Page 1 of 2
[Ishigakure] İttifak
Posted: February 9th, 2019, 10:59 pm
by GM - Naruto
Birçok şey yaşanmış ve yenileri ufuktaki karanlık bulutların ardında saklanırken, boş bir bankın üstünde buluyorsun kendini, köy meydanına çok da uzak olmayan bir yerde. Sırtını tamamen yaslandığın bankta, omuzların çökmüş bir şekilde dururken, Ishichou ile yaptığın son konuşmayı bir kez daha yaşıyorsun zihninde. Bunun kaçıncı kez sahnelenen bir oyun olduğunu bilmiyorsun, fakat Ishigakure'deki hareketlilik karşısında Ishichou'nun söylediklerinde ve senin köyden ayrılmana izin vermeme konusunda haklı olup olmadığını sorguluyorsun. Daimyo ve Ishichou arasındaki gerginliğin son bulduğu yönündeki haberlere rağmen, köyün içinde bulunduğu bu hareketlilik, artan devriyeler ve geç saatlere kadar devam eden eğitimler, bir şeylerin doğru gitmediğini de söylüyor sana. Zihninde ise sadece tek bir ihtimal canlanıyor, adını dile getirmek istemesen de.

Yeni takım üyelerine ısmarladığın bir kahvaltı ve kardeşinle yaptığın geç bir öğle yemeğinde geçirilen birkaç saat içindeki yalnızlık duygunu söndürmeye yetiyor. Kardeşin akşam nöbetini devralmak için yanından ayrılırken, takım üyelerine hediyelik bir şeyler almaya gitmek için Osaki Seitaro'nun dükkanına gitmeyi düşünüyorsun. Ancak yol üstünde Ryu'nun bir bankın üzerinde yılgın bir şekilde oturuşunu görmek, yüzündeki güzel ifadeyi silmeye yetiyor. Adımlarını evine doğru döndürürken, Ishigakure'deki shinobilerin artan hareketliliği seni fazlasıyla rahatsız ediyor. Kimin düşman kimin dost olduğunu bilmediğiniz bir dönemde, yeni nesillere umut aşılamak isterken, ışığın giderek puslandığını en iyi anlayanlardan biri olarak yüzün iyice asılıyor. Kaoru ile yaşananlar ve bunun Ishigakure'ye yansımasını, köyde dolaşan ölü bir silüetle özdeşleştirmekten kendini alamıyorsun.

Merakın seni getirdiği yer, artan devriye görevleri oluyor sadece. Son görevinizden döndüğünüzden beri, Ishigakure'de artan hareketliliğin kaynağını çok iyi biliyor olsanız da, buna sebep olan isimleri ağzına almaktan bir hayli çekiniyorsun. Her an onların gelebileceği tedirginliği ve bilinmezliği üzerinde dolanırken, yanından geçip giden bazı shinobilerin sana ekşi bakışları içini daha da karartıyor. Kader ortağın olarak adlandırılabilecek Butsuo'nun da senin gibi onlarca nöbete maruz kaldığını bilmek ve onunla konuşamamak da garip bir rahatsızlık yaratıyor içinde. Konut bölgesindeki nöbetini bir diğer nöbet mağduruna devretmek için hareketlendiğin esnada, evlerin gölgelerin arasında dolaşan bir silüet tüm bedenini tetikliyor. Hızla kontrol amaçlı olarak sileütin girdiği sokağa daldığında, bir kedinin çöpleri karıştırdığını fark ediyorsun. Ne var ki, bu seni rahatlatmaya yetmiyor bile.

Uykusuz gözlerin, bugün tuttuğun onca saat nöbete rağmen kapanmayı reddediyor. Yaşananların kaynağı olarak kendini görmen neticesinde, köy için yapabileceğin her türlü hizmeti canını çıkana kadar yapmaya kararlı oluşun seni ayakta tutan tek şey. Köydeki shinobiler arasında artan hareketlilikten en çok nasibini alanlardan biri olarak, bundan hiç gocunmuyor ve sitem etmiyorsun. Gönüllü olarak arttırdığın nöbet sayıları en çok da sana ters ters bakan üstlerini sevindirmiş gibi görünüyor. Yine de köy için esas tehlikenin her an gelebileceğini bilmek, içten içe seni yiyip bitiriyor. Bir kez daha karşılaştığınızda ne olacağı senin için tamamen bir bilinmezlikken, böyle bir gelişin her an yaşanabilecek olması dikkatini arttırıyor. Ancak havayı kapatan kara bulutlar, sanki yağmuru değil Ishigakure için bir felaketi haber veriyor. Oysa bu bulutların, sadece senin ve Kazuo görülebileceğini biliyorsun.

Ishigakure sokakları, akşamüstü saatleri. Kardeşinle yediğin geç bir öğle yemeği ve geçirdiğiniz birkaç saatlik zamanın ardından akşam nöbetin olduğu için görevi devralmak üzere kapı tarafına yürümektesin sakin adımlarla. Ishigakure’de yoğun bir hareketlilik mevcut olduğunu düşünüyorsun son zamanlarda. Nöbet sayıları attırılmış, eğitimler sıklaştırılmış ve genel bir tempo artışı mevcut. Başarıyla tamamladığınız ve Otake Takeru’yu sağ olarak kurtardığınız son görevin ardından Daimyo ile Ishichou arasındaki gerginliğin büyük oranda azaldığı duyumları geliyor kulağına. Ancak bunun köyü rahatlatmasını beklerken havadaki gerginliğin bir tık artması çok anlamlı gelmiyor sana. Farklı bir şeyler döndüğünü sezinleyebiliyorsun, ne olduğunu bilmesen de. Yine de, sivil halk tarafından eskisi kadar kötü değerlendirilmiyor olduğun için halinden memnunsun.

Bir kaç günlük dinlenmenin ardından eski düzenine dönüyorsun. Rutin devriye görevlerine çıkıyor, köy içinde sorumluluk alıyorsun farklı birimlerde. Ancak kafan hep o geceye gidiyor. Neler oldu o evde? Razan'ı kim öldürdü? Neden yaralıydı koruması? Sen mi öldürdün? Savaşıyor muydun? Emin olamıyorsun. Bir kaç teorin var ancak herhangi birini onaylayacak kadar kesin kanıtlara sahip değilsin. Vatan haini Razan'ı öldürmenin anısına sahip olmaman içinde bir burukluk olarak kalıyor. Tam hissetmiyorsun kendini. Mutlaka bu sıkıntıyı aşıp ilerleyeceğini biliyorsun, zira ölenle ölünmüyor, ancak içinde kötü bir his hep duruyor. Artan devriye görevleri ve teyakkuz durumunu, haftanın sonuna doğru anca farkediyorsun içinde bulunduğun buhran sebebi ile. Ishigakure hareketli, sen ise duruyorsun. Tekrar harekete geçme kuvveti ise içinde, bunu biliyorsun.

Güneş yavaş yavaş batışa geçerken, bir çatının tepesinde boylu boyuna uzanmış ve bir elini başının arkasına koymuş durumda gökyüzünü izliyorsun. Oldukça yoğun ve sert geçen son görevinin ardından dinlenmeye fırsat bulsan da, beklediğin boşluğun içinde olmadığını farketmiş durumdasın. Yine de kafanı sürekli bir şeylerle oyalayabiliyor olman sebebiyle bunun bir problem olmadığını düşünüyorsun. Kim ne derse desin, hareketliliği seviyorsun ve sana iyi geldiğine inanıyorsun. Gerçi bugün tanışmaya çalıştığın kız biraz daha sıcak davransaydı daha mutlu olabilirdin belki, ancak yapacak çok da bir şey yok gibi. Fakat bu yoğunluğun bir noktada seni, dahası tüm köyü farklı bir noktaya sokacağına şüphen yok. Bir şeyler yaklaşıyor, iyi ya da kötü.
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 9th, 2019, 11:16 pm
by GM - Naruto
Tüm Ishigakure shinobilerinin sizlere benzer geçirdiği zaman diliminde, sivillerin ise gündelik yaşantılarının akşamına yelken açtığı bu anlarda...
Masanın bir tarafında oturan Shinkai "Ginbushi" Kurumi, hemen sağ tarafında ayakta duran Yajima Juzo ile göz göze geldiğinde, konuşmaya başlamanın zamanının geldiğini belirtiyordu. Masanın kısa köşesinde oturmakta olan Daimyo'nun elçisi Yoshinaga Kado, ortamdaki gergin havadan bir hayli etkilenmiş gibi görünüyordu. Bakışları donuktu ve yüzünde ise herhangi bir renk yoktu. Bir elçiden ziyade, aslında bir gözlemci pozisyonunu üstlenmiş gibi duruyordu. Aslında burada olmamayı bile dileyebilirdi. Bakışlarını hemen sol tarafına çevirdiğinde, 5. Ishichou Murano Rikyu'nun dingin bakışlarıyla kesişiyordu. Onun bu dinginliğini anlamak, Kado gibi biri için mümkün olabilecek türden değildi. Masanın diğer tarafı ise, Kado'nun bakmaya bile çekindiği bir bölgeydi. Kurumi'nin oturduğu yere yakın duvarın dibinde, yüzündeki maskesi ve görünmez aurasıyla duran Çakıl Lideri, sanki yaşanacak tüm konuşmalar esnasında burada yokmuş, ancak oluşabilecek en ufak tehlikeyi sindirebilecek gibi hareketsiz bir şekilde duruyordu.
