[Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Gizli Kütüphane'nin tozlu raflarındaki unutulmuş hikayeler.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2856
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

[Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by GM - Naruto » September 29th, 2018, 9:45 pm

Off Topic
Konu GM'i benim. Ben de Zasetsu'yum. Konu ile alakalı sorularınızı bana postalayabilirsiniz. İyi oyunlar. Pasiflik süresi 24 saattir.
Ishichou'dan aldığınız mektubun üzerinden geçen birinci hafta. Haklı yahut haksız, bir şekilde fişlendiğinizi farkedecek kadar şey gördünüz köy içinde. Sizi bu konuda asıl boğan şey halkın tepkisi oluyor. Şayet olayın bu kadar çabuk yayılmasını, halkın bu denli hızlı tepki göstermesini irdelemeden edemiyorsunuz. Her zaman yemek yemek için oturduğunuz mekanın artık 'her zaman yemek yediğiniz mekan' olmadığını farkediyorsunuz. Siparişiniz dahi alınmıyor. Halk sonunda elde edilen barış ortamının bozulması konusunda fazlasıyla katı. Kanla, yaşamla alınmış bu zaferin halktaki yansıması hatta bir nevi. Böyle bir barışın, basit birkaç olayla, özellikle kendi aralarında bozulabilecek olması fikri herkes için dayanılmaz oluyor.

Shinobilerin tepkisi ise sizi görmezden gelmekten, bir yerden kovmaktan daha ağır oluyor. Yürüdüğünüz yola tüküren insanları görüyorsunuz. Belki aynı sınıfta okuduğunuz, belki bir nöbet esnasında selamlaştığınız insanlar... Bu konu biraz daha derin aslında. Köylerin genel shinobi kitlesi, genelde savaş zamanı sonrasındaki nesil olsada çoğunun ailelerinden kayıplar verdiği bilinen bir gerçek. Barışı bozabilme ihtimali burada da devreye giriyor. Ishigakure'de en az Ishiochou kadar saygı gören bir isme leke sürmeniz de tuzu biberi oluyor. Olay sonrası ise Juzo ile hiç karşılaşmıyorsunuz. Karşılaşmayı tercih de etmiyorsunuz.

Görev ve av talepleriniz reddediliyor. Siz ise kararınızdan dönmüyorsunuz. Belki nefes almak için köyden uzaklaşmak, belki de eski itibarınızı geri kazanmak amacınız. Köyden çıkış yapıyorsunuz. Kimse yolunuzu kesip nereye diye sormuyor ancak bakışları üzerinizde hissediyorsunuz. Yol boyunca aştığınız yerleşim yerlerinde gördüğünüz tepki azalmıyor. Bu ciddi olayın nereye kadar yayıldığını merak da ediyorsunuz.

Hedefiniz Hatsu Ayako. Son zamanlarda Kaya ülkesi insanlarını dolandırdığı biliniyor. Muhtemelen sınırda olduğu da son bilgiler arasında. Hedefiniz, sınırın en canlı olduğu bölge olan Asakura geçidi oluyor. Kurak, sıcak bir havada sürüyor yolculuğunuz. Toplam iki gün, genel olarak yerleşim yerlerine çok uğramadan ilerliyorsunuz. Yol üzerinde karşılaştığınız shinobiler de oluyor. Tekrar, kimse size birşey sormuyor, ne yaptığınızı irdelemiyor.

Öğle saatleri, güneş tepenizde dolanıyor. Hava Rüzgar ülkesine yaklaştığınız için Ishigakure taraflarına göre çok daha sıcak. Ufukta sınırı oluşturan sıradağları görebiliyorsunuz. Muhtemelen birkaç saat içerisinde sıradağların eteklerine varacaksınız. Geçidin ise sıradağların arasından ilerlendiğinde yaklaşık bir günlük mesafede olduğunu biliyorsunuz. Herhangi bir hazırlık yapacaksanız kullanabileceğiniz geniş bir aralık bulunmakta.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Kotegawa Ooki
Posts: 160
Joined: August 31st, 2018, 10:46 pm

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by Kotegawa Ooki » September 30th, 2018, 1:30 am

Takeru bir şey bir şeyin eğitimi görevi verileli bir ay geçmemişti ama bu kısa süre benim için 100 yıl gibi geçmişti. Normalde insanların ne söylediğini yada ne düşündüğünü takan biri değildim ama bu iş sadece tavır safasını geçmişti. Artık yeme içme gibi temel ihtiyaçlarımızı bile huzur içinde gerçekleştiremiyorduk. Herkes bir şekilde bize tavır yapıyordu.

Bu konuda en çok anlamadığım şey insanların bu tavrı neye göre yaptığıydı. Yani görevin içeriği belli miydi? Olup biten her şey sivillere dahi söylenmiş miydi? Biz bir bok yemiştim ama asıl suçlu Takeru denen adamdı. Saçma sapan hayalleri gerçekliğin acı sertliğiyle karşılaşınca bize patlamıştı. Juzoya söylenenler dışında görevde yaptığımız herhangi bir yanlış yoktu. O bile adamı bir şekilde ikna etmek için söylenmiş bir sözdü. Tabi birazda Juzoya gıcık kapmam vardı ama oda haklı bir gıcıklıktı. Her fırsat bulduğundan sizi oturup kalkmanızdan nasıl yemek yediğinize kadar eleştiren bir moruğu kimse sevmezdi.

Son zamanlarda İshigakure ve Minami arasında olup bitenler bizim suçumuz gibi gözüksede aslında değildi. Biz bir kibrit çöpüysek bu olay yan yana konmuş fıçı fıçı patlamaya hazır baruttu. Elinde sonunda patlayacaktı. Bizim şansızlığımız patlamayı ateşleyenin bizim olmamızdı. Yoksa zaten İshi'de lüks yerlerdeki emlak balonu gibi bir şeydi bu.

