[Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım I

Amegakure'ye sahiplik yapan, kederli yağmurların hiç durmadığı ülke.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » April 14th, 2025, 1:03 am

Bakışmalarımız sayesinde şüphelerimde yalnız olmadığımı anlamıştım. Tecrübemin eksik oluşuyla kendimce kuruntu yaratmadığıma emin olmam içimi biraz daha rahatlatmıştı. Köyün en üst seviyedeki shinobileriyle çalışmak için yeterliydim… ve bu oldukça mutlu ediciydi. Ayrıca ekibin kolektif bilinçle hareket ediyor olması da muhteşem bir uyumumuz olduğunu gösteriyordu. Zaten bu görevin ağırlığı için de daha aşağısı kabul edilemezdi. En yüksek seviyeli ekipler için bile eşine zor rastlanır bir ahenk hisseder olmuştum. Bu durum cesaretimin tavana vurmasına senep olmuştu. Şu an birlikte olduklarımla her şeyi başarabileceğimi hissedebiliyordum.

Nihayet görüşmenin gerçekleşeceği ortama vardığımızda suratımı ekşitmeme sebep olan bir kahkahayla karşılanmıştık. Ancak fark ettiğim gibi soğuk ve ifadesiz surat ifademe geri döndüm. Mimiklerimin ne düşündüğümü belli etmesine izin vermemem gereken bir ortamdaydım. Daha dikkatli olmam gerekiyordu.

Selamlaşmalarıyla, daimyo ve Haiki-sama, karşılıklı olarak birbirlerine asgari miktarda saygı göstermişlerdi. Ieyasu’nun chou için kullandığı saygı ekine yaptığı küçümseyici vurgu, Akemi-san’ın chou ile konuşurken yaptığı vurguya benziyordu. Kurnazlığını marifet sayarak kendini üstün gördüğü gibi bir sezi yerleşmişti aklıma. Duygularına aşırı bağlı biri gibiydi. Ağzından çıkan her laf zihninin zayıflığına işaret ediyordu.

Müzakere sırasında Haiki-sama, benim de idealim olan barış durumunu teklif ediyordu. Daha sonra daha güçlü şekilde geri gelip savaşmak için değil, insanların hayatlarını yaşayabilmeleri adına teklifini yaptığını özellikle belirtme ihtiyacı duymuştu. Ieyasu ise bu barış teklifini zayıf kaldığımız ve savaşmaya devam edemeyeceğimiz yüzünden yaptığımızı söylüyor, tek barış yolunun kendisinin buyruğuna girmemiz olduğunun altını çiziyordu. Ancak Ieyasu işi yokuşa sürdükçe Haiki-sama da oyununu büyütmüş ve karşısındaki daimyo’yu neredeyse bir kaçak olarak ilan etmişti. Haiki-sama her sözüyle kendisine olan güvenimi tazelerken Ieyasu da bunun tam tersi, kendisine karşı olan ön yargılarımın nefrete yoğrulmasına sebep oluyordu.

Görüşme sürecini beklerken karşıdaki shinobilere simetrik, Haiki-sama’nın arkasında ve önüm boş kalacak bir konumda bekliyordum. Rahat gözücekeğim ama hızlı duruş alabileceğim bir pozisyonda, hareketsiz ve mimiksiz toplantıyı dinliyordum. Karşı tarafın shinobilerinden kendi dişime göre bir shinobi seçmeye çalışıyordum. Planımı; bir hareketlilik anında olabildiğince hızlı şekilde kılıcıma davranıp karşı tarafı bir kişi eksiltmek için ayaklarımın altına chakra biriktirip kilitlendiğim hedefe doğru Tobikoshi no Jutsu ile sıçrayarak Iaigiri vuruşunu yapmak ve geri çekilip kılıcımı kınına geri sokmak olarak şekillendirmiştim. Elim hala kılıcımın kınında duruyordu.

