[Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Üç ülkenin sınırları ve kontrolü dışında kalan mekanlar.
User avatar
Kitamura Susumu
Kusagakure
Kusagakure
Posts: 291
Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Kitamura Susumu » July 11th, 2025, 9:32 pm

Ben cep boy Shinobi ile uğraşırken salondaki işler de bir yandan kızışıp kazan gibi kaynamaya başlamıştı. Daha birkaç dakika önce burada yapayalnız ve nispeten huzurlu iken ortamın birden aldığı bu hale anlam verebiliyor muydum? Hayır. Dövüşmekten başka seçeneğim, götü sağlama alana kadar da neyin neden gerçekleştiğini sorgulama gibi bir lüksüm var mıydı? Yine hayır. Mecbur, bu yönde şekillendirilmiş bir makine gibi otomatik davranacaktım, birimiz ya da birileri pasifize edilene kadar.

Joaryu önce üç klon yaratmış, ardından da ismimi anırmayı tercih etmişti. Çok büyük bir mesele olmasa da ifşa edilmiş olmam gözümden de kaçmadı değildi. Çare olan Sarı Gül ise diğer Amegakure'liye saldırmıştı. Dediğim gibi, nelerin neden gerçekleştiğini şu an umursayamayacağım için, 'yardımcı' oluyor dahi olsa ona karşı da tetikte olmaktan başka çarem yoktu. Fakat salondaki diğer insanlara odağımı paylaştırmadan önce kurtulmam gereken bir ufak mesele vardı. Karşımdaki küçük ama etkili turşucuk yerinde uslu uslu durmaya niyetli değil gibi gözüküyordu. Suratındaki hırslı ifadesi, kılıcını kullanmaya dair olan hevesi ve postürü, kaçmaya hazır olmam gerektiğini dört bir yandan suratıma bağırıyordu. Fakat tüm bu tavırlar sadece beni uyarmıyor, aynı hırsı ve cesareti taşıyan ve kalbimde yer etmiş önemli birini de hatırlatıyorlardı bana. Onu anımsamamla ufak bi' gülümsedim bir anlığına, zihnimi her an kaçmaya hazırlarken.

Minik serçe kılıcını aniden çekerek bana bir kesik göndermişti. Keşke, mal gibi beklemeseymişim de daha önce harekete geçseymişim diye düşünmedim değil. Zira elini kılıcına attığı gibi sağıma sıçramış olsam da kesik beni sol böbreğimden yakalamayı başarmış, bir bağırtıyı da kopartıvermişti ağzımdan. Sıçradığım yere sendeleyerek attığım adımla zor da olsa yere kapaklanmamayı başardım. Öfke ve acı eşliğinde homurdanarak bir elimi yarama götürdüm. Derin olmasa da leş gibi acıttığı bir gerçekti. Tam teşekküllü halini yeseydim ne olacağıdı ise hayal etmek istemediğim bir senaryo. Öfkeli bakışlarımı çocuğa çevirdim, "Yaptığını beğendin mi?" dercesine. Bir yandan da bu bakışlarıma bir mana yükleyerek, Rakumei no Jutsu'yu uyguladım. Korksun, korksun ki o lanet kılıcını hemen tekrar çekemesin ben Shunshin ile dibine tekrar girerken.

Evet, mesafeleri açtığım gibi kapatmasını da biliyorum ki çocuğa tekrar yaklaşmayı tercih ettim. Acı bu kadar heyheylerimi tepeme getirmiş olmasa böyle bir şey yapmazdım sanırım, zira bu bariz bir delilik. Kılıcını çekebilirdi, kendi kendimi şişleyebilirdim. Genjutsuma sıradışı bir irade gösterseydi ölümüme kendi ayaklarımla sıçrayabilirdim. Neyse ki, bunların hiçbiri olmadı. Tekniğin etkisi ile eli ayağına dolaşan çocuk benim tam sol yanına sıçrayışıma engel olamadı, geriye doğru iyice gerinip karnının yanından okkalı bir tekmeyle yere devirmeme de.

Ne yazık ki, tüm bunlar zaten yaralanmış olan bendenizde devam edecek gücü ve iradeyi kesmişti. Sadece çocuktan tekrar uzaklaşacak halim kalmış gibi hissediyordum. Bir de "Öyle pata küte girişmeden önce bir tanışılır, kornişon seni!" diye çocuğu azarlayacak kadar. Kalkıp, toparlanıp üstüme tekrar çullanana kadar bir iki adım geriye atıp bir yandan Shousen ile yaramı iyileştirmeye başladım. Bir yandan da söylenmeye devam ettim, "Edep, adap kalmamış! Karnımı kesti ya! KARNIMI!" diye. "Kafama düşerken de kesmeye çalışmıştın zaten. Derdiniz ne sizin ulan?!"

Son birkaç söylenişim yarayı tamamen iyileştirdiğim ana denk gelmişti. Kesiğin acısı gidince üzerimdeki yük de kalkmış gibi hissetmiştim. Deli kediler gibi birbirimize tekrar gireceğimiz bariz olsa da, devam etmeden önce bir parmağımı çocuğa doğru uzattım. "Bak." dedim sabırlı olmaya çalışan tok bir sesle, parmağımı sallarken. "Kalkma oradan, sikerim. Çok sinirliyim şu an!" diye azarladım son bir kez. Bir efekti olacağını sanmasam da rahatlamam için gerekliydi bu şamarı çekmem. Ağzımdan dökülmesiyle biraz rahatlamıştım bile hatta.

