[Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım I

Amegakure'ye sahiplik yapan, kederli yağmurların hiç durmadığı ülke.
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

[Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi, Kısım I

Post by GM - Naruto » March 24th, 2025, 12:04 pm

Yeni bir güne başlıyor, sabah rutinlerinizi tamamladıktan sonra Amechou binasına göreve hazır olduğunuzu bildirmek için yola çıkıyorsunuz. Kiminiz bir önceki görevinin yaralarını sarıyor, kiminiz çok uzun süren bir nöbetin ardından yeterince alamadığı uykusuna karşı direniyor. Amegakure'de, iç savaşın pençelerinin arasında geçen standart bir gün. Duyarsızlaşmış olduğunuz bu durumun karşısında kayıp giden günler sokak başındaki giderken dehlizlere akan yağmur suyu gibi.

Amechou binasına vardığınızda üçünüz de bir odaya çağrılıyorsunuz. Bu odada bekleyen bir görevli size bir parşömen uzatıyor. Görevin bu parşömende yazıldığı açıklanıyor, detayları sadece sizin bilmeniz gerektiğini iletiyor. Parşömeni okumanız için görevli odadan çıkıyor.

Görevlinin biraz bu duruma şaşırmış olduğu ve anlam veremediğini anlayabiliyorsunuz, sanki burada olması gereken sizler değilmişsiniz hissine kapılıyorsunuz.

Parşömeni açtığınızda "Koruma Birimi" olarak göreve çağrıldığınız ve Amegakure'den yaklaşık bir saat kadar uzaklıktaki bir gözcü kampına gitmeniz gerektiği, detaylara orada vâkıf olacağınız yazıyor. Parşömen ise oldukça sıradan ve basit, ancak parşömenin tahta kısmının yanına işlenmiş bir damla sembolü dikkatinizi çekiyor.

Parşömeni ya yanınıza alıyor ya da orada bırakıyorsunuz, ardından vakit kaybetmeden yola çıkıyorsunuz.

Off Topic
Konudaki Oyuncular: Hagane Shinji - Yamato Kazuya - Kuroya Akemi
Pasiflik Süresi: -

Parşömeni yanınıza alıyorsanız kimin taşıdığını RP'lerde açıkça belli ediniz.

Konu süresince karakter gelişimi & satınalmalar gerçekleştirilebilir. Bu hususun önem arz edeceği bir durum olursa konuya geliştirmeler tamamlanana kadar ara verilecektir. Geliştirmelerini tamamladıkları vakit oyuncular RP'lerinin başına buna dair bir cümle bırakırlarsa o noktadan itibaren beklememize gerek olmadığı çıkarımını yapabiliriz.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » March 24th, 2025, 2:42 pm

Off Topic
Geliştirmelerim tam, puanların kökünü kuruttum.
Açlık, tuvalet ihtiyacı, güneş ışığı her gün olduğu gibi yeniden bir araya gelerek beni yatağımdan kaldırmıştı. Eve yeni taşındığım için henüz ne uyandığım yere, ne yalnızlığa, ne tek başına olmanın getirdiği güvenlik hissine, ne de uyandığımda çevremde uyandırmamam gereken insanlar olmayışına henüz alışamamıştım. Tuvalete yine parmak ucunda gidiyor, kıyafetlerimi giyerken sessiz olmaya çalışıyordum. Bu duruma alışmam belli ki biraz zaman alacaktı.

Bugün dinlenme iznim bitmişti. Dolayısıyla günlük sabah koşusuna çıkamayacaktım. Kahvaltımı yaptıktan sonra hazırlandım. Kıyafetlerimi kirli sepetine gönderip içime metal iplikten file içliğimi giydim. İçliğin üzerine basit kıyafetlerimi geçirdikten sonra ekipman çantamın içeriğini kontrol ettim, tamamdı, belimin sağ tarafına geçirdim. Kılıcımı ve kınını kotnrol ettim, herhangi bir sorun gözükmüyordu. Dikkatlice kılıcı kınına geri sürdüm, belimin soluna bağladım. Alınbandıma baktım, köy sembolünün etrafı küçük çiziklerle doluydu. Bunun yenilenmesi için bir ara istekte bulunsam iyi olacak. Dışarıdan gözükecek şekilde sol koluma kolçak gibi bağladım. Bir önceki görevimden dönünce artan paramla satın aldığım ilk yardım çantasını da ekipman çantamın arkasına taktıktan sonra pançomu üzerime geçirdim. Almam gereken her şeyi yanıma aldığıma emin olduktan sonra kapıyı iyice kilitledim ve evden ayrıldım.

Evden ayrıldıktan yaklaşık on dakika sonra Amechou binasındaydım. İzinden dönüp göreve hazır olduğumu bildiren bir evrak imzaladıktan sonra bir odaya gitmem gerektiği söylenmişti. Daha önce böyle bir şey olmamıştı, ya ekip lideri bana gelip görev anlatmış ya da doğrudan görevlendirilmiştim. Kaşlarımı çattım, anlayamadığım bir prosedürün içine çekilmiştim.

Söylenen odayı buldum, kapıyı tıklattım. İçeri girdiğimde ilk dikkatimi çeken Shinji-san'dı. Kocaman bir adamdı, eski takım arkadaşım Daigo'dan bile büyüktü. Daha önce birkaç kez sohbet etme fırsatımız olmuştu. Hemen yüzümdeki ifadeyi rahatlamış bir gülümsemeye çevirip selam verdim: "Aa, Shinji-san, günaydın." Ardından yanında duran sarışın kadını gördüm. O da daha önce gördüğüm bütün kadınlardan daha büyüktü. Tamam, ben de küçüktüm ama bu insanlar gerçekten dev gibiydi. Kendimi devler diyarında gibi hissediyordum. Ona da hemen gülümseyip "Günaydın." dedikten sonra odadaki son kişiye döndüm. "Merhaba." Yalnızca simaen tanıdığım bu kişi, ben odaya girdikten sonra görevle ilgili bilgilerin yazılı olduğu parşömeni Shinji-san'a uzattıktan sonra yanımdan geçerek kapıyı kapatıp dışarı çıkmıştı. Detayları yalnızca bizim bilmemiz gerektiğini de söylemişti. Bu sefer görev çok gizli gibiydi.

Elden ele dolandırdığımız parşömen en son bana gelmişti. İçindekileri okuduktan sonra odadan ayrılmadan önce ekibime yeniden baktım. Önce sarışın kadına dönüp kafamı biraz eğerek kendisini yeniden selamladım ve kendimi tanıttım: "Yeniden günaydın, ben Yamato Kazuya, chuunin rütbesini yakın zamanda aldım." Ardından parşömeni iki ekip arkadaşımın ortasına doğru uzatıp. "Bununla işimiz var mı bilmiyorum ama yanımıza alacaksak sanırım en yüksek rütbeli olanımızda durması daha doğru olur." Kadınla ilgili bilgim yoktu ama Shinji-san benden daha tecrübeli ve yüksek rütbeliydi. Sözlerimle öne sürdüğüm kişinin kendim olmadığını netleştirmek için parşömeni biraz daha onlardan yana uzattım.

Parşömenin akıbetini kararlaştırdıktan sonra yola çıkmıştık. Görevimiz 'Koruma Birimi' olarak tabir edilmişti. Kimi neyden koruyacağımızı yeri belirtilen gözcü kampına ulaştığımızda öğrenecektik. Bir saat süreceğini tahmin ettiğim yolculuğun ekip arkadaşlarımı daha iyi tanıyabilmek için bir fırsat olduğunu düşünüyordum. Ayrıca benden yaşça büyük ve tecrübeli oldukları için kafama takılanları da sorabilirdim. "Ben daha önce böyle gizlilikle bir göreve atanmadım. Biraz karanlıktayım, beni aydınlatabilir misiniz?" Alacağım cevabı en küçük detayına kadar dinleyip her vurguda dinlediğimi belirten küçük sesler çıkardıktan sonra bu konu bitince daha kişisel sorulara geçecektim.