Kurumi, Juzo'daki bakışlarını Rikyu'ya çevirdiğinde, onaylama tadında bir baş hareketi ile oturduğu koltuktan sırtını ayırarak, masaya göğsünü hafifçe yasladı. Keskin bakışları masanın karşısında oturan üç kişiye döndürdüğünde, onları bir kez daha incelemeye başladı, birkaç saniyeden daha fazla sürmeyecek şekilde. Parlayan sarı uzun saçları ve geldiği onca yola rağmen tertemiz kıyafetleriyle oturan, yüzü parlak, bakışları keskin, kendinden emin bir adam. Hemen hemen aynı yaşlardaydı ikisi de ve ikisinin de kendine duyduğu güven yüzlerinden okunuyordu. Kaoru diye tanıtmış kendini, adını daha önce Kuzuryu-gawa'daki yaşananlardan dolayı duymuştu. Nehri zehirleyen kişiyi bulan, linç edilmesi için halka sunan, Jin Ryoken'in kolunu koparan, Jirou Ryu ile bir mücadeleye giren ve sonunda onun ve Kotegawa Chisa'nın hayatını bağışlayan Ogawa Kaoru... Kurumi bakışlarını hemen Kaoru'nun soluna kaydırdığında, daha önce ismini duyduğu ancak hiç görmediği Arita "Maei" Sanraku ile göz göze geliyordu. Adamın yüzünde geldiği andan beri silmediği bir sırıtış duruyordu. Ortamın ciddiyetinden ve yaşanabileceklerin vahametinden uzak bu sırıtış, hiçbir şekilde uyumlu durmuyordu içinde bulunulan zamana. Ancak görünen tek gözündeki parlaklık, onu tehlikeli kılmaya yetiyordu. Iwagakurelilere katanasını tattırmaktan geri durmayan ve sonrasında Oita Butsuo ve Shimada Kazuo'nun kurtulması için tüm yükü üstüne almaya çalışan bir adam... Bu sinsi çakalın bir dost olduğunu söylemek dile yavan gelen bir yalan havası katsa da, karşısında durulması da istenilmeyen biri demek yanlış olmaz. Bu yüzden dikkatle izlenilmesi gereken bu adamdan, en bilinmeyen yönelen bakışları derin bir anlamsızlıkla yüzleşiyordu. Adına Rouba demişti sadece, yaşlı kadın. Yüzünde yılların getirdiği çizgiler birbirine girmişti ve yaşı olabildiğince fazlaydı. Elindeki bastonu onu bu hayatta tutan yegane şey gibiydi, daha fazlası değil. Bu ortamın içinde geçecek bir konuşmanın, geleceği şekillendireceğini herkes çok iyi biliyordu ve bu sebeple de ilk söz Kurumi'ye bırakılmıştı bile.
"Madem tanışma faslını da geçtik, o zaman esas meseleye gelelim." diyerek söze giren Kurumi bakışlarını Kaoru üzerinde sabitlerken "Hepinizin aynı anda konuşmayacak olmasına sevindim. Seni dinliyorum Kaoru... Ishigakureli shinobilere saldırmış biri olarak hangi yüzle burada oturduğunu merak etsem de, ısrarla seni dinleyeceğim." diyordu. Bu sözler Sanraku'nun yüzündeki sırıtışı bir kat daha arttırmaya yeterken, Kaoru sabit bakışlarıyla mağrur duruşunu koruyordu. Kurumi'nin bakışlarına aynı nitelikte verdiği karşılıkla altta kalmadığını gösteren Kaoru'nun "Yapılması gerekenleri yaptım. Ne var ki bugün burada geçmişin hesaplaşmasını yapmaya gelmedik. Köyünüz açısından bundan daha önemli meseleler vardır diye düşünüyorum." diyerek kurduğu imalı cümle Kurumi'nin yüzünde çarpık bir gülümseme yaratıyordu. Fakat bunun bir düello olduğunun bilincindeydi Kurumi. Çarpık gülümsemesi, gücünün yansıması gibi parıldarken "Siz ayağımıza kadar geldiğinize göre köyümüzün düşündüğünüzden daha güçlü olduğunu ve bize muhtaç olduğunuzu düşünmeden edemiyorum." şeklinde verdiği karşılık, hiçbir cümleninin altında kalmayacağını net bir şekilde ortaya koyuyordu. Juzo çatık kaşları ile bu sohbeti seyrederken, her bir konuşma Sanraku'yu daha da şenlendiriyor gibiydi. Ortamdaki hareketsiz kişiler ise, geri kalan diğerleriydi.
Kurumi'nin cevabına karşın duruşunu değiştirmeyen Kaoru "Bu bir muhtaçlık meselesi değil Ishichou-sama." diyerek lafa giriyor ve dik oturuşunu şişirdiği göğsüyle desteklerken "Buraya bir işbirliği teklifi için geldik. Hepimizin kazanacağı bir işbirliği." diyordu. Esasa konuya gelinmesinden memnun görünen Kurumi, avuç içini yavaşça açarak teklifi dinlediğini bildiren bir vücut dili hareketi ile karşılık vermesinin ardından Kaoru "Kuzuryu-gawa Nehri'nde köyünüzü zora sokan birtakım hadiseler yaşandı. Aynı şekilde, Iwagakure'de de Ishigakure'ye zarar verecek şeyler oldu. Tüm bunlar ve diğer yaşanan hadiseler neticesinde Ishigakure'nin kaybettiği itibarı tahmin etmek güç değil. Biz size bu itibarı sunuyoruz. Hem de tüm bunlara sebep olan kişinin üzerinden." diyordu. Kurumi konuşmanın içeriğinden pek memnun görünmese de bunu dışarıya yansıtmayacak kadar kendini geliştirmiş bir liderdi. Ishigakure'nin içine düştüğü durumun bilinebilirliği yüksekti, ancak Ishichou'nun karşısında bu tür cümlelerin kurulabiliyor olması, Ishigakure'nin yaşadığı sıkıntının tahmin edilenden yüksek olduğunu söylüyordu. Sessiz bir şekilde duruşunu bozmayan Kurumi, Kaoru'yu dinlemeye devam ediyordu.
Tüm dikkatin kendi üzerinde olduğunu bilen Kaoru, konuşmasına verdiği kısa bir sessizliğin ardından "Yağmur Ülkesi'nin içinde bulunduğu karışıklık malumunuz. Her ne kadar sınırınızda böylesine karışıklık içinde bulunan bir ülke bulunması başlı başına sıkıntılı olsa da, Sagi Riaru gibi bir figürün iyiden iyiye kendini hissettirmesi, hatta bazı yerlerde mutlak otorite haline gelmesi, eminim sizin için geçecek daha zor zamanları simgeliyordur." diyor. Konunun Yağmur Ülkesi'ne ve Sagi Riaru'ya gelmesi beklenmedik bir durum olmasa da, ansızın adının dillenişi herkesin dikkatini bir kat daha arttırıyor. Kaoru, arzuladığı konuma yavaşça tırmanırken "Kuzuryu-gawa Nehri'nin zehirlenmesinde adı geçen Sakaguchi Tetsuo'nun bir piyon olduğunu anlamanız zor olmamıştır. Özellikle Jirou Ryu ile Kotegawa Chisa ile karşılaşmamızdan sonra söylediklerimi dikkate aldığınızda, aksini düşünmemek elde olmamıştır. Fakat maalesef Tetsuo artık yaşamıyor ve Tetsuo'nun arkasındaki sırrı bilen kişiler sadece bizleriz." diyordu. Bakışları bu anda biraz daha yumuşayan Kaoru "Evet, bu işi esas planlayan kişi Sagi Riaru'ydu. Çimen Ülkesi ile arasındaki münakaşa sebebiyle iki taraftan sıkışmamak adına, Kaya Ülkesi'ni içten bir karışıklığa sürükleme çabasına girdi. Bunu yapabileceği en iyi yöntem, Ishigakure'nin kontrolünde olabilecek ve birebir sivilleri etkileyecek bir yerde kargaşa yaratmaktı. Bunu da çok iyi başardı. Ishigakure'den birileri gelene kadar nehre karıştırdığı nehir sivillere sirayet etti. Bu alelade bir işlem değildi, zira metod olarak zehirlemeyi seçmesi de oyununun bir parçasıydı." demesinin ardından, konuşmasına kısa bir mola veriyordu. Şu an için ortamda bulunan herkesin odağının kendisine olduğunda emindi ve her bir kelimesini özenle seçerek vurgulamalarını yapıyordu. Yanındaki iki yoldaşı, yüzlerindeki kendilerine has ifadeyle otursalar da, onların desteğini sonuna kadar hisseden Kaoru, konuşma yapmak için kendisinin seçilmesinden bir hayli memnundu.
Kaoru'nun gömüldüğü sessizliği kimse tasvip etmese de, onu konuşturmak için acelece davranmanın da doğru olmadığı bilincindeydi herkes. Bu yüzden ısrarla bekliyorlardı Kaoru'nun bir sonraki cümlelerini. "Kazetani Sozen..." diyerek konuşmaya başlayan Kaoru "Onun geçmişinde yaşanan zehirleme olayını biliyorsunuzdur. Yağmur Ülkesinde faaliyetlerini sürdüren bu adamın Ishigakure shinobilerini hedef almış faaliyetlerinin olduğu da bilinmekte. Riaru, Ishigakure'yi zora sokacak olay zehirleme olarak planladığında, bu olayın sorumlusu olarak Sozen düşünülecekti. Ishigakure onun peşine düştüğü sırada ise, Riaru rahat bir şekilde Kusagakure olan mücadelesini görecekti." diyor. Tüm anlatımlarından sonra Kaoru sırtını koltuğuna hafifçe yaslarken "Gördüğünüz üzere, tüm bu detayları bizzat öğrendim ve teyit ettim. Bununla ilgili başkaca bir kanıt isterseniz, onu da sunabilirim Ishichou-sama." demesi üzerine Kurumi hiç düşünmeksizin "Bu konu hakkındaki detayları her zaman öğrenebilirim, fakat ağzından çıkacaklar bu olayla sınırlı değil gibi duruyor, haksız mıyım?" diyerek karşılık veriyordu, kendisine emin bir ses tonunda. Kaoru iki kaşını yukarı kaldırıp dudaklarını hafifçe bükerken "İsminizin hakkını veriyorsunuz Ishichou-sama." diyerek takdirini sunmasının ardından "Iwagakure'de yaşanan hadiseler neticesinde, Sanraku-san ve Seka-san'ın köyünüzle beraber hareket ettiği düşünülecektir. Bu da hem sizin için hem de bizim için sıkıntılı bir durum. Ayrıca öğrendiğimize göre, konu Shinobi Birliği'ne de taşınmış bir halde. Ama bizi esas ilgilendiren ise, elinizdeki Chakra Taşları Ishichou-sama." diyor.
