[Geçmiş] Chouwa

Tarım ürünleriyle önem kazanmış kasaba.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 288
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Geçmiş] Chouwa

Post by Chouwano Kagi » August 20th, 2025, 1:09 am

Üç Chōwa yanan odun yığınından uzaklaşmıştı. Shoichi'nin bedeni hızla kül olurken, üç kandaş yeniden göreve odaklandı:

Mağaraya dönmeliyiz dedi Gunzei. Herkesin aklında bulunan fakat yorgunluktan ve dalgınlıktan dile getirmek istemedikleri bir şeyi hatırlatarak.

Surudai önce Kagi'ye baktı. Gunzei'ye bakıyor olsa da baygın gözlerini kolayca seçebildi. Ardından yola bakarak söze girdi.

Çevre yapılar yandıktan sonra mağarada toplanmış olabilirler. Muhtemelen sayıca çoklar fakat nitelikliler ve özellikle de o liderleri olan «küçük kız» da oradaysa bizi yine zorlu bir mücadele bekliyor olabilir. Göz ücuyla Kagi'ye yeniden baktı. Kendilerini dinliyormuş gibi durmuyordu. Sessizce kendi kendine söylendi: "Chōwa'nın kalbini Kusalıların yanında bırakmak bu yüzden aptalca bir fikir demek ki." Neyse ki Kagi bunu duymamıştı.

Mağara dışında böylesine bir konumlanma yapacaklarını sanmıyorum. Muhtemelen asıl kuvvetlerini mağaranın içine, sürpriz elementine sahip oldukları kısımda tutacaklardır.

Öyleyse ne öneriyorsun?

Mağarayı kapatacağız, içindekileri öldüremesek bile kullanılamaz hale getireceğiz.
Surudai sanki yapılmak isteneni anlamış gibi baş salladı. Başka da bir şey sormadı. İkisi de Kagi'ye doğru döndü.

Kagi! Anlıyorum, acın taze ancak görev bitmiş değil. dedi Kagi'nin ilgisini çekmek için elini sallayarak.

Kagi dalgın gözlerle Gunzei'ye doğru baktı ve "Bir yoldaşımızı öldürdük." dedi. Bu söz biter bitmez Surudai Kagi'nin yanında bitip bir tane tokat indirdi. Ardından da yakasına yapışıp bağırmaya başladı.

Ne yoldaşı? Adamı ömrümde görmedim. Kusa bandı mı takıyordu sanki lan? Ne yoldaşı?!
Bu sırada Kagi'yi tutup ittirdi. Kagi bir metre kadar geriye gidip kıç üstü düştü. Gunzei ikilinin kavgaya tutuşacağını düşünerek araya doğru azıcık yanaştıysa da Kagi pek de kavgacı havasında değil gibiydi.
Biz mi öldürdük? Öldürmemek için her şeyi yaptım. Adamı yakaladım, o da kendi kafasını patlattı. Biz mi saldırdık ona? "Bizimle köye gelme" mi dedik? Bizim suçumuz ne lan burada?
Kagi verecek bir cevap bulamamıştı. Surudai haklıydı fakat o bir garip hissediyordu. Bir Kusalı ile ölümüne dövüşmemişti bugüne kadar. Hoş bugün de -en azından tek taraflı olarak- ölümüne dövüşmemişti ancak işte Shoichi ölmüştü. Kagi'nin sessizliği Surudai'ı yeniden öfkelendirmişti. Yürüyüp Gunzei'yi eliyle ittirdi ve bir hamlede Kagi'nin üstüne çullandı ve yumruk atmaya başladı.
Bizi öldürmeye çalışan oydu! Biz değildik Kami'nin belası seni! Kendine gel! Seniñ kanıñ biziz, o değil!
Gunzei Surudai'ı tutup geriye doğru çekti.
Yeter! diye bağırdı. Kagi omzuyla yüzünü silme ihtiyacı duydu. Burnu birazcık kanıyordu. Gunzei cebinden bir mendil çıkarıp Kagi'nin burnuna doğru götürdü. Ardından da Kagi mendili tuttu ve kendi burnunu kendi sildi.
Haklısınız, diyecek bir şeyim yok.