Bağ kurma çabamı rahatsız edici bulmalarından çekiniyordum açıkçası. Tehlikeli bir göreve gidiyorduk, yıllardık savaşın ortasındaydık ve stres bulunduğumuz her ortama hakimdi. Onlar çok daha uzun süredir bu durumun içindeydi, ben alıştıysam ve bundan kurtulmak için yollar bulduysam onlar da bulmuştur herhalde. Genin takımımdaki dönemlerimden beri arkadaşlık, benim için bu stresi azaltan en büyük kavramdı. Bu yönde gösterilen çabadan kimse rahatsız olmaz gibi düşünüyordum. Yine de iyi tanımadığım insanları soru bombadımanına tutmak çok iyi bir fikir değil gibiydi. Her ihtimale karşı en azından konuştuğumuz farklı konular arasında biraz zaman geçmesini beklemek mantıklı geliyordu.

"Daha önce böyle bir göreve gittiniz mi?" Aynı şekilde, edinebildiğim tüm bilgiyi edinirken aramızdaki buzları kırma amacıyla bunları soruyor olacaktım.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » March 25th, 2025, 4:30 pm

Aynadan yansıyan görüntümü bu yaraları aldığım günden beri inceliyordum. Alışkanlık. Kaderin cilvesi. Sol taraftaki yüzülen alan beklediğimden daha hızlı iyileşmişti. Hastanedekilerin verdiği merhemi düzenli kullanıyordum, yararını reddedemem. Diğer yandan dinlenmem gerektiğine dair tüm uyarıları da gözardı etmiştim. Önüme gelen her göreve atılıyor, bulamadığımda görevi olanlara yardım için çırpınıyordum. Hiç olmadı akademideki gençlerin peşine düşüyordum. Hafif kararmış gözaltlarımı bu yoğunluk açıklıyordu. Bu vazgeçebileceğim bir şey değildi. Genç shinobilerin gözlerindeki o saf heyecan benim kaybettiğim şeyleri hatırlatıyordu. Onların karşısına bu görüntüyle çıkmak ilk izlenim olarak hoş olmuyordu elbette. Gözlerindeki korku ve iğrenti artık standart. Hak vermiyor değilim. Bu algıları birkaç dakika içinde kırabilmek ise artık bir refleks oldu. Onlarla konuşuyorum, dertlerini çözüyorum yeri geldiğinde eğitimlerine yardımcı oluyorum.

Bir Ame shinobisi olarak durmak için doğru zaman değildi. Durmaya lüksümüz de yoktu zira. Boş durduğumuz her gün Yağmur'un bir şeyler kaybettiği aşikar. Gölgelerin ardında Riaru'nun hazırlandığını, bize tepeden bakan Daimyo'nun ise rahat durmaycağını biliyoruz. Çabalayarak kaybettiklerimizi bir nevi yerine koyabileceğimizi düşünüyorum hep. Chou'nin bir derdini çözemiyorsam, bunu çözebilecek nesle destek olmak en mantıklı seçim gibi geliyor. Öte yandan hareket halinde olmak Ame'nin refahı için olduğu kadar benim için de şart. Suratımı artık kabullenmiştim fakat o dönemin stresinden beyazlamaya başlayan saçlarımın daha da ilerlemesini istemiyorum. Durup dinlendiğimde beyazlamaya başlıyor gibi bir durum yok elbette, fakat o anları düşünmekten de alıkoyamıyorum kendimi. Tekrar tekrar bu dipsiz kuyuya inmenin de bir anlamı yoktu. Anıları dikişlemek kolaydı. Kötü bir andan bir parçayı söküp mutlu anlar koyulabilirdi. En karanlık anılar bile bir şekilde aydınlatılabilirdi. Fakat bu, o anıyı tekrar yaşamayı gerektiriyordu.

Aynanın önünden ayrılarak masanın başına yöneldim. Hazırladığım ekipmanlarımı çantaya ve ceketimin ceplerine iliştirdim. Dün gece yalvar yakar sol koltuk altı sökülen ceketi yamalatmıştım. Çekelemedikçe belli olmuyordu. Gerçekten harika bir işçilikti. Kapımın önünde pinekleyen kediye mama verme,sevme ritüelleri sonrasıda evden çıktım. Hava kapalıydı ancak Yağmur ülkesi standartlarına göre oldukça canlı bir gün diyebilirdim. Chou binasına yakın gökdelenlerden birinde yaşadığım için görev yerime ulaşmam kısa sürmüştü. Bu yakınlık muhtemelen ilk gelen olmamı sağlamıştı.

Sonrasında gelen Akemi... Yağmur'un güneşi. Her lafın askeri bir disipline bağlı olduğu bu sıkı köyde dahi rahatça aşırılıklar yapabiliyordu. Aynı akademi döneminde eğitim almamız dışında çok bir yakınlığımız yoktu. Kusursuz görünüşünün ilgimi çektiğini reddetmeyeceğim. Buna kimsenin de gücü yetmez. Pürüzsüz teni, kendine özgü baştan çıkarıcı bakışları. Küçüklüğümüzde Kaito onun manipülatif tarafı konusunda bir çok kez uyarmıştı beni. Zaten işimiz gücümüz tamamen eğitim olduğu için bundan etkilenmemiştik. Ya da ben öyle düşünüyordum. Akemi karşısında neyi kendi isteğimizle düşündüğümüzü neyi düşünmediğimizi bilmek olanaksızdı. Fakat artık büyümüştük. Herkesin kendine has bir olgunluk seviyesi oluşmuştu. Görüntüsü de... Evet, gerçekten çekiciydi. Ben ise ona tezat bir şekilde dikişlerle karşısına dikilmiştim. "Merhaba Akemi-san. Uzun zaman oldu." Gerçekten uzun zaman olmuştu. Kaito ile kendimizi kapattığımız dar çemberden hala çıkamamıştım. Diyalog kurma fırsatı bulamadan odaya giren ise daha tanıdık bir yüzdü. Kazuya. Onunla akademideki gençlerle ilgilenmeye gittiğim dönemlerde karşılaşmıştım. Yaşıtları arasında hızla sivrilmesi ve sahip olduğu potansiyel dikkatimi çeken özellikleriydi. Yetişmesi gereken, yetişmesi için çabaladığım genç nesli temsil ediyordu. Kısa konuşma faslından sonra uzatılan parşömeni yavaşça açarken görevlinin surat ifadelerini okumaya çalıştım. Burada olmamızın garipsendiği barizdi. Beklediği kişilerle karşılaşmamış olabilirdi. Atanan kişiler son anda değişmiş olabilir miydi?

Yaklaşık bir saat uzaklıktaki gözcü kulesi. Koruma görevi. Detaylar aramızda saklanmalı. Damla sembolü. Görev içeriği basitti, parşömendeki ince detayı da hafızama attıktan sonra diğerlerinin de okuyabilmesi için devrettim. Üzerinde düşünecek çok fazla detay yoktu. Parşömenin taşınması ise... Ardımızda bırakmanın bir anlamı yoktu. Tahmin ettiğim gibi göreve atanan kişiler son anda değiştiyse veya bu konuda muallak bir durum varsa görev bildirgesinin bizde olması yararımıza olurdu. "Parşömeni almamız yararlı olabilir. Eğer senin içinde sorun olmazsa, ben taşıyabilirim Akemi-san. İstersen sende de kalabilir." Rütbenin bir önemi yoktu, hepimiz Ame için canını ortaya koyan insanlardık sonuçta. Parşömenin bende kalmasını tercih ederse ekipman çantama iliştirecektim.