Politikadan anlamazdım ama hayatın her noktasına hakim olduğunu düşündüğüm bir felsefe vardı oda güçlü olan kazanır. Shinobiler güçlüydü ama tarihin bir döneminde ne olduysa yöneten sınıf biz değil Daimyolardı. Bu gücün kaynağını sorgulamıştım ama doğru zamanda doğru aileye doğman dışında bir sebebi yoktu. Kotegawalara değilde Daimyolara doğsaydım bu ülkenin en taşaklı bir kaç kişisinden biri olacaktım ama olamamıştım. Yani sırf yanlış yerde doğdum diye bir grup insan benden üstündü. Belki benden daha zeki ve becerikliydiler. En azından aklımdan, bu haksızlığı yedirebilmek için uydurduğum ilk şey buydu ama Takeru'yu görmüştüm. Böyle bir adamın becerikli olması pek mümkün değildi. Adam çok basit bir gerçeği göremiyordu. Yani bir anlaşma masasındayken '' Bana Konohagakure'yi 1000 ryo'ya satın. " demesini engelleyecek ne vardı?

Biraz kafa dinlemek için kardeşimide ikna edip ava çıkmıştım. Daha doğrusu bunun için başvurmuştum ama daha önceki bir çok şey gibi buda reddedilmişti. İçimden gülmüştüm çünkü kardeşim takım alıp veletlerle uğraşmak istiyordu. Bize daha düz görev vermiyorlarken onun bu hayali nasıl gerçekleşecek diye kendimce gülmüştüm.

Talebimiz reddedilse bile bir kere karar vermiştim. Gidip o kadını avlayıp gelecektim. Kardeşimde bu konuda benim yanımdaydı. Başarılı olursak kadının kafasını masaya koyup " Pardon biz bir bok yedik ama buyrun aranan kadın. " der kendimizi affetirmeye çalışırdık. Olmazsada olmazdı. Dünyada zibilyon tane köy vardı. İshinin karasına kalmamıştık.

Avın ne kadar süreceğini bilmiyordum. O yüzden yokluğumu açıklayacak bir şeyler lazımdı. Görev falan vermedikleri ve bizden nefret ettikleri için dışarıda fazla gözükmemek onlarıda mutlu ederdi. O yüzden o yönden biraz şanslıydık ama yinede kendimi güvenceye almak istiyordum. Bu yüzden iki not yazacaktım. Biri evde masanın üstünde, diğeri ise dış kapıya bantlanmış olarak bekleyecekti. İkiside bir birinin aynısıydı.

NOT
Kardeşimle birlikte tatile çıktım. Bir kaç haftaya dönerim. Ülkeyi turluyoruz. Acil bir şey olursa babamla iletişime geçin. Fatura ve benzeri şeyleri kapının altından atın.


İki not yazmıştım çünkü olurda biri muziplik olsun diye kapıdakini sökerse ve işler Shinobilik boyutunda büyürse en azından eve gelenler ikinci notu görürdü. Bu fikri kardeşimede iletmiş ve yazdıklarımı ona söylemiştim.

Not işini hallettikten sonra köpeğimi anneme bırakmıştım. Onun tavırları öncekinden farklı değildi. Aslında daha olumluydu. Shinobi olmamızı istemiyordu. Bu yüzden bizim bu meslekten atılmamızı sağlayacak bir olaya karışmamız onun için olumlu bir gelişmeydi. Hatta evlenmek istemediğim kuzenimin adı bile bir kaç kez geçmişti. Alttan altan beceremiyorsun bırak Shinobiliği demeye getiriyordu.

Babam ise kızgındı çünkü benim Kotegewa adını lekelemem onuda etkiliyordu. Etkilememesi için bazı kişilere yüklü hediyeler verdiğinden söz edip bunları benden ve kardeşimden tanzim edeceğini söylüyordu. Tabi sallamıyordum.

Her şeyi hazırlayıp yola çıktığımızda bizi sakin bir yolculuk bekliyordu. Yol boyunca çok fazla bir şey olmamıştı. Köyden uzaklaşmak aynı zamanda insanların suçlayıcı bakışlarından da uzaklaşmaktı. Buda iyi bir şeydi ama acaba ülkenin bu kısımlarında da bizi tanıyan çıkar mı diye merak etmiyor değildim ama işimi şansa bırakmamak için Shinobi olduğumu belli eden hemen her şeyi evde bırakmıştım. Alın bandım ve ekipmanlarım sırt çantamdaydı. Alın bandınıda getirip getirmemek konusunda kararsız kalsamda lazım olur diyerek almıştım yanıma. Fazla dikkat çekmek istemiyordum.

İshigakureden ayrıldıktan sonra düşmanlığın azalması dışında fark ettiğim bir diğer şeyde sıcaklığın artışıydı. Rüzgar ülkesinin tamamen çöl olduğunu düşünürsek bu normaldi. Sıcak rahatsız etse ve ilerledikçe artacağını düşünsemde geldik sayılırdı. Bu kadın buralarda insanları tuzağa düşürüyordu.

Sıra dağlara bakıp " Tüccar taklidi yapalım. Katananı görünmeyecek ama lazım olursa çok oyalanmadan çekebileceğin bir yere koy. O arada ben seni korurum. Hem karşımızdaki Geninken kaçmış. Fazla bir tehdit oluşturacağını sanmıyorum. Belki yancıları vardır ama olaylar daha çok dolandırıcılık gibiyse çok riskli bir durumda değilizdir." diyecektim.

Kardeşimle konuşmam bitince çantamdan 1 shuriken, bir kunai ve bir patlayıcı parşömen çıkartıp ceplerime koyacaktım. Kunaiyi koymadan önce patlayıcı parşöemeni onun üstüne saracaktım.