Biz Chouwano'yuz! Yapımız gereği kalbimiz bir şeylere derin duygularla bağlanmak ister. Bizi yakınımızdakilere karşı derin bir sevgi bağı kurmaya iter. Bu da bizi mantıksız denebilecek fedakarlıklara, eylemlere götürür. Yakınımız addettiğimiz kişiler için kendimizi kolaylıkla feda etmeye yatkınız.
Gunzei sanki bir sır açığa çıkıyormuş gibi bir yılgın yüz ifadesine bürünmüştü. Surudai'ın yeniden saldırmayacağını düşünüyordu fakat yine de ikilinin arasında durmaya devam ediyordu.
Kurulacak bağların sıñırı yok, en azından bir yaşa kadar. Ardından dünyamız ikiye ayrılır: Yanımızdakiler ve yanımızda olmayanlar. Shinobi köyleri ilk kurulduğunda biz de Kusa'nın içinde yaşar idik. Peki ya sonra ne olmuş dersin? Klandaki kişi sayısı parmaklarla sayılabilecek kadar düşmüş. Zira birbirimiz için duyduğumuz sevgi bağı yalnızca bizle sınırlı kalmamış ve köydeki herkes için oluşur olmuş. Bu bir felaket. Beni anlıyor musuñ?
Kagi bir şey demeden burnuna mendili tutmaya devam ediyordu. Kagi duyduğu teoremi istemeden kendi dünyasında deniyor ve Surudai'ın dedikleri neredeyse tamamen uyuyordu.
Biz birbirimiz için güçlenmeye çalışırız ve bunu yaparken kendi kandaşlarımızın da güçleneceğine güvenebiliriz ancak köydaşlarımız için bundan emin olamayız. Biz birbirimizin ne yapacağını, ne düşüneceğini kolaylıkla tahmin edebiliriz ama köydaşlarımızı tahmin edemeyiz. Bu yüzden köyde değil, köyün dışında yaşıyoruz. Onlara karşı bir sevgi hissetmemek için. Kendimizi korumak için.
Gunzei Surudai'ın sakinleşmesi için araya girme ihtiyacı hissetti.
Kulağa belki canavarca geliyor, evet. Ama şu an senin veya Surudaı'ın ölmesindense bir tabur Kusa shinobisinin ölmesini yeğleriz Kagi. Senden de aynı şekilde bir sevgi beklemiyoruz zira Surudai'ın dediği gibi, bu sevgi bağları belirli bir yaşa kadar oluşuyor. Fakat bizim sevgimiz kanımıza ve klanımıza olduğu için ister istemez seni doğduğundan beri bizimleymiş gibi görüyoruz. Bu yüzden senden tek ricam... dedi bir es vererek. Felaketimiz olma.

Kagi burnundan daha fazla kan gelmediğine emin olduktan sonra ayaklandı. Hafifçe gülümsedi ve söze girdi:
Benim "bağım" köyüme karşı oluşmuş demediniz mi? Siz de köydaşımsınız nihayetinde. Yeniden bir çatışmaya girersek kendime gelirim merak etmeyin. Ama bana biraz olsun yoldaşının ölümüne üzülmeyi çok görmeyiniz.
Gunzei bu sözün üzerine hafifçe başını sallayarak onu onayladı ve ardından Surudai'a doğru baktı. Surudai belirli belirsiz bir tıslamayla arkasını döndü ve mağaraya doğru ilerlemeye hazırlandı.

~~
Image
► Show Spoiler
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 288
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Geçmiş] Chouwa

Post by Chouwano Kagi » September 25th, 2025, 3:46 am

Üç Chouwa geldikleri yoldan geriye döndüler. Yolculuk sırasında kimse bir şey konuşmadı. Bu hem Kagi'nin isteği üzerineydi, hem de biraz daha tetikte durmak istiyorlardı. Mağara ve mağaraya doğru uzanan yolu bir pusu bölgesi kabul etmişlerdi. Bu yüzden Gunzei önde ilerlerken yaklaşık 5 metre gerilerinden Surudai ve Kagi yan yana ilerliyordu. Bitmeyen yağmur yavaş yavaş üç Chouwa'yı yeniden ıslatmaya başlamıştı.