Parşömen konusundaki fikir birliğinden sonra chou binasından görev yerimize doğru ilerledik. Kazuya-san'ın görev hakkındaki soru işaretleri gayet yerindeydi. Ancak bu bilgilere biz de henüz sahip değildik. "Daha önce böyle bir göreve gittim mi? Emin değilim Kazuya-san. Çok fazla detay yok ve sanırım içinde olmamamız gereken bir görevdeyiz." Bu sözler genç çocuğun soru işaretlerini arttıracaktı. Dürüstlüğümle başa çıkabileceğini düşünüyordum. "Gözcü kulesine gidince öğreniriz. İçini rahat tutabilirsin. Haiki-sama bizi altından kalkamayacağımız bir göreve göndermez." Son cümlem belki de bir yalandı. Ame, çok fazla cephede hazır görünmek zorunda olan bir konuma sahipti. Niteliğin nicelikten daha önemli olduğu görevlerden biri olabilirdi. Gerçek ne olursa olsun görev yerimize ulaşmadan bunları öğrenemeyecektik.

Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » March 25th, 2025, 5:36 pm

Dağınık saçlarımın arasında geçirdiğim parmak uçlarımdan süzülen ışıkları izlemek hayranlık veriyordu. Bu ülkede doğmuş biri olarak, herkes gibi Güneş’ten uzak kalmanın getirdiği beyazlığı saymazsak hepten aykırı sayılabilirdim bile. Bu aykırılık ise, her zaman kendi nefsimin daha da iştahlı olmasına neden oluyordu. Bir ışığa bu kadar benzemenin getirdiği kibirle yoğuruyordum kendimi, çehremi her gördüğümde aynada. Güzelliğimin farkındaydım her zaman, ancak shinobi olduktan sonra bu durumdaki değişiklikler yadsınamazdı. Artık muhatap olduğum kişiler, kendilerini eğitmiş ve düşkünü olduğum nefisten uzaklaşmayı başarmış kişilerdi. Yolda geçerken attığım çarpık bir gülümseme ile bedavaya aldığım yemeklerin sayısını saymak güç olsa bile, ne Akademi içerisinde ne de bu zamana kadar takıldığım “iş arkadaşlarım” açısından aynı sonucu elde edemiyordum. Ve bu durum, çoktan bir oyuna dönüşmeye başlamıştı bile. Kimi ne kadar kendinden uzaklaştıracağım ve kimin duygularını tarumar edeceğim üzerine kurulu, basit ve bolca eğlenceli bir oyun… Şimdiye kadar bu oyuna dahil olmaktan kaçınan olmamıştı, ancak mutlak bir galibiyetten de bahsedemiyordum. Bu durum da, her zaman oyunu daha üst seviyelere taşımam gerektiğini gösteriyordu. Ne ahlak ne de diğer içi boş kurallar… Duramazlardı ya karşımda!

Boş geçen bir nöbetin ardından, yeni hedefler ve yeni “avlar” bulmak için ilerlemeye başlamıştım Amechou Binası’na doğru. Her ne kadar bir göreve gidecek olmam nedeniyle hatlarımı gizlemeyen ancak bedenimi kapatan kıyafetlerimi giymişsem de, “esas görev” özellikle orta yaş ve üzeri erkeklerin bakışlarının arasında hafif kıvırtarak yürümekle başlıyordu. Saçlarım, göz makyajım, parlatılmış dudaklarım… Belimin inceliği ve diğer üst kısımların dik duruşlarını ustaca sergileyen kıyafetime eşlik eden düzgünce toplanmış saçlarım, attığım her bir adımı belli eden uzun botlara paçaları sokulmuş ve kalçalarımın hatlarını belli eden sıkılıktaki alt takımım ile çoktan Amekagure esnafını uyandırdığımı düşünüyordum! Tanımadığım yüzlere attığım çarpık gülümsemeler ile tanıdığım yüzlere yolladığım işveli günaydınlarla birlikte, Amechou Binası’na varmıştım.

Amechou Binası’na girdiğim anda ise, kendime has shinobi modunu aktif hale getirerek, yüzüme daha ciddi, ancak cilvesinden ödün vermeyen bir ifade takınmayı tercih ediyordum. Bugüne bugün, Chuunin olmuş bir shinobi olarak, öyle kolayca gülümseyişlerimi insanlara bahşedemeyecektim. Zira buradakiler, dışarıdakilere göre daha ustaca yaklaşılması gereken avlardı! Ve buradaki avların en önemli özelliklerinden biri de, avcıya isterik yanaşma konusunda kendilerine vurdukları ketti! Bu keti aştığım anda ise, yeni oyunları kurmaya başlamaktan başka bir şey yapmama gerek kalmıyordu. Nihayetinde Amechou Binası içerisinde bir odaya yönlendirilmem ve sonrasında odaya giriş yapmamla, yeni günün ilk sürprizi tüm “parçalanmışlığı” ile karşımda duruyordu… Beyaz saçlı vahşi velet Kaito’nun sevgilisi Shinji!

Ortadan dikilmiş suratıyla pek de sağlam bir işçilik çıkartılmamış olan Shinji ile karşılaştığım anda, onunla pek de muhatap olmadan geçirdiğim akademi dönemi gözlerimin önünden su gibi akıp gitmişti. Zihnimde sadece Kaito’nun sevgilisi olarak yer edinmiş olması tamamen benim küstahlığım olsa bile, en azından onun eksikliklerini suratına vuracak değildim! O kadar da alçalacağımı kimse düşünemezdi! Bu yüzden Shinji’nin geçmişi yad eden selamına karşılık kocaman büyüyen gözlerimi Shinji’nin gözlerine diktikten sonra, hızlı adımlarla iki elini havada yakalayıp “Shinji-kun! Kaç sene oldu? Seni yeniden görmek… Harika!” diyerek gülümsüyordum. Duruşunun soğukluğunun ellerine sirayet etmesi pek de şaşılacak bir durum olmasa bile, baş parmaklarımın hafif hareketleriyle Shinji’nin en azından içini ısıtmaya başlayabilirdim! Ellerim Shinji'nin yüzüne doğru hareketlendiği esnada ise, tüm bu güzel ve ısınmaya başlayan anlar, bir yeni yetmenin iştirakiyle son buluyordu! Bana kalırsa şu akademi mezuniyeti için bir yaş sınırı falan koyulması artık zorunlu görünüyordu!

Suratındaki saflık miktarına bakıldığında, benden en az 5 yaş kadar küçük olduğu belli olan bu yeni yetmeye, Shinji’yle geçirmeye başladığım sıcak saatleri sonlandırdığı için hafif kaşlarımı kaldırmış bir şaşkınlıkla bakmış olsam bile, bana selam vermesiyle birlikte kaşlarımı yavaşça eski yerine indiriyordum. Aslında bu, Shinji’yi ithafen yapılacak bir hareketin minik bir ön izlemesinden başka bir şey değildi! Yeni yetmenin selamına karşı ona “kucak dolusu” bir karşılama yapmam kaçınılmaz olacaktı! Shinji’den ayırdığım ellerimle birlikte, yeni yetmenin kafasına olabildiğince sarıldıktan sonra, onu bir ablası olarak şefkatle göğsüme yaslayıp “Sana da merhaba küçüğüm! Hiç merak etme, Akemi senin için her zaman yanında olacak!” diyecektim… Unutma Shinji, bu kollar ancak istediklerini göğsüne yaslar!

