[Genel] Davet
Posted: September 7th, 2020, 3:56 pm
Şafak yeni yeni sökmeye başlarken, ne idüğü belirsiz garip bir tıkırtıyla açmıştı gözlerini. Kolları masanın üzerinde kendine ucube bir yastık oluşturmuş, kafası ise bu yastığı dünyanın en rahat şeyi gibi karşılamıştı. Ne zamandır uykudaydı? Emin değildi. En fazla birkaç saat olmalıydı ama. Son hatırladığında, dördü biraz geçiyordu. Kapı yeniden tıklatıldığında, az önce algılayamadığı garip sesin kapıdan geldiğini farkedebildi. Bu kez tıklanan kapıya, tanıdık bir ses de eşlik etmekteydi: “Hadi Gyaku, fazla zamanımız yok.” Aisu’nun sesi her zamanki gibi dinç ve enerji doluydu. Bir tek kendisi mi dinlenemiyordu şu köyde? Basit bir ‘gel’in yeterli olacağını düşündüğü ilk saniyelerde kafasını az önceki pozisyona getirmeye hazırlanmıştı. Gelgelelim, kapıyı kilitlemiş olduğunu farketmesi uzun sürmedi. Aisu’nun direkt içeri dalmasını engelleyen şey de buydu muhtemelen.
İçinden söylenerek ayağa kalktı ve tutulmuş olan boynunu ovalarken kapıya doğru sendeledi. Nihayetinde kilit tıkırdadığında, büyük bir kuvvetle üzerine doğru açıldı kapı. Öyle ki, uyku mahmurluğuna rağmen refleksleri aktive olmuş ve hızla geri adımlaması gerekmişti. Aisu, adeta depar atarak odaya girerken yöneldiği ilk yer Kusachou odasının masanın arkasında kalan duvarını kaplayan devasa cam olmuştu. Ağzını açmaya fırsat kalmadan, perdelerin çekilmesiyle doğan güneşin parıltısı gözlerini aldı. Birkaç saniye boyunca eliyle gözlerini siper ederken, Aisu’nun söylediklerini duyabiliyordu: “Eski odandan farkı yok, Chou olunca biraz huyların değişir belki demiştim ama. Neyse, en azından alan daha büyük olduğundan çok kötü durmuyor.” Eski odasını artık Aisu’nun kullandığını bildiğinden, güvenilir ellerde olduğuna dair şüphesi yoktu. Ancak gerçekten de, buraların bir toplanmaya ihtiyacı olduğu aşikardı. Uyandığı andan beri ilk defa konuşurken ağzından dökülen cümleler oldukça basit olmuştu: “Suna ne zaman geliyor?”
Konuşmaya, en azından ‘tamamen’ özgür iradesiyle konuşmaya henüz tam manasıyla alışabilmiş değildi. Aylar geçmişti belki, ancak senelerin alışkanlığı kolay kolay değişmiyordu. Aisu, masadaki parşomenleri bir yığın olarak alıp en yakındaki dolaba görünmeyecekleri şekilde tepiştirirken vermişti cevabını: “En geç bir saate, geceden yola çıktıklarını biliyoruz.” Aisu’nun yere atılmış birkaç hazır ramen kutusunu hafif iğrenerek alıp çöpe attığını görürken çok kısa bir süreliğine de olsa utanmış hissetti kendini. Ancak Aisu’nun konuşmaya devam etmesiyle bu duygusundan çabucak sıyrıldı: “Gidip en azından kafanı yıkasan iyi olacak, kuş yuvasına dönmüş. Aşağıdaki chuuninlerden birine sana kahvaltılık bir şeyler alıp gelmesini söyledim. O gelene kadar ben buraları bir düzene koymuş olurum. İyi bir karşılama yapmalıyız en nihayetinde, değil mi?” Aisu’nun yarı sinirli-yarı samimi gülümsemesine muzip bir sırıtışla karşılık vermeye çalıştı -ve pek beceremedi- ancak dediği doğruydu, odasındaki lavaboya ilerleyip kafasını çeşmenin altına sokmak iyi gelebilirdi.