Salonun geri kalanında neler oluyordu? Bu belalı ufaklığı savuşturup Joaryu'ya katılabilecek miydim? Hem, hangisi gerçek Joaryu'ydu ki? Sarışın ne ayaktı? Bunların hepsi, şimdilik birer muamma olarak kalacaktı.
Image
Künye
İsim: Kitamura Susumu
Yaş: 22
Cinsiyet: Errkek
Boy: 173
Kilo: 50
Element: Raiton
Köy: Kusagakure
Seviye: B - Rank
Rütbe: Tokubetsu Jounin
Nam: Silüet
Puanlar
GP: 0
VP: 15
PP: 3


Linkler
Karakter Kartı
Gelişim
Dükkan
Teknik Geliştirme
Teknik Yaratma
Mod Yaratımı
Efsanevi Yaratık Kaydı

Profil
Güç: C - Rank
Çeviklik: C - Rank
Potansiyel: C - Rank
Kondisyon: D - Rank
Zihin: B - Rank
Varlık: C - Rank

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: F
[Çeviklik] Akrobasi: F
[Çeviklik] El Hassasiyeti: F
[Çeviklik] Saklanma: F
[Kondisyon] Form: F
[Potansiyel] Ninshuu: F
[Varlık] Aldatma: F
[Varlık] Empati: F
[Varlık] Sosyalleşme: F
[Zeka] Farkındalık: F
[Zeka] İzcilik: F
[Zeka] Bilim: F


Teknikler
Genjutsu: Rakumei no Jutsu, D Rank
Genjutsu: Teishi no Jutsu, C Rank
Genjutsu: Jubaku Satsu, B Rank
Genjutsu: Shibou no Jutsu, B Rank
Genjutsu: Magen: Bunshin, B Rank
Genjutsu: Omotsuki, A Rank
Ninjutsu: Ninpou, Shunshin, D Rank
Ninjutsu: Raiton, Ikazuchi no Kiba, C Rank
Ninjutsu: Raiton, Raijin no Tate, B Rank

Stiller ve Kabiliyetler
Stil: Ayatsu, D Rank
Stil: Musatsu, C Rank
Kabiliyet: J Kesiş (Musatsu, C Rank)
Kabiliyet: Çift silah Kullanımı (Musatsu, C Rank)

Yönelimler
Iryou-nin, A Rank

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Cennet Küpeleri. Iori'den hatıra.
Medikal At Arabası
Tantou, Dayanıklı, Hasarı Yüksek, Özel Görünüm
File İçlik, Dayanıklı
Panço

Uyluk Çantası
Senbon, 20'li Paket
Patlayıcı Parşömen, 3 Adet
Kunai, 3'lü Paket
Shinobi Hapları, 3'lü Paket (1 Kan, 2 Chakra)




Özellikler
-
User avatar
Jin Ryoken
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 436
Joined: August 31st, 2018, 5:11 am
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Jin Ryoken » July 11th, 2025, 11:53 pm

Dikkatini dağıtmaya çalıştığım elemanın Mi mührünü yapıp kiraz yapraklarını oluşturmasıyla birlikte kabzamı daha sıkı kavradım. Tehlike şimdilik bana doğru gelmiyor gibi gözükse de, muhtemelen her halükarda sekecekti. Ama artık yerimde durmaktan da sıkılmıştım, maskeye doğru hareketlenmem gerekiyordu. Ne de olsa bunlar ikiye iki kalmışlardı, arada tek çıkıntı bendim. Bu çıkıntılığın avantajını kullanarak ileriye atılabilirdim. Siyah saçlı elemana karşı görüşüm sıfırlanmıştı, artık onu göremiyordum. Harekete geçmenin tam vakti gelmişti, maskeye doğru atılmalıydım. En azından alıp kaçmayı deneme şansım da olabilirdi. Etrafımı iyice gözlemledim, bu noktada benim için en sıkıntı olacak kişi sanırım mor saçlı olan olacaktı.

Mor saçlılardan birinin maskeye doğru hamle yaptığını görmüştüm, ancak birde maskeye doğru gelmiş olan kunai vardı. Risk almam gerekiyordu, bunun farkındaydım. Kısa bir süreliğine yerimde dikilmek de çok mantıklı geliyor olsa da, hızla ileriye atılmak için harekete geçtim. İleriye atıldığım süreçte, Savaşın Şöleni'ni bulunduğu kından çıkartarak koşturmaya başladım. Fiziksel olarak ciddi bir zarar vermek istemiyorum, bu yüzden mor saçlı bana doğru hamle yaparsa ilk önceliğim kabzayla sert bir vuruş yapmak olacak, ancak işler uzarsa kesici bir yara verebilirim. Bu yüzden, öne doğru hızla koşturmaya başladım, amacım maskeyi sol elimle yerinden kaldırdığım gibi bulunduğu yere sağ ayağımla basıp kendimi geriye doğru savurmak için güç almak olacak. Tabi, dikkati elden bırakmadan yapmam gerekiyor, zira mor saçlının bana karşı nasıl bir hamle yapacağından emin değilim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Ikura Joaryu
Kusagakure
Kusagakure
Posts: 17
Joined: March 20th, 2025, 6:12 pm
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Ikura Joaryu » July 12th, 2025, 9:29 am

Kunai'ye direnç gösteren insan derisini avuçlarının içinde hissediyordu Joaryu rakibinin suratına çapraz bir kesik atarken. Vurana kadar fark etmemiş olsa da artık suratının yarısı deforme olmuş birisine karşı savaştığını anlayabilmişti. Böyle bir yaranın ne gibi bir mazisi olduğu içinde minik bir merak kıvılcımı ateşlenmesine sebep olmuştu bile. Yaralı yüzlü adamla farklı bir zamanda, savaşmadığı bir senaryoda karşılaşsaydı suratına neler olduğunu öğrenebilirdi diye düşündü fakat şu an bunu öğrenmesinin bir yolu yoktu. Savaşı başlatan onlardı, bitiren Joaryu ve Susumu olmalıydı. Saldırısının ardından rakibinin arkasına doğru geçerken vücudunu soldan sağa doğru çevirmeye başladı ve düşüşüyle aynı anda yüzünün rakip shinobiye dönmesini sağladı. Kunaisi ile ikinci bir hamle yapmaya kalktığı anda ise beklenmedik bir şekilde her yer kiraz yapraklarıyla doldu.