Hazırlıklarımı bitirdikte sonra mümkün mertebe bir tüccar veya gezgin görünümünde ilerlemeye devam edecektim.
Image
Künye
► Show Spoiler
Motivasyon/Komplikasyon/Özellik
► Show Spoiler
Profil
► Show Spoiler
Beceri
► Show Spoiler
Ninjutsu
► Show Spoiler
Taijutsu
► Show Spoiler
Genjutsu
► Show Spoiler
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Standart
► Show Spoiler
User avatar
Kotegawa Chisa
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 440
Joined: August 31st, 2018, 1:59 am
Künye:

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by Kotegawa Chisa » September 30th, 2018, 8:46 pm

Minami Şehrinden dönmemizin üzerinden bir haftadan biraz daha uzun bir zaman geçmişti. Ishichou-sama tarafından yazılan mektup oldukça kibar bir şekilde yazılmıştı lakin yazılan sözlerin asıl anlamı rahatlıkla anlaşılabiliyordu. Bize sinirliydi, bunun en büyük nedeni ise Onee-san'ın, Juzo-san'ı yapmadığı şeylerle suçlaması olduğunu düşünüyorum. Elbette ki Takeru ile tartışmamızın büyük bir etkisi vardı fakat asıl nedeninin bu olmadığını düşünüyorum. Onee-san hariç ülkede bulunan herkesin sevip saydığı bir figür olan Juzo-san'ın kellesini almak isteyen bir Daimyo ile karşı karşıyaydık. Tanrı bilir Takeru, Daimyo-sama'ya neler söylemiştir.

Hayatımın çeşitli evrelerinde insanlar tarafından dışlandığım için bu duruma artık alıştım, en azından ben öyle düşünüyordum. Yaptıklarımızdan bütün Kaya Ülkesi'nin haberi olunca dışarıda bulunan her türlü insan tarafından dışlanmaya başladık. Her zaman yemek yediğimiz yer, birkaç hafta öncesine kadar bize büyük bir saygıyla bakan shinobiler, hatta geninler bile bizden nefret ediyordu. Kanla, terle kazanılmış bu barış ortamının bozulacağını düşünüyorlardı. Bu yüzden bize yapılan hareketleri anlayışla karşılayabiliyordum. Onlar gibi bende Ishigakure'nin bir savaşa sürüklenmesini istemiyorum. Bunun olmasını engellemek için elimden geleni yaparım fakat yaptığımızda hala kendimi haksız görmek istemiyorum. Politik amaçlar uğruna kendini beğenmiş, shinobiliği küçümseyen bir adamı eğitmek istemiyorum. Ishichou-sama keşke bizi seçmeden önce görevi isteyip istemediğimizi sorsaydı kesinlikle reddederdim. Motivasyonunuzun olmadığı bir görevi başarıyla tamamlamanız imkansıza yakındır nede olsa.

Bu bir hafta içerisinde Onee-san ile beraber itibarımızı düzeltmek için defalarca görevlere başvurduk lakin hepsi reddedildi. Herhangi bir göreve çıkamıyor, gittiğimiz her yerde de dışlanıyorduk. Açıkçası köyde yaşamak oldukça zorlaşmaya başlamıştı. Yaşamam için gereken şeyleri bile temin etmekte zorluk çekiyordum. Çaresizce ne yapacağımızı düşündüğüm sırada Onee-san elinde bingo kitabıyla yanıma gelmişti. Hatsu Ayako isimli bir kadını göstererek onun peşinden gitmemiz gerektiğini söyledi. Henüz bir Geninken Sunagakure'den kaçmış ve Kaya Ülkesi'nin sınırlarında insanları dolandırmaya başlamış. Oldukça zararsız biri gibi göründüğü için rahatlıkla yakalayabileceğimizi düşünüyordum. Yine de tetikte olmakta fayda vardı. Hakkında hiçbir bilgi girilmemiş bir shinobiden daha tehlikeli bir şey yoktur.

Ayako-san'ı yakalamak için köyden çıktığımız sırada kapıdaki shinobilerin bize attıkları bakışlar beni oldukça rahatsız etmişti. Yaptığımız şey yasa dışıydı, bu fırsatı bizi kaçak ilan etmek için rahatlıkla kullanabilirlerdi. Bu görev sırasında oldukça dikkatli olmalı ve işimizi temiz bir şekilde halletmeliydik. Ayako-san'ı yakalayıp köye getirdiğimizde bize olan güvenleri biraz da olsa artabilirdi. En azından yaşamamız için gereken şeyleri bize verecekleri kadar güvenlerini kazansak yeterliydi.

Yaklaşık iki günlük bir yolculuğun ardından Kaya Ülkesi'nin sınırına varmayı başardık. Sınıra doğru her adım atışımızda hava daha da ısınıyor, rahatsız etmeye başlıyordu. Rüzgar Ülkesi'nin bir çöl olduğunu duymuştum, bu yüzden ısı artışını doğal olarak karşılayabiliyordum. Hedefimiz, Ayako-san'ın en son görüldüğü nokta olan Asakura geçidiydi. Sınırda bulunan sıradağlarla aramızda birkaç saatlik bir mesafe kala Onee-san bana bir şeyler söyledi. Tüccar taklidi yapmamızı, katanamı fazla görünmeyecek bir yere koymamı söyledi. "Onee-san yanımızda satabilecek herhangi bir malzemeye sahip değiliz. Tüccar yerine gezgin taklidi yapmamız daha mantıklı olur diye düşünüyorum." Düşüncelerim Onee-san'ınkilere ters olduğu için kılıcımı saklama gereği görmemiştim. Sadece kolumda bulunan alınbandını çıkartarak çantama yerleştirmekle yetindim. Ardından Onee-san ile beraber ilerlemeye devam ettik.
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2856
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by GM - Naruto » October 3rd, 2018, 12:22 am

İlerliyorsunuz. Chisa alınbandını çantasına atıyor, katanası açıkta. Çok gizlenebilecek birşey de değil zaten. Ooki'de kendi hazırlıklarını yapıyor. Yol boyunca tepeden size çarpan güneşin bezdirici etkisi de ortaya çıkıyor. Susuyor, yanınıza aldığınız suyu dikiyorsunuz kafaya. Hava nedeniyle sidik gibi birşeye dönüşmüş durumda su. Yorgunluk, açlık da cabası. İlerleyişinizi engelleyecek birşey değil, sadece ikinizde boğazından birşeyler geçmesini, soğuk bir içeceği lıkır lıkır içmeyi arzuluyorsunuz yavaştan.