Yaklaşık yarım saat sonra, her şey bir düzene oturmuş gibi görünüyordu. Odanın pencereleri açılıp havalandırılması sağlanmış, kalabalık yapan her şey görünmeyecekleri bir yere tepiştirilmiş ve çöpler odadan alınmıştı. Kahvaltıyla birlikte kendini çok daha dinç hissetmeye başlamıştı Yondaime Kusachou. Nise-Sama’nın Aisu’yu bizzat kişisel asistanı olarak yetiştirmesindeki haklılığını her gün biraz daha iyi anlıyordu. Ve belki de kendisinden çok daha iyi bir Kusachou olabileceği düşüncesi sürekli gidip geliyordu kafasında. Yalnızca Aisu değil, Kizashi de. İkisinin de her zaman böyle bir pozisyonda kendisinden daha öncelikli olacaklarını düşünmüştü. Yalnızca kendisi de değil, Kusagakure’nin üst düzey shinobilerinin de görüşlerinin bu şekilde olduğunu biliyordu. Gelgelelim, olayların akışı ve şartlar kendisini bu konuma getirmişti. Pişman değildi, tam aksine, bunun ne denli büyük bir onur olduğunun farkındaydı. Aisu’nun da, diğer herkesin de tam desteğinin arkasında olduğunu biliyordu. Yine de, yalnızca bazen, olayların farklı gelişip gelişemeyeceğini düşünüyordu.
Aisu, tüm kahvaltı boyunca son tekrarları yapmıştı. Son derece hazır ve özgüvenli görünüyordu her zamanki gibi. Kusagakure’nin dış dünyaya açılan yüzü oluşu boşuna değildi. Son birkaç haftada Sunagakure ve Shinobi Birliği’yle yaptıkları yazışmalar ve görüşmeler sonucunda, ev sahipliği yapacakları jounin sınavında Kusagakure adına organizasyonu Aisu’nun yapacağı konusunda karar birliğine varmışlardı. Mitsuo da çok uygun bir adaydı elbette, zamanında çokça chuunin sınavının organizasyonunu bizzat yapmıştı. Ancak şuan Yağmur Ülkesi sınırındaki timlerin komutanı ve bölge sorumlusu olmasından mütevellit böyle bir görevi üstlenmesi pek mantıklı değildi. Aisu, geriye kalan adaylar arasında diğerlerine göre en mantıklı olandı. Ayrıca, Kusagakure için bu denli önemli olan bir olayda Aisu kadar güvenebileceği başka bir shinobi olup olmadığına dair şüpheleri vardı Kusachou’nun. Bu sınav, Kusagakure’nin savaş itibariyle kötü gitmekte olan ekonomisine büyük bir ferahlık getirebilirdi. Gerek askeri, gerekse de mültecilere yapılan harcamalar ve üretimin düşmüş olması ekonomiyi ciddi bir darboğaza sokmuştu. Böylesi büyük bir organizasyonun getireceği turistik ve kültürel kazanç her şeyi eski haline getirmeye yeter de artardı bile. Shinobi birliği’nin ve Sunagakure’nin sınavın Kusagakure’de yapılmasını önermesinin en büyük sebebi de buydu aslında. Savaşta büyük zarar gören müttefiklerine ekonomik kaynak yaratmak.
Aisu sekreteryasına aldığı notların tek tek üstünden geçerken, yeniden kulak verdi dostuna: “Ev sahibi biziz, ancak bu bir Sunagakure organizasyonu. Sınavın ana sorumlusu Temari-san olacak.” Temari, Godaime Kazekage Gaara’nın kardeşi ve büyük bir savaş kahramanı. Bununla birlikte Konoha’lı efsanevi stratejisyen ve Hokage’nin sağ kolu Nara Shikamaru’nun eşi. En az onun kadar zeki, ve böyle bir sınavı organize etmek için dünya üzerindeki en iyi adaylardan biri. Oğullarının kaybının ardından Konoha’yı terkedip köyüne döndüğü hakkında söylentileri duymuştu pektabii. Bunun birden fazla sebebi olabilirdi, ancak en olası olanının oğlunu kaybettiği yerden uzakta olup kendini tamamen işine vermek olduğunu düşünüyordu. Belki de sınav organizasyonunu tamamen eline alması da kendini oyalamak için yaptığı şeylerden biriydi. “Güvenlik de tamamen Sunagakure shinobilerinde olacak. İçinde bulunduğumuz durumda, bundan daha çok işimize gelen bir şey yok haliyle.” Savaş, tampon bölge, sınır birlikleri derken Kusagakure’nin askeri gücü büyük oranda yorgun durumdaydı ve böylesi büyük bir organizasyonun tüm güvenliğini sağlayabileceklerinden pek emin değildi Kusachou. Aisu’nun dediği doğruydu. “Güvenlik ekibinin başında Kankuro olacak, Godaime Kazekage’nin diğer kardeşi.” Efsanevi bir shinobi daha. Kukla sanatının dünyadaki varolan en büyük temsilcisi ve lideri pozisyonundaki shinobi. Güvenlik konusunda hiç bir şüphesi olmayacaktı muhtemelen Kusagakure’nin.
