sonra garip bir tat bırakmıştı. Sanki söylediğinde bir yanlışlık hissediyordu ve aklındaki "O" tarifi Daija'nın imajından hızla uzaklaşıyor ve nihayetinde cisimsiz beyaz bir hamur topu gibi bir şeye dönüşüyordu. Aklını daha fazla bulandırmamak için yeniden chawana baktı. Artık soğumaya başlayan çay üzerinden buharlar çıkartmayı yavaş yavaş bırakıyordu. "Dediğim gibi Ryoken-san, bu bir iman meselesi. Eğer davetimi kabul etmezsen bile -her ne kadar başımı ağrıtabilecek olsa da- bu bilgileri 'kader yoldaşın' olan benden sana bir armağan olarak kabul et ancak asla unutma: Su öyle de Taş'ı delecek, böyle de." Bunu anlatırken kast ettiğinin ne olduğunu az çok Ryoken'in de anlayacağına inanıyordu fakat bunu agresif veya tehditkar manada iletmemeye özen gösteriyordu. Bu gelecekten haber verme gibi bir şey de değildi. Kara bulutu görünce yağmurun yağacağını söylemek gibi, ortasından yanan odunun birazdan ikiye ayrılıp etrafa ateş sıçratacağını bildirmek gibi bir şeydi. Kagi'nin hücceti de burhanı da ancak bu kadarına yetiyordu.

Sözlerinin bitimiyle ayaklanmaya hazırlandığına dair bazı işaretler veriyordu. Üstünü düzeltiyor, sıcak sürahiyi masanın üstüne koyuyordu. Ryoken'in bir başka sorusu veya sözü yoksa da ayaklanacak ve vedalaşmaya hazırlanacaktı.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Jin Ryoken
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 436
Joined: August 31st, 2018, 5:11 am
Künye:

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by Jin Ryoken » July 9th, 2025, 2:55 am

Kagi, sözlerine Sohei'nin önünde ne dediğini tekrardan yineleyerek başlamıştı. Arkışlığına ne hüccettinin ne de burhanının olduğunu söylüyordu, arkışlığını insanlara bildirmek için bir kanıtı yokmuş. Böyle bir kanıt yokken, bu daveti tam olarak nasıl kabul edebilirim ki? Üstelik, örgütün ne olduğunun bile bilinmediği bir noktada, fazlasıyla riskli bir durum değil mi? Yine de sesimi çıkartmadan, sessizlik içerisinde dinlemeye devam ettim ağzından çıkacak kelimeleri. Ancak söyledikleri kelimeler, bana anlamsız geliyordu. İman meselesi, neye iman etmeyi planlıyordum ki? Bu kadar şifreli konuşmanın altında ya beni düşündüren şey, ya dahil olduğu örgüt hakkında bilgisi olmamasıydı, ya da detaylarını benimle paylaşmak istemiyordu. İkisi de kabul edilebilir bir şeydi, ancak bu örgütün ne işe yaradığını bilmemek büyük bir sorundu. Ancak Sohei'nin neden özellikle Kagi'yi istediğini anlıyor gibiydim. Pek hayra alamet gözükmüyordu.

Kagi'nin kalkışını gördüğümde, onunla birlikte ben de yerimden kalktım. "Örgüt için bir cevap vermem şuan için mümkün değil. Değerlendireceğimden emin olabilirsin, ancak bunu Sohei-san'ın da olduğu zaman, yani görevi başarıyla tamamladığımızda hep birlikte konuşmamız daha uygun olacaktır. Tabii, olumlu değerlendirecek olursam. Olumsuz olursa, bunu sadece sana bildirmem daha uygun olacak gibi gözüküyor, dediklerine bakılırsa." diyerek konuşmayı sonlandırdım. Ancak, bu konuşma her türlü üçümüzün arasında olacak. Ben, Sohei ve Kagi'nin cesedi olarak. Sadece, taşın gerçekten mühürlenip mühürlenmeyeceğinden emin olmam gerekiyor. Sonrasında neler yaşanacağı malum. Kapıya doğru ayaklanmadan önce, Kagi'nin gelmesi gerektiği yeri de belirttikten sonra, başımla ufak bir selam verdim.

