Kılıcın Diğer Yüzü | Kısım 1: Gölgeden Aydınlığa
Posted: October 14th, 2018, 9:42 pm
Esnedim boştaki elimi ağzıma götürerek, ardından dizlerime sereserpe açtığım parşömeni çekiştirerek bir sonraki kısmı önüme getirdim. Bir kaç saattir bu taşın üzerinde, dizimle dirseğime bir zemin oluşturmuş, yumruk yaptığım elimle de yanağımı destekliyordum. Yana yatmış başımla, açılı bir şekilde gördüğüm parşömen epey genişti. Gövdesi ise yanda bir yerlerde, yerde yuvarlanmakla meşguldü ben onu çekiştirdikçe.
Ayaklarımdan aşağı süzülen eski kağıdın üzerinde yazanlar bir çok kişi için gereksiz gibi görünse de, benim için durum farklıydı. Kaya Ülkesi'nde 6 sene önce Ağustos ayının üçüncü haftasında düzenlenen halk konseyinde yapılan konuşmaların yazılı bir kopyası herkesin damak tadına göre değildi belki, bunu kabul edebilirdim. Fakat içerisinde bulunanların tamamen gereksiz olduğunu söylemek katıksız cahillik olurdu. Mesela, Otake Takeru, yani Daimyou yardımcısı, Konsey Sorumlusu Suzune Tamaki'nin sorusu üzerine cevaben demiş ki; "Bir çoğunuzun bildiği üzere, geçmiş aylarda düzenlenen haydut avı başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Bir çok üst düzey kaçak yakalanmış, bir çoğu ise sınırlarımızdan sürülmüştür. Bununla beraber Yağmur Ülkesi'ne kaçan kaçaklar arasında Nakajima Tsunetori'nin de bulunduğu bildirilmiştir."
Güzel konuşmuş. Adam işini seviyor, belli. Fakat asıl mühim olan, son 10 senedir Kumogakure tarafından aranan bir kaçağın isminin bu toplantıda geçmesi ve kimsenin de adamın önemini bilmiyor oluşu. Şu anda Kumogakure'ye gitseniz ve Akademi'deki bir Chuunin ile konuşsanız, Tsunetori'nin konumu hakkında 10 sene önce kaçarken arkasında bıraktığı cesetlerin izlerinden fazlasını söyleyemez. Ben ise, son 6 sene içerisinde Yağmur Ülkesi'nde olduğunu ve oradan hiç çıkmadığını söyleyebilirim.
Nasıl mı? Onu arkamdaki parşömen yığıntısına sorun. Eminim cevabını alacaksınız.
Parşömeni geri sardım ve arkadaki yığına geri fırlattım. Ayağı kalktım, kalkarken belimin ve ayaklarımın kütlediğini hissettim. Gerindim ve tekrar esnedim. Etrafıma şöyle bir bakındım; hala vakti vardı meşalelerin. Bir kaç saat önce bir başka köşeye kurduğumuz kamp alanını toparlamış ve harekete hazır hale getirmiştim. Mağaranın o köşesine doğru ilerledim ve hazırladığım çantamı sırtıma geçirdim, bu sırada çoktan vücudum tekrar dinç halini almıştı.
Saçlarımı düzelttim ve meşalelerden birini yerinden söküp parşömen kitlesinin üzerine fırlattım. Yanmaya başladılar hafif bir alev ile, ardından alev güçlendi ve bütün kütleyi yutacak kıvama geldi. İfadesiz bir suratla izledim yokoluşlarını. Pek bir önemi kalmamıştı onların, zira öğrenilmesi gereken herşey olması gereken yerde, beynimdeydi.
"Hoşgeldin Kaoru-san." Dedim ve arkamı döndüm, mağara girişine doğru. Sırma saçları alevden daha nazik ve saf, beyaz giysisi ise her zamanki gibi tertemizdi, benim tozlu hakamamın aksine. Arkamda yanan alevin parıltısı mavi gözlerinde birer yakut gibiydi. "Arayışınızın meyvesini almışsınızdır umarım."
Ayaklarımdan aşağı süzülen eski kağıdın üzerinde yazanlar bir çok kişi için gereksiz gibi görünse de, benim için durum farklıydı. Kaya Ülkesi'nde 6 sene önce Ağustos ayının üçüncü haftasında düzenlenen halk konseyinde yapılan konuşmaların yazılı bir kopyası herkesin damak tadına göre değildi belki, bunu kabul edebilirdim. Fakat içerisinde bulunanların tamamen gereksiz olduğunu söylemek katıksız cahillik olurdu. Mesela, Otake Takeru, yani Daimyou yardımcısı, Konsey Sorumlusu Suzune Tamaki'nin sorusu üzerine cevaben demiş ki; "Bir çoğunuzun bildiği üzere, geçmiş aylarda düzenlenen haydut avı başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Bir çok üst düzey kaçak yakalanmış, bir çoğu ise sınırlarımızdan sürülmüştür. Bununla beraber Yağmur Ülkesi'ne kaçan kaçaklar arasında Nakajima Tsunetori'nin de bulunduğu bildirilmiştir."
Güzel konuşmuş. Adam işini seviyor, belli. Fakat asıl mühim olan, son 10 senedir Kumogakure tarafından aranan bir kaçağın isminin bu toplantıda geçmesi ve kimsenin de adamın önemini bilmiyor oluşu. Şu anda Kumogakure'ye gitseniz ve Akademi'deki bir Chuunin ile konuşsanız, Tsunetori'nin konumu hakkında 10 sene önce kaçarken arkasında bıraktığı cesetlerin izlerinden fazlasını söyleyemez. Ben ise, son 6 sene içerisinde Yağmur Ülkesi'nde olduğunu ve oradan hiç çıkmadığını söyleyebilirim.
Nasıl mı? Onu arkamdaki parşömen yığıntısına sorun. Eminim cevabını alacaksınız.
Parşömeni geri sardım ve arkadaki yığına geri fırlattım. Ayağı kalktım, kalkarken belimin ve ayaklarımın kütlediğini hissettim. Gerindim ve tekrar esnedim. Etrafıma şöyle bir bakındım; hala vakti vardı meşalelerin. Bir kaç saat önce bir başka köşeye kurduğumuz kamp alanını toparlamış ve harekete hazır hale getirmiştim. Mağaranın o köşesine doğru ilerledim ve hazırladığım çantamı sırtıma geçirdim, bu sırada çoktan vücudum tekrar dinç halini almıştı.
Saçlarımı düzelttim ve meşalelerden birini yerinden söküp parşömen kitlesinin üzerine fırlattım. Yanmaya başladılar hafif bir alev ile, ardından alev güçlendi ve bütün kütleyi yutacak kıvama geldi. İfadesiz bir suratla izledim yokoluşlarını. Pek bir önemi kalmamıştı onların, zira öğrenilmesi gereken herşey olması gereken yerde, beynimdeydi.
"Hoşgeldin Kaoru-san." Dedim ve arkamı döndüm, mağara girişine doğru. Sırma saçları alevden daha nazik ve saf, beyaz giysisi ise her zamanki gibi tertemizdi, benim tozlu hakamamın aksine. Arkamda yanan alevin parıltısı mavi gözlerinde birer yakut gibiydi. "Arayışınızın meyvesini almışsınızdır umarım."