Son tekrarlar yapılırken, odanın kapısını tıklatan bir chuunin Sunagakure ekibinin geldiğini bildirmişti. Birkaç dakikanın ardından, kapı yeniden açıldığında içeri giren üç kişiyi karşıladılar Aisu’yla birlikte. Temari, ve muhtemelen eskortu olan iki Sunagakure alınbantlı shinobi daha. Daha önce birkaç farklı organizasyonda gördüğü sarı saçlı kunoichinin yüzünün adeta bir duvar gibi göründüğünü düşündü ister istemez Gyaku. Nispeten rahat ve espritüel biri olan Temari, oldukça değişmiş gibi görünüyordu. “Kusachou-sama.” diyerek hafif bir baş selamı verdi ve Aisu’nun gösterdiği yere doğru ilerleyerek oturdu Temari. Kendisi masanın arkasına oturmuşken, Aisu ve Temari hemen masanın önünde karşılıklı olarak birbirine bakan iki koltuğa yerleşmişlerdi. Sunagakure’li iki shinobi ve onlara eşlik eden Kusagakure chuunini odanın dışına çıkıp kapıyı kapattıklarında, görüşme başlamıştı.
Kısa sayılabilecek bir girişin ardından, Temari Aisu’nun notlarını dinleyip hepsine onaylarcasına baş sallamıştı: “Konuştuğumuz gibi Aisu-san. Organizasyonun ana sorumluları ben, siz ve kardeşim olacak. Siz bizim Kusagakure’deki bir numaralı iletişim kanalımız olacaksınız. Planlamalar şimdilik oldukça sağlıklı görünüyor. Sınav alanının hazırlıklarına başladığınızı duydum, görmek isterim. Pektabii, öncelikle konuşmamız gereken bir konu var.” Buz gibi bir ses tonuyla devam ediyordu konuşmasına kunoichi. Bunun kendileriyle alakalı olmadığının hem kendisi, hem de Aisu farkındaydı muhtemelen. Neler yaşadığını tahmin edebilecek pozisyonda değillerdi: “Savaş döneminde ittifak kurduğunuz, ve halen hem ticari hem de askeri anlaşmalarınızı sürdürdüğünüz Ishigakure’nin sınava davet edilmesini istiyorsunuz.” Doğruydu, Ishigakure Shinobi Birliği’nin bir üyesi değildi. Hatta tam aksine, Shinobi Birliği’ne muhalefet eden belki de tek shinobi köyüydü. Kendilerince sebepleri vardı muhakkak, ancak son dönemlerde Ishigakure’den dostluk dışında hiç bir şey görmemişlerdi. Ve böylesi bir organizasyona, dostlarını davet etmenin doğru olacağına inançları tamdı. Shinobi Birliği, bu konu gündeme geldiğinden beri net bir yanıt vermemişti konuyla alakalı. Belki de asıl niyetlerini, tam olarak şimdi öğreneceklerdi. “Buna oldukça sıcak bakıyoruz, Ishigakure’nin birliğimize girmesi hususunda çalışmalarımız var. Umarım bu sözkonusu sınav, aramızdaki ilişkileri bir düzene sokabilir.” Cevap, Yondaime Kusachou’yu oldukça tatmin etmişti. Her şey, dilediği gibi ilerliyordu.
