Evinden uzaktaydı. Ara sıra kafa dağıtmak için gelirdi buraya. Dağın başına, huzurla.
Pek bir işi yoktu. En azından beş dakika öncesi için anımsadığı bundan ibaretti. Korkunç bir boşluk. Bedeni, kurbanlık bir koyun gibi kaderine sunulmuş; biçare... Kaskatı bir et yığını gibiydi. Oturduğu topraktan yer yer gelen hışırtı sesi, yaşadığının tek belirtisiydi. Nefesi de belli belirsiz, ılık havaya karışan bir dumandan ibaret. Gözünün yer yer yaşardığını fark ediyordu. Duygusallık, hüzün ya da kederli bir kalpten ötürü değildi... Fazlasıyla içi geçmişti. Elindeki kalem canlı olsa, çevrilmekten muhtemelen başı dönerdi. Ne yazacaktı... Düşündükçe daha da şiddetini hissettiriyordu içindeki zelzele. Tek bir çizik attı.
Devamının geleceğini umuyordu zira.
Şimdi tek yapması gereken şey, onu güvenilir ellere teslim etmekti. Ringo geride bırakacağı, belki de hayatta en değer verdiği kişiye bir not bırakmıştı. Geleceğin belirsizliğine rağmen.. Yine de umutluydu. En azından pişmanlığı yoktu. Güvenli eller... Belki de pençeler. Parmağını ısırırken pek zorlanmadı. Yine de tuhaf hissettirmişti. Zira uzun zamandır yapmamıştı bunu.
Duman beklediğinden büyüktü. Tahminleri doğru ise... Geçen süre zarfında Gin-chan biraz daha büyümüş olmalıydı. Onu son gördüğünde üstüne binebiliyordu. Ancak şu an... Gözlerinin önünde sanki bir dağ duruyordu. Dumanlı bir dağ, bulutların gölgesinde bir heyula. Gururla dolmuştu Ringo.
"Görüşmeyeli ne kadar oldu? Gin-chan." sözleri bıçak kesilir gibi kesildi sonra. Onu tarayan, tüm benliğini hiçliğe çeken ve o anki nüfuzunu elinden kapıp kaçan bir çift kırmızı göz. Şimdi onların esiriydi artık. Hissettiği ise dostane bir karşılamadan öte, huzursuz bir hiddetti. Kulaklarına doldu çığlık dolu kelimeler. Üslubu ise hiç değişmemişti.
"Tsch! İnsan... Çağırdın beni.. Ama hangi yüzle? Gelmemem gerekirdi, normalde. Bilmezsin çünkü sen dostluk."
Kızgınlığını anlayabiliyordu. O an için, ne hissediyorsa, aynısını hissetmişti. Özür dilemekten başka söyleyebileceği hiç bir şeyi de yoktu. Ancak yakın zamanda tekrar görebilirdi onu. Neticede... Onsuz halledemeyeceği kadar zordu işi.
"Kusura bakma, Gin-chan. Uzun bir süre boyunca buradaydım. Pek yardımına ihtiyaç duymadım. Ancak haklısın, arada seni görmem gerekirdi. Çok büyümüşsün. Ben ise.. Aynıyım sanırım."
"Geveleme.. İnsan. Ne istiyorsun?"
Elinde tuttuğu kurdeleli parşömeni Gin'e doğru uzattı. Altın sarısı tüyleri, gün ışığında parıldarken dostuna tekrar baktı. Ona güvenirdi. "Bunu söylemem garip ancak.. Yakın zamanda tekrar görüşecek gibiyiz. Bir yolculuğa çıkıyorum. Tehlikeli olacak. Yardımın gerekecek. Bu kağıtta pek bir şey yazmıyor. Özel, önemli bir şey yok." dedikten sonra Gin'in bakışlarının bir an hafiflediğini, çehresinin değiştiğini hissetmişti. Anlıyor gibiydi. Çaktırmak istemese de, bozuntuya vermese de lafı nereye getireceğini anlayacak kadar tanıyordu Ringo'yu.
"Eğer başıma bir iş gelirse, bunu Chiriku-senpai'ye ulaştır. Bir şekilde." dedikten sonra uzunca bir süre düşüneceğini ummuştu koca kartalın. Pek öyle olmamıştı.