Kiraz yaprakları görüşünü tamamen kapatırken kunaiyi önüne doğru savurmuş olsa da rakibi artık orada değildi. Sağa doğru hareket eden silüeti gördüğünde ise rakibinin ondan hızlı davranıp sarı saçlı shinobinin olduğu tarafa doğru fırladığını gördü. Saliseler içinde oluyordu her şey ve geçen her anda kiraz çiçekleri Joaryu'nun görüşünü biraz daha kısıtlıyordu. Görüş alanının kısıtlandığı böyle bir anda rakiple çok yakın kalmamak adına orjinal olan Joaryu soluna doğru hamle yaparak, kiraz çiçeklerinden uzaklaşmıştı. Klon olan Joaryu ise yaralı yüzün peşinden onunla aynı yöne doğru hamle yapmıştı.

Orjinal Joaryu pozisyonunu değiştirdikten sonra gayri ihtiyarı olarak Susumu'nun çocuk olan shinobiye bağırdığı yöne doğru baktı."Kalkma oradan, sikerim. Çok sinirliyim şu an!". Çocuğa tekme atıp küfürler ediyordu, biraz abartmıştı sanki; tamam belli ki herkes maskeyi almak için gönderildi, kabul ediyorum görevimiz köy tarafından verildi ve kutsal ama küçücük çocuğa tekme atıp küfür etmesi biraz fazla olmuş olabilirdi. Joaryu o yaşlardayken hala genindi, kendi başına böyle bir şey gelse muhtemelen bir hayli hırslanırdı. Her zaman şu anki olduğu kadar disiplinli ve duygusuz değildi. Tüm bunlar anlık olarak yaşanırken Joaryu dengeleri bozmak adına elindeki kunaiyi bırakmadan tek bir el mührü yaptı ve "Shunshin" diye fısıldadı. Doğrudan Susumu ve küçük shinobinin olduğu yerde belirecek ve tökezleyen küçük shinobinin omzundan yakalayıp boynuna kunaisini dayayacaktı. "Yaralı yüz! Hareket edersen buçukluk ölür." diye seslenmişti odanın diğer ucuna fakat bir anda etrafında beliren 3 farklı yaralı yüz klonunun ortasında kalmıştı. "Klonların bir adım daha yaklaşırlarsa çocuğu keserim!" diye bağırdı.

Kiraz yapraklarının arasında kalan Joaryu yaralı yüzün peşinden fırlamıştı fakat fırladığı yerde artık 4 tane yaralı yüz vardı. Hangisi gerçek hangisi klon ayırt edemiyordu. En yakınındaki yaralı yüze doğru savurmuş olsa da kunaisini, deldiği şey sadece balçıktan başka bir şey değildi. Diğer bir yaralı yüz kendisine doğru saldırdığında yere doğru önce eğilip yerden süpürme tekmesi atmayı denedi. Diğer yaralı yüzün kaval kemikleri de balçıktan ibaretti. Kötü bir pozisyonda kalmıştı, vurduğu balçıklar yerden tekrar havalanıyor yeni birer yaralı yüze dönüşüyorlardı. Attığı süpürme tekmesinden sonra bir ayağı uzağında, bir ayağı tam vücudunun altında olacak şekilde çömelir pozisyonda kalmıştı.

Kaidenin yakınındaki Joaryu maskeye doğru hamle yapmak üzereyken önce kaideye bir kunai saplandı. Kunainin ucunda sallanan patlayıcı parşömeni gördüğünde ise çok hızlı hareket etmesi gerektiğini anlamıştı fakat sarı saçlı shinobi tam üzerine doğru koşuyordu. Kunaisine sarılıp önce sarışından kurtulması gerektiğini düşünmüştü. Üzerine doğru gelen sarışın sanki kendisi ile ilgilenmiyormuş ve tek odağı maskeymiş gibi Joaryu'ya hamle yapmamış olsa da Joaryu bir iki adım ileriye doğru koşup zeminden destek alarak ileriye doğru fırlayıp kunaisini savurmuştu. "Puf". Joaryu kunaiyi sarışına doğru savurmuştu fakat göğsüne yediği kabza darbesiyle sis bulutuna dönüşmesi bir olmuştu. Sarışını maske ile baş başa bırakmıştı.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 51
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Yamato Kazuya » July 12th, 2025, 1:37 pm

Saldırımın ardından gözlerimi sıçrayarak saldırımın etkisini azaltmaya çalışan rakibime çevirip gözleriyle buluşturduğumda ona karşı hislerimde garip değişiklikler gerçekleşmişti. Bir an öncesine kadar kurduğum baskıyı sürdürüp verdiğim hasarın üzerine gitmek isterken şu anda bedenimi muazzam bir korku kaplamıştı. Susumu gerçekten korkutucu bir shinobiydi. Yediği darbenin ardından hala ayakta durabilmesi, hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden laflarına devam edebilmesi, acıya rağmen dövüşe devam etme kararlılığı gerçekten muntazamdı. Bu haliyle bunları yapıyorsa biraz kendini toparladığında gerçekleştireceği potansiyeli kim bilir nelere kadir olacaktı.