Asakura-yama eteklerine yaklaşık 3 saat sonra ulaşıyorsunuz. Yol boyunca toplamda dört adet kervan görüyorsunuz. Biri Ishigakure shinobileri tarafından korunuyor ancak hiçbiri bakmıyor size. Başka bir tanesinin yanında gördüğünüz Suna shinobisi sizi selamlamakla yetiniyor. Daha doğrusu adam gördüğü herkesi selamlıyor. Eskortluk ettiği kervan dışında sırtında da büyük bir çanta görüyorsunuz. Kalanları ise paralı askerlik yapan insanlar tarafından korunuyor. Korumasız hiçbir kervan yok anlayacağınız. Ishi sınırlarında olmanıza rağmen bu güvenlik dikkatinizi çekiyor. Asakura geçidi iki köy tarafından temizlenmiş olmasına rağmen muhtemelen adı dahi bu korumalara yetmekte.

Etekten iç taraflara doğru ilerlediğinizde ufak bir yerleşim yeriyle karşılaşıyorsunuz. Yolun sağına ve soluna dağılmış beş adet eski taştan konak. Yapılar birbirlerinin neredeyse birebir aynısı, dikkatli bakılmadığı sürece farkları ayırt edilemeyecek kadar hemde. Her taş konağın arkasında hayvanların konaklayabileceği, dinlenebileceği alanlar bulunmakta. Bu alanların hepsinde en az ikişer at bulunmakta. Konaklardan ikisinnin arkasında aynı zamanda atlardan ayrılmış birer kervan bulunuyor. Bu iki kervanın başında da ikişer adet koruma bulunuyor. Binaların arkasındaki atlarla ise ilgilenen birer kişi bulunmakta. Ancak bunlar korumadan ziyade, daha çok hayvanların bakımı için görevlendirilmiş kişilere benziyor. Görebildiğiniz insanlar içinde shinobi bulunmamakta.

Yolun orta kısımlarına geldiğinizde, az önce önünden geçtiğiniz, aynı zamanda yolun sağ tarafındaki ilk konaktan bir bağrışma kopuyor. "Hadi oradan ! Ben ödemesini yaptım o adamların. Sen ayarladın bi' de onları bana ! Nasıl haber alamıyorsun !" Binanın size tarafında olan cam açık ancak içeriyi görmem mümkün değil. Adam tüm konağı inletiyor. Karşılığında verilen cevap ise yüksek sesli ancak sanki sürekli aynı durumla karşılaşan birinin tonlamasında. "Uyarmıştım ama babalık. Bu kadar adam şahit, uyardım da ayarladım sana !"

Atlardan ayrılmış kervanlardan biri yolun sol tarafındaki size göre ileride duran konaklardan birinin arkasında. Korumaları bağrışmalar sonrasında, bağrışmanın geldiği tarafa bir bakış atıyor ve muhabbetlerine devam ediyor.

Yol hafifçe eğim kazanarak ilerliyor ve bu yerleşim yerinin yanındaki dağın yamacından sağa doğru dönerek devam ediyor. Yükseltiden dönüş kısmından sonrasında ne var bilmiyorsunuz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Kotegawa Ooki
Posts: 160
Joined: August 31st, 2018, 10:46 pm

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by Kotegawa Ooki » October 3rd, 2018, 1:03 pm

Kardeşim planımı beğenmemişti. Aslında bir yerde hakkı vardı. Satacak bir şeyimiz olmadığı için tüccar gibi gözükmeye çalışmak boşunaydı ama en azından katanasını kaldırsa gezgin taklidi yapabilirdik. Karşımızdaki kişi büyük ihtimalle korumasız veya korumaları iyi olmayan tüccarlara saldırıyordu. Kardeşimin belindeki katana ise böyle durumlarda karşısındakilere göz dağı veren bir objeydi. Hani eğer Ayako risk almayı seven veya göze alan biri değilse bize bulaşmazdı. Zaten kendisininde dediği gibi tüccara benzemiyorduk ve bu bize bu av için büyük bir engel teşkil ediyordu. Eğer bir tüccar taklidi yapabilseydik bu kadın kendi ayağıyla dibimize kadar gelip bizi bir çok uğraştan kurtarırdı. En azından bu göreve çıktığımda ilk planım buydu. Tüccar yada Gezgin taklidi yap, Ayako sana saldırsın veya dolandırmaya çalışsın, kadını yakala, köye götür ve mutlu son.

Kardeşim uyarılarıma rağmen sadece alın bandını çıkarmakla yetinmişti. Katanayı bir yere kadar kabul edebilirdim çünkü katana kullanan sadece Shinobiler değildi ama en azından bize verilen Shinobi çantasını falanda saklasaydı iyiydi. Biraz eğitimli göz için bile Shinobi olduğumuz apaçık belli oluyordu.

Kendi kendime iç geçirdikten sonra yürümeye devam etmiştim. Bu aralar çok iç geçiriyordum ama aynı şekilde bu aralar istemediğim pek çok olayda başıma geliyordu. Bu av'ın onlardan biri olmaması için içten yukarıda, aşağıda veya herhangi başka bir yerde bulunan Kamilere yalvaracak duruma gelmiştim. Zaten köyden izinsiz bu işe kalkışarak büyük riske giriyordum. Bu sebeple başarısızlık bir seçenek değildi bizim için. Dönüp kardeşime baktığımda cahilliğin gerçekten mutluluk olduğunu anlamıştım. Kız benden zekiydi ama aklı da bir karış havadaydı. Köyden sürülecek duruma geldim ama hani kız utanmasa gidip ANBU'ya başvurup genin takımı isteyecek.