Konunun buraya geleceğini önceden tahmin etmiş gibi çarpık bir gülümsemeyi yüzüne konduran Kurumi "Açıkçası Sanraku'nun köyümüzü ziyaret edeceğini iletmesi üzerine aklımda çeşitli senaryolar vardı. Ancak böyle bir toplantının olma ihtimali oldukça düşüktü. Hayat ne garip, değil mi?" diyor. Bu cümleler üzerine konuşmaya girmek için bir nefes alan Kaoru, konuşmak için ağzını açtığı anda Kurumi "Size taşları verirsek, siz de Riaru hakkında bilgiler vereceksiniz. Taşları vermezsek, Shinobi Birliği ve Riaru'nun yanısıra sizi de karşımıza almış olacağız." diyor. Kaoru bakışlarıyla bu cümleleri onaylarken, Kurumi ses tonunu bir üste taşırken ancak yine de sinirli olmaktan uzak bir şekilde "Kendinize Seido diyorsunuz, ama kim olduğunuzu bile bilmiyoruz. Size güvenmemiz için bir sebebimiz var mı?" diyor. Sanraku'nun yüzündeki gülümseme daha parıldar bir şekilde kendine belli ederken bu soruyla, Kaoru "Size en başında söyledim Ishichou-sama... Öğretimiz kanın akmamasını söyler. Bize güvenmenizi beklemiyoruz ve bizim de size güvenimiz noktasında emin olamayacağız. Amacımız sadece işbirliği yapmak. Bu işbirliği sizi de bizi de daha güçlü kılacak." diyor. Kurumi ise çarpık bir gülümseme ile bakışlarını Sanraku'ya kaydırırken "Öğretiniz yanlış bir nesil üzerinden ilerliyor olabilir mi?" diyor. Bu cümlelerin muhatabı olduğunu bilen Sanraku, kendisini tanıtmasının ardından ilk kez ağzını açarak "İnsanlar değişir Ishichou-sama, tıpkı inançlar gibi. Artık akıttığım kanın hangi amaca hizmet ettiğini biliyorum diyelim. Eğer teklifimiz kabul görürse, sizin gibi bir kılıç ustasıyla bu konuyu ayrıca tartışmak isterim." diyor. Sanraku'nun bu cümleleri karşısında Kurumi hafif bir kahkaha attıktan sonra "Hakkınızda anlatılanlar benim için yeterli Sanraku. Fazlası zihnimi bulandırmaktan öteye gitmez." diyor. Kurumi'nin sözleri Sanraku tarafından basit bir gülümseme ile karşılanırken Kaoru ikisini de konuya geri döndürmek istercesine "Burada konuştuğumuz konu, karşılıklı çıkarlarımız. Lafı esirgemeyeceğim Ishichou-sama, lütfen beni haddini aşmış olarak görmeyin. Ancak siz de tek başınasınız, biz de... Bizde sizin işinize yarayan bilgiler ve güç var, sizin elinizde ise bize ait olanlar... Kanaatimce anlaşma zemininden çok da uzak olamayız." diyor.
Odada yayılan derin sessizlik, cümlelerin sonlanmaya başladığını hissettiriyor herkese. Ishigakure tarafı da Seido tarafı da bakışlar ile anlaşmaya başlarken, birbirine ne derece güvenebileceğini bilmeyen iki cephenin vereceği kararların, yeni bir düzene şekil vereceği bilinci herkeste yayılma başlıyor. Bir işbirliği durumunun veya işbirliği yapılmaması halinin detaylıca düşünüldüğü, ancak dile getirilmediği anlar başlıyor akşam yavaşça çökerken. Ishigakure'ye yayılan karanlığın, tüm dünya üzerinde dolaşan karanlıktan ne derece payını alacağı da, o anlarda belirlenmiş oluyor sessizce.
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 10th, 2019, 1:27 am
by GM - Naruto
Akşamın ilerleyen saatleri, insanların büyük kısmı evlerine çekilmiş ve köydeki hareketlilik azalmış durumda. Sokaklarda yalnızca devriye gezen shinobiler ve merkezi yerlerde geç saatlere kadar açık olan restoranların müşterileri dolaşıyor. Hafif bir rüzgar esiyor, ancak kasvetli ortamı yatıştırmaya yetmiyor bu esinti. Herkes bir şeyler olacağını hissediyor. Ancak kimsenin adını koyamadığı bir hava hakim köyün geneline. Siz de aynı durum içindesiniz aslında. Biraz daha uğraşırsanız görebilecekmiş, elinizle tutabilecekmiş gibi hissettiğiniz ağırlık ruhunuzda adeta yük haline geliyor. Siz tam bu düşüncelerde boğulmuş haldeyken, bir elçi aracılığıyla iletiliyor beklenen haber. Kiminizin kapısı çalınıyor, kiminiz nöbetiniz bitmemiş olmasına rağmen devralmak üzere gelen bir shinobiden öğreniyorsunuz haberi. Ishichou Shinkai Kurumi, her birinizi toplantıya çağırıyor. Yarın değil, müsait bir zamanda değil. Şimdi.
Saatler geceyarısını gösterirken, Ishichou Binası’ndaki sık sık kullanılmayan geniş konferans odasında buluyorsunuz kendinizi. Çok sayıda jounin ve chuunin, merakla Ishichou’nun konuşmaya başlamasını bekliyor. Pek uzun sürmüyor bu bekleyiş, salonun kapılarından biri büyük bir gıcırtıyla açılıyor ve en önde 6. Ishichou, hemen arkasında 5. Ishichou ve Yajima Juzo giriyorlar içeri. Birkaç saniye önce gürültülü sayılabilecek bu ortam, üçlünün içeri girişiyle aniden sessizliğe gömülüyor. Hızlı adımlarla sandalyelerin önündeki hafif yüksek platforma ilerliyorlar ve konumlanıyorlar. Shinkai Kurumi en öne geçip hafifçe boğazını temizlerken, Murano Rikyu ve Yajima Juzo hemen arkasında beklemekte. Çok bekletmeden, söze giriyor Ishichou: “Son zamanlarda pek çok şey yaşadık. Ve bu zamanların çoğunda kimin dost, kimin düşman olduğuyla alakalı çok fazla bilinmeyenimiz vardı. Bir yanda Yağmur Ülkesi, bir yanda sözde dostumuz Shinobi Birliği. Ve hepsinin karşısında, köyümüzün adının hakkını verecek şekilde sağlam duran, bağlarını koparmayan bizler. Bu keşmekeşin içinde en az suçu olan biziz belki de, buna rağmen en fazla şeyle mücadele etmek zorunda kalan.” duraksıyor, ve yeniden söze girerken ses tonu birkaç kat yükselmiş oluyor: “Ancak şimdi, atacağımız adımları biliyoruz. Kendilerine Seido diyen bir grup ile işbirliğine girmenin köyümüz açısından faydalı olacağına kanaat getirdik. İçinizde bazılarınız onlarla daha önce farklı şekillerde karşılaştı. Ogawa Kaoru, Arita Sanraku ve diğerleri... Ishigakure'ye verdikleri bilgiler karşılığında bu grup ile kurduğumuz bağ neticesinde artık düşmanlarımızı biliyoruz. Nerede olduklarını, ne yaptıklarını, ne yiyip içtiklerini. Ve daha da önemlisi zayıflıklarını. Sefere çıkıyoruz! Düşmanlarımızın yaptıklarını durdurmak, yediklerini zehirlemek ve zayıflıklarından faydalanmak için! Hain Razan’dan bilgi satın alıp nehrimizi zehirleyen Riaru’ya gidiyoruz! Kendilerini tanrı yerine koyan Shinobi Birliği’ne ne olduğumuzu göstermek için!”
Ishichou’nun gittikçe yükselen sesiyle birlikte, gecenin bir vakti merak içinde bakan gözlerde kıvılcımlar çakmaya başlıyor. Sözler bittiği gibi kalabalık büyük bir gürültüyle ayağa kalkıyor ve tezahürat yapmaya başlıyorlar. Kurumi, tüm bu gürültüye rağmen duyurabilmeyi başardığı sebebiyle bir kez daha bağırıyor: “Şafak vaktinde yola çıkıyoruz! Hazırlanın Ishigakure’nin kudretli shinobileri! Riaru’ya o ıslaklığın arasında unuttuğu cehennemi yaşatacağız!”
Off Topic
İlk mesajda adı geçen tüm oyuncular, yaşanan olaylarla alakalı birer tur rp yazmalı.