Yeni yetme üzerinden devam ettirmeyi planladığım birkaç eğlenceli an, yine birilerinin gelmesiyle son buluyordu. Sanırım Amegakure’nin yerel bir adeti olarak, odalara sürekli birilerinin gelmesi gerekiyordu! Belki de çözülmesi gereken ilk mesele buydu Amegakure için… Özel alan veya iki insanı rahatsız etmeyeyim gibi düşüncelerin olmaması… Tat kaçırıcı bu süreç içerisinde, sanki bize gelen kendisi değilmiş gibi şaşıran görevlinin anlamsız bakışlarından kurtulmamızla birlikte, bir koruma görevine çıkacağımızı anlıyordum. Ancak detayların belli olmaması ve bir saat kadar uzaklıktaki gözcü kampında görevle ilgili bilgilerin açığa çıkacak şekilde olması ile parşömendeki damla sembolü burna gelen pis kokuların öncüsü oluyordu. Fakat bu pis kokuları almak için solumak gerektiğini fark ederek, bu işleri tamamen Shinji’ye devretmenin daha uygun olacağını düşünüyordum. Bu nedenle isminin Kazuya olduğunu öğrendiğimi bıcırık ile arasındaki sohbete pek de dahil olma niyetinde değildim. Ancak Shinji beni bir birey olarak görüp parşömenle ilgili sözlerini söylemesinden sonra, birleştirdiğim iki elimi dirseklerimden kırarak hafifçe kaldırdıktan sonra “Bence sen daha iyi taşırsın Shinji-kun… Benim onu sokuşturabileceğim pek bir yer yok da!” diye karşılık verdim. Sözlerim içerisindeki belli bir kelimeye yaptığım vurguyla olayın rengini değiştirme gayesindeydim. Eee Shinji de taş-duvar değilse buradaki metaforu anlamıştır!

Parşömenin Shinji’de kalması konusunda mutabık kalışımızla birlikte, Shinji bu kez Kazuya’nın sorularını cevaplamaya başlamıştı. Bense çoktan Kazuya’nın hemen yanında yerimi almış ve bir öğrenci disipliniyle Shinji’yi dinlemeye başlamıştım! Shinji’nin sözleri sonlandığında ise, Kazuya’nın sol omzuna dayadığım başımla ona bir kedi gibi sırnaşırken “Hiç merak etme Kazu-chan, Shinji-kun yanımızdayken korkmamıza gerek yok! Ben de daha önce böyle bir göreve gitmedim…” diyordum yalandan da olsa. Hemen akabinde ise bakışlarımı daha çok Shinji’de tutarak “Benimkiler hep açığa oynamak gibiydi… Açıldıkça açılıyor gibi… Yani nasıl desem? Gizlisi saklısı olmayan, bam güm patlattığın türden!” diyerek gittiğim “görevlere” bir açıklık getiriyordum. Cümlenin sonuna eklediğim tek göz kırpışıyla birlikte duruşumu düzelttikten sonra ise artık işin gerisini Shinji’ye bırakıyordum!
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » March 25th, 2025, 7:57 pm

Shinji parşömeni alıyor ve yola çıkıyorsunuz.

Kabaca bir saatlik yol için köyden ayrılıyorsunuz. Ağaçlar üzerinden atlayarak Yahiko ormanını arşınlamaya başlıyorsunuz. Yağmur her zamanki gibi durmuyor, ancak siz köyden uzaklaştıkça sağanak azalıyor ve yerini daha cılız bir hale bırakıyor. Yarım saatlik bir ilerleyişin ardından ise günün ışıklarını ağaçların arasından seçebilmeye başlıyorsunuz.

Kabaca yirmi dakikalık bir ilerleyişin ardından bir ağacın farklı dallarına konuyor ve tam karşınızdaki, ormanın içerisindeki minik bir açıklığa kurulmuş kamp alanını seçiyorsunuz. Kamp alanı bir kaç tenteden oluşmakta ve civarda herhangi bir ışık kaynağı yok. Tarif edilmemiş olsa veya aranzdan birisi buraya daha önce gelmemiş olsa bulabileceğinizden emin değilsiniz. Bu kamp alanı ormanın içerisindeki bir çok gözcü kampından sadece biri.

Siz kampa göz gezdirirken bir shinobi yan ağaçtaki bir dala konuyor. Siyah cübbeli ve kapüşonu çekik, alın bandını hayal meyal kapüşonun altından seçebiliyorsunuz. Uzun kahverengi saçlarının yan perçemleri hafifçe cübbenin dışına sarkmakta. Bir erkek olduğu belli.

"Günaydın. Kanna-san sizleri bekliyor." diyor sakin bir ses tonunda. Bu esnada tentelerden birinden bir shinobi çıkıyor. Kırmızı kıyafetini gördüğünüzde bunun Hazuki Kanna olduğunu anlıyorsunuz.
Jounin Hazuki Kanna
Image
Zemine atlayıp yanına gidiyorsunuz. Kanna, elleri rahat bir şekilde belinde sizleri süzmekte. Omzuna kadar gelen küt kesilmiş siyah saçları ve açık yeşil gözleri ilk başta dikkatinizi çeken detaylar oluyor. Normalde kendisini flak set ile gördüğünüzü anımsıyorsunuz ancak şu an kırmızı giysisinin üzerine geçirdiği geleneksel bir Japon gövde zırhı ile karşınızda durmakta. Kıyafeti beline kadar geliyor. Rahat görünen ancak çeşitli yerlerden sert deri ile sağlamlaştırılmış bir pantalon giymekte. Belindeki ve sol bacağındaki ekipman çantası ile her halinden bir operasyona hazır görünüyor.

"Nöbeti teslim almak için mi geldiniz? Bunun için biraz erken değil mi? Yoksa bir durum mu var?" diyor sakince. "Hmm, bir sıkıntı olsa sanki daha telaşlı olurdunuz." diye devam ediyor kendi kendine. Sizin cevabınızı beklemeye başlıyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Yamato Kazuya
Amegakure
Amegakure
Posts: 31
Joined: May 20th, 2019, 3:17 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Yamato Kazuya » March 25th, 2025, 10:25 pm

Odaya girip herkesi selamlamamın ardından isminin Akemi olduğunu öğrendiğim kadın, bana birden sarıldığında tedirgin olmuştum. İnsanların bana dokunmasına hala tam olarak alışamamıştım. Ancak ilk zamanlardaki gibi korkudan yerimden sıçramıyordum. Yalnızca derin bir nefes alıp vererek kendimi dışarıya hiç tedirgin olmamışım gibi gösterebiliyordum. Tam kendimi stabilize ettiğim anda Akemi-san'ın beni kendine daha da yakınlaştırması, daha önce hissetmediğim bazı duyguların içimde uyanışına sebep olmuştu. Yumuşacık iki yastık gibilerdi ve çok tatlı bir vanilya kokusu alıyordum. Zaten çok keskin olmayan düşünce yetim körelmişti. Bu anın hissettirdiği duyguları uzunca süre zihnimde gezdirip yeniden gözden geçirecek gibi hissediyordum.