Sakinliğimi koruyabildiğim sırada karşı tarafın shinobilerinden bilindik bir isim olan Tategami lafa dalarak Haiki-sama’ya hakaret etmişti. Bu hakaretin şiddeti başlatacak tetik olduğunu düşünerek sağ ayağımla öne bir adım atıp sol elimin başparmağıyla kılıcımı kınından ayırıp sağ elimle kabzasını kavradım. Ancak Ieyasu’nun el hareketini görünce bunun beklediğim sinyal olmadığını anlayıp durdum. Hareketimi devam ettirmedim. Kılıcın kını terk etmesi sesiyle oku yaydan çıkarmış olan ben olabilirdim. Odanın içerisine yeniden baktım, hareketlenme olup olmamasına göre planımı devreye sokacaktım. Aksi yönde talimat alırsam rahat pozisyonuma dönecektim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » April 14th, 2025, 12:03 pm

Aldığım her nefese sinmiş durumda olan shinobi hislerimle, kurmuş olduğumuz formasyon doğrultusunda binanın içine girmemizle birlikte, bizi karşılayan ufak kargaşaya dikkat kesiliyordum. Bu binadan öyle veya böyle bir şekilde çıkmamız gerekiyordu. Arzum, barışçıl bir şekilde, geldiğimiz gibi geri dönmekti, elde ettiğimiz elle tutulur bir başarıyla birlikte. Ancak shinobi olmak, bana her zaman en olmazın olabileceğini öğretmişti birçok kez. Çıktığım görevlerde, attığım devriyelerde ve hatta akademi sıralarında bile, imkansızın ne denli imkanlı olduğunu görmüştüm. Tüm bunların yanında, aslında bizzat kendim bu imkansızlığın vücut bulmuş haliydim. Normal şartlar altında akademinin kapısından geçmeyecek bir hayata sahip olmam, bir şekilde girmiş olsa bile, ilelebet genin kalmam gerekirken, gelinen noktada bir Damla’nın yerine geçmiş chuunindim. Bu hikaye bile, içinde bulunduğum ortamda her şeye ne denli dikkat etmem gerektiğini bana hatırlatıyordu. Bu sebeple de, girdiğimiz ilk andan itibaren binanın içine dair tüm detayları aklıma kazıma niyetindeydim. İlk önceliğim ise, diğer çıkış kapısı ve oraya en kolay yolla ne şekilde ulaşılabildiği veya bu kapıya ulaşmak için geçtiğimiz yollarda muhtemel tuzak olup olmadığı olacaktı. Elbette kendimden nokta atışı tespitler yapmayı beklemiyordum, lakin olabildiğince çevre kontrolü ve hakimiyeti sağlamak durumundaydık. Bir köşeye yığılmış yer masaları ve minderler… Ortada kalan tek bir masa… Üst kata çıkan kırılmış ve kullanılamaz halde bir merdiven… Sürgülü kapı… Sürgülü… Ne gereği vardı ki? Bu terk edilmiş topraklardaki terk edilmiş bir binanın kapısını gerçekten sürgülemenin gereği var mıydı? Ve başka dikkat çekici bir şey var mıydı? Gözlerim hızla tarıyordu odanın dört bir yanını, en ufak bir detaydan kolaylıkla şüphe duymak için…

Tek bir sıçrayışta üst kata çıktığımızda ise, manzara bambaşka bir boyuta geçiyordu. Tam karşımızda duran Ieayasu ve onun “köpeği” Tategami bizi karşılayanlar oluyordu. Çoktan yerlerine geçmiş ve kurulmuş bir halde, adeta tüm üstünlüğün kendilerinde olduğunu haykırıyorlardı. Bunun dışında ise dört adet daha shinobi bulunuyordu, ihanetin sembolü olan flaklarındaki kırmızı çizgilerle… Bizim aksimize yüzleri kapalıydı her birinin… Elbette kapalı olacaktı… Ne de olsa hainliklerini illa ki gizlemeleri gerekiyordu. Onursuzluklarını… Satılmışlıklarını… Yüzüme ufak bir tebessüm yerleşiyordu sadece bu manzara karşısında. Acınası varlıklara hediye edilebilecek türden bir tebessüm…

Ieayasu’nun karşılama cümlesiyle birlikte, daha olayın başından sonucunu görmek epey mümkündü. Bizler “müşterek” Amegakure shinobileri değildik, asil olanlardık… Ieayasu’nun bize olan bu bakış açısına Haiki olabildiğince naif bir şekilde karşılık vermişti, duyduğu saygı düzeyini belli ederek. Ne var ki Ieayasu da çok altta kalma niyetinde değildi. Yüzüne yerleşmiş sinsi gülümsemesiyle verdiği karşılık, ancak onun türünde olan biri tarafından yapılabilirdi… Mantalitemiz farklı olsa da, bu hareketleri bir nevi kendimi andırmıyor değildi. Bu yüzden, yüzümdeki tebessümü dinginliğe teslim ederken, olayın ciddiyetine veriyordum kendimi. Karşılıklı atışmanın ilk fitilini kimin ateşleyeceğini beklerken, sessizliği bozan da Haiki oluyordu.