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 10th, 2019, 10:39 am
by Yamato Ryuji
Gökyüzünün mavi rengi, palet değiştirerek yerini turuncuya bırakıyordu. Bense bu değişimin büyüsüne kapılmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Birkaç saat önceki mağlubiyetimle terk etmeye karar verdiğim romantizm, göğüs kafesimde harlayan bir alev gibi bedenime yeniden hakim olmaya başlıyordu. Doğanın gözlerimin önünde dans edişi o kadar etkileyiciydi ki, Aiko'yu ilk gördüğüm anda attığı bakış zihnimde beliriyordu. Keşke ettiğimiz sohbetle biraz daha samimiyet geliştirebilseydim. Öyle olsaydı onu buraya davet etme cesaretini bulabilirdim... ve şahit olduğum tabiat ikimizi birden tutkuyla buluşturduğunda elini tutardım. Hatta belki bal dudaklarından bir öpücük bile koparabilirdim.
Mayhoş hayallerimle uzun sayılabilecek bir süreyi hayatımdan eksiltmiştim. Güneşin izini tamamen kaybettirmesiyle dağınık odağımın ortak paydası olan canlı renkler siyaha bürünmüştü. Beni gündüz hülyalarımdan uyandıran, karanlığın rengini fark etmem olmuştu. Midemdeki kelebekleri kovaladıktan sonra uzandığım yerden doğruldum. Bir ayağım hala ileri bakarken diğer ayağımla yarım bağdaş kurmuş şekilde oturur pozisyona geçtim. Bulunduğum yerden görebildiğim Ishigakure, gözüme her zaman olduğu gibi güzel geliyordu.
Yaşamış olduğum hayat, henüz geçmiş zaman kipi kullanılmayacak kadar kısa olsa da başka herhangi birinin başına gelmesini istemeyeceğim travmalarla doluydu. Atlatabildiğim; daha doğrusu birlikte yaşamayı öğrendiğim ruhsal sarsıntılarımın artık hayatımı etkilemiyor olması, kendime karşı kazandığım en büyük zaferdi. Daha çocuk yaşta delirmeme ramak kalmışken beni depresyon mağaralarının ucundaki ışığı görmeye zorlayan olgu, Ishigakure Shinobi Akademisi'ydi. Bu yüzden, düşüncelerimin minnettarlıkla başlayan yolculuğu, yaşadığım köyü sevmeye ve bağlanmaya yönlendirilmişti. Yani, ilk zamanların aksine kendimi köyüme borçlu hissetmiyordum. Ishigakure ile aramdaki bağ tamamen saf sevgiden oluşuyordu.
Bağdaş kurduğum ayağımı destek olarak kullandım ve ayağa kalktım. Henüz bir tüy tanesinin bile kendini belli etmediği yumuşak yanaklarımı okşayan meltem, bir yandan da sırtımdaki pelerinimi yellendirirken iki kolumu göğüs hizamda birleştirdim. İkonik sırıtmamla izlediğim Ishigakure gecesine birkaç dakika daha hayran kaldıktan sonra evime dönmeyi planlıyordum.
Off Topic
"Benim yıkanan kadınım sadece bir serap olsa da… Gerçeğin asıl yüzü o façalı surat olsa da… Bu serin gece ömrümün son gecesi olsa da…
Bu şehirden nefret etmeyeceğim."
— Amin Maalouf, Semerkant
Saatlerdir romantizm, felsefe, milliyetçilik kavramları üzerine kafa yorduğum yüksek çatıdan, her seferinde daha alçaktaki bir binanın kiremitlerine yumuşak adımlar atarak sokağa kadar inmiştim. Köyümün dar sokakları kalabalık grupların birlikte yürümesini zorlaştırsa da şimdiye kadar yürüdüğüm yolu en fazla iki veya üç kişiyle paylaşmıştım. Şu an ise öncelikle aç karnımı doyurmak ve sonrasında biraz kitap okuyup uykuya dalmak üzere adımlarımı evime yönlendirmiş, orta tempoda yürümeye başlamıştım.
Pantolonumun cebindeki anahtarlığımı elime aldıktan sonra evimin kapısına bakana kadar fark etmediğim Ishigakure alınbantlı shinobiyle göz teması kurduğumda havanın neden beni sürekli zihnimi dolu tutmaya çalışmak zorunda bırakacak kadar kasvetli olduğunu anlamıştım. İyi veya kötü, Ishigakure'ye zil çaldıran büyük bir şey vardı. Pelüş bir kaplanın çenesinden geçen demir çember etrafına sıralanmış anahtarlarımın hesabını vermek zorunda kalmamak için elimdeki anahtarlığımı çaktırmadan cebime geri attım. Muhtemelen birkaç dakikadır kapımı tıklatan shinobinin yanına gidip haberleri aldıktan sonra zaten evime girmemem gerekecekti.
Konferans salonuna girdiğimde orada bulunan herkesi istisnasız tanıyordum. Oturacağım yeri seçmek için samimiyetim ilerlemiş olan birkaç arkadaşımı arıyordum ki durum hakkında birbirimizin yorumlarıyla bakış açımızı genişletebilelim. Ryu, Chisa, Kazuo, Butsuo, Ooki, Usagi, herhangi biriyle durumun kritiğini yapabilirdim. Fakat odadaki en tanımadığım kişilerle bile göz aşinalığım vardı ve insanlara selam vermekten arayışıma odaklanamıyordum. Ginbushi köydeki bütün shinobileri toplamıştı. Ne hakkında konuşacağını bilmesem de böyle bir durumun gecenin köründe gerçekleşmesinin tek bir açıklaması olabilirdi: Savaş.
Aradığım insanları en sonunda bulabilmiştim. Kendi aramızda konuşacaklarımızı herkesin duyabilmesi için yan yana değil de küme şeklinde oturup Ishichou'yu beklemeye, ardından dinlemeye başlamıştık. Shinkai Kurumi, yoruma çok da fırsat vermeyen konuşmasını bizim mahalledeki uzun boylu bir abiyi gözlerimin önüne getiren tavrıyla tamamlamıştı. Sonucu beklediğim gibi olan bilgilendirmenin ardından aklıma takılan bir tek soru vardı. Yanıt alıp almamam fazla mühim değildi, hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Sorumun kaynağı sadece merakımdı fakat etraftaki başka shinobileri nasıl etkileyeceğini bilmediğimden sadece bizimkilerin duyabileceği bir ses tonuyla soracaktım. "
Arkadaşlar Kurumi-sama'nın Seido dediği bu grup, terörist olarak yaftalanmamış mıydı?" Aramızdaki kısa süreceğini düşündüğüm istişarenin ardından ortamdan ayrılıp savaş için hazırlıklarımı yapmaya gitmeyi planlıyordum.
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 10th, 2019, 4:09 pm
by Jirou Ryu
Civardan geçen insanların oluşturduğu tüm o ses kirliliğine rağmen, duyabildiğim tek şey İshichou'nun o gün söylediği sözlerle can bulan o sesti. Sonsuz bir döngüye gebe edilmiş çarkın bir ucunda ben diğer ucunda da o odada yaşananlar vardı sanki. Sürekli o günü düşünüyor, gözlerimi ne zaman kapatmaya yeltensem o günü bir kez daha yaşıyordum. Bunun sebebi ise, gözlerimi açtığımda gördüğüm şeyden ötürüydü. Aslında gözlerimi açtığımda tam olarak bir şey göremiyordum; ama sanki koklasam, kokusunu alabileceğim, dinlesem duyabileceğim ve baksam görebileceğim bir karmaşa İshigakure'yi çevreliyordu. Bunu hissedebiliyordum; çünkü yıllar önce, tüm bu şeyleri bir çocuk olarak bir kez daha hissetmiştim. Aynıydı... Aynı koku, aynı ses, aynı görüntü ve aynı maksatla ilerleyen benzer amaçlar.
Bunun olabileceğini zaten bildiğimden şaşırmıyordum. Tüm bunları tekrardan, elbet bir gün hissedecek olacağımın farkındaydım; ama kendime dürüst olmak gerekirse, bunun bu kadar erken olabileceğini hiç düşünmemiştim. O yüzden bir yolculuğa çıkmak, kendimi geliştirmek istemiştim ve şimdi görebiliyordum ki, İshichou kesinlikle haklıydı beni burada tutmakta. Zira benim ancak şimdi, kokusunu alabildiğim bu kötü kokulu karmaşa, eminim en başından beri İshichou'nun burun deliklerine nüfuz ediyordu ve belki de elini uzattığında dokunabileceği kadar da yakındı...
Bir utanç silsilesi başımdan aşağı dökülen buz gibi soğuk bir su misali tüylerimi diken diken etti. Yumruğumu sıkıp, kendime bir kere vurmamak için dişlerimi sıkıyordum. Tüm İshigakure'yi sarmış bu endişe havası, o kadar ağır ve yapışkandı ki, bir süredir tüm bunları hisseden ben, belki de uzun zamandır bu ağır yükle yaşayan İshichou'ya ettiğim tüm o itamlardan ötürü pişmanlık duyup, utanıyordum.
Bencil, aptal bir pisliktim.
Derin bir nefes aldım ve sakinleşmek için, tüm bu endişe kaplı havayı akciğerlerime doldurdum. Ve bir süredir bana yaklaşmakta olduğunu fark ettiğim Shinobi'ye göz ucuyla baktım. Telaşlı ve aceleci tavırlarından, ağzından dökülecek sözlerin kimi temsil etttiğini çoktan anlayabilmiştim; ama emin olmak için, tüm bu endişe havasın aslında hayal dünyamdan ibaret olduğunu ummak için o sözleri dinledim; ama en az o sözler kadar, tüm bu İshigakure'de yaşananların da gerçek olduğundan emin olduğumda, tüm bu gerçeğin bir parçası olmak için her şeyi kabullendim. Yaşananları ve bu yaşananların gebe olacağı yaşanacakları... Savaşı!