Gözümde büyüdükçe büyüyen beyaz saçlı Kusa shinobisiyle göz temasını kesmeden kolumu yan çevirdim. Kılıcımın sırtını yerdeki mermer zemine doğru savurup üzerindeki kanı yere sıçratarak temizledim. Ardından bıçağının sivri ucuyla belimdeki kınını aradım. Korkudan titreyen sol elimle de kını yönlendirip iki ucu birleştirdim, katanamı hızlı tek bir hareketle kınına geri sürdüm. Gözlerim hala Susumu’nun gözlerindeydi. Ne heybetli shinobiydi ama! Ettiği tehditleri göz ardı etmesem iyi olurdu. Çok mantıklı konuşuyordu. Onu daha fazla sinirlendirmemeliydim.

Kılıcımın engel olması ihtimalini ortadan kaldırdıktan sonra shinobinin zebellahı adamdan kaçmak amacıyla arkamı dönmek için hamle yaptım. Ancak doğal olarak hareketimi tamamlayamadan haşmetli rakibimin tekmesiyle yere yapışmıştım. Susumu’ya karşı hissettiğim korkunun tüm unsurları yediğim tekmeyle birlikte bir saniye içerisinde vücudumu terk etmişti. Kendisine zihnimde dizdiğim övgüler bu kısa süre içerisinde anlamsızlaşmış, savurmaya devam ettiği laflar tehditten çok küçük bir çocuğun mızıkçılığı gibi duyulur olmuştu. Duygusal fırtınalar yaşamaya çocukluğumdan alışıktım ama bu yaşadığım fazla ani olmuştu.

Yerimden kalkmak için bir hamle daha yapacağım anda bu sefer mor saçlı gelip boynuma kunaiyi dayamıştı. Tuzaklarına düşmüştüm. Shinji-san’ı benimle tehdit ediyordu. Savaşın ortasında resmen bulunduğum konumu değiştiremiyordum. Üstüne bir de esir alınmıştım. Bu kepazeliği kendime yakıştıramamıştım. Daha dikkatli davranmalıydım. Bir an önce harekete geçip bulunduğum durumdan kurtulmam gerekiyordu.

Olduğum noktadan ayrılamamak sinirlerimi bozmuştu. Ne olacaksa olsun deyip boynumdaki kunaiyi sol elimle keskin çevresinden tuttum. Sağ elim daha sonra kılıcımı kullanmam için lazım olabilirdi. Elimle kunaiyi boynumdan uzaklaştırmaya çalışırken sinir bozukluğuyla bağıracaktım: “Bırakın lan…” daha etkileyici bir şeyler söylemem gerekiyordu. “Biz Ame’de var ya…” güzel başlamıştım. “Sizin gibileri var ya biz…” Bir yandan elindeki kunaiyi boynuma zorlayan kolla boğuşuyordum. “Var ya sizin gibileri kahvaltıda yeriz kahvaltıda…” Anlaşılmaması ihtimaline karşı sözlerime biraz da açıklayıcılık katmam gerektiğin düşünerek ekledim: “Peynir ekmek gibi hee…

Sözlerim yeterince tehditkar olmuş olacaktı ki mor saçlının kavrayışı biraz olsun zayıflamıştı. Elini yukarıya doğru ittirip boş kalan tarafıma yuvarlanarak kunaisinin menzilinden uzaklaşınca ayağa fırladım. Shinji-san’ın klonlarıyla ortalık karışmışken ortamdaki üç düşmanı da gözlemleyebileceğim bir açıdan gard alarak açıklarını bekleyecektim. Bu sefer doğrudan ortalarına dalıp kendimi yeniden keklik gibi avlanmaya müsait bırakmayacaktım. Ayrıca Shinji-san ile düşman arasında durarak bir yandan onu da koruyor olacaktım. Böylece o da rahatça uzun mesafeli saldırılarını gerçekleştirebilecekti.

Geçtiğim her noktaya sol elimden damla damla akan kanı şimdilik görmezden gelip acısını hissetmemeye çalışacaktım. Yaralar derin kesikler olmasa da sinir hoplatan bir acı veriyordu. Can sıkıcıydı ama bandajla çözülebilecek gibiydi. Şimdilik odağımı savaş alanında tutmak için kendimi zorlamalıydım.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 34
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Hagane Shinji » July 13th, 2025, 8:41 pm

Göt kadar alan zaten bir sirke dönmüşken Kasumi Juusha ile uyandırdığım balçık klonlar ortalığı iyice karıştırmıştı. Sağa sola zıplayan mor saçlı sirk maymunu, süpürge gibi yerden yere vurulan Kazuya, sanki bir shinobi değil de ocak abisi gibi küfürler savuran beyaz saçlı, biz birbirimizi boğazlarken sirki izleyen sarı saçlı. Görev gereği savaşan bir güruhtan ziyade oyuncağı elinden alınmış bir çocuk grubu gibiydi manzara. Henüz kimse kimseye hayati bir zarar vermemişti ancak mor saçlı maymun bir şekilde sağdan soldan kaçarak Kazuya’nın boğazına çökmüştü. Yaralı yüz. Gözünün önündeki yüzülmüş suratımı anca görmüş gibi şimdi laf sokuyordu. Yaptığı hareket büyük bir yanlıştı. Görev gereği gerekirse kendini patlatacak birini buçuklukla mı tehdit ediyordu? Kazuya’yı seviyordum evet ama maske kadar da değerli değildi bu buçukluk. Ben veya bu sirk maymunları da maske kadar değerli değildi. Köy yönetimi bu maskeyi istediyse gerekirse cesetlerimizi toplamaya geldiklerinde ona sahip olabilirlerdi.