Yolun doğu kısmından beyaz dumanlar yükseliyordu. Bunlar Kagi'nin yaktığı kulübe ve mezralar olmalıydı. Havanın yağmurlu olması sebebiyle yangınlar büyümemiş ancak yine de çevre yerlerden kolaylıkla fark edilir olmuştu. Muhtemelen bu durum «küçük kız»'ın bu isimsiz örgütü tarafından fark edildiği gibi Doushi'deki karakoldan ve hatta Yağmur Ülkesi tarafındaki sadık veya asi shinobiler tarafından da fark edilmişti.

Mağaraya yaklaşık üç dakikalık koşu mesafesi kaldığında Gunzei elini yumruk yaparak işaret verdi ve arkasındaki ikiliyi durdurdu. Gözlerini kısa bir süreliğine kapattı ve sensör yeteneğiyle etrafı gözlemeye başladı. Ardından da bilgi vermeye başladı.

Mağaranın içi bulanık... Girişi mühürlenmiş ya da önceden beri mühürlüydü. Dışarıda ise 23 kişi var. Gunzei gözlerini sıkıca kapadı, alnındaki damarı belirginleşmişti. Shinobi gibi durmuyorlar. Bir şeyler taşıyorlar... Erzak gibi.

Mağaraya mı taşıyorlar? Kagi kaşlarını çattı, sesi neredeyse fısıltıya indi.

Evet.

Hedefimizin erzakları olduğunu zaten belli ettik. Mağaraya toplamaları yalnızca işimizi kolaylaştırır. Bir an sustu, sonra bakışını Gunzei’ye çevirdi. Ya mühre çok güveniyorlar ya da tuzak kuruyorlar...

Dizilişleri? Surudai’nin sesi biraz sabırsızdı.

Düzensiz. Hazırlanıyor gibiler

O halde kolayca süpürürüz. Surudai hemen sözünü kesti, dudak kenarında küçümseyen bir gülümseme belirdi.

Kolayca mı? diyerek araya girdi Kagi. Eğer biri bile Shoichi seviyesindeyse, kolay olacağını sanmıyorum. Kagi’nin sesi sertleşti, parmaklarını kılıcının kabzasında sıkıyordu. Mağara mühürlü diyorsun... Belki de Shoichi’nin kulübesindeki mührü yapan aynı kişidir. Fuinjutsu dipsiz bir kuyu gibi. Ne çıkacağını kestirmek zor.
Gunzei yeniden gözlerini kapattı; bu kez yüzünde huzursuz bir gölge vardı.

Düşünmeye fazla vaktimiz yok. Bizi fark etmiş olmalılar... Koşuşturmaya başladılar.

Mührü mü açıyorlar?

Hayır. Tam tersine... girişten uzaklaşıyor gibiler.

Ne yani bize öylece saldırıyorlar mı? dedi şaşırarak.

Gunzei sanki teyit ediyormuş gibi bir saniyeliğine duraksadı. Gerçekten de adamların 23'ü de kendilerine doğru koşuyordu.

Öyle görünüyor.

Üçü de bu durum karşısında şaşırmıştı. Rakip ne kadar güçlü olursa olsun ve kendisine ne kadar güvenirse güvensin böylesine bir taarruz -en azından shinobilik teamüllerine göre- pek de makul değildi. Yine de gelen düşmanları ağaçların üstünde karşılamayı kararlaştırmışlardı. Gunzei hepsinin konumlarını kabaca eliyle gösteriyor ve gard alarak beklemeye koyuluyorlardı.

Yaklaşık bir dakika sonra bir nara ile ağaç gövdelerinin arasından görülmeye başladılar. Gerçekten de koşuşlarından dahi shinobi değil çevre bölgeden gelen çiftçi veya serseri tipler olduğu kolayca anlaşılabiliyordu. Gunzei ve Surudai birbirlerine baktı. Zira ne yapacaklarını bilemediler. Buradan çekip gitseler dahi bu insanlar asla onlara yetişemezdi. Onları öldürmek ise işten bile değildi. Garip olan bu kadar insanın gözlerini kırpmadan üstlerine doğru koşuyor olmasıydı.

Etraflarına bakıyorlardı. Hepsinin yüzlerinde donuk ifade vardı. Adını koyacak olsalar "Shoichi'nin suratı" diyeceklerdi. Kabaca yerleri söylenmiş olsa da nerede olduklarını bilmiyor olmalıydılar. Kagi önce kandaşlarına baktı sonra da hiçbir şey demeden yay gibi gerildi ve ağaçtan üstlerine gelen güruha doğru hızla fırladı. Hepsi senkronize bir şekilde Kagi'nin çıkardığı toz bulutuna doğru döndü.