Nefret, o an hissedebildiğim en net duyguydu. Ama hedefi olmayan başıboş bir duyguydu. Kime, neden nefret duyduğumu bilmiyordum; ama nefret duygusunu o kadar net hissediyordum ki, adeta endişe dolu soluduğum havanın bir kısmını her geri verdiğimde, saf bir nefretle iade ediyordum.
Bomboş bakması gereken gözlerimin bile, nefret ve öfkeyle parıldadığına o an emindim; ama sakinleşmek için, yeterli bir olgunluğa ulaşmış nefsimi devreye sokmam yeterliydi. Eğer bir savaş kapıdaysa, tek yapmam gereken doğru şey için savaşmaktı. O zaman, doğru şeyleri yapabilirdim.
Sakinliğimin dizginlerini tekrardan elime aldığımda, çoktan söylenen yerdeydim. Onlarca tanıdık sima ile dolu olan salonda, en tanıdıkların yakınlarına kıvrılmış, olacakları takip etmeye başlamıştım. Çok geçmeden köyün en önemli simaları, İshichou Kurumi eşliğinde salona gelmişlerdi.
Aynı beni buraya çağıran o shinobi de olduğu gibi, bir adım öne çıkan İshichou'nun da ne üzerine konuşacağını biliyordum. Gözlerimi kapattım ve söylediklerini tek bir duygu kıpırtısı oluşturmayacak şekilde, sessizlikle dinledim. Ogawa Kaoru'nun adını duyduğumda öfke ve şaşkınlık taşmak istedi; ama onları engelledim. Kendi yaptığım hata yüzünden, İshigakure'nin karanlık bir örgütle sırf o bilgileri edinmek için anlaşma yaptığını duyduğumda, kendime karşı güçlü bir nefret duygusu uyanmak istedi; ama onu da bastırdım.
Savaşa gitmenin heyecanıyla bağıran sesler çoğaldığında, gözlerimi açtım. Herkeste olan o kıvılcım bende de vardı; ama eminim herkesin savaşa dair beslediği o heyecanla gözlerinde oluşan kıvılcım, benim savaşa dair duyduğum nefretle oluşan gözlerimdeki kıvılcımdan çok daha farklıydı.
Onlar kazanmak için öldürecekti bense bu savaşı sonlandırmak için.
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 10th, 2019, 5:14 pm
by Kotegawa Ooki
Takeru'nun kurtarılmasından sonra geçen hatırlamadığım kadar uzun bir süre sırasında ülkedeki işler iyiye gidiyordu. Daimyo denen işlevsizle Kurumi-sama arasındaki ilişkilerin iyiye gitmesi herkesin yüzünü güldürmüştü amma velakin bu sevinç kısa sürmüştü.
Chuunin Sınavındaki tecrübemden bildiğim Büyük Köylerin ,bilhassa Shinobi Birliğinin ağır topları ve kurucuları olan 5 Köyün, aç gözlülüğü ve cüretkarlığı bizi bir kez daha yakalamıştı. Dünyada ne kadar sorun varsa bunların kökeni ikiye indirilebilirdi. İlki Shinobiler gibi doğaüstü güçlere sahip kişilerin Daimyolar gibi vasıfsızlar tarafından yönetilmesiydi. Diğeri ise Büyük Köyler(!) adı verilen saklı köylerdi. İkinicinin sebebi aslında, bir şekilde birinciye bağlanabilirdi belki ama bu benim tarih bilgimi aşardı.
Büyük köyler tarihleri boyuncu küçükleri ezip kendi çıkarları doğrultusunda sağı solu dağıtmıştı. Bunun tek istisnası son yaşanan Shinobi Dünya Savaşıydı. Orada tüm Dünya ve insanlık tehlikede olduğu için farklılıklar ve çıkarlar bir kenara atılmıştı ama bu savaşın başlama sebebi bile bu sözde Büyük Köylerin yaptıklarına bağlanabilirdi.
Bu büyük köyler tüm dünyayı karıştırıp kendilerini zengileştirmesi kadar yüzsüzlükleride meşhurdu. Küçük köylerin kaynaklarını çalıp onların gelişmesini engelleyerek başta Daimyoluk denen sistemdeki kişiler olmak üzere kendilerini zenginleştirirken, onlar yüzünden zayıf kalanlarada tepeden bakıyordu.
Shinobi Birliği denen bu sistem ise Büyük Köyleri bir biri arasında savaşmayıp bizimki gibi görece küçük köylerin nasıl sömürüleceğini paylaşmak üzere kurulan bir birlikten farksızdı. Bu birliğin bir diğer amacı ise onların alışmadığı üzere, bizim gibi onların bu haksızlıklarına diş gösterenlere ortak bir baskı uygulamaktı.
Iwa ile yaşananlar Hukuk Kitaplarında Nitelikli Dolandırıcılığın tanımı olarak eklenebilecek kadar netti. Bizi zayıf gören bu şerefsizler bizi ezmeye çalışarak sözlerini tutmamış ve shinobilerimizi esir almaya çalıştığı gibi anlaşmanın kendilerine düşen kısmını yerine getirmeyip kendi lehlerine başka şeylerde talep etmişti.
Tüm bu olanlarla birlikte bizden inanılmaz taleplerden bulunan İwa'nın, politik ortamda şanlı İshi direnişi ile karşılaşması onları uluslararası arenada rezil rüsva etmiş ve kendi başına bir bok beceremeyeceğini anlayan Tsuchikage çareyi saz arkadaşları olan Shinobi Birliğinin desteğini istemekle bulmuştu. Bizim köyümüz ve Kurumi-sama ise bu gözdağı denemesine hak ettiği cevabı vermişti veya vermeye hazırlanıyordu.
Çok akıllı bir birey olmasamda mektup olayından sonra ülkenin ve köyün karışacağını anlamıştım. Nitekim bu düşüncelerim artan eğitimler ve nöbetler sayesinde kanıtlanmıştı. Tabi ne olacağını tahmin edemiyordum ama büyük köylerle bir savaş yaşamamız mümkündü. En olası şey büyük köylerin bir birlikle köye girip bizi devirmesi ve kukla bir yönetimi başa geçirmeleriydi.
*
*
*
Başka bir Chuuninden aldığım bilgilendirme doğrultusunda İshichou Binasının konferans salonundaydım. Benim dışımda çok sayıda insanda buradaydı. Görebildiğim kadarıyla kardeşimde buradaydı. Kalabalığı yararak onun yanına gitmiştim.
Ben onun yanına gittikten sonra bir şey demeden etrafa bakınmıştım. Önceki görevde burada olan takım arkadaşım Ryuji ile Emolar Cho'su Ryuda buradaydı.
Ben etrafı izlerken kalabalık gittikçe artmıştı. Bir süre sonra Kurumi-sama Murano Rikyu ve Yajime Juzo ile birlikte bir anons yapmıştı. Konuşmayı sadece Kurimi-sama yapıyordu.
Konuşmanın konusunda son olan olaylar ve bunlara karşı ne yapacağımız üzerineydi. Amegakure denen dandik köy bizim iç işlerimizle oynuyordu. Tüm bu sorunlar ise Riaru adındaki A-Seviye bir kaçağa bağlanıyordu. Bizde ona dalmak için yola çıkıyorduk.
Başka planlarım olsada hem bir maceraya atılacak olmam hemde köye zararı dokunan bir adamı temizleyecek olmamızdan mutluydum. İshicho'nun dediği gibi, büyük köylere vereceğimiz ders ise işin kaymağıydı.
Bu sırada yakınlarda olan Ryuji bir şeyler söylemişti. Ona dönüp " Birinin teröristi, bir başkasının kahramanı. Hem işimize yaradıkları sürece ne oldukları bizi ilgilendirir mi? " diyecektim.
Seido denen grubun yöneticisi sanırım Kaouru denen adamdı. Bu adamı tanımasamda kardeşimden duymuştum. Kardeşimle kapışıp onu ciddi bir şekilde yaraladığından ona karşı bir nefretim vardı. Yinede karşımızda bu kadar düşman varken onları müttefik olarak seçmemizide anlayışla karılayabiliyordum, en azından şimdilik. İleride bir gün bu sorunlardan kurtulursak ve şimdi olduğumdan çok daha güçlü olursam şu Ogawa denen velete, kardeşime verdiği her hasar ve acıyı kendisine 10 kat fazlasıyla iletecektim. Hatta bunlada yetinmeyip sokakta selam verdiği adamdan, ekmek aldığı bakkala hatta be hatta evinin önünde beslediği kediye kadar onla bağlantılı herkesi ve her şeyi dövecektim.
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 11th, 2019, 2:46 am
by Kita Usagi
Yine sıradan olmayan bir devriye görevindeydi. Bu devriye görevleri son zamanlarda aşırı derecede artmıştı. Kötü bir şeyler olduğunu anlayabiliyordu. Lakin ne olduğunu henüz tam olarak kestiremiyordu. Zaten son zamanlarda yaptığı hiçbir şeyin farkında bile değildi. Etrafında olanları fark etmek bir kenara dursun. Bunun ise en büyük sebebi yaşadığı günlük hafıza kaybıydı. Evde neler olduğunu hala hatırlayamıyordu. Kafasından geçen hiçbir senaryo için kanıt oluşturamıyordu. Tabi, gördüğü kabuslara bir yenisinin eklenmesi ise cabasıydı. Önceden en azından sevdiği birisi ile ilgili kabuslar görüyordu. Artık göremeyeceği ve çok özlediği bir suratı görüyordu. Şimdi ise görmekten nefret ettiği bir surat. Artık kabusları tam kabus olmuştu. Bu durum ise Usagi'nin hiç hoşuna gitmiyordu.