"Sabah seni orada bekliyor olacağım."
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2869
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by GM - Naruto » July 9th, 2025, 11:23 pm

Kagi'nin yarasını göstermesi biraz dikkat çekse de, herkesin kendi muhabbetine daldığı bu ufak mekanda sözleriniz gecenin uğultusuna karışıyor. Sizin tekinsiz birer shinobi olduğunuz her halinizden belli çünkü. Size bulaşmayı veya dinlemeyi kafaya koymuş biri giyim kuşamınıza baktığında bunun direkt çok kötü bir seçenek olduğuna karar vermemesi için aptal olması gerekiyor.

Yön vermeye çalıştığınız ama aslında bir parçası olmaktan biraz uzak olduğunuz bu dünyanın içerisinde kendi balonunuzda tartışmanızı tamamlıyorsunuz ve gecenizi ayrı geçirmek adına dağılıyorsunuz.
Off Topic
Geceyi nasıl geçirdiğinizi bir sonraki RP'nizde belirtiniz. Sabah ne yapacağınız ile devam edebilirsiniz. Ryoken'in RP'sinde belirttiği gibi, Kagi'nin incelenmesi gereken deponun tarifini Ryoken'den aldığını kabul edebilirsiniz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Jin Ryoken
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 436
Joined: August 31st, 2018, 5:11 am
Künye:

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by Jin Ryoken » July 11th, 2025, 11:59 pm

Konuşmamız bittiğinde, herkes yoluna dağılmıştı artık. Aldığım bilgilerin ışığında, bu işi temiz bir şekilde halletmem gerektiğinin farkındaydım. Sohei'nin önünde yapamazdım, bu sefer beni ikisi birlikte durdurmak isterlerdi. Düşman sayımı ikiden bire indirmek zorundaydım. Ancak biraz sabır gerektiriyordu, bu işi oturduğumuz Izakaya'da da halledebilirdim, ama bu sefer taşın mühürlenme konusu aklıma takılıyordu. En iyisi beklemek olacaktı, taşın ne alemde olduğunu gördükten sonra harekete geçmeliydim. Gerçekten mühürlenmeye ihtiyaç duyuyor muydu, duymuyor muydu bunu bilmem gerekiyordu. Kagi'nin cümleleri ile hareket edemezdim, alacağım her bir karar ve düşünce bana ait olmalıydı. Herhangi bir yönlendirmeye açık pozisyonda değildim, şimdiye kadar da hiç olmamıştım zaten.

En azından, bir han içerisinde rahatça dinlenebileceğimi düşünüyordum. Zira ilk korkularımdan birisi, taşa benden önce ulaşıp görevi bitirip geçmesi yönündeydi. Bu da beni daha çok öfkelendirirdi. Ancak şimdilik aramız 'iyi' olduğundan, rahatça dinlenebileceğim konusunu düşünüyordum. Gece bir handa konaklamış, kısa bir uyku çektikten sonra sabahın erken vakitlerinde uyanmıştım. Her ihtimale karşı orada daha erkenden bulunmam gerektiğini düşünüyordum. Bu yüzden, sabah gün ağarmaya başladığında depoya doğru yola çıkmıştım, orada Kagi'nin gelmesini bekleyecektim. Kagi geldikten sonra göreve devam edebilirdik, diğerlerinin gelmesini beklemeye gerek olmayacaktı. Bakalım bu Çakra Taşı denilen şey tam olarak ne oluyormuş. Hatta, daha da iyisi, Kagi gelene kadar ufak bir incelemede bulunmaya başlayabilirim.
Off Topic
Salı gününe kadar müsait olamayacağımı bildirmek isterim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 275
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Ryoken & Kagi] Gözyaşı

Post by Chouwano Kagi » July 14th, 2025, 1:33 am

Kagi odasına geçtikten sonra şiltesine çömeldi. Ne kadar yorgun hissetse de kafasının içinde yanan ateş onu uyumaktan alıkoyuyordu. Yaşadıklarını düşünmek üzere Nehir Ülkesi günlerindeki alışkanlığıyla elleriyle dhyana mudra yaptı:

Ryoken, Kagi'nin davetini reddetmese de kibarca geri çevirmişti. Düşüneceğini ve duruma göre Sohei'ye ya da yalnızca Kagi'ye geri dönüş yapacağını bildiriyordu. Bu genç kıza pek de makul gelmemişti. Zira eğer Ryoken bunu kabul etmeyecekse Kagi'nin dahil kimsenin hayatı olduğu gibi devam etmeyecekti. Ryoken, Sohei'nin bir örgütün üyesi olduğunu bilerek hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edemezdi. Sohei, ifşa olduğunu öğrendiğinde hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edemezdi.