Kardeşimin abuk subuk hayellerini düşününce genin takımı almanın kötü bir fikir olmadığını fark etmiştim. Bir taşla iki kuş vururdum. İyi yetiştirebilirsem hem köydeki saygınlığım artardı hemde Takeru ve Daimyo-göt 2 düşman daha kazanırdı.

Hazırlıklar tamamlanınca uzun yolculuğumuz kaldığı yerden devam etmişti. Kavurucu Güneşin altında bir yandan açlıkla bir yandan da yorgunlukla devam ediyordum ama yılmıyorduk. Gooka'nın ünlü delisi ne demiş " Durmak yok, yola devam. ". Bizde tüm bu olumsuzluklara rağmen ilerliyorduk.

Öğlenin sonları akşamın başlarına doğru Asakura dağına geldik sayılırdı. Bu süreçte bir kaç kervanla karşılaşmıştık. İshiden olanlar yakın zamanda çok sık olduğu üzere bizi sallamamıştı. Büyük ihtimalle içlerinden küfür falan ediyorlardı. Bunlarla karşılaşmak kötüydü. Şimdi gidip köye bizi gördüklerine dair rapor falan verirlerse işimiz yaştı ama bizim için yol 2 gün sürmüştü ve hava kararmadan önce en fazla bir kaç saatleri vardı. Kervanla daha yavaş gideceklerini de hesaba katarsak acele bir durum olmazsa köyden peşimize biri takılsa bile bir haftaya yakın zamanımız vardı.

Yol boyunca birde çantalı herkese el sallayan Sunalı vardı. Bu adam kesin Kuklacıydı. Çantasında da kukla vardır. Sonrakilerde düz paralı askerlerce korunuyordu. İçlerinden biriyle düello yapmayı hep istemişimdir. Tabi spesifik olarak paralı askerlerle değilde savaş eğitimi alan ama Shinobilik konseptlerine yabancı biri. Shinobiliğin burada ne kadar fark yaratacağını merak ediyordum. Teknik bilen biri olmadığım için aradaki farkı incelemek hem daha kolay hemde daha sağlıklı olurdu.

Biraz daha ilerlediğimizde tüccarlar için yapılmış olduğunu düşündüğüm bir yerleşim yerine gelmiştik. Beş adet konaktan oluşan ufak bir yerdi. Hiç birinin ayırt edici bir özelliği yoktu. Konaklarda konaklayan bir iki kervanda vardı. Etrafta korumalar olsa da bizim dışımızda bir Shinobiyi henüz görememiştim ki bu iyi bir şey sayılırdı.

Hem ilerleyip hemde etrafı incelediğim sırada bir gürültü duymuştum. Biri birileriyle tartışıyordu. Olayın içeriğini çok anlamasam da yalan olan bir anlaşma üzerine gibiydi. Birileri gelmesi gerektiği halde gelmemişti. İçimden bu gelmeyenler koruma olsa ve bu adam bizle aynı yolu gidiyor olup onlar yerine bizi alsa ne kadar büyük bir tesadüf olurdu diye geçirmiştim.

Kardeşime sesin kaynağını işaret ettikten sonra biraz merak birazda yolculuk boyunca yeme-içme-barınma masraflarımızı karşılayacak bir şeyler bulma ümidiyle tartışmanın olduğu yere tartışmanın olduğu yere gidip " AMMA GÜRÜLTÜ YAPTINIZ. Olay ne? " diyecektim. Eğer camdan baktığımda adamları rahatlıkla görebileceğim bir konumdalarsa bunu oradan değillerse camdan veya varsa herhangi uygun bir yerden içeri girerek söyleyecektim.

Image
Künye
► Show Spoiler
Motivasyon/Komplikasyon/Özellik
► Show Spoiler
Profil
► Show Spoiler
Beceri
► Show Spoiler
Ninjutsu
► Show Spoiler
Taijutsu
► Show Spoiler
Genjutsu
► Show Spoiler
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Standart
► Show Spoiler
User avatar
Kotegawa Chisa
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 440
Joined: August 31st, 2018, 1:59 am
Künye:

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by Kotegawa Chisa » October 4th, 2018, 2:11 am

Sıcak... Gerçekten çok sıcak! Rüzgar Ülkesinin insanları bu havada nasıl yaşayabiliyorlar gerçekten anlam veremiyorum. Ben ve Onee-san gibi shinobiler bile sıcaktan bu derece etkileniyorken normal yaşayan insanları hayal bile edemiyorum. Birde Ishigakure'nin sıcak olduğunu düşünürdüm. Bir an önce Ayako-san'ı yakalayıp köye teslim etmemiz gerekiyor aksi halde eriyip gideceğim.

Yaklaşık üç saatlik bir yolculuğun ardından Asakura Dağı'nın eteklerine ulaşmayı başardık. Yolda hayatımın hatasını yapıp mataramdan su içmeye çalıştım. Suyun aşırı derecede ısındığını, tadının kötü olacağını biliyordum lakin bu kadar kötü olmasını da beklemiyordum. Hayatım boyunca ağzıma sürdüğüm en kötü tadı olan içecek olabilir. Ama olaylara olumlu tarafından bakmak gerek. İçtiğim bu iğrenç su hem susuzluğumu bir nebze giderdi, hem de bir daha sıcak su içmemem gerektiğini öğretti. Daha genç olduğumdan dolayı yaptığım her yanlışı bir tecrübe olarak kendime eklemem gerekiyor.

Asakura Dağı'nın eteklerine ulaşana kadar yolda tam olarak dört adet kervan görmüştük. Biri Ishigakure, bir diğeri ise Sunagakure shinobisi tarafından korunuyordu. Diğer ikisi ise paralı askerler tarafından korunuyordu. Ishigakure shinobileri her zamanki gibi bizi pek takmadılar fakat Sunagakure shinobisi bize selam verecek kadar nazik biriydi. Aslında adam gördüğü herkese selam veriyordu ama önemli değildi. Suratımda büyük bir gülümsemeyle onu geri selamladıktan sonra yoluma devam ettim.