Bir süre daha sınavın ayrıntılarıyla ilgili yapılan görüşmelerin ardından, Aisu Temari’ye sınav alanını göstermek için odadan ayrılmıştı. Bu, Ishichou’ya bir mektup yazıp davetini resmi kanallardan bildirmek için en iyi fırsattı:
İçinden söylenerek ayağa kalktı ve tutulmuş olan boynunu ovalarken kapıya doğru sendeledi. Nihayetinde kilit tıkırdadığında, büyük bir kuvvetle üzerine doğru açıldı kapı. Öyle ki, uyku mahmurluğuna rağmen refleksleri aktive olmuş ve hızla geri adımlaması gerekmişti. Aisu, adeta depar atarak odaya girerken yöneldiği ilk yer Kusachou odasının masanın arkasında kalan duvarını kaplayan devasa cam olmuştu. Ağzını açmaya fırsat kalmadan, perdelerin çekilmesiyle doğan güneşin parıltısı gözlerini aldı. Birkaç saniye boyunca eliyle gözlerini siper ederken, Aisu’nun söylediklerini duyabiliyordu: “Eski odandan farkı yok, Chou olunca biraz huyların değişir belki demiştim ama. Neyse, en azından alan daha büyük olduğundan çok kötü durmuyor.” Eski odasını artık Aisu’nun kullandığını bildiğinden, güvenilir ellerde olduğuna dair şüphesi yoktu. Ancak gerçekten de, buraların bir toplanmaya ihtiyacı olduğu aşikardı. Uyandığı andan beri ilk defa konuşurken ağzından dökülen cümleler oldukça basit olmuştu: “Suna ne zaman geliyor?”
Konuşmaya, en azından ‘tamamen’ özgür iradesiyle konuşmaya henüz tam manasıyla alışabilmiş değildi. Aylar geçmişti belki, ancak senelerin alışkanlığı kolay kolay değişmiyordu. Aisu, masadaki parşomenleri bir yığın olarak alıp en yakındaki dolaba görünmeyecekleri şekilde tepiştirirken vermişti cevabını: “En geç bir saate, geceden yola çıktıklarını biliyoruz.” Aisu’nun yere atılmış birkaç hazır ramen kutusunu hafif iğrenerek alıp çöpe attığını görürken çok kısa bir süreliğine de olsa utanmış hissetti kendini. Ancak Aisu’nun konuşmaya devam etmesiyle bu duygusundan çabucak sıyrıldı: “Gidip en azından kafanı yıkasan iyi olacak, kuş yuvasına dönmüş. Aşağıdaki chuuninlerden birine sana kahvaltılık bir şeyler alıp gelmesini söyledim. O gelene kadar ben buraları bir düzene koymuş olurum. İyi bir karşılama yapmalıyız en nihayetinde, değil mi?” Aisu’nun yarı sinirli-yarı samimi gülümsemesine muzip bir sırıtışla karşılık vermeye çalıştı -ve pek beceremedi- ancak dediği doğruydu, odasındaki lavaboya ilerleyip kafasını çeşmenin altına sokmak iyi gelebilirdi.
Yaklaşık yarım saat sonra, her şey bir düzene oturmuş gibi görünüyordu. Odanın pencereleri açılıp havalandırılması sağlanmış, kalabalık yapan her şey görünmeyecekleri bir yere tepiştirilmiş ve çöpler odadan alınmıştı. Kahvaltıyla birlikte kendini çok daha dinç hissetmeye başlamıştı Yondaime Kusachou. Nise-Sama’nın Aisu’yu bizzat kişisel asistanı olarak yetiştirmesindeki haklılığını her gün biraz daha iyi anlıyordu. Ve belki de kendisinden çok daha iyi bir Kusachou olabileceği düşüncesi sürekli gidip geliyordu kafasında. Yalnızca Aisu değil, Kizashi de. İkisinin de her zaman böyle bir pozisyonda kendisinden daha öncelikli olacaklarını düşünmüştü. Yalnızca kendisi de değil, Kusagakure’nin üst düzey shinobilerinin de görüşlerinin bu şekilde olduğunu biliyordu. Gelgelelim, olayların akışı ve şartlar kendisini bu konuma getirmişti. Pişman değildi, tam aksine, bunun ne denli büyük bir onur olduğunun farkındaydı. Aisu’nun da, diğer herkesin de tam desteğinin arkasında olduğunu biliyordu. Yine de, yalnızca bazen, olayların farklı gelişip gelişemeyeceğini düşünüyordu.