O gün ve o görev ile ilgili kafasına takılanlar ise sadece bununla sınırlı değildi. Acaba hafızasını geri kazanabilecek miydi? Bunu bilemiyordu. Gördüğü o kuş ise tamamen bir muammaydı. Alın bandını getiren çakıl üyesinin kuş tüyleri arasında kaybolması da ayrı bir soru işaretiydi kafasında. Görev boyunca izlenmiş olma ihtimali var mıydı? Ya da bu görev Usagi için bir test miydi? Hiçbir şeyden emin olamıyordu artık. Rutin devriye görevlerini yaparken bile, doğru yapıp yapmadığını sorgular olmuştu. Bundan iki gün önce de yemeğinin suyu az olmuş diye restoranda tartışma çıkartmıştı. Artık sinirlerine hakim olamamaya başladığını fark etmesi ise çok uzun sürmemişti. Tam fark ettiği nokta ise, evde aynaya kızıp aynayı kırması olmuştu. Bir insan neden aynaya sinirlenip kırardı ki?
Her şeyin üst üste gelmeye başladığını düşündüğü sırada, çok doğru düşündüğünü anlaması uzun sürmeyecekti.
Yine sıradan olmayan bir devriye görevindeydi. Aniden, görevi devralmaya gelen bir shinobi ile bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Tekrardan bir göreve mi çıkacaktı? Bir şeyleri yanlış mı yapmıştı? Yoksa bambaşka bir olay mı olmuştu? Shinobi gelip Ishi-chou'nun acil bir toplantı için kendisini konferans salonuna çağırdığını söylediğinde içini garip bir ürperti kaplamıştı. Bu konferans odası olağan dışı durumlarda kullanılırdı ve Usagi, bu odayı neredeyse hiç görmemişti. Şimdi ise bu şerefe nail olmuş bir şekilde adımlarını Ishi-chou binasına çevirmişti.
Konferans odasına girdiğinde bir çok tanıdık suratla karşılaşmıştı. İçlerinden en tanıdık olanları ise, birlikte çok büyük bir badire atlattığı Chuunin Sınavı koruma grubuydu. Bu gruptan çoğu kişinin tek bir tarafa doğru toplandığını fark etmişti. Belki bilerek böyle bir yerleşim planı yapılmıştı, belki de tamamen şans eseri denk gelmişti. Yabancı arkadaşlarının olduğu tarafa doğru ilerledi Usagi. Boş bir yer bulup direkt olarak oturdu. Bu sırada aklı yine o güne gitti. O gün olan hiçbir şeyi hatırlamaması yine beyninin bütün kıvrımlarını çalıştırmaya başlamıştı. Bu kıvrımlar çalıştıkça beynini yoruyor, beyni yoruldukça daha çok sinirleniyordu Usagi.
Etrafındaki yüksek sesli uğultudan kendi düşüncelerini duyamaz hale gelmişti. Tam içinde biriken sinir patlayacak iken, Ishi-chou odaya giriş yapmıştı. Ishi-chou'yu görmek Usagi'nin içini biraz olsun rahatlatmaya yetmişti. Ishi-chou boğazını temizlerken, Usagi ise beynindeki düşünceleri kovmaya çalışıyordu. Şu anda beynini duyacakları dışında bir şeyle ilgilendirmek istemiyordu.
Ishi-chou duraksadığı anda Usagi'nin beyni tekrar alev alev yanmaya başlamıştı. Duyduğu sözler karşısında bazı şeyleri kavramaya çalışıyordu. Shinobi Birliği denen oluşumu hiçbir zaman samimi bulmamıştı Usagi. Shinobi Birliği var ise bu birlik neden savaşları, çatışmaları durdurmuyordu? Bu birlik bu kadar barış yanlısıysa neden Amegakure topraklarına yardım etmiyordu? Barbarları, haydutları, suçluları neden etkisiz hale getirmiyordu? Ya söyledikleri kadar barış yanlısı değillerdi, ya da yeterince güçlü değillerdi. Her iki durumda da, Usagi sonuna kadar Ishi-chou'nun yanındaydı. Shinobi Birliğine katılmayı hiçbir zaman istememişti Usagi. Tabi, bu düşüncesini kimseye söylememişti.
Ishi-chou'nun sesi bir kaç kat daha yüksek çıkmaya başladığı sırada, beyni bir anda istemsizce düşünmeyi bırakıp sözlere odaklanmıştı. Kalabalığın birden ayağa kalkması ve tezahürata başlaması Usagi için bir şey ifade etmiyordu. Usagi hala yerinde oturuyordu. Ishi-chou'nun son söylediği sözleri analiz etmekle o kadar meşguldü ki, çoğunluğun ayağa fırladığını fark etmesi üç dört saniye sürmüştü. Ishi-chou'nun son sözlerinde ise tam olarak kavradığı tek kısım yine Shinobi Birliği olmuştu. Ishi-chou, shinobi birliğine olan nefretini öyle bir kusmuştu ki, bu savaşın Shinobi Birliği topraklarına taşacağını düşünmeden edememişti.
Herkes tezahürat ederken Usagi ise sessizce kendi tezahüratını dökmüştü dudaklarından.
"Ishigakure için!"
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 11th, 2019, 5:30 pm
by Kotegawa Chisa
Ishichou-sama tarafından, Tsugi-chan ve Rei-kun'un olduğu takımın lideri olarak atandığım günden beri elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Her sabah kalktığımda onları nasıl daha iyi eğitebileceğimi düşünmeye başlıyorum, bu düşünceler akşam tekrardan yatağıma girinceye kadar devam ediyor... Bugünün de pek farklı olduğunu söyleyemem. Güneşin doğuşuyla beraber yatağımdan kalktım ve çocuklarla kararlaştırdığımız buluşma noktasına gittim. Ben gittiğimde Tsugi-chan çoktan oradaydı, ona selam verdim, o da aynı şekilde karşılık verdi. Birkaç dakikalık bir sohbetin ardından Rei-kunda gelmeyi başardı. Suratından hala uykuda olduğunu anlayabiliyordum fakat onunla dalga geçmedim, Tsugi-chan'da bu konuyla alakalı bir şey demedi. Hepimiz toparlandıktan sonra antrenman alanına doğru ilerlemeye başladık.
Birkaç saat boyunca, her gün yaptığımız gibi antrenmanımızı yaptık. Bugün oldukça güzel bir performans gösterdiklerini düşündüğüm için onlara yemek ısmarlamaya karar verdim, beraber kahvaltı yapmak için bir yerlere gittik. Yemeğimizi yedikten sonra çocuklara yapmaları gereken şeyleri söyledim ve dağıldık.
İkiliyle ayrıldıktan sonra ustamın sözlerine cevap aramak için yaptığım antrenmanıma başladım. Katanamı, kollarım artık havaya kalkmayacak kadar ağırlaşıncaya kadar salladım. Bugün de ustamın sorularına cevap bulamadım fakat önemli değil. Antrenmanıma devam ettiğim sürece eminim bir gün o sorulara cevapları bulabileceğim. Zaten sonrasında ise ustama meydan okuyacağım ve- ve ona "Eee, öylece duracak mısın?" diyeceğim!
Heyecanlı bir şekilde köye geri döndüğümde Onee-san'ı gördüm. Aç olduğumu, müsaitse bir yemek yememizin güzel olabileceğini söyledim. O da beni kırmayıp teklifimi kabul etti. Yemeğimizi yedikten sonra Onee-san nöbet görevini almak için yanımdan ayrıldı. Onun ayrılmasıyla beraber Osaki-san'ın dükkanına doğru ilerlemeye başladım. Tsugi-chan'ın benimle aynı hobilere sahip olduğunu bildiğimden dolayı ona güzel bir hediye almak istiyordum. Bu sırada Rei-kun'un da hoşuna gideceğini düşündüğüm bir şey bulursam ona da alacaktım fakat hiçbir şey planladığım gibi gitmedi.
Osaki-san'ın dükkanına doğru ilerlerken Ryu-san ile karşılaştım. Hayattan bezdiğini belli edercesine bir surat ifadesine sahipti. Normalde direk olarak yanına gider ve neyi olduğunu sorardım. Hemen sonrasında ise yardım etmek için elimden gelen her şeyi yapardım! Fakat onun bu ifadesinin neden olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Açıkçası onun bu ifadesini görmek benim de gülümsememi yok etmişti. Hemen arkamı döndüm ve evime doğru ilerlemeye başladım.
Tam evime girdiğim sırada kapım çalınmaya başladı. Yavaşça arkama döndüm ve kapıyı açtım. Kapıdaki shinobi beni görür görmez konuşmaya başladı. Söylediğine göre Ishichou-sama tarafından hemen şimdi çağırılıyormuşum. Neden beni çağırdığını az çok tahmin edebiliyordum.
Kılıcımı tekrardan belime taktım ve evimden dışarıya çıktım. Ağır adımlarla shinobinin belirttiği yere doğru ilerlemeye başladım. Aklımda onlarca kötü düşünce olmasına rağmen kendimi toparlamayı başardım. Bunu ise yanaklarım attığım bir tokata borçluyum! Benim gibi über süper pozitif bir insanın asık suratla gezmesinin imkanı yok! Ne durumda olursak olayım suratımdaki gülümsemeyi koruyacağım!
Toplantı salonuna girdiğimde, içerideki herkesi tanıdığımı fark ettim. Bazılarının sadece adını biliyordum, bazılarının sadece suratını biliyordum, bazıları ise zamanında aynı göreve çıktığım insanlardı. Kimisinin suratında ciddi bir ifade, kimisinin suratında ise benimki gibi büyük bir gülümseme vardı. Hatta bazılarının heyecanları suratlarından anlaşılabiliyordu.