Yola çıktığımızda, tavsiye ettiğim gibi parşömeni Shinji-san taşıyordu. Sorduğum sorulara Shinji-san'ın verdiği cevaplar tüyler ürperticiydi. Yine bilinmezlikten kaşlarım çatılmıştı. Nasıl yani, içinde olmamamız gereken bir görev, bu ne demekti şimdi? Üstesinden gelebilirdik değil mi? Kendimden şüphe etmeye başlamıştım ki yeniden lafa giren Shinji-san bu sefer sözleriyle beni rahatlatmıştı. Gittiğimiz yerde daha detaylı bilgi alacaktık ve Amechou bizi başarısız olacağımızı bile bile bir yerlere göndermezdi. "Elbette, doğru ya." Boş yere kendimi daha fazla stres altına sokmuştum. Ayrıca ilk intiba olarak oldukça arkadaş canlısı olduğunu düşünüyor olduğum Akemi-san da Shinji-san'ın korkularımıza duvar olacak kadar güçlü olduğunu hatırlatmıştı. Bu sözler Shinji-san'a olan güvenimi ve Akemi-san'a duyduğum arkadaşlık hissini daha da yükseltmişti. Başını omzuma koyarak yaptığı hareketler de kendimi güçlü ve değerli hissetmemi sağlamıştı. Ona da kendisini anladığımı ima eder şekilde kafamı salladıktan sonra yüzümü istemsiz bir gülümseme işgal etmişti. Bu görevde yer aldığım ekibe çok hızlı şekilde ısınmıştım. 13 yıldır yaşıyordum ama bu insanlarla sanki 15 yıldır tanışıyormuşum gibi hissediyordum.

Yolumuz sürerken yağmurun yumuşamasıyla garip hissetmiştim. Yağmur Ülkesi'nin Yağmur Köylüsü olarak tepemize düşen sert su damlaları bizim için hayatın normaliydi. Yine bir yeniliğe alışmakta güçlük çekiyordum. Neyse ki yağmur tamamen durmamıştı. Aşinalık hissini verecek kadar devam ediyordu.

Toplam bir buçuk saate yakın yol gitmemizin ardından görevimizin bizi ilk gönderdiği noktayı tespit edebilmiştik. Ormanın içinde oldukça iyi saklanmış bir kamp kurulmuştu. Burayı arıyor olmasak muhtemelen bulamazdık. Yakınından geçen biri bile fark edemeyebilirdi. Köyümüzün shinobisinin ince detaylar üzerindeki hakimiyetiyle gurur duymuştum. Bunun bir parçası olmak mutluluk vericiydi.

Kamptan bir shinobi bizi fark edip kampa davet etmişti. Söylediklerini dinledikten sonra selamına yanıt verdim: "Günaydın, teşekkürler." Hemen ardından da başımı kendisine çevirip küçük bir kafa selamı verdim. Ekibimle farklı dallarında durduğumuz ağaçtan yere atlayıp birkaç saniye önce bizi beklediğini öğrendiğimiz Kanna-san'ın yanına doğru yürümeye başladım. Görev her attığımız adımla birlikte birkaç gömlek büyüyordu. Artık endişelenmiyordum, ekibim bana gereken güveni sağlamıştı ama yine de bu düşünceleri aklımdan geçirmeden duramıyordum. Yanına yaklaştığım kişi Amechou'dan sonra köyün en meşhur shinobilerinden, belki de en çok bilinenimizdi. Endişelenmek yerine şu yönden bakmaya başlamıştım; kendisiyle çalışmak kariyerim için önemli bir sıçrama olacaktı. Ayrıca beni daha güçlü kılacak şeyler öğrenme ihtimalim de vardı. Böyle düşününce heyecanlanmıştım.

Kanna-san'ın saç kesimi ve gözlerinin rengi çok hoş gözüküyordu. Normalde böyle detaylarla ilgilenmezdim ama bu sefer ilk farkına vardığım bunlar olmuştu. Biraz daha dikkatli bakınca her yeri zırhlı giyinmişti. Tepeden tırnağa koruyucu ekipmanlarla doldurmuştu üzerini. Her zaman böyle mi göreve gidiyordu acaba? Kendisinin inanılmaz derecede iyi bir ninjutsu ustası olduğu herkes tarafından biliniyordu. Zırhların bununla bir bağlantısı olabilir miydi?

Kendime yine içinden çıkamadığım birtakım sorular sormaya başlamıştım. Fark ettim ve zihnimdeki anlamsız gürültüyü susturdum. Bize yöneltilen sorulara odaklandım. Görünüşe göre ne Kanna-san ne de biz ne için burada olduğumuzu bilmiyorduk. Elimizdeki bilgileri birleştirmemiz gerekiyordu. Açıklama yapması için Shinji-san'ı beklemeyi düşünmüştüm. Kafamı tam ona doğru çevirecektim ki, bu düşüncemi, hemen ardından gelen bir başka düşünce ortadan ikiye yarmıştı. Bir şeylerin bilinmiyor oluşu aramızdaki yetkili gözüken kişinin basiretsizliği gibi algılanabilirdi. Kanna-san'a dönerek hemen lafa atladım: "Kanna-san, günaydın." Söze girişimin ardından eshaku selamı verip, vücudumu geri dikleştirdikten sonra devam edecektim. "Bizden başka kimsenin bilgisi olmayacak şekilde gizli görevlendirildiğimizi düşünüyorum. Bize teslim edilen parşömende ''Koruma Birimi' olarak atandığımız yazıyordu. Başka bilgimiz yok."

Anlatabildiğim kadar net ve kısa şekilde durumu özetledim. Parşömenin yanımızda olduğundan bilerek bahsetmedim. Önem kazandığı görüşündeydim ama parşömenin ortaya çıkmasının tam olarak iyi mi yoksa kötü mü olacağını aklımda netleştiremedim. Böylece parşömenin akıbetini tamamen Shinji-san'a bırakmıştım.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » March 28th, 2025, 11:55 am

Bam güm patlattığın türden... Geçmişimde hatırladığım Akemi tam olarak buydu işte. Çocukluğumda onun ağlarına düşmüş olsam nerede biterdim kim bilir. Aynı anda Kazuya'nun omuzlarına sürtünüyor, sözleriyle ise bir nevi beni gıdıklamaya çalışıyordu. Suratımın sol yanı zaten kırmızı tonlarda olmasa hafif bir kızarıklık görülebilirdi. Akemi'nin bu konudaki başarısından mı yoksa bu tarz şeylere oldukça uzak olmamdan mı bilmiyorum. Ben hafif bir utanmayla bunları defedebilirdim, zavallı Kazuya. Henüz bu yaşında Akemi gibi biriyle karşılaşması gayet acıydı. Bir kuklaya dönüşmeden gerekli farkındalığa ulaşmasını umuyordum. Görevin eğlenceli yanı için bunu benden öğrenmeyecekti.

Hepimiz sabah saatlerinin verdiği zindeliği taşıyorduk. İnsan vücudu bu konuda garipti. Ne kadar yorgun, uykusuz olursan ol belirli bir saate erişebildiysen kalanı kendisi hallediyordu. İlerleyişimiz bu nedenle oldukça hızlı olmuştu. Yağmur'un kalbinden, gerçek sahibinden uzaklaştıkça sağnak azalmıştı. Hafif çiseleyen hali hem ruhumu dinlendiriyordu hem de üstüme atılan soğuk bir yorgan etkisi bırakmıştı. Her an tetikte olan postürümün bozulduğunu hissedebiliyordum. Yağmur'u uzun zamandır bu kadar sakin hissetmemiştim. Yağmur'un bir ruhu olduğunu iddaa etmiyorum. Sadece insanlar için iç karartıcı veya rahatlatıcı olan yağmur bizler için geniş bir duygu kartelası sunardı. Ağaçların arasından bizi selamlayan güneş, kendi şarkısını söyleyen yağmur. Belki de dinlenmek, nefeslenmek için son fırsatımızdı.