Ancak aslan Kazuya kunaiye karşılık pamuk ellerini feda etmiş, Ame’nin gerçek gücün onlara göstermişti! Bu sirk maymunları bir şeyi yanlış anlıyordu. Ame, onların çiçek böcekle yönetilen köyüne benzemiyordu. Taştan mağaralarda yaşayıp boklarının üzerini kumla kapatan Ishi de değildi. Ölü veya diri, bu maskeyi köye götürmekte kararlıysak bizi tehditlerle durduramazlardı. Ancak bunu ben yapabilirdim. Kaidenin üzerine saplanan patlayıcı parşömen saplı kunai çoktan chakram ile dolmuştu. Hala onu patlatabilecek zaman da sahiptim. Sarı saçlı kargaşadan faydalanıp maskeye doğru hareketlenmişti. Kazuya ise birkaç adım önüme fırlayarak gerçek savaş pozisyonumuza geri dönmüştü. Yakın dövüşteki yetenekleri nedeniyle onun benim önümde olması, gelen saldırıları savuşturması asıl gücümüzü göstermemiz için önemli bir etkendi.

“Bir adım daha atarsan gömerim hepinizi.” Sarı saçlının maskeye doğru yaptığı hareketlenmeyi bıçak gibi kesmişti cümlelerim. Sürem kısıtlıydı ve artık blöf yapacağım saniyelere giriyorduk. Patlayıcı parşömen etkisini yitirecekti. “Patlatırsam dandik köyleriniz maskeyi geç donunuzu bile bulamaz!” Maske neydi, ne işe yarıyordu gram fikrim yoktu. Hepimizi bu mağaraya gömecek kadar değerli miydi onu da bilmiyordum. Ancak bu maymunlardan rica ederek alamayacağımızı da biliyordum. Balçık klonları yok ederek iki parmağımı dışa açtım ve parşömeni patlatma pozisyonuna geldim. Gökten düşerken takım arkadaşını rakiplerinin üzerine gülle gibi atan bir adam bunu yapmaktan çekinmeyecekti elbette.

Ancak yaptığım blöf görülmüştü. Sarı saçlı az önce durdurduğu hareketlenmeye devam ederek maskeye uzandı ve maskeyi alarak birkaç adım geriye zıpladı. Yapacak bir şey yoktu. Chakramı hareketlendirdim ve parşömeni patlatmak için odaklandım. Yer zangır zungur titremeye başlarken gözlerimi gelecek patlama için hazırladım. Bir saniye, iki saniye. Patlama yoktu, ancak zeminin titremesi gidecek artıyordu. Parşömenin kurulma süresinin geçtiğini farketmiştim ancak mağaranın deli gibi titriyor olmasına anlam veremiyordum. Sarışın, maskeyi alarak neyi tetiklemişti?
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kitamura Susumu
Kusagakure
Kusagakure
Posts: 291
Joined: August 31st, 2018, 1:49 am
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Kitamura Susumu » July 14th, 2025, 1:19 am

Ufaklığa bağırmamla Joaryu'nun hedefime çullanması bir oldu. Yani ben hallediyordum zaten, daha yakışıklı olan diğer Ame'liye odaklansa daha iyi olurdu diye düşünüyordum ki bir anda ortalık biraz daha kalabalıklaştı. Ortamda yeterince oksijen varmış gibi bizim Joaryu'nun klonlarına başka klonlar da eklenince ortalık iyice pazar yerine döndü. Pazar demişken, Salı'dan önce köye dönebilsek keşke, çok güzel organik pazar kuruyorlar akademinin arka sokağına.

Üstüme çullanmaya pek meraklı klonları hala elimde tutmakta olduğum tantou ile savuşturmaya çalıştım. Lakin hareketlerim isabetli olsa da klonları yok etmeme yetmiyor, parçalanıp yere dökülerek tekrar başka bir yerde varoluyorlardı. Aynı anda hem etkileyici hem de iğrenç olabilmeyi başaran bir görüntüydü. Kendini balçığa çevirebilen bir Shinobi ile karşı karşıyaysak da, maskeyi alıp götürmekten daha ciddi dertlerimiz var demekti. Eh... Öyle bir şey de olamayacağına göre, anlaşılmıştı bu kanayan gülün yönelimi, o da benim gibi bir Genjutsu kullanıcısıydı belli ki.

Klonlara saldırmayı kesip olabildiğince atlatmaya çalışırken, bir yandan da bıçağımı belime geri takıp bir shuriken çektim. Doğruca, düşünmeden Joaryu'ya attım. Karmaşanın içerisinde o da klonlarla meşgul bir hale gelmişti ve bu meşguliyeti de yarım ekmeği elinden kaçırmasına sebep olmuştu. Fakat şimdi omzunu kesip geçen shurikenim kolayca iyileştirebileceğim bir yara açmakla beraber genjutsudan kurtulmasını sağlamıştı. Bir an, göz göze geldik Joaryu'yla. Ne yaptığımı anlamaya çalışan gözlerine karşılık "Ne var amına koyayım?" dercesine bakmış, üzerime gelen bir başka klondan yere doğru eğilerek kaçarken bir kesik de kendime atmıştım bir kunai çekerek. Klonlar son bir kez yere yığılıp tekrar doğmamacasına balçığa dönüşürken de ayağa kalkmış, kafamı "Ona git, ona!" dercesine yaralı yakışıklıya doğru sallamıştım Joaryu'yu yönlendirmek için. Tabii, ne kadar anladı emin olamasam da, bu direktifimin bir önemi olmamıştı hemen akabinde yaşanan olaylarda.