Aisu, tüm kahvaltı boyunca son tekrarları yapmıştı. Son derece hazır ve özgüvenli görünüyordu her zamanki gibi. Kusagakure’nin dış dünyaya açılan yüzü oluşu boşuna değildi. Son birkaç haftada Sunagakure ve Shinobi Birliği’yle yaptıkları yazışmalar ve görüşmeler sonucunda, ev sahipliği yapacakları jounin sınavında Kusagakure adına organizasyonu Aisu’nun yapacağı konusunda karar birliğine varmışlardı. Mitsuo da çok uygun bir adaydı elbette, zamanında çokça chuunin sınavının organizasyonunu bizzat yapmıştı. Ancak şuan Yağmur Ülkesi sınırındaki timlerin komutanı ve bölge sorumlusu olmasından mütevellit böyle bir görevi üstlenmesi pek mantıklı değildi. Aisu, geriye kalan adaylar arasında diğerlerine göre en mantıklı olandı. Ayrıca, Kusagakure için bu denli önemli olan bir olayda Aisu kadar güvenebileceği başka bir shinobi olup olmadığına dair şüpheleri vardı Kusachou’nun. Bu sınav, Kusagakure’nin savaş itibariyle kötü gitmekte olan ekonomisine büyük bir ferahlık getirebilirdi. Gerek askeri, gerekse de mültecilere yapılan harcamalar ve üretimin düşmüş olması ekonomiyi ciddi bir darboğaza sokmuştu. Böylesi büyük bir organizasyonun getireceği turistik ve kültürel kazanç her şeyi eski haline getirmeye yeter de artardı bile. Shinobi birliği’nin ve Sunagakure’nin sınavın Kusagakure’de yapılmasını önermesinin en büyük sebebi de buydu aslında. Savaşta büyük zarar gören müttefiklerine ekonomik kaynak yaratmak.
Aisu sekreteryasına aldığı notların tek tek üstünden geçerken, yeniden kulak verdi dostuna: “Ev sahibi biziz, ancak bu bir Sunagakure organizasyonu. Sınavın ana sorumlusu Temari-san olacak.” Temari, Godaime Kazekage Gaara’nın kardeşi ve büyük bir savaş kahramanı. Bununla birlikte Konoha’lı efsanevi stratejisyen ve Hokage’nin sağ kolu Nara Shikamaru’nun eşi. En az onun kadar zeki, ve böyle bir sınavı organize etmek için dünya üzerindeki en iyi adaylardan biri. Oğullarının kaybının ardından Konoha’yı terkedip köyüne döndüğü hakkında söylentileri duymuştu pektabii. Bunun birden fazla sebebi olabilirdi, ancak en olası olanının oğlunu kaybettiği yerden uzakta olup kendini tamamen işine vermek olduğunu düşünüyordu. Belki de sınav organizasyonunu tamamen eline alması da kendini oyalamak için yaptığı şeylerden biriydi. “Güvenlik de tamamen Sunagakure shinobilerinde olacak. İçinde bulunduğumuz durumda, bundan daha çok işimize gelen bir şey yok haliyle.” Savaş, tampon bölge, sınır birlikleri derken Kusagakure’nin askeri gücü büyük oranda yorgun durumdaydı ve böylesi büyük bir organizasyonun tüm güvenliğini sağlayabileceklerinden pek emin değildi Kusachou. Aisu’nun dediği doğruydu. “Güvenlik ekibinin başında Kankuro olacak, Godaime Kazekage’nin diğer kardeşi.” Efsanevi bir shinobi daha. Kukla sanatının dünyadaki varolan en büyük temsilcisi ve lideri pozisyonundaki shinobi. Güvenlik konusunda hiç bir şüphesi olmayacaktı muhtemelen Kusagakure’nin.