Benim için hayali olan bu yorgan, Kazuya için oldukça gerçekçiydi. Akemi'nin ona bir kedi gibi sürtünüşü! Haiki-sama'nın bugün gözden kaçırdığı en büyük olay buydu muhtemelen. Bir ergen ile Akemi'yi aynı gruba koymak. Onun varlığına şükredebilirdim. Zira Akemi'nin odağı ara ara ona kaymasa oldukça zorlanacağımdan eminim.

İlerleyişimizin ardından görsel huzurumuzu bozan kampa erişmiştik. Kamp kelimesi gerçekten önümüzdeki manzara için uygundu. Ağaçların seyrek olduğu ufak bir açıklığa kurulmuştu. Beklediğimden daha sade bir alandı diyebilirim. Gizliliği ise olması gerektiği kadardı zira yönergeler olmasa burayı bulamayacağımız aşikardı. Hemen yanımıza konan shinobi ile hafifçe irkildim. Yağmur'a ait bir kamp olduğu için rahatlamam uzun sürmemişti. Kanna-san. Gentaro Taburu benim için bir efsane gibiydi. İleride olmak istediğim, her gün onlar gibi olmak için çabaladığım kişiler. Güçlü, bir aklın arkasında birleşmiş onurlu insanlar. Babam onların efsanelerini her sorduğumda yorulmadan anlatırdı. Kanna-san ise Gentaro Taburu'ndan birinin kızıydı. Onun da babasının efsaneleriyle büyüdüğüne eminim. Dürüst olmak gerekirse Kanna-san'a saygı duymam, imrenmem için Gentaro Taburu'ndan birinin kızı olmasına gerek yoktu. Köyümüz için ter akıtan her shinobiye imreniyordum. Sadece Gentaro Taburu ile bağlantılı olması onu biraz daha özel kılıyordu. Diğer yandan Akemi'den sonra daha 'oturaklı' bir karşı cinsimi gördüğüm için memnundum. Kanna-san duruşuyla ve görünürdeki giyimi, ekipmanlarıyla karşılaşabileceği her türlü savaşa hazırdı.

Görev konusundaki bilinmezlik Kanna-san'ın konuşmasıyla biraz daha artmıştı. Geleceğimizden haberdar olmaması normal karşılanabilirdi fakat yine de garipsemişti. Söze atlayan Kazuya'nın durumun anlatmasını bekledim. Bu sırada ekipman çantamdaki parşömeni aldım ve Kanna-san'ın görebileceği şekilde kaldırdım. Üzerindeki damla sembolünü onun da görmesini istyordum. Kazuya'nın konuşmasının bitmesi ile başımı sallayarak onayladım. "Verilen bilgiler kısıtlıydı Kanna-san. Parşömen, koruma birimi olarak bu kampa gelmemiz konusunda bizi yönlendirdi." Kanna-san'a doğru bir adım yaklaşarak ses tonumu sadece dördümüzün arasında kalacak şekilde ayarladım. "Detayları burada öğreneceğimiz söyleniyor fakat parşömeni bize veren yetkili de fazlasıyla şaşkındı Kanna-san." Muhtemelen yanlış anlaşılma veya iletişim eksikliğinden kaynaklanan bir gariplik olduğunu hissediyordum. Görev sürecimizi etkilemeyeceğini düşünüyorum fakat yine de üstüm olan Kanna-san'ın bunu bilmesi gerekliydi. Parşömen konusunda ise eğer Kanna-san parşömeni almak isterse tabii ki ona uzatıp verecektim.
Last edited by Hagane Shinji on March 29th, 2025, 12:02 am, edited 1 time in total.
Image
► Show Spoiler
User avatar
Kuroya Akemi
Amegakure
Amegakure
Posts: 18
Joined: March 21st, 2025, 5:54 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Kuroya Akemi » March 28th, 2025, 12:54 pm

Aramızdaki görev dağılımını hallederek yola çıkmıştık. Shinji parşömeni taşıyacak ve Kazuya ile ben de yağmurun altında ıslanarak ilerlemenin keyfini çıkaracaktık. Bir başkası için zulüm olacak yağmur, artık iliklerimize işlemiş ve bizden biri olmuş olması nedeniyle, artık varlığı değil yokluğu sorun oluyordu. Yağmurun altında ıslanmak, sanki unutulmuş varlığımızı dünyayla buluşturuyor ve bugüne kadar Amegakure’nin çektiği tüm eziyetin sembolü oluyordu… Hanzo ve Pain gibi diktatörlerden sonra düzelme eğilimi gösteren sistemin tekrar parçalanışı karşısında, yağmur dinmeyen gözyaşlarının çığlıklarını taşıyordu. Bu yüzden de yağmur sadece basitçe yağan su damlalarının ötesindeydi. Ne var ki tüm bu kasvet, mizacımın oldukça aksine bir tutum olduğu için, yağan yağmurdan kendime fazlasıyla pay çıkartabiliyordum.

Ağaç dalları üzerinde yaptığımız ilerleyiş esnasında, yağmurun etkisiyle ıslanan kıyafetlerim vücuduma daha da yapışırken, Tanrının bu bahşedişini insanlardan sakınacak değildim. Günün şanslılar Shinji ve Kazuya’ya, ıslak kıyafetlerimin altında gizlenmeye çalışan hazinelerimi daha görülebilir hale getirmekten gocunmaksızın, yol esnasında yanlarına kadar giderek konuşmaktan çekinmiyordum. “Bugün daha mı çok yağmur var?”, “Sağanak olmasa yağmur aslında çok güzel!”, “Birkaç gün önceki yağmur nasıldı ama? Külotuma kadar ıslanmıştım, görmeliydiniz!”, “Islanan kıyafetleri çıkarmakta siz de zorlanmıyor musunuz?” ve “Şu yağmurun altında, hiçbir şey düşünmeden sereserpe koşmak keyifli olmaz mıydı?” gibi sözlerle tüm ilgiyi üzerime aktarmaya çalışıyordum. Ne var ki Tanrı da bu çabamdan memnun olmamış olacak ki, ilerlememiz devam ettikçe sağanak etkisini yitirmeye başlamıştı. Bense, alacağımı çoktan almış olduğum için, en azından daha fazla ıslanmaktan kurtulmuş olacağım için mutluydum.

Yağmurun bile toprağa bulanmış kızıllıkları silemediği bir muhabereden arta kalan Yahiko Ormanı içerisinde süren ilerlememiz esnasında, ufak bir açıklığın arasında konuşlanmış kamp alanını az çok seçebilmeye başlıyordum. Stratejik olarak oldukça ustaca gizlenmiş olduğu her halinden belli olan bu kamp alanını öylece bulmak pek de kolay görünmüyordu. Bu nedenle en azından yerin bize tarif edilmiş olmasıyla, kısa sürede buraya ulaşmak görev açısından iyi bir gelişmeydi. Ne var ki görev konusunda yaşadığımız ilk zafiyet de, aslında tam olarak bu anlarda etkisini göstermişti. Kampa göz gezdirdiğimiz anda hemen yan ağaçtaki dala konan siyahlar içindeki shinobiyi ne ben ne Shinji ne de Kazuya fark edebilmişti. Belki de kendimizce güvenli olduğumuz topraklarda bulunduğumuz için herhangi bir tehdide karşı hazırlıklı değildik, ancak bu ilerleyen süreçte bizim aleyhimize olabilecek bir durumdu. Zira, halihazırdaki düzen içerisinde dost veya düşman konusunda birine güvenmek pek de mümkün görünmüyordu. Hoş, benim nezdimde herhangi birine güvenmek bile epey zor bir hadiseyken, bu zafiyetimizi grubumdaki kişilere usulüne göre anlatmam gerektiğini farkındaydım. Usulüne göre… Sinsice bir avuçlama uygun olurdu sanırım!