Kagi de bu insanların belki kontrol edildiğini belki de basitçe kandırıldıklarının farkındaydı fakat içindeki öfkeyi kusmak istiyordu. Shoichi'yi bir kukla haline getiren her ne idiyse ona karşı hıncını almak istiyordu. Bu insanların de muhtemelen bir kurban olduğunun pekala farkındaydı fakat... umursamıyordu.

Tantou'su tıpır tıpır yağan yağmurun sesini kısa ve net hareketlere bölüyordu. Birisinin boğazından çıkan çelik üzerindeki kanı dökmeden bir diğerinin göğsünü deşiyordu. Çelik tenden ayrıldığında her birinin değişen ve soğuklaşan ifadesine bakarak sanki kendini tatmin ediyordu. Ölmeden önce kısa bir anlığına o ifadesiz surat yerine gelen pişman, acı çeken ve ne olduğunu anlayamayan zavallı ruhları tamamen görmezden geliyordu.

Tantou son hedefine doğru ilerken tiz bir çelik sesi bütün ormanda yankılandı. Kagi'nin tantousu bir başka katanaya çarpmıştı. Gunzei önünde dikeliyordu. Surudai ise sağ kalan son düşmanın sırtına inmiş ve kafasını tuttuğu gibi sudan incelmiş çamura gömmüştü. Adam debeleniyordu ve Surudai arada nefes alması için bu çabaya da tolerans gösteriyordu. Kagi kana bulanmış suratında alev gibi parlayan gözlerle tısladı.

Bu neyin nesi?

Gunzei oldukça sakin ve temkinli bir tavırla yaklaşıyordu.

Shoichi ile aynı durumdalar. Birisini esir alabilir ve durumun aydınlatılmasına yardımcı olabiliriz.

Gördüğü şeyleri anlatsın diye mi? diyerek yeniden tısladı Kagi. Bu onun için bir ihanet gibi bir şeydi. Zira zararsız insanları öldürdüğünün pekala farkındaydı. Bu esirin kendisinin bunca insanı acımasızca katlettiğini söylemesi başına büyük dertler açabilirdi.

Üçümüz de işin içindeyiz Kagi. Umalım ki anlatacakları bizi beladan kurtarmaya da yetsin.

Risk mi alacağız yani?

Gunzei duraksadı. Bu riske değip değmeyeceğini bilemedi. Kagi'nin gözlerindeki öfke onu afallatmıştı. Bu sırada Surudai ellerini ve ayaklarını bağladığı adamı Gunzei ve Kagi'nin dibine doğru fırlattı. Adam hala debelense de pek bir işe yarıyor gibi durmuyordu.

Sidik yarışınız bittiyse soñ kez mağaraya bakalım. Bu burada kalsın. Kurtulamaz.

Kagi bir şey demeden tantousunu çekti ve kınına geri koydu. Gunzei'ye doğru son bir kez öfkeyle baktı ve Surudai'a doğru döndü.

Mağaraya bakıp ne yapacağız? diye sordu.

Girişini magma ile kapatacağım.

Bu ne işe yarayacak ki? Giriş mühürlü ve arkamızı dönüp gittiğimizde yeniden açabilirler.

Evet ancak en azından mağaranın hala aktif kullanılıp kullanılmadığına dair bir işaret bırakmış olacağız.

Bu Kagi'ye mantıklı geldi, üzerine hiçbir şey söylemedi. Esir adamı bir ağacın dibine bıraktıktan sonra mağaranın girişine doğru yöneldiler. Mağaraya birkaç yüz metre kala da Gunzei söze girdi.

Girişte bir kişi var. Mührün ardında. Oturuyor... Hayır. Ayakta duruyor. Biraz duraksadı. Diğer iki Chouwano da yeniden bir belanın kendilerini bulduğunu bu es verişten anladılar. "Bu bir çocuk."

Herkes bunun meşhur "Küçük Hanım" olduğunu içten içe anladı, üzerine de pek konuşmadılar. Mağaranın önüne indiklerinde bembeyaz bir pelerine bürünmüş burnundan yukarısı görünmeyen hafif gülümseyen bir küçük çocukla karşılaştılar. Hiçbir şey demeden öylece bekliyordu.