Haiki’nin gayet aklı başında girişiyle birlikte, kılıçlarımızın halen daha keskin ve kana bulanmaya hazır olduğunu açıkça ortaya koymuş oluyorduk. Ancak bununla birlikte, bu kılıcı yurttaşlarımıza değil, düşmanlara doğrultmayı da arzuladığımızı açıkça belli etmişti Haiki. Nitekim, yaşanılan sorun sadece onun veya bunun sorunundan ibaret değildi. Bu bölünmüşlük, en çok Yağmur halkını etkiliyordu. Bizler, Amegakure shinobileri ise, sadece Amegakure adına değil bütün ülkeyi koruma adına hareket etme bilinciyle yetiştirilmiştik. Haiki’nin sözleri, tamamen bu öğretinin gerçekliğini ortaya koyar nitelikteydi. Lakin Ieayasu, yine saçma bir mantıkla bizden Daimyoluğun askeri organizasyonunun bir parçası olmamızı istiyordu. Bu adam tam bir gerizekalıydı, buna net bir şekilde kanaat getirmiştim. İçimden gelen tek şey, oturduğum yerden kalkıp Ieyasu’nun tam karşısına oturmak ve ardından “Oğlum sen sıkıntılı mısın? Daimyo olmuşsun, siyasi güç sende… Amegakure zaten Daimyoluğa bağlı değil mi? Para peşinde koşmak yerine adam gibi ülkeyi yönetsen, kim sana ‘ne oluyor’ diyecek? Para yine kazanırsın, hem de katakullisiz, savaşsız! Kendini korumak için üç beş köpeğe para da yedirmezsin, Amegakure seni mis gibi korur zaten… Koca Ateş Daimyosu falan bilmiyor mu senin gibi salak salak işler peşinde koşmayı da öylece Hokage’ye güveniyor! İki gram mantıklı ol!” demekti. Zihnimde canlandırdığım bu sahne, şahsen benim adıma oldukça tatmin edici olsa bile, ne içinde bulunduğumuz ortamın ciddiyetine ne de bürokrasinin soğuk duvarlarına sığmıyordu. Bu yüzden kendime gizlediğim tatminlikle duruşumu devam ettirirken, Haiki lafa giriyordu bir kez daha. Haiki, özetle ‘ya git ya da ben sana güzel bir sahil kasabasında çiftlik ayarlayayım, sonsuza kadar mutlu mesut yaşa’ şeklindeki teklifi, tüm bu karmaşa ortasında oldukça makul görünüyordu. Ancak Ieayasu’nun bu teklife karşı yönelttiği soru ve Haiki’nin cevabı, tam anlamıyla olayların renginin değişmesine neden oluyordu.

Ieyasu’nun tüm alaycılığına rağmen, Haiki gayet rahat bir şekilde sonraki Daimyonun kendisi olacağını alenen ilan ederken, odadaki tüm bakışlar doğal olarak onun üzerine yöneliyordu. Bu oldukça beklendik bir tepki olsa bile, kuduz bir köpekten farksız olan Tategami havlamaya başlıyordu. Normal şartlar altında, Haiki ile bu şekilde konuşmasıyla birlikte onun dilini koparmak için çoktan kunailerimizle ve kılıçlarımızla saldırıya geçmiş olacak olsak bile, buraya geliş amacımızın bu olmaması yerimde durmamın tek nedeniydi. Ancak Kazuya taşımamız gereken sakinliği koruyamayarak kılıcını kınından sıyırdığı anda, odada yankılanan içime kızgın yağlar döküyordu! Tategami’nin saygısızlığı elbet karşılık bulacaktı, lakin o gün bugün değildi. Fakat Kazuya’nın kılıcını çekmesi, Ieyasu tarafından kolaylıkla yanlış anlaşılıp aleyhimize kullanılabilecek bir davranıştı. Bu noktada, Kazuya’ya yapabileceğim birkaç müdahale olsa bile, bunun Haiki’nin otoritesine zarar vereceğini düşünüyordum. Diğer bir ifadeyle, Haiki buradayken birine müdahale etmek veya hareketlerine söz söylemek benim haddime değildi. Bu nedenle, geriye kalan tek seçeneğim kalıyordu… Yüzüme yerleştirdiğim sıcak bir tebessüm, hafifçe aralamış olduğum dudaklarımın arasından çıkan kısık hava çıkış sesi ve kaşlarımı yukarı kaldırarak Ieyasu’ya atacağım bir bakış… Kimine göre Kazuya’nın hareketinin bir toyluk olduğu anlamı yaratan kimine göre ise Kazuya’nın hareketinin daha bir başlangıç olduğunu söyleyen bir bakış… Tek niyetim, Kazuya’nın bu hareketine karşı Ieyasu’nun saçma sapan bir emirle olayları çığırından çıkartması yerine, dikkatinin bana kayması ve bu esnada Haiki’nin olaya müdahale etmesiydi…
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » April 14th, 2025, 3:34 pm