Yanımıza konan shinobinin bize Kanna’nın bizi beklediğini söylemesiyle, gözlerimdeki ışıltının boyutu bir kat artmıştır. Zira Kanna’nın Nishi Shinn ile olan münasebeti ve benim Shinn’e olan ilgim karşısında, onunla yüz yüze gelmek benim açımdan son derece memnun edici bir gelişmeydi. Kanna ve Shinn arasında yaşanan ufak tefek fikir ayrılıkları, dedikoducu kuşlar tarafımızdan kulağımıza çalınıyordu ve bu çatışmalarda tarafım açıkça belliydi. Bu yüzden Kanna ile karşılaşmak, şu an için açıkçası benim için çıkmış olduğumuz görevden daha önemli ve eğlenceliydi. Bu sebeple yüzümdeki gülümseme biraz artıp zemine atlarken, adımlarımın buraya gelene kadarkilerden daha hızlı olduğunu fark edebiliyordum.

Kanna’nın yanına gelirken zihnimde hazırladığım afili sözlerin birçok kez provasını yapmış olmama rağmen, ne babasının içinde bulunduğu Ganturu Topluluğu (!) ne de o meşhur taktiksel zekasını önemsediğim Kanna beni adeta ters ayakta yakalamıştı! Kanna Hanım, bizi görünce bir selam vermeden, yalandan da olsa bir hatır sormadan, sanki burada olmamamız gerekiyor gibi abuk subuk nöbet işlerinden bahsederek bir şeyler diyordu! Buna rağmen Kazuya sivri gibi hemen Kanna’nın soğuk duvarlarına tutunmuş ve konuşmaya başlamıştı bile! Bunun adı omurgasızlık mıydı yoksa yalakalık mı emin değildim ama ismini koymam çok da uzun sürmezdi. Hem Kazuya henüz daha bir çocuktu, elbette bu tür hatalar yapacak ve sonunda Akemi’nin kollarında avutulacaktı! Kazuya’nın bülbül gibi şakımasının ardından iki elimi belime koyup gözlerimi hafifçe Shinji’ye devirdiğimde, Shinji-kun da Kanna’nın büyüsüyle ciddili bir şeyler söylemeye başlamıştı! Ben varken… Kanna ile… Tüm nezaketsizliğine rağmen… Shinn bu sırada beni görmüş olsaydı, muhtemelen o kısık gözlerine yerleştirdiği alaycılıkla arkasını dönüp gidiverirdi! Bunu kabul etmem mümkün değildi! En acilinden bir şeyler yapmak zorundaydım!

Duruşumu hiç bozmadan ve içimde büyüyen hırsı yüzümden olabildiğince uzaklaştırarak, dik tuttuğum bakışlarımı Kanna’ya doğrultarak başlıyordum işe. Shinji’nin konuşmasını bitirmesini bekleyecek kadar nazik, ancak yapılan bu terbiyesizliği affetmeyecek kadar kesin bir şekilde onun konuşması bittikten sonra hafifçe bir adım öne atarak Kanna’nın dikkatini çekmeyi düşünüyordum. Bakışlarımı onunkilerden hiç ayırmayarak “Şimdi şunu söylemem gerekiyor öncellikle Kanna-san… Biz bu köyün shinobileri değil miyiz? Göreve hazırız, gidelim diyoruz… Karşımıza çıkan adam bizi görünce şaşırıyor! Kazuya ve Shinji bahsetti, parşömen veriyorlar, detaylar orada anlatılacak diyorlar, geliyoruz, bizi görünce yine şaşırılıyor… Nöbet için gelsek, nöbet için geldik deriz, o kadar shinobilik falan biliyoruz… Hem niye telaşlı olacakmışız ki? Hadi beni saymayın, ben eh işteyim…” dedikten sonra bir elimle Shinji’yi diğeriyle de Kazuya’yı işaret ederek “… Shinji-kun var, dahi Kazuya-chan var!” diyecektim. Tüm sözlerimi tamamlamamın ardından ise hafif ve kimseye konuşma imkanı tanımayan kısa bir iç çekişin ardından “Neyse ya… Şu parşömen işine odaklanalım. Üzerinde damla sembolü gibi bir şey var. Belli ki bilerek konulmuş. Bununla ilgili bir bilgin var mı?” diyerek sözlerimi tamamlayacaktım. Bu sözlerimden sonra Kanna’nın beni hiçe sayması, hor görmesi veya azarlaması pek de umurumda olan durumlar değildi. Görevimi yerine getirdiğim sürece, birilerine kul-köle olma zorunluluğum da yoktu! Bu yüzden, içimdekileri döktükten sonra, Kanna’nın diyeceği bir şeyler varsa, onları dinlemeye odaklanacaktım. Tek umudum ve önemsediğim, arada Shinji ve Kazuya’ya verdiğim gazın gözden kaçmamasıydı!
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by GM - Naruto » March 29th, 2025, 12:34 am

Kanna Kazuya ve Shinji'yi dinliyor ancak tam lafa girecekken Akemi'nin bir adım öne çıkışıyla bakışlarını ona kaydırıyor. Laflarını dinliyor, ardından basitçe gözlerini kırpıyor. Tam tekrar lafa girecekken Akemi'nin iç çekişiyle konuyu devralamıyor ve Akemi'nin laflarının ikinci kısmının da bitmesini bekliyor. En son, artık konuşma sırasının kendisine geldiğinden emin olunca tekrar gözlerini kırpıyor ve nefes alarak konuşmaya başlıyor. Suratı ifadesiz.

"Damla sembolü Amegakure ANBU timini temsil ediyor." diyor sakin bir şekilde. Bunu o kadar sakin söylüyor ki sanki genel kültür bilgisiymiş izlenimine kapılıyorsunuz. Fakat bunu şu an hiç umursamıyor gibi. O esnada parşömeni istediğini belli edecek şekilde elini öne açıyor. Shinji'nin ona parşömeni vermesinin ardından hızlıca kenarına bakıyor ve sembolü görünce anlık gözlerini kapatıp burnundan nefes alıyor. Bunu yaparken başını çok hafif yukarı kaldırdığını görüyorsunuz. Sanki başından aşağı kaynar sular dökülmüşçesine avcunu sıkıyor. Parşömen rulosunun bu esnada elleri arasında viyaklayan bir kuş gibi ses çıkardığını duyuyorsunuz. Bir kaç saniyenin ardından derin bir nefes vererek gözlerini açıyor ve eski, kontrollü haline dönüyor.

"Bu parşömen merkez binaya gitmemeliydi. Bu bir ANBU görevlendirmesi ve hücre evine ulaşması gerekiyordu." Bunu söyledikten sonra gözlerini kapatıyor ve sağ elinin işaret ve baş parmağı ile burun köprüsünü ovuşturuyor. Bunu yaparken ağzını burduğunu görebiliyorsunuz. Kısık bir sesle "Bu hatayı yapanı Shinn'e havale edicem..." diyor.

Parşömeni elinden bırakmadan ellerini beline koyuyor ve size hitap ediyor tekrar. "Kusura bakmayın ancak burada olmamanız gerekirdi. Bir karışıklık olduğu bariz belli. Köye dönün. Bu gün izin yapın. Daha s--"

"Koruma timi hazır mı Kanna?"

Kanna'nın arkasından gelen sese baktığınızda, arkadaki başka bir tenteden Gentaro Haiki'nin savaşa hazır bir şekilde çıktığını görüyorsunuz.