"Anlıyorum." dediği gibi neredeyse gövdesi kadar olan pençesini ona uzatmış ve kağıdı kavrayarak adeta yok etmişti. Bir duman bulutu ile kaybolmadan önce son kez seslenmişti. Eski günlerdeki gibi.
"Bir daha olmasın. İnsan. Bir daha olmasın."
Pek bir işi yoktu. En azından beş dakika öncesi için anımsadığı bundan ibaretti. Korkunç bir boşluk. Bedeni, kurbanlık bir koyun gibi kaderine sunulmuş; biçare... Kaskatı bir et yığını gibiydi. Oturduğu topraktan yer yer gelen hışırtı sesi, yaşadığının tek belirtisiydi. Nefesi de belli belirsiz, ılık havaya karışan bir dumandan ibaret. Gözünün yer yer yaşardığını fark ediyordu. Duygusallık, hüzün ya da kederli bir kalpten ötürü değildi... Fazlasıyla içi geçmişti. Elindeki kalem canlı olsa, çevrilmekten muhtemelen başı dönerdi. Ne yazacaktı... Düşündükçe daha da şiddetini hissettiriyordu içindeki zelzele. Tek bir çizik attı.
Devamının geleceğini umuyordu zira.
Bu satırları okuduğunda yüzünde oluşacak tebessümü tahmin edebiliyorum, senpai. Daha doğrusu, abi. Sana hep abi diye seslenmek istedim oysa. Biliyorsun, resmiyete takık birisiyim. O parlak metali alnıma geçirdiğim günden bugüne biraz değiştim. Belki biraz kasıntı birisi oldum. Ama hislerim hiç değişmedi. Beni kurtardığın o günü hatırlıyorum. Ishigakure ile tanıştım. Yabancı, minik bir çocuğu evine götürdün. Ona bir aile verdin, ona bir ev verdin. Ona yaşamak için bir sebep verdin. O çocuk evini koruyacak, Chiriku-senpai. Karşısında kim olursa olsun. Sahip olduğumuz şeyi koruyacağım. Ancak bilmeni isterim ki, değişen bir şey yok.
Hala beni bulduğun zamanki gibi. Yalnız küçük bir çocuğum, Chiriku-senpai.
Nasıl yazsam, nasıl başlasam pek bilemedim. Zira yazmak huyum değildir. Konuşma konusunda nasıl berbat isem, bir şeyleri yazarak anlatma konusunda o derece kötüyüm. Ancak yüzünde oluşacak tebessümü hayal ettiğimde, iyi bir şey yaptığımı düşünüyor ve cümlelerime devam edebiliyorum. Fakat sonra oluşacak burukluğu gördüğüm zaman.. İşte o zaman gerçekten hüzün kaplıyor içimi.
Zira şu an bu mektubu okuyorsan, muhtemelen beni bir daha göremeyeceksin.
Görememek derken.. Fazla büyük konuşmuş olabilirim. Muhtemelen ölmem. Ancak hayatında olmayacağım kesin gibi. Başıma ne geleceği ile ilgili pek çok fikrim var. Aynı zamanda da hiç bir fikrim yok. Ölme ihtimalim yüksek, senpai. Başıma bir iş gelmedi elbet. Ancak bu konuda girişimlerim var. Birilerini çok fena kızdıracak gibiyim. Ancak bunların hiçbirinin boşa olmadığını bilmeni istiyorum.
Bir kaç aydır yanında yoktum. Bu arada, köyü gerçekten özledim. Oralarda havalar iyi sanırım. Minami'de havalar biraz bozuk. Köyümüzde ne olup bitiyor, pek bilmiyorum açıkcası. Ancak bilmeni istediğim bir şey var. Hiç bir şey eskisi gibi değil öyle değil mi? Gözlerini kapat ve bir daha düşün. Sonra bir kez daha. Bizim bildiğimiz Ishigakure değil, öyle değil mi senpai? Yanında olmama sebebim, ortada olmayan shinobiler, yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız. Bir şeyler oluyor ve bazı ipuçlarına sahibim. Bunların hiç birinin boşa olmadığını adım gibi biliyorum.