Kagi kendi iç dünyası dışında yaşanan her olaya aynı şekilde yaklaşırdı: Terazinin bir tefesine tüy koyduysa diğer tefesine de tüy koymalıydı. Kagi «Seido»'nun bir üyesi olsa da bu tam anlamıyla bir aidiyet manasına -halen daha- gelmiyordu. Zira örgütün temel amacının ne olduğunu bilse de bu amacın araçları hakkında bir fikri yoktu. Daija'nın ikna sohbetleri dışında da örgüt ile tek anısı kendisini zorla kaçırdıkları ve öldürmeye çalışmaları idi. Bu kısa anı dahi örgütün araçları hakkında bir fikir verirken Kagi'nin bu durumu kanıksaması mümkün değildi. Haliyle kendini bir şekilde onlardan soyutlayabiliyordu.

Bu ikilik durumunda Ryoken'e örgütü ve örgütün bir üyesini, belki de Ishigakure sorumlusunu ifşa etmesi Ryoken'in tefesine bir tüy koymak denebilirdi. Öyleyse Seido'nun tefesine de bir tüy borçlu olmuştu. Fakat bu «tüy»'ün nasıl bir şey olabileceğine karar verememişti. Bir süre seçeneklerini düşündü: Seido'nun -her ne kadar şu ana kadar bir kadrini görmese de- Ishichou odasına kan dökmeden girebilir olması bir ince işçiliği, sessiz ve kurnaz bir yapıyı işaret ediyordu. Sohei'yi hiç tanımıyordu bu yüzden Sohei'ye kendisini ifşaladığı söylemesi durumunda ne olacağını da kestiremiyordu. Kagi'yi cezalandırsa veya öldürürse Kagi için bir sıkıntı yoktu fakat bu sorunu nihayetinde çözmeyecekti. Zira sorunun ana kaynağı Ryoken haline gelmişti. Bir mecnun keşişin patavatsız ağzından dökülen bir söz uğruna Ryoken'in öldürülmesini istemiyordu. Bu yüzden şimdilik bunu Sohei'ye söyleme isteğinde değildi, hem Sohei'yi ne zaman göreceği de belirsizdi.

Bir diğer fikir olarak Fuinnjutsu ile Ryoken'in bildiklerini manipüle etmek idi. Bu seçeneği daha önce hiç kullanmasa da varlığından haberdar idi. Chagama'nın parşömenlerinde bununla alakalı şeyler okumuştu hatta bazen kendisinin bu keskin halet-i ruhiye değişiminin Chagama'nın yaptığı bazı Fuinnjutsular ile alakalı olup olmadığını sorgulamıştı fakat bu durum tam olarak böyle gerçekleşmiş bile olsa şu anki halinden daha memnun olduğu için asla üstüne gitmemişti. Bunun ne kadar oksimoron olduğunu bilse bile.

Ryoken'e böyle bir şey yapmaya çalışacak bile olsa nasıl bir sonuç elde edeceğini bilmiyordu. Beş-on dakikalık bir sohbeti unutturmak için kontrolden çıkan bir şey yapmak istemiyordu. Hem de bunun sürekliliğini nasıl sağlayacağı konusunda da emin değildi. Bu her ne kadar aklının bir köşesinde yer eden bir fikir olsa da şu an için buna yanaşmıyordu.

Bir diğer sorunda Ryoken'in ne kadar güçlü olduğu konusuydu. Kendisi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Bir katana taşıyordu ve hepsi bu. Kagi onu pek tehditkar bir çehrede görmüyordu fakat bu pekala rakibi rehavete sürükleyen bir durum olması mümkündü. Nihayetinde Sohei'nin "canını emanet etmekten çekinmediği" bir shinobi olmasından dolayı protokol teamülleri, onun pek de güçsüz birisi olmamasını gerektiriyordu.