5. Amechou Gentaro Haiki
Image


Zırhındaki son kontrolleri yapıyor. Giydiği beyaz ve dar pardisünün kapüşonunu çekmiş ve hafif ancak sağlam görünen bir zırh ile bunu tamamlamış Her iki baldırında birer ve belinde de bir çift çanta ile tam teçhizatılı. Zırhının çeşitli yerlerinde bulunan ceplerin içlerinin de çeşitli ekipmanlarla dolu olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bunun dışında bir silah taşıyor gibi görünmüyor. Size doğru adımlanıyor.

"Amechou..." diyor anlık Kanna ve yarım saniyelik bir bocalamanın ardından laflarını toparlıyor. "Bir karışıklık olmuş. Devriyeye giden ekip buraya yönlendirilmiş." diyor ve parşömeni Haiki'ye uzatıyor. Haiki parşömene bakıyor, ardından sizleri süzüyor. "Onları geri gönderip ekibin gelmesini beklemeliyiz. Damla'lar çok geç kalmadan burada olacaktır." diye ekliyor Kanna.

"Gerek yok." diyor Haiki. "Anlamadım?" diyor Kanna ve gözünü iki defa kırpıyor. Anlık, keskin bir nefes alıyor. "Amechou, prosedür gereği Damla'ları beklemem--" Haiki hafifçe gülümseyerek lafa giriyor ve Kanna'yı kesiyor. "Geleceğin potansiyel Damla'ları burada zaten. Onlarla gideceğiz. Kaldı ki Damla'ları beklersek geç kalırız."

Kanna beyninden vurulmuşa dönüyor ve sesini bir ton, ama sadece bir ton yükseltiyor. Kaşlarını ilk defa çattığını görüyorsunuz. "Amechou, dalga mı geçiyorsunuz!? Geç kalalım zaten, olağanüstü bir durumla karşı karşıyayız!"

Haiki kısa ve içten bir kahkaha patlatıyor. Kanna o anda Haiki'nin fikrini değiştirmeyeceğini anlıyor, iki elini yana açıyor ve gökyüzüne "nolur al benim canımı da kurtulayım" bakışı atıyor. Bu esnada ortama sırtını dönüyor ve tekrar gözlerini ovuşturuyor. "Onlara güveniyorum." diyor Haiki. "Hikari'nin bir öğrencisi buradayken neyden korkacakmışım ki?" diyor ve Kazuya'ya göz kırpıyor.

Haiki suratında basit bir gülümseme ile ellerini arkada birleştiriyor ve sizi süzmeye başlıyor. "Kaderin cilvesi işte..." diyor kendi kendine. Suratındaki savaş yaraları bu masum gülümsemesine garip bir çarpıklık, ancak bir o kadar da samimilik katıyor.

Kanna da bu esnada size doğru dönüyor. Suratında yenilginin tablosu var, ancak hayal meyal seçebiliyorsunuz. Bir an sonra ise bu ifade siliniyor ve tekrar kendini dinginliyor, sanki az önceki olaylar hiç yaşanmamış gibi önce Haiki'ye, ardından size bakıyor. O da Haiki gibi ellerini arkada birleştiriyor.

"Görev teslimini teyit ediyor musunuz Amegakure shinobileri?"
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Hagane Shinji
Amegakure
Amegakure
Posts: 23
Joined: March 16th, 2025, 10:04 pm
Künye:

Re: [Shinji & Kazuya & Akemi] Kaderin Cilvesi

Post by Hagane Shinji » March 29th, 2025, 2:26 am

ANBU timi. Bu basit bilgiyi gözden kaçırmış olmamız şu ana dek gördüğüm eğitime ihanet etmişim gibi hissettiriyordu. Çiy, çakıl, damla. Yine de Kanna-san tarafından verilen bu bilgi durumu açıklamıyordu. Damla sembollü bir parşömenin bize verilmesi, parşömeni bize veren kişinin şaşkınlığını haklı çıkarmıştı. Muhtemelen tahmin ettiğim gibi bir karmaşa yaşanmıştı. Durum öyle bir hal almıştı ki bu karmaşadan dolayı Kanna-san'dan özür dileyecek hale gelmiştim. Düşünebilseydim. Zira benim için yavaşlayan saniyelerde Akemi'nin taşkınlıklarına fazlasıyla takılmıştım. Emir-komuta zincirine saygının sözlerle sağlanmayacağını biliyorum fakat aşılmaması gereken bariz çizgiler olduğunu öğrendim eğitimim boyunca. Üstümün sözünü kesmek, dengi gibi konuşmak... Akemi, gerçekten Akemi olmak konusunda ısrarcıydı. Kanna-san'ın karşısında olmasak belki de Akemi'nin arzuladığı ölçüde onu dürtebilirdim. Zira bu kızın anlayacağı dil dürtülmekti.

Köye dönün. Parşömeni çıkarmak için açtığım ekipman çantamı hayalkırıklığı ile kapatmaya çalışırken Kanna-san'ın ardından gelen ses tüylerimi diken diken etmişti. Haiki-sama. Refleks olarak selamlamak için hafifçe öne eğilirken duruşumu olabildiğince düzgün tuttum. Giyimim düzenliydi, karşıma koyulacak her görev için hazırdım. İşin özünde her zaman Haiki-sama'nın karşısına çıkacakmış gibiydim aslında. Akemi'nin varlığı dışında herhangi bir aksaklığa dair şüpheye mahal yoktu. Kazuya hedef neslin öncüsüydü, yanlış bir şey yapmayacağı yönünde sonsuz bir güven duyuyordum. Akemi, sivri dilini tutmalıydı.

Kanna-san'ın isyankar ve bence haklı tepkilerine karşılık chou fazlasıyla sıcakkanlı, sakin davranıyordu. Kanna-san benim gibiydi, prosedürlere ve doğruya sarılıyordu. Ben olsam ben de damlanın gelişini beklemek konusunda ısrar ederdim. Doğrular bir yana bu kimliğimi çoktan bir kenara bırakmıştım. Damlanın yerine geçmek, görev süresince Haiki-sama ile birlikte olmak için verebileceğim çok fazla şey vardı. Dürtülerim gerçeklerle karşılaştığında ise sonuç olarak ortamdaki en aklı selim kişi yine Kanna-san. Zira Haiki-sama, damla ve onun aynı cümle içinde geçtiği bir sürecin ne denli ciddi olduğunu tahmin edemiyordum. Bu denklemden damlayı çıkarıp iki chuunin ve beni koyduğunda terazi bir hayli şaşıyordu. Fakat Haiki-sama varken ne yanlış gidebilirdi ki? Köyümüzün en güçlü shinobisi ve lideri. Teraziyi dilediği gibi dengeleyebilirdi. Büyük shinobi savaşını görmüş biri için dünyada korkutucu veya riskli olabilecek bir şey kalmamıştı.

Mevcut durum üzerine daha fazla düşünmeye gerek yoktu. Kanna-san'ın akılcı isyanlarına karşın Haiki-sama bize ısrarla güvenmişti. Yapabileceğimiz tek şey bu güvenin karşılığını vermek olacaktı. "Evet, emrinizdeyiz Haiki-sama. Görev neyi gerektirirse yapmaya hazırız." Haiki-sama'nın koruması olmak veya onunla bir şeyi korumak veya onun tarafından korunmak. Bu kadar karmaşaya rağmen görevimizin ne olduğunu bilmiyorduk fakat yanımızda o varken ne önemi vardı ki? Görev teyidini onayladıktan sonra bakışlarımı Kanna-san'a çevirdim. Kafamı 'yapacak bir şey yok' anlamında hafifçe yatırdım. Ortamda kafası çalışan birinin daha varlığını görmek belki onu rahatlatırdı.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Yağmur Ülkesi”