Kazuya'nın harekete geçmeye anlık olarak başlamasıyla diğer bütün shinobiler de anlık olarak ellerini silahlarına ve bel çantalarına götürüyorlar. O noktada anlıyorsunuz ki, onlar da en az sizin kadar hazırlıklı, gergin ve olayların en ters noktaya gelmesi ihtimalini akıllarından geçiriyorlar. Ortamda hareket etmeye hazırlanmayan tek bir kişi var, Tategami. Ancak onun da kaslarının gergin olduğunu algılayabilmek için mükemmel bir fakındalığa ihtiyaç yok.

Ieyasu'nun elini kaldırması ise ortalığın karışmasını engelleyen yegâne şey oluyor. Anlık olarak zaman duruyor. Nefesleriniz yavaşlıyor. Akan suyun sesi git gide sizleri daha da çok rahatsız etmeye başlıyor. Bir kaç saniye süren bu sessizlik hepiniz için aşırı yıpratıcı bir sinir harbine dönüşüyor. Zehirli bir yılanın dişlerinden daha ölümcül olan bu atmosfer, sol taraftaki sürgülü kapının aralanması ile dağılıyor.

Herkes istisnasız kafasını çevirip kapıya doğru bakıyor. Daimyo kuvvetleri bile boş bulunuyor, Ieyasu dahil. Haiki de istemsizce oraya dönüyor.

Sürgülü kapıyı iki yöne iteleyip aralayan kişiyi gördüğünüzde herkes anlık şaşkınlıka dona kalıyor. İki eli artık tamamen yana açılmış sürgülü kapılara temas edecek şekilde, düz bir çizgi halinde açılmış. Öne doğru eğilmiş olan bu figürün kırmızı saçları kafasının yanından aşağı doğru süzülmekte. Kafası yere bakmakta.


Sagi Riaru
► Show Spoiler


Kafasını kaldırıp suratındaki yorgun ancak ifadesiz surat ile odayı süzdüğünde bunun Sagi Riaru olduğunu anında çözüyorsunuz. Daha kimse harekete geçemeden Riaru suratına görüp görebileceğiniz en çarpık ve buruşuk gülümsemeyi konduruyor.

"Selamlar sayın piç kuruları."

Herkes o anda harekete geçiyor, Daimyo kuvvetlerinden birisinin ve Tategami'nin Ieyasu'ya doğru hareket edip onu yaka paça güvene götürmek istediğini seçiyorsunuz. Ieyasu'nun suratında ise ciddi bir korku hali var. Haiki önünde iki parmağını dışarı açarak tek eliyle bir mühür yapıyor, bakışları gayet soğuk ve ne düşündüğünü kesinlikle belli etmiyor. Kanna aptal olmuş bakışları ile el mührü yapmaya başlıyor istemsizce. Diğer shinobilerin silah çektiğini görebiliyorsunuz.

Herşey ağır çekimde ilerlerken, Riaru ise hiç hareket etmiyor.

Bir an sonra, büyük bir patlama ile görüşünüzü alevler ve tahta parçaları kaplıyor. Kulaklarınızda ise çılgın ve dengesiz bir kahkaha yankılanıyor, patlamayı bastıran.
Off Topic
Bu konudan devam ediyoruz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Yağmur Ülkesi”