Kagi kendini güçsüz hissetmiyordu fakat bir şeyi öldürmeye çalışmak zapt etmeye çalışmaktan çok daha kolaydı. Kagi, Ryoken'i eşit şartlarda yenebilecek dahi olsa onu asla öldürme niyetinin olmaması kendisini ister istemez kendisini bir kısıtlamaya itiyordu. Öyleyse de şartlar eşit olmuyordu. Tsunade ile olan sohbetinde mırıldandığı o cümle ve ardındaki düşünceleri aklına geldi: "Shinobi dünyası son bulmalı." ve onu gerçekleştirebilmek için de Shinobilerin en güçlüsü olmak zorundaydı. Zira onları ikna eden ve birbirlerini bir şeye sevk edebilen tek şey buydu. Saf yaşam güçlerinin çarpışması ve kazananın haklılığı. Ormanların kuralından bir adım ileriye gidemeyen oysa sözde şekillendiren ve karar mercii o rezil mahlukat.

Shinobi dünyasına karşı olan nefreti içten içe büyüdü. Öfke selinden kurtulmak için kendini avutacak düşüncelere tutunmaya çalıştı. "keşke bunlar basitçe bir imtihan olsa" diye iç geçirdi. Yaşananlar Seido'nun büyüklük kuruntuları olsa; Ryoken de Usagi de Seido'nun adamı olsa da çıkıp "başaramadın" deyip kendisini yine çayhanesine yollasalar diye iç geçirdi. Her şey ne kolay olurdu.

Kagi elleriyle mudra yapmayı bıraktı. Gözlerini açtı. İzakaya'dan gelen ışıklar penceresine vuruyor ve içeride pembemsi bir renk oluşturuyordu. Penceresine doğru yürüdü ve Ryoken'in tarif ettiği deponun yönüne doğru baktı. Ryoken'i örgüte katmak Kagi'nin batınî göreviydi, bunu hissediyor ve bu çıkarımına güveniyordu. Zira eğer çakra taşı denilen şey her ne ise gerçekten önemli olsaydı yanına Ryoken'den ziyade örgütten birini verirler ve istihbaratçıların önünde kendisini ifşalatmazlardı diye düşünüyordu. Fakat gerçekten de örgütün işine yarayan bir şey ise şimdi çıkıp ve akabininde taşı alıp hızla Ishi'ye dönmek ve bu görev borcunu kapatmak; kulağa hiç de fena gelmiyordu. Her şeyden kaçmak... Kagi'nin yaptığı da zaten hep bu değil miydi?

Buna içten içe niyetlenmişti. Öyle ki ayaklanıp pencere pervazına kadar gelmişti. Çıkıp gitmeye tam hazırlanırken içinden bir alev yükselir gibi hissetti. Elleri çözüldü ve iki yana düştü. Gözlerine sanki bir anda İzakaya'dan yükselen şavklar doldu. Gözü görmez oldu. Gerisin geri yürüdü ve şiltesinin üstüne kıç üstü düştü.

Hâk ile abad olan canlar
Verdiği ikrarda durur mu?
Verdiği ikrarda durmayan
Hiç âbid-i Hakk'tan olur mu?


İçinden yükselen bu dizeler ağzından çıktı mı, çıkmadı mı anlamamıştı. Fakat bu sözlerin öyle ya da böyle ayıtıldığından emindi. «Işık» yeniden mi kendisine konuşur olmuştu? Yoksa Daija'nın bulandırdığı aklından kopup gelen bir aforizma mıydı. Bilemedi. İçine döndü büyük bir umutla. "Döndün mü?" dedi. Ne bir ses geldi ne de bir şey gördü. Kagi o karanlıkta öylece beklemeye başladı. Etrafına bakınıyordu fakat karanlık öylesine yoğun ve yutucuydu ki bir süre sonra ne tarafa döndüğünü dahi anlayamıyordu. Kagi birkaç adım etrafta dolandı fakat ne bir sözü yeniden duydu ne de bir şey gördü. "Ben." dedi. "Kayboldum." Olduğu yere çömeldi ve için için ağlamaya başladı. Gücü ve takati kalmadı ve yanlamasına devrildi. Dizlerini karnına kadar çekti. Ağlamaya devam etti. "Yardım et."

"Lütfen."

Gözlerini kapattı Kagi. Canını teslim etmişçesine. Cesedi yorulmuştu elbette. Hangi kuş uçup da yorulmamıştı ki Kagi göğe yükselsin de yorulmasın? Fakat o yorgunluktan kapatmamıştı gözlerini. Ağlamalar dursun diye; karanlıkta zerre kovalamacası bitsin diye; yalnızlığı bitsin diye kapattı gözlerini. "Görmezsem olmazlar belki " diye düşündü. Ne de masumdur Kagi. Ne de gariptir Kagi.


Bir başka yerde, bir başka zamanda...