Önce, Joaryu'nun klonlarından biri Sarı Bela'ya seğirtti, adamın maskeye yeltendiğini görünce. Tam bu sırada da kanayan gül ortalığı patlatmakla tehdit etti maskenin kaidesine patlayıcı parşömen atarak. "Dur, dur." yaptım Joaryu'ya doğru, az önceki direktifimi uygulamasını engelleyerek. "Deli misin birader? Hadi bizi geçtim çocuğu da mı feda edeceksin?" diye ters ters diklendim adama. Tamam, güzel çocuksun, ama biraz akıllı ol. Bu Amegakure'liler hep mi böyle akılsız olur? Hep mi benden bir şey çalmaya, hayatımı zindan etmeye kararlı olurlar? Şimdi de hayatıma göz diktiler! Üç ay önce sikikçe inşa ettikleri bir madende neredeyse can verdiğim yetmiyormuş gibi, yine bir patlamada güme gidecektim, yine bir Amegakure'li yüzünden. Sıkıntıyla iç çektim, "Al maskeni de siktir git." demeye hazırlanırken. Fakat daha ağzımı açamadan sarı kafa tekrar maskeye yeltendi.

Ellerimi gelecek bir patlamaya hazırlamak için önümde birleştirip gözlerimi sıkıca yumdum. Yine oluyordu değil mi? Üstüme koca koca kayalar düşecek, etim yanacaktı. Yapardı bu manyak herif, cidden patlatası olmasa bile sarışının ani hareketiyle panik yapar bir şey olur yıkardı ortalığı. Fakat, kulağıma ne bir patlama sesi ilişti, ne de bir acı hissettim. Duyduğum ve hissettiğim tek şey gittikçe şiddetlenen bir depremdi. Kollarımı temkinli bir şekilde indirip gözlerimi açtım.

Sarı bela maskeyi almış, geriye doğru tavşan misali zıplamaya başlamıştı. Bir sıçradı, iki sıçradı, üç derken... Dördüncüden sonra, daha çocuk arkasındaki kapının karanlığına karışamadan durdu ve yalpalamaya başladı. Gözleri, faltaşı gibi açılırken, tuttuğu maskeyi bırakmaya çalışır hareketlerle panikliyor, kesik nidalarla korku ve şaşkınlık sesleri çıkarıyordu. Hareket etmesini neyin engellediğini anlamak için birkaç adım daha öne attım gözlerimi kısarak. Çocuk ayaklarından başlayan bir gri renge bürünüyor, adeta taş kesiyordu. Ortamdaki deprem ise gürültüsünü gittikçe azaltıyor, tüm kapıları önden kapatan mavi bir perdeye dönüşüyordu. Birkaç saniye içinde deprem de, oluşan perde de, çocuğun "taşa" dönüşmesi de tamamlanmıştı. Yani, boynuna kadar.

Gariptir ki, ortamdaki bütün karmaşa da durgunluğa erişmişti. Sessizce herkesin suratına tek tek baktım. Onların da yaptığı şey benimkinden farklı değildi, herkes birbirine, ortama, taşa dönüşen çocuğa ve perdeye anlamaya çalışır gözlerle bakıyor ve susuyordu.

"Taşa dönüştü ulan herif." diye kısık bir sesle sessizliği bozdum, sanki izlediğim bir filmin finalinden hiç etkilenmemişimcesine bir tonla. Sonra, aniden değiştirdim tonumu, adeta tısladım Amegakure'lilere dönerken. "Deli bok gibi hemen saldırmak yerine sakince düşseydiniz olmuyordu değil mi?!" yaptım, bir elimle taşa dönüşen çocuğu işaret ederken. "Nasıl düzelteceğiz bu adamı şimdi? Bu perde ne? Bariyer kesin amına koyayım. Hah! Kaldık mı burada?!" Duraksamadan söylenmeye devam ederken taş çocuğa ilerlemeye devam ettim. Yaklaştıkça cidden taş gibi gelmişti bu da gözüme ama tipim değildi. Yarı korkmuş, yarı şok olmuş bir ifade ile bir maskeye, bir bana bakıyor, kesik kesik sesler çıkarıyordu olanları sindirmeye çalışırken. Kafasını, taşa dönüşen ve çenesine kadar uzanan taş kaplaması nedeniyle hareket ettiremiyor, hareketlerimi sadece gözleriyle takip edebiliyordu. Bir kolu maskeyi tutan diğer kolunu destekliyor, galiba maskeyi bırakmasını sağlamaya çalışıyordu donuk kaldığı anda. Bacakları devam ettiremediği sıçrayışına ithafen de hala kırık vaziyette görünüyordu. İlginç bir görüntüydü. Başıma gelmesini istemeyeceğim ilginç ve korkutucu bir görüntü. "Kalbi atan bir heykel..." diye mırıldandım. Ardından "Rahat nefes alabiliyor musun bari?" diye sordum. Dişlerinin arasından zar zor bir "Pek değil." sesi çıkardı. Derin bir iç çekerek ellerimi belime koydum ben de, azarlayan gözlerle arkamdaki güruha tekrar dönerken.
Image
Künye
İsim: Kitamura Susumu
Yaş: 22
Cinsiyet: Errkek
Boy: 173
Kilo: 50
Element: Raiton
Köy: Kusagakure
Seviye: B - Rank
Rütbe: Tokubetsu Jounin
Nam: Silüet
Puanlar
GP: 0
VP: 15
PP: 3


Linkler
Karakter Kartı
Gelişim
Dükkan
Teknik Geliştirme
Teknik Yaratma
Mod Yaratımı
Efsanevi Yaratık Kaydı

Profil
Güç: C - Rank
Çeviklik: C - Rank
Potansiyel: C - Rank
Kondisyon: D - Rank
Zihin: B - Rank
Varlık: C - Rank

Beceri Listesi
[Güç] Atletizm: F
[Çeviklik] Akrobasi: F
[Çeviklik] El Hassasiyeti: F
[Çeviklik] Saklanma: F
[Kondisyon] Form: F
[Potansiyel] Ninshuu: F
[Varlık] Aldatma: F
[Varlık] Empati: F
[Varlık] Sosyalleşme: F
[Zeka] Farkındalık: F
[Zeka] İzcilik: F
[Zeka] Bilim: F


Teknikler
Genjutsu: Rakumei no Jutsu, D Rank
Genjutsu: Teishi no Jutsu, C Rank
Genjutsu: Jubaku Satsu, B Rank
Genjutsu: Shibou no Jutsu, B Rank
Genjutsu: Magen: Bunshin, B Rank
Genjutsu: Omotsuki, A Rank
Ninjutsu: Ninpou, Shunshin, D Rank
Ninjutsu: Raiton, Ikazuchi no Kiba, C Rank
Ninjutsu: Raiton, Raijin no Tate, B Rank

Stiller ve Kabiliyetler
Stil: Ayatsu, D Rank
Stil: Musatsu, C Rank
Kabiliyet: J Kesiş (Musatsu, C Rank)
Kabiliyet: Çift silah Kullanımı (Musatsu, C Rank)

Yönelimler
Iryou-nin, A Rank

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
Cennet Küpeleri. Iori'den hatıra.
Medikal At Arabası
Tantou, Dayanıklı, Hasarı Yüksek, Özel Görünüm
File İçlik, Dayanıklı
Panço

Uyluk Çantası
Senbon, 20'li Paket
Patlayıcı Parşömen, 3 Adet
Kunai, 3'lü Paket
Shinobi Hapları, 3'lü Paket (1 Kan, 2 Chakra)




Özellikler
-
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 51
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Yamato Kazuya » July 14th, 2025, 11:16 pm

Savunma pozisyonuna geçtiğim sırada Shinji-san düşmanları maskeyi patlatmakla tehdit ediyordu. Herkesin peşinde olduğu ortak hedefi yok ederek kimsenin görevini başarıya ulaştıramamasına sebep olmak üzereydi. Biz dahil. Bence odadaki nefes alan son kişiler biz olana kadar dövüşerek maskeyi almak daha mantıklıydı ama Shinji-san’ın tecrübesine güveniyordum. Kurduğu oyunu devam ettirecektim.

Tam beyaz saçlı shinobiyle aralarındaki laf atışması devam ederken bütün oda sallanmaya başlamıştı. Bir patlama görmemiş veya duymamıştım. Ama bu sallantı da hiç makul değildi. Kaşlarım çatık kafamı arkama çevirip Shinji-san’a baktım. Sağ elimin işaret parmağıyla ona kendisini göstererek yaşadığımız depremin onun işi olup olmadığını sessizce sormuş oldum. Bildiğim kadarıyla Shinji-san’ın böyle bir gücü yoktu. Odadaki bir başkasının da herhangi bir teknik kullandığını görmemiştim. Garip bir tehlikede olma hissi ruhumu doldurmuştu. Yeniden önüme dönüp duruşumu bozmadan karşıdan gelebilecek saldırıları beklemeye devam ettim.

Yerin sallanması geçtikten sonra odadaki en az muhatap olduğum kişi, sarışın elemanın maskeyi alıp sıçrayarak kaçmaya çalıştığını gördüm. Tam müdahale etmek için kılıcıma davranacaktım ki adam yavaş yavaş hareket kabiliyetini yitirip gözümün önünde taşa dönüşmeye başlamıştı. Çenemi yere düşürüp ağzımın sonuna kadar açılmasına engel olamadığım bu şaşkınlıkla durumu izlerken ne yapacağımı bilemez bir şekilde aynı yere kilitlenmiştim. Adamı taşlaştıran odanın ortasından çaldığı maske miydi? Başka bir bağlantı kuramıyordum. Peki ya depremler? Bu görev birden çok fazla bilinmezin olduğu bir duruma dönüşmüştü.

Bilemediğimiz bunca şeyin içerisinde kalıp kendimizi daha büyük riske atmaktansa taktiksel geri çekilmek daha mantıklı gözükmeye başlamıştı. Bizim de rastgele bir şekilde taşa dönüşmeyeceğimizin garantisi yoktu. Hiçbir şekilde kendimizi savunamayacağımız duruma düşebilirdik. Odayı çevreleyen kapılardan hangisinin en mantıklı kaçış rotası olacağını analiz etmeye başladım. Ancak analizim uzun sürmedi. Bütün kapılar içinden geçilemeyeceği belli mavi renkte birer bariyerle örtülüydü. Bu da yaşadığımız diğer olaylara bağlı mıydı? Resmen ölüm kapanının içine düşmüştük.

Şaşkınlığım benliğimi henüz terk etmemiş, zihnim olayları birbirine bağlamaya çalışırken geveze Kusalı yine bıcır bıcır ötmeye başlamıştı. Köyümüzün topraklarını işgal eden düşman köy shinobilerine saldırdığımız için bizi azarlıyordu. Ayrıca diğer bir düşman köyün shinobisini taşa dönüşmüşken onu nasıl düzelteceğimizi soruyordu. Bu adamdan gerçekten tiksinmeye başlamıştım. Ancak şu an dövüşü devam ettirmektense içinde bulunduğumuz durumu tartışıp çıkışları yeniden açmak için birlikte çalışmamız gerekiyordu. Odadaki herkesi öldürsek bile buradan çıkabileceğimiz kesin değildi.

Birlikte çalışmayı mantıklı buluyordum ama istekli değildim. Taşlaşan elemana doğru yavaş adımlarla gardımı koruyarak yürümeye başladım. Gelişebilecek herhangi bir sadırıya karşı sağ elim pançomun altından kılıcımın kabzasını kavrıyor olacaktı. Artık heykel olan shinobinin yanına gelip kendisini daha yakından incelemeye başladığımda sohbetin üzerinden geçmiş olsa da Susumu’nun bu adamı nasıl düzelteceğimizi sorduğu soruya ithafen “Neden düzeltelim ki?” cevabını verdim. Ishigakure alın bandı takan birinin bu hali hepimiz için bir fırsat niteliğindeydi.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Jin Ryoken
Ishigakure
Ishigakure
Posts: 436
Joined: August 31st, 2018, 5:11 am
Künye:

Re: [Ryoken & Susumu & Joaryu & Shinji & Kazuya] Kırılma Noktası

Post by Jin Ryoken » July 17th, 2025, 4:49 pm

Maskeye doğru koşturmamla birlikte, morlunun dikkatini üzerime çekmiş olmalıydım. Zira fırlattığı kunaisi direkt olarak üzerime doğru geliyordu, bu noktada hızlı bir hamle yapmam gerektiğinin farkına varmıştım bile. Maskeyi aldığım gibi geriye doğru fırlamıştım, ancak yerin bir anda titremeye başlaması olayların pek hayra alamet ilerlemeyeceğini gösteriyordu. Önce hızlı bir refleks ile etrafıma bakınmaya başladım, geldiğim kapı çoktan kapanmıştı ancak çıkabileceğim başka noktalar da olmalıydı. Gerçi, kafamdan geçen ilk düşünce ile birlikte maskeyi aldığım an kapının açılabileceğini düşünmüştüm, böyle bir mekanizmaya sahiptir diye düşünüyordum. Bu yüzden, gözlerim önce geldiğim kapıya doğru dönmüştü, kapalı olduğunu gördüğüm anda başka bir çıkış noktası aramaya başlamıştım hızlıca. Üzerimde dört kişilik bir tehdit vardı, buradan hemen çıkmam gerekiyordu.

Ancak, çıkmak için kapı arayışım yavaş yavaş, kendi isteğim dahilinde olmadan sona ermişti. Yürüyemiyordum, ne olduğunu anlamak için gözlerimi ayaklarıma doğru indirdiğime, ayaklarım taş kesilmiş bir haldeydi. Başta buna pek anlam veremedim, sanırım o an içerisinde adrenalinden anlamsız gelmişti ama ayaklarımdan yukarıya doğru bacaklarım da taşa dönüşmeye başladığında maskeyi fırlatmak için bir refleks gösterdim. Refleksimin hiçbir işe yaramamasının sebebi, ellerimin de maskeyle birlikte taşa dönüşüyor olmasıydı. Çok uzun sürmemişti, boynuma kadar taşa dönüşmüş bir halde duruyordum. Sessizliğin içerisinden beyaz saçlının sesini duydum. Bana rahat nefes alıp alamadığımı sorduğunda, "Pek değil." diyerek cevap verdim. Böyle bir durumda nasıl rahat bir şeyler yapabilirdim ki?

En azından, beyaz saçlı insaflı gibi duruyordu. Beni nasıl düzeltebileceklerini düşünmüştü, ancak diğer ufak boylu niye düzelteceklerini sorgulamıştı. Bir şekilde, kafamı bile oynatamadığım halde gözlerimle ona bakmaya çalıştım. Gerçi, ne diyebilirdim ki? Beni şu sebeple düzeltmelisin, bu sebeple düzeltmelisin diye sayabileceğim bir sebebim yoktu. Mantıken, maskeyi sana vereyim gibi bir sebep bile işe yaramazdı, maskeyi aldığım anda taşa dönüşmüş olmak, diğerlerinin ondan uzak durmasını sağlayacaktı. Elimde sunabileceğim hiçbir mantıklı sebebin olmaması, burada kafası canlı duran taş bir heykel olarak kalacağım korkusunu yaratıyordu. Bu yüzden, bu korkuyla birlikte birkaç derin nefes almaya çalıştım. Gerçi heykel olmak, bunu oldukça engelliyordu ama elimden gelenin en iyisini deniyordum. Birkaç derin nefesle -ne kadar derin sayılabilirse- sakinliğimi ele aldıktan sonra söze girdim.

"Burada keşfedilmeyi bekleyen, konuşan bir heykel olarak kalmak istemiyorum. Sanırım bu sebeple düzeltebilirsiniz."

Dedim ufaklığa doğru. Başka sunabileceğim hiçbir sebebin olmaması komikti, beni burada bu şekilde bıraksalar ağzımı bile açamazdım herhalde. Bari böyle bırakacaklarsa, ağzıma bir şeyler tıksalar da tok kalsam bir süre. Açlığın vurmasını geciktirirsem, heykel olarak ölmeyi sindirmek için daha fazla zamanım olabilir.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Sınırdışı Bölgeler”