Evet, şimdi ne yapıyoruz?

Üçü de birbirine baktı. Eğer bu kız sorguda bahsedilen kız idiyse muhtemelen güçlüydü ve bu üçlünün ne çakra ne de zindelik bakımından aynı seviyede bir mücadeleyi kayıp vermeden kaldırabilme şansı düşüktü. Üçü de bunun farkındaydı.

Planladığımız şeyi tabii ki. Mağarayı kapatacağım.

Ne yani onu yok mu sayacağız?

Kız bizi var sayıyor mu da bizim yok saymamız sorun olacak?

Bunun üzerine Kagi kıza doğru döndü. İçinde halen daha bir öfke vardı ve bu mührü açıp her şeyin sorumlusu olarak bildiği bu küçük kızı öldürebilmeyi çok istiyordu. Bariyere doğru yürüdü ve bir eliyle dokundu.

Sen neyin nesisin? diye sordu. Küçük kız ise hiçbir tepki vermeksizin durmaya devam ediyordu. Yüzündeki munzur gülümseme gittikçe daha da sinir bozucu oluyordu. Bir yandan yokladığı mühür Shoichi'nin mühründen çok daha kompleks hissettiriyordu ve hatta dokunduğu müddetçe çakrasının emildiğini hissediyordu.

Boşuna uğraşma. Mührü açamayız. Açtığımızda ise zaten perişan bir vaziyette oluruz. İyisi mi kenara çekil. diye seslendi Surudai bu sırada mağaranın tam karşısında bir dizi yerde dururken eliyle mühürler yapmaya başlamıştı.

Kagi geri geri bir kaç adım çekildi ve olacakları izlemeye başladı. Gözü ise halen daha küçük kızdaydı. Gülümsemesi onu çileden çıkartıyordu. Surudai'ın ağzından çıkan magma öbekleri bariyerin üzerinden yavaşça aşağı doğru iniyordu. Bazen de direkt zemini hedef alıyor ve yağmurun etkisiyle ortalık hızla sise bürünüyordu.

Kagi ise küçük kızın suretini kaybetmemek için gözlerini dört açmış bekliyordu. Bu monoton bekleyiş kızın bir anda ağzını açmasıyla değişmişti. Bir melodi mırıldanmaya başlamıştı. Üçü de bir anlığına duraksamış fakat bunun bir teknik hazırlığı olma riskine karşı ellerini silahlarına atmışlar ve hemen Surudai'ın yanında bitmişlerdi.

Bir süre bu melodi devam etti fakat bir şey gerçekleşiyor gibi durmuyordu. Böylesine stresli olmasalar melodinin ne kadar huzur verici ve güzel olduğunu daha iyi kavrayabilirlerdi. Üç Chouwano bir eliyle diğerini tutuyor ve birbirlerinin çakra verirken genjutsuda olmadıklarını tasdiklemeye çalışıyorlardı. Bir süre sonra melodik mırıldanma bitti ve şarkı söylemeye başladı.

Rüzgar nasıl da uğulduyor.
Gölge nasıl da süzülüyor.
At nallarının çınlaması,
Havayı nasıl da yırtıyor.

Kara sisin ardında
Ay şakıyor sessizce:
"Gamlı kalpler, uyanın." diye.


Üçlü halen daha bunun bir saldırı olup olmadığından emin olamıyordu. Gunzei telaşla söze girdi.

Kapa şurayı Surudai.

Surudai kaldığı yerden devam ederken Kagi, kıza bakmaya devam ediyordu. Sis bulutları bir anlığına dağılır gibi oldu ve kız kapüşonunu kaldırdığını gördü. Tam sureti görüyordu ki Surudai'ın magmaları bütün bariyeri kapladı. Kagi ufakça yerinden oynadı sanki eliyle magmayı sıyırıp görmek ister gibi hareketlendiyse de ne yaptığının farkına hızlı vardı. Yine de Surudai ve Gunzei bu hareketlenmeyi fark etmişlerdi. Ama bu duruma bir şey demedilerç

Artık eve döñebilir miyiz? dedi gerinerek. "Yoruldum."

Esiri ben alırım.

Surudai muzip bir tavırla yanıtladı.

E yok bi' de bize taşıtsaydın.

Üçü de kıkır kıkır gülüyordu.

~~
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Doushi Kasabası”