Utariler yemeğini yemiş ve sofralarını topladıktan sonra salonun köşelerine pineklemişlerdi. Hepsi kendi arasında bir şeyler konuşuyordu. Kimisi baltalarını bileği zamanının geldiğini bir başka Utari'ye iletiyor, o da bileği taşının yenilenmesi gerektiğini kulaktan kulağa «Zahiri»'ye kadar iletiyordu. Bu gündelik konuların yanında kimisi bir şaka patlatıyor, gülüşüyor ve yaşamaya devam ediyorlardı. Sâki ve arkasından ufak adımlarla yürüyen çocuklar ellerinde tepsilerle «Chawan»'ları taşıyorlardı. Her birinin üstünden sıcaklığını belirten buharlar salonun içini sanki ince bir buharla doldurmuştu bile. Çaylardan ilk yudum alınırken ortadaki şilteye "Zahiri" dedikleri adam yavaş yavaş yürüyordu. Nihayetinde çömelip oturdu. O yürürken gittikçe kısılan sesler onun oturmasıyla beraber tamamen duyulmaz olmuştu. "Ey Utariler!" dedi. "Baltalardan, bileği taşımızdan, gelen mültecilerden haberdar olduk. Gereğini yerine getireceğiz. Hepiniz sağ olunuz. Bugün meclise sunulacak bir hususumuz yoktur çok şükür. Bir sorunuz veya arzuhaliniz varsa buyurunuz. " Bu sırada az önce çay getiren çocuklardan birisi bir diğerini dürtüklemeye başladı. Küçük çocuğun bir sorusu vardı fakat sanki "sahne"ye çıkınca utangaçlığı baskın gelmişti. Fakat yine de onların bu hareketleri gözden kaçmadı. Kiyoko adında 9 yaşında yetim bir kız çocuğuydu bu. Zahiri gülümsedi. "Buyur Kiyoko-chan. Nedir sorun?" Bir anda önde kaldığı için arkadaşına çocuksu bir kızgınlık ile baktı. Sonra da Zahiri'ye dönüp "Şey..." dedi. "Biz... Tartışıyorduk da... Hani dün demiştiniz ya... 'Chawan-Hanım bir gün dönecektir' diye... Neden şimdi dönmüyor ki?.." Herkes hafifçe gülmüştü. Bu Kiyoko'yu daha da utandırıp kıpkırımızı bir domates gibi görünmesine neden olmuştu. Zahiri de hafifçe gülümsese de elini kaldırdı ve ahaliyi hızlıca susturdu. "Kiyoko-chan, Amaya-san ile okuma serüveniniz nasıl ilerliyor?" diye sordu. Kiyoko ise kırmızılığını biraz da olsa kaybederek "İyi gidiyo', Gongitsune'yi bitirmek üzereyiz." dedi. Zahiri gülümseyerek "Âlâ, pekâlâ!" dedi. "Sorduğun sorunun yanıtı kitaplığımızın birinci sütununun üçüncü rafında bulunuyor. Yani Ayat-ı Beyan bölümünde. Ama mademki sen bunu sordun ve iyice okumayı öğrenmen için de biraz daha zaman var. Öyleyse anlatalım...

Kagi şiltesinde cenin pozisyonunda uyur bulmuştu kendisini. Açık pencereden esen yel ister istemez onu üşütmüş ve boğazında ufak bir yumru hissi bırakmıştı. Yavaşça doğrularak kalktı. Dün gece yaşadıklarını çok iyi hatırlıyordu. Bunların bir hayal olmadığını da açık kalan pencereden anlayabiliyordu. "O dizeleri bana okuyan kimdi?" diye iç geçirdi. Merak ettiği tek şey bu idi. Fakat irdeleyebileceği bir şeyin olmaması sebebiyle aklı ister istemez -yaşadığı- dünyaya geri dönmüştü. Yani Ryoken'e ve Çakra Taşı'na.

Pencereden dışarıya baktı. Sabah vakti çoktan geçmişti. Ryoken'in kendisini depoda bekliyor olabileceğini düşünerek biraz hızlandı. Odasından çıktı ve hancıdan bir chawan sıcak su ile yarım limon alarak handan ayrıldı ve Ryoken'in belirttiği depoya doğru yola koyuldu. En azından Ryoken'i görene kadar görev ve örgüt hakkında bir şey düşünmeyecekti.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Chibu Kasabası”