Yol boyunca kervanların neden bu kadar güvenlik önemli aldığını düşünmeden duramadım. Ishigakure ve Sunagakure tarafından korunan bu geçitte insanları tehdit eden ne olabilirdi ki? Bu çağda hala kervanları yağmalayan haydutların olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Açıkçası haydutlar dışında aklıma bir şey gelmedi, bu konu hakkında düşünmekte istemiyordum. Hava düşünmemi engelleyecek kadar sıcaktı.

Dağın eteklerinden iç kısmına doğru ilerlediğimizde ufak bir yerleşim yeriyle karşılaştık. Bütün evler birbirine benziyordu ve hepsinin arkasında hayvanların dinlenebileceği bir yer vardı. Burası büyük ihtimalle tüccarların dinlenme noktası tarzı bir şeydi. Buraya geldiğimizde soğuk bir şeyler içebileceğimizi düşünüyordum fakat buradaki insanların bizimle ilgilenmeyeceğine emindim. Müşteri müşteridir fakat bizim gibi çulsuzlarla uğraşarak değerli vakitlerini kaybetmek istemeyeceklerdir.

Onee-san ile beraber yolumuza devam ederken az önce geçtiğimiz bir binadan bağırış sesleri gelmeye başladı. Konuşmalarından anladığım kadarıyla birileri dolandırılmıştı. Ayarladığı korumaların ödemelerini yapmış ama adamlar ortalıkta yokmuş. Diğeri ise onu uyardığını söylüyordu. Dolandırma düşüncesi aklıma geldiği anda bunun Ayako-san'ın işi olabileceğini düşünmüştüm. Tam bu fikrimi Onee-san'a söyleyeceğim anda bir anda konuşmanın döndüğü binaya doğru hareket etmeye başladı. Onee-san'ın da benimle aynı şeyi düşündüğüne adım gibi emindim. Onun gibi harika bir shinobi böyle bir fırsatın elinden kaçmasına kesinlikle izin vermeyecektir. Eğer onun gibi bir shinobi olmak istiyorsam her hareketini detaylı bir şekilde izleyip tecrübe etmem gerekiyor.
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2856
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by GM - Naruto » October 7th, 2018, 1:33 am

Konağa yaklaşıyorsunuz. Yaklaştıkça pencereden içeriyi görebiliyoırsunuz. Ancak burası hanın içinden ziyade muhtemelen mutfak olan bir yere açılmakta. Siz adımlarınızı atarken konuşma da devam ediyor. "Uyardıysan uyardın. Geri gitmem lazım dedim sana. Ya paramı ver geri ya yenisini bul bana !" Birşeylerin kırılma sesini işitiyorsunuz. "Yetti ulan. Paranı adamlarla anlaşırken verdim zaten onlara. Aldığım komisyon da benimdir. Alçat sesini de ne halt yersen ye."

Bu konuşmanın hemen ardından konağa giriş yapıyorsunuz. Önde Ooki arkada Chisa. Binanın tam ortasında yer alan girişin tam karşısında bir çıkış kapısı bulunuyor. Bu kapının konağın arkasında yer alan ve hayvanların bulunduğu alana çıktığını anlıyorsunuz. Bu kapının birkaç metre solunda, sağınıza düşecek şekilde, duvarla birleşik bir merdiven bulunuyor. Merdivenden bulunduğu kısma kadar gelen duvarda ise, iki adet büyük pencere bulunuyor. Karşınızdaki kapının birkaç metre sağında arkadaki alanı gören bir cam bulunuyor. Sol tarafınızda açılır-kapanır bir kapı bulunuyor. Tek oda şeklinde bulunan zemin katın tavanında kocaman bir avize bulunuyor. Avizenin bir hayli eski olduğunu, ancak görüntü itibariyle heybetli durduğunu söylemek mümkün. Fakat zor temizlenebilir nitelikte olması da, avize eski bir görünüm katmıyor değil.

Bakışlarınızı aşağıya indirdiğinizde ise esas önemli detayı, yani bu odanın içine bakıyorsunuz. Birbirine paralel olacak şekilde, dikdörtgen biçiminde sıralanmış 12 masa görüyorsun. Bu masaların uzun kenarlarında 2 veya 3 sandalye bulunurken, kısa kenarında birer sandalye bulunuyor. Bunun dışında, bazı masalar fazladan sandalyelerdeki insanları da misafir ediyor.


Karşınızda size arkası dönük, şişman, yaklaşık 1.60 boylarında bir adam bulunuyor. Kafasının üst kısmı tamamen kel. Ellerini iki yana açmış. Onun ilerisinde ise yine arkasını dönüş bir adam bulunuyor. Bu adam ise 1.90'a yakın bir boya sahip. Yapılı bir vücuda sahip değil ancak gayet fit duruyor. Omuzlarına düşen kahverengi-beyaz tonlarında saçlara sahip. Girişinizle beraber şişman herif arkasına dönüyor, onun önündeki uzun ise sadece kafasını hafifçe çevirmekle yetiniyor. Uzun olan adamın gözlerini o anda görüyorsunuz. Kan kırmızısı, delici bakışlara sahip. Gözü bir saniye içerisinde önce Chisa'nın katanasına, ardından ikinizin gözlerine uğrayıp gidiyor. Sizi hiç takmadan devam edip arka tarafa açılan kapıdan çıkıp gidiyor. Şişman herif ise uzun bir süre takılıyor Chisa'nın katanasına. İkinizi süzdükten sonra "Birşey yok. Bakın işinize." diyerek masalardan birine geçiyor. Karşısında genç bir adam oturmakta. Adam kafasını iki elinin arasına alarak birşeyler söylüyor karşısındakine.