Bakışlarımı biraz salonda dolaştırdıktan sonra Onee-san'ı buldum. Hızlıca onun yanına oturdum. Ben oturduktan sonra da Ishichou-sama odaya girdi ve konuşmaya başladı.
Ishichou-sama konuşmasını yaparken insanlar gaza geliyordu fakat ben hiçbir şey hissetmiyordum fakat moralimin bozulmadığını da söyleyebilirim. Bir savaşa gidiyor olabiliriz, yüzlerce insan yaralanacak, onlarca insan ölecek olabilir fakat önemli değil! Amegakure'yi Riaru denilen şeytandan kurtarabilirsek binlerce insan özgürlüğüne kavuşacak! Binlercesinin hayatı kurtulacak!
Ishichou-sama konuşmasını bitirdikten sonra ilk olarak Ryuji-kun, sonra Onee-san bir şeyler söyledi. İkili konuşmasını bitirdikten sonra heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladım. "Ryuji-kun, Seido'nun üyelerinden biri olan Kaoru-san'ı tanıyorum. İyi kalpli birisine benziyor, hatta beni ve Ryu-san'ı öldürebileceği halde öldürmemeyi tercih etti. Yine de görüşlerinin biraz çarpık olduğunu kabul ediyorum. Hatta biraz manyak diyebilirim." Konuşmasının ardındansa evime gidip hazırlıklarımı yapmayı planlıyorum.
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 12th, 2019, 1:18 am
by Oita Butsuo
Sıçtığımı sıvamak için elimden geleni ardına koymamaya karar vermiştim Ishıchou'nun bize sahip çıkmasından sonra. Tek gecelik bir uyku molası ihtiyacım olan her şeydi. Ardından işe koyulma zamanı geldi. Karşıma çıkan, köyüme faydalı olabilecek her sorumluluğa gönüllü oldum. Her ne kadar bunlar devriye gezmek ve nöbet tutmak dışına pek çıkmasa da. Zaten şu an ihtiyacımız olan şeyler de bunlar. Belki köydeki birçok shinobi bunu bilmiyor ama her an yüzleşmek zorunda kalabileceğimiz büyük tehditler altındayız. Tabii Sanraku'nun yaşını ve bekleyecekleri, çekindikleri bir şey olmadığını düşününce bu sürenin çok uzun olacağını da sanmıyorum. Elimden gelen o bunak tarafından öldürülmekse onu yapacağım. Ne gerekiyorsa... Kendimi affetmem ne kadar sürecek, ya da kendimi affedebilecek miyim ben de bilmiyorum. Bildiğim şey, bu azimle uzaya çıkabileceğim... Ha, şu an elimden gelen ve köyün ihtiyacı olan nöbet tutmam. Bu yüzden uzaya çıkmıyorum ve canım çıkarcasına bunu yapıyorum.
Tuttuğum kaçıncı nöbet bu ben de bilmiyorum. Yine de devam ediyorum. Açık konuşmak gerekirse hayatımın ilginç bir dönemindeyim. Şu ana kadar hep motivasyonum Kumiko'yu memnun edecek bir hayat yaşamak oldu. Ama şimdi daha yakın zamanda gerçekleşen, daha somut bir motivasyon kaynağı var karşımda. Hayatımda belki ilk defa Kumiko hariç bir amaç için çabalıyorum. Ha, tabii bu yaptıklarımın Kumiko'yu mutlu edeceği inancını da taşıyorum ama bunları yapmamın asıl sebebi bu değil, Ishıchou'nun bize sahip çıkması ve bana kendimi bu topraklara ait hissettirmesi. Başka bir ülkeyi görmek, yaşadığımız olaylar, atlattığımız tehlikeler, acılı bir ölümü tecrübe etmek... Her ne kadar sabit fikirli, salak bir insan olarak görsem de kendimi ister istemez bir takım değişikliklere maruz kalıyorum sanırım. Bu konuda neler hissettiğim konusu ise uykularımı kaçıran ve sanırım beni daha fazla nöbet tutmaya iten şeylerden biri. Kumiko'ya ihanet etmiş gibi hissediyorum bir yandan. Vicdan azabı duyuyorum. Bir yandan da zincirlerimden kurtulmuş gibi hissediyorum. Sanki... sanki daha özgür gibiyim. Köyüme hizmet etmek istiyorum, bu konuda oldukça hevesliyim. Ama bir yandan da kendime yeni zincirler ediniyor gibi hissediyorum. Bu sefer bu zincirlerden hiç kurtulacak mıyım diye düşünmeye başlıyorum. Tamamen kendi için yaşayan, bencil, bireyci birisi olmak istediğim insan değil. Ama bir şeylere bağlı kalmak istediğim şey mi ondan da emin olamıyorum... Zaman zaman aklıma daha sıkıcı sorular geldiği de oluyor. Mesela, köy bana bir bebeği öldürmemi emrederse ne yapacağım? Kumiko'nun böyle bir davranışı hiç mi hiç tasvip etmeyeceğine eminim. Hatta onun için affedilemez bir suç bile olabilir bu eylem. Ama hizmet etmek, kendimi feda etmek istediğim köy bana bunu söylüyor. İtaat edecek miyim? İçinden çıkamadığım bu tarz yığınla soru kafamı meşgul ediyor ve ben de kafamı başka şeylerle meşgul ederek bu yüzleşmeden kaçıyorum. Çünkü biliyorum ki eğer kendimle yüzleşirsem bir tercih yapmak, bu sorulara cevaplar bulmak zorundayım. Bulmadığım takdirde daha derin çukurlara çekileceğim ve hedefi olmayan bir gemi gibi okyanusta sağa sola savrulacağım. Ben de korkak biri olarak kaçmayı seçiyorum... Arkama bakmadan, ciğerlerim parçalanana kadar kaçmayı. Yapabileceğim tek şey bu...
Acaba cidden dünya kafamızın içinde mi? Şu kara bulutlar sürüklendiğim karanlığın ta kendisi mi? Belki de fazla romantikleşiyorum... Biliyorum ki kötü durumda olduğumda düşündüğüm hiçbir şey sağlıklı değil, aynı benim gibi hastalıklı, kötü bu düşünceler de. Tıpkı az önce düşündüklerim gibi. Bulutlar böyle kara çünkü bize bol bol yağmur ve fırtına getiriyorlar. Daha fazlası değil... Yine de içimin sıkılmasına sebep olduklarını itiraf etmek zorundayım... Yoksa bu fırtına bir sembol mü?.. Hayır, büyük ihtimalle değil. Bunlar sadece kafamdan atmam gereken sağlıksız düşünceler...
Nefes alışımın hızlandığını fark ederek gözlerimi daldığım yerden kurtardım. Nöbet başında dalıp gitmek olacak iş değil. Bana güvenen insanları bir daha yüz üstü bırakamam. Bu düşüncelerin beni bu kadar darlamış olması ise beni bile şaşırtıyor. Tabii bir de tepeme binen, sırtımı dikleştirmeme izin vermeyen şu hava var... Nefesim yavaş yavaş düzene girerken saatin oldukça geç olduğunu fark ettim. Bu, yarın öğleden sonraya kadar tuttuğum son nöbet ve yavaş yavaş bu nöbetin de sonlarına geliyorum. Eve gitme fikri rahatlatıcı olduğu kadar korkutucu da... Karmaşık duygular içerisindeyim. Karşıdan nöbeti devralmak için gelen shinobiyle gerginliğimin bir kat daha arttığını hissettim. Eve gitmek artık benim için daha gerçekçi bir tehdit haline geliyordu onun gelişiyle. Ama elemanın aceleci tavrından bir terslik olduğunu sezmek de pek zor olmuyordu. Ben de işini kolaylaştırmak için ona doğru birkaç adım atmaktan geri durmadım.
Ishichou'nun düzenlediği acil bir toplantıya çağrılıyorum... Üstünde durmadım. Bir şeyler hakkında düşünmek fazlasıyla yoruyor beni. Ben itaat etmek için yaratılmışım... Yorgun vücudum el verdiğince hızlı bir şekilde gittim Ishichou Binası'na. Yine düşünmeden içinde bulunmaya pek alışık olmadığım konferans salonuna gittim ve yine bilinçsizce beni hazırlıksız yakalayan kalabalık arasından yerimi aldım. Etrafıma baktığımda sima olarak tanımadığım kimseyi görmedim. Tabii bana yöneltilen bazı pis bakışlar yakalamadım da değil... E haklılar sonuçta, köyün ağzına sıçtım, bana duyulan güvene ihanet ettim ve herkesi zor duruma düşürdüm. Baksınlar ama ben düştüğüm gibi kalkacağım. İnancım tam! Bu bakışları oldukça normal, ne pısmış bir şekilde ne de agresif bir şekilde karşıladım. Olabildiğince ifadesiz bir şekilde gözlerimi gezdirdim etrafta. Tanıdığım, kendime eşit ve rakip gördüğüm bir sürü Chuunin de etrafımdaydı. Ryuji, Ryu, Ooki, Usagi, Chisa ve Kazuo... Daha önce Chuunin Sınavı'nda beraber görev aldığım bu shinobilerin kabiliyetli olduklarına birinci elden şahitlik ettim. Bu insanları da kısaca süzmüş olsam da bakışlarım daha çok Kazuo'ya takıldı. Yaşadığımız onca şeyi düşününce çok da anormal sayılmaz herhalde. Bu toplantının bizim yüzümüzden gerçekleşen bir toplantı olmaması yönünde umutlarıma bir duacı daha arıyordu gözlerim. Yine de onlara hakim olmayı başardım ve sessiz sakin olacakları beklemeye koyuldum. Ve hala fırtınanın yaklaştığını hissedebiliyordum...