Son tekrarlar yapılırken, odanın kapısını tıklatan bir chuunin Sunagakure ekibinin geldiğini bildirmişti. Birkaç dakikanın ardından, kapı yeniden açıldığında içeri giren üç kişiyi karşıladılar Aisu’yla birlikte. Temari, ve muhtemelen eskortu olan iki Sunagakure alınbantlı shinobi daha. Daha önce birkaç farklı organizasyonda gördüğü sarı saçlı kunoichinin yüzünün adeta bir duvar gibi göründüğünü düşündü ister istemez Gyaku. Nispeten rahat ve espritüel biri olan Temari, oldukça değişmiş gibi görünüyordu. “Kusachou-sama.” diyerek hafif bir baş selamı verdi ve Aisu’nun gösterdiği yere doğru ilerleyerek oturdu Temari. Kendisi masanın arkasına oturmuşken, Aisu ve Temari hemen masanın önünde karşılıklı olarak birbirine bakan iki koltuğa yerleşmişlerdi. Sunagakure’li iki shinobi ve onlara eşlik eden Kusagakure chuunini odanın dışına çıkıp kapıyı kapattıklarında, görüşme başlamıştı.
Kısa sayılabilecek bir girişin ardından, Temari Aisu’nun notlarını dinleyip hepsine onaylarcasına baş sallamıştı: “Konuştuğumuz gibi Aisu-san. Organizasyonun ana sorumluları ben, siz ve kardeşim olacak. Siz bizim Kusagakure’deki bir numaralı iletişim kanalımız olacaksınız. Planlamalar şimdilik oldukça sağlıklı görünüyor. Sınav alanının hazırlıklarına başladığınızı duydum, görmek isterim. Pektabii, öncelikle konuşmamız gereken bir konu var.” Buz gibi bir ses tonuyla devam ediyordu konuşmasına kunoichi. Bunun kendileriyle alakalı olmadığının hem kendisi, hem de Aisu farkındaydı muhtemelen. Neler yaşadığını tahmin edebilecek pozisyonda değillerdi: “Savaş döneminde ittifak kurduğunuz, ve halen hem ticari hem de askeri anlaşmalarınızı sürdürdüğünüz Ishigakure’nin sınava davet edilmesini istiyorsunuz.” Doğruydu, Ishigakure Shinobi Birliği’nin bir üyesi değildi. Hatta tam aksine, Shinobi Birliği’ne muhalefet eden belki de tek shinobi köyüydü. Kendilerince sebepleri vardı muhakkak, ancak son dönemlerde Ishigakure’den dostluk dışında hiç bir şey görmemişlerdi. Ve böylesi bir organizasyona, dostlarını davet etmenin doğru olacağına inançları tamdı. Shinobi Birliği, bu konu gündeme geldiğinden beri net bir yanıt vermemişti konuyla alakalı. Belki de asıl niyetlerini, tam olarak şimdi öğreneceklerdi. “Buna oldukça sıcak bakıyoruz, Ishigakure’nin birliğimize girmesi hususunda çalışmalarımız var. Umarım bu sözkonusu sınav, aramızdaki ilişkileri bir düzene sokabilir.” Cevap, Yondaime Kusachou’yu oldukça tatmin etmişti. Her şey, dilediği gibi ilerliyordu.
Bir süre daha sınavın ayrıntılarıyla ilgili yapılan görüşmelerin ardından, Aisu Temari’ye sınav alanını göstermek için odadan ayrılmıştı. Bu, Ishichou’ya bir mektup yazıp davetini resmi kanallardan bildirmek için en iyi fırsattı:
Rokudaime Ishichou Shinkai Kurumi,
Yakın bir zamanda, Sunagakure’nin organize edeceği bir jounin sınavına Kusagakure olarak ev sahipliği yapacağımızı tarafınıza bildirmek isterim. Halihazırda içinde bulunduğumuz iyi ilişkiler ve karşılıklı dostça tavırlarımız, sizi bu büyük organizasyonda özellikle görmek istememize sebep olmaktadır.
Kurduğumuz bu ittifakla daha aydınlık bir geleceğe bakabiliyoruz. Shinobi Birliği ve üyelerine karşı politik bir soğukluğunuz olduğunu bilmekle birlikte, shinobilerinizi ve sizi düzenleyeceğimiz sınava davet etmek istiyoruz. Varlığınız bizi onurlandıracaktır. Shinobi birliği temsilcilerinin de sizin davet edilmeniz konusunda istekli olduklarını bilmenizi isterim.
Yakın bir zamanda, kabul etmeniz halinde sınavda görüşmek üzere.
Yondaime Kusachou
Shiba Gyaku