Handa toplamda on yedi kişi sayıyorsunuz. Herkes sizin girişinizden sonra önce kızıl gözlü adamın çıkışını izliyor, ardından sohbetlerine devam ediyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Kotegawa Ooki
Posts: 160
Joined: August 31st, 2018, 10:46 pm

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by Kotegawa Ooki » October 7th, 2018, 12:47 pm

İçerideki konuşmaları daha iyi duymak ve olup biten hakkında bir fikri sahibi olmak için konağa doğru yürümüştüm. Bu sırada camın arkasını görebilecek kadar yaklaşmıştım ama tartışan insanlar yerine bir mutfak görmüştüm. İyice yakınlaştığımız için konuşulanları duymak eskisine nazaran biraz daha kolaydı. Tartışma hala devam ediyordu. Tüccarlardan biri dolandırılmış gibi duruyordu. Dolandırılan tüccar hıncını aracıdan çıkartmak istiyordu ama aracıda olası sorunlarla ilgili önceden uyardığından yakınıyordu.

Durumu dikkatli inceleyince bizim peşine düştüğümüz kadının bir parmağının olabileceği kanısına varmıştım. Kadının nasıl çalıştığını bilmiyordum ama kervanlara bodoslama dalmaktan ziyade onları kandırarak bir şeyler elde ettiğini okumuştum. Belki buda onun işlerinden biriydi. Eğer durum buysa yalnız çalışmıyor demektedir. Kardeşime dönüp baktığımda ikimizin bu iş için yeterli olup olmayacağını tartmaya başlamıştım. İkimizde Taijutsucuyduk. Bire bir savaşlarda oldukça başarılı olsakta kalabalık bir grubu bir Ninci veya Genci kadar iyi idare edemezdik. Onların atacağı tek bir jutsu böyle bir kalabalığı etkisiz hale getirebilirdi ama bizim tek tek her biriyle uğraşmamız gerekiyordu. Yinede sırt sırta verdik mi birazda ortodoks olmayan metodlar kullanarak yenemeyeceğimiz haydut grubu olmadığını düşünüyordum.

İçeriye girdiğimizde en çok dikkatimi çeken şey eski bir avize olmuştu. İçimden buna asılsam beni taşır mı diye düşünüyordum. Tam karşımda 3-5 düşman olsa ve avizeye asılıp sallanarak onlara bir tekme atsam ilginç ve zevkli olurdu.

Kafamı bir kaç kere hızlıca sağa sola sallayıp dikkatimi geri toplayıp asıl amacımıza odaklanmıştım. İçeride çok sayıda masa ve bu masalarda oturan çok sayıda insan vardı. En çok dikkat çeken ise bodur bir adamla, uzun boylu bir diğer adamdı. Aracı uzun, dolandırılan ise şişmandır diye düşünüyordum.

İki adamda bizi şöyle bir incelemişti. Kızıl gözlerinin olduğunu fark ettiğim ve aracı olduğunu düşündüğüm adam ise arka kapıdan mekanı terk etmişti. Şişko ise bizi başından savmakla yetinmişti. Kardeşimin kulağına kadar eğilip ağzımı elimle kapattıktan sonra " Sen bu şişko ile ilgilen. Bir şeyler öğrenmeye çalış. Belki bizi kiralar. Bir tüccarsa ve bizi kiralarsa o kadınla karşılaşma şansımız daha yüksek olur. Takıl işte ama dikkatli ol. Yasadışı işlerde çeviriyor olabilirler. Senin katanana olan bakışları hoşuma gitmedi. Gerçek adını ve shinobi olduğunu sakın söyleme. Paralı koruma falan de en fazla. Bende şu diğer adamın peşine düşeyim. " diye fısıldadıktan sonra kızıl gözlü herifin peşinden gidecektim.

Konuşmaktan pek hoşlanan biri değildim. O yüzden bu kısımları kardeşime bırakmak daha mantıklıydı. Hem sevsemde yetenekli değildim. Arka kapıdan çıkıp kızıl gözlü uzun boylu adamı çaktırmadan takip edip nereye gittiğini öğrenmeye çalışacaktım. Eğer adam şüpheli bir şeyler yapmazsa veya takip edildiğini anlarsa aramızda bir iki metre kalacak bir mesafeye kadar yanına yaklaşıp " Bu şişko ile konuştuğunuz şey ilgimi çekti. Olay nedir? " diyecektim. Bu sırada elimi cebime atıp her an atmak için kunaiyi kavrayacaktım.
Image
Künye
► Show Spoiler
Motivasyon/Komplikasyon/Özellik
► Show Spoiler
Profil
► Show Spoiler
Beceri
► Show Spoiler
Ninjutsu
► Show Spoiler
Taijutsu
► Show Spoiler
Genjutsu
► Show Spoiler
Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar Standart
► Show Spoiler
User avatar
Kotegawa Chisa
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 440
Joined: August 31st, 2018, 1:59 am
Künye:

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by Kotegawa Chisa » October 7th, 2018, 6:48 pm

Onee-san konağa doğru harekete geçtiğinde onu takip etmekle yetinmiştim. Harika bir şeyler planladığına adım gibi eminim ama planının tam olarak ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Geçen görevi pek istemediği için aklı pek yerinde değildi, o yüzden birkaç hata yapmıştı. Takeru ile yaşadıklarımızı bu sefer yaşamayacağıma adım gibi eminim. Ishigakure'nin bize olan güveni sarsıldı, yaşamak için bunu düzeltmemiz gerekiyor. Ayako-san'ı yakalayıp köye teslim edebilirsek insanların bize olan bakış açıları biraz daha düzelecektir. Sonrasında eskisi gibi görevlere çıkıp insanlara yardım edebilirim!

Konağa yaklaştığımızda içeriden gelen sesleri duymaya başladım. Yapılan kısa konuşmadan anladığım kadarıyla birileri dolandırılmış ve parasını geri istiyordu. Hedefimizle hiçte beklemediğimiz bir yerde karşılaşmış olabiliriz. Ayako-san'ın bu civarlardan geçen kervanları dolandırdığını zaten biliyoruz. Lakin aynı zamanda onun bir kadın olduğunu da biliyoruz. İçeriden gelen bağrışmalardan anladığım kadarıyla konuşanların ikisi de erkek. Yine de Ayako-san bir shinobi olduğu için Henge kullanmış olabilir. Birkaç gün boyunca onu izleyip bir açık vermesini bekleyebiliriz ama bu plan oldukça riskli. Peşine takıldığımız adam Ayako-san çıkmazsa sadece kısıtlı zamanımızı çöp etmiş olacağız. Bu sırada Ayako-san buralardan uzaklaşarak başka bir yerlerde insanları dolandırmaya başlayabilir.