Kısa bir bekleyiş, içeri giren Ishichou ve ekibi, küçük bir öksürük... Sessizlikte Ishichou'dan başka kimseden ses çıkmıyordu. Ishichou ise sessizliğin kendine tanıdığı fırsatı sonuna kadar kullanmayı bildi. Konuşmanın sonuna gelecek olursak artık Amegakure, artık ne kadar Amegakure denirse o topraklara, ile savaş halindeyiz. Bilgi alışverişi için Sanraku ve yancılarıyla anlaşma yaptık... Kendilerini tanrı sananlara bir şeyler ispatlayacağız... Bir şeyleri sorgulamamak istiyorum ama bunun bu kadar zor olacağını hiç düşünmezdim... Karşılarında o kadar önlem aldığımız insanlar artık müttefikimiz, canlı gözlerimle bana oldukça tanrı gibi görünen bir insana tanrı olmadığını ispatlamaya çalışacağız, canlar alacağız ve sevdiklerimizin hatta belki benim canlarım alınacak... Ishichou, böyle bir şey yapıyorsa bir bildiği vardır herhalde. Bu kararların aklımda oluşturduğu soruları susturmanın tek yolu ona olan inancım. Bu soruların hepsinin birer cevabı olduğuna eminim. Emirlerini uygulamak ve dediği gibi Amegakure'nin ağzına sıçmak için sabırsızlanıyorum...
İnsanlar yavaş yavaş gaza gelirken ben yine duygularım darmadağın olan bitene yetişmeye çalışıyordum. Bu sırada Ryuji, incelikle ayarlanmış bir ses tonuyla bir soru sordu. Diğerlerinden bazı cevaplar gelirken ben yine Kazuo'ya kaçamak bir bakış attım. Bir şeyler deyip dememek konusunda şüpheliydim. Yine de yoldaş shinobilerle bazı bilgileri paylaşmaktan zarar gelmeyecektir diye düşünüyorum. "Sanraku da manyağın teki olsa da bizi kendi yarattığı sıkıntıdan kurtarmak için epey bir yükün altına girmişti. Ooki'nin dediği gibi, sınırlar epey bulanık." dedim bakışlarımı yavaşça çevremdeki Chuunin grubunda dolaştırırken.
Ne mental olarak ne de fiziksel olarak naralar atacak kadar zinde olduğumu sanmıyorum. Canlı gözükmeye çalışarak kalabalığa ayak uydurmaya çalıştım. Şafağa kadar yüzleşmem gereken sorunlarım var...
Re: [Ishigakure] İttifak
Posted: February 12th, 2019, 5:54 pm
by Shimada Kazuo
Etraftaki hareketliliği köyün en saf insanları bile kolayca yorumlayabilirdi. Sürekli sokakların arasında gidip gelen shinobiler, ağızdan ağıza yayılan çoğu zaman saçma nadiren gerçeğe teğet geçen dedikodular her yerdeydi. Ve ben hem her yerdeydim, hem de hiçbir yerde. Görevden geldiğimden beri vücudum Ishigakure’nin tozlu ve dolambaçlı yollarını gezinip durmuştu lakin zihnim bu sokaklardan çok daha uzaktaydı. Her gölge Sanraku’ydu benim için, parlak ışıklar Chakra Taşları, fahişeler Tsuchikage.
Sanraku’nun tekrar görüşeceğiz demesiyle birlikte paranoyaklığın kıyısında bulmuştum kendimi. Yatmadan önce evi iki kere kontrol etmek, duşa girerken Tantou’mu yanıma almak gibi aptalca alışkanlıklar edinmiştim. Arkasında iki yüz elli kişilik bir leş ordusu bırakan biri beni bulmak istese bulur öldürmek isterse beş yüz parçaya ayırır sonrada kılıcını çekerdi. Bunu bilmeme rağmen yine de yapıyorum işte belki de kendimi bir şeyler yaptığıma ikna etmeye çalışıyorum bilmiyorum.
Bir kitapta okuduğum cümle aklıma gelip duruyor: “Sessizlik, sorulardan daha çok cevap getirir.” Ah ne kadar anlaml… Yalancı Tsuchikage Çocuğu! –Sözlüğümdeki bazı kelimelerinin yerini değiştirme kararı aldım.- Sessizlik haftalardır içinde boğulduğum bir bok çukurundan farksız ve ağzıma bok dışında hiçbir şey gelmiyor, cevap ufukta bile yok. Mitoz bölünme kullanarak hızla artan soru işaretleri karşısında yalnızım, Butsuo bu konuları konuşabileceğim tek kişi ve sürekli tekrar eden nöbetler buluşmamızı imkansız hale getiriyor. Zaten böyle bir imkanımız olsa bile benimle dostane bir şekilde konuşacağını sanmıyorum.
Ve düşünceler dehlizinden kurtulup köşeyi döndüm. Ah yine oradalar, bana yüzünü buruşturup bakanlar, arkamdan konuşmak için uzaklaşmamı beklemeye gerek duymayan çapsız insanlar. Shinobi Birliğine katılıp büyük köy (sömürgecilerin) altına yatma düşüncesine sarılıp uyuyan temiz kardeşlerim.
Bu bakışların sebebi eğer kendime sakladığım taşlar olsaydı, sessiz kalırdım zira Ishichou’nun bize verdiği ikinci şansla birlikte bu hatanın boyutunu çok net bir şekilde fark etmiştim ama siz bunları bilmiyorsunuz ve yaptığımız tercihler hakkında beni, bizi yargılıyorsunuz. Aynen kardeşim eğer sen dört olsaydın dörtle toplanıp sekiz olmazdın.
Iwagakure denen, küçük köyleri iliğine kadar sömürmeye çalışan bu köy aynı zamanda barış barış diye sızlanıp yıkıcı bir silah olma potansiyeline sahip taşları ve bu taşların bilgisini büyük bir bencillikle kendine saklaması iki yüzlülüğün zirvesi olabilirdi. Bu sırada bu sefer düşüncelerimin arasından çekilip çıkarıldım, bir siluet görmüştüm. Tantomun kabzasına hızlıca yapıştım ve koşarak iki evin arasına daldım. Gördüğüm şey yemeğini bulmaya çalışan bir kediden ibaretti. Kalbim hızla atarken “Geleceksen gel Sanraku.”, diye düşündüm istemsizce. Bu anlamsız imgeleri yorumlamaktan ve saçma sapan şeyler yüzünden tedirgin olmaktan sıkılmıştım.
Ve görevimi devredeceğim shinobi Ishichou’nun beni çağırdığını söylemişti, hemen diye de ekledi. Bu sözlerle birlikte havadaki azotun kütlesi sanki milyarlarca kat artmıştı, bunun altında ezilmeme çabasıyla birlikte yürümeye başladım.
Sandığımın aksine yalnız veya Butsuo ile birlikte değildim. Bir sürü chuunin ve jounin vardı, açık edilecek şey her neyse epeyce önemli olduğu çok belliydi hatta zannettiğimden çok daha önemli bir şey olmalıydı.
Ve hızla çarpan kalbim sanki bir anda durmuştu. Büyük bir gıcırtı eşliğinde açılan kapıdan 5. Ve 6. Ishi-chou ve Yajima Juzo içeri girmişti. Ginbushi-sama konuşmasını yaparken diğerleri arkada bekliyordu ve bizde seyirciler olarak görevimizi yerine getiriyorduk. Dinledim, aklımdan tek bir düşünce kıvılcımı bile geçmedi.
Tek bir cümle bile kaçırmadığımdan emin olduğum sırada salona büyük bir gürültü fırtınası iştirak etti. Savaş naraları daima komik bulduğum bir şeydi ve eskiden köy için adına gireceğim bir savaş anlamsızdı. Akademi yıllarında zihnime yapışan düşünce uzun süre orada kalmıştı “Ishigakure doğduğum yerden fazlası değil.” lakin çok değil birkaç hafta önce aldığım ikinci şansla birlikte artık köyün ve manevi bağları hissedebilmeye başlamıştım sessizliğimi korudum ama bağırışlar anlamsız değildi artık hatta neredeyse Fuuinjutsu kadar anlamlıydı. Direnişimizin sesleri. Kısa süren bağırışım salondaki gürültü fırtınasına eklenirken Ishichou’nun söylediği cümle zihnimde tekrarlanmaya başladı: Kendilerini Tanrı yerine koyan Shinobi Birliği…
Ve cevaplanan diğer bir soru. Seido, unutmamız gerektiğini söylemiştin değil mi Sanraku-san?
Çıktığım iki görev ve Sanraku sayesinde taşları vereceğimize emindim ama asıl soru kaç tanesini vereceğimizdi. Sanraku’ya köyde taşlar olduğunu söylemiştik lakin sayı vermemiştik. Eğer Ishi-chou dört taştan bir veya iki tanesini kurtarmayı başardıysa bu köy adına inanılmaz derecede karlı çıktığımız bir anlaşma haline gelirdi.
Ryuji-san’ın sorusuna çeşitli cevapler gelmişti benim söylemek istediğim şeyiyse Butsuo söylemişti ekleyecek bir şey bulamamıştım ve sırf konuşmak içinde konuşacak değildim. Tüm Shinobi Birliğini karşımıza aldığımızı düşündüğümüzde böyle bir müttefiklik gerekliydi hem Sanraku’yla karşı taraflarda olmayacağımızı bilmek rahatlatıcı. Şimdiyse bana düşen gidip hazırlanmak.