Belki bir şeyler öğrenirsin. Sana bir şeyler söylerler, kulağına bir şeyler çalınır. Hiç birinin doğru olmadığını garanti ederim. Zira, en güvendiklerimiz; bazen bizi yarı yolda bırakır. İradem dışında hiç bir şey yapmadığımı, yaptıklarımın şu ana kadar yürüdüğüm yolun bir tezahürü olduğunu garanti ediyorum. Ve hayır, bu bir intihar mektubu da değil.
Tekrar görüşeceğimiz günü iple çekiyorum. Hangi dünyada olursa olsun.
-Ringo
Şimdi tek yapması gereken şey, onu güvenilir ellere teslim etmekti. Ringo geride bırakacağı, belki de hayatta en değer verdiği kişiye bir not bırakmıştı. Geleceğin belirsizliğine rağmen.. Yine de umutluydu. En azından pişmanlığı yoktu. Güvenli eller... Belki de pençeler. Parmağını ısırırken pek zorlanmadı. Yine de tuhaf hissettirmişti. Zira uzun zamandır yapmamıştı bunu.
"Kuchiyose no Jutsu!"
Duman beklediğinden büyüktü. Tahminleri doğru ise... Geçen süre zarfında Gin-chan biraz daha büyümüş olmalıydı. Onu son gördüğünde üstüne binebiliyordu. Ancak şu an... Gözlerinin önünde sanki bir dağ duruyordu. Dumanlı bir dağ, bulutların gölgesinde bir heyula. Gururla dolmuştu Ringo.
"Görüşmeyeli ne kadar oldu? Gin-chan." sözleri bıçak kesilir gibi kesildi sonra. Onu tarayan, tüm benliğini hiçliğe çeken ve o anki nüfuzunu elinden kapıp kaçan bir çift kırmızı göz. Şimdi onların esiriydi artık. Hissettiği ise dostane bir karşılamadan öte, huzursuz bir hiddetti. Kulaklarına doldu çığlık dolu kelimeler. Üslubu ise hiç değişmemişti.
"Tsch! İnsan... Çağırdın beni.. Ama hangi yüzle? Gelmemem gerekirdi, normalde. Bilmezsin çünkü sen dostluk."
Kızgınlığını anlayabiliyordu. O an için, ne hissediyorsa, aynısını hissetmişti. Özür dilemekten başka söyleyebileceği hiç bir şeyi de yoktu. Ancak yakın zamanda tekrar görebilirdi onu. Neticede... Onsuz halledemeyeceği kadar zordu işi.
"Kusura bakma, Gin-chan. Uzun bir süre boyunca buradaydım. Pek yardımına ihtiyaç duymadım. Ancak haklısın, arada seni görmem gerekirdi. Çok büyümüşsün. Ben ise.. Aynıyım sanırım."
"Geveleme.. İnsan. Ne istiyorsun?"
Elinde tuttuğu kurdeleli parşömeni Gin'e doğru uzattı. Altın sarısı tüyleri, gün ışığında parıldarken dostuna tekrar baktı. Ona güvenirdi. "Bunu söylemem garip ancak.. Yakın zamanda tekrar görüşecek gibiyiz. Bir yolculuğa çıkıyorum. Tehlikeli olacak. Yardımın gerekecek. Bu kağıtta pek bir şey yazmıyor. Özel, önemli bir şey yok." dedikten sonra Gin'in bakışlarının bir an hafiflediğini, çehresinin değiştiğini hissetmişti. Anlıyor gibiydi. Çaktırmak istemese de, bozuntuya vermese de lafı nereye getireceğini anlayacak kadar tanıyordu Ringo'yu.
"Eğer başıma bir iş gelirse, bunu Chiriku-senpai'ye ulaştır. Bir şekilde." dedikten sonra uzunca bir süre düşüneceğini ummuştu koca kartalın. Pek öyle olmamıştı.
"Anlıyorum." dediği gibi neredeyse gövdesi kadar olan pençesini ona uzatmış ve kağıdı kavrayarak adeta yok etmişti. Bir duman bulutu ile kaybolmadan önce son kez seslenmişti. Eski günlerdeki gibi.
"Bir daha olmasın. İnsan. Bir daha olmasın."