Konağın içine girdiğimiz anda etrafımı incelemeye başladım. İçerisi oldukça sıradan bir şekilde dizayn edilmişti. Aslında birçok insana göre lüks bir yer gibi düşünülebilir fakat çocukluğumda babamla oldukça fazla gezdiğim için bu mekanlar bana sıradan gelmeye başlamıştı. Birkaç hafta öncesinde Daimyo Kalesi'nin mimari güzelliğinin yanında bu ufak mekan benim için sıradan bir evden farklı değildi.

Asma kattan giriş yaptığımız konağın alt katına baktığımızda insanları görmeye başladım. Birbirine paralel 12 masa ve bir çok sandalye vardı. Hemen hemen her masa doluydu fakat hepsinin dikkat ettiği tek bir nokta vardı, o da iki adamın tartışması.

Onee-san'ın arkasından alt kata indiğimde az önce tartışan iki kişinin yanına gitmiştik. Sitem eden kişi 1.60 boylarında, kel, şişko bir adamdı. Tartıştığı kişi ise 1.90 boylarında, fit bir vücuda ve kan kırmızısı gözlere sahip bir adamdı. Onee-san hemen lafa girip olayın ne olduğunu sormuştu. Bakışlarını bize çeviren ikili bir şey olmadığını, işimize bakmamızı söylemişti. Onee-san bununla pes edecek değildi, hemencecik kulağıma eğilip planını anlatmıştı. Kendisi uzun boylu adamın peşinden gidecek, bense şişko olan adamdan bir şeyler öğrenecektim. Bizi kiralarlarsa Ayako-san ile karşılaşma ihtimalimizin daha çok olacağını söylemişti. Açıkçası Onee-san'dan beklediğim dahiyane bir plandı. Bu sayede Ayako-san'a bir adım daha yaklaşabiliriz.

Onee-san uzun boylu adamın peşinden gittiği sırada şişko adama doğru ilerlemeye başladım. Suratımdaki gülümsemeyi koruyarak konuşmaya girdim. "Tüccar-san! Ben Hasuki Komai, bir paralı askerim. Az önce korkunç gözlü adamla tartışmanızı duyup içeriye girdik. Son günlerde buralarda çok fazla dolandırıcı mevcut, kendilerini paralı asker olarak tanıtıp sizin gibi beyefendilerin paralarını çalıyorlar. Bir paralı asker olarak bu durum onurumu kırıyor açıkçası. İtibarımızı korumak için size hizmetimi teklif ediyorum efendim. Dolandırıcılara kaptırdığınız miktarın onda birine size gideceğiniz yere kadar eşlik edebiliriz. Genç göründüğüme bakmayın oldukça güçlüyümdür."
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2856
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Kotegawa Ooki & Kotegawa Chisa] Av

Post by GM - Naruto » October 7th, 2018, 10:19 pm

Off Topic
Yanlış anlaşılma olmasın, asma kat yok. Olaylar girdiğiniz katta gerçekleşiyor.
Ooki: Konağın içini Chisa'ya bırakarak arka tarafa yöneliyorsun adamın peşinden. Adamda kaçar gibi bir tavır yok. Kapıdan çıktıktan sonra, direk kapının karşı tarafındaki üstü kapalı, atların bağlandığı alana doğru ilerliyor. Geçerken kafasıyla da birkaç kişiyi selamlıyor. Bu kişiler de atlarla ilgilenmesi için görevli insanlar zaten. Saygıyla karşılık veriyorlar.

Peşindesin. Aranızdaki mesafe 4-5 metre kadar. Adam elleri cebinde ilerlerken, kafası hafif sola doğru kayıyor. Sana bakmıyor, herhangi bir yere de bakmıyor. Ancak içten içe varlığından haberdar olduğunu anlayabiliyorsun. Adımlarını yavaşlatırken sen de sorunu soruyorsun. Eş zamanlı olarak arkasını dönüyor adam.
Image
Gözlerinin içine odaklı adam. Sorun karşılığında dalga geçermiş gibi sırıtıp kilitleniyor sana. "Konuşmanın herhangi bir tarafında değilsin. Cevabı kendime saklayacağım." Cebindeki eline bakıyor. Sırıtması biraz daha büyüyor. "Ancak şimdi sen, bana neden merak ettiğinin cevabını vermek zorundasın." Adamın elleri de cebinde. Ama gerçekten cebinde. Gayet rahat, gevşek bir şekilde dikiliyor.

Chisa: Şen şakrak bir şekilde gidiyorsun adamın yanına. '...tartışmanızı duyup içeri girdik' Konuşmana devam ederken adam hiddetle dönüp bakıyor sana. Ancak ten rengin, gözlerin... Seni daha yakından gören adam bir donup kalıyor, garipsme evresini aştığında ise biraz pişman gözlerle dinliyor seni. Gözleri dolmuş, suratı ise çökmüş durumda. "Sizi aşar bu iş evladım. Ben gidip koca bi' grubu tuttum, birkaç kişiyi değil ki ! Param falan da kalmadı zaten. Onda biri de yok. Bana eşlik edilmesi de gerekilmiyor zaten." Adam tekrar başını ellerinin arasına alıp eğiliyor öne doğru. Adamın karşısında oturana bakıyorsun. Elinde bardak, ağzı yarım açık. Gözleri pörtlek sana bakıyor. "Kızım noldu sana ?" diyor. Farklı masadan başka bir ses. Harbi nesin sen be pembe pembe ? Bakışlar tek tek üzerine dönüyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Role